@bukalemun7
|
A.T.R Bölüm 2) ''Ruhum, kafamın içindeki insanlara çarpa çarpa nasır tuttu.'' -Sultan B. Gözlerimi aralayıp pencereye bakındım. Gökyüzü kararmıştı. Boynumu ovalayarak doğruldum. Eşarbım başımda uyuyakalmışım. Başörtümü çıkarıp valizime ilerledim. Rahat bir yemeni alıp duvara monte edilmiş modern aynada başıma geçirdim. Tuna'ya helal olmadığım için giyimime dikkat etmeliydim. Kulağıma gelen ezan sesiyle gözlerimi kapayıp sesi hissettim. Regl haftamdaydım. Odamdan çıkıp ortak banyoya ilerledim. Eminim ki burayı benden başka kullananlar da vardı ve bu tedirgin ediciydi. Banyoda yüzümü ıslatıp geniş koridora çıktım. Yürüyeceğim sırada odamın karşısındaki kapı açıldı. Tuna ile göz göze geldiğimizde duraksayıp gülümsedi. Ne yani o da mı bu katta kalıyordu? Rahatsızlığım yüzüme yansımış olmalı ki gülümsemesi dudaklarında dondu. ''Bir şey mi oldu?'' Soru dolu bakışlarını es geçip ilerliyordum ki koluma asıldı. Sinirle dönüp kıskaçlarından kurtuldum. ''Lütfen, dokunma!'' Caiz değildi. Ayrıca Tuna ve bakışlarından çok rahatsızdım. ''Betül!'' Mezarlığı andıran kara gözleri öldürücü bakışlar atıyordu. ''Aynı evde yaşıyoruz. Şu çocukça tavırları bırak! Yirmi yaşındasın, olgunlaş biraz.'' Gözlerimi şerit desenli halıya indirdim. ''Aynı evde yaşamamız sana cevap vereceğim anlamına gelmez! Haram duvarlarını aşamam.'' Yüzüme saf saf bakıyordu ''Ayrıca şu saftirik bakışlarını değiştir. Yirmi dört yaşındasın! Mantıklı ol biraz.'' Bu sefer gözleri açılmış bana bakarken, arkamı dönüp merdivenleri inmeye başladım. Onun lafını ona satmıştım. Yüzümde zafer gülümsememle merdivenleri inmeyi bitirdiğim sırada İdil ve Necla Hanım'ın mutfaktan gelen seslerini işittim. Sanırım akşam yemeğini hazırlıyorlardı. Yardım etmeli miydim acaba? İkilem arasında kaldığım sıra Tuna yanımdan geçip mutfağa girdi. Mutfağa döneceğim sıra kapı zilinin sesi duyuldu. Gözlerim dehşet derecede açılırken göğüs kafesimin sıkıştığını hissettim. Midemden yukarı çıkan sıvılar genzimi acıttı. B-babam? Mutfak kapısından çıkan Necla Hanım ve İdil'e kaydı gözlerim. Yer ayaklarım altından çekiliyordu sanki. Ağzım aralı olduğum yerde kaldığım sırada İdil kapıyı açıp babamın boynuna atıldı. Bakışlarım babamla buluşup gözlerim ıslandı. İdil ve Tuna'nın da babası vefat etmişti. Gördüğüm kadarıyla Babam, on altı yaşındaki üvey kızına(!) iyi babalık yapıyor olmalıydı. Islak gözlerimle hemen ardımı döndüm. Bu samimiyet canımı yakmıştı. Sinirden bedenim zangır zangır titriyor, dişlerim birbirine geçmişti. Benim sarılmam gerekirdi onun değil! Yürümeye yeltendiğim sırada hasret kaldığım kelime bedenimi yerine çiviledi. ''Kızım...'' Bir kelime bu kadar mı sahiplenici olurdu? Baba... ''Ba-baba.'' Yanağımdan tek damla habersizce süzülürken hala sırtım dönüktü. Omzumda hissettiğim elleri, ruhuma buz değmişçesine üşütmüştü. ''Sırtını mı döneceksin babana?'' Sesi çatallıydı. Kollarını sarmalayıp kendine döndürürken gözlerim yerde ellerimle oynuyordum. Şefkatli göğsüne bedenimi bastırdığında öylece kalakaldım. ''Kızım...'' İçtendi. ''Çok özlemişim.'' Kollarım benden habersiz beline sarıldı. Gözlerimden yaşlar akarken konuşamadım. ''Artık hep benimlesin.'' Körpe bebeği sever gibi kokluyordu. Sahi, ne kadar olmuştu babamla bu kadar içten sarılmayalı? Uzun zaman. Diğerlerinin gözleri bizim üzerimizdeyken, kendini benden ayırıp koltuğa sürükledi. Yavaşça oturtup yanıma kuruldu. Yüzümü gözlerine çıkardım. Yanağında kurumuş damlanın izleri vardı. Bir süre öylece birbirimize baktık. ''Özledim.'' diyemedim. Babaya gurur yapılmaz ama ben de kendini bilmez bir cahilden farksızdım. Ne olursa olsun canımdı hem. Aramızdaki sessiz sözleri Necla Hanım böldü: ''Hadi...'' Gözlerimi perçinlediği eline çevirdim. ''Yemekler soğumasın, ailecek yiyelim.'' Babam başıyla onayladı, mutlu görünüyordu. Ayaklandığında ben de yerimden kalktım. Herkes mutfağa ilerlerken İdil olduğu yerde bana kıskanç bakışlar atıyordu. Ya da ben öyle sanıyordum. Mutfağa girdiğimde masa çeşit çeşit yemeklerle donatılmıştı. En sevdiğim yemek sinkonta: Manisa'nın kendi yöresine has nefis bal kabağı yemeği. İç çektim. Annem hep benim için yapardı. Babam sevecenlikle gülümserken Necla Hanım'ın yüzüne bakmadan cevap verdim. ''Fark etmez.'' Necla Hanım pideli paçaya uzanırken babam eliyle durdurdu. ''Sinkonta koy.'' Omzuma dokundu gülümseyerek. ''Küçüklüğünde çok severdi.'' Hatırlamasına şaşkın açık ağzımı kapayıp kırık bir gülümseme bahşettim. Servisler bittiğinde herkes yemeğine başlamıştı. Önümdeki tabakla oynayıp arada ağzıma atıyordum. ''İşlerin nasıldı baba? Çok müşterin var mıydı?'' dedi İdil. Af buyur baba mı? Kıskandım mı? Tabi ki. Annemi ve babamı topraktan başkasıyla paylaşamam ama saygı duymam gerekir. Düşünmemeliyim, kendi kararı idi. ''İşler...'' Durup sıkıntılı bir nefes aldı babam. ''İdare eder güzel kızım.'' Güzel kızım mı? Hem de en içten! Gözlerim kocaman olurken ağzıma aldığım bal kabağı tanesi boğazıma çakılı kaldı. Öksürükle boğuştuğum sırada babam sırtıma uzandı. Tuna ağzıma su bardağını uzatıyordu. Öksürüklerim arasında elinden alıp tek dikişte yarım suyu içtim. Elhamdülillah! Yüzüm kıpkırmızı kesilmişti. ''İyi misin canım?'' Yapmacık Necla Hanım'a suratsız bakışlarımı atarken herkes yerine oturdu. Babam telaşlı gözlerle süzüyordu. ''Be-ben şey... Bir anda yemek şey yap-'' Yutkunarak boğazımdaki koca yumruyu itekledim. Elimin tersi ile dudağımın kenarından süzülen su damlasını siliverdim. ''Neyse, yemeğine devam et.'' Başımla onaylayıp yemeğime döndüm. Necla Hanım'a kaydı gözlerim. Benden kısa boyuyla yaşını belli etmiyordu. Minyon tipliydi. İzmir güzeliydi işte. İzmir'i bırakıp babam için buraya geldiğine göre seviyor olmalıydı. İdil'e çevirdim bakışlarımı. Annesine benzemiyor sanırım babası. Gözleri tuhaf derecede babamınkilerini andırıyordu. Yeşilin bir başka tonu. İnsan insana benzer sözü burada geçerliydi. Kısa kahve saçlarıyla on altı yaşının masumluğu vardı yüzünde. Beklemediğim anda bakışlarıyla karşılaşınca irkildim. Elindeki çatalı bükmek istercesine sıkıp hınzırca baktıktan sonra babama döndü. ''Anlat babacım.'' Elleri babamın koluna dokundu. ''Canın neden sıkkın? İşle alakalı ne oldu?'' Babamın merkezde dedemden kalma büyük bir dükkânı vardı. Aslında muhasebe okumuş. Dedemin mesleği işte, ticarete atılmış. İş yerinde Doğu ve Batı kültürüne hâkim otantik kilimler, halılar satıyor. Doğu kültürünün hâkim olduğu kilimler orijinal ve sanırım Mardin'den özel olarak getirtiyordu. Ne çok zengin ne de fakir; orta halliden biraz hallice. Allah’a şükür olsun. Merkeze kırk beş dakikalık bu şirin görünümlü doğa harikası semtte oturuyoruz. Babamın da çocukluğu bu evde ve bu sokaklarda geçmiş, kopamıyor buralardan. Hem böylesi daha iyi, taş betonlar kalbi daraltıyordu. Ben de buralardan kopmayı istemezdim ama hayat şartları bunu gerektirmişti. Babam, canının sıkkın olmadığını İdil'e inandırmaya çalışırken sıkıldığımı fark ettim. Durumdan hoşnutsuz etrafta göz gezdirirken Tuna'nın radarına takıldım. Çok dikkatli bakıyordu. Gözlerimi çektim. Tuna'da ürkmeme sebep olan bakışlar vardı. Ah, bu eve gelmem yanlıştı benim! Gel gör ki babamla inanç safhalarımız… Kollarım masada bağlı şekilde ayaklanan babama baktım. Tuna'ya gel işareti yaparken ''Maçı unuttun?'' dedi. Başını silkeleyip ''Yok be Murat amca, unutur muyum?'' Gülüşmeler eşliğinde babam omzunun üzerinden baktı. ''Necla, sen bizim çerezlikleri hazırla kızlar masayı toparlasın.'' Göz kırptı. Aklı sıra bizi kaynaştıracaktı. Ama yemezler! Necla Hanım tebessümle karşılık verip raflara ilerledi. Çerezleri hazırlayıp mutfaktan çıktığında ayaklandım. Oturan İdil'i umursamadan masayı toparlayıp makinaya yerleştirmeye başladım. İşim bitince ellerimi yıkayıp kuruladım. Mutfak kapısından çıkacağım sırada İdil benden önce davranıp solana attı kendini. Öfkeyle açtığım ellerimi bıkkınca yanlarıma indirdim. İnanılmaz derece de gergindim. Solanda TV karşısına kurulmuşlardı. İdil babamın yanında oturdu. İçimdeki kıskançlık kendini belli ederken İdil'i süzdüm. Şu hınzır sırıtması geldiğimden bu yana yüzündeydi hep. Bu kızın derdi ne ALLAH aşkına? Pekâlâ, kendi babasına sahip çıkabilir, benim babama değil! ''Ablanla topladınız mı mutfağı?'' Hayretler içindeydim. ''Evet, beraber toparladık babacım.'' Yalancı! Ayrıca kimsenin ablası değildim! Adımlarımı merdivenlere mi çevirsem onların yanına mı ikilemde kalmıştım. Düşünüyordum da; yanlarına gidip TV mi izleyecektim! ''Ben şey...''Bakışlarını sesime çevirmişlerdi. ''Yol yordu da. D-duş... Her neyse. Yukarıdayım.'' Tuna sırıtıyordu. ''Tamam kızım istediğini yap, senin evin.'' dedi babam. Benim evim miydi? Ben yıllar önce bu evi de, içindeki annemle olan anılarımı da bırakıp gitmiştim. Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım, Kader bu şehirden kaçmama izin vermiyordu. Merdivenlere döneceğim sırada o tiz ses duyuldu. ''Bir şeye ihtiyacın var mı, kızım?'' dedi Necla Hanım. Gözlerim alev alırken, ayak tabanlarımdan tepeme kadar terledim. Bana kızım mı demişti o? Annemin yerine geçmeye çalışan kadın bana kızım diyordu! Yarım bedenimi çevirip ona doğru bir iki adım attım. ''Tek isteğim kızım demeyin yeterli. Şu yapmacık sevgi sözcüklerini bir kenara bırakın Necla Hanım.'' Babam oturduğu yerden doğrulurken korkuyla yüzüne bakındım. Kızmış olmalıydı. Olacakları düşünmeden arkamı dönüp hızla odama koştum. Kızsa da umurumda değildi! Benim zaten annem var! Vardı değil mi? Toprağın sarmaladığı Annem! Odamın kapısını hızla açıp çarparken kendimi yatağa attım. Boğazımdan hıçkırıklar firar ederken yastığı sıktım. Burada olmak istemiyorum! *** Birkaç saat uyku ile uyanıklık arasında öylece kaldıktan sonra ayağa kalkıp valizime ilerledim. Elime geçen iç çamaşırlarımı ve geceliğimi alıp dışarı çıktım. Banyoya ilerlediğim sırada merdivenden yukarı çıkan Tuna'nın sesiyle ayağım havada kalmıştı. ''Duşa mı?'' Bıkkınca Tuna'ya çevirdim başımı. Yüzünde çarpık gülümsemesiyle edepsizce beni süzüyordu. Günaha meyil vermemek için önüme dönüp banyo kapısına ilerledim. Elim kapı kulpuna uzanırken ''Imm siyah, en güzeli.'' Anlamayarak yüzüne baktım. Sırıtışı genişlerken kafasını iki yana sallayıp odasına girdi. Bu neydi şimdi? Yazı çıldırmadan çıkarırsam iyiydi ya da imanımı kaybetmeden. Söylene söylene banyoya girip kapıyı kilitledim. Elimdekileri kenara bırakıp üzerimi çıkardım. Küvete girip sıcak suyla vücudumu buluşturdum. İşte huzur. Sessizlik, su, düşünceler. Duşta israf yapmadan oyalandıktan sonra küvetten çıktım. Havlu bedenime sarılıyken temiz eşyalarıma yöneldim. Gördüğüm şeyle gözlerim iri iri olmuştu. Siyah iç çamaşırlarımı elime alırken kızardığımı hissettim. Ah! Demek bunu kastetmişti. Ne sanıyordu beni ya da nerede yaşıyorduk ki bu kadar açığa vuruyordu edepsiz düşüncelerini? Üzerimi tamamen giyinip banyoyu toparladım. Kimseyle karşılaşmak istemiyordum. Aceleyle çıkıp odama girdim. Ay ışığının aydınlattığı odamın içindeki karaltıyı gördüğüm anda çığlığı bastım. Kalbimin korkulu atışı kulaklarımdayken lambanın anahtarını elimle yokladım. Odayı aydınlatan ışık hüzmeleri ile gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bunun burada ne işi vardı? |
0% |