Yeni Üyelik
17.
Bölüm

BÖLÜM 15

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 15)

''Seni serinleten rüzgâr, beni dalımdan savurup kuruttu.'' -Sultan B.


Ses.
Sesler geliyordu.
Belim. Başım. Acı bir sızı vardı.

Kapalı gözlerimi yavaşça aralamamla dudaklarımdan küçük bir çığlık firar etmişti. Necla Hanım iri gözlerini üzerime dikmiş, kaşları çatılıydı. Dikkatli bakınca dudaklarının oynadığını fark ettim. Kıpırdayan dudaklarından çıkan sözleri ben neden duymuyordum?

Gözlerimi kırpıştırıp etrafımı taradım. Gün çoktan ağarmış, soğuk zeminde sere serpe uzanıyordum. Benim yatağımda olmam gerekirdi.

Kulaklarım çınlamaya başladı. Ağzımın içinde bir basınç vardı. Ellerimi kulaklarıma bastırdım.

En son...

En son olanlar hafızamdan tek şeritte geçerken gözlerime yaşlar doluştu.

"Sürtük!" Bakışlarımı korkuyla Necla Hanım'da birleştirdim. İşaret parmağını tehdit edercesine yüzüme sallıyordu. "Dünden beri baban seni soruyor pis fahişe!" İğrenir bakışları eşliğinde ellerini belinde birleştirdi. "Çabuk git duş al! Birazdan misafirler gelecek. Senin keyfini bekleyemeyiz!" Karın boşluğumu ayakucuyla iteledi. "Bana bak sürtük! Babana hiçbir şey belli etmeyeceksin!" Lafı biter bitmez tükürerek odayı terk ettiğinde elimi başıma götürdüm.

Belimi tutarak ayağa kalktım. Kasıklarım feci sızlıyordu. Yanağımda ki kurumuş damlaları elimin tersiyle sıvazladım. Ne ara sabah olmuştu? Nasıl bu kadar uyuyabilmiştim? Necla Hanım'ın hakaretleri kalbimle karakterimi kavgaya tutuşturmuştu. Ben sürtük değildim.

Açtığım çekmecelerden yemenilerime uzanacağım sırada dün ki başörtüm aklımdan geçti. Annemin yemenisiydi. Ölümüne uğurladığım hatırası. Tuna ile cebelleşirken merdivenin altına düşürmüştüm. Hâlâ orada mıdır? Herhangi bir başörtü alıp kapıya yöneldim. Ellerim kapı kulpunda asılı kaldı. Tuna... Tuna evde midir acaba? Eğer babam hâlâ evdeyse bana bir şey yapamazdı. Ama ya sonra ne olacaktı? Onunla aynı evde hayatımı devam ettiremezdim. Dün Tuna'nın benim için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu kavramıştım.

Cesurca kulpu kavrayıp açtım. Adımlarımı hızlı tutarak banyoya girdim ve kapıyı ardımdan kilitledim. Yanağımdaki damlalar istemsizce dökülüp fayansla buluşurken elimdeki kıyafetleri temiz askılığa astım.

Usulca üzerimdekileri çıkarmaya başladım. Üzerimde ki hırkayı bile ne zaman çıkardığımı hatırlamıyordum. Düşüncelerim zihnimde bir siz gibi karaltıya bürünmüşlerdi.

Lambanın ışıklarını yansıttığı aynaya bakamıyordum. Ahlaksız düşünceler sanki benim aklımdan geçmiş gibi utanıyordum. Tecavüz girişiminde bulunan sözde erkek utanmalıydı. Oysa hayatta roller farklıydı. Utanan, geleceği kararmış olan kadınlardı.

İç çamaşırlarıyla kaldığımda banyonun soğukluğu vücudumu yalayıp geçti. Kollarımı birbirine sarmalarken yavaş adımlarla aynanın karşısında durdum. Bakışlarım yerdeki fayanstan aynaya doğru yükseldiğin de gördüğüm yüzle gözlerim büyüdü. Bu kız ben olamazdım! Karşımdaki yüz çökmüştü. Yanakları soluk, gözaltı torbalıydı. Gözlerinin yeşili koyulaşmış, karşısındakini buz tutturacak kadar soğuk bakıyordu. Çenesindeki titreyiş korkaklığını açığa vurmak iste gibiydi. Dudak kenarında kurumuş kan dün ki boğuşmanın eseriydi. İlk kez bu kadar güçsüz ve de inançsızdı. İntihara meyilli bakıyordu.

Bu kız ben miydim?

Her şey bir imtihandı. İnançsız olamazdım. İntihara meyilli bakışlarımı değiştirip omuzlarımı dikleştirdim. Bu yaşam mücadelesi kadını güçlü olmaya zorluyordu.

Öncesine nazaran daha dik bakan bakışlarımı aynadan çekip küvete girdim. Ellerim çıkardığım iç çamaşırlarına yöneldiğinde gözlerim büyüdü. Bulanık kahverengi kanda neyin nesiydi? Regl olmama daha vardı oysa. Korkudandı işte! Vücudumun işleyişi değişmişti.

***

Banyodan sonra iyice kontrol etmiştim ama regl olmuyordum. Belki, o an korkudan gelmiş olmalıydı. Daha evvel de birkaç kez stres altındayken böyle olmuştu.

Sabah namazını kıldıktan sonra kendimi daha iyi hissediyordum. En azından biraz daha rahatlamıştım. Gözaltlarımda oluşan şişlikler için kapatıcı sürmüştüm. Pek etkili olmasa da, denemiştim.

Odamda işim bittiğinde telefonuma uzandım. Ekranı açtığımda küçük çaplı bir 'o' çektim. Ukala zorbadan yetmiş bir arama, elli dört mesaj vardı.

Mesajları açıp kısaca göz gezdirdim. Derdi neydi bunun? Onunla ya da bir başka erkekle diyalog kurmak istemiyordum. Zira dün Tuna, benim bir erkeğe güvenebilme inancımı da söndürmüştü.

"Rihem!"

"Aç şu telefonu!"

"Bir şey mi oldu?"

"İyi misin?"

Bunun gibi onlarca mesaj vardı.

"Kahretsin! Beni delirtmek mi istiyorsun Betül? Açsana şu lanet telefonu!"

Son mesajıydı bu. Aramayacaktım ya da cevap yazmayacaktım. Kafese kapatılmış güvercin misaliydim. Oksijeni de, yiyeceği de var ama o uçmak istiyor; kanatlarını özlüyor.

Ekranı kaydırdım. Eylem ve Defne'den de mesaj vardı. Defne hâl hatır soruyordu. Onu da es geçtim. Eylem'in mesajları kanımı donduracak cinstendi.

"Betül! Muhteşem bir geceydi. Ay süperdi!"

Nasıl bir geceden bahsediyordu? Yoksa Tuna sevgilimin yanına gittim derken, Eylem'e fenalık mı yapmıştı? Saçmalıyordum. Öyle olsa şu an okuduğum kelimeler böylesine duygu dolu olamazdı.

"İnanılmaz güzeldi Betül! Sadece Tuna ve ben. Yamaçta yıldızların altında dans ettik. Binlerce kez beni sevdiğini söyledi. Tamam, dur hemen kızma baştan söylüyorum elini bile sürmedi bana. Çok masummuşum öpüp de kirletmeye kıyamazmış. İnanılmazdı Betül! Tuna'ya Aşığım! Ya, onu deli gibi seviyorum Betül! Çok mutluyum çoook. Ara beni konuşalım. Anlatacaklarım var.''

Sol yanım burkulmuştu. Tuna ne yapmaya çalışıyordu? Tanıdığım hangi Tuna doğruydu? Bir boşluğun içinde debeleniyordum. Kalbim bana neden Tuna'yı iyi göstermeye çalışıyorsun hâlâ? Mantığım, sen neden sesini kestin? Dün olanları, aşktan gözü kör olmuş Eylem'e nasıl anlatacaktım ki?

Telefonumu kapayıp cebime attım.

Bu da geçerdi elbet. Zaman her şeyin ilacı. Neler olacağını yaşamadan asla bilemezdim.

Odamdan çıkıp merdivenleri arşınlarken Tuna'nın evde olmaması için dualar ediyordum. Hatta bir parmak yakınımda dolanmasın.

Adımlarımı hızlandırıp mutfak kapısından içeri girmemle gözlerim onu buldu. İçimden gelen ağlama hissini geçiştirdim. Gözlerim dahi dolmamalıydı. Çarpıkça gülümseyerek kıyafetimde göz gezdirdi. Ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Hiçbir şey olmamış gibi o masaya oturamazdım. Tekrar denerse ve bu defa kurtulamazsam...

"Kızım." Sessizliği yarıp geçen ses irkilmeme sebep oldu. "Gelsene, orada dikilme öyle." Anlamayan gözlerle boş boş babama bakmaya başladım. Cümleleri kulağıma karmakarışık geliyordu. "Betül?" Ayaklarım sanki olduğu yerde çakılı gibi öylece bekliyordum. Dünü atlatamadığımın belirtileriydi bunlar. Hadi dünü sildim varsayalım. Peki ya, anılara işlenmiş ruhların canını kim alacaktı? "İyi misin?"

Yakınlarımdan gelen sesle birlikte boş sandalyede babamın olmadığını fark ettim. Göğüs kafesim sıkışırken anılarım beni düne sürükleyip görüş alanım daraltıyordu.

Ben bu oyunu bitireceğim!

Kulaklarım Tuna'nın iğrenç ses tınısıyla yankılandı. Bir anda ışıklar sönmüştü. Sabah değil mi? Peki ya güneşi kim çaldı?

Bir dakika!

O yerde sürünen benim bedenimdi. Biri yardım etsin! Nefesimde can çekişmeye başladım.

Tuna lütfen kendine gel!

Bana yeniden zarar verecekti. Elimi kulaklarıma bastırıp çırpındım. Bu akan gözyaşları da neydi? Etraf, lacivertin en koyusuydu. Gelen sesleri ayırt edemiyordum. Kara delik beni içine doğru emerken bir el belime sarıldı. Yoksa Tuna mı bu? Bu kez yarım kaldığı işimi tamamlayacaktı?

Hayır, bunu yapamazsın!

Bu benim sesimdi. Kesilen cümlelerin sonundan ardı arkası gelmeyen çığlıklar yükselmeye başladı. Gözlerimin önündeki lacivert sis yavaşça çekilirken, çığlık atanın da ağlayanın da ben olduğumu fark ettim. Zangır zangır titreyen bedenimin etrafında toplanmıştı herkes. Gücüm yoktu ve üstelik aklım bana oyunlar oynuyordu. Deliriyor muydum acaba?

Hayır!

Bitkin bedenimi kayıp bilinçte bulduğum özgürlüğe bıraktım.

 

 

Loading...
0%