@bukalemun7
|
A.T.R Bölüm 20) Üzerimde hissettiğim tonlarca çaresizlikti. Yanağımdan akan yaşla birlikte burnumu çektim. Oturduğum koltukta doğrulup aynanın karşısına geçtim. Aksime doğru kaçamak bakışlar atarken tırnaklarımla oynuyordum. Düşündükçe aklımı yitirecek gibi oluyorum. Evliydim! Ne olduğunu, kim olduğunu bilmediğim bir ailenin evine gelin gidecektim. Ama çok beklerlerdi! Elim belimde tek ayağımla ritim tutuyordum. Toparlanmam gerekti. En ücra köşelerime kadar işleyen matem havasını üzerimden atmalıydım. Gardırobun önüne geçip içinden herhangi bir elbise ve ona uygun şal çıkardım. Evet, gidecektim. Yarın geceye İzmir biletimi almıştım. İki gün içinde Manisa'ya küçük bir veda bırakmalıydım. Son kez dolaşmalıydım sokaklarında, tıpkı birkaç yıl önce yaptığım gibi. Üstelik anneme de bir hoşça kal bırakmalıydım. Eylem ve Defne'ye de uğramam gerekti. Çantamı omzuma asıp kendimden emin bir şekilde kapıya doğru yürüsem de, üzerimde gezinen dalgınlığı bir türlü atamıyordum. Merdiven basamaklarını adımlarken vicdanımla mantığım kavgaya girişmişlerdi. Ben ALLAH katında evliydim. Peki, Soner beni boşamazsa? Büyük bir günahın vebali omuzlarıma asılırdı. Mantığımın verdiği teselliler bana güzel bir hayat sunuyordu, evet. Soner'i bu şekilde bırakıp gidecek kadar cesaretlendiysem elbette onu sevmediğimi anlardı. Peki, bu saplantıdan kurtulamazsa? Hayır, gurursuz olamazdı. Bu sefer kalbim kulaklarıma fısıldadı. Ya seni, gururunu hiçe sayacak kadar seviyorsa? Ya sen, ömrün boyunca seni ölesiye sevebilecek doğru adamı elinin tersi ile iteliyorsan? Yeterdi! Başımı alel acele iki yana silkeledim. Kalbim mantığıma hunharca meydan okuyordu. Öyle çok dalmışım ki merdivenin son basamağına geldiğimi bile yeni kavrayabilmiştim. Evin çıkış kapısına yöneldiğimde, salonda gördüğüm yüzlerin tanıdıklığıyla duraksadım. Soner oturacağı sırada gözlerimizin birleşmesi ile doğruldu. Yeni gelmiş olmalıydılar. Dudağının kenarı kıvrılırken yutkundum. Dün onu incitmeme rağmen hâlâ gülümseyebiliyor mu? Odadan kızgın, kırgın bakışlarla çıkmıştı oysa. Her neyse, hisleri umurumda değildi. Kapıya yöneleceğim sırada Necla Hanım'ın uyarıcı sesi kulaklarımı iğneledi. ''Nereye Betül?'' Üzerimi şöyle bir süzüp yerinden kalktı. Gözlerimi durumdan hoşnutsuzca etrafımda gezdirdim. Yüzünde eğreti duran gülümsemesi ile koluma girerken dişlerinin arasından kıkırdayıp koca gözlerini bana çevirdi. Etrafa kaçamak bakışlar atarken Necla Hanım'ın delici radarına takılmıştım. Kaş göz işaretleri beynimdeki uyuşukluğu çözerken omzumdan itelemesi ile adımlarımı misafirlere yönelttim. Tavırlarım aceleciydi. Boran Bey'in önünde saygı ile durup ''Hoş geldiniz.'' dedim. Kelimelerim duygusuzdu. Soğuk tavrıma nazaran tebessümle karşılık vermişti. Mehmet Bey'e de aynı şekilde ''Hoş geldiniz.'' dedikten sonra Nesrin Hanım'a yöneldim. Uzattığım eli şefkatle kavrayıp ayaklandı. ''Hoş geldiniz.'' Samimi olmayışıma rağmen kocaman gülümseyip kucağını açmıştı. Sarıp sarmaladı. ''Hoş bulduk gelinim.'' Suratımı durumdan hoşnutsuz buruştururken kollarımı çektim. Soner'le gözlerimiz birleştiğinde suratım iyice asılmıştı. Nesrin Hanım ayakta kalırken adımlarımı geriye çektim. Hal hatır falan sormayacaktım. Yürüyeceğim sırada Necla Hanım dirseğimden tutup ardından sürüklemeye başladı. Misafirlere bildirmiyordu ama dişlerini sıkıyordu. Mutfak kapısından içeri adım atar atmaz dirseğimi yakıcı kıskaçlarından kurtardım. ''Ne var?'' Sesimin yüksek çıkmasını umursamadım. ''Sus kız!'' derken elini telaşla indirip kaldırıyordu. Kollarımı göğsümde birleştirip bıkkınca yüzüne bakındım. Necla Hanım sabır dilenir gibi gözlerini boş tavanda gezdirdi. ''Bunların burada ne işi var?'' Öldürücü bakışlar atıyordu. ''Edepsiz!'' Üzerimdeki umursamazlıkla ardıma döneceğim sırada kolumu tuttu. ''Gitme bir yere, misafirlere kahve yapacaksın.'' Kirpiklerim kaşlarıma dokunuyordu. ''Yapmayacağım! Hem, niye geldiler ki?'' Cümlemi bitirmemiştim ki öksürük sesiyle ardıma döndüm. Soner, elleri cebinde kapı eşiğine yaslanmıştı. Söylediklerimi duymuş olmalıydı. Gözlerinde şeritler halinde geçen kırgınlığı görebiliyordum. ''Misafirlerin yanına gideyim ben.'' Necla Hanım kendisinden beklenmeyecek naziklikle yanımızdan uzaklaşırken ayaklarımla ritim tutmaya başlamıştım. Yüzümü Soner'e çevirdim. Dudaklarını dişlerinin arasına alıp kısık bakışlar atıyordu. Yutkundum. Evet, bugünlük onu idare edebilirdim. Ürkek bakışlarımı titreyen ellerimde toparladım. Ardıma döneceğim sırada bileğimde hissettiğim parmakları ile gözlerimi yüzüne çıkardım. Avuç içi ellerimi sarmalarken aramızdaki mesafeyi kısalttı. ''Rihem.'' Ruhumu okşayan sesi kulaklarımdan kalbime aktı. Dudağımı ısırmayı bir kenara bırakıp ellerimi usulca çektim. Elleri boşluğa düşerken fısıldadı. ''Ellerini çekme benden.'' Başımı iki yana salladım. Boğazıma tıkanan nefesim orada yumru oluşturmuştu. ''Anla lütfen.'' dedim yeniden. ''Seni sevmi-'' Dudaklarımı örten ellerine baktım. Gözlerine çıkan yeşil irislerim mahzun kahvelerinde gezindi. Aceleyle göz bebeklerimi tarıyordu. Adem elması oynadı. Onu incitiyordum. ''Bir daha asla... '' Dudaklarını ıslattı. ''Asla beni sevmediğini söyleme.'' Nefesi kirpiklerimde esti. ''Yoksa bir daha ki susturuşum hoşuna gitmez.'' Başımı utançla yere eğdiğimde dudaklarımdaki elleri parmaklarımı buldu. Çekmek için yeltendiğim sırada diğer elini usulca belime doladı. Karın boşluğumu soğuk bir ürperti yalayıp geçmişti. Gözlerine kenetlendiğimde etkisi altına giriyordum. Elimi dudaklarına götürüp minik bir buse bıraktı parmak uçlarıma. Midemin içi kaşınıyor, vücudum anlık elektriklerle sarsılıyordu. Daha önce tatmadığım tuhaf bir duyguydu bu. Gerçekler düşüncelerimi yakaladığında gözlerim bir anda dolu dolu olmuştu. Soner'in karısıydım. Belki de artık karşı koyamayıp, ses çıkarmayışım bu yüzdendi. Ellerimizi çözüp beni kendine daha da çok çekerken kollarıyla bedenimi iyice sarmaladı. ''Biraz olsun sevemez misin? En azından çabalasan?'' Yanağımı boyun girintisine yasladı. Burun deliklerimden içeri giren erkeksi kokusu başımı döndürüyordu. Teninin kokusuyla uyuşuyordu hem kalbim, hem de aklım. ''Karıcım.'' Kulaklarıma dolan sözcükle birlikte başımı yukarı kaldırdım. Gerçeği onun ağzından duymak, yaşadıklarımın rüya olmadığını açığa vuruyordu. Gözleri telaşa bürünürken parmak uçları yanağımı okşadı. Hangi ara düşmüştü gözlerimin yaşı? ''Ağlama sevgilim.'' Küçük bir tebessüme sarıldı dudakları. Kalbim, bu adamın beni gerçekten sevdiğini düşünüyordu. Bunu gözlerinden okuyabiliyordum. Ama susarak bende olmayan duygunun umudunu ona veriyordum. Susmak kabullenmekti çünkü. ''Beni sevmeni istemiyorum.'' dedim geri çekilirken. ''Vazgeçmelisin.'' Dalga geçiyormuş gibi gülümsedi. Ellerime sarılıp çekiştirirken gözleri parıldıyordu. Öyle ki, gökyüzündeki yıldızlar irislerine inmişti. ''Bugün çok yorulacağız.'' Salonun girişinde duraksadığımızda başıyla Mehmet Bey'den müsaade aldı. Babam yerinden doğrulacaktı ki Boran Bey'in keskin bakışlarıyla koltuğa oturdu. Aralarında ki bu sessiz diyalog kafamı karıştırıyordu. Soner'in çekiştirmesi ile beynimi saran sorular duman olup uçuşuverdi. Göz bebeklerindeki gülümseyiş içime işlemek ister gibiydi. Yarın gece gideceğimi düşündüğümde kalbim sızladı. Onu bu şekilde, deli divane seviyorken bırakmam yazıktı. Ama bugün benden soğuyup, iğrenmesi için elimden geleni yapacaktım. Lüks araca yaklaştığımızda ellerimi bırakıp binmemi işaret etti. Soner sürücü koltuğuna geçerken kollarımı bağlayıp öylece bekledim. ''Betül.'' Ellerimle kolumu sıvazlarken duymazdan geliyordum. Sabrının sınırını zorlayacaktım. ''Neyi bekliyorsun Betül?'' Omuz silktim. Arabadan hızla inip kapıyı çarptı. Sinirleniyor muydu? Yanıma geldiğinde dirseğime dokunacağı sırada kendimi geriye çektim. ''Seninle gitmek istemiyorum!'' dedim burun buruna. ''Betül saçmalama! Bin şu arabaya işte.'' Kollarımı çözüp başka yöne dönmüştüm ki kemikli elleri bileğimi kavradı. Tenime geçen tırnaklarının farkında değildi. ''Ya!'' Acıyla yüzümü ekşittim. ''Soner.'' Kıvrandım. Araç kapısını açıp bedenimi içeri iteledi. Rahat durmayacaktım. Emniyet kemerine uzandığında çok yakınımdaydı. Kilidi yerine oturtup geriye çekilirken yüzünü çevirmesi ile burunlarımız teğet geçti. Anın getirisi ile akrep yelkovana takılıp düşmüştü. O güzel gözleri tek nefeslik ötemdeydi. Hemencecik uslanmıştım. Hiç çekinmeden dudaklarımı süzen bu adam, kocamdı. Soner dudaklarını ıslatırken başını yana çevirip geriye çekildi. Kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Dudaklarımı ısırdım. Ne için çabalıyordum, ne oluyordu. Bir eli direksiyonda iken yüzünü bana çevirdi. ''Ha şöyle! Asiliği bir kenara bırak sevgilim.'' dedi gülümseyerek. Gözlerimi yuvarladım. ''Asi falan değilim.'' Kaçışım yoktu. Başımı geriye yaslarken ''Öylesin.'' dedi tek nefeste. Kaşımı kaldırdım. ''Öyle mi? Ukala bir zorbaya karşı süt dökmüş kedi gibiyim.'' ''Her daim tırnakları dışarıda olan, hırçın kedi.'' Kıkırdadı. Ağzı iyi laf yapıyordu. Gazı köklerken başımı yana çevirip yolu izlemeye başladım. Elimle yavaşça dirseğimin üstünü sıvazladım. Zorbanın tekiydi. Yolu izlemekten sıkıldığımda başımı yana çevirdim. Nereye gidiyorduk ki? Soracağım sırada sert duran çehresine takıldı gözlerim. Dikkatle yolu izliyordu. ''Ne oldu?'' Dudakları kıvrıldığında göz ucuyla yüzüme baktı. Gülüşündeki ihtişam her kızın âşık olmayı isteyeceği türdendi. Direksiyona sarılan güçlü ellerine, oturuşundaki kuvvete baktım. Beni sakınan gözlerine baktım. Yüzünü, ellerini, duruşunu incelemekten kendimi alıkoyamadığım kocama baktım. ''Hoşuna mı gittim?'' Tek kaşını kaldırıp gözlerini kıstı. Küçük bir kahkaha attığında ne yaptığımı yeni idrak edebildim. ''Alıcı gözüyle bakman güzel.'' Kıvrılan dudaklarından ukalalık akıyordu, utandım. ''Kendini beğenmiş ukala zorba.'' Yüksek sesli bir kahkaha daha patlattı. ''Ne tamlaması bu?'' Gözlerimi kıstım. ''Öküz tamlaması, beğendin mi?'' ''Hı, evet.'' derken aracı otoparka girdirmişti. Boş bulduğu yerlerden birine park edip kapısını açtı. Araçtan çıkıp etrafıma bakındığım sırada gülümseyerek yanıma geliyordu. ''Niye geldik buraya?'' Elleri hiç vakit kaybetmeden sarıldı. Parmak uçları avucumu yuvası edinmişti. Çekmek istiyordum ama kenetlemişti. Onu terk etme hayalleri kurarken böyle bağlanmasına izin vermemeliydim. ''Bugün çok işimiz var.'' dedi heyecanla. Ellerimizi işaret ettim. ''Rahatsız oluyorum.'' Sesimi kendim dahi zor duymuştum. Parmakları çenemi bulduğunda gözlerimi yüzü ile hizaladı. Kalp ritmim giderek artıyordu. ''Kocanım ben senin.'' Burnumun üzerine küçük bir öpücük bırakıp geriye çekildiğinde kalakaldım. Her fırsatı değerlendiriyordu. Göz kırptığında ardından sersemce sürüklendim. Büyük bir mağazanın girişinde durduğumuzda gözlerimi ondan çekip etrafa bakındım. Bu gördüklerim... ''Gel hadi.'' Dudaklarımı ıslatırken elimi sıkıntıyla başıma götürdüm. Yerime çakılı duruyordum ki Soner çekiştirdi. Gözlerimin ardına saklanan yaşlar çoktan kendini belli etmişti. ''Lütfen, hayır.'' Dinlemiyordu beni. Çekiştirmesi ile çoktan mağazaya girmiştik. Tebessümle yaklaşan satış danışmanına ürkerek bakıyordum. Çekingen bakışlarım, her kızın hayali olan beyaz gelinliklerde dolaştı. Kimi işlemeli, kimi sade gelinlikler; saflığın simgesi beyaz ve bir o kadarda kirlenmeye müsait. Soner'in kenetlediği elim çözülürken kucağım beyaz tüllerle buluştu. Yumuşacık kumaşlarına dokunurken yanağımdan aşağı küçük damlacıklar süzülüyordu. Bunun için henüz erkendi. Benim, annemin hayalini gerçekleştirip öğretmen olmam gerekti. Gözüm içlerinden birine takılırken önüme uzatılan diğer gelinliğe alık alık bakıyordum. ''Beyefendi üzerinizde görmek istiyor.'' Ağlamamak için dudaklarımı çekiştirirken Soner'e baktım. Göz kırpıp kabinin önündeki koltuğa attı kendini. Kucağımı dolduran gelinliğe çenemden süzülen yaşlar düştü. Özel işlemeli kumaşta kaybolan damlada ne çok heveslerim vardı. ''Buyurun, bu taraftan.'' Satış danışmanı beni kabine yönlendirirken aceleyle gözyaşlarımı sildim. Adımlarım gitmiyordu o yöne. ''İstemiyorum!'' Elimdeki gelinliği satış danışmanına uzattığımda ensemde nefesini hissetmiştim. ''Ben İstiyorum!'' Göz kapaklarımı örtmemle birlikte tuttuğum birkaç damlada firari olmuştu. Yükselen hıçkırıklarım boğazımı deliyordu. Elimde kalan gelinliğin işlemelerini sıkıyordum çelimsizce. ''Soner.'' Sesli bir nefes verdi. ''Giy ve gel! Seni bekliyorum, Rihem.'' Keskin bakışları beni ürkütmüştü. Başımı yere eğip kabine doğru ilerledim. Bugün bitsin onun yüzünü bile görmek istemiyordum. Sesini dahi duymayacaktım! Bayan danışmanla birlikte kabine girdim. Bedenim kasılıyordu, daha fazla kendimi tutamayacaktım. Hıçkırıklarımı içime gömüp ağlarken, satış danışmanı korkulu gözlerle çehremi süzüyordu. ''İyi misiniz?'' Elimi dudaklarıma götürüp başımı iki yana salladım. Kabin etrafımda dönüyordu. Danışmanın koluna tutundum. ''Hayır.'' Daha fazla tahammül edemeyecektim. İşlemeli mükemmel gelinliği yere bırakıp gürültüyle kabini açtım. Soner yerinden doğrulurken adımlarımı hızla çıkışa yönelttim. Eşikten çıkacağım sırada koluma geçirilen elle sendelemiştim. ''Rihem!'' Dirseğimden tutup kendine çektiğinde debelendim. ''Bırak!'' İtelemelerim boşunaydı. ''Kendine gel!'' Soner'in ani bağırtısı ile donup kaldım. ''Yeter!'' Gözlerindeki ışıltı dibe çökmüştü. Korkuyordum. O geceki gibi... Tuna gibi bakıyordu. ''Esra Hanım!'' dedi dirseğimden çekerken. ''Ölçülerini çıkarın, beğendiğim gelinliği alıyoruz.'' Öfkeyle arkasını döndüğünde kalakaldım. Gözlerimden ardı ardına düşen damlalar görüş alanımı buğuladı. Kapıdan çıkarken seslendi. ''Acele edin!'' Ağlamalarım iç çekmelere döndüğünde danışmanın koluna tutundum belim bükülü. ''Üzülmeyin, gelin şöyle.'' Kadının uzattığı peçeteyi alıp yüzümdeki ıslaklıkları silerken içimden kendime sitemler yağdırıyordum. Ne olmuştu bir anda? Kırılmış mıydım bu tavrına? Oysa benden soğumasını isteyen yine bendim. Başarıyordum ya, neydi bu kalbimin sökülmüş gibi acıması? Biraz olsun kendime geldiğimde gelinliğin ölçüleri alınmaya başlandı. Bu işkence bitmeli ve gitmeliydim bir an önce. Ne kadar zaman geçti hatırımda yoktu. Islak gözlerim aynaya takılı kalmıştı. Soner'in sert çıkışı dengemi altüst etmişti. ''Bitti Hanımefendi.'' Acıyarak bakan gözlerini es geçtim. Başımla onaylayıp sırtımı döndüm. Danışman gelinliği çıkartmama yardım ettikten sonra ölçüleri götürmüştü. Çantamı koluma geçirirken elimle göz kürelerimi kuruladım. Derin bir nefesi ciğerlerime doldurdum. Mağaza çıkışına yöneldiğim sırada Soner'in aniden karşıma çıkmasıyla geriye bir adım attım. ''Beni dışarıda bekle, geliyorum.'' Elimle çantamı düzeltirken başımı yere eğip yanından geçtim. Esen serin hava şalımı savururken yüzümü yalayıp geçmişti. Pütürlü nefesi dışarı verdim. Birkaç dakikanın ardından Soner de gelmişti. Adım attığım sırada bileğime yapıştı. Elimi yakan avuç içini iteledim. ''Rihem.'' Öncesine nazaran yumuşaktı sesi. ''Bu taraftan.'' İkiletmeden itaat etti ayaklarım. Sarrafın önünde durduğumda belimde parmaklarının dokunuşunu sezdim. ''Hadi.'' Yüzüne dahi bakmadan başımla onayladım. ''Hoş geldiniz.'' Orta yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim adam Soner'e elini uzatırken tırnaklarımla oynuyordum. Aralarında geçen sohbete dahil olmadım. Gözlerimi yumup açtığımda Soner adamın çıkardığı yüzüklere bakıyordu. Yatışmış görünüyor, bütün odağı alyanslardaydı. Bir eli belinde diğer eli ile yanağını kaşıyıp yüzüklerden birine uzandı. Elinde çevirdiği sade işlemeli alyansa uzunca baktım. İşte bu halka, her şeyi resmiyete döküp elimi kolumu bağlayacaktı. ''Beğendin mi?'' Kirpiklerimi kırpıştırdım. ''Bu olsun mu?'' Gülümsüyordu. Bu adamın duygularının dengesi yok muydu? Alyansı parmağıma usulca takarken hiçbir tepki vermedim. Zevk alır gibi dudakları kıvrıldı. ''Bu ikisi olsun.'' Elimi geriye çekip yüzüklere baktım. Alyans ve tektaşın muhteşem uyumu, evliliğimin kanıtına... Dolu gözlerim Soner'i bulduğunda eğilip yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. ''Sen seviyorum karıcım.'' Kendi alyansını parmağına geçirdiğinde yutkundum. Göz kırpıp ödemeyi yaptığında adımlarımı dışarı çevirdim. Canım acıyordu. Dolanan ellerini bu defa geri çevirmeyip yolu adımlamaya başladım. Direnmiyordum, nasılsa kafasına koyduğunu yapıyordu. Otoparka geldiğimizde elimi çekip ondan önce araca attım kendimi. Emniyet kemerini takıp yüzünü bana çevirdiğinde çatık kaşlarımla alyansıma bakıyordum. ''Yoruldun mu sevgilim?'' Başımı iki yana salladığımda alyansımla oynuyordum. Araç hareket ederken başımın sızısını yatıştırmak için alnımı ovuşturdum. Öyle ki telefonun sesi bile beynimin içinde çınlıyordu. ''Efendim.'' Ses tınısında hoşnutsuzluk sezinledim. ''Tamam.'' Konuşmayı sonlandırıp telefonu cebine attı. ''Annemler eve geçmiş.'' Gözlerimi alyanstan çekip dışarıya bakınsam da parmağımda varlığını yine de hissediyordum. ''Alacağımız çok şey var aslında.'' Yollarda uzanan ağaç dallarını inceliyordum. ''Sen yoruldun sevgilim, kalanını sonra alırız.'' Hevesliydi. ''Antep'ten de alacağımız birçok şey var. Hepsini buradan almayalım.'' Suskundum. Ormanlık ağaçlarla çevrili yolda aracı yavaşça sağa çektiğinde bakışlarımı Soner'e çevirdim. Emniyet kemerini çıkardı. ''Neyin var?'' Bir elini direksiyona yaslayıp koltuk izin verdiğince bana döndü. Dirseğimi camın kenarına yaslayıp alnımı ovaladım. ''Rihem?'' ''Bana Rihem demeyi bırak.'' Tadını kaçıracak olsam da susmayıp konuşacaktım. ''Güzel Karım.'' Uzattığı eline eğreti bakıp geriye çektim bedenimi. Havada asılı kalan elini yumruk yaparken dudaklarını birbirine bastırıp usulca indirdi. ''Kabullen artık.'' Direksiyona ritimle birkaç kez vurdu. ''Benimle evlisin.'' İmaları içimdeki uslu ceylanı kudurtuyordu. Dudağımı ısırdım. ''Senin asla karın olmayacağım!'' Artık inceldiği yerden kopsundu. Yüzümü çevirdiğimde tüm ciddiyetiyle gözlerime bakıyordu. Tüylerim içimdeki ürpertiyle diken diken olduğunda kıkırdadı. ''Haftaya Antep düğünümüz var. Karım olma işini o gece konuşuruz.'' Gözlerimi kaçırdım telaşla. Kışkırtırsam belki yorulur da vazgeçerdi. ''Seni sevmeyen kadına dokunacak kadar gurursuz-'' ''Sus!'' Direksiyona sinirle yumruğunu geçirmişti. ''Bu evlilik sen istesen de, istemesen de olacak!'' Delirmiş gibi bağırıyordu. ''Hayır, gitmek için elimden geleni yapacağım Soner.'' Ağzımdaki baklayı çıkarsam da böyle bir şeye ihtimal vermeyeceğine adım gibi emindim. ''Asla deneme!'' Yerimden sıçradım. ''Beni bırakamazsın.'' Dişlerini sıkıyordu. Hıçkırıklar boğazımdan yukarı çıkmak için direndiğinde ağlamamak için kendimi zor zapt ediyordum. ''Anla Soner! Anla, seni istemiyorum.'' Elimle alyansı kavrayıp parmağımdan çıkaracağım sırada hışımla döndü. ''Onu sakın çıkarma Rihem!'' Gözlerinde kızgın bir aslan kol geziyordu. ''Sakın!'' Yanağımdan tuzlu sıvı süzülürken dişlerimi sıktım. ''Kalbimi yorduğun yeter Soner.'' Elimi çekip göğsünü itelediğimde bir milim dahi oynamamıştı. ''Nasıl girdiysen çık hayatımdan.'' Gelişi paldır küldür olmuş bu adam hayatımı çalıyordu benden. Kalbim göğsümün altında deli gibi çırpınırken uzunca baktı gözlerime. ''Yapamam.'' dedi kaşlarını büzüp yüzünü yaklaştırırken. Gözlerinde bu defa paramparça olmuş his demetler vardı. ''Senden nefret ediyorum! Seni sevmiy-'' Dudaklarımda hissettiğim ıslaklık sözlerimi yarım bıraktığında gözlerimi kapayıp açtım. Bir eliyle yanağımı okşarken kendine daha çok çekti. Kalbimin atışı göğsümü patlatacaktı. Dilinin arasında kalmış dudaklarım üşüyordu. Vücudumdaki tüyler ürpermiş, bedenim buz kesmişti. Geriye çekilip tek nefeslik mesafe bıraktı. Kapalı gözlerini usulca açtığında donup kalmıştım. Burnunu yanaklarıma sürtüp gülümsedi. Aklım olanları kavrayamazken arsızca yüzümü tarayıp dudaklarımda soluklandı. ''Seveceksin kadınım.''
|
0% |