A.T.R bölüm 27)
''İnsanı ayakta tutan umududur. En basit örnekle: Yaşayacağından umut etmeseydin, ertesi sabahların düşüncesi aklından geçmezdi.'' -Sultan B.
Kemikli parmakları göbeğimin üzerinde gezindikçe tedirgin oluyordum. Tenime dokunan ellerinin tarifi yoktu. Ne kadar sürecekti bu kaçışlar? İstemediğim adamın koynunda zoraki soluklanacaktım.
Pembe bulutlar üzerine kurulu hayallerim bir anda uçuşup yok olmuşlardı, varlıklarının üzerine konuşamazdım. Gözlerimin içi yanıyor, kalbim sıkışıyordu. Evlendiğimi, üniversitemi bıraktığımı, bir adamın sıcacık koynunda kıvrıldığımı aklım almıyordu. Yükü ağırdı omuzlarımın.
Dün gece hayatımın en zor anıydı. En zor yaşanmışlığımdı. Kavradığım yatağıma gömdüm başımı. Gece yaşananları beynimin köşesinden sıyırıp atmak istiyordum. Vücudumu keşfeden aynı eller oldukça bu imkânsızdı.
Ayakları bacaklarıma sokulup belimden kendine çektiğinde nefesi kulağımı gıdıkladı. ''Uyumadığını biliyorum.''
Yanağıma dokunan parmakları yüzümü kendine çevirdiğinde titreyen kirpiklerim cesur kahvelerine korkuyla bakıyordu. Yüzündeki çizgiler arasına dünün sancısı sıkıştırılmış gibiydi. Bu adamın eline silah yakışmıyordu! Öyle korkmuştum ki, namlunun ucunda kendimi görmüştüm.
Dudağının kenarı kıvrıldı. ''Neden öyle bakıyorsun?''
Aralanmış dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kaçırdım. İçimi titreten kıkırtısı utandırıyordu. Parmakları omuzlarımı bulduğunda içim üşüdü. Ağzımın içine dolan sıvıyı yutkunurken başımı yana çevirdim. Gözlerime dokunan gün ışığı kirpiklerimi kırpıştırırken, köprücük kemiğimde dudaklarının baskısını hissettim. Elleri belimden yukarı doğru hareketlenirken tedirginliğim çoktan her yanımı sarmıştı.
''Seni çok seviyorum kadınım.'' Derinden ve yoğun geliyordu sesi. Bacaklarını üzerime attığında vücudunun ısısı tenimi örtmüştü. Ağırlığını üzerimde hissedişimle çoktan vücudumda sinyaller yanmıştı.
''Soner.''
Göğsünden iteleyip bacaklarımla karşı koymaya çalışıyordum. Giderek artıyordu boyun girintimde ki yoğunluğu. Elimle yanağını kavradım. Gözlerimizi hizaladığım da yüzümü alel acele süzüp kirpiklerimde duraksadı. Dudaklarım arasındaki tahtına kurulacağı sırada avucumla ağzını kapadım. ''Açım ben.'' dedim titrerken. ''Çok acıktım.'' Kalbim kulaklarımdaydı. Avuçlarım altındaki dudaklarından kıkırtılar yükselirken gözlerinin içinde çiçekler açmıştı. Öpücüğünün enerjisi avucumdan bütün vücuduma yayıldı. Utanarak gözlerimi kaçırdığım sırada üzerimden çekilip yatağın kenarından ayaklarını sarkıttı. Kurumuş dudağımı ısırdım. Bu adama baktığımda hangi duyguyu hissetmeliydim? Bütün duyguları perdesizce yansıtan gözlerim acaba bu adama nasıl bakıyordu?
Omzunun üzerinden göz kırptıktan sonra yerinden doğruldu. Kemikli elleri ahşap dolabın kapağını açtı. İçinden siyah bir gömlek çıkartıp altına da vizon bir pantolon geçirdi. Gözlerimi, kemerini takan parmaklarından çekip yüzüne çıkardığımda dudaklarının kenarı muzırca kıvrılmıştı. Göz kırpmasıyla açık ağzımı kapatıp göğsümdeki elimi yanıma indirdim utanarak. Aceleyle yerimden kalkıp yatağı toparlamaya başladım.
Soner ayna karşısında saçlarına şekil veriyordu. Pembemsi, grimsi dudaklarına neşeli ıslıklar hâkimdi. Elleri havada asılı kaldığında aynadaki aksinde gözlerimiz birleşti.
''Hani acıkmıştın sen? Yoksa yalan mı söyledin?'' Ciddi olmaya çalışan dudağının kenarı hafif kıvrılıp yeniden tek çizgi olurken başımı iki yana salladım. Konuşmak için ağzımı aralayıp tek kelime edemeyince başımı eğip dolaba yöneldim. İçinden kırmızı bir elbise alıp vizon şal seçtim. Odanın duvarlarına Soner'in ıslığı dokunurken banyoya yöneldim. Yanında giyinecek kadar henüz ona alışmamıştım.
Banyoda kırmızının en koyu tonunu almış yüzüme aynadan bakıyorum. Ne yapıyordum? Ne oluyordu? Ortada büyük bir dengesizlik vardı. Bir anda parlayıp beni korkutuyor, nefretimin sebebi oluyordu. Sonra öyle bir gülümsüyor, öyle bir içimi ısıtıyordu ki sevilmeye değer olduğunu düşünüyordum. Sahi hangisi Soner'di? Tek bir yüzünün altında kaç Soner uyuyordu?
Bocalıyordum. Onu sevmek zorundaydım. Her ne olursa olsun, iyi Soner uyanmalıydı. Sevmeye mecburum, çünkü karısıydım.
''Betül! Hadi ama karıcım.''
Yüzüme düşen saçımı bir elimle geriye iteleyip dudaklarımı dişlerim arasına aldım. Ah! Düşünmeyi bırakıp bir an önce hazırlanmalıydım.
''Özür dilerim, geliyorum.''
Hızlı hareketlerle üzerimi değiştirip şalımı bağladım. Çıkardığım giysilerimi katlayıp kapıdan dışarı adım atmıştım ki Soner'in göğsüne çarptım. Boşta kalan bileğimi kavrayıp yatağın kenarına yanaştırdı usulca. Tek kaşım havada bakıyordum. Elimdekileri dolaba bırakıp karşıma dikildi. Bileğimden çekip göğsüne yaslarken diğer eli çoktan belimdeki yerini bulmuştu. Ellerim yer yön bilmeyerek, ait hissetmediği ama sahip olduğu toprağında kıvrılmıştı.
''Bu son olsun karıcım.'' Yaslandığım topraklardan başımı kaldırıp gözlerinde gezindim. ''Benden utanma.'' Bir eli çenemi tutuyordu. ''Zor olacak ama beni sev olur mu?'' Göz bebeklerine saklanmış mahzun çocuk bir anda görünüp, yalvarıp gerisin geri çekilmişti. Yutkundum. Usulca yaklaşıp dudağıma derin bir öpücük bıraktı. Çekildiğinde kapalı gözlerim açılmıştı. ''Seni hiç bırakmayacağım.'' Ilık nefesi ağzımın içindeki havayı tazeliyordu. Bu dokunuşlar rüzgârımı değiştiriyor, kalbimin ritmini bozuyordu. Onun yanındayken lâl kesilen dudaklarım konuşmakta zorlanırken, bir öpücük daha kondurup elimi kavradı. ''Biliyorum açsın.'' Gülümseyip ardından sürüklemeye başladığında neşeli ıslığı yeniden dudaklarını bulmuştu. Hep böyle olsa o zaman sevebilirdim.
Konağın üst katındaki geniş avlusuna çıktığımızda karşılaştığım kahvaltı masasına bakındım. Soner geçip başköşeye kuruldu. Karşısına oturduğumda sağ yanıma dönüp eşsiz manzaraya göz kırptım. Ilık hava yüzümü okşuyor, ciğerlerimi temizliyordu. Geldiğimden bu yana ilk kez alıcı gözüyle bakınıyordum buraya.
''Antep'in en ihtişamlı yerinde, en saygın konağının yakışıklı prensinin güzel karısı ne arzu ederdiniz?'' Bembeyaz dişleri günyüzündeydi. Dudaklarım kıvrılıp tek çizgi olmak arasında gidip gelirken gözlerinden çiçekler açmış, parıldayan adama baktım. Ellerimi çenemin altında birleştirip tek kaşımı kaldırarak kuş sütü eksik sofrada göz gezdirdim.
''Ejderha sütü.'' Ellerini masaya yaslayıp eğildi. Bu ona yaptığım ilk espriydi ve sevme çabası içinde olduğum besbelliydi.
''Ciddi misin?'' Gözleri açılmış dudağı kıvrılmıştı. ''Rihem, onların nesli tükenmemiş miydi? Hem kadınım, senin kuş sütü istemen gerekirdi.'' Cümle başında ki büyüleyici kelime içimi ısıtmıştı. Gülümsemem onunkine karışırken kahvaltımıza başladığımız sırada Pervin ablanın kızı Dilşah eşikte göründü. Koyduğu çaydan birkaç yudum almıştım ki kasıklarıma giren ağrı ile elimdeki bardağı bırakıp iki büklüm kesildim. Suratım ekşimişti.
''İyi misin, ne oldu?'' Yere düşen sandalyesinin tiz sesi kesilmeden Soner yanımda bitivermişti. Bir ayağını kırıp çömeldi dibime. Kasıklarımdaki acı yavaşça çekilip minicik bir sızı bırakırken konuştum.
''Bilmiyorum burası ağrıdı bir anda.'' Avucumu bastırdığım yere bakıp çatılı kaşları eski halini alırken sırıtarak başını yana çevirdi. İşaret ve başparmağı ile burun kemerini kavramış kıs kıs gülüyordu. Kaşlarım havalanırken yerinden doğrulup kulağıma yaklaştı. ''Düğün ertesi olur böyle şeyler.'' Yerine geçip otururken masanın altında kalan buz kesmiş ellerimi yukarı çıkardım. Çok utanç vericiydi. Ağzımın içindeki sıvı kuruyup biterken alev alan yanağıma dokundum. Göğsüme saplanmıştı dün yaşananlar. Olan oldu madem, çarşaf neden kızarmamıştı ki?
Sessizlik masayı kemirirken bir anda patırtı çöktü koca konağa. Soner'in elindeki çatal tabağına düşüp sofrayı çınlatırken ellerim sandalyeye sarıldı. Ne dediği ayırt edilmeksizin bağrış çağırışlar geliyordu. Giderek yaklaşan sesler netleştikçe aşinalaşıyordu kulağıma. Soner ayağa kalkmıştı. Adım haykırılırken oturduğum yerde ardıma dönüp ayaklandım. Görüş alanıma yırtıcı bir kaplan gibi atlayan yüz ile göz göze geldiğim anda neye uğradığımı şaşırdım. Beynimin içinde fişekler patlıyordu. Bedenim uyuşmuştu. Artık, akmaktan usanan yaşlar yanağımı yeniden mesken ederken ellerimi ona doğru uzattım. Ulaşmasına karşı koyan iri adamlar kollarından onu yalpalıyordu. Hissettiğim çile genzimi yakıyordu. Göğsüm, kalbimi köşesine sıkıştırmıştı.
''Dayı!'' Tutsak olduğum bu diyardan beni kurtaracak adımı atmıştım ki uzanan ellerime kemikli parmakları sarıldı. Gözlerim dolu, dudaklarımı hüzün kaplamıştı. Bıraksın, gideyim. ''Dayı!'' Dudaklarımdan hıçkırıklar yükselirken semaya, kolumu kelepçe etmiş eli bedenimi geriye doğru çekti.
''Mirzan!'' Konak inledi. Bileğimdeki eli hareketlerimi, çabalarımı kısıtlıyordu. ''Sana içeri alma dedim!'' Hırladı.
Bileğimi pençeleri arasında oynatırken gözlerimi kapadım. ''Soner, lütfen bırak konuşayım.'' Yalvarışım acınasıydı. Gözlerini iri yarı adamdan çekip yan bakışlar atarken bileğimi gevşetti.
''Bırak, Mirzan!''
Adam yanındaki pos bıyıklı ile geriye çekildiği anda dayım Soner'in üzerine atlamıştı. Avucum ağzımdan çıkan çığlıkları geriye tepmek istercesine dudaklarımı örttü. Geriye sendelediğimde yumruklar ardı ardına inerken bir anda yaka yakaya gelmişlerdi. İnip kalkan göğüsleri hararetle birbirlerine çarpıyordu.
''Hangi devirde kaldı ulan kızı satın almak?'' Dayımın tükürürcesine söyledikleri soluma mızraklar saplamıştı. Bu acılar alışık olmadığım bünyeme yeterdi.
Soner'in çenesindeki kemikler keskinleşmiş, burnunu havaya doğru dikleştirmişti.
''Ne o Okan, yeni mi geldi aklına yeğenin?''
Nefesim kesilecek gibi hissediyordum. Bunalmışlığımla yüzümü sıvazlarken iki koluma da birileri dokundu. Dilşah omzuma güven verircesine elini koymuştu. Pervin abla dirseğimden tutarken diğer elinde ki suyu uzattı. Alıp birkaç yudum içtim. ''Hanımım, gelin biz odaya geçelim.'' Su, titreyen dudaklarımdan dökülürken başımı iki yana salladım. ''Olmaz.'' Nefesim kesilecekti sanki. Karşımda bambaşka bir sahne vardı üstelik.
Yakalarına yapışmıştı karanlık. Cehennemin ön senaryosu gözlerinde oynuyordu. Korkutucuydu. Soluk soluğa kaldıklarında dayım cebinden tonlarca para çıkartıp Soner'in suratına çarptı. Paralar yanağını inletip yere düşerken tetikler çekilmişti. Korkuyla birkaç adım ilerledim. Dayım, acıyan bir yüz ifadesiyle namlusu kendisine doğrultulmuş iki yanındaki silahlara baktı. Mirzan ve iri yarı adamın gözlerinden tehditler savruluyordu. Cesurdu benim dayım. Cebinden çekleri çıkartıp karaladıktan sonra onu da suratına çarptı Soner'in. ''Yetmez mi ulan!'' Adamlar onay istercesine Soner'e baktılar. Korkutan ısırdığım dudağımı kanatmıştım. ''Bu kadar para Betül'ü almam içindi. İşte, senette borcun on katı!'' Dilim damağım kurumuştu. Zangır zangırdı bedenim. Dilşah ve Pervin abladan destek almasam bayılıp düşerdim.
Kötü bir kahkaha sardı avluyu. ''Yetmez!'' dedi şimşek çakan gözlerle. ''Paran aldıklarımı geri getirmez çünkü!'' Tükürüyordu. ''O benim karım oldu!''
Yuvasına dar gelen gözlerim dayımla birleşmişti. İnkâra meyilli başımı iki yana sallayıp utançla yere eğdim.
''Betül.'' Bana doğru bir adım atmıştı ki iri adamlar önüne geçip silahı alnında hizaladılar. Hayır, ona zarar vereceklerdi. ''Betül'üm.'' Yanağımdan süzülen yaşların tadını dilimle kokladım. ''Bütün bu olanları benden nasıl sakladın?'' Gerileyip yumruğunu ısırdı. ''Nasıl?'' Gözlerimi suçlu bir çocuk gibi tırnaklarıma indirdim. Genlerimize işlenmiş bir imtihandı kalbimizin yetersizliği. Eğer haber verseydim annem gibi anneannemin de kalbini yoklardı Azrail. Nasıl kıyardım anneanneme?
''Git buradan!'' dedi Soner. Kaşları çatılı, dayıma gözdağı veriyordu. Oysa tanıyordum ve biliyordum dayımın direneceğini. Bu evden beni almadan gitmeyecekti. Göğe bakıp yumruğunu sıktı.
''Betül'üm. Hiçbir şeyin önemi yok, gel gidelim güzelim.''
Gözlerim parıldadı. Beni böyle de kabul ediyorsa giderdim onunla. İçimde umudun çocukları dans ediyordu. Adım atacağım sırada Soner'in bakışıyla yerime çakıldım. Bu gözlerde de kararlılık vardı. Bütünleştirmişti kendini benimle, ondan koparılamazdım. Kopsam, ikimiz de parçalanırdık üstelik. Razıydım. Gözlerimi hüzünle dayıma çıkardım. ''Kurtar beni.''
Soner'in buruk gözleri üzerimdeyken, dayım yırtıcı bir kaplan gibi beklenmedik anda adamların üzerine atıldı. Bir gürültü çöküp şaşkınlık hücrelerimi sararken tetikten çıkan ses kulağımı inletti. Boğazımı yırtan çığlığım koca konağı çınlatmıştı. Ellerim gözlerimi kapattı. ''Dayı!'' Her yer simsiyahtı o anda. Acı, gücü tükenen bedenimi kesilen ışıkların karanlık dehlizine bıraktı.
Bilincimin kaybı benim de kurtuluşum olsundu. Uyansam ve bu yaşananlar hatırladıkça ürkeceğim bir kâbus olsaydı.