@bukalemun7
|
A.T.R Bölüm 10) Geçtiğim yollar bilmediğim ağaçlarla süslenmişti. Evlerin bahçe duvarlarından sarkan meyve dalları, asma gülleriyle Manisa'nın en güzel mahallesi burasıydı. Sonra, hemen herkesin bahçesinde Sultani Üzümü vardı. Gülümsedim. Senin yüreğinde volkanlar patlasa da dışarısı çiçek açardı. Yani hayat sana rağmen devam eder, seni beklemezdi. İsyan etmelerle sadece yaşama geç kalırdı insan. Fark ettiğinde, içindeki volkanın lavlarıyla kaybettiklerini gübrelerdin. Yeniden yeşerirdi kaybettiklerin ama vakit geçmiş olur, belki de hasata yetişemezdin. Bundandır ki anın kıymetini bilmeye çalışırdım. Düşüncelerim kafamı döndürmüş olmalı ki yanlış yöne sapıyordum neredeyse. Biraz ileride Eylem'lerin evi vardı. Bahçe kapısından içeri girdiğimde, müstakil evin kamelyasında oturan Defne ve Eylem ile göz göze geldiğimde, ciyaklamaya başladılar. "Betüş!" Parmaklarımla kulağımı kapadığım sırada Eylem üzerime atıldı. Geriye sendeleyip düşmekten son anda kurtulduğumda kıkırdadım. Defne, bana sülük gibi yapışmış Eylem'i kolundan çekip boynuma dolandığında "Hoş geldin!" dedi. Defne, Eyleme göre bir tık daha sakindi. Eylem kolumdan kamelyaya çekerken, burnuma gelen nefis kokular açlığımı kafama dank ettirmişti. Uyandığımda zaten öğlendi ve ben evden bir şey yemeden çıkmıştım. Çantamı minderlerle döşeli tahtadan yapılma oturağa gelişi güzel atıp, salatalığa uzandığım sırada parmaklarımı yediğim şaplakla hızla çektim. Acımıştı! "Çatal var orada." dedi Eylem işaret ederek. Omuz silktim. "Açım ama.'' Eylem çayları doldururken fırsattan istifade elimi tekrar salatalığa uzattım. İki tane alıp ağzıma atmıştım ki Eylem'in cırtlak sesi kulağımı tırmaladı. "Betül!" Defne halimize kahkaha atıyordu. Ağzımdaki salatalıkları mideme indirirken göz kırptım. En son ne zaman olmuştu, arkadaşlarımla bu denli hissederek gülmeyeli? "Ne var yahu!" Şakacıktan çıkıştım. "Seviyorum seni güzelim. Çay doldurmaya devam et. Zira seni bile yiyecek kadar açım." Ağzı aralandı. "Aaa pisliğe bak! Beni bile yiyecek kadarmış. Neyim varmış benim?" Defne ile kahkahayı bastık. Katıla katıla gülerken Eylem sırıtarak çaydanlığı kenara bıraktı. Gülüşmelerimiz yavaşladığında çaylarımızı önümüze alıp yudumlamaya başladık. Elimdeki ekmekle omlete gömüldüm. Yemekte vardı masada ama omlet çay vazgeçilmezimdi. Ağzıma koca ekmeği attım. Eylem'in annesi Selma teyze neredeydi acaba? İyi bir kadındı. Annemin en yakın arkadaşlarından biriydi. "Seolmo toyzo norde Eylo-" Cümlemi tamamlayamadan ağzıma yediğim kaşıkla lokmam boğazıma kaçtı. Lokmam adeta hangi yoldan gideceğini şaşırıp, en sonunda çareyi boğazıma tıkanmakta bulmuştu. "Yavaş ye, helal." Defne sırtıma vuruyordu. Öksürüklerim giderek artarken Eylem'in uzattığı suyu bir kaç yudumda bitirdim. Elimin tersi ile gözlerimden gelen yaşı siliverdim. "Eylem! Benim gibi aça bu yapılır mı? Ağzıma kaşıkla vurmak nedir ALLAH aşkına?" Kahkahalarla gülümsediklerinde küçük küçük öksürdüm. "Ders olsun. Ağzında ekmek varken konuşma bir daha. "Dayanamayıp kahkahayı patlattım. Gülmelerimiz sonunda durduğunda bu sefer daha yavaşça yemeğimize devam ettik. Bir yandan da sohbet ediyorduk. Eylem'in telefonundan saate baktım. Öğle ezanı çoktan okunmuştu. Kızlarda müsaade isteyip namaz kılmak için eve girdim. Abdest alıp on rekâtlık öğle namazını kılmaya başladım. İlahi görevimi yerine getirip dışarı çıktığımda kızlar masayı toparlamış, çay içmeye devam ediyorlardı. Ah bu çaydaki muhabbet… Defne dudaklarına götürdüğü bardağı tek elini sallayarak heyecanla masaya bırakırken yerime oturdum. "Betüş, biz sana bomba haberi söylemedik." Soner BORAS mevzusunu sormazlardı umarım. Kızlara anlatmaktan vazgeçmiştim. İnşaAllah neşem yerine gelmişken konusunu açmazlardı. Ben bunları düşünürken Eylem sıkıntıyla yerinde kıpırdandı. Defne'ye kaş göz işareti yapıyordu. Ne saklıyordu bunlar? Babam da bir şey söyleyecekti öğlen ama söylememişti. Etrafımda benim bilmediğim bir şeyler oluyordu da haberim mi yoktu? "Evet!" dedi Defne heyecanla. Eylem'in omuzları çökmüştü. Bir anda ne oldu bu kıza? Oturduğum yerde sırtımı iyice dikleştirdim. İkisinin de yüzünü tarayıp kollarımı masada birleştirdim. "Bombayı patlatın bakalım.'' dedim gülümseyerek. Tek kaşımı kaldırıp kollarımı masada birleştirdim. Merakım iyice artmıştı. Eylem oturduğu yerden kalkıp çaydanlığa uzanırken onu süzüyordum. Ellerini titretip gözlerini kaçırtan şey neydi acaba? "Söyleyecek misiniz? Yoksa ben şuraya yatıp ölü taklidi yapayım mı?" dedim gülümseyerek. Defne heyecanla Eyleme bakıp "Önce hangisi? Söyleyelim mi soralım mı?" dedi. "Söyle!" derken Eylem de aynı anda "Sor!" dedi. Koca kadınlar gibi boynumu içe doğru büküp Eylem'e baktım. Derin bir nefes aldı. Resmen eli ayağına dolaşıyordu. "Bak kızmak yok." Yerinde kıpırdandığında giysisinden çekiştirdim. "Eylem, hadi!" "Küsmek yok ve sonuna kadar dinleyeceksin." Dudaklarını büzüştürmüş, saçlarından birkaç tutam yüzüne düşmüştü. "Eylem!" Sesimi yükselttiğimde Defne keyifle kıkırdadı. "Ben sosyal medyada biriyle tanışıp sevgili oldum." dedi bir çırpıda. Defne "Dur daha bu ne ki." deyince Eylem öldürücü bakışlarını ona çevirdi. "Yani.. Dur hemen kızma diyecektim." Yüzümü süt dökmüş kedi gibi bakışlar atan Eylem'e çevirdim. "Ya Eylem! Sosyal medyada sevgili olmak ne demek?" Gerilmiştim. Sanalda aşk mı olurdu? Orası yalan dünyanın kapısıydı, arkasındaki kötülükleri kimse bilemezdi ki. "Anlatıyım önce sonra kızarsın." Mahcup bir hali vardı. Ağzımın içinde şişirdiğim havayı dışarı verip Eylem'e odaklandım. "Öt bakalım." Yargısız infaz yapılmazdı. Sakin olmaya çalışıyordum. Defne araya girmeden bizi izlerken, Eylem başıyla onaylayıp devam etti. "Önce o sosyal medyada beni ekledi. Kabul ettim. Fotoğrafını gördüm. Yüzü çok tanıdık geliyordu ama anımsayamamıştım. Yurt dışındaydı. Birkaç ay konuştuk sosyal medyada. Bu sürede ona çok alıştım. Benden çok etkilendiğini ve beni sevdiğini söyledi." Anlatırken gözlerinin içi parlıyordu. "Türkiye'ye geleli iki ay olacak. Benim için kesin dönüş yaptı Betül!" Yüzüne kocaman bir gülümsemesi hâkimdi." Buraya geldi, buluştuk. Onu yakından gördüm. Esmer teni, kara gözleri ve yumuşacık saçları vardı. Çok yakışıklıydı Betül! Gözlerime uzun uzun bakıp beni sevdiğini söyledi." Elleri onu anlatırken sevinçten birbirine dolanıyor sanki dünyanın en güzel nesnesini, objesini, duygusunu tarif ediyor gibi bir hali vardı. Çenemi ellerime yaslarken başımı iki yana salladım. "Görüp beğendin, peki ya karakteri?" "Her şeyi ile mükemmel biri Betül." Göğsünü nefesle doldurup, uzaklara bakarak içindeki havayı özgürleştirdi. Bu kız âşık mı yoksa âşık olduğunu mu sanıyordu? "Hayallerimdeki erkek modeli bir görsen...'' Sesi sona doğru kısılıp yok oldu. Biraz durdu. ''Ama… Belki bir kusuru olabilir.'' ''Adam evli dersen düşüp bayılırım!'' Elimi masaya vurdum. Defne konuşmanın dışında kalmış öylece bizi dinliyordu. "Eylem yanlı-" "Dur sana fotoğrafını gösteriyim!" Defne uyuşuk hâlinden çıkabilmişti sonunda. Eylem, Defne'ye sinirli bakışlar atarken sadece omuz silkmekle yetindim. Defne, Eylem'in telefonuna uzanıp kilidini açtı. Fotoğraf gösterme uğraşındayken soğumuş çayımı yudumladım. Dudaklarıma götürdüğüm bardaktan son bir fırt çekerken Defne'nin ''Bak!" Yutmaya fırsat kalamadan gördüğüm fotoğrafın aşinalığı ile ağzımın içindeki çayı püskürttüm. Ne? Yok artık! Eylem ayağa kalkmıştı. Uzattığı peçeteyi alıp dudaklarımı kurularken, masanın üstündeki telefona büyümüş gözlerle bakıyordum. Eylem sırtımı sıvazladığında bir elimi kaldırıp onu durdurdum. Şaşkındım ve dahası bana beni sevdiğini söyleyen adam. Beni bekâretimle tehdit eden adam en yakın arkadaşımın sevgilisiydi. Bu samimi fotoğrafın açıkladığı şey şuydu ki: Tuna ve Eylem gerçekten sevgiliydi! Gözlerimin önünde siyah pullar uçuşuyordu. "Aslında... Tuna ilişkimizi kimseye söylemem konusunda yemin ettirmişti. Şimdilik gizli kalmalıymış ama ben sizden saklayamazdım." Uğultulu geliyordu sesi. İkisi arasında gidip geldi buğulu bakışlarım. Dün geceye kadar Tuna'nın beni sevebileceğini düşünmüştüm. Belki de onu sevebileceğimi bile! Hayal dünyam fazla genişti. Hayat kitaplardaki gibi tozpembe değildi ve benim artık bunu öğrenmem gerekiyordu. İçimdeki ses ahmak yerine konulduğumu söylüyordu. "İ-iyi misin?" dedi Defne. Gözlerimi sabitlediğim noktadan çekip ikisinde gezdirdim. İyi olup olmadığımı bilmiyordum ki. Eylem endişeli gözlerle koluma sarıldı. "Bana kızdın mı?" Cevabını bilmediğim soruları vardı. "Tuna'nın Necla Hanım'ın oğlu olduğunu sonradan öğrendim. Gönül bu dinlemiyor Betül." gözleri anında yüzümü taradı. "Sana ihanet etmiş gibi hissettirme." Necla Hanım'ın oğlunu sevdiği için mi, yoksa benim sevmeye yeltendiğim adamı sevgilisi olduğu için mi böyle tuhaf hissediyordum? İç çektim. Yüzlerine bakmaya yüzüm yoktu. Tuna'nın anlam veremediğim tavrından ben utanmıştım. Kafamın içi çöplükten kazandı. "Özür dilerim Betül." Uzun uzadıya baktım Eylem'e. Özür dilemesi gereken o değildi. Sesini kesmiş dilimi anın şokundan kurtarıp konuşmayı akıl ettim. Susmak hiçbir şeyi çözmezdi ama nasıl dile getirirdim bu adamın bana geçen gece söylediklerini? "Ne kadar süredir sevgilisiniz?" Gözlerimi kaçırdım. Eylem tırnaklarıyla oynarken cevap verdi. "Galiba, iki buçuk aydır." Allah’ım Tuna ne yapmak istiyordu? Bana söylediği, duygularımı uyandıran, o iki kelime bu kadar basit olamazdı! Dirseğimi masaya yaslayıp başımı ellerim arasına aldım. Derin derin nefesler alıp verdim. Her nefes bana yaşamı değil de ölümü vadediyor gibiydi. Benim kızdığım neydi? Tuna'nın beni sevdiğini söyleyip Eylem'le sevgili çıkması mı? Yoksa Eylem'in sanalda sevgili bulması ve bu kişinin Tuna olması mı? Kızdığım şey tam olarak neydi? Bir dakika! Eylem Tuna'nın yurt dışından geldiğini söylemişti. Ben onlarla bir yıl kalmıştım. O zamanlarda Tuna'nın bir kaç sefer eve geldiğini anımsıyorum. Nerede olduğunu hiçbir zaman araştırmamıştım. O zamanlar ilgi duymuyordum. Peki, şimdi ne olmuştu? İki güzel laf mı kanımı deli akıtmıştı? Gerçekten insan yoldan sapmaya çok yakındı. Omzuma değen el düşüncelerimden sıyırdığında Eylem'in gözlerine baktım. Gözler bütün duyguların yansıdığı tek uzuv. Saklamaz, saklanamaz. ''Kızma bana, lütfen...'' Üzgün görünüyordu. Tuna'yı gerçekten seviyor olmalı. Omzum üzerindeki elini tuttum. ''Sana kızmıyorum. Necla Hanım'ın oğlu olması kalbine söz geçirebileceğin anlamına gelmez, evet.'' Ellerimi masaya yaslayıp ayağa kalktım ve çantama uzandım. Eylem ve Defne de beraberinde ayaklandılar. Birbirlerinde gidip gelen bakışları sonrasında irislerimi bulmuştu. ''Nereye?'' dedi Defne. ''Bir şey daha vardı.'' Her ne kadar merak etmesem de ''Neymiş?'' diye sordum gergince. Eve gidip pencere köşeme kurulup sadece dışarıyı seyretmek istiyordum. ''Bize gelmediğin gün var ya hani, seni bir erkekle tartışırken görmüşler.'' Soner'den bahsediyor olmalılar. Sokağın ortasında yaşanmıştı her şey, görenlerin olacağını umuyordum ama yayılıp babamın kulağına giderse eyvah! ''Ee?'' Eylem bakışlarını kaçırıp devam etti. ''Okuduğu yerden sevgilisi diyorlar.'' Buna sadece gülerdim. Bütün saflığımı alnımın yazısına saklamışken sevgili olmak bana fazlasıyla uzaktı. Belki, benimle evleneceğine gerçekten inandığım birisiyle olurdum. Ah! Şu durumda hayal kurmanın hiç sırası değildi. ''Öyle bir şey yapmayacağımı biliyorsunuz, insanlar gıybet yapıp vakitlerini geçiştiriyorlar işte. Boş verin.'' Omuz silkip Defne'ye sarıldım. Eylem'e de sarılıp çekildiğimde dudaklarım zoraki tebessüm etti. ''Her şey için teşekkür ederim.'' Kapıya doğru adımlarımı çevirmiştim ki Eylem önüme geçip boynuma atıldı. ''Ona aşık oldum, ben özür dilerim. Kırmadım seni değil mi?'' Titreyen sesi içimi buz etti. Kollarından geriye çekip bakışlarını yüzümün hizasına çıkardım. "Hiç kimseye güvenme. Eğer ki Tuna ise, asla!" Bu Eylem'e üstü kapalı yapabileceğim iyilikti. "Deneyeceğim." Gülümsedim. Onun denemeyeceğini benim de bir daha kimseye güvenemeyeceğimi biliyordum. Defne'ye göz kırpıp bahçe kapısına yöneldim. Kendimi dışarı attığımda içimden şiddetle gelen ağlama isteğine anlam veremedim.
|
0% |