Yeni Üyelik
30.
Bölüm

BÖLÜM 28

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 28)

''İçime gömdüm; içim mezarlık.'' -Sultan B.

Bu kokunun beni hapsolduğum koyuluktan çekip almasını istemiyordum. Dirensem de ışık huzmeleri göz kapaklarımdan içeri çoktan sızmıştı. Terlemiş ellerimi esiri altına alan avuçlardan çekip alnıma götürdüm. Hatırlamaya çalışıyordum.

''Betül'üm.''

Gözlerimi açıp yerimden doğrulurken omuzlarımı tutan elin sahibine döndüm. Kahve gözlerinde tedirginlik vardı. Bu sefer affedemeyecektim.

''Onu,'' dedim ağlamaklı. ''Öldürdün mü?'' Gözyaşlarım ağıtlar yakıyordu. Göğüs kafesime sıkışıp kalan öfkem başımı döndürüyordu.

Omuzlarımdan sarstı. ''Kendine gel Rihem.''

Ellerim kollarımı sarmalayıp kapalı kutu olurken onu dinlememek için direndim. ''Bıktım artık senden'' Üzüntüm odaları yakmak istiyordu. ''Tahammülüm yok sana, bırak!'' Yüzümü avuçları arasına alıp gözlerine kenetledi. Dişlerinin arasından tısladı.

''Mirzan, getir!''

Kızgınlıkla harmanlanan kırgınlık irislerinin perde arkasındaydı. Sakinleşmemek için debelendiğim sırada omuzlarımı bırakan elleri yana düşüp geriye çekildi ve salon eşiğinde onu gördüm. Bükük beli üzerine yüklenen ağırlık omuzlarını da çökertmişti. Patlayan sol kaşı izini bırakacakmış gibi görünüyordu. Kanı henüz kurumuştu. Gözlerine bakarken dudaklarım titriyor, tek kelime edemiyordum. Titreyen bacaklarım bedenimi taşımakta zorlansa da ayaklanmıştım.

''Okan dayı!'' Koşup, boynuna atılıp sımsıkı sarıldım. Geriye çekildiğimde gözlerim aceleci tavırlarla bedenini yokladı. Parmaklarım kurumuş kan üzerinde gezinip yüzünü avuçladım. Ellerim yeniden boynuna dolandı. ''Yaşıyorsun!'' Bin şükürdü. ''Kurşun yok.'' dedim hıçkırıklara boğulurken. Kaybedeceğim diye çok korkmuştum ve şuan tam olarak ağlarken gülüyordum. İç geçirip başımı göğsüne yasladım. Kalbinin atışını hissedebiliyorum. Dayım iyice sokulduğum göğsünden beni uzaklaştırırken korkarak, kederli yüzüne baktım. Ardıma döndüğüm de Soner gözlerini yere indirmişti. ''Ne oluyor?'' dedim kirpiğimden bir damla yaş süzülürken. ''Onu da mı kandırdın?''

Dayımın dudakları tek çizgi, gözlerini kaçırıyordu. ''Onunla mutlu ol güzelim. Ben hep senin yanındayım ama.'' Gözlerini sıkıca yumup göğsüne nefesler topladı. ''Ama artık senin yerin onun yanı.' 'Ağzından çıkanı kulağı işitmeyen dayımda gezdirdim gözlerimi.

''Amadan önce söylenen sözün hiçbir önemi yok dayı!'' Dolu gözlerini tavana dikip hafifçe öksürdü. Yutkunuşunu duyabiliyordum. Ama yine de sorgulayacaktım. ''Dayı anneannemi de özledim hem, hadi gidelim.''

Kollarıyla sarıp başıma öpücükler kondurdu. ''Sen iyi isen, ben de iyiyim güzelim.'' Geriye çekildi. ''Bizi merak etme. Onunla mutlu olmaya çalış.'' Dudaklarındaki kıvrılış yalandı. Hem, gözlerindeki yaş da akmamak için direniyordu.

''Bir şey mi oldu? Seni tehdit mi etti dayı?'' Kuduran âsi gözlerim Soner'e yöneldiğinde dayım dirseğimden çekiştirip dikkatimi kendisi üzerinde toparladı. ''Hayır güzelim.'' Cümleleri arasındaki duraksamaları nedendi? Nefesini kesen ne idi? ''Seni öncesinde Allah’a, sonra kocana emanet ediyorum.'' Sıkıca sarılıp ardına döndü. Gözlerimdeki yaşlar kalbime akıyordu bu defa.

''Gidiyor musun?'' Kapı eşiğinden adım atacağı sırada duraksadı. Omzundan geriye baktığında dudaklarım terliyordu. Tırnaklarımla oynarken boğazımdaki yanmayı geçiştirdim. ''Sende git, Sırtınızın dönüklüğüne alıştı yüreğim.'' Beli iyice kamburlaştı. Adımları kaldığı yerden devam ederken dişlerimi sıktım. İçimde her defasında en küçük bir ışıkta yeşeren kaçış hayallerim hiç tükenmeyeceğe benziyordu.

Biliyordum. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Çaresizliğim bir kez daha suratıma şamarını atmıştı.


TUNA'DAN:

İki yana açtığım dizlerim üzerine dirseğimi yaslayıp, oturduğum yerde başımı ellerim arasına aldım. Şans benden yana olmalıydı! Yeni çıkan sakallarımı ovuşturup hışımla yerimden kalktım. Birazdan gelecek haberle ya her şey mahvolacaktı ya da... Dudağımın kenarı kıvrıldı. Ya da her şey tıkırında işleyecekti. Göğsüm, içimde tuttuğum hava ile kasıldığı sırada odamın kapısı çalındı. Meraklı gözlerim takım elbiseli adam üzerinde yoğunlaşmış, onayını bekliyordu.

''Tuna Bey.'' Kalbim gümlüyordu. ''Konaktan haber geldi.'' Kafamı sinirle yana çevirip gürledim.

''Söylesene be adam!'' Koca gövdesi sendeledi.

''Sakin olun.'' Yukarı kaldırdığı ellerine öfkeyle baktım. Elmacık kemiği sağlam bir yumruğu hak ediyordu ki konuşmasına devam etti. ''Hediyenizi aynen gönderebilirsiniz.'' Yüzümdeki kaslar yumuşadığında dikkatimi biraz daha adamın üzerinde gezdirdim. ''En kısa zamanda kelebeğiniz omuzlarınıza konacak.'' Gülüşüm yüzüme iyice yayıldığında belimdeki elimi indirdim. Her şey yolundaydı öyleyse. Avuçlarımı ovuşturup başımla onayladım. Gelecekti bana. Mecburdu.

Ellerimi cebime yerleştirip masamın üzerinde duran başörtüsüne baktım. Soner ve Betül! İkisinin de gözlerindeki acı damla benim vücudumun hayat suyu olacaktı. Babam şimdi mezarında rahat uyusun. Hak ettiğini bulacak herkes ve her şey.

Bir senaryo kurmuştum ve herkes onu oynayacaktı. Bu oyunda şah da, vezir de bendim diğer herkes piyondu. Az kalmıştı. Çıldırmalarını zevkle izleyecektim.

''Etraflarından ayrılmasınlar.'' İşimi garantiye almayı severdim. ''Doktora gidecek olurlarsa hemen müdahale edin, öğrenemesinler gerçeği.'' Kızgın yağ misali bakışlarımı adama doğrulttum. ''Bu kadar yaklaşmışken mahvolursa...'' Dudaklarını birbirine bastırıp başıyla onaylarken adımlarını geriye çevirdi. Başıyla müsaade isteyip odadan çıkmıştı.

Kapanan kapı ardından masama doğru ilerleyip vücudumun ağırlığını koltuğa bıraktım. Şimdi geriye çekilip olan biteni izleme zamanıydı.

Masamın üzerinde zırlayıp duran telefonu duymazdan gelip, düşüncelerimi damarlarımda gezinen intikam duygusuna yoğunlaştırmaya çalıştım. Susacak gibi değildi. Arayanın önemli biri olmasını umarak ayaklandım. Israrla çalan telefonu elime aldım. Annem arıyordu.

''Efend-''

''Tuna en kısa zamanda Manisa'ya gel!'' Sesin sahibi hiddetliydi.

''Ne oldu?'' Soğukkanlılığımı koruma çalıştım.

''Eylem geldi! Yalvar yakar Murat'a bir şeyler anlatıyor. Sen ne yaptın oğlum?'' Küçük yumruklar indirdim çeneme. Hiddetle belli belirsiz bir ses çıkardım. Demek, dediğini yapacak kadar cesareti vardı. Ucuz bedenine, yaptığını ağır ödeteceğim. ''Murat kuduruyor oğlum!'' Yumruğumu masaya geçirmem ile parmaklarım sızladı.

''Geliyorum!'' Telefonu suratına kapayıp iç cebime attım.

Eylem belli ki ayağıma bağ olmaya meyilliydi. Başımı ellerimle sarmalayıp içimdeki öfkeyi kapıya kustum. Ahşap, yumruklarımla inliyordu. Hayır, böyle yaparak bir sonuca varamazdım. Açtığım kapıdan bir hışımla çıktım. Kelebeğimin hediyesini gönderip, ayağıma dolanan solucanın başını ezmeye gidiyordum.

Loading...
0%