Yeni Üyelik
13.
Bölüm

BÖLÜM 11

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 11)

''İnsan, kalbinde öldürdüklerinin mezarını döktüğü gözyaşları ile sularmış.'' -Sultan B.

Eve geldiğimden bu yana durgundum. Neden böyle tuhaf hissettiğimi de bilmiyorum. Akşam yemeğinde o yoktu. Şükür ki yoktu. Yemekten sonra odama çıkmıştım. Penceremin kenarında gecenin 01.41'i olmuş hâlâ uykum yoktu. Eylem ve Tuna sevgiliydi! Bu düşünce epey zihnimi meşgul edeceğe benziyordu. Şimdi ne olacaktı peki? Tuna'ya bunun hesabını soramazdım. Hem ne hakla, kim olarak?

Doğrulup odamın kapısına ilerledim. Terasa çıkıp dışarısını izlesem fena olmazdı. Basamakları arşınlarken diğer yandan da başörtümü düzelttim. Teras kapısını açıp içeri girdim. Koyu karanlık gece de serince esen rüzgâr tenime işlerken, adımlarımı sola çevirip yumuşacık koltuklara usulca oturdum. Gözlerimi kapayıp ateş böceklerinin seslerini hissettim. Mis gibi hanımeli ve çiçekler koktu burnuma. Ayaklarımın altına serilmiş mahallemize bakındım. Kimi evlerin lambaları sönmüş, kimilerinin de terasında benim gibi oturanlar vardı. Aşağıdan köpek havlama sesleri geliyordu. Şu güzel yaz akşamında sıcacık iki şekerli çay iyi giderdi.

Kollarımı omuzlarıma sarıp sıvazladım. Geceleri soğuk oluyordu buralar. Eşinle ne de güzel olurdu tamda burada, pırıl pırıl yıldızların altında oturmak, aynı pike içinde sarılıp bu eşsiz manzarayı izlemek... İç çekip gülümsedim. Hep merak etmişimdir evleneceğim adamı. Acaba nasıl biri ve şimdi ne yapıyordu? Kıkırdadım kendi kendime. Tabi ki bu saatte horul horul uyuyordur.

Terasa çıktığım iyi olmuştu. Esen rüzgâr düşüncelerimi de savurup götürmüştü. Saate bakmak için telefonuma uzanmıştım ki elimde titredi. Hâlâ numarasını kaydetmediğim Soner BORAS' a aitti mesaj. İçim kıpırdamıştı.

Gönderen: +9 054...
"Pencereye çıkmanı bekliyorum. Çabuk!"

Kaşlarım çatılırken gündüz gelen mesajını anımsadım. Hem, niye dediğini yapayım ki?

Alıcı: +9 054...
"Beni rahat bırak! Dediğini yapmayacağım."

Tanımadığım bir adamla muhabbetim fazla uzamıştı. Ne ara ve nasıl hayatıma girmişti Telefonu kucağıma bırakmıştım ki yeni bir mesaj geldi.

Gönderen: +9 054...
"Terastan in ve odana gel, Rihem!"

Telaşla etrafıma bakındım. Beni izliyor olmalıydı. Ürkerek ayağa kalktım ve meraklı gözlerle aşağı bakındım ama kimseler yoktu. Teras kapısına doğru yürürken telefonum yeniden titredi.

Gönderen: +9 054...
"Eğer bir dakika içinde pencereye gelmezsen beni odanda bulursun!"

Ağzım şaşkınlıkla aralandığında, içimde kafamı taşlara çarpma isteği uyanmıştı. Gece gece başıma iş açacaktı. Teras merdivenlerini hızla inip odama koştum. Açtığım kapıyı ardımdan kilitleyip pencereye yöneldim. Mandalı açıp dedikoducu kadınlar gibi başımı dışarı çıkardığımda gözlerim anında onu bulmuştu. İnanamıyorum! Ciddi ciddi buradaydı. Çınar ağacının altında elleri cebinde, başı yere eğikti. Geleceğimden emin gibi duruyordu. Heyecanlı ama rahat.

Gözlerim o bilindik kahveye değmişti. Yıldızlarda izlediğim parıltı gözlerindeydi. Dudakları genişleyip iç kıpırdatan gülümsemesini sunduğunda dudağımı ısırıp gönülsüzce geriye çekildim. Telefonu sallayıp işaret parmağım ile susmasını tembih ettim.

Alıcı: +9 054...
"Amacın ne? Beni rahat bırak ve git buradan. Seninle konuşmak ya da görüşmek istemiyorum. Anlamıyor musun?"

Gözlerini bir an olsun ayırmadan elini arka cebine atıp telefonunu çıkardı. Saliseler içinde telefonum titremişti.

Gönderen:+9 054...
"Bekle beni."

Yanaklarımdaki havayı dışarı verdim. En son yaşananlar geldi aklıma. Fazlasıyla saçma davranmıştı. Üstelik kızların deyimine göre bizi görenler de olmuştu. Babamın kulağına gitmemesi için dua etmekten başka yapacak bir şeyim yoktu. Sabırsızca tırnaklarımın köşesini dişlerim arasına aldım. Bugün burada Soner BORAS ile selamımı bitirecektim.

Aşağı bakındım. Çınar ağacının koca gövdesinin ardında hareketlenmeler vardı. Saniyeler sonra görüş alanıma girdiğinde gözleri umutla ışıl ışıldı. Koyu kahve saçlarına ay parıltısı yansımıştı. Onu incelemekten kendimi alıkoyamıyordum. Başımı hafif sallayınca avuçlarında tuttuğu özgürlüğe hayranlıkla bakındım. Kar beyaz bir güvercin vardı kemikli avuçları arasında. İlk kez bu kadar güzelini görüyordum hem. Gözlerini kapayıp dudaklarını güvercinin minik gagasına bastırdı. Hayran bakışlarım eşliğinde, özgür bıraktığı güvercin uçuşup ay ışığı altında süzdü. Midemin içi gıdıklandı. Soner BORAS'ın pür dikkat yoğun bakışları kalbimi titretmişti.

Göğe çıkardım gözlerimi. Beyaz kar tanesi güvercin yavaşça penceremin kenarına konduğunda alık alık onu izliyordum. Bileğine bağlanmış güle parmaklarımı uzattım. İçim kıpır kıpırdı. Kim olduğunu bilmediğim bir adam beni nasılda heyecanlandırmıştı. Tatlı güvercine minik bir öpücük bırakmıştım ki ellerim arasında çırpınıp uçtu. Dudaklarım büzülmüştü. Bir güvercin nasıl tekrar çağrılırdı ki? Heyecanla pencereden başımı çıkarıp etrafı taradım. Soner BORAS etrafta yoktu. Nereye gitmişti? İçimdeki burukluğa anlam verememişken telefonumun titredi.

Gönderen:+9 054...
''Henüz doya doya bakamadığım yeşil gözlerin benim aptal kıskançlığım yüzünden yaşardı. O gün seni incitmek istememiştim Rihem. Gülü özrüm olarak kabul et. Senin beni sevmediğini bilsem de, sevebilme ihtimalini düşlemek bile güzel."

Bilmem kaçıncı kez Soner BORAS'ın yazdığı satırları okuyordum. Cümlelerinde hissettiğim burukluk Aşktan yana mı? Beni sevdiğini dile getiriyordu. İlk kez bu kadar içtenine şahit olmuştum, üstelik bunun verdiği his Tuna'nın ki gibi de değildi. Gelip de içimi ısıtan bu adam duygularımın suyunu iyice bulandırmıştı. Uzun uzadıya baktığım gülün kokusunu içime çektim. Gözlerim ne ara kapanmıştı? Midem de kramplar vardı.

Elimdeki gülü de, mor gülü ve notu sakladığım, kutunun içine attım. Neden sakladığımı bile bilmiyorum. Belki de ilk aldığım güller olduğu içindir. Hızla üzerimi çıkarıp geceliklerimi giyindim. Yatağıma girip pikeyi boynuma kadar çektim. Ellerim pikenin ucuyla oynarken gözlerim tavana dikilmişti. Kafamdakileri bir anda silip tek basına düşüncelerime taht kuran adamdı o. Soner BORAS’'tı. Uzun boyu ve güçlü duruşu vardı. Dağınık toplu arasında şekillenmiş saçları ve ona eşlik eden güzel gözleri vardı.

Geldiğimden beri bugünüm de diğer günlerimi aratmamıştı. Gün içinde hem gülüp hem ağlamak, üzülüp bir anda mutlu olmak... Mantığım savaş meydanında ikiye ayrılmıştı. Bir yanda kimliği belirsiz bir adam olan, Soner; diğer yanda aklından neler geçtiğini bilmediğim, Tuna.

Bitmek bilmez düşünceler uykumun katili olmuştu. Acaba Eylem'i Tuna konusunda uyarmalı mıydım? Ya da Tuna'ya, Eylem'den bahsetmeli miydim?

Gözlerim ağırlaştığında esneyip uykuya teslim oldum.

***

Geniş bahçeye adımlarımızı atarken şöyle bir etrafı süzdüm. Vildan teyzenin oğlu Selim ağabey evleniyordu ve onun düğününe gelmiştik. Üzerime hâkî yeşili bir elbise giymiştim. Kenarları dantel işlemeli şal ve bütün bunlara uygun çantayla tamamlamıştım kombinimi. Sade olmayı severdim.

"Şöyle ilerleyin."

Babamın işaret ettiği masaya doğru ilerlediğimiz sırada İdil önümüzden hızla koşup sandalyeye oturdu. Bu kız cidden şımartılmıştı. Necla Hanım babamın koluna sülük gibi yapışmış, yüzünü Arizona kertenkelesine çeviren makyajıyla etraftaki komşularına selam veriyordu.

Birkaç kişide beni süzüyordu. Tabii yıllar sonra geri gelmiştim. Rahatsız edici bakışları es geçip sandalye çektim ve oturdum. Babam ve Necla Hanım'ın gülüşleri can sıkıcıydı. Onu annemle bu denli mutlu hiç görmemiştim. İdil de onların sohbetine dahil olup babamın koluna yapıştığında hoşnutsuzca kafamı salladım.

Tuna'yı o geceden bu yana görmüyordum. Babamla Necla Hanım yemekte konuşurlarken duymuştum. Şehir dışında bir arkadaşına gitmiş. Umarım hiç gelmezdi. Dirseğimi masaya yaslayıp etrafı tarıyordum ki gözlerim gülümseyerek beni süzen Eylem'in annesi Selma teyzeye takıldı. Heyecanla elimi kaldırıp sallamaya başladım. Necla Hanım ve İdil'in küçümser bakışları arasında babama döndüm.

"Selma teyzemin yanına gidebilir miyim baba? Sonrasında kızlarla buluşurum."

Necla Hanım babama bakıp gülümseyerek "Git tabi canım." dedi. Bu kadının bana anne rolü oynamasına tahammül edemiyorum! Benim annem var zaten. Duymamış gibi yapıp babamın koluna elimi yasladım. "Tamam mı baba?"

"Dikkat et, laf söz getirme." Ses tonu uyarı veriyordu.

Masalarına doğru ilerlediğimde Selma teyzemin gülümseyerek bakan yüzü dudaklarıma tebessüm bırakmıştı. Selma teyzelerin oturduğu masaya ulaşmıştım ki bir anda gelen yüksek ses müzikle içim hop etti. Sanatçı ses denemesi yapıp oyun havasını söylemeye başladığı sırada Selma teyzeme sıkıca sarıldım.

"Betül kızım. Nasılda büyümüşsün!'' Ellerimi avuçları arasında sıkı sıkıya tutarken gülümsedim. "Dön bir bakayım" derken kendi etrafımda süzüldüm. "MaşaAllah. Hiyh! Sen erkekleri de peşine takarsın şimdi." Yan taraftan sandalye çekip beni oturturken hâlâ ellerimi bırakmamıştı. "Hele yüz ver, vallahi kırarım o bacaklarını." Mahsustan kızıyordu. Pembeleşen yanaklarıma ellerimi bastırdım.

"Beni kim ne yapsın? Hem, okulum var Selma teyzem." Gözlerinin içi gülüverdi. Yüksek ses izin verdiğince sohbet etmeye başlamıştık. Anne sıcaklığı vardı dokunuşlarında.

Geniş avluda erkekler kadınlar oynuyorlardı. İnsan kalabalığının gümbürtüsüyle yer yerinde titriyordu. Selma teyzemin kulağına eğildim. "Eylem'le Defne süslenip gelemediler demi?"

Gülümsedi. "Az evvel geldiler. Selimin yanındalar, sen de git." Gelin ve damadın çiçek ve yapraklarla süslü köşesine bakındım. Kimseler yoktu, muhtemelen evdeydiler. Eğilip tülbendinin açık bıraktığı yanağına küçük bir buse kondurdum.

''Yine gelirim.''

Adımlarım aralıklı kapıya geldiği sırada müzik kesildi. Sanatçı ezan okunduğu için ara verildiğini anons ediyordu.

Holden içeri çevirdim. Gözlerim her tarafı tarıyordu ama kimseler yoktu. Neredeydi bu kızlar? Kafama yeni dank eden düşünceyle çantama uzandım. Arayabilirdim. Telefonumu çıkarıp ekran kilidini açtım. İki yeni mesaj gelmişti. Bilmediğim bir numaraya aitti.

"Kelebeğim düğüne geldim sen neredesin?"

Kelebeğim demesinden mesajın Tuna'dan geldiğini çoktan anlamıştım. Hani şehir dışındaydı bu? Numarasını "Sevimsiz" diye kayıtlayıp mesajını cevapsız bıraktım.

İkinci mesajı da açtım. Hâlâ ısrarla kaydetmediğim o bilindik numaraydı. Ah, huzura kavuşmamıştım ama bugünüm de zehir olmayacaktı değil mi?

Gönderen:+9 054...
"Seni uzaktan seyre tahammülüm yok artık."

Sitem doluydu cümlesi. İçim dışım buz keserken etrafımda göz gezdirdim. Yeniden mesajına dönüp elimdeki telefona bakakalmışken, elbisemin çekiştirilmesiyle gözlerimi kırpıştırdım. Dört ya da beş yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim minik kız elbisemi ha bire çekiştirirken aynı zamanda gülümsüyordu. Eğilip yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Geri çekileceğim sırada elime sarılıp avucumun içine bir şey bıraktı. Daha ne olduğunu soramadan koşup kalabalık arasına karıştığında arkasından bakakalmıştım.

Buruşmuş kâğıdı, kimseler görmesin diye, avucuma saklayıp kalabalığa sırtımı döndüm. İçimde bastıramadığım merak duygusu ile harflerde göz gezdirdim.

"Evin arkasında ki çamlıkta seni bekliyorum."

Bunu gönderen Soner miydi? Kâğıdı buruşturup çantama attığım sırada elimdeki telefon yeniden titredi.

Gönderen: Sevimsiz
"Ee hadi gelsene! Konvoy mu göndereyim?"

Anlaşıldı. Küçük kızla notu gönderen Tuna idi. Beni ne sanıyordu ki? Yanına gidecek kadar düşmemiştim! Ama... Aklıma gelen fikirle dudaklarım zaferle gülümsedi. Belki de bu Eylem ve Tuna'yı yüzleştirmem için iyi bir fırsattı. Tuna'nın asıl yüzünü Eylem'e bu şekilde kanıtlayabilirdim.

Eylem'e, Defne ile evin arkasındaki çamlığa gelmelerinin mesajını atıp, adımlarımı çamlığa doğru çevirdim. Ardıma dönüp baktığımda insanlar halay eşliğinde bedenlerini hareket ettiriyorlardı.

Evin arka tarafında kalan kapıdan çamlığa geçtim. Selim ağabeylere aitti burası. Gür ağaçlarla çevriliydi etraf ve kimseler de yoktu. Burada müzik sesi daha az geliyordu. Biraz daha ilerledim. Ağaç yaprakları, ay ışığı ve sokak lambalarının huzmelerini gölgeliyordu.

Ellerimi göğsümde bağlamış, Tuna'yı bekliyordum. İçinde bulunduğum karmaşanın stresini parmaklarımın kenarlarındaki etleri kopararak çıkarıyordum. Birazdan Eylem de gelip gerçeği öğrenecekti.

"Fazla heyecanlı görünüyorsun." Kalın bir ses.

İrkilen bedenim donup kaldığında gözlerim yuvalarından çıkmak ister gibi büyüdü. Yana yatırdığı bakışlarıyla bedenimi süzen adama dehşet içinde baktım.

Ama bu...

Loading...
0%