Yeni Üyelik
25.
Bölüm

BÖLÜM 23

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 23)

''Ve sen giderken bu adamı gö/r/müyorsun.'' -Sultan B.

Kader izin vermemişti.

''Birader! Kızdan çek o elini.''

Ayırmaksızın baktığım gözlerini öfke kusarcasına şoföre çevirdi. ''Karıma dokunmak için sana hesap mı vereceğim?''

Adam kaşlarını çatıp durumu algılamaya çalışırken olay çıkmasından korkup dilimi oynattım. ''Siz gidin.'' Direnmeye gücüm yoktu. Keza, kararlılık Soner'in gözlerinden fışkırıp çehresinde yansımıştı.

Kolumdan sürükleyerek adamın yanına ulaştı. Elini cebine atıp çıkarttığı parayı uzattı. Adam tereddütle, muhtemel fazla gelen paraya, bakıp usulca aldı. Avuçları içindeki parayı sayarak araca ilerledi. Eşyalarımı çıkarırken başıyla Soner'e selam verip aracına atladı. Gazı köklediğinde yerimde kıvranarak Soner'e kaçamak bakışlar atıyordum. Bir elini koluma kilitlemiş, gözlerini taş zeminde ceset gibi duran valize dikmişti. Yüz hatları keskinleşmiş ara ara yutkunuyordu. Bir anda kolumu hızla bırakıp ardına döndü. Bir elini beline yaslayıp çenesini ovuşturdu. Aklından neler geçiyordu?

''Gidecektin ha!'' Bir anda bağırması ile yerimden sıçramıştım. Ellerimi omuzlarıma sarmalarken yerin dibine sinmek istiyordum. ''Nasıl gidecektin Betül?'' İlk kez adımı sesleniyor gibi korku dolu bakışlarımı Soner'e çıkardım. Onu bu denli öfkeli görmeye alışık değildim. Titreyen bacaklarım kendine gelmezse eğer düşüp bayılabilirdim. ''Beni nasıl bırakacaktın Betül?'' Ellerini saçına geçirip çekiştirdikten sonra dibimde bitti. Kollarıma geçirdiği parmaklarının hırpalaması ile gövdesine çarptım. ''Gözlerimdeki acıya bak Rihem!'' Can çekişir gibi çıkıyordu sesi. ''Seven çocuğu görüyor musun?'' İteleyerek kollarımı bıraktı.

''Soner be-''

''Soner ne?'' Ellerini yana açmıştı. İşaret parmağını yüzüme doğrulturken kükremeye başladı. ''Kocanım ben senin bunu o beynine yerleştir! Yoksa...''

Midemden yukarı çıkan sızı genzime ulaştığında dudaklarımı birbirine bastırdım.

''Beni boşa, lütf-''

''Betül!'' Yumruk yaptığı elini ısırıp tekrar işaret parmağını savurdu. ''İster senetle, ister güzellikle sen benim karımsın.''

Sözleri kulaklarımda kesik bırakırken öfkesi yarama tuzunu da basmıştı. Ağlamaya ramak kalmış gözlerim pes ederken ellerim ağzıma gitti.

''Senin malın değilim.'' Beklemediğim cümleleri suskunluğumu bozmuştu. ''Senin karında değilim!''

Sokak lambasının altında inip kalkan göğüslerimiz, hararetlerini yatıştırmanın çabasını veriyordu. Saliseler sonra Soner kaşlarını kaldırdı. Yarım açılan dudaklarının kenarı sinsice kıvrıldı.

''Ya, demek öyle!'' Aniden bileğime sarılırken çırpınmaya başladım. Valizime uzanıp yerden kaldırdığında bir an için duraksayıp kulağıma eğildi ve fısıldadı. ''Bakalım.'' Nefesi içimi gıdıklıyordu. ''Tenin, tenime karıştığında da bunları söyleyebilecek misin?''

Gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi olurken ardından sürüklemeye başladı. Yalvararak çekiştirmelerine karşı koymaya çalışıyordum. Keskin bakışları zifiri karanlıkta tam karşıya bakıyordu. Kurduğum cümleler nafileydi.

Siyah filmle kaplı aracın yanına geldiğimizde kilidi açıp valizi arkaya attı. Sımsıkı tuttuğu bileğimi bıraksa bir saniye düşünmeden kaçacaktım. Kendinden emin hareketlerle bedenimi ön koltuğa yönlendirip aracı kilitledi. Sürücü koltuğuna geçeceği sırada kilidi açmasıyla kapıya yapıştım. Kaçmalıydım! Daha kapıyı açamadan koluma asılıp geriye çekti. Kilit sesi duyulduğunda kolumu elleri arasından kurtarıp ona döndüm.

''Delirmişsin.'' Ayaklarımı kendime çekip kollarımı dizlerime doladım. Kafamı gömdüğüm yerde hıçkırarak ağlıyordum.

''Delirttin!'' Derince bir nefes bıraktı dışarı. ''Kemerini tak.'' Omuz silktim. Araç hızlanırken başımı gömdüğüm yerden kaldırdım. Elleri üzerindeki damarlar gerilmiş, direksiyonu sıkıca kavramıştı. Gözlerini yoldan ayırmaksızın telefonuna uzandı. Birkaç dokunuşun ardından kulağına götürdü. ''Emre.'' Parmakları direksiyonda ritim tutuyordu. ''Bugün kalacak başka bir yer bul.''

Kollarım dizlerimden çözülürken usulca bacaklarımı uzattım. Aklıma hücum eden kötü şeyler içimi ürpertmişti. Telefonu kapayıp cebine attığında irislerimiz birleşti. Dudakları sinsice kıvrıldığında gözlerimin önüne Tuna'nın sureti geldi. Bu bakışları bana onu hatırlatmıştı.

Hayır!

''Bu defa haddini aştın, Rihem!''

Ellerimle yüzümü kapattım. Düşündüğüm şey olmasın! ''Soner...'' dedim sakin kalmaya çalışarak.

Elini havaya kaldırıp olumsuzca salladı. ''Bu geceden sonra kocacım diyeceksin.'' Belini doğrultup aracın hızını arttırdı heyecanla.

Hücrelerimi saran korkunç gerçek düşüncelerimi sarmalıyordu. Ağlamalarım şiddetlenirken dizimi iyice kendime çekip başımı cama yasladım. Olduğum yere sinip kaybolmak istiyordum.

Az sonra iki katlı bir evin bahçesine giriş yaptığımızda kalbimin çarpıntısıyla gözlerimi kapadım. Kapım hızla açıldığında Soner koluma yapıştı. Gücüm yoktu. Direnmelerim boşunayken evin kapısına gelmiştik. Anahtarı yuvasına yerleştirirken söyleniyordu.

''Kaçacak kadar cesursun demek.'' Kapıyı açıp bedenimi içeri savurdu. Ayakları ile örtüp kilitlerken nefes alamadığımı hissettim. İç çekişlerim bilincimi zorluyordu.

''Yalvarırım Soner.''

Koyulaşmış kahve gözleri bedenimi bulurken geriye doğru adımlar atıyordum. Yaşadığım tam bir dejavu! Sırtım, gömülürcesine yaslandığı soğuk duvarı yokladı. Ayaklarının altından çıkan sesler içimde ki Soner'i de eziyordu. Titreyen çenemden akan yaş elbiseme dökülürken, kolu başımın sağına çivi gibi dikildi. Nefesi burnumdan içeri sızarken eli başörtüme sarıldı. Çene altımdaki iğneden kurtulup tek seferde saçlarımı gün yüzüne çıkarmıştı.

Korkudan donup kalmıştım!

Ağırlığını üzerimden hissettiğimde elleri vücuduma yaslanmıştı. Dudakları boynumda minik öpücükler bırakırken kanım çekişmiş gibiydi. Ayakucumdan en tepeme küçük elektriklenmeler yükseliyordu. Bir elini belime dolayıp diğerini boynuma yasladı. Yavaşça yaklaşan dudakları boyun girintimi bulduğunda içim üşüdü. Karlar ülkesinin adamının dokunuşuyla düştüğüm boşlukta debeleniyordum. Kanatlarım delik deşik ama ben çırpınıyorum. Sızlayan boyun girintim başıma geleceklerin en hafifiydi.

''Çekil!'' Çığlıklar atsam da nafileydi. ''Soner, yapma!'' Dudakları boyun girintimden çekilip yüzüme çıktığında nefes nefeseydi. ''Lütfen, yalvarırım Soner.''

Dudakları, dudaklarıma mühürlenirken hıçkırıklarım boğazıma koca bir düğüm attı. Elleri küstahça vücudumu sarmalıyordu. Kulağıma gelen elbisemin yırtılma sesi kapanmayan gözlerimi yuvalarından çıkarmıştı. Tenim gözleri önüne serilirken geriye çekildi. Var gücümle itiyordum. Yırtınırcasına yaktığım ağıtları duymuyordu.

''Yardım edin!'' Boğazım acımıştı. ''Soner! Söz veriyorum bir daha yapmayacağım.'' Feryadım odaları sallıyordu da Soner'in kulaklarına ulaşmıyordu. ''Yardım edin!'' Vücudum kasılmaya başladığında aklımı yitirecektim. ''Soner, lütfen.'' Geriye çekilip baygınca yüzümü taradı. Kahve gözleri düşünceliydi. Yüzüm gözüm yaşlar içinde kalmıştı. ''Bunu yaparsan senden ömür boyu nefret ederim.'' Cansız ellerim omuzlarını dövüyordu. Üzerimden çekilmesiyle birlikte yaslandığım duvardan aşağı süzüldüm. Kırdığım dizlerimin üzerine gözyaşlarım karışıyordu.

''Üst kata çık.'' Çatallı sessini öksürükleri ile topladı. Ne yapacağımı bilmez haldeydim. ''Üst kata çık, Rihem!''

Yüksek sesi beynime emrini vermişti. Tir tir titreyen bedenim hareketlerime engel olurken, soğuk zeminden güç alarak ayaklanıp merdivenlere koştum. Gözbebeklerimde dünya bir beşik gibi sallanıyordu. Sendeledim.

Merdivenin sonunda gördüğüm iki odadan birine attım halsiz bedenimi. Vücuduma kenetlercesine kollarımı sarıp pencere altındaki koltuğa oturdum. Elbisemin sökük parçasından görünen tenim yüzümü kızartıyordu. Islak yanağıma yapışmış saçlarımı avuç içimle iteledim. Oturduğum yerde ileri geri salınıyorum. Çenemi dizime yaslayıp kapı üzerindeki işlemeli saate bakındım.

01.42

Uykuya hasret gözlerimin içi yansa da, kirpik üstüne kirpik indiremezdim.

 

SONER'DEN:

Ellerini duvara yaslamış, ne yana gideceğini bilmez haldeydi. Öylece durmuş sendeleyişini izliyordum.

Yardım dilenmişti ya, o an kendimi aşağılık bir tacizci gibi hissetmiştim. Ne ironik ama! Karıma dokunamıyordum.

Kendimi dizginlemekte güçlük çekerek kanatlarını incitmiştim. Düğün gecesini beklemeliyim belki de. İki elimle yüzümü sıvazlayıp saçlarımı karıştırdım. Hayat veren oksijene ihtiyacım vardı.

Adımlarım dışarıyı bulur bulmaz soğuk rüzgâr yüzümü yalayıp geçti. Manisa'nın gecesi soğuyordu artık. Ciğerlerimi havayla doldurdum. Ellerimi cebime yerleştirirken başımı yere eğip birkaç taşı ayağımla savurdum. Baktığım her yerde hayali vardı. Ah be, seven hep mi acı çekerdi? Benim de canım yanıyordu bunu neden görmüyordu?

''Sabret kardeşim.'' Karanlığı yarıp gelen sese döndüm. Gülüşüne tebessüm bile edemeyip sıkıntılı bir nefes verdim. ''Sana alışmasını bekle, acele ediyorsun.'' Gözlerimi yıldızların süslediği göğe çıkardım.

''Gitmedin mi sen?'' Kıkırdadı. Kollarını bileştirip düşünür gibi göğe baktı.

''Anlatsana biraz.'' Sorar ifadelerle yüzüne baktım. ''Sevmek, nasıl bir duygu kardeşim?'' Emre rahat bırakmayacağa benziyordu. Dişlerimi göstererek gülümserken bahçeyi adımlamaya başladık.

''Yanaklar öpmedesin, öptürüp yanaklarını;
Böyle geçsin bu günlerin varsın.
Sen ey çocuk! Öpülüp öpmenin ne olduğunu;
Dudaklarında, dudaklar duyunca anlarsın!'' -Arif Nihat ASYA-

Emre koluma omzuyla vururken sırıtıyordu. ''Ooo senin kadar sevemedim hiç.'' Sinsice gözlerini kıstı. ''Belki de.'' Elleri cebinde omuz attı. ''Dudaklarını, dudaklarımda hiç duymadığım içindir.'' Yumruğumu koluna geçirdim, dalga geçiyordu.

''Karım o benim. Başka türlü dokunamam.'' Kaşlarını kaldırıp başıyla onayladı.

''Bende kaçırayım bir kız. Zorla imam nikâhı. Her şey tam-''

''Emre!'' dedim. Söylediklerinin altında yatan imayı canımı sıkmıştı. Elini havaya kaldırıp teslim olur gibi yaptı.

''Takıldım sadece şair ruhlu âşık.''

Kararmış göğe bakındım. ''Aşk mı? Adı sevda olmasın? Sevdalandım, hem de en karasına.'' Ellerini omzuma atmış kemiklerimi sıkarken ona döndüm sırıtarak. ''Darısı başına.''

Ellerini hızla çekerken gözlerini büyüttü. ''Böylesini ALLAH(c.c) düşmanıma vermesin.'' Geceye küçük bir kahkaha attık bütün acılarımızın üzerini örtsün diye.

Gezindiğimiz bahçede tek ses koyu geceye aitti. Rüzgârın vurduğu yapraklar hışırdıyor, gelen böcek sesleri düşlerimin melodisini oluşturuyordu.

''Terk edişine katlanamazdım.'' Kalbimin sancısını anlatarak da dindiremezdim ama deneyecektim.

''Kader kardeşim.'' Başımla onaylarken kaşlarımı kaldırdım. ''Bazen hayat öyle bir noktaya getirir ki; kopmaması için çırpındığın ipi tek solukta yakarsın. Sonra üflersin ki, külü bile kalmasın havada.''

Adımlarımı durdurup Emre'ye baktım. O ipe sımsıkı sarılıydım ben. Yaşamım oraya bağlıydı ancak ölürsem kopardı. Ona olan sevgim hep aynı tondayken, kalbimde aşkı aynı ritimde atarken; yakamazdım. Başımı salladım iki yana.

''Emre.'' dedim tekrar yürürken. ''Amcamlar gece yola çıkacaklardı.''

Saatine bakarken başıyla onayladı. ''Evet, Gece 03.00'te. Yarım saat var.''

Çenemi sıvazladığımda yeni yeni çıkan sakalım avucumu kaşındırdı. ''Tamam.'' dedim aceleyle. ''Sen arabayı hazırla, ben de Betül'e haber veriyim Antep'e dönüyoruz.'' Bunca sene beklemiştim. Uzadıkça, uzaklaşıyordu.

Emre algılamakta güçlük çeker gibi yüzümü süzüyordu. ''Kızın ailesinin haberi yok! Ne o, kaçırır gibi.''

Umursamayarak omuzlarımı silkerken araca ilerledim. Arka tarafa attığım valizi karıştırıp içinden herhangi bir elbiseyi seçtim. Mırıldandım. ''Bugün ki hatasının cezası olsun.'' Emre'yi ardımda bırakıp eve ilerledim. Yolculuk için yarını bekleyemezdim. Antep'e vardığımızın ertesi düğün başlayacakken geç bile kalmıştım.

Merdivenlere yöneleceğim sırada köşeye düşmüş şalı gözüme çarptı. Uzanıp avuçlarımın içine aldığım yumuşak kumaşı burnuma götürdüm. Mandalina kokuyordu. Hızlı adımlarla üst kata çıkıp yatak odasına yöneldim. Kapıyı açmamla gözlerim boşluğa düşmüştü. Odada kimse yoktu. Kapının kolunu sıkarken adımımı geriye çevirdim. Kahretsin! Telaşla diğer odaya yöneldim. Bu defa da kolu çeviriyordum ama açılmıyordu. Kilitli olduğuna göre burada olmalıydı. İçime düşen ferahlamayı dışarı saldım.

''Betül.'' Kapıyı tıklattım. ''Aç hadi sevgilim.'''

Açılmayan kapı, aklıma kurtları üşüştürürken kilidin sesi duyuldu. Yavaşça araladım. Kapının ardına çökmüş, çapraz yaptığı ellerini elbisesinde toplamıştı. Titreyen parmakları yırtık parçayı sıkıyordu. İçim paramparça oldu. Sevdiğim kadın yeşili koyulaşmış, feri kızarmış çaresiz gözlerle bakıyordu. Onu böylesine yıpranmış görmek kendime olan nefretimi arttırmıştı.

''Yârim.'' derken yanına çöktüm. Dokunmaya ramak kalmış parmaklarıma kirpikleri seğirterek baktığında içim cız etti. Bu alt dudağının derdi neydi de sürekli titriyordu, çok mu korkmuştu? ''Güzel karım.'' Saçlarına uzanıp öpücük bıraktım. Küçüldükçe küçülüyordu kendi içine. Elimdekileri uzattım. ''Giy bunları sevgilim.'' Hiçbir tepki vermiyordu. Kızı perişan etmiştim. ''Dışarıdayım, giyinip gel Rihem.'' Elleriyle yüzünü kapatırken kollarımı boynuna dolayıp sarıldım. Göğsüme yasladığım bedeni buz kesmişti. ''Her şeyi telafi edeceğim Rihem. Sana söz veriyorum çok mutlu olacağız.'' Göğsümde hıçkırıkları özgürleşip ağlamaları şiddetlenirken, içimden kendime küfürler savuruyordum. Kadınımın gözyaşlarının sebebiydim.

Başını göğsümden çekip yanağını okşadım. Yüzüme bakmıyordu. Çöktüğüm yerden doğrulup alnımı ovaladım. Daha ne kadar dibe batacaktım?

Loading...
0%