@bukalemun7
|
A.T.R Bölüm 1) ''Yaşam, durağan bir taş değildi. Sürüklenip her ufalanmasında şekilleniyorduk.'' -Sultan B. BETÜL'DEN: Gözlerim aşinası olduğum ağaçlarla çevrili yolu tararken bir elimle de geride kalan valizimi çekiyordum. Derin bir nefes soluyup dedemden kalma iki katlı evimize(!) baktım. Birkaç metre aşağısında duran Ayşe teyzenin evine ilişti gözlerim. Valizimi çekip durdum. Anılarla yoğrulmuş beynim hazır değildi. Yoğun yeşil renk gözlerimi kısıp etrafta bir kere daha gezdirdim. Yolları süsleyen kavak ağaçları ve bilmediğim Manisa ağaçları yaz rüzgârlarıyla salınıyordu. Kuşların cıvıltısı kulaklarımda melodi oluştururken aşağı yola doğru koşuşturan çocuklara baktım. Ne kadarda mutlulardı. Tebessüm ettim. Gözlerim tekrar dört yıldır -uzaktan görmemin dışında- gelmediğim evime takılınca tebessümüm yüzümde soldu. Gün geçtikçe Necla Hanım evimi(!) değiştiriyordu. Annem vefat edeli neredeyse beş yıl olacaktı. Dört yıldır da dayımla yaşayan anneannemin yanında kalıyordum. Dayım Kütahya'da doktordu. Ben de Kütahya'da matematik öğretmenliği okuyordum. Canım annem öğretmen olmamı çok istemişti. Birkaç hafta önce dayıma gelen teklifle yeniden yıkıldım. Külleri sulanmış acılarım tekrar yanar mıydı? Yurt dışına gitmesi gerekiyordu. Sırf bencillik yapıp hayatının teklifini ona reddettiremezdim! Onlarla gidemedim. Hem ikinci sınıfa geçtiğim üniversitem vardı hem... Hem de babam... Babam izin vermezdi. Dayımlarla birlikte yaşamama bile zor izin vermişti. Aslında Necla Hanım'ın bunda payı büyüktü. Döneceğimi biliyorlardı. Beni karşılamaya gelmelerini istemediğim için geleceğim saati söylememiştim. Tuttuğumu yeni fark ettiğim nefesimi sıkıntıyla dışarı verdim. Valizimin kulpunu tutan elim titremeye başlamıştı. Gidemezdim! O eve de, içindekilere de kızgındım. Ne yazık ki gidecek başka yerim de yoktu! Valizimi çekip kaldırım taşları dizili yoldan, bahçenin demir kapısına doğru sürükledim. Gözlerim iki katlı evimizin(!) terasındaki İdil'e kaydı. Şok olmuş yüz ifadesini buradan görebiliyordum. Gözlerimi ondan çekip terası taradım. Necla Hanım burayı da değiştirmişti. Annemle döşediğimiz mürdüm koltuklar yerinde yoktu. Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla birlikte gözlerimi kırpıştırdım. Annem... Her şeyim... Gözümün önünde hayaller uçuşurken üvey kardeşim İdil'in terastan kaybolduğunu fark ettim. Beynim bana o geceyi hatırlatırken ellerim uzun elbiseme sarıldı. Vücudum kasılıyordu. Gözlerime hücum eden gözyaşlarımla birlikte dudaklarımdan küçük bir hıçkırık koptu. Yorgun bedenimi yere bıraktım. Ellerim toprakla buluşurken ağlamam hızlandı. Gözlerimin daldığı toprakta o gece vardı. Bir başlayıp bir bıraktığım yatsı namazını kılmış üst kattaki odamdan aşağı iniyordum. Uzun salonumuza girdiğim sırada annemin buğulu gözleriyle karşılaştım. Kan çanağına dönmüşlerdi. Kalp atışlarım birden hızlandı. Kulağındaki ahizeyi sıkıyordu. Sabah pazardan geldiğinden bu yana bir tuhaftı zaten. O gecenin hatıraları sel gibi gözlerimden boşalırken soğuk toprağı sıktım. Kalbin neye yenik düşmüştü anne? Dudaklarımdaki hıçkırıklar artarken toprağa yumruğumu salladım. ''Her nefis ölümü tadacaktır.'' ayeti aklımın odalarında yankılandı. O Rabbime kavuşmuştu. Güzel Allah’ım sen büyüksün, sabrımı arttır. İçimden birkaç defa yineledim. ''Büyüksün.'' ''Betül?'' Kulağıma gelen ses ürkmeme sebep olurken gözlerimi açıp sesin sahibine döndüm. Gördüğüm kişiyle kolumu kıskaçlarından anında kurtardım. ''Ne yaptığını sanıyorsun?'' Konuşmaya yeltendiği sırada yerimden kalkıp elbisemin uzun koluyla gözyaşlarımı sertçe sildim. Suratımdan bin parça dökülürken valizime uzandım. ''Geldiğine şaşırdım.'' Ne saçmalıyordu bu? Yüzümü Tuna'ya döndüm. Koyu siyah gözleri beklentiyle bakıyordu. Görmeyeli ne de çok olmuştu. İdil'in abisi karşımdaydı. En son üç yıl önce bayramda görmüştüm. Vücudu biçimlenmiş, yirmi dört yaşın getirileri yüzüne yansımıştı. Siyah saçlarını uzatmış ve bu ona havalı görünüm katmıştı. Günaha meyil vermekten korkup gözlerimi kaçırdım. Onun gözlerinin hala üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Konuşmayacaktım. Tekrar yürümeye başladığım sırada bir iki adımda yanıma geldi. Elleri valizimin üzerindeki parmaklarıma dokunduğunda ateşe değmişçesine çekildim. Öfkeyle zeytin karası gözlerine baktım. ''Sadece küçük bir yardım.'' dedi. Konuşmama fırsat vermemişti. Farkında değildi ama sabrımın sınırını zorluyordu. ''Senden yardım isteyen mi oldu? Bırak!'' dedim elleri hala valizimdeyken. Gözleri hayal kırıklığıyla yüzümü tarıyordu. Sol eliyle kirli sakalını ovaladı. ''Bize hala kızgın mısın?'' Gözlerini kısmıştı. '' Yani... Anneme ve babana?'' Kendimden emin bakışlarımı birkaç metre ileride duran bahçe kapısına diktim. İki katlı evimize çevirdim yoğun yeşillerimi. ''Bak, saygı göstermen gerekir. Bu bab-'' Hışımla yüzümü dönüp sağ elimi kaldırarak sözünü kestim. ''Saygı mı?'' Başım yerde kafamı sallayarak güldüm. Ne ironik ama! Sabır dilenir gibi göz kapaklarımı örtüp açtım. ''Babam, annem vefat edeli altı ay bile olmamışken anneni ve sizi getirdi! Necla Hanım geldiği ilk hafta evi temizletip annemin bütün eşyalarını -sakladıklarım hariç- gözlerimin önünde yaktı! Şuraya bak.'' İşaret parmağımla beş yıl öncesinden eser kalmayan evi gösterdim. ''Görüyor musun? Senin annen, benim annemin izini silmek ister gibi bütün evi değiştirdi. Benden hatıralarımı çalmaya kalktı. Duvarlarını boyattı, mobilyalarını değiştirdi.'' Sustum. Alayla yüzüne yaklaştım. ''Uzun zaman oldu ha? Belki daha fazlasını yapmıştır?'' Sorular vardı gözlerinde. ''Daha fazlası ne?'' Dişlerimin arasından tısladım. ''Babamı da değiştirmiştir. Ne dersin?'' Çatık kaşları sinirlenmeye başladığının belirtisiydi. Valizimi bırakıp tek adımda yanıma geldi. Sol eliyle koluma uzandığı sırada bedenimi geri çektim. Zeytin karası gözleri alev almıştı. ''Baban hala seni çok seviyor.'' Babam... Benim hırçınlaşmamı sağlayan babam, beni... Beni seviyor muydu ki? Hala? Sevse o kadını bu eve getirmezdi! ''Seni dayınların yanından getirmek için çok uğraştı ama sen fazla inatçıydın. Şimdi bak, buradasın!'' Kollarını iki yana açıp bulunduğumuz çevreyi gösterdi. ''Çünkü sana babandan başka hiç kimse sahip çıkmaz.'' Sözleri canımı yakmıştı. Ki gözlerim de dolmuştu. Dudaklarımı ısırdım. Kahretsin, haklıydı. Dayıma içimden sitemler yağdırıyordum. Ah! Bencillik yapamazdım. Hayatının teklifini sunmuşlardı ona. Ne yapsındı? Benim için iyi bir geleceği çöpe atamazdı. Ona kızamazdım. ''Betül?'' Çaresizce ''Bu yaz böyle olsun.'' dedim. Gözlerimi yerden kaldırıp demir kapıya yürüdüm. Tuna yanımdan hızla geçip gülümseyerek bahçe kapısını açtı. Heyecanlı görünüyordu. Hiçbir tepki vermemiştim. Avluya attığım adım, günah kuyusuna iteleyecekti beni şüphesiz. ''Beğendin sanırım?'' Tuna'nın varlığını unutup bir an için irkilmiştim. ''Imm şey... Annen bahçeye iyi bakmış.'' Yüzüne çarpık gülümseme takıldı. Gözlerimi ondan çekip evin beyaz kapısına ilerledim. İki adımlık merdivenden çıkıp zile uzandım. Elim havada asılı kalmıştı. Kapı zilinde anılarım uçuşuyordu. Bu evde yaz boyu nasıl yaşayacaktım ki? ''Asla!'' demelerimin kefaretini ödüyordum şimdi. ''Asla bu eve dönmem.'' demiştim. ''Öylece bakacak mısın?'' Havada asılı elimi indirip anlamayarak Tuna'ya döndüm. ''Zile diyorum.'' Korkuyordum. Anılarımın acılarımı depreştirmesinden değil. İnançsız değilim, beş yılda toparladım kendimi. Ölüme alıştım. Benim alışamadığım yokluğuydu. Hani o kokusu var ya burnumda tütüyordu. Duyduğum sesle birlikte gözyaşlarımı geriye iteledim. Tuna zile basmıştı. Babam evde olmasın, lütfen. Kapı usulca açılırken eğdiğim başımı yavaşça yerden kalırdım. ''Betül?'' Necla Hanım iri gözlerle bana bakıyordu. ''Hoş geldin.'' Cevap veremedim. Açtığı kapıdan içeri girip çekingen tavırlarla vestiyere çantamı bıraktım. Babetlerimi çıkartıp bekledim. Hale bak! Doğup büyüdüğüm, çocukluğumun geçtiği eve yabancı gibi giriyordum. Necla Hanım önüme geçip ''Gel hadi.'' deyince onu takibe koyuldum. ''Valizini odana çıkarıyorum.'' Anlamayan ifadelerle bir Tuna'ya bir Necla Hanım'a baktım. Benim odam mı vardı? ''Baban... Geleceğini bildiği için odanı hiç değiştirmedi.'' dedi Necla Hanım ''Eski odan.'' Başımı sallamakla yetindim. Rahatsızca en yakın koltuğa oturdum. Necla Hanım'da karşımdaki tekli koltuğa otururken Tuna valizimle basamakları tırmanıyordu. Etrafımda göz gezdirdim. Zevki baya iyiydi. Gözüm değişen ev telefonumuza kaydı. Uzun uzadıya baktım oraya. Bunu değiştirdiğine sevindim diyebilirim. ''Nasılsın Betül?'' Necla hanımın sorusuna ne cevap vereceğimi bilmiyordum. İyi miydim? İri gözlerine uzun uzadıya baktım. Endişe, kırgınlık, mahcupluk, pişmanlık vardı göz bebeklerinde. Peki neden? Necla Hanım'ın sorusu havada asılı kalırken Tuna geldi. Nefes nefese TV karşısındaki koltuğa kendini attı. ''Eşek ölüsü mü var valiz de Betül?'' Sırıtıyordu. ''Belim koptu, masaj yaparsın artık.'' Gözlerim açılırken suratımı buruşturdum. Edep, hayâ yok muydu bunda? Cevap vermeyecektim. Burada onlarla daha fazla oturmak istemiyordum. Ayağa kalktım. İkisi de şaşkınlıkla önce birbirlerine sonra bana baktılar. Vestiyere gidip çantamı aldım. Adımımı üst kata çevirirken ilk basamakta duraksadım. ''Ona geldiğimi söylersiniz.'' Cevaplarını beklemeden hızlı adımlarla yukarı çıktım. Odamın kapısı önünde elim titreyerek kulpuna uzandı. Gözlerimi kırpıştırırken kendimi sorguluyordum. Hazır mıydım? Kolu çevirip adımımı atarken içerisini taradım. Krem ve şarabi tonla döşenmiş odam karşımdaydı. Buraya da el sürdüğü besbelliydi. Derin bir nefes çekip yatağa attım yorgun bedenimi. Vakit ikindiye geliyordu. Akşam babam geldiğinde karşısında daha güçlü olmak için şimdilik uyumalıydım. Nasıl karşılayacaktı beni? Nasıl tepki vermeliydim? Düşüncelerim zihnimi kıvrakça yakalarken çareyi uykuya tutunmakta buldum. |
0% |