Yeni Üyelik
14.
Bölüm

BÖLÜM 12

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 12)

''Yanlışı doğru edinmiş gözün perdesini kaldırmak için, çok uğraşmak gerekirdi.'' -Sultan B.

Ama bu...
Neydi adı?

Gördüğüm kişi kesinlikle Tuna değildi. Yerimde kıvranmaya başlamıştım. Kuytu köşede tanımadığım bir adamla bir gören olsa mahallede adım çıkardı. Dahası babam benim hayatımı mahvederdi. Gitmek için arkamı dönmüştüm ki "Nereye güzellik? Sadece konuşmaya geldim." dedi. Mantığıma itaat etmeyen ayaklarım toprağa çivilendi.

"Ben konuşmak istemiyorum!" Hâlâ sırtım dönüktü. Uzun sürmeyen bir kahkaha attı.

"Peki, neden küçük kızla gönderdiğim notu okur okumaz koşa koşa geldin ha?"

Hay aksi! Ben o notu Tuna gönderdi sanmıştım. Sokak lambasının yansıttığı gölgesinde kıpırtı olur olmaz hemen yüzümü döndüm. "Bekle, gerçekten başkası gönderdi sandım." Kaşları çatılmıştı. Sıvışayım derken iyice batırıyordum.

"Uzattın ama! Senin de niyetin bozuk ki geldin."

"Ne?" Ellerimi dudaklarıma bastırıp kaçmak için arkamı dönmüştüm ki; karşımda dikilen başka bir adamı görmemle adımlarım yerine çakıldı. Kahretsin, ne oluyordu? Deli gibi çarpan yüreğimin üzerinde ellerimi birleştirdim. Korkudan kasıklarıma kramplar giriyordu "Lütfen." İğrenç bir kahkaha patlatıp başını iki yana salladığın gözlerim dolu dolu oldu. Hiç hoş bakmıyorlardı. Allah’ım en son Eylem'e mesaj atmıştım neredeydi bu kız?

"Duygu sömürüsü yapma. Ben bilirim sizin gibileri." Gözlerim açıldığında adımları aramızdaki mesafeyi kısaltmaya başladı. "Tut kızı!" demesiyle arkamdaki adam bileğime uzandı. Var gücümle onu ittirmemle sendeleyip yere düşmüştü.

Müzik seslerinin gürültüsü altında ne yapacağımı şaşırmıştım. Yardım dilensem de kimse duyamayacaktı ki. Gözlerim dolu doluyken adam yerden kalktı. Pis bakışları bedenimi soyuyordu. Vücuduma yayılan korku beni sersemlettiğinde beynime, ayaklarımı harekete geçirmesi için yalvardım.

"Henüz eğlenmedik, gidemezsin!"

Geriye küçük adımlar atmaya başladım. Üzerimdeki bakışlar duraksayıp ardımda bir yere kenetlendiğinde dudaklarımı ısırıyordum. Allah’ım sen yardım et!

"Rihem!"

Algıladığım kükreyişle birlikte içimdeki kurtuluş ümidi kabardı. Soner BORAS! İliklerime kadar titreyen bedenimi sesin geldiği yöne çevirdim. Keskin bakışları ürkütücüydü. Yumruk yaptığı elini sıkıyordu. Boynunda kabaran damarlarına vuran öfkesini karanlık bile gizleyememişti.

"Sen kızı tut." dedi ilk gördüğüm adam.

"Eğer parmak uçlarınız dahi ona dokunursa sizi pişman ederim!" Her harfinin üstüne vurgu yapmıştı. Gözlerinde gördüğüm kudurmuşluk beni bile korkutmuştu. İki adamda beni es geçip ağır abi modunda Soner'e yürümeye başladılar. Güç kanıtlama çabası içinde omuzlarını kabartmışlardı. Ne yürüyebildim ne de konuşabildim.

"Vay vay. İstersen eğlencemize katı-" ilk gördüğüm adam sözünü tamamlayamadan yüzüne yediği yumrukla yere serildiğinde Soner vakit kaybetmeden diğerinin de karnına dizini gömmüştü. Adamın acıyla inleyişi müzik sesleri arasından kulaklarıma geldi. Korkular içinde akıbetimi bekliyordum. Ne zaman aktığını bile anlayamadığım yaşlar, yanağımdan süzülüp çene altında şalımı ıslatmıştı. Gümbürtü ile birbirine girdiklerinde kulaklarım çınlıyor, başım dönüyordu. Kaçmakla kalmak arasında araftaydım. ''Soner.'' Ona bir şey olmasın, lütfen.

Havada savrulan küfürleri Eylem'in sesi bölmüştü. "Betül, ne oluyor?"

Bir bana bir kavganın olduğu tarafa bakıyordu. Kolumdan tutup beni kendine çekti. Açtığı kucağa hemen sığınmıştım. Omuzlarında hıçkırıklarımı özgürleştirirken sırtımı sıvazladı. Kendini geriye çekip endişeyle yüzümü taradı. Yutkunarak boğazımdaki koca yumruyu geri savdım.

"Betül! Uzaklaşın buradan!" Bakışlarım hızla Soner'i buldu. İki kolundan tutmuşlardı ki ani bir atakla silkelenip diğerine yumruğunu gömdü. Soner yerdekini yumruklarken cılız adam sırtından çekiştirmeye çalışıyordu. Çırpınışları arasında bakışlarımız birleşti.

"Çabuk! Hadi Bet-" Adam Soner'in boşluğundan faydalanıp çenesine yumruğunu geçirmiş, başı yana savrulup sırtı toprakla buluşurken çığlığı basmıştım.

''Hayır!'' Benim yüzümdendi, benim!

Eylem kolumdan tutup sürüklerken gitmemek için direndim. Soner buradayken gidemezdim! İkiye tekti! Benim bir şeyler yapmam gerekti. Kahretsin ki, elimden hiçbir şey gelmiyordu!

Soner görüş alanımdan çıkıp evin arkasına geldiğimizde kolumu silkeleyip Eylem'in kıskaçlarından kurtuldum. Soner'in yanına gitmeliydim. Adımlarımı tekrar çamlık tarafına çevirmiştim ki Eylem sertçe kolumdan çekiştirip ıslak gözlerimi kendisine çevirdi. Yüzümü avuçları arasına aldı. Onun da bedeni zangır zangırdı.

"İyi misin?"

Çamlık tarafında bir hareketlenme olduğunda o tarafa bakındım. Eylem çeneme dokunarak bakışlarımı tekrar kendine çevirdi. Cevap bekler gibi bakıyordu. Başımı sallayıp titreyen dudağımı ısırdım.

"Değilim." Tek kelimelik cümlem biter bitmez ağlamaya başladım.

"Şşhh geçti, ağlama." Eylem beni sakinleştirmeye çalışıyordu. İçimdeki ağlama isteğini susturmam gerektiğinin farkındaydım. "Hadi gidip elini yüzünü yıkayalım. Murat amca seni soruyordu." Gözlerimin altındaki yaşları sildim. Babam kızların yanında göremeyince yokluğumu fark etmiş olmalıydı. Şu halde yanına gidersem bir şey olduğunu kesin anlardı.

Eylem kolumdan tutup ardı sıra sürüklerken bedenimi yönlendirmesine izin verdim. Adımlarımızın sonrasında düğün alanına gelmiştik. Babamlar tarafına hiç bakmadan eve girip banyoya yöneldim. Ben elimi yüzümü yıkarken Eylem karşımda bir bardak suyla dikiliyordu. Ağlamalarım hafiflemiş kesik kesik iç çekiyordum şimdi. Titreyen parmaklarımla uzanıp Eylem'in elindeki suyu alıp besmeleyle içtim.

"Tamam, geçti artık." Sırtımı pışpışlıyordu.

Suyu bitirip bardağı Eylem'e uzattım. Derin ve sık nefesler alıyordum. Eylem elindeki bardakla görüş alanımdan çıkarken etrafa biraz daha net bakındım. Birkaç yüz bana çevrilmişti. Başımı yere eğip tırnaklarımla oynamaya başladım. Panik halindeydim ki, kolumda hissettiğim dokunuşla birlikte irkildim.

"Canım, iyi misin?" Defne'nin sesini işitmemle birlikte içim rahatlarken Eylem de gelmişti.

"İyiyim.'' Sadece geçiştiriyordum o kadar. ''Babamların yanına gitsek iyi olur."

Defne başıyla onaylayıp Eylem'e ne oldu bakışları attı. İkisi arasında süregelen mimik savaşına son verip kollarına asılarak evin çıkışına yönlendirdim. Ağır adımlarla babamların olduğu tarafa doğru ilerliyorduk. Düğün masasına ilerledikçe kalp ritmi yeni yeni kendine geliyordu. Babam Tuna ile sohbet ediyordu. Bakışlarımı Eylem'e çevirdim. Kendinden geçmiş bir vaziyette Tuna'yı seyrediyordu.

Kızlarla masanın yanına geldiğimizde babamın delici bakışlarıyla karşılaştım.

"Neredeydin? Evde bunu konuşacağız Betül."

Kızlar kulağıma eğilip veda sözcükleri bırakırken titreyen ellerimle sandalye çekip oturdum. Eylem ve Defne'nin yanımdan gitmelerini istemiyordum, oysa çoktan sıvışmışlardı. Ürkek bakışlarımı masadaki yüzlerde gezdirdim. Necla Hanım kısık kötü bakışlar atarken, Tuna anlamaya çalışan ifadelerle beni izliyordu. Babam ise ellerini masada kavuşturmuş sinirle etrafa bakıyordu. Gözlerimin altına yaşlar toplandı. Kim bilir Necla Hanım neler söylemiştir babama? Belki de günahını alıyordum. İyi zanda bulunmalıyım.

İçimden, bir görenin olmaması için dualar etmeye başladım. Buralarda laf söz çıkardı. Babamın kulağına gitse bu olanlar hiç acımadan üniversiteden kaydımı sildirip mahallenin ilk isteyenine verirdi. Bu karamsarlığım hiç şüphesiz yetiştiğim çevrenin yansımasıydı.

Gözlerimi masadan çekip harmandalı oynayan gelin ve damada çevirdim. Selim ağabeyin karısı biraz kısa, hafif de kiloluydu. Ama yakışıyorlardı. Aslında Selim abiye uy- Saçmalamaya başlamıştım, evet. Soner aklıma gelmesin diye kendimi avutmaya çalışıyordum. Ama ne çareydi, Soner aklımdan çıkmıyordu. Sıkıntılı nefesimi özgürleştirirken bu tarafa doğru yaklaşan İdil dikkatimi çekti. Yüzünde hayattan keyif alırmışçasına bir sırıtış vardı. Omuz silkeledim. Babamın yanına yaklaşıp kulağına eğildiği sırada titreyen telefonuma baktım. Yeni bir mesaj vardı. Sahi Soner'e mesaj atmak ya da aramak hiç aklıma gelmemişti. Gelen mesajın ondan olması ümidiyle ekranı hevesle açtım.

Gönderen: Sevimsiz
"Neyin var? Ağlamış gibisin."

Bakışlarımı Tuna'ya çevirip telefonuma döndüm. Ahmak kafam! Eylem ve Tuna'yı yüzleştirip, arkadaşımla kötü olmadan, Tuna'nın bir işler çevirdiğini kanıtlayacaktım. Yanlışı doğru edinmiş gözün perdesi kalkmazdı ki. Uğraşmak gerekirdi.

Alıcı: Sevimsiz
"Ne önemi var?"

Mesaj gecikmedi.

Gönderen: Sevimsiz
"Benim için değerli olduğunu söylemiştim.''

Ne demezsin! Cevap vermek istemiyordum. Telefonumun titreşimini kapayıp sessize aldım. Ağlamaklı bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde duygularım bir diken olup kalbimi iğnelemeye başladı. Tuna bana değerli olduğumu söylüyordu ama Eylem'le sevgiliydi. Eğer aralarında isem çekilmek için ne yapmalıydım?

Diğer yandan Soner BORAS'ın etkisi altına giriyordum. Söyledikleriyle, yaptıklarıyla beni şaşırtıyordu. İkisine de kesin olarak hangi duyguyu beslediğimi bilmiyordum; nefret, sevgi, saygı... Peki Aşk? Ne yana dönsem sırlı bir kapı vardı. Kim bilir her kapı ardında neler saklıydı?

Yatsı ezanının okunmasıyla müzik susmuştu. Necla Hanım babamın kolunu kırıtarak sarmalarken "Kalkalım mı artık?" dedi. İlk kez Necla Hanım'ın tavrına kızmayıp hak verdim, artık eve gitmeliydik. Namazımı kıldıktan sonra yatağıma girip pikeyi kafama kadar çekecektim. Ya da, deli gibi merak ettiğim Soner BORAS'ı arardım.

Babamın ayaklanmasıyla hepimiz ayaklandık. Eylem ve Defne'ye uzaktan el salladım. Mahcup bir eda ile bakıyorlardı.

Babam ve Necla Hanım'ın adımlarını takip ettim. Tuna ve idil de ardımdaydı. Düğün sahibi, Selim ağabeyin anne ve babasına hayırlı olsun dileklerimizi iletip geniş bahçenin yüksek kapısına yöneldik.

***

Yol boyu Necla Hanım ve babam düğünün eksiklerini konuşup, yersiz yere birkaç ismi eleştirmişlerdi. Yaptıkları gıybeti dinlememiştim. Üzerimdeki şoku henüz atamamış, Soner'e ait düşünceler beynimin içini kemiriyordu.

Eve geldiğimizde kilidi çevirip içeri girdi babam. Işıkları açıp Necla Hanım ile odalarına yöneldiler. Fırsattan istifade adımlarımı hızlı tutarak üst kata çevirdim. Tuna ve İdil de ardımdan geliyorlardı. Hani evi terk etmişti bu adam?

"Betül."

Tuna'nın adımı seslenmesini duymazdan gelerek hareketlerimi hızlandırdım ve odamın kapısına ulaşıp kolu çevirdim. Evdeki tek sığınağıma adımımı attığımda Tuna'nın suratına kapıyı kapattım.

"Git başımdan! Lütfen."

Kilidi çevirdim. Üzerimi değiştirmeye başladığımda hâlâ adımı sesleniyordu. Kapıyı zorlasa da oralı olmadım. Pikenin altına girip başıma kadar çektim. Elimi yüzümü bile yıkayamamıştım. Odamdan çıkarsam Tuna ile karşılaşacaktım. Onu görmek istemiyordum, kızgındım çünkü. Neyse!

Nefesim daralmıştı. Öfkemi tekmeleyerek üzerimden sıyırdığım pikeden çıkarıyordum. İçim içimi kemiriyor, Soner nasıldı? Gözlerim tavanda asılı kalmışken hızla doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Telefonumu elime aldım. Gelen mesajlardan numarasını buldum. Rehbere "Zorba" diye ekleyip mesaj kutucuğunu açtım. Her ne kadar mesaj atıp atmamak konusunda kendimle savaşsam da nasıl olduğunu merak ediyordum. Savunmasız bir kadının geleceğini kurtarmakla büyük iyilik etmişti.

Alıcı: Zorba
"İyi misin? Özür dilerim."

Mesajı gönderip sırt üstü yatağa attım kendimi. Başımın altındaki yastığı alıp iki elimle yüzüme bastırdım. O gelmeseydi neler olacağını düşünmek bile istemiyordum.

Yatağımdaki titreşimle anında doğrulup telefonuma uzandım. Lütfen iyi olduğunu söylesin. Gelen mesaj beni hayal kırıklığına uğratmıştı.

Gönderen: Eylem
"Nasıl oldun bebeğim? Daha iyi misin? Murat amca bir şey dedi mi?"

Benim bir önemim yoktu. İyi olup olmadığını duymam gereken Soner'di. Aklımı bir anda esiri altına almasına şaşırsam da üzerinde durmuyordum. Suratım düşerek Eylem'e cevap yazdım.

Alıcı: Eylem
"Ben iyiyim. Şimdi uyuyacağım, iyi geceler Eylem. Sonra konuşuruz.."

Cümlemin içinde ki mutsuzluk bas bas bağırıyordu. Bir anda bu adamı neden bu kadar önemsemiştim ki? Ah hayır. Benimki önemsemek değil de insani duygulardı. Gerçi insan en çaresiz anından mutlu olayım diye dikene bile sarılırdı. Aslında hepimizin açlığı, sevip güvenmek değil miydi?

Telefonu kapatacağım sırada gelen mesaj bildirimiyle ellerim ekran üzerinde hızla hareketlendi. Kalbimin çırpınışına anlam veremeyerek satırları okumaya başladım.

Gönderen: Zorba
"İyi değilim. Yardım..."

Gözlerim büyüyüp bir anda ıslandığında yerimde huzursuzca kıvrandım. Hızla mesaj yazdım. Yanağımdan akan küçük bir damla yüzüme düşen saç tellerimi ıslattı.

Alıcı: Zorba
"Neden? Neyin var ki? Bir şey mi oldu?"

Kendimi hiç affetmeyecektim. Hepsi benim yüzümdendi! Parmak uçlarımla yaşları itelerken telefonum titredi. Bir şey olmaması için dualar ediyordum.

Gönderen: Zorba
"Yanımda yoksun. Şimdi burada olsan... Patlamış dudağımın kabuk bağlamış yarasına küçük bir buse kondursan, gece gece o adamla kuytu köşede ne halt yediğinin açıklamasını sakinlikle dinlerim Rihem!"

Sersem! Ne dediğinin farkında değildi.

Alıcı: Zorba
"Sana açıklama yapmak zorunda değilim! Ayrıca, edepsiz düşüncelerini karına sakla. Nasıl olduğunu sormam hata!"

Biraz sert çıkıştığımın farkındaydım. Gönderdiği mesajı tekrar tekrar okuyordum. Dudağı mı kanamıştı? Kalbim burkulmuştu.

Gönderen: Zorba
"Beni önemsiyorsun. Ve bu hoşuma gidiyor."

Şuna bak! Fazla ukala çıkmıştı. Rehberdeki adını değiştirip hemen cevap yazdım.

Alıcı: Ukala Zorba
"Önemsemiyorum! Bu sadece insani bir duygu."

Mesajı yollayıp yattığım yerde pikeye sarıldım. Konuşmalarımızı ezberime almak ister gibi defalarca okuyordum. Kalbim bana ne yapıyorsun, kalbim?

Gönderen: Ukala Zorba
''Ama gözlerin öyle söylemiyor.''

Ellerimi çeneme yaslayıp dışarı bakındım. Kirpiklerimi okşadı parmaklarım. Cevap vermeyecektim. Kötü olsaydı söylerdi değil mi? Hem, duygularımı bulandırmasına müsaade etmemeliydim.

Gönderen: Ukala Zorba
"O zaman sana... Karın boşluğumdan bıçaklanıp hastanede olduğumu söylemeyeceğim. Nasılsa beni önemsemiyorsun."

  Ne!

Tam bir ahmaktım! Elim kime dokunursa sonunda yara alıyordu. Soner'in de yaralanmasına sebep olmuştum. Gözlerim dolarken dudaklarım büzüldü. Yatakta doğrulup dizlerimi kendime çektim. Yüzümü avuçlarım içine almış sessiz sessiz ağlıyordum.

Telefonumu elimde çevirdim ama yazacak bir şey bulamıyordum. Kafamı kollarım arasına gömüp ağlarken telefonum yeniden titredi. İçimi çekip gelen mesajı açtım.

Gönderen: Ukala Zorba
"Öyle boylu boyunca serilmişim. Sen gittikten sonra tekmelediler, vurdular. Sonra sürüne sürüne yolun kenarına çıkıp yardım dilendim. Kimse bakmadı. Yüzüm gözüm kan içinde-" Okuduklarım karşısın da deli gibi ağlıyordum. Saçlarımı çekiştirirken mesajın devamını puslanmış gözlerimin ardından okumaya devam ettim."-sürüne sürüne hastaneye gittim. Fazla kan kaybetmişsin dediler. Yaşamazmışım. Birkaç günlük ömrüm varmış."

Buraya en yakın hastane yarım saatlik araba yolu uzaktaydı. Soner sürüne sürüne nasıl gitmiş olabilirdi ki? Başka bir mesaj daha geldiğinde yüzüm gözüm su içinde, avucumla burnumu siliverdim.

Gönderen: Ukala Zorba
''Ama doktor şöyle bir ilaç verdi: Prensesini öptüğünde ölümsüz ve mutlu bir prens olacaksın. Öyleyse en şifalı ilacın Rihem'in yanı dedi.''

Ağlaması dinen gözlerimi kısıp kızgınlıkla ekrana baktım.

Alıcı: Ukala Zorba
"Şaka mı bu!"

Anında mesaj gelmişti.

Gönderen: Ukala Zorba
"Ne var bunda, bize bütün masalların sonu mutlu biter diye öğretmediler mi?"

Haklıydı. Kurt hiçbir zaman kırmızı başlıklı kızı yemedi. Rapunzel saçlarını merdiven ettiyse de sonunda mutlu oldu. Hem balo boyunca çıkmayan ayakkabı Külkedisi’ni prensi ile tanıştırmıştı. Masalların sonunda öğrendiğim şey: kadının hep bir kurtarıcı bekliyor olmasıydı.

Alıcı: Ukala Zorba
''Kendi masalımı yazmak için prense ihtiyacım yok.''

Duygularım şu an kalbimde sürünüyordu. Ben o kadar endişelenmişken o ise olayın edebiyatındaydı. Yeni bir mesaj daha attım.

Alıcı: Ukala Zorba
"Gece gece beni ağlattığın için ne desem bilemedim. Sanırım, ödeştik."

Mesajı yollayışımın üzerinden saliseler sonra yeni bir cevap geldi.

Gönderen: Ukala Zorba
"Beni önemsemiyorsun sanıyordum."

Açılan ağzımı kapayıp yattığım yerde tepinmeye başladım. Cümlesinden ukalalık akıyordu resmen. Hay aksi! Onun için üzülüp ağladığımı nasıl ağzımdan kaçırmıştım. Cevap vermemek en iyisiydi.

Başımı yastığıma gömdüğümde yeni bir mesaj geldi.

Gönderen: Ukala Zorba

"İyi değilim.
Çünkü sana bu kadar yakınken bir o kadar uzak durmak her gün öldürüyor beni.
İyi değilim.
Çünkü benden başka erkek yanında nefes almasın diye çabalarken, akşamın koyu karanlığında biriyle görüyorum seni.
İyi değilim.
Çünkü acının en koyu tonuna sahibim. Rengi ne ve adı aşk mı? Sahi, hiç baktın mı duyguların dili olan gözlerime?"

Loading...
0%