@bukalemun7
|
A.T.R Bölüm 17) Kollarımı biraz daha sardım kendime. Kararmakta olan göğe akşamın serinliği çökmüştü. Rüzgâr tenimi yalayıp geçerken ateş böceklerinin sesleri kulaklarıma doluştu. Boş gözlerle etrafıma bakındığım sırada siyah filmle kaplı, iki lüks araç görüş alanıma girdi. Bahçemizin demir kapısının önünde durduğunda gözlerimi kırpıştırdım. İçimde tarifsiz bir duygu hüküm sürüyorken ellerimi korkuluklardan çektim. Deli gibi hazırlık yapan Necla Hanım ve babamın heyecanla beklediği misafirler tam da kapımızın önündeydiler. Adımlarımı aceleyle merdivenlere yönelttim. Terastan inip alt kata hızla yürüdüğüm sırada babam adım sesleniyordu. ''Betül!'' Birkaç basamaktan sonra babamla göz göze geldim. Giydiği siyah takımlar üzerine oturmuştu. Şık görünüyordu, üstelik fazla da özenliydi. Necla Hanım ve İdil de kendilerine özenmişlerdi. Gelenleri önemsemeyen bir bendim sanırım. Baştan boya kıyafetlerimi süzdüğünde yanına ulaştım. Üzerimi işaret ediyordu. Ellerimle elbisemi tuttum. Neyim vardı ki? Omuz silktim. Misafirlerin benim için hiçbir önemi yoktu. ''Git değişt-'' Necla Hanım'ın aceleci cümlesini zilin sesi bölmüştü. Hepimiz bakışları kapıya çevrildiğinde ellerimi birbirine kenetledim. Zil ikinci kez çalarken babam yakasını düzeltip kapıya yöneldi. Gözlerimi kenetlediğim ellerime indirdim. Bu gece de bitmeliydi ve her şey eskisi kadar sakin olmalıydı. Alabora hayat bana göre değildi. Açılan kapı ardından babamın ''Buyurun.'' cümlelerini duymak istiyordum fakat ortalığa büyük bir sessizlik hâkim olmuştu. Yere eğdiğim başımı kaldırırken olanları anlamaya çalışıyordum. Babam kapı eşiğinde dilini yutarcasına donup kalmıştı. Kim olduğunu bilmediğim iki adamda gözlerin gezdiriyordu. Göbekli adamın yanında pos bıyıklı bir adam dikiliyordu. Biraz daha yaklaşıp gözlerimin aşina olduğu yüze bakındım. Göbekli adam ayağını içeri doğru uzattığı sırada babam gövdesini öne çıkardı. Necla Hanım hızla babamın koluna sarıldı. Telaşla bir babama, bir kim olduğunu bilmediğim adamlara bakıyordum. Neden içeri davet etmiyordu? Bir şeylerin ters gittiğine emindim. ''Baba?'' dedim neler olduğunu anlamaya çalışarak. Yavaşça yüzünü döndüğünde az evvel gördüğüm parıltılar göz bebeklerinden silinmiş, yerini koyu bir girdap almıştı. ''Devrem!'' diyen adama göz ucuyla baktı babam. Adam babama doğru hafif eğildi. ''Zamanında, senin bir parçanı sökerek alacağımı söylemiştim.'' Geriye çekilirken söylediklerini beynim tartmaya başladı. Kaşlarım çatılı ilerledim. Babamın kapıyı sıkan ellerindeki damarlar şişmişti. Kulpunu kavradığı kapıyı hızla adamların yüzüne örteceği sırada sert yumrukla gürültülü bir ses çıktı. ''Dur!'' Babam adamın yüzüne bile bakmıyordu. ''Hayırlı bir iş için geldik. Senedi düşün, bizi geri çeviremezsin!'' Adamın baskın konuşması karşısında afalladım. Kötü düşünceler beynimi sarmalamaya başlamıştı. Babam yaşında olduğunu tahmin ettiğim bu adam yoksa beni kendine mi isteyecekti? Kalbim korkudan deli gibi atmaya başladığında yutkundum. Babam hiç beklemediğim bir anda adamın yakasına yapıştı. İdil'in çığlıkları arasında hızla babamın koluna asıldım. Dişlerini sıkıyordu. ''Ulan! Kızımı kendine mi isteyecektin, senedi bu yüzden mi imzalattınız namussuzlar?'' Ağzım açılık, çatılı kaşlarımın altındaki gözlerim dolmuştu. Babamın kolunu sarmalayan ellerimi çektiğimde adam babama bakıp sırıttı. Böyle bir şey olamazdı! Taş kesilmiştim. Babamın yumruk yaptığı eli havalandı. Kaldırdığı yumruk adamın suratına inecekken bir el bileğine sarıldı. ''O değil! Kızınla ben evleneceğim.'' İşittiğim sesin sahibini bulmamla koca bir şok dalgası art arda beynime çarptı. Koyu kahve gözleri az evvel sırıtan adama öldürecekmiş gibi bakıyordu. Adamın dudakları tek çizgi olurken babamın eli gevşedi. Zaman, benim tarafımda durmuştu. ''Soner.'' Dudaklarımdan firar eden ismin üzerini anında elimle kapadım. Soner'in bakışları beni bulurken elini babamın bileğinden çekti. Bütün gözlerin bana çevrilmesiyle başımı utançla yere eğdim. Kendime için için kızarken pos bıyıklı adamın sesi duyuldu. ''Kapıda kaldık. İçeri geçelim hele, konuşur anlaşırız.'' Göz ucuyla babama baktım. Bir gelgitin içinde yalpalanıyor gibiydi. Necla Hanım babamın sırtına elini uzatıp sıvazlarken sevecen olmaya çalışıyordu. ''Misafir geri çevrilmez canım.'' Gözlerini etrafta gezdirdi ve sonra kolundan tutup salona yönlendirdi. Onlar köşede tartışır gibi konuşurlarken adamlara baktım. İdil, omuz silkip salona yöneldi. İzlediğini hissetsem de, onunla göz göze gelmemek için kafamı kaldıramıyordum. Babam salona doğru yönelirken Necla Hanım eliyle ''Şöyle buyurun.'' dedi. Adamlar birbirlerine bakıp gülümsedikten sonra ayakkabılarını çıkarıp Necla Hanım'ın eşlik ettiği salona yürüdüler. Soner ise öylece bekliyordu. Peki, ben salona geçmek yerine neyi bekliyordum? Onu davet etmeli miyim? Nevrim dönmüş, sıcakta basmıştı. Neyin yan etkisi bu? ''Gelsene oğlum.'' diyen kışkırtıcı ses bu defa imdadıma yetişmişti. Başımı kaldırdığımda Soner'in keskin bakışlarıyla karşılaşmıştım. Duymamış olacak ki Necla Hanım'ın yanına geldiğini bile fark etmemişti. Koluna dokunmasıyla birlikte irkilirken ''Hı?'' dedi. İçine daldığı sulardan çıkarken eli kafasına gidip alnını kaşıdı. ''Annemler... Arabada bekliyorlar, onları alıp geleyim.'' Necla Hanım başıyla onaylarken gözlerimiz son anda kesişip görüş alanımdan çıktı. Fazla tuhaf duygular içindeydim. Necla Hanım sinsice sırıtarak koluma yapıştı ve kulağıma eğildi. ''Hadi yine iyisin, yağız delikanlı çıktı bahtına.'' Gözlerimi yuvarladım. Onu umursamadığımı kavradığında ''Sen misafirleri içeri al, ben babanların yanına gidiyorum.'' deyip uzaklaştı. İsabetti. Ortada dönen oyun midemi bulandırmıştı. Sıkılmıştım bu hayat denen dönme dolaptan. Elimi bitkince kapıya yasladığım sırada, iki adımlık ötemde Soner'in belirmesiyle parmaklarım usulca aşağı süzüldü. Elleri arasındaki mor, beyaz ve kırmızı gül demetine bakakaldım. Güm güm atan kalbim saç diplerime kadar buzlandı ve ben titredim. Karnımın içinde doludizgin atlar koşuyordu sanki. Dilim tutulmuş öylece baktığım sırada genç bir kızın ve hanımın Soner'i es geçip bana yaklaştıklarını son anda kavrayabildim. Sevecenlikle kollarını uzatmasına karşılık içten olmaya çalışarak sarıldım. ''Kızım.'' dedi sırtımı sıvazlarken. Dilimi oynatmayı akıl edebildiğimde ''Hoş geldiniz.'' dedim. Kadın ellerimi tutup geriye çekildiğinde yüzüme ışıltılı gözlerle baktı. Yüzümdeki şaşkınlığı atmaya çalışırken gülümsemekle tek çizgi arasında gidip geliyordu dudaklarım. Kadının açtığı aralıktan genç kız sıvışıp sarılırken bu kez daha sevecendim. Geriye çekildiğimde gözleri ışıldayarak bakan hanımlara salonu işaret ettim. ''Buyurun.'' Önümden geçtiklerinde adım atacağım sırada dirseğime sarılan parmaklarla duraksadım. Gözlerim Soner'i bulduğunda genç kız ve hanım çoktan salona girmişlerdi. Kolumu kemikli ellinin arasından çektim. Gözlerimi, içime işlemek istercesine yoğunlaştırdığı bakışlarından zor ayırıyordum. Gülü ve çikolatayı yüzündeki muhteşem gülümsemesi eşliğinde uzattı. Titreyen parmaklarım onları almak için hareketlense de kendime hâkim olmaya çalışıyordum. ''Senin için aldım.'' dedi tekrar uzatırken. Gözlerimi umursamazca etrafımda gezdirdiğim sırada parmaklarımda hissettiğim sıcaklıkla bütün tüylerim ürperdi. ''Seni seviyorum.'' Fısıldayarak söylediği sözcüğü bu zamana kadar hiç bir erkekten duymamıştım. ''Al, hadi. Senin için bunlar.'' Ellerim birbirine dolaşırken parmakları arasındaki çikolata ve gülleri alıp acelece vestiyere bıraktım. ''Oldu mu?'' Sesim neden titremişti? Kaşlarımı çatıp gözlerimi kısarken yutkundum. Güçlü görünmeliydim. Bütün ciddiyetimi dudaklarımdaki sözcüklerde topladım. ''Bir daha sakın bana yaklaşma. Hem, boşuna geldiniz.'' Soran gözlerle başını yana eğdi. Aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim. ''Benim zaten bir sözlüm var, seninle evlenemem.'' Büyüyen gözlerinden şeritler halinde geçen, umut kırıntılarına batırılmış hüzne aldırış etmeden salona yöneldim. Bu resti çekmeliydim. Aklımı bulandırması yetmezmiş gibi birde parmaklarımı sıcaklığıyla sarmalayacaktı. Kalbim bu akışa izin verse bile mantığım surlarını örerdi. Örmeliydi. Salona geldiğim anda bütün gözler üzerime çevrildi. Bakışlar hemen ardımda olan Soner'e kaydı. Tedirgince koltuklara yaklaştığım sırada Soner yanımda belirmişti. Gülümseyişindeki sıcaklık, az evvel söylediklerime inanmadığının altını çizer gibiydi. Babamın sert bakışlar attığı göbekli adamı gösterdi. ''Boran amcam.'' Elimi saygıyla göğüs altıma koyup hafifçe eğilirken ''Hoş geldiniz.'' dedim. Kapıdaki iticiliğini dışarıda bırakıp olmalı ki hoşnutça ''Hoş bulduk kızım.'' dedi. Gülümseyiverdim. Soner, pos bıyıklı adamı işaret etti. ''Babam Mehmet.'' Gülümsüyordu. Kalbim atışı kulaklarımdayken aynı şekilde Mehmet Bey'e de eğilip ''Hoş geldiniz.'' dedim. Midemin içi kımıl kımıldı. Az evvel kapıda gördüğüm bayanlara döndüğüm sırada içten gülüşlerle karşılaşınca benden habersiz kıvrıldı dudaklarım. ''Bu annem Nesrin.'' dedi yaşının çizgileri yüzüne yansımış kadını göstererek. ''Bu da kız kardeşim Ceylan.'' Tekrardan ''Sizde hoş geldiniz'' dediğim sırada babamın öksürme sesini işittim. Soner ile samimi durduğumuzun farkındaydım. Delici bakışlarını üzerimde hissettiğimde gülümsemelerim yüzümde dondu. Gözlerimi babamdan çektiğim sırada Necla Hanım'a ayaklanmıştı. Babama oranla hâlâ çok sakin görünüyordu. Özenle hazırlanmış masayı işaret ederken ''Dilerseniz yemeğe geçelim'' dedi. Herkes ayaklanıp masaya yöneldiğinde babam usulca yanıma sokuldu. Sandalye çekip oturan misafirlerimize bakıp kulağıma fısıldadı. ''Onları ikna etmem imkânsız. Ama onunla evlenmeni de istemiyorum.'' Cevap vermemi beklemeden misafirlere yöneldi. Ben kimseyi ikna falan etmeyecektim. Bu çok saçmaydı! Bir anda hayatımın ortasına düşen birisi hayallerimi tepetaklak edemezdi. Omuzlarım düşerek masaya doğru yürüdüm. Necla Hanım servisi açmıştı. Kalanlara yardım edip İdil'in karşısında ki boş sandalyeyi çekip oturdum. Titreyen parmaklarım Soner'in beni nişan alan bakışları eşliğinde kaşığı zor tutuyordu. Çatal kaşık sesleri dışında çıt çıkmıyordu. Uzun süre yemeğimle oynadıktan sonra çatalımı kenara bırakıp babama baktım. Lokmaları sertçe ağzına atıp çiğniyordu. Öyle ki çene kasları her oynadığında derisi yırtılacakmış gibi geriliyordu. Onu uzun zamandır bu denli sinirli görmemiştim. Öte yandan sert çehresine yansımış çaresizlik parçalarını da görebiliyordum. Bakışlarım Soner'i teğet geçip tabağıma döndü. Uzunca süren sessizliği uyarı dolu öksürük yarıp geçtiğin de adının Boran olduğunu öğrendiğim beye baktım. ''Ellerine sağlık kızım'' Başımla onaylayıp gülümsediğim de Mehmet Bey de peçeteyle dudaklarını kuruladı. Boran Bey ile birbirlerine dönüp, gözlerinden ateş çıkan babama baktılar. Mehmet Bey dirseğini masaya yaslayıp ellerini çenesi altında kenetledi. ''Geçen haftalarda yaptığımız kahvaltıdan sonra bu ikinci gelişimiz.'' Ellerini ovdu. ''Bu gelişimde fabrikanın asıl sahibini getireceğimi söylemiştim.'' Kaşlarım çatıldı. İlk geldiğim sıralarda kahvaltıya gelenler Mehmet Bey olmalıydı. ''Ağabeyim Boran, aynı zamanda aldığın halıların asıl sahibi.'' dediğinde ortalık buz kesildi. Elindeki çatalı sıkarak Mehmet Bey'e bakıyordu babam. Necla Hanım yatıştırmak ister gibi elini babamın parmakları üzerine koydu. Soner, Boran Bey'e kızgın gözleriyle eritmek istercesine bakarken, o taraftan bakışlarımı çekip sakince oturan Nesrin Hanım ve Ceylan'a çevirdim. Bulunduğum durum algımın dışındaydı. Gözleriyle birbirlerine meydan okuyan bu adamların derdi ne idi? ''Halıların asıl sahibinin Boran olduğunu bilseydim, senedi asla imzalamazdım!'' Elindeki kaşığı gürültüyle tabağına bırakıp ayaklandı babam. Necla Hanım telaşla yerinden doğrulurken yalvaran gözlerle babama baktı. Bu gergin atmosfer nefesimi kesen cinstendi. Bir anda bütün nazikliğini yitirmiş babam koltuklara yöneldi ve seslendi. ''Buraya alayım sizi.'' imalıydı ses tonu. Uzunca sessizlikte karnını doyuran misafirlerimiz birbirine bakıp ayaklandılar. Babamın bu tavırları bir an önce evden gitsinler diye olmalıydı. Herkes koltuklara oturduğunda masadaki tabakları mutfağa götürmeye başladım. İdil ve adının Ceylan olduğunu öğrendiğim kız da yardım etmeye başlamışlardı. ''Bana bak kız! Oğlan seni misafir odasında bekliyor.'' Ağzımı aralamıştım ki elini savurarak sustururdu. Öte yandan pençelerini kullanarak kapıya doğru iteledi. ''Sakın oğlana kötü davranma.'' Ağzım açık kalırken çoktan kapıdan itelemişti. Salondaki babama ait gözler bana döndüğünde başımı eğip misafir odasına yöneldim. Elim kapı kulpunu tutarken içimden milyonlarca kez dua ettim. Şimdi, Soner ile konuşup onu ikna etmeliydim. Bunu başarabilirdim. Kulpu çevirip içeri adımımı attım. Kapıya yaslanıp kapadıktan sonra ardıma dönmüştüm ki hemen yanı başımda Soner'i görmemle içimi çektim. Koyulaşmış kahve çekirdeği gözleri burnumun dibindeydi. ''Sen, kapıda ne demiştin bana?'' Korkusuz ve de güçlü çıkan sesi sırtımı kapıya yaslamıştı. Tırsıyor olabilirdim ama taviz vermeyecektim. ''Aç kulaklarını da iyi duy o zaman.'' dedim omzumu dikleştirip. ''Benim sözlüm var. Seninle evlene-'' Dudaklarımı kapayan elleri cümlemi yarıda bıraktı. Dokunması caiz değildi. Debelenirken iyice yaklaştı. ''Beni şimdi iyi dinle Betül!'' Göz bebeklerime kadar titredim. ''Eğer o cümlenin devamını getirirsen seni burada öperim ve benimle evlenmek zorunda kalırsın. Çünkü karakterin böyle bir şeyi kabul etmez.'' Midem karıncalandı. Elinin sıcaklığı tenimi ürpertirken dudaklarımdan ısısını çekti. Dirseğimden tutup sürüklerken gözlerim dolmuştu. Dişlerini sıkıp aniden durmasıyla göğsüne çarptım. Ne yapacağını bilemez halde gözlerine baktım. ''Sen, benimle evleneceksin Betül!'' Bir anlık gelen cesaretle dirseğimi kurtarıp silkelendim. Şimdi korkmanın vakti değildi. Yoksa hayallerim elimden kanatlanıp uçacaktı. ''Soner, sen ne dediğinin farkında mısın?'' Aciz çıksa da sesim devam ettim. ''Benim hayallerim var.'' Başını geriye atıp elini saçlarından geçirdi ve gözlerini üzerime dikti. ''Beni vazgeçiremezsin, Rihem.'' Küçük bir damla elmacık kemiğimi okşadığında gözlerimi kapadım. Hiç tanımadığın bir adamla evlenmek... Düşüncesine bile hazır değildim. ''Soner.'' dedim içimde kalanı dışa vurmak için. ''Yalvarırım, bu saçmalığa bir son ver.'' Kafasını olumsuzca iki yana sallayıp kollarımı esiri altına aldı ve sarsmaya başladı. ''Ben seni yanımda görmek için yıllarca bekledim Betül.'' Kollarımı bırakıp elini beline koydu. Sinirli ve bir o kadarda sabırsız görünüyordu. ''Senin için onca kişiyi karşıma aldım.'' ''Neden? Kimim ben? Sana bunu yaptıran şey ne?'' Öfkeli bakışları yeniden beni buldu. ''Diretme Betül.'' Ellerini iki yana açtı. ''Hem Senet-'' Cümlesini yuttuğunda öfkeyle gözlerimi yüzüne çıkardım. Diğer damlada yanağımdan yol alırken, karşısına dikilip göğsüne sertçe vurdum. ''Söylesene!'' Duyup duymamaları umurumda değildi, bağırıyordum. ''Olmadı, seni senet karşılığı satın alırım desene!'' Diğer yumruğum da göğsünü inlettiğinde geriye sendeledi. Gözleri hayal kırklığı ile parçalanırken ağlamaya başladım. Parmak uçları omzuma değecekken hızla iteledim. ''Dokunma. Bana asla dokunma!'' Havada kalan elini yumruk yapıp sıktı. Odanın kapısına yöneldiğimde hıçkırarak ağlıyordum. Kulpunu kavrayacağım sırada dirseğimden çekip sırtımı kapıya yasladı. ''Ağlama.'' Yutkundum. Sığıntıdan sonra satılık da olmuştum. ''Bütün hazırlıklar tamam. Yarında İmam gelip nikâhımızı kıyacak, sonrasında burada törenle resmi nik-'' ''Sus.'' Gücümün yettiğince bağırdım. ''Sus!'' Ellerimle kulaklarımı örttüm. Onun şizofrenik hayallerini duymak istemiyordum. ''Senden nefret ediyorum!'' ''Ama ben seviyorum!'' Başımı iki yana salladım. Demek, sevmek böyle bir şeydi. Ellerimi kulaklarımdan çektim. İçimde kalan son umut zerresini önüne sundum. ''Bırak beni.'' Gözleri dudaklarıma kaydı. Elleri gözyaşlarımla ıslanmış çenemi sararken yaklaşıyordu. Nefesinin sıcaklığı burnumu terletmişti. Göğsüm korkuyla inip kalkarken parmakları iyileşmeye yüz tutmuş kabuk bağlı yaramı çevreledi. Var gücümle bileğini iteledim. Gözleri mahzun bir çocuk edasıyla yeşil irislerimi buldu. ''Sen anca kanatırsın.'' Tükürürcesine çıkan sözcüklerim karşısında kaşları iyice çatıldı. Gözbebekleri hayal kırıklığı ile büküldüğünde içimden bir sızı koptu. Dişini sıkarken elini yavaşça havaya kaldırıp gözlerini kapadığında bir anda kapıya inen yumruğuyla yerimden sıçradım. Dudakları, dudaklarıma yaklaşırken nefesini soluk borumda hissettim. Buna hazır değildim. ''Acı bir tütün gibi yakıyor genzimi, senden uzak olmak.'' (Atilla İlhan) Dokunmasına az bir mesafe kala bedenimi kenara iteledi ve odadan çıktı. Bulduğum boşlukta kendimi yere bıraktım. Nefesim kesile kesile ağlıyordum. Boğazıma çakılıyordu yutkunmalarım. Annemin ölümünden sonra ben hiç böyle ağlamamıştım. |
0% |