@bukalemun7
|
A.T.R Bölüm 22) Oturduğum koltuğa biraz daha sindim. Babam hemen karşımda, kenetlediği ellerini çenesinin altında birleştirmişti. Bu sessizlik fazlasıyla can sıkıcıyken birde Necla Hanım'ın sinsi gülüşlerine maruz kalıyordum. ''Düğünü erken tarihe aldılar.'' Babamın kıvranışlarının sebebi belli oluyordu. Gözlerimi kısarken dikkatimi biraz daha ona verdim. ''Gerçi, BORAS'lara gelin olmaya pek heveslisin.'' ''Anlamadım?'' dedim dudaklarım titreyerek. Babam gözlerini etrafta gezdirdi. ''Geriye dönüşte yok! Mahalle hepten duydu.'' Ellerini dizine vurmasıyla tok bir ses yayıldı. ''Baba.'' Yüzünü döndü aniden. ''Beni onlara veren sensin, ben istemiyordum ki.'' dedim ezile büzüle. ''İstemedin de ne diye taktın o yüzüğü?'' Yeşil irislerim ıslandığında bakışlarım alyansa indi. ''Ne diye o herifle akşam sefaları yaptın ha?'' Ağlamamak için dudaklarımı dişlerim arasına aldım. ''Ben şey...'' ''Betül! Koca mahalle sizi el ele fink atarken görmüş! Her gören hayırlı olsun diyor.'' Yerinden kalkıp ellerini birbirine çarptı. ''Bundan sonra dönüş yok!'' Duvarlara çapa çarpa kulağıma ulaşmıştı söylediği her bir söz. Yanımdan geçip adım atacağı sırada koluna asıldım. ''Baba.'' Gözlerim puslanmıştı. ''Beni onlara sen sattın!'' deyiverdim bir anda. Sert bakışları uzunca üzerimde gezindi. ''Beni istediklerinde sen ses etmedin, neden baba?'' Boğuk çıkan sesime ağlamaklı bir tını hâkimdi. Gözleri odayı telaşla taradı. Kolunu ellerim arasından bir hırçınlıkla kurtarıp kapıya yürüdü. O dakika son sevgi zerremi de yitirmiştim babama. Ama gitmeden, babalık hatırına soğuk bir veda bırakacaktım kulaklarına. ''Baba!'' Bir an için ayakları duraksadıysa da yeniden hareketlendi. ''Yine de hakkını helal et.'' Kızgın gözlerine hüzünle baktım. Tırnaklarımla oynarken başımı eğdim. Kapının gürültülü sesi kulağımda çınladığında acıyla gözlerimi kapadım. Tırnaklarıma düşüp etimde kaybolan yaş, babamın kalbimdeki adını da silip geçti. Elimle akan damlanın yerini aceleyle yoklayıp burnumu çektim. Fazla sulu gözlü olmuştum. Titreyen parmaklarım elbisemi düzeltirken adımlarımı merdivenlere yönelttim. ''Sende az değilsin.'' Necla Hanım'ın iğneleyici sözlerine karşılık başımı o yana çevirdim. Keyifle gülüyordu. ''Sabah çıkıyor evden, akşamın kör karanlığında gözaltları çökmüş vaziyette eve dönüyor.'' Dünü hatırlatıyordu aklınca. ''Yoksa kocan çok mu yordu he kız?'' Ayaklanıp karşımda kollarını birleştirdi. ''Söyle annene kuzum.'' Kafasını uzatıp dudaklarını büzüştürdü. ''Çok mu acıttı? Eee ilkin zor olur hep.'' Amacı çığırından çıkıyordu bu kadının. ''Gerçi bu sende ilk değil ya!'' Sinir bozucu kahkahasını suratıma savurduğunda artık sabrım kalmamıştı. ''Ne saçmalıyorsun?'' Pis bakışları baştan boya bedenimi süzdü. ''Ha, affet kızım. Aramızdaydı değil mi? Oğlumla da yat-'' ''Kes sesini!'' İşaret parmağımı öne doğru savurdum. Tuna'nın bende bıraktığı travmalı geceyi hatırlamak istemiyorum. Üstelik Necla Hanım'ın kastettiği gibi bir şey de olmamıştı. Eliyle ağzına hayali bir fermuar çekip yeniden kollarını göğsünde birleştirdi. ''Tamam, anne kız arasında kalacak dedim ya.'' Sabır dilenerek tavana bakındım. Sözler, dayaktan daha çok can acıtırdı. ''Benimle uğraşacağına evinle,'' dil çıkartıp yüzümü buruşturdum. ''Ne bileyim, kocanla ilgilen.'' Hiçbir gülüş bu kadının dudaklarında süs diye kalamazdı; çünkü sinsi yüzlere hiçbir gülüş yakışmazdı. ''Zavallı Züleyha ile karıştırdın beni.'' Necla Hanım hiç şüphesiz koyduğum sınırı aşıyordu, çizgimi geçen kül olurdu. ''Annemin adı geçen tek bir söz daha söyleme.'' Ona doğru birkaç adım attım. ''Sakın!'' İrislerimdeki yeşilin koyulaştığından emindim. Umursamıyor gibiydi. ''Annen gibi yatakta sıfır olursan kocan seni aldatır. Bir erkek için ya-'' ''Sus artık, yeter!'' Karşısına dikildim. Ona göre uzun boyumla gözlerinin içine bakındım. ''Sen ne sanıyorsun kendini?'' Kapıdan gelen tıkırtıları umursamadım. ''En azından annem senin gibi ucuz,'' geriye çekilirken tiksinir bir yüz ifadesi takındım. ''Aşağılık, para etmez bir kadın değ-'' ''Betül!'' Ne ara geldiğini anlayamadığım kükreyen ses cümlemi kestiğinde başımı sağa çevirdim. ''Murat.'' Necla Hanım'ın sesi titriyordu. Elini göğsüne koyup nefes almakta zorlanır gibi koltuğa oturdu. ''Baba.'' Kendim bile işitmekte güçlük çekmiştim. Parmaklarım avucumu kaşırken kulaklarıma sesler doluştu. Necla Hanım bir elini ağzına kapamış ağlıyordu. Bu kadın şeytanın ikinci çırağı olmalıydı. ''Kulakların duydu mu ne söylediklerini Betül?'' Babam tek solukta burnumun dibinde biterken kalbim ağzımın içinde atmaya başladı. ''Saygın hiç mi kalmadı? Çabuk, Necla'dan özür dile!'' Başımı iki yana sallarken yutkundum. ''Özür dileyecek bir şey yapmad-.'' ''Betül!'' Yüzünden hiddet saçılıyordu. ''Annenin yerine kalan kadın o. Özür dileyeceksin!'' Dişlerini birbirine kenetlemişti. Korksam bile inatla gözlerimi ayırmıyordum. Necla Hanım'ın yapmacık iç çekmeleri arasında dudaklarım titreyerek konuştum. ''Annemin yerini hiç kimse alamaz ve bu kadın ona hakaret edemez.'' Sızlandım. ''Baba sen duymadın.'' Durup Necla Hanım'a baktım. ''Az evvel bu aşağılık kad-'' Cümlem kesilip başım yana kayarken patlayan tokadın sesi Necla Hanım'ın çığlığına karıştı. Kısa süreli duraksamanın ardından yüzüme kayan tülbendi çekip attım. Bedenim bu acının ağırlığı altında eziliyordu. Elim benden habersiz yanağımı okşadı. Hislerimin kalbime yaptığı açık ameliyat sonucu, babama karşı son sevgim de bir tümör gibi kesilip atıldı. Her şey buz tutmuş, hareket eden tek şey yanağımdan süzülen yaşlardı. Zamanın durağan akışını bozup Necla Hanım'a baktım saçlarım yüzüme savrulu. ''Haklısın Necla Hanım, istenmeyen ilkler hep acıtırmış!'' Elimi yanağımdan çekip adım attım. Yanından geçeceğim sırada babam koluma yapıştı. Ne o? Yoksa vicdan mı yapmıştı? ''Özür dilemedin.'' Yere eğdiğim başımı ilk kez iğrenerek kaldırdım. Dudak çukurumdan aşağı süzülen yaş dilime tuzlu tadını bırakmıştı. ''Acısını hep hatırlayacağım bir ur gibi sol yanımda kalacaksın.'' Dişlerimle dudaklarımı ısırıp uzunca orada tuttum. ''Özür dilerim.'' Attığı tokadın çınlattığı kulağımı da, kızaran yanağımı da asla unutmayacaktım. Kolumu bıraktığında paldır küldür merdivenleri çıkmaya başladım. Odamın kapısına ulaştığımda göğsüm yerinden çıkacakmış gibiydi. Kahrımdan yumruklarımı ısırıyordum. Yatağıma uzanıp pikeyi tepeme kadar çektim. İçine girdiğim karanlık dertlerimi yutsun istiyordum. Elim sızlayan yanağıma gidiyor, dişlerim feryadımın önünü bir duvar gibi örüp susturuyordu. O gün çıtım çıkmadı. *** Ne kadar süre öylece yatağımda kaldım bilmiyorum. Uyandığımda gözaltlarım ve tabi yanağım sızlıyordu. Aklıma gelen o anı, irislerimi buğulandırsa da ağlamamak için yerimden doğruldum. Ağır hareketlerle komodinin üzerindeki telefonuma uzandım. Boş bakışlarım anlamsızca ekranda sabitlendiğinde saatin 21.58 oluşu gözüme çarptı. Geç kalıyordum! İzmir biletim 23.40'ta ve benim valizimi hazırlamam gerekiyordu. Üstelik Eylem ve Defne ile de konuşup vedalaşmalıydım. Telefonu yatağıma atıp hızla gardırobun üstündeki küçük, spor valize yöneldim. Aldığınca eşyalarımı içine tıkıştırdım. Çoğunu alamasam da önemli değildi. Geriye çekilip odayı kolaçan ettim. Gözlerim annemin fotoğrafına takıldığında ellerim usulca çerçeveye uzandı. Mahcup edayla fotoğrafı okşadığımda bakışlarım alyansımın parıltısına kaydı. Mezarda olanlar aklıma üşüşürken, vicdanım kapattığım hücresinden firar edip ölü bir ruh gibi karşıma dikilmişti. Uzun zaman sonra ölü bir bedene yaptığım ziyaret ruhumu içsel çöküşe sürüklemiş, ağlamaktan yorgun düşmüştüm. O gün kollarım annemin toprak bedenine sarılıp, kokusunu içime çekerken uyuya kalmıştım. Girdiğim karanlıkta, yaslandığım soğuk toprak içine çökerken bir anda iki metre mezarın içine düşmüştüm. Kalktığımda annem karşımdaydı. Şaşkındım! Yıllar sonra kavuştuğum bedenine sarılacakken ondan beklemediğim kırgınlıkla geri çekildi. Oysa ben çok özlemiştim onu. ''Gitmeyeceksin Rihem!'' Koyu karanlık aklımı bulanık su misali çevrelerken annemi zor algılıyordum. ''Annem.'' dedim hıçkırıklara boğulup ağlarken. Uzattığım elimi bir türlü tutmuyordu. Oysa onun biricik kızıydım. ''İnancını mı yitirdin?'' Salya sümük başımı iki yana salladım. ''Hayır, yitirmedim.'' ''Onu kocan olarak kabul ettin, sen evlisin.'' Görüntü bulanıklaşıp, bedenim gerisin geri çekiliyordu. ''Anne!'' Onu göremiyordum. Sesler kesilip benliğime dönerken, toprak zeminden sıçrayarak kalkmıştım. Gözlerim annemin mezar taşında gezinip uyuya kaldığım yeri süzdü. Başımı koyduğum toprakta küçük çamurcuklar oluşmuştu. O gün dışıma da ağlamıştım. Bu rüya vicdanıma rest çekmeme engel oluyordu. Ama kabullenemezdim ki artık. Ellerim çerçeveyi sıkarken fotoğrafa minik bir öpücük bıraktım. Parmaklarımla yanağımdaki ıslaklıkları silip, utangaç bakışlarımı annemin yüzünde gezdirdim. ''Anne, babamdan ilk-'' Hıçkırıklar dudaklarımı okşayıp geçerken nefesimi tuttum. ''İlk katımı yedim.'' Gözlerimi kapayıp yana çevirdim. Yaşlar dinse konuşacaktım. ''Hem de o kadın yüzünden. Bunun için gidiyorum anne.'' İyice yumup açtım gözlerimi. ''Affet n'olur. Kader izin verdiğince kaçacağım, burada duramam artık.'' Fotoğrafa son kez bakıp sulu bir öpücük bıraktım. Dikkatle valize yerleştirdim. Kendime çeki düzen verip abdest aldım. Yatsıyı kılıp seccademi köşeye bıraktığımda rabbime karşı da mahcup hissediyordum. Nefsim, Soner'in beni en kısa zamanda boşayacağı umudu ile kandırıyordu. Gitmek için hazır hissettiğimde elime valizimi alıp pencereye doğru adımladım. Araladığım perdeden aşağı doğru valizimi attım. Toprak zeminden gürültüyle gelen ses paniklememe sebep olmuştu. Çınarın pencereme uzanan dalına ürkerek tutunup sağ ayağımı attım. Sol ayağımı da çekip dala bastığım an çıtırdadı. Gecenin suskunluğunda en ufak ses yankı yapıyordu. Telaşlansam da istifimi bozmadan aşağılara inmeye başladım. Son dala basıp toprak zemine atladığımda koca bir nefes verdim. İrice açılan gözlerim penceremde gezindi. Kimseler duymadan bir an önce gitmeliydim. Bahçe kapısına doğru yürürken etrafı kolaçan ediyordum. Aceleyle dışarı adım atıp sokağı arşınlamaya başladım. Çantama uzanıp telefonumu çıkardım. Durağı arayıp köşe başına taksi çağırdım. Ev görüş alanımdan çıktığım da Eylem ve Defne'ye kısa bir mesaj gönderdim. ''İzmir'e gidiyorum. Nedenini sormayın, birçok sebebi var. Sadece size bir hoşça kal diyemediğim için beni affedin.'' Telefonu tamamen kapatıp çantama attım. Zihnim toparlanana kadar hiçbir aramanın beni yolumdan geri çevirmesini istemiyordum. Köşe başında bekleyen taksiciyi gördüğümde adımlarımı olabildiğince hızlı tuttum. Araca ulaştığımda valizimi yana atıp bindim. ''Merkez otogarına.'' Araç hareketlendiğinde akıp giden zamana inat rengini hiç kaybetmeyen karanlığa bakıyordum. Öyle koyu, öyle korkunç... Arşa kaldırdığım başımı düşünceler rahat bırakmıyordu. Bundan sonra geriye dönemezdim. ''Abla iyi misin?'' Ben daha cevap veremeden kabadayı edasıyla ayaklarının altına eğildi. Gövdesi kalktığında elinde kalın bir sopa vardı. ''Neler oluyor?'' dedim panikle. Gece beraberinde şerri de getirmişti. Daha ne olduğunu kavrayamadan aracın kapısı açılıp bir el koluma sarıldı. Korkudan ölebilirim! Kemiklerime kadar geçirilen pençe sürüklercesine çekerken acıyla inledim. Tepe taklak adımlarla dışarı çıktığımda diğer eli de koluma sarılıp hızla gövdemi kendine çekti. Başımı dehşetle yukarı kaldırdım. ''Soner!'' Çatılmış kaşlarının altında kurşun misaliydi gözleri. Çenesi gerilmiş, üzerindeki öfke bütün mimiklerine yansımıştı. ''Bunu yapmayacaktın, Rihem!'' İki kolumu da parmaklarının esiri yaptığında kurtulmak için kıvranıyordum. ''Bedelini ağır ödeyeceksin.'' Hırıltılı nefesi burnumun dibindeydi. Tarif edilemez derecede yırtıcı bakan gözlerinden bakışlarımı çektim. Gözlerim dolu doluydu. Kader izin vermemişti. |
0% |