Yeni Üyelik
15.
Bölüm

BÖLÜM 13

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 13)

''Kalp, kat kat etin altında ve acıyı saklı yaşar. Ama gözler öyle mi? Hemencecik kendini ele verirdi. Gözlerin hangi renk, acın kaç ton?'' -Sultan B.

Başım çatlıyordu. Soner'in yazdıklarını düşünüp aklımla kalbim arasında gidip geliyordum. Yanaklarıma doldurduğum havayı, beynimdeki düşünceleri nefesimle göğsümden atmak istercesine, dışarı saldım. Avucumun içindeki ilacı ağzıma atıp suyu dudaklarıma götürdüm. Birazdan başımın ağrısı geçerdi. Bardağı makinaya yerleştirip mutfaktan çıktım. Terasta serin havada oturmak iyi gelecekti.

Zilin sesi salonu doldurduğunda kapıya yönelip kilidi çevirdim. Araladığım kapı ardından babam ve Necla Hanım görüş alanıma girmişti. Babamın elindekilere uzanıp poşetleri elime geçirdim. Mutfağa yönelirken ardımdan oflaya puflaya Necla Hanım ve Tuna geliyorlardı. İkisinin de elleri dolu doluydu. Sanırım bu gelecek misafirler için küçük bir hazırlıktı. Ellerimdekileri bırakıp ikisiyle de muhatap olmadan hızla mutfaktan çıktım.

"Betül, buraya gel." diyen babama bakışlarımı çevirdim. Gergin görünüyordu hâlâ. Dün, düğünden geldiğimizden bu yana konuşamamıştık ve bu misafirler her kimse hazırlık için sabah erkenden dükkâna gitmişti.

"Efendim?" Ürkek ve azarlamasını bekleyen bakışlarım babamın üzerindeydi.

"Otur şuraya." Eliyle işaret ettiği koltuğa rahatsızca oturup tırnaklarımla oynamaya başladım.

"Bir şey mi oldu baba?" Yüzündeki ciddiyet önemli bir şey konuşacağını belli ediyordu.

"Çarşamba günü önemli bir misafirimiz gelecek." Necla Hanım söylemişti bunu, biliyordum. "Yani nasıl des-" Cümlesini tamamlamayıp bir eli dizinde gözlerini huzursuzca yumup açtı. Geldiğimden bu yana, günlerin birbirini kovaladığı süre içinde, babamın giderek artan gerginliğine bir anlam yükleyememiştim.

"Evet baba?"

"Necla'ya yardım et diyecektim kızım. Bilirsin misafirlere önem veririm." Babam hep misafirleri önemserdi. Bu doğruydu fakat bir terslik vardı bu sefer. Sanki saray sultanı gelecek gibi hazırlık yaptırıyordu. Acaba yatıya mı kalacaklardı?

"Hatırlıyorum." Alttan alttan iğnelemiştim.

"Betül!" Adımı söyleyişi ikaz içerikliydi ve kesinlikle ima ettiklerimi anlayacak kadar zekiydi.

Bakışlarımı etrafta gezdirdim. Tuna ve annesi mutfaktan çıkıp yorgunca koltuğa attılar bedenlerini. Babama baktım tekrar, iki eliyle yüzünü sıvazlayıp yerde odakladı bakışını. Dünün hesabını hâlâ sormamıştı. Kafasının düşüncelerle dolu olduğunu buradan anlayabiliyordum.

Elimi babama dokunmak için uzatmak istiyordum ama geçmişteki kırgınlıklarım engel oluyordu. Kucağımda kenetledim parmaklarımı.

"Baba neyin var? Fazla düşünceli görünüyorsun. İki arada kalmış gibisin.'' Suratımı buruşturdum. ''Sorun ne?" Buruk bir tebessümle yüzüme baktı. Bana şöyle derin derin bakmasını o kadar çok özlemiştim ki. Kızgınlığım olmasa sımsıkı sarılır onu bu kadar geren her neyse halletmeye çalışırdım. Böyle uzaktan teselli edilmezdi ki insan.

Babam dudaklarını aralayıp konuşacağı sırada Necla Hanım atıldı.

"Sorun yok. Bayram var, bayram!" Neşeli sesine karşılık, Tuna annesine ne oldu gibisinden göz kırparken babama döndüm. İlk kez Necla Hanım'a karşı kaşlarını çattığını görüyordum.

"Necla, yeri değil!"

İçimdeki merak duygusu iyice kabardığında Necla Hanım sırtını dikleştirdi. "Yeri şimdi değilse ne zaman? Misafirlerin gelmesine şurada kaç gün kal-"

"Necla!"

Geldiğimden bu yana ilk kez Necla Hanım'ı yüksek sesle ikaz ettiğine şahit oluyordum. Bilmediğim neler dönüyordu ortada?

Sus pus olmuştu Necla Hanım.

"Hayırdır Murat amca?" Babam ve Tuna birbirlerine keskin bakışlar attığında ortamın gerginliği tenimi sapsarı etti. Araya girme isteği hissettim.

"Baba?" Yüzünü anında bana çevirdi. "Seni dinliyorum, açık konuşabilirsin."

Babamın iki dudağı konuşmak için aralanıyor fakat sözcükler bir türlü dizilmiyordu. Sıkıntılı bir nefes bırakıp ardından zoraki dudakları kıvrıldı.

"Kızım. Sen hadi yukarı çık. Misafirler geldiğinde konuşuruz."

Babamı bu kadar kem küm ettiren şeyin ne olduğunu deli gibi merak ediyordum. Ayrıca söyleyeceği şeyin misafirlerle alakası neydi?

Mecburi başımla onaylayıp oturduğum yerden kalktığım sırada, Tuna'da ayaklanmıştı ki babam kolundan tuttu.

"Sen otur, konuşacaklarım var."

Tuna'da babama soran gözlerle bakarken, ikisi arasında gidip gelen bakışlarım Necla Hanım'ın egoist gülüşünde son buldu. Başımı yere eğip üst kata yöneldim. İçimdeki merak duygusu ne kadar kabarsa da onlara kulak misafiri olamazdım. Odama ulaşıp kolu çevirdim. Kapıyı kapayıp yatağa uzandım. Merak duygumu bir kenara bırakıp komodinin üzerindeki telefonumu elime aldım. Eylem ve Defne'yi arayıp dün ki durumdan haberdar etmeliydim. Sonrasındaysa anneannemi aramalıydım yoksa küserdi.

Gülümseyip elimdeki telefona odaklandım. Yeni bir mesaj vardı.

Gönderen: Sevimsiz
"Bana borçlusun kelebek. Dün, düğünde nerelerdeydin bilmiyorum ama babana yalan söylemek zorunda kaldım."

Mesaj yarım saat önce gelmişti. Demek babam, dün nerede olduğumun hesabını bu yüzden sormamıştı. Yalan söylemesi hoş değildi fakat babama verecek mantıklı bir cevabımda yoktu.

***

Akşam namazından sonra eşofmanımı giyip içimdeki mutlulukla odamdan çıktım. Evde kimse yoktu ama yine de odamın kapısını kilitledim. Ne olur ne olmazdı. İlk geldiğim gün gibi, Necla Hanım'la odamda sürpriz karşılaşmalardan bu şekilde kaçınıyordum. Hem böylesi daha emniyetliydi.

Kilidi cebime atıp alt kata yönelirken dışarıdan gelen patırtı seslerine kulak kesildim. Merdivenlerden bir kaç adım daha attığım sırada kapıya inen yumrukla yerimden sıçradım. Adımlarımı sesin geldiği yöne doğru hızlandırıp açmak için elimi uzattığım sırada kapı aralandı. Tuna görüş alanıma girerken bedenimi geriye çektim. Dün en son babamla konuşurken görmüştüm onu, yemekte de yoktu.

Elleri anahtarın üzerinde baygın bakışları beni bulduğunda donup kaldı. Üzerinden gelen yoğun tanımlayamadığım koku genzimi yakmıştı. Kısık gözleri bedenimde dolaşırken, tek ayağıyla kapıyı itekleyip gürültüyle kapattı. Vücudumda kilitlenen bakışlarından tırsmaya başlamıştım. Evde kimseler yoktu ve Tuna ile yalnız olma düşüncesinin verdiği rahatsızlığı tarif edemezdim.

Tedirgince onu izliyordum. Elindeki anahtarı vestiyere fırlatıp yürümeye başladı. Göz bebekleri koyulaşmış, başı hafif yana eğilmişti. Tırnaklarımla oynarken geriye doğru adımlar attım.

"Tuna?"

Çok yoğun ve kesintisiz bakıyordu. Sanki çenesi alt dudağını tartamayarak sarkmıştı.

"Kelebeğim." Dili dolaşıyor, adımları sendeliyordu.

"Tuna, iyi misin?"

Kafasını iki yana sallarken işaret parmağını kaldırıp savurdu. "Hiç iyi değilim kelebeğim."

Dili kelimeleri zar zor seçiyordu. Emindim, sarhoştu. Korku raddem bir anda tavan yaptığında ilk kez sarhoş birini görüyor olmanın afallamasını yaşıyordum.

Duvara tutunup çarpık bir adım daha attı. "Öğrenmişsin."

Dilim ağzımın içinde gevelendi. "Neyi?" Bakışlarım Tuna'nın ayağı ile yüzü arasında gidip geliyordu.

"Eylemin sevgilim olduğunu..."

Kalakaldım. Gözlerini üzerimden çekip sırtını duvara yasladı. Baygın bakışları ileride sabitlenmiş, yumruk yaptığı eli ritimle duvarı dövüyordu.

Parmaklarımı havada gelişi güzel salladım. "Bir önemi yok."

Oda içerisinde çaresizce gezinen bakışlarım Tuna'da durdu. Yaslandığı duvara sırtı sürünerek çöküp ellerini diz kapağının üzerinde kenetledi. Tekrar başını yana çevirip suç işlemiş bir çocuk edası ile yüzüme bakmaya başladı.

"Biliyor musun?" Hareketsizdim. Sanki o bir kaplandı ve koşarsam dişleri ile kapıp boğacaktı. Soru dolu bakışlarımı Tuna'ya çevirdim. Eliyle saçlarını çekiştirip karşısındaki duvara sabitledi bakışlarını. "Dün babanla konuştuktan sonra evden çıkıp gittim. Sevgilimin yanından geliyorum. Tabi sonrasında biraz içmiş olabilirim." İçine koca bir nefesi doldurup delirmiş gibi kahkaha attı. "Babanın bana söyledikleri bütün planları mahvetmişken, bir de Eylem'in sevgili olduğumuzu sana söylemesi... " Alev almış zeytin karası gözlerini üzerime dikti. "Bu engeller olmamalıydı!"

İçimdeki korku, kalp atışlarımın hızlanmasıyla kendini belli ederken Tuna yerinden sendeleyerek doğruldu. Sarhoşluğun verdiği asalaklıkla hareketleri kısıtlı ilerliyordu. Bükülmüş belini duvardan destek alarak düzeltti.

"Ben bu oyunu bitireceğim!" Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi oldu. "Giderken ardımda ne varsa çürüteceğim!"

Sendeleyerek üzerime gelmeye başladı. Yerime çakılmış gibiydim. Ne cevap verebiliyordum ne de hareket edebiliyordum. Bakışları, gözü dönmüş bir katili andırıyordu. Tuna'ya ne olmuştu? Bende oluşan küçük de olsa değeri yerle birdi.

Konuşabilmeyi akıl ettiğimde kekelemiştim.

"Tuna kendine gel." Düşüncelerimi kötü şeyler sarmalamaya başlamıştı. Bana zarar vermezdi değil mi?

"Şşhh!" Dedi gözlerini yumup kaşlarını çatarken. "Kelebeğim. Emin ol ki sen de zevk alacaksın."

Duyduklarım karşısında gözlerim dehşetle büyüyüp elimle ağzımı kapadım. Yanılıyordum. Tuna'nın gözlerinde gördüğüm hisler, hiçbir zaman karşılaşmadığım nefretin duygu yoğunluğuydu. Kin, öfke, arzu, istek, hırs...

Kaçmalıydım ama yerime mıhlanmış gibi bekliyordum. Üzerime abanan şokun etkisindeyken Tuna birkaç adım daha attı. Avına yaklaşan kaplan gibi beklemediğim bir anda üzerime atıldı. Dudaklarımda ardı ardına çığlıklar koparken koluma asılmasıyla ikimizde sendeleyip yere düştük. Sırtım merdiven basamağına denk geldiğinde Tuna'nın bedeni altında kalmaktan son anda kurtuldum. Dolan gözlerimden hızla akan yaşlar görüş alanımı kapatıyordu. Oturduğum yerde vücudumu yana sürüdüğümde Tuna, çeviklikle, ayak bileğime asıldı. Çığlıklarım odayı inletirken çırpınıyordum.

"Kimse yok evde Betül! Boşuna çabalamayı bırak!" Ağzından tükürükler saçılırcasına kükredi. Kelimeleri birbirine dolanık ama netti. Çığlık çığlığa kalmışken boğuşmaya başladık. Korkunç görünüyordu.

İçimde dolan kuvvetle bacağımı silkeleyip Tuna'nın elinden kurtardım. Vücudum tir tir titrerken hızla doğrulmam ile elim başıma gitti. Gözümün önü kararırken salon etrafımda dönmeye başlamıştı. Zorlukla basamaklara adımlar attım. Nereye bastığımı bile bilmiyordum. Duvara yaslandım. Allah’ım, hayır! Odama koşmalıyım!

Bu sonum olurdu.

Basamaklara tutunarak birkaç adım daha attım. Midem kasılıyor, daha fazla yürüyemeyecektim. Basamağın birine bıraktım kendimi. Şimdi Tuna beni yakalayacaktı. İçimdeki çaresizliğin tarifi yoktu. Dinmeyen yaşlar şiddetini artırırken başımı duvara yasladım. Simsiyah perde gözlerimi esiri altına alırken kulaklarım tanımlayamadığım ağlama sesiyle doldu. Gözlerime çöreklenen siyah dumanları savuşturmak için kırpıştırıp araladım. Az evvel cebelleştiğimiz yere yüz üstü uzanmış, zemini yumrukluyordu. Biraz daha dikkat kesilince ağlayanın Tuna olduğunu kavradım. Dudaklarımdan kopan hıçkırık onunkilere karıştı. Aklında neler vardı, tecavüz mü?

Düşüncesi bile içimi kavururken ellerimle yüzümden yukarısını sinirle kavradım. Saçlarımı çekiştirirken durup ellerimi yaşlı gözlerimin önüne getirdim. Titreyen parmaklarıma birkaç saç teli sarılmıştı. Ürkek bakışlarım etrafı taradığında son basamaktaki yemenimi fark ettim. Annemin örtüsü saçlarımdan düşmüştü.

İki elimi duvara yaslayıp bitkin bedenimi ayağa kaldırmak için direndim. Göz bebeklerime kadar korkarken hıçkırıklarım iç çekmelere dönüştü. Ağır adım atıp yerde serili Tuna'ya baktım. Hâlâ yeri yumrukluyordu.

"Baba beni affet!" Söylediklerini zor algılıyordum. "Hayır, hayır!" Bir anda bağırması ile ayağım kaydıysa da toparlandım. İki eliyle yerden destek alıp başını kaldırmasıyla kan çanağına dönmüş gözlerimiz birleşti. Göğsüm korkuyla inip kalkarken dişlerini sıkıyordu.

"Annenle, babam aynı kaderi paylaştı!" Olumsuzca başını salladı. "Bu kadar sene, bu lanet aileye fazlaydı kelebeğim. Ömrün doldu!" Korku dolu adımlarımı geriye çevirdim. "Benim aldığım zevk senin ölümün olacak!" Yerinden beklemediğim bir hızla doğrulurken çığlığı bastım. İçimde kalan son güçle odama koşmaya başladım. "Gel buraya!" Gürültülü sesler geliyordu ardımdan. Odam bu kadar uzağımda değildi ama ulaşamıyordum. Çıkmazın en acı sonu bu olmalı. Bütün saflığımı tek seferde kaybedecektim!

Pes etmeyip inançla odamın kapısına ulaştığımda panikle kolu çevirdim. Diğer yandan da adımı seslenen Tuna'nın gelip gelemediğini kolaçan ediyordum. Bir elim kapıya yaslı kulpu zorladım var gücümle. Kahretsin! Ne olmuştu bu kapıya? Yumruk yaptığım iki elimi sinirle kapıya geçirdim. Neden açılmıyordu, çıldıracaktım! Yüzümü sıvazlayıp elim bol eşofmanımın cebine attım. Ne diye odamın kapısını kilitlemiştim ki!

"Betül!" Tuna'nın sesini duymamla göz bebeklerim titreyerek soluma döndüm. Merdivenin başındaydı.

Aceleyle kilidi çıkarıp, yuvasına yerleştirmek için çaba sarf etmeye başladım. Titreyen parmaklarım bana itaat etmiyordu. Acele etmeliyim, zamanın yoktu! Yuvaya bir türlü denk gelmeyen kilide içimden sitemler yağdırdım.

"Kelebeğim." Ensemde hissettiğim nefesle donup kaldım. "Uğraşmaların beni fazlasıyla etkiledi. Ne yazık ki filmin sonu geldik."

İrice açtığım gözlerimdeki damlalar, yanağımdan usulca süzülürken parmaklarım arasındaki metal kilit yere düşmüştü. Çıkan tiz sesle birlikte gözlerimi kapayıp dudaklarımı dişlerim arasına aldım. Dilimin ucunda tattığım sıvı, hiç şüphesiz gözyaşlarımın acımsı tuzlu tadıydı. Bu yolun sonunu kabul edemezdim! Beni bu eve getirdiği için sorumsuz babamdan nefret etmenin eşiğindeydim.

Hızla yüzümü Tuna'ya döndüm. İçki kokan pis nefesi yüzümü yaladı. Yalvaran bakışlarımı gözlerine çıkardım. Arsızca kıvrılmıştı dudağı. Fısıldadım.

"Sana ne oldu bilmiyorum ama... Bana dokunma." Akıbetimi kabullenişim sesime yansımıştı. Tükenmiştim. Annemin yokluğu bile bu kadar berbat hissettirmemişti.

Gözleri arsızca dudaklarımda gezindi. "Ayıp ettin. Dünden borcun vardı hem." Kendimi aşağılanmış bir varlık gibi hissediyordum.

"Lütfen..." Hıçkırıklarım kelimelerimi bölük pörçük etti. ''Lütfen, dokunma.''

Yüzüme yaklaştırdığı parmaklarından gözlerine çıkardım bakışlarımı. Bu tanıdığım Tuna değildi! Kadına namusuyla borç ödettirecek kadar ahlaksız Tuna idi.

Saçlarım! Saçlarımı ilk kez helalim olmayan bir erkek görüyordu. Kalbimin sıkıştığını hissettim. Herkesin bir değeri vardı ve benim inancıma göre yanlıştı.

Tuna'nın parmakları saçlarıma dokunacakken, yana çekilip kaçmak için hamle yaptığım sırada elleri sıkıca kolumu kavradı. Korkuyla, öfkeden deliye dönmüş gözlerine baktım. "Bırak!" Öyle çaresizdim ki ağlamaktan başka çıkar yolum yoktu. Kurtulmak için çırpındığımda kolumu tutan elleri bedenimi hızla savurdu. Holün ortasına yüz üstü serilirken üzerine düştüğüm tırnağım dudağımın kenarında acı bir his bıraktı. Sırt üstü dönüp bedenimi geriye sürükledim. Tuna baygın sırıtışlarla üzerime gelmeye başladı.

"Hayır, hayır! Bunu yapamazsın!"

Köşeye sıkışmıştım işte! Çenemde hissettiğim gözyaşlarıma karışan rahatsız edici sıcaklığı elimin tersiyle sildim. Kandı bu.

Bacaklarımın titremesi gözle görünür cinstendi. Yalvardım yeniden. "Lütfen..." Belki vazgeçerdi. Vazgeçerdi değil mi? Bu günahı hangi erkek üstlenirdi? Üstlenen erkek miydi?

"Sakin ol kelebeğim. Bunu tadan tek sen değilsin."

Daha şimdiden kirlenmiş hissediyordum kendimi. Kulaklarım söylediği ahlaksız cümleler ile yıpranmıştı. Kıvrılmış dudağıyla yerdeki bedenimi süzerken elleri gömleğinin düğmelerine gitti. Tuna'ya ne olduğu konusunda hiçbir fikri düşünmek istemiyordum. Beni mahvetmişti.

Sırıtarak gömleğinin ilk düğmesini açtı.

Hıçkırarak ağlıyordum. Kişiliğim bunu kabul edemezdi. Bu, yaşarken ölmekti. Tecavüz eden kızlara hep üzülmüştüm. Şimdi onlardan biri de ben olacaktım! En acısı da, hor görülmesi gereken bu zihniyetsizliği yapan erkek iken toplum kadını dışlıyordu!

İkinci düğmesini de açtı.

Yırtınırcasına ağlayışlarım odayı çınlatırken, dizimi kırıp olduğum yerde bacağımı kendime çektim. Helalim olmayanın kirli dudakları, dudaklarımda soluklanamazdı! Günahtan elleri vücudumu kavrayamazdı.

Gömleğinin üçüncü düğmesini açtı.

Acı çektirir gibiydi. Yavaş yavaş...

Sondaydım, artık kabul etmeliydim değil mi?

Loading...
0%