@bukalemun7
|
A.T.R Bölüm 14) Sondaydım, kabul etmeliydim değil mi? Duygularım virane bir köprü gibiydi. Beynim algılamayı bırakmış, yavaştan kabullenişe doğru yol alıyordu. O ise avını yakalamış birazdan yiyecek olmanın zaferini yaşıyordu. "Ağabey!" "Tuna ne oluyor orada?" Aşağıdan gelen sesler kurtuluş ümidimin sinyallerini yakmıştı. "Yardı-" Ağzıma kapanan eli ile kelimelerim boğuk çıkmıştı. Akan damlalar Tuna'nın elini ıslatırken, koluna geçirdiğim tırnaklarım özgürlüğü için çırpındı. Beynim koca bir şaşkınlıkla uyuşturulmuştu. "Kes sesini!" Hırpalamasıyla birlikte korku dolu bakışlarımı yumdum. Aşağıdan gelen seslerden biri babama aitse daha kötüsü olurdu. Kahretsin, duygularım can çekişiyordu! Paldır küldür birbirine çarpan sesler yükselemeye başladı. "Ağabey!" "Tuna!"' Doğrulmaya çalıştığım sırada, Necla Hanım içine düştüğü şaşırmışlıktan kurtulup hızla yanımıza geldi. Tuna'yı yana doğru itekleyip öfke dolu gözlerini irislerime yöneltti. Saçlarıma geçirdiği elinin acısından çığlığı basacaktım ki, ondan beklemediğim çeviklikle ağzımı kapadı. "Sus! Seni sürtük, seni!" Sersem bakışlarım gözlerine yalvararak bakıyordu. Elleri dudaklarıma baskı uygularken başımı kabul etmeyerek sallama çabası içindeydim. Kızması gereken ben değildim. Köşe başında bizi izleyen Tuna'ya bağırmalıydı! Saçlarımı bırakıp koluma asıldı. Kaçmak için direniyordum ama fazlasıyla güçsüzdüm. Ne oluyordu da Necla Hanım'a karşı bir anda hırçınlığımı yitirmiştim? Kolumdan sürükleyerek odamın kapısına getirdi. Kolu çevirirken etrafına bakınıyordu. İdil'in, bana tiksintiyle bakarak uzattığı kilidi küfürler savurarak alıp yuvasına yerleştirdi. "Ben bir şey ya-" Cılızlaşmış bedenimi odaya itekleyip aynı hızla kapıyı üzerime çekti. Gürültüyle kapanan kapı ardından yırtınırcasına bağırdım. "Ben bir şey yapmadım! Benim bir suçum yok!" Hangi yakarış kalbi karanlık bir kadını aydınlığa çekebilirdi ki? Hiçbiri... Boğazım acımış gözlerim sızlıyordu. İçimi çekerek zoraki adımlarla yatağıma yürüdüm. Holden sesler geliyordu. Beynimin içinde yankılanan cümleler algımın dışındaydı. Göğsüm daralan nefesimle birlikte inip kalkarken oda etrafımda dönmeye başladı. Sendeleyerek gözlerimi sımsıkı yumdum. Vücudum kâğıt kadar hafiflerken başım geriye düşmüştü. Hissettiğim son şey başımı bilincimi kapatacak kadar kuvvetli çarpışımdı. ***
SONER'DEN: Elimdeki telefonu sinirle duvara vurdum. Emre anında oturduğu koltuktan kalkıp gözlerini üzerime dikti. "Boşuna evhamlanma kardeşim." Kızgın bakışlarım anında Emre'yi delip geçti. Nasıl endişelenmeyecektim! Betül'e onlarca mesaj atmıştım ama hiçbirine dönmemişti. Dakika başı defalarca aradım. Bu kıza ne olmuştu da bunca çırpınışıma rağmen tek bir cümle yazmamıştı? Onu tanıyordum. Onca mesaja "Arama beni" diye de olsa bir cevap atardı. Atmalıydı! Son konuşmamız geldi aklıma. Benim için endişelenmişti. Nasılda sevinmiştim. Bütün gece onun fotoğrafına otuz iki diş gülerek bakmaktan uyuyamamıştım. O gece onu başkasıyla gördüğümde öfkeden deliye dönsem de mesaj attığında bütün sinirim duman olmuştu. Şimdi ise ses seda yoktu, kafayı yiyecektim! Betül'den uzakta kalmak bana iyi gelmiyordu. İçimdeki tarifsiz sıkıntıya anlam veremiyordum. Ona gitmeliydim. Adımlarımı kapıya doğru çevirdiğim sırada Emre koluma asıldı. "Nereye?" Kolunu savurup kapıya yöneldim. Omzumdan asılıp geriye çekti. "Yeter lan!" Gözlerimi kıstım. "Bu saplantıdan kurt-" Cümlesini tamamlamasına izin vermeden Emre'nin yakasına yapıştım. Gözlerimi korkusuzca üzerine diktim. "Bu saplantı değil!" Yakasını bırakınca silkelendi. Artık hislerime saplantı demeleri fazlasıyla asabımı bozuyordu. Ben ona âşıktım! "Soner, gel otur konuşalım." dedi sakin olmaya çalışarak. Elim belimde uzun uzadıya Emre'ye baktım. Ona kızmak ya da kırmak istememiştim ama içimden gelen sinire hâkim olamıyordum. Tek dostumla konuşmak belki de iyi hissettirecekti. Çenemi sıvazlarken geçip karşısına kuruldum. "İlacını aldın mı?" Oldukça kısık çıkmıştı sesi. Söylediği şeyin aklımdaki onca anıyı önüme sunup midemi bulandırdığını biliyordu. "İlacı bırakalı çok oldu." Sert ve uyarıcıydı ses tonum. Bir şey söylemedi. Zira ne demek istediğimi adı gibi biliyordu. Benim ilacım Betül! O lanet ilaçların sinirimi kontrole hiçbir faydası olmuyordu. Sevgi en büyük ilaçtı; Betül en şifalı ilacımdı. Emre oturduğu koltukta ayağa kalkıp yanıma geldi. Bir eli omzumdaydı. Stresten bacağımı sallıyordum. Onu ne ara bu kadar önemser olmuştum. Gün geçtikçe değeri daha da artıyordu. "Emre." Sesim gür çıkmıştı ama içimdeki sessizliği tek ALLAH biliyordu. "Amcam aradı mı?" Cümlemi henüz bitirmiştim ki Emre'nin telefonu çalmaya başladı. Cebinden telefonunu çıkarıp ekrana baktı. "Amcan arıyor, sen aç istersen." İçimdeki nefesi sıkıntıyla bırakırken telefona uzanıp elinden aldım. "Amca?" Dedim tüm soğukkanlılığımla. Amcam canım gibiydi ama o gün gerçekleri öğrenene kadar. Ona karşı saygım dışında bütün sevgimi de yitirmiştim. Onun hatası yüzünden yıllarca kendimden nefret etmiştim. İnkâr etmişti sonraları ama ona inanmıyordum. "Oğlum!" Sıcakkanlıydı. Onun kucağına alamadığı evladıydım. Hiç evlenmemişti. Kilit nokta belki de burasıydı. "Nasılsın aslanım?" Hep böyleydi. Belki de vicdanının hesabını ödüyordu kendince. "İyi değilim amca. Benim olan bende değil!" Karşı taraftan anlaşılmaksızın sesler geldi. Amcamın dışarıya verdiği nefes kulaklarıma iliştiğinde göz ucuyla Emre'ye baktım. Sakince beni izliyordu. "Az kaldı oğlum, sabret. Yarın baban ile oraya geliyoruz." Bizimkilerin geleceğini biliyordum ama amcam... Amcam gelmemeliydi. Gelirse her şeyi berbat eder, vuslatım imkânsız olurdu. "Hayır!" İtirazıma tepkisi gecikmedi. "Oğlum. Dert etme bu kadar kendine, ben her şeyi ayarladım." Sinirlenmiştim. "Sen her şeyi ayarladın ha? Amca, o günü hatırlıyor musun? Bana o günde her şeyi ayarladım demiştin!" Emre sakin ol dercesine omzuma elini yasladı. "Soner! Sana bunu defalarca anlattım! İçinde ilaç olan meyveyi o yemedi! Kimse yemedi!" Biliyordum, benim vicdanımı rahatlatmak için yalanlar uyduruyordu. Buna inandım diyelim. İkinci kozumu öne sürerdim. "Peki ya resimler amca? Onlara ne diyeceksin?" İşte bu benim hatamdı. Sırf amcama yaranmak için yapmıştım ne yaptımsa ve başıma ne geldiyse. Ortalığı koca bir sessizlik kapladı. Suçluyduk ve kabul etmiyordu. Sessizliği böldüm. "Bir mezar kazıp içine bütün kötü anıları gömdüm. Sen de unut artık. Onunla evleneceğim! O benim karım olacak. Ve kimse hiçbir şeyden bahsetmeyecek." Emre şaşkınca bana bakıyordu. Kararlılığımı mimiklerimden okumalıydı. Amcamdan ses gelmiyordu. Bu işe beni bulaştırdığı için üzgündü, biliyordum. Belki de beni en iyi anlayan Boran amcamdı. Uzun sessizliği bu defa Boran amcam kovaladı. "Peki ya bir şekilde öğrenirse?" İşte bu beni mahvederdi. Verecek cevabım yoktu bu soruya. Beni terk mi ederdi? Hayır! O benim kadınım olacaktı, sadece benim! "Senin sırrını bana söyleyen annemdi. Sana yaranmak için yaptım her şeyi. Aptallığım yüzünden beni bırakamaz!" Sesim zar zor güçlü çıkmıştı. Herkes üç maymunu oynamak zorundaydı! Yoksa içimdeki acının tonları kimi yakarsa yaksın küllerini savurmak yeminimdi. "Tamam oğlum. Çiçek ve çikolatalar benden, en güzelini aldım." Bu adam fazla inatçıydı. Dişimi sıkıyordum. "Yarın görüşürüz." Bir şey dememe fırsat kalmadan telefonu yüzüme kapadı. Eğer bu defa mahvederse fena olurdu. Telefonu Emre'ye uzatıp başımı geriye yasladım. Gözlerim tavanda dikiliydi. Daldığım yerlerde kurulu sahnemde, onu ilk gördüğüm gün vardı. Sevdiğim kadın seni nasıl anlatsam? Bir şiir seslenir kalbimin feryadına: Benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim. Ne güzel darmaduman ediyorsun beni. (Nazım Hikmet) |
0% |