Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@buaskfazlasana

Uzun zaman önce, Periler Diyarı'nda huzurun hüküm sürdüğü bir dönem vardı. Bu diyar, gökyüzüne değen ağaçları ve her renkten çiçekleriyle tanınır, her adımda doğanın kalbini hissederdin. Rüzgarın taşıdığı melodiler, kuşların şarkılarıyla birleşir ve ormanın derinliklerinden gelen uğuldamalar, eski zamanlardan bir hikaye anlatır gibi kulağa fısıldardı. O zamanlar, her şey birbiriyle uyum içinde yaşıyor ve hiçbir şey, doğanın düzenini bozamıyordu. Periler, bu diyarın bekçileriydi ve her biri, hayvanlarla derin bir bağ kurmuştu. Her yaratık, yalnızca doğanın parçası değil, aynı zamanda onun koruyucusuydu.

 

Efsaneye göre, bu diyarın en eski ağaçlarının köklerinde bir sır gizliydi. Sadece en cesur olanlar, bu sırrı keşfetmeye cesaret edebilirdi. Bir gün, Periler Diyarı'na yabancı bir güç yaklaşacak ve huzuru tehdit edecekti. Fakat o zamanlar, hayvanlar ve periler, bu büyük tehlikeye karşı birleşip diyarlarını koruyacaklardı. Her hayvan, kendi yeteneğiyle savaşta bir rol oynayacak, periler ise büyülerini kullanarak eski güçlerini ortaya çıkaracaktı. İşte o an, doğanın dengesinin değişmeye başladığı andı.

 

Bir kelebek, en yüksek dağların zirvesine uçarken, onun ardından gelen rüzgar her şeyi hızla değiştirecekti. Ormanın derinliklerinden, eski bir ayı uyanacak ve diyarın en gizemli köşesinden bir ışık huzmesi fırlayarak gökyüzüne doğru yükselirdi. Bu ışık, sadece seçilmiş birkaç periye görünürdü. Onlar, geçmişin büyük sırlarını çözebilecek güçlere sahipti. Ancak ne kadar çok bilgiye sahip olsalar da, ne kadar güçlü olsalar da, bir zamanlar kaybolan huzuru geri getirebilmek için büyük bir fedakarlık yapmaları gerekecekti.

 

Ve işte o zaman, efsane başlardı.

Efsaneye göre, Periler Diyarı'nın derinliklerinde, doğanın tüm güçlerini denetleyen altı büyük element vardı: Yıldız, Ateş, Su, Toprak, Gölge ve Hava. Her biri, diyarın denge ve huzurunu korumak için bir arada var olurdu. Her element, kendine özgü bir güce sahipti ve kendi yaşam alanında hüküm sürerdi. Bu elementlerin her biri, aynı zamanda bir peri grubunun koruması altındaydı.

 

Yıldız elementine hükmeden periler, gecenin karanlığında parıldayan ışıklarıyla bilinirlerdi. Onlar, gökyüzündeki yıldızların sırlarını çözen ve onların ışığını dünyaya yansıtan varlıklardı. Yıldız perileri, karanlıkta yolu bulan ve her şeyi aydınlatan bir rehber gibi hareket ederlerdi. Güçleri, zamanın akışını yavaşlatmak ve kaybolan şeyleri geri getirmek üzerine kuruluydu. Yıldızların parlaklığı, karanlık düşünceleri ve kalbi bulanık olanları iyileştirirdi. Her gece, gökyüzü üzerinde bir araya geldiklerinde, düşler gerçeğe dönüşür ve en derin istekler bile onlarla ulaşılabilir olurdu.

*Ateş elementini kontrol eden periler, canlı ve cesur bir varlık olarak tanınırdı. Ateşin enerjisiyle beslenir, onun sıcaklığını hisseder ve ona şekil verirlerdi. Ateş perileri, yalnızca ışık değil, aynı zamanda yıkım ve yeniden doğuşun sembolüydü. Onların gücü, duygusal yoğunluklarıyla birleşir, ateşi sadece aydınlatan değil, aynı zamanda yıkıcı bir şekilde dönüştüren bir kuvvet haline getirirdi. Ateşin sıcaklığında, her şey yenilenir ve yeniden doğar; bir peri için ateş, hayatın ve ölümün arasında ince bir çizgide yaşamak demekti.

 

Su elementi, derin okyanusların ve berrak göletlerin perilerinin gücünü barındırıyordu. Su perileri, sıvıların akışını ve şekil almasını kontrol ederlerdi. Onlar, huzurun ve sakinliğin simgesiydi; suyun akışı gibi, her şeyin doğal bir düzen içinde yolunda gitmesi gerektiğine inanırlardı. Su, her şekilde hayatta kalma gücü verir, bir çiçeği açtırır, bir yarayı iyileştirir ve bir ruhu ferahlatır. Bu periler, duyguları dengeleyebilir, kaybolan parçaları geri getirebilir ve tüm zorlukları aşmak için sabırla beklerdi.

 

Toprak elementi, diyarın kökleriyle bağlantılıydı. Toprak perileri, her şeyin temelini oluşturan güçlerdi. Onlar, tüm yaşamı besleyen ve büyüten toprakla derin bir bağ kurmuşlardı. Bu periler, büyüleriyle doğanın en karanlık köşelerini bile yeşillendirir, yeryüzünü iyileştirir ve bitkilerin köklerini güçlendirirlerdi. Toprak, sabrın ve kararlılığın simgesiydi; her şeyin güçlü bir temel üzerine inşa edilmesi gerektiğine inanırlardı. Onların gücü, doğanın dengesini korumak için sonsuz bir dayanıklılık yaratır ve her türlü yıkımı onarır.

 

Gölge elementi, Periler Diyarı’ndaki en gizemli güçtü. Gölge perileri, karanlığın içinde kaybolmuş ve hiç kimseye görünmeyen varlıklardı. Ancak bu periler, asla kötü niyetli değillerdi; onların gücü, karanlıkta saklanan ışığı keşfetmekteydi. Gölge, gerçeği gizler, ama aynı zamanda ona ulaşmak için bir yol da sunar. Gölge perileri, karanlıkların içindeki gerçeği görmek, korkuları aşmak ve ruhsal engelleri geçmek için görevliydiler. Onların güçleri, saklanan sırları açığa çıkarmak, görünmeyenleri görünür kılmak ve en karanlık anlarda bile umudu aramaktı.

 

**Hava** elementi, doğanın en hızlı ve en özgür gücüydü. Hava perileri, rüzgarın ve fırtınaların efendileriydi. Onlar, özgürlüğün ve değişimin simgeleriydi. Hava, her an değişir, esirgenmeden dağılarak tüm diyara dağılırdı. Hava perileri, hızları ve esneklikleriyle bilinirlerdi; diledikleri zaman, her şeyi yerinden oynatabilir, en yüksek dağları bile eğip bükebilirlerdi. Hava, aynı zamanda bilgiyi hızla taşıyan, tüm dünyayı bir araya getiren ve her an yeniliklere açık bir güçtü. Hava perilerinin gücü, en büyük sırları çözmek ve yolculuklara çıkmak için cesaret arayanlar için bir ışıktı.

 

Bu altı element, Periler Diyarı'nda birbirinden bağımsız ama bir o kadar da bağlı olarak var olurdu. Her biri, diyarın dengesini korur ve onu yaşatmaya çalışırdı. Zaman içinde, efsane derinleşmiş, her elementin gücü daha da büyümüştü. Ama bir gün, bu elementlerin bir araya gelmesi gereken bir an gelecekti; çünkü diyarın huzurunu tehdit eden bir gölge belirecekti ve ancak bu güçlerin birleşmesiyle onu yok edebilirdi.

İnsan Diyarı, Periler Diyarı'nın aksine, kaos ve düzenin sürekli bir çatışma içinde olduğu bir dünyaydı. İnsanlar burada yaşamlarını sürdürürken, doğa ve teknoloji arasındaki dengeyi kurmaya çalışırlardı. Her şey hızla değişiyor, geçmişin gelenekleri ile geleceğin yenilikleri arasındaki sınırlar giderek daha da bulanıklaşıyordu. İnsan Diyarı'nın her köyü, kasabası ve şehri, farklı kültürlerin ve farklı fikirlerin bir arada yaşadığı, hareketli ve gürültülü yerlerdi. Bu dünya, bazen en yüksek zirvelere tırmanmak isteyen, bazen de en derin uçurumlara yuvarlanan bir toplumun evi oluyordu.

 

Şehirlerin sokakları, insanların hayalleri ve umutlarıyla dolup taşarken, binalar sürekli yükseliyordu. İnsanlar, yüzyıllardır inşa ettikleri yapıları büyütürken, modern mühendislik ile eski taş duvarlar arasında bir denge kuruyorlardı. Fakat bu hızlı gelişim, bazen çevreyi, doğayı göz ardı etmelerine neden oluyordu. İnsan Diyarı’nda, doğanın pek çok gücü var olsa da, insanlar kendi akıl ve elleriyle bu güçlere karşı meydan okur, kendi düzenlerini kurmak için mücadele ederlerdi.

 

Göller, denizler ve nehirler gibi doğal unsurlar, bu dünyada hem hayatın kaynağı hem de savaşların, mücadelelerin konusuydu. İnsanlar, suyun üzerindeki gemilerle yeni topraklara ulaşmak isterken, aynı zamanda toprağa, dağlara ve hatta gökyüzüne olan arzularını da keşfetmişlerdi. Doğayla bir tür savaş halindeydiler, çünkü her zaman yeni keşifler yapıyor, ancak her keşif bir bedel ödettiriyordu. Teknoloji, tıp, mühendislik ve sanatlar insan hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştu; fakat bazen bu yenilikler, doğanın kendisini tehdit eder hale geliyordu.

 

Bunun yanı sıra, İnsan Diyarı’nda insanlar arasında derin bağlar ve çatışmalar vardı. Krallıklar, imparatorluklar, köyler ve kasabalar arasındaki mücadeleler, yalnızca toprak ve zenginlik için değil, aynı zamanda idealler, inançlar ve hayatta kalma mücadelesi için de verilirdi. Birçok insan, tarihi geçmişini, atalarının geleneklerini yaşatmaya çalışırken, diğerleri modernizmi ve yeniliği kucaklıyordu. Bu çatışmalar, bazen kanlı savaşlara, bazen ise barışçıl müzakerelere dönüşüyordu. İnsanlar, her zaman kendi kimliklerini bulmak için bir yolculuğa çıkıyor, bazen geçmişi ararken bazen de geleceği inşa etmeye çalışıyorlardı.

 

Ancak, tüm bu karmaşa içinde, insan ruhu hep bir arayış içindeydi. Sevgi, dostluk, cesaret ve sadakat gibi duygular, her zaman güçlü kalıyor, insanların birbirlerine bağlanmalarına neden oluyordu. İnsan Diyarı’nda yaşam, ne kadar karmaşık ve zorlu olsa da, her zaman bir umut ışığı arayan insanların dünyasıydı. Zorlukların üstesinden gelmek, hayatta kalmak ve en nihayetinde bir iz bırakmak için herkesin bir yolu vardı. Birçok kişi için, en büyük savaş, dış dünyadaki düşmanlarla değil, kendi içlerindeki korkularla ve sınırlamalarla veriliyordu.

 

İnsan Diyarı, Periler Diyarı gibi bir huzur içinde değil, bir mücadelenin içindeydi; fakat burada, her adımda insan ruhunun gücünü görmek mümkündü. Doğayla ve kendileriyle savaşan bu insanlar, hayatta kalabilmek için tüm dünyayı keşfetmeye, anlamaya ve kendi yerlerini bulmaya çalışıyorlardı.

İnsan Diyarı ile Periler Diyarı, birbirinden habersiz iki farklı dünyaydı. Her biri, kendi sınırları içinde, kendine ait kurallar ve dengelerle varlıklarını sürdürüyordu. İnsanlar, kendi dünyalarının ve kendi zamanlarının hızıyla yaşarken, Periler Diyarı'nın sakinliği ve büyüsü, onların gözlerinden tamamen saklıydı. Bu iki diyar arasındaki sınır, zamanla bir sis gibi yoğunlaşıp kaybolmuştu, ama hiç kimse, hiç bir zaman bu sınırın ötesine geçmeye cesaret edemedi.

 

İnsanlar, doğanın gücünü yalnızca dışsal birer kuvvet olarak görür, ama bunların ardındaki gizemli varlıkların farkında bile değillerdi. Onlar için, yıldızlar gökyüzünün süsü, rüzgarlar yalnızca havanın hareketiydi ve suyun akışıysa sadece bir doğal olaydı. Toprak, her zaman ekilmesi gereken bir alan, hava ise içlerinde her an var olan bir elementti. İnsanlar, dünyalarındaki her şeyi bilim ve mantıkla anlamaya çalışır, bu nedenle Periler Diyarı'nın sihirli ve doğaüstü gerçekliklerine dair bir şüphe bile beslemezlerdi. Oysaki, periler, insanları ve dünyalarını yalnızca efsanelerde duyan, ya da hayal eden varlıklardı. Onlar, yüzyıllardır insanlardan uzak, gizli bir yaşam sürüyorlardı.

 

Periler Diyarı, insanların dünyasıyla herhangi bir bağlantı kurmaktan kaçınırdı. Onlar, doğanın en saf halini koruyarak, insanlardan gizli bir yaşam sürerlerdi. Yıldızlar, rüzgarlar, su ve toprak; her biri, perilerin dünyasında derin anlamlar taşır, ancak bunlar, sadece onların anlayabileceği gizli bir dilde konuşurlardı. Periler, insanları bir tehdit olarak görmezlerdi, ancak onların varlıklarını, enerjilerini ve doğalarını bozan bir güce sahip olduklarını düşünürlerdi. Periler, insanlara karşı derin bir korku beslemeseler de, onların dünyalarına girmelerinin doğayı bozacağına inanırlardı.

 

İki diyar arasında hiçbir köprü kurulmamıştı. Zaman zaman, bir peri, kendini insan dünyasında bir an için kaybetse de, hemen geri dönmek zorunda hissederdi. Ve bir insan, perilerin varlığını hayal etse de, onların dünyasına adım atmak imkansız görünürdü. İnsan Diyarı'nda, peri adını duyduklarında, bu yalnızca eski bir masaldan ya da uzak bir efsaneden ibaret olurdu. Periler ise, insanları sadece bir hayal gücünün ürünü olarak kabul eder, onların dünyalarına hiçbir zaman müdahale etmemeye karar verirlerdi.

 

İki diyarın birbirini bilmemesi, aslında doğanın korunması adına bir yasaydı. Her iki dünya da birbirine zarar vermeden, ayrı birer evren olarak varlıklarını sürdürmeye devam etmeliydi. Bu bilinçli ayrılık, bir zamanlar büyük bir felaketi engellemişti ve ne periler, ne de insanlar, o eski hatanın tekrar edilmesini istemezdi. Bu yüzden, her iki diyarın yolları hiçbir zaman kesişmemeli, sınırları her daim korunmalıydı.

Bir peri, yıllar boyunca Periler Diyarı’nın derinliklerinde, gökyüzüyle denizin buluştuğu o huzurlu kıyıda yaşamıştı. Adı Voronina’ydı ve yumuşak rüzgarların arasında, doğanın ritmine uyumlu bir şekilde dans ederdi. Gözleri, yıldızlar kadar parlak, ruhu ise su kadar berraktı. Ancak Voronina, doğası gereği hep yalnızdı. Diğer perilerle birlikte, büyülü dünyasında huzur içinde yaşar, insanların dünyasından uzak dururdu. Periler Diyarı’nın en gizemli köylerinden birinde, geceyi aydınlatan yıldızları izleyerek hayatını geçirirdi. Ama o gece, her şey değişti.

 

Bir tesadüf sonucu, Voronina, insanlar diyarına göz atma arzusuyla hareket etti. Zamanın ve mekanın sınırlarını hiçe sayarak, bir gün cesurca İnsan Diyarı’na adım attı. Rüzgarla uçtu, ağaçların arasından geçerek, ilk kez bir insanı yakından gördü. O an, bir adam, bir çiçek bahçesinde çalışıyor, elleri toprağı okşarken, yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Gözleri, hayatın karmaşasında kaybolmuş, ama bir o kadar da derin bir anlam taşıyordu. Voronina, onun bakışlarında kayboldu. Gözlerinden bir parça, bir şeyin eksik olduğunu gördü; bir arayış, bir boşluk vardı. Ve o an, ilk kez bir insanı, içindeki yalnızlıkla tanıdı.

 

İçindeki eski yasayı hatırladı: *İnsanlar ve periler birbirinden uzak kalmalıydı*. Ama bu düşünce, Voronina'nın içindeki duygularla çelişiyordu. O an, ilk kez bir insanın ruhunu hissetmişti. Onunla iletişime geçmek, aralarındaki sınırı aşmak tehlikeli olsa da, Voronina durmak bilmedi. Gözleri, çiçekleri toplarken ona odaklandıkça, kalbi yavaşça atmaya başladı. O an, bilinçli bir şekilde, insan dünyasına ait bir başka gerçeklikte, bir bağ kuruldu. Aşk, bir peri için bir yasak olmalıydı, ama bu duygu, Voronina'yı kendi dünyasından koparıyordu.

 

Günler geçtikçe, Voronina her fırsatta bu adama daha yakın olmaya başladı. Gökyüzünün derin karanlıklarında gizlenen ışığı, her gece ona ulaştırıyor, sessizce onun yanında oluyordu. Ama hiç görmediği bir dünyaya girmesi ve buna duyduğu aşk, hem onu hem de insanı riske atıyordu. İnsanlar ve periler arasındaki engeller gittikçe artarken, Voronina, kalbinin ne kadar tehlikeli bir yolculuğa çıktığını fark etti. Kendisini duyan, hisseden, ama asla ona dokunamayan bir insan. Onun hayatına sadece hayalet gibi dahil olabilirdi. Ama bu aşk, Voronina'nın varlığını tehdit ediyor, doğasına karşı geliyordu. İnsan diyarında bir peri olarak, varlığını korumak için gizlenmek zorundaydı, ama kalbi, bir yola çıkmaya karar vermişti.

 

Bir gece, Voronina, en derin içsel sesini dinleyerek, cesurca adamın önüne çıkmaya karar verdi. O an, insanla bir köprü kurma zamanıydı. Bir peri, bir insana aşık olabilir miydi? Voronina bu soruya karşılık, bir yanıt arayarak, gözleriyle, sessizce, yavaşça yaklaştı. Yıldızların ışığı, artık onların yolunu aydınlatıyordu. Ve Voronina, ona duyduğu duyguyu, sadece bir an için de olsa, hissettirmek istiyordu. Ama o anda, perilerin yasasına karşı gelen bir kalp vardı ve Voronina, ne olursa olsun, bu yasak aşka nasıl boyun eğeceğini bilemedi.

Voronina, gün geçtikçe insan dünyasına daha fazla çekiliyordu. Her fırsatta o adama yaklaşmaya, onu daha yakından tanımaya çalışıyordu. Gözlerinin içine baktığında, içindeki boşluğu, yalnızlığı ve kaybolmuşluğu görüyordu. Ama sadece görmek yetmiyordu; bir bağ kurmak, ona dokunmak, ruhuna bir şeyler anlatmak istiyordu. Kalbi, hem bir peri olmanın yükünü taşıyor, hem de insana duyduğu derin aşkla yanıyordu. Adam da farkındaydı. O gözlerdeki sıcaklık, o bakışlardaki derin anlam, onu etkilemişti. Zamanla, aralarındaki bağ büyüdü, o kadar büyüdü ki, ne perilerin yasası, ne de insan dünyasının kuralları onları ayırmaya yetebilecekti.

 

Bir akşam, Voronina, adama en derin duygularını açmak için cesaretini topladı. Gözleri, bir yıldız gibi parlıyordu. Adam ise, onu izleyerek, bu ilişkiyi fark etti. Kendi kalbinde de bir yankı vardı. O an, ikisi de ne kadar derinden bağlandıklarını hissettiler. Aşk, iki dünya arasında yasaklı bir dokunuş gibi yükseldi. Ve o an, bir peri ile bir insanın kalbi, tüm engelleri aşarak birleşti.

 

Ancak, Periler Meclisi’nin gözünden kaçmadı. Periler Diyarı, düzenin ve dengenin çok önemli olduğu bir yerdi. Perilerin varlıkları, İnsan Diyarı’yla temas etmemeliydi; aksi takdirde, bu denge bozulabilir, doğa dengesizliğe uğrayabilirdi. Meclis, Voronina'nın, bir insanla olan bu yasak aşkını öğrenince büyük bir telaşa kapıldı. O kadar derin bir yasaktı ki bu, sadece iki dünya arasındaki sınırı değil, doğanın ritmini de tehdit ediyordu.

 

Toplandılar. Periler Meclisi, karar almak üzere büyük bir toplantı düzenledi. Elara'nın da katıldığı o mecliste, her biri, Voronina'nın eylemlerinin tehlikesine dair endişelerini dile getirdi. Bazıları, bu durumun Periler Diyarı'nın yok oluşuna yol açabileceğini savunarak, hemen harekete geçmeleri gerektiğini söyledi. Diğerleri ise, Voronina'nın kalbini anlamaya çalıştı. Ama hepsi, sonuçta aynı noktaya geldi: Aşk, her ne kadar doğal bir duygu olsa da, perilerin ve insanların dünyaları arasında var olan yasayı ihlal ediyordu. Bu aşk, her iki dünyayı da yok edebilirdi.

 

Voronina, meclisin kararını duyduğunda, tüm dünyası başına yıkıldı. O aşkı, o adamı kalbinde hissediyordu, ama şimdi bir seçim yapmak zorundaydı. Ya kendi dünyasını, kendi varlığını koruyacak ve sevgisini terk edecekti, ya da her şeyin sonu olacak, her iki dünyayı da tehlikeye atacak bir yolculuğa çıkacaktı. Meclis, Voronina’yı cezalandırmak için bir yol arayacak, belki de ona ağır bir yasak koyacak, belki de o dünyadan tamamen uzaklaştıracaklardı.

 

Fakat, Voronina’nın kalbinde bir umut vardı. Aşk, bu kadar güçlü bir duyguysa, iki dünya arasındaki sınırları aşabilecek kadar güçlüydü. Ve o an, Voronina, her şeyin sonuna kadar bu aşkı savunmaya karar verdi. Kararını vermişti. Ne olursa olsun, bu duyguyu bırakmayacaktı.

Voronina ve adam, Periler Meclisi’nin kararıyla karşı karşıya kaldıklarında, her şeyin sonu gibi görünen bir an yaşadılar. İki dünya arasındaki yasak aşkları, onları büyük bir tehlikeye atıyordu. Periler Diyarı, hem onları hem de insan dünyasını tehdit ediyordu. Ancak, kalplerindeki sevdanın büyüklüğü, her şeyin ötesindeydi. Birbirlerine duydukları aşk, onları kaçmaya, özgür bir hayat kurmaya itiyordu. Artık geri adım atmak, onları hem bedenen hem ruhsal olarak yok edebilirdi.

 

Bir gece, Voronina ve adam, Periler Diyarı’nın sınırlarına yaklaşmaya karar verdiler. Göz göze geldiler, birbirlerinin kalbinde bir gelecek hayalini paylaştılar. "Birlikte olmalıyız," dedi adam, gözlerinde kararlı bir ışıltı. "Bu dünyada veya başka bir yerde, birlikte olacağız." Voronina, kalbinin her atışında, bu sözleri içtenlikle duydu. Onunla olmanın, dünyanın tüm yasalarından daha önemli olduğunu düşündü. Ve o gece, karanlık, onların dostu oldu.

 

Periler Meclisi, bir adım daha atmalarını engellemeye kararlıydı. Voronina’nın izini sürmeye başladılar. Ancak o gece, rüzgar onlara yardım ediyordu. Voronina, peri güçlerini kullanarak, adama her adımında yön verdi, gizlilikle ilerlediler. Perilerin büyülü çeyrek ayı gibi parlayan gözleri ve rüzgarın oluşturduğu perde, onları gizledi. "Sakın durma," dedi Voronina, adama. "Arkamızda bir yol var, ama ona yaklaştıkça karanlık daha derinleşiyor. Bizi görmemeliler."

 

İçerideki korku büyüdü, fakat aşk, tüm bu korkulardan daha güçlüydü. Adam, gözlerinde tek bir şey gördü: Birlikte kaçmak, birlikte yaşamak. Her bir adım, her bir nefes, onlara yeni bir umut veriyordu. İnsan ve peri dünyalarının birleştiği sınırda, kaçacakları bir yer vardı. Birlikte, gizlice, zamana karşı bir yarışta ilerlediler. Gökyüzü, periler için bile kararmıştı, ama adımlarını hızlandırdılar.

 

Ancak Periler Meclisi, her geçen dakika daha yakınlaşıyordu. Voronina, arkalarındaki gölgeyi hissediyor, adam ise kalbinin derinliklerinde, bu kaçışın bir sonu olup olmadığını sorguluyordu. Birlikte olmaları, özgürlüklerinin teminatı değildi. Yine de, her şeyi riske atmaya kararlıydılar. Öne doğru, bir dağın ardına doğru ilerlediler; derin bir vadinin kenarına geldiklerinde, Periler Meclisi’nin gözetiminde olan bu yerden kaçacaklardı. "Bir adım daha, sonra hiç geri dönmeyeceğiz," dedi Voronina, gözlerinde kararlı bir ışıltı. "Birlikte bu yolculuğu tamamlayacağız, ne olursa olsun."

 

O anda, Meclis üyeleri, onları takip edebileceklerini düşündü, ama Periler Diyarı’nın yasaları, bir periyle bir insanın birlikte olmasına izin veremezdi. Meclis, onları bulmak için her yolu deneyecekti, ama Voronina ve adam, kaçış yolunu bulmuşlardı. Hem hayatları, hem kalpleri birbirine bağlıydı. Ne kadar uzaklaşsalar da, bir tek şey vardı; kaçarken, ne olursa olsun, birbirlerinden vazgeçmeyeceklerdi.

Periler Meclisi, Voronina ve adamın kaçışını öğrendiğinde, tüm diyarda bir huzursuzluk yayıldı. Periler, yasaların ihlali karşısında öfkeden kör olmuş, öyle bir savaşın hazırlıkları başlamıştı ki, tüm Periler Diyarı, insanları bu ihlali düzeltmek için her yoldan giderken, insan dünyasında da yankılar uyandırmıştı. Bu yasak aşk, iki dünyayı tehlikeye atıyor, dengeyi bozuyor ve her şeyin yok olmasına neden olabilecek bir karmaşa yaratıyordu. Bu yüzden, her iki dünya da karşılıklı bir savaşın eşiğindeydi.

 

Voronina ve adam, nehir kenarındaki terkedilmiş bir köyde saklanıyorlardı. Birlikte kurdukları yeni hayatta, bir umut ve huzur arayışındaydılar. Zaman geçtikçe, Voronina’nın karnındaki yaşam belirginleşti. Onun kalbi ve ruhu, artık sadece kendi aşkını değil, dünyalarındaki iki gücün birleşiminin sonucunu taşıyordu. Bir kız… Onların kızları… Henüz doğmamış, ama bir peri ile bir insanın birleşiminin sembolü olarak büyüyordu. Her geçen gün, her ikisinin de içindeki sevgi ve korku daha da büyüyordu. Çünkü bu bebek, dünyalarındaki yasayı daha da zorlayacak bir sembol haline gelmişti.

 

Bir gün, Voronina'nın kızının dünyaya gelişiyle, savaş daha da şiddetlendi. Periler Meclisi, bu yeni varlığı, hem Periler Diyarı’na hem de İnsan Diyarı’na karşı bir tehdit olarak görüyordu. Onların birleşimi, her şeyin sona ermesine yol açabilirdi. İnsan dünyasında, insanlar da endişeliydi. Bu karmaşa, iki dünya arasındaki dengeyi bozacak ve savaşın kapılarını aralayacaktı.

 

Kız doğduğunda, gözleri hem yıldızları, hem de karanlık geceyi yansıtan bir şekilde parlıyordu. O, iki dünyanın birleşiminin izlerini taşıyan ilk canlıydı. Onun varlığı, her şeyin dönüm noktasıydı. Voronina ve adam, kızlarını kucaklarında tutarken, kalplerinde hem bir sevinç, hem de korku vardı. Çünkü kızları, dünyanın kaderini değiştirecek güçteydi. Bir peri ve bir insanın kızı, hem Periler Diyarı hem de İnsan Diyarı için bir işaret olmuştu. Şimdi, savaş başlamak üzereydi. Meclis, her şeyin sonunu getirebilmek için harekete geçti.

 

Bir sabah, gökyüzü kararmış, rüzgarın hızı artmıştı. Periler, tüm diyarı sardılar; insanlar ise karşı koyabilmek için silahlanmıştı. İnsanlar, kendi dünyalarını korumak için savaşmaya hazırlıklıydılar. Periler Meclisi, Voronina ve adamı bulmaya, onlara her şekilde savaş açmaya karar verdi. Her iki dünyada da halklar, onlara karşı çıkıyordu. Bir tarafta, yasaların ihlaline karşı olan bir düşman vardı, diğer tarafta ise, sevdanın ve özgürlüğün peşinden giden bir çift vardı. Bu savaş, sadece bir aşkın değil, tüm varlıkların, tüm doğanın savaşı olacaktı.

 

Voronina ve adam, kızlarını alarak kaçmaya devam ettiler. Artık, sadece hayatta kalmak değil, sevdikleri dünyayı korumak ve savaşı durdurmak için çaba harcıyorlardı. "Bizimle gel," dedi adam, kızını koruyarak. "Bu savaş sona erecek. Biz, ne olursa olsun, bunu birlikte atlatacağız." Ancak, her iki dünya da peşlerinden geliyordu. Periler Meclisi’nin gücü her geçen an arttı ve insanlara karşı yeni bir saldırı başlatmışlardı.

 

Savaş, karanlık ve ışık arasında gidip gelirken, Voronina ve adam, kızlarını korumak için her şeylerini riske atarak, savaşın ortasında bir umudu yeşertmeye çalıştılar. Bir peri ve bir insanın kızı, doğanın gücünü temsil ediyor, dünyalarını ve kendi hayatlarını savunarak, bu savaşın sonlandırılacağına inanmaya başladılar. Ama her şey bir çözüm bulana kadar, kaçmaya devam ettiler, sevdikleri bir dünya yaratmaya çalışarak.

Savaşın ortasında, her şeyin karanlık ve belirsiz olduğu bir günde, Periler Meclisi, Voronina ve adamı buldu. Meclis, Periler Diyarı'nın yasalarını ihlal etmiş bu çiftin, dünyalarına ne kadar büyük bir tehdit olduğunu biliyordu. Onlar, bir aşkın bedelini ödüyorlardı, ama bu bedel, tüm varlıkları ve düzeni yok etmekle tehdit ediyordu. Voronina ve adam, kızlarını koruyarak kaçmak için her yolu denemişlerdi, fakat bu sefer kaçacak yerleri kalmamıştı. Meclis, onları bir dağın zirvesinde, başka hiçbir varlığın giremediği bir bölgedeki mağarada bulmuştu.

 

Periler, Meclis'in bu kararı almadan önce tartıştıkları yasaları hayata geçirmek için hazırlıklıydılar. Bir peri ve bir insanın birleşimi, bir tehditten daha fazlasıydı—dünyalarının dengesini bozan bir lanet gibiydi. Gözlerindeki kararlılık ve öfke, Voronina ve adamın her bir nefesini zorlaştırıyordu. "Birini seçmek zorunda kalmadılar," dedi Meclis’in başkanı, gözleri keskin bir şekilde parlayarak. "Bütün bu karışıklığı ortadan kaldırmalıyız."

 

Voronina, adamını ve kızını korumak için son bir çaba sarf etti, ama perilerin gücü karşısında çaresizdi. Birbirlerine sarıldılar, gözlerinde umut ve korku karışmıştı. Kızları, masumiyetini koruyarak anne ve babasının kollarında huzur içinde uyuyordu. Ama Meclis, onların bu son anlarının bile tehdit olduğunu düşünüyor, her birini yok etmeye karar vermişti.

 

İşte o anda, Periler Meclisi'nin en güçlü üyelerinden biri, müdire, bu kararın uygulanmasını engelleyen bir güç gösterdi. Müdirenin gözleri, hem acı hem de sevgiyle doluydu. "Hayır," dedi sert bir şekilde, ama içinde derin bir çatışma vardı. "Bu aileyi yok edemeyiz." Müdirenin ruhu, ona verilen görevi yerine getirmekle arasında büyük bir çekişmeye girerken, içindeki derin insani hisler galip geldi. "Onlara hayat vereceğiz. Ama bu, bir bedel ödemek demek olacak."

 

Müdire, hızla bir peri büyüsü çağırarak, kızını onlardan aldı. Periler Meclisi’nin kararına karşı gelerek, onu başka bir dünyaya, başka bir yaşamın içine gönderdi. Peri, anne ve babasından alınan bu çocuk, bir insan ailesine verilecekti. Müdire, ona yeni bir kimlik ve hayat sundu, ama her şeyin bir bedeli vardı.

 

Sonra, müdire, kızın alnına bir dokunuşta bulundu ve ona bir lanet bıraktı. "Zamanı gelince ne olduğunu öğreneceksin," dedi, gözlerinden yaşlar süzüldü. "Ama bil ki, bu dünya sana başka bir kader yazacak. Bunu öğrendiğinde, her şey değişecek." Lanet, bir zamanlar oldukça derin bir karanlık ve gizem taşıyan bir sözdü. Müdirenin sesi, fısıldayan bir rüzgar gibi uzaklaştı, ama her kelime, çocuğun ruhunda yankılandı.

 

Müdire, ardından gözlerini kapatıp, arkasına bakmadan gitti. Aradan yıllar geçse de, bu sözler, o kızın hayatının bir parçası olacaktı. Kız, şimdi bir insan ailesinin içinde büyüyecek, peri ve insan dünyalarının birleşiminden doğan bir çocuk olarak, kaderinin ne olduğunu hiçbir zaman bilmeden yaşamını sürdürecekti. Ancak, o gün geldiğinde, lanetin sırları ortaya çıkacak ve her şeyin başlangıcıyla, sona ermesi arasındaki fark anlaşılacaktı.

 

Periler Meclisi geri dönerken, her biri bir ağızdan, ne kadar zor olsa da, doğru olanı yaptıklarını düşündüler. Ama içlerinde, bir peri ve insanın aşkının ve kızlarının lanetinin her zaman peşlerinden geleceğini bilen bir boşluk vardı. Bu kaçış, aslında, hiç bitmeyecek bir savaşa dönüşmüştü .

Ve hikaye burada başladı..

Loading...
0%