Yeni Üyelik
18.
Bölüm

BÖLÜM 16

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 16)

''Yalnızlık da tenhalaştı.'' -Sultan B.

Burun deliklerimden içeri giren hava genzimi yaktığında yüzümü buruşturdum. Göz kapaklarımın üzerindeki ağırlığı iteleyip yavaşça araladım. Görüş alanıma önce bir el, ardından Necla Hanım girmişti. Limon kolonyası kokan elini yüzüme savuruyordu. Yarı açık gözlerimi kırpıştırarak etrafıma bakındım. Çift kişilik koltukta uzanıyordum. İdil, babam ve o. Pür dikkat bana bakıyorlardı.

"Kızım." diye seslenen babama çevirdim bakışlarımı. "İyi misin?" Yüzündeki tedirginliği okuyabiliyordum. Konuşmak için dilimi oynatmıştım ki Necla Hanım atıldı.

Ellerini savururken "İyidir iyi! Açlıktandır, bir şeyi yok." dedi. Göz ucuyla Tuna'ya bakıyordu. Babam ellerini omzuma yaslayarak halsiz bedenimi doğrulttu. Gözlerim telaşla parkeleri taradı.

"Açlık değil bu. Bir anda... Delirmiş gib-" babamın cümlesini Necla Hanım'ın sert sesi kesmişti.

"Arada olur böyle şeyler Murat! Üsteleme kıza belki annesi gelmiştir aklına."

Dudaklarından iğrenircesine çıkan kelimeler gözlerimin ıslanmasına sebep oldu. Necla Hanım yaralarımı kanatıp acılarımdan besleniyordu. Tepkisini merak ederek göz ucuyla babama baktım. Başını yere eğip olumsuzca salladı.

"İstersen, mezarına gidebilirsin."

Gönülsüz kurduğu cümlenin kelimeleri can veriyordu dudaklarında. Annemin mezarına gitmek yokluğunun yüzüme tokat gibi çarpması demekti. Çok ama çok özledim. Şimdi yanımda olsa sımsıkı sarılırdım. Ayakuçlarıma kadar kokusunu çekerdim. Annem sırtımı sıvazlardı, ben de bütün yaşanmışlıkları unuturdum. Ama yoktu işte, toprak aldığını geri vermiyordu. İçim gitmek için haykırsa da, başımı olumsuzca iki yana sallayıp sessiz kaldım. Gözlerimdeki yaşları hürleştirmemek için dudaklarımı ısırıyordum.

Babam yere eğdiğim başımı çeneme dokunarak kendine yöneltti. Huzursuz bakışları dudağımın kenarında toplandı. Kirpik altından süzüyordum babamı. Dudakları tebessümle iki yana kıvrıldı.

"Küçükken de böyleydin." Kaşlarıyla yarası kabuk bağlamış dudağımı işaret etti. "Hem düşerdin, hem de hiç söylemezdin bana." Parmak uçları dünden kalma yarama yaklaştı. "Yaralarına sadece annen dokunabilirdi, başka kimseye İzin vermezdin." Yanağımdan akan yaş damlası babamın işaret parmağını ıslatırken geriye çekildim.

"Zaman sadece seni değiştirmiş baba. Benim için hâlâ öyle."

Babamın eli havada kalırken başımı yere eğip etrafıma kaçamak bakışlar attım. İdil ve Necla Hanım kollarını göğüslerinde birleştirmişlerdi. Tuna kaşlarını çatmış, zeytin karası gözlerindeki düşünceleri tek bir noktada toplamıştı. Artık, ondan nefret ediyordum!

İşaret parmağımla yaşları silip kalkmaya yeltendiğim sırada babam kolumdan tuttu. "Daha dikkatli ol kızım.'' Anlamayan bakışlarım babamı buldu. "Necla düştüğünü söyled-"

"Aman Murat! Bir şeyi yok işte."

Necla Hanım'ın ani çıkışına şaşırmamıştım. Susmam için kaş göz bile yapmaya başlamıştı.

"Evet, baba" Çekimserdim. Tekrar düne dönmek istemiyordum. Elimi salladım. "Yukarı çıkıp dinlenmek istiyorum."

Babamın kolumu tutan elleri gevşeyip parmaklarıma kaydı.

"Kızım, misafirler birazdan gelir." Sıkıntılı bir nefes verdi. "Onlar gelmeden seninle konuşacaklarım var." Kalktığım yere istemeyerek oturdum. Tuna ile aynı havayı solumak azap gibi geliyordu ciğerlerime.

Merak dolu yeşil irislerim beklentiyle babamın yüzünde gezindi. "Geçen defa söyleyemediğin şey mi?"

Babam yaladığı alt dudağını bir süre dişlerinin arasında tutup gözlerini yumdu. Başını sallarken dudakları kıpırdadı.

"Kızım." Bakmıyordu hâlâ. Tam dudaklarındaki sır firar edecekken, bende kusma isteği oluşturan o ses söze karıştı.

"Murat amca bana müsaade. Üst kattan valizimi toplamam gerek." Bir an için başımı kaldırdığımda hınzırca göz kırptıktan sonra aceleyle üst kata yöneldi. Gözlerimdeki umut ışıkları söylediği şeyle bir anda parlamıştı. Valiz demişti, yanlış işitmemiştim. Tuna gidiyor muydu?

Necla Hanım oğlunun ardından hüzünle baktı. İdil sertçe kollarını çözüp gözlerime baktı. "Ağabeyim tatilini hep bizimle geçirirdi. Şimdi neden gidiyor acaba?" Çemkirip ayaklarını yere vura vura üst katın merdivenlerine yöneldiğinde ardından bakakaldım. Dünü de hesaba katarsak beni suçluyor olmalıydı. Necla Hanım'dan da bir atak bekliyordum. Başını yana çevirmiş bir şeyler mırıldanırken babamla birbirimize baktık.

"Neyse." dedi babam yüzünü sıvazlayarak. "Artık üzerimdeki yükü atsam iyi olacak kızım."

Başımı hızla sallarken babamı teyit ettim. "Tabii, söyle baba."

Babam, Necla Hanım'a uzun uzadıya bakıp ellerini ovuşturdu. "Kızım biliyorsun ki halı dükkânı bize dedenden kaldı, bu evde öyle. Hepsinde anılarımız ve senin de hatıraların var." Alnında boncuk boncuk terler bırakan şeyin ne olduğunu merak ederek dikkatimi biraz daha söyleyeceklerine verdim. Karmakarışık olan hayatım Tuna'nın gideceği haberiyle umuda doğru koşmuşken, kulaklarım kötü bir şey duysun istemiyorum.

"Bunu biliyorum."

Çehresinde gördüğüm çaresizlik içimi titretip geçmişti.

"Kızım. Ben nasıl oldu anlayamadım.'' Başını yana eğdi. ''Halıların borcunu ödeyemedim. Borca battım."

Gözlerim kocaman olurken inanamıyordum. Bunca yılın esnafı borca battı da ne demekti! İçimden tövbe çektim. Düşmez kalkmaz bir olan Allah’tı. (c.c)

"Nasıl olur bu?" dedim şaşkınlığımı atmaya çalışarak. Babama ne kadar kızgın olursam olayım karşımdaki duruşu içimi acıtmıştı.

"Bilmiyorum kızım." Kafasını geriye atıp ellerini başına geçirdi. "Mardin'den halıları aldığımız yer fazla fiyat isteyince aramız açıldı. Sonra malları rakip esnafa satmakla tehdit etti. Ben de mal onlara gitmesin diye senet yaptım." Pür dikkat babamı dinliyordum. Ama kafamı kurcalayan bir soru vardı. Benimle alakası neydi? "Sen geldiğin sıralarda işte... Sonra nasıl olduysa işler sarpa sardı. Son aldığım halıların parasını ödeyemedim. Onlarda senedi devreye soktular." Kaşlarım çatılmış babamın öfkeyle anlattıklarını dinliyordum. "Halıları aldığımız yerin baş sahibini hiç görmedim. Bugün onlar gelecek. Akşam hep birlikte yemek yiyeceğiz. " Sıkıntılı bir nefes verip devam etti. "Kızım bunu söylemek çok zor."

Elimi çekinerek babamın koluna uzattım. Tereddütle sıvazlayıp geriye çektiğimde Necla Hanım'ın tiz sesi duyuldu.

"Fazla drama gerek yok Murat! Babasının üstüne söz söyleyecek değil ya." İkisi arasında gidip geldi bakışlarım.

"Kızım. Bu misafirler senet karşılığında seni istiyorlar. Sana görüc-"

"Ne!" Aceleyle yerimden kalktım. "Seni istiyorlar ne demek baba?"

Duyduklarım karşısında tüylerim ürpermişti. Ne olduğu belirsiz biriyle evlenmek mi? Hem üniversitem, hayallerim var benim!

"Seni onlara vereceğim yok kızım!" Sesindeki tını kalın ve korkusuzcaydı. "Sadece, oğlanla görüşeceksiniz. Ona evlenmek istemediğini söyleyeceksin."

Bir elim belimde diğer elimle alnımı sıvazlarken, kirpik altından baktığım Necla Hanım sinsice gülüyordu. Daha dünün şokunu Tuna'nın gidişiyle birlikte yeni yeni atlatacakken bu da nereden çıkmıştı? Çok saçmaydı! Oğlan dediği adam belki de dedem yaşındaydı.

Başımı tereddütsüzce iki yana salladım. "Ben bunu yapamam!" Babamın bakışlarındaki kırılganlık gözlerimi tesiri altına aldı. "Resmen senede karşılık beni istiyorlar." Sinirlenmiştim. "Yoksa beni satacak mısın baba?"

Bir hışımla kalktığında burun burunaydık. Boynundaki damarları gerilmiş fışkıracak gibiydi. Ürperticiydi.

"Önce sesini kıs Betül!" Kaşlarım havalandı. "Başka çaremiz yok, seni zorla da vermem. Ben ikna edemedim, sen konuş oğlanla."

Tırnaklarım avuç içime geçmişti. Kütahya'da ki hayatımın sıradanlığı gitmiş, yeni hayatımın tepetaklaklığına alışamıyorum. Babam olumlu bir cevap bekler gibi yüzüme bakıyordu. Ona zaten kızgındım, bir de bu çıkmıştı başıma. Gözlerimi babamdan kaçırdığım sırada, Necla Hanım iki elini de koltuğa yasladı.

"Belli mi olur kız, belki oğlanı görünce yıldırım aşkına tutulursun."

Yılışık gülümsemesini önüme sunup omuzlarını geriye attı ve yanımızdan geçip gitti. Bu kadını sırf, Allah’a kul diye seviyordum. Yoksa ona ve oğluna karşı beslediğim tiksinti tarif edilemezdi.

Bileğime değen elle irkildim. "Mahkemelere düşürme beni kızım. Sadece konuş ve olmaz de." Kesintisiz gözlerine baktım babamın. İrislerinde ki mahcubiyeti çekip çıkardığımda sessizce onayladım.

"Dediğin gibi olsun, baba."

Kaçamak bakışlarıma babamın gülümsemesi yakalandı. Yükünden kurtulmuştu. Olsundu. En azından bana isteyip istemediğimi soracak kadar beni seviyordu. Tırnaklarımla oynarken, başımı yere eğip üst kata yöneldiğimde Necla Hanım ve İdil yüzlerindeki matem havasıyla merdiven başında göründüler. Arkalarından gelen Tuna ise onlara tezat çarpıkça gülümsüyordu. Gittiğinde ondan bana geriye kalacak olan, dün gözlerinde gördüğüm şeytansı bakışlardı. Elindeki valiz dikkatimi çektiğinde bunun uzun bir yol olduğunu düşündüm. İçimde yeşeren mutluluk tomurcuklarıyla birlikte babamın söylediklerini bile kulak ardı ettim. Irzıma el uzatan sözde adam gidiyordu ya, her şey düzelirdi. Nasılsa ben, Züleyha'nın güçlü kızı, hayatımı yeniden yoluna koyardım.

Necla Hanım oğlunun sırtını sıvazlarken İdil de abisinin koluna sarılmıştı. Tuna babamın eline uzandığında sevecenlikle selamlaştılar.

"Bu ani gidişini neye borçluyuz oğlum?" Sahiplik eki fazla can sıkıcıydı.

"Kısa çaplı bir tatil işte Murat amca. Hepiniz çok büyüttünüz." Bu gülüşü, duruşu bile itici görünüyordu gözüme.

"Hem yurt dışından tatile buraya geldin, hem de yurt dışına tatile gidiyorsun. Anlamadım seni oğlum."

Babam elini Tuna'nın omzuna koymuştu. İkisi arasında süregelen gülüşme, Tuna'nın zeytin karası gözlerinin beni bulmasıyla havada asılı kaldı. Bir an, başıma balyoz inmiş gibi hissetmiştim. Gözlerim dolu dolu alt dudağımı ısırırken başımı yere eğdim.

"Betül? Bir hoşça kal yok mu?"

Kısıp bedenimi süzdüğü gözleri radarıma yakalanmıştı. Fazla yüzsüzdü. Onun gidişiyle dünü silecektim. Hoşça kalacak biri varsa o da bendim. Gidecekti ve hürleşecektim.

"Betül." Babam adımı seslenmişti. "Buraya gel kızım, Tuna ile vedalaşın." Ağzım konuşmak için aralanırken babama bakakaldım. Tuna ile vedalaşmak mı? Yaptıklarından sonra cehenneme kadar yolu vardı.

Babam gelmemi işaret ederken İdil'in öldürücü bakışlarını teğet geçip üst kata yöneldim. Ne hikmetse babam ardımdan diretmemişti. Ona göre bu yaptığım terbiyesizlikti oysa. Akşam ki misafirler için yumuşak davranmaya çalışıyor olmalıydı.

Allah’ım sana hamdolsun! Tuna gidiyordu. Şu görücü işinden de kurtulursam değme keyfime!

Odamın kulpunu yanağımdan küçük bir damla süzülürken kavradım. Necla Hanım'ın gazabına karşı kapıyı kilitledim. Yanağımdaki damlayı silerken gülümsüyordum. Hissettiğim mutluluktandı. Her şey olmasa da birçok şey normale dönecekti, kurtulmuştum!

Sırt üstü yatağıma uzanıp telefonu heyecanla elime aldım. Yeni mesajlar vardı. Ekranı kaydırıp açtım. Eylem ve Defne'nin mesajlarını okumadan geçmiştim. Onlarla konuşmaya yüzüm yoktu. Hele ki Eylem'e karşı mahcuptum. En yakın arkadaşımın Tuna'ya olan aşkına göz bebeklerinde bizzat şahittim. Telefonu kapayıp komodinin üzerine uzattığım sırada elimde titredi. Merakla kaşlarım havalanırken ekrana gelen isimle midemi kıpırtılar sardı.

Mesaj Soner BORAS'a aitti.

Uzuvlarım benden habersiz hareketlenirken, oturuşumu dikleştirip ekrana bakındım.

Gönderen: Ukala Zorba
"Bana açıklama yapmak zorundasın!"

Anlamadım? Suratımı buruşturdum. Ne içindi? Soner neyden bahsediyordu? Hem... Hiç tanımadığım bu adam kendinde böyle bir hakkı nasıl bulurdu? Düşüncelerim bunlarsa içimdeki heyecan nedendi? Cevap yazıp yazmamak konusunda düşüncelerimle güreşmeye başlamıştım. Ekran üzerinde hareketsiz, ikilem arasında kaldığım sırada parmaklarım altına yeni bir mesaj geldi.

Gönderen: Ukala Zorba
"Pencereye çık!"

Ne! Burada mıydı?

Kalbim bir anda o kadar hızlanmıştı ki, ağzımın içinde güm güm ediyordu. Telefonu yatağıma fırlatıp pencereye koştum. Perdeyi aralayıp başımı çıkardığım anda, koyu kahve gözlerine kilitlenip kaldım. Dudakları aralanmış, yukarıya kaldırdığı başıyla yeşil irislerimin içine bakıyordu. Elmacık kemiği belirirken gülüşü iyi yana yayıldı. Tebessüm etmiştim ki dudak kenarında fark ettiğim yara çamlıkta olanları aklıma düşürdü. İçim burkuldu.

Gözlerimi kaçırdığım sırada dişlerini birbirine kenetleyip yumruğunu sıktı.

"Dudağına ne oldu?" Bağırmasıyla irkilip geriye çekildim. Elim benden bağımsız kabuk bağlamış yaraya gitti. Dolan gözlerimin ardından duymayacağını bilsem de fısıldadım.

"Hiç, hiçbir şey..."

Çene kaslarının gerilmesinden öfkelenmeye başladığını kestirebiliyordum artık. Öne doğru birkaç adım atarken gözlerini benden ayırmadan işaret parmağını yukarı kaldırdı.

"Sana!'' Tısladı. ''Ne oldu dedim!" Kükredi. ''Evdekiler bir şey mi yaptı?'' Dudaklarımı dişlerim arasına alırken ellerimi pencere pervazına yaslayıp ardıma döndüm. Biraz daha bağırırsa babam duyacaktı. Başıma iş açacaktı bu adam.

Konuşmak için kendimi zorladım. "Düştüm, oldu mu? Şimdi git, babam gelecek yoksa." Yalan söylemek zorunda kalmıştım.

"Oraya geliyorum!"

Büyüyen gözlerimi üzerine diktim.

"Saçmalama Soner, bırak peşimi!" Çırpındım. Her nereden çıktıysa oraya geri dönmeli ve peşimi bırakmalıydı. Düşüncelerime hüküm vermesini istemiyorum. Ulu çınar ağacının gövdesine doğru ilerledi. Çınarın geniş gövdesine ayaklarını bastı.

"Bırakmak mı? Sen ciddiyetimi anlamadın mı Betül?"

Koyu kahvelerinde gördüğüm berrak bir kararlılıktı. Çınar ağacına tırmanmaya başladığında ayakkabısının kayması ile cebelleşiyordu.

"Soner ne yapıyorsun? Dur, düşeceksin."

Ellerimi pencere pervazına yaslayıp ikna etmeye çalıştığım sırada holden sesler gelmeye başladı. Alnıma koca bir şaplak indirirken zorlanan kapı kulpuna baktım. Eyvah! İşte şimdi yandım! Panikle korkunun harmanlandığı duyguyla titremeye başlamıştım. Babam Soner'i görürse biterdim.

"Betül'cüm." isminden ilk kez iğrendim. "Açar mısın kapıyı?" Necla Hanım'ın kafasına taş mı düşmüştü? Fazla nazik konuşuyordu çünkü.

"Kızım, aç şu kapıyı." Nazikliğinin nedeni belli olmuştu. Babamın sert sesini duymamla birlikte anında kapıya yöneldim ama diğer yanda Soner vardı. Adımlarım tekrar pencereye dönerken kapıya ardı ardına yumruklar inmeye başladı.

"Betül iyi misin?" Gömleğimi çekiştirerek göğsümü yelledim, ateş basmıştı.

"İyiyim." derken hızla kapıya koşup kilidi çevirdim. Necla Hanım ve babam alel acele odama girdiklerinde gözlerimi yumdum. Sesi duyup gelmiş olmasınlar, lütfen.

Babamla tartışan Necla Hanım'a çevirdim bakışlarımı. Elindeki kovaya anlam veremezken çaktırmadan pencereye bakındım. Gelme sakın Soner.

"Necla, abartma burada bir şey yok." dedi babam. Eliyle duvar köşelerini gösteriyordu.

"Olmaz Murat! Sabah örümcek ağı gördüm." der demez elindeki sarı bezle yere eğildi. Sadece ne yapmaya çalıştıklarını izliyordum. "Sen karışma kadın kısmının işine!" Çemkirerek verdiği cevap Necla Hanım'da bir haller olduğunu gösteriyordu. Babama takındığı bu tavra aşina değildim çünkü.

"Bildiğin gibi yap Necla." deyip kapıya doğru yürüdü babam. Elleri kapı kulpuna yaslı kaldı. "Misafirler yarın akşam gelecekler." Hızlı gelişen olay karşısında afallamıştım.

"Ne oldu?" Gelmelerine hevesli gibi çıkmıştı sesim. Utançla başımı eğdiğim sıra da babam konuştu.

"Hazırlıkları bitmemiş."

Babam odadan çıktığında omuzlarım düşerek Necla Hanım'a bakındım. "Hayırdır?" der gibi tek kaşımı kaldırdım. Diz çöktüğü yerden doğrulurken elindeki sarı bezi sıkıyordu.

"Senin yüzünden oğlumun odasında bira şişeleri buldum. Birinin içindeki zıkkım parkeye dökülmüş." Ellerini beline yaslayıp gözlerini bir noktada sabitledi. "Bilirsin, baban biradan da kokusundan da nefret eder. Temizlerken de baban gel-" aniden durup yüzüme nefretle baktı. "Ben sana bunları niye anlatıyorum ki?" Ben de aklıma yanayım. Durmuş, bu kadının dediklerini algılıyordu beynim. Sıkıntıyla derin bir nefes verirken gözlerimi yuvarladım. Omzuma yediğim bezle, göğsümde bağladığım kollarım anında çözüldü. Saygım her an tükenecekti.

"Oğlum senin yüzünden gitti sürtük!" Duyduğum kelime son sabrımı da çekip bir kenara atmıştı. "Ama yakın! Senin suyun ısınd-" Koluna geçirdiğim tırnaklarımın acısıyla dili son harfi yutarken, zaten iri olan gözleri iyice açıldı.

"Çık git odamdan. ALLAH aşkına!" Yoksa elimden bir kaza çıkacaktı. Mimikleri beni deli etmek ister gibi eski tavrını takındı.

"Ne aşkından bahsediyorsun, senin gibi oğlumu ayartan sürt-" İşte şimdi patlamak için hazırdım.

Koluna tırnaklarımı batırışımla ciyakladı. Cümlesinin devamını tahmin edebiliyordum. Dinlemeyecektim, zira haddini bildirmem gerekiyordu. Elindeki sarı bezi çekip pencereden dışarı fırlattım. Elleri ağzını kapatırken, gözlerimi öfkeyle baktığım irislerden ayırmadan su dolu kovayı pencereden dışarı döktüm. Kalan suyla birlikte kovayı aşağı bıraktım. Hani gözü döner ya insanın, öyle bir şeydi. Kulağıma mırıltılı sesler gelse de umursamadım. Bu kadın beni çığırımdan çıkarmıştı. Ellerimle koluna asılıp çekiştirdim. O gün acizliğimi kullanıp saçımdan sürüklemeyi biliyordu, kolaysa şimdi yapsındı.

"Bırak beni oru***u!"

Açtığım kapıdan minyon tipli bedenini fırlatıp yüzüne kapattım. Kilidi çevirirken bağırıyordum.

"Temizlik bitti."

Onunla birlikte gelen her şeyi odamdan uzaklaştırmıştım. Unutuyordu bu kadın. Ben annemin kızıydım, her koşulda toparlanmasını bilen Züleyha'nın kızı.

"Bu yaptıklarını babana söyleyeceğim."

"Babama görücülerle görüşmeyeceğimi de söyle o zaman."

Birkaç saniye içinde hırıltılar gelmeye başladı, ardından ayak sesleri. Gitmişti.

Kapının arkasından çekilip yatağıma doğru yürüdüğüm sırada aklıma bir şey dank etti. Dudaklarım dişlerimi arasından henüz özgürleşmemişken pencereye doğru yürüdüm. Pervaza yaslanıp hafif eğildiğimde gördüğüm şeyle iç çektim. ''Hiyh!'' Ellerimi yavaşça göz kapaklarımdan çekip kıstığı gözlerine baktım.

Alnına düşen perçemler güneşin altında parlıyordu. Yanağından süzülen ufak damla çene altından usulca kayıp, ıslanmış gömleğinde kayboldu. Bir eliyle kafasını tutarken diğer eliyle de kovayı havaya kaldırmıştı. Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdığımda onunkiler kıvrıldı. Beyaz dişleri gülüşündeki ihtişamını önüne sunmuştu.

"Kovanı düşürdün, Rihem."

Kafasını yana çevirip gülerken kıkırdadım. Kendimi sıkıyordum ama fazla tutamayacaktım. Dudaklarımdan koca bir kahkaha fırladı. Ellerimle ağzımı kapatmaya çalışsam da katıla katıla gülüyordum.

Pencere pervazından elimi çekip yatağa attım kendimi. "Ben sana gelme demiştim." Omuz silktim.

Bu defa gülmekten geliyordu yaşlar. Nasıl isabet etmişti? Koca bir kahkaha daha patlattım. Soner, sudan çıkmış balık gibi güneşin alnında parıldıyordu.

Karın kaslarım acıştığında kendimi toparlayıp pencereye uzandım. Yüzümden silemediğim gülüşle etrafa bakındım. Kova çınar ağacının altında duruyordu. Peki ya Soner nereye gitmişti? Sütü elinden alınmış çocuk misali dudaklarım büzüldü. Pencereyi açık bırakıp yatağıma doğru ilerledim. Suratım düşmüştü.

Sırtımı yatak başlığına yasladığım sırada telefonuma mesaj geldi. Gövdemi dikleştirip iki elimle telefonuma sarıldım. Ne oluyordu bana? Sol yanımdaki ritim bozukluğu neyin habercisiydi?

Parmak uçlarım anlam veremediğim heyecanla titrerken mesajı açtım.

Gönderen: Ukala Zorba
"Zaten sırılsıklamım sana, suya gerek mi vardı?"

Loading...
0%