Yeni Üyelik
5.
Bölüm

BÖLÜM 3

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 3)

''Hayat, bana daha kaç tekme atacaktı ve ben inançla kaç defa ayağa kalkacaktım meçhuldü.'' -Sultan B.


Bunun burada ne işi vardı?

''Ne arıyorsun burada?'' Birbirine doladığı kollarını çözdü.

''Sadece konuşmaya geldim.'' Soluklanıp yatağıma oturdu. Derdi neydi bunun? Asabımı bozmak için mi yaşıyordu? ''Beni sevmediğini biliyorum ama huzurumu bozmaya kalkma.'' Açık tehdit ha!

Sabır diler gibi gözlerimi kapadım. ''Huzur bozmak mı? Allah’tan(c.c) korkarım.'' Samimiydim. Buraya kimsenin huzurunu bozmaya gelmemiştim.

Oturduğu yerde omuzlarını iyice dikleştirdi. ''Aşağıdaki tavrın neydi peki?'' Bu kadın beni çıldırtmak ister gibiydi.

''Sen de konuşmalarına dikkat et Necla Hanım. Bana kızım diyemezsin!'' Yanına yaklaşıp işaret parmağımla kapıyı gösterdim. Sinirleniyordum ve sabrım taşacaktı. ''Konuşma bitti! Şimdi çık odamdan!'' Afalladığı mimiklerinden okunuyordu. Ayağa kalktığında burun burunaydık.

''İleriye gitme Betül! Hayatına vereceğin yön belki de benim ellerimde.'' Tırnaklarım avuç içime çoktan geçmişti bile. Ondan korktuğumu sanıyor olmalı.

''Gözlerime iyi bak!'' Yaklaştım. ''Senin karşında, Annesinin resimlerini yakarken titreyen o küçük kız yok! Büyüdüm ben.'' kaşları çatıldı. Bu atağı beklemediği aşikârdı.

Dişlerinin gıcırtısı kulağımdaydı. ''Vicdanım için bu evdesin'' Başımı cüretkârca salladım. ''Şansını fazla zorlama! O gün, o günahı nasıl üstlendiysem, seni de bugün kapı dışarı ederim!'' Bu defa afallama sırası bendeydi. Ne günahından bahsediyordu bu kadın? ''Aç köpekler gibi sokaklarda sürü-''

''Yeter!'' Ani çıkışımla yerinden sıçradı. Vakit kaybetmeden kendini toparlamaya çalışsa da tedirginlik göz bebeklerinde ki yansımasını koruyordu.

''Ne o?'' Durup şuh bir kahkaha attı. ''Kızınca tıpkı Züleyha gibi zavallı olu-''

''Yeter be!'' Gücümün yettiğince bağırışım sesini kesmişti. O kelimeyi duymayacaktım! Kolundan tutup dişlerim arasından tısladım.

''Ne yap-'' Konuşmasına fırsat vermeden kapıya sürükledim. ''Ağh!'' Öfkeden elim ayağım titriyordu. Anneme zavallı diyecekti. Annem zavallı değildi ki.

Hızla açtığım kapıdan dışarı fırlattım. Adım dahi atamadan yere düşmüştü. İdil terastan merdivenleri koşarcasına inerken işaret parmağımı suratına doğrulttum. ''Annemin adını bir daha ağzına alma!'' Her harfini heceledim. İdil annesine sarılırken kapıyı kapatıp kilitledim. Göğsüm inip kalkıyordu. İçimdeki havayı boşaltıp sırtımı kapıya yasladım. Seslerini, hatta bana seslenmelerini bile duyabiliyordum.

Böyle bir şey yapmazdım. Güzel annem bana büyüklerime saygıyı da, dinimde olan edebi de öğretmişti. Ama kimse... Hiç kimse anneme hakaret edemezdi. Annem... Ne ara dolduğunu bilmediğim gözlerimden yaşlar süzülürken, kapıya inen yumrukla yerimden sıçradım.

''Betül! Bunun hesabını vereceksin!'' Verelim Necla Hanım. Daha beter ne olabilir ki? Gözyaşlarımın arasından gülümsedim. Hayat daha kaç tekme atacaktı ve ben inançla kaç defa ayağa kalkacaktım, meçhul.

Sesler yavaş yavaş kısılırken koşup yatağımın içine girdim. Yorganı başıma kadar çekip hıçkırıklarımın sesini dinledim. Beynim gecenin karanlığında hala tekrarlıyordu:

''Annem zavallı değil.''

***

Pencereden giren ışıkla kirpiklerimi araladım. Göz kapaklarım sızlıyordu. Yorganı üzerimden tekmeleyerek atıp doğruldum. Yarı açık yarı kapalı gözlerimle kapının üzerinde asılı duran saate bakındım. 06.12 mi? Çok geç uyumama rağmen erken kalkmıştım. Ne ironik ama sanırım yerimi yadırgamıştım.

Dün gecenin sahneleri gözlerimde canlanırken suratımı buruşturdum. Biz bağrışırken Tuna ve babam neredeydi acaba? Sesi duyup gelmemeleri imkânsızdı. Başımı sallayıp düşünceleri savuştururken yataktan kalktım. Valizime ilerleyip uzun bol günlük elbiselerimden birini aldım. Ona uygun şalımı da seçip kapıya ilerledim. Çok üşengeç olduğum valizimi henüz boşaltmadığımdan belliydi.

Dün ki yemenimi başıma dolayıp elimdekilerle banyonun yolunu tuttum. Günlük rutinleşmiş işlerimi halledip elbiseyi üzerime geçirdim. Seçtiğim şalımı da takınca her şey tamamdı. Çıkardığım geceliklerimi elime alıp banyo çıkışına yöneldim. Kapıyı açmamla kafamı çarpmam bir olmuştu. Elimi başıma götürürken çarptığım şeye baktım. Uyku mahmuru gözlerine dudaklarındaki sırıtış eşlik ediyordu. Bakışlarım yere inerken üst tarafında hiçbir şey olmadığını fark ettim. Zihnim bir anda soğuk duş etkisi yaşadığında, elimdekiler yere düşüp parmaklarım hızla göz kapaklarımı örttü. Telaşla arkamı döndüm.

''Beyin lopların mı eksik, böyle ne yapıyorsun?'' diye çemkirdim.

''Hayır değil. Ayrıca bir şey yaptığım yok. Çekilirsen duşa gireceğim.'' Sesi uykuluydu. Ve kesinlikle çekici değildi.

''Yarı çıplak evde gezilir mi?'' Kıkırdadığını duydum.

''Ah vücudum. Kapama gözlerini dön bak. Hem... Güzele bakmak sevaptır.'' Tuna gerçekten ne dediğini bilmiyordu.

''Hücresiz lob! O söz güzele bakmak sevaptır değil!'' Sert çıkışmıştım çünkü çoğu insan gibi Tuna da bu cümleyi yanlış yorumluyordu.

''Peki, neymiş yavrum?'' Sabah sabah tövbe ya Rabbim. Ah baba! Eğer beni sürükleye sürükleye buraya getirmeyeceğini bilseydim tatilimi yurt dışında geçirirdim. Zira bekâr bir kızın bekâr bir erkekle aynı evde bulunması hiç doğru değildi. Ateş ile Barut...

''Bak Hücr-''

'' Yüzünü dönsen doya doya bakacağım da...'' Sabır! Tabi ki dönmeyecektim. Mümkünmüş gibi ellerimi iyice göz kapaklarımın etrafında çevreledim.

''Tuna, her ahmak gibi sende bu sözü yanlış biliyorsun. Doğrusu şu: Güzel bakmak sevaptır. Şim-''

''Sabah dırdırın bittiyse artık çekilsen de duşa girsem.'' Nefes alış verişleri kulağımın dibindeydi. ''Yoksa yanlış düşüneceğim.'' Ayıp artık! Ellerim benden bağımsız gözlerimi açarken dirseğimi karnına geçirdim. Ağzında acı kısık sesi duyuldu. ''Ağh Betül.'' Koca bir duvar kadar güçlü olduğu için etki etmediğine emindim. Hızla çömelip geceliğimi yerden aldım.

''Beni eğlendiğin o kızlarla karıştırma!'' Bir şey demesine fırsat vermeden son surat odama koşup kapıyı kilitledim.

Düşünmeyi bir kenara bırakıp valizime ilerledim. Boş duygular aklımı meşgul etmemeliydi. Önce derin derin nefesler alıp Tuna'ya olan sinirimi yatıştırdım. Ardından valizime uzanıp içindeki eşyalarımı çıkarmaya başladım. Eee tabii, ne kadar istemesem de yerleşmenin vakti gelmişti.

***

Tek tek gardıroba yerleştirmem fazlasıyla vaktimi almıştı. Amma giysim varmış! Buna koca bir şükür çektim. Yokluk çeken çoktu çünkü. Aslında hemen hemen her şeye şükrederdim. Mesela sehpanın o, en uyuz köşesine dizimi çarpınca keskin acıyla kıvranırken zoraki gülümseyip ''Oh be! Sehpaya çarpacak bir dizim var.'' derdim. Bu huyumu seviyordum. Küfretme, şükret. Ama en kötü huyum çok çabuk sinirlenip kendime hâkim olamayışımdı. Bu asi huyumu babam körüklemişti.

Valizimde ki son eşarbı da gardıroba yerleştirdikten sonra yatağıma yöneldim ve düzeltmeye başladım. İşimi bitirip etrafımda göz gezdirdiğimde her yer derli topluydu. Saate baktığım. 08.00'e geliyordu. Acaba uyandılar mı?

Karnımdan gelen seslerle gülümsedim. Vücudum açlık sinyalleri veriyordu. Çantama uzanıp yolculuk için aldığım meyve suyu, bisküvi ve çikolataları çıkardım. Yemeye başladığımda çikolatanın o enfes tadı damağımı doldurdu. Biliyorum sabah sabah sağlıksızdı ama kimin umurunda? Hem, ev ahalisinin pazar kahvaltısını ne zaman yaptıklarını bile bilmiyorum. Sığıntı gibiydim. Boğazıma yediklerim çakılı kalırken zorla yutkundum. Bugün her şeye rağmen kendimi üzmek istemiyorum. Elimdekileri çalışma masasının üzerine bırakıp pencereye doğru yürüdüm. Dışarı hafif sarkıp etrafa bakındım. Benim renkli çocukluğum bu şirin mahallede geçmişti. Sabahın körü olmasına rağmen mahallenin çocukları uyanmışlardı. Yüzüme yayılan koca gülümsemeyle derin bir nefes içime çektim. Gözlerimi kapayıp kulaklarıma dolan kuş seslerine, yaprakların sabah rüzgârıyla yaptıkları dansın ahengine verdim kendimi. Oldukça rahatlatıcıydı. Penceremin dibinde ki uzun ulu çınar ağacına uzanıp yaprağını kopardım. Tırmanıp odama bile girebileceğim kadar heybetli ve geniş gövdesi vardı. Tam dalını okşamak için uzanacağım sırada odamın kapısı tıkladı.

''Betül?'' Kapı kolunu zorluyordu. Ah tabi ki girebilirim falan demeyecekti ki? Gülümseyip kilidi açtım.

''Şey, kilitlemiştim baba.'' Babamın yüzünde kırık bir ifade vardı. Yoksa dünü mü konuşacaktı? ''Gel baba.'' dedim. Kapıyı kapatıp eliyle yönümü belirlerken yatağıma oturmasına eşlik ettim.

''Uyuyabildin mi kızım?'' Her kızım demesinde karnımda tuhaf şeyler oluyordu. Belli ki kulaklarım bu kelimeyi unutalı çok olmuştu.

''Evet, ne oldu ki baba?'' Ellerini dizine yasladı.

''Gözaltların hafif şişmiş.'' Dün gece ağladığımdan olsa gerekti. Üstüne kapatıcı sürmeyi unutmuştum.

''Ha... Yok... Şey...'' Cümlemin devamını getiremeyince babam omzuma elini yaslayıp sevecenlikle yüzüme bakındı.

''Kızım, biliyorum senin için çok zor ama...'' Beklentiyle yüzünü inceledim. Dünü hatırlatma baba. ''Necla Hanım’a karşı biraz daha sevecen olmalısın. Yaptığın çok saygısızcaydı.'' Sona doğru sesi baskın çıkmıştı. Kolumu geriye çekince babamın eli boşlukta kaldı. Beni Necla Hanım yüzünden ikaz ediyordu. ''O senin annen yerin-''

Kafamı iki yana sallayarak ''O kadın kızım diyemez.'' dedim. Babamın gözleri daha dikkatli ve keskin baktı.

''Dün için özür dileyeceksin.'' Burnum sızladı. O kadına, dün kızım dediği için sert çıkışmıştım ve babam benden Özür dilememi bekliyordu. Ama asla! Karşımdaki babam olmasa tepkim sert olurdu. Lakin edebim el vermezdi. İkinci defa ''Dileyeceksin!'' diye ikaz ettiğinde ciddiyetini kavramıştım.

''Zaman ver.'' Ne diyebilirdim ki? Umarım bu zaman içinde özür meselesi unutulurdu. Bıkkınca nefes aldığım sırada babam ayaklandı.

''Bunları sonra konuşalım, kahvaltıya misafirlerimiz gelecek.'' Kızgınlığını ölçmek adına nabzını yoklamak için sordum.

''Kim gelecek?'' Bir elini kapı kulpuna yasladı.

''Halıları aldığım dükkân sahibi, dün gece Manisa'ya geldi. Tuna ile onları almaya gittik.'' Şimdi anlamıştım. Biz tartışırken babamla Tuna evde değillerdi. ''Sabahta kahvaltıya çağırdım. Saat 9.00 gibi burada olurlar.''

8.20 idi. Başımla onaylayıp peşi sıra ardından yürüdüm.

Babamla merdivenden inerken tokluğumu hissettim. Son basamağa geldiğimizde İdil ve Necla Hanım ellerinde kahvaltılıklarla göründü. Necla Hanım yüzünde eğreti duran gülümsemesiyle ellerindekileri yerleştirip gözlerime bakındı. Hadi Bismillah, yine ne söyleyecekti.

''Günaydın, Kızım.'' Ve bam! O kelimeyi kullanmasına öfkelensem de baş sallamakla yetindim yoksa babam oracıkta özür diletirdi.

Ağzımın içinde geveleyerek ''Günaydın ''dedim. Necla Hanım'ın yapmacık gülümsemesi genişlerken babam kendini tekli koltuğa attı.

Adımlarımı, su içmek için, mutfağa çevirdim.

Ferah mutfak dolabının kapağını açıp bardağa uzandım. Dirseğime dokunan eller beni çekince almaya yeltendiğim bardak yere düşüp çatladı. Korkuyla geriye çekildim. İkimizde bakışlarımızı halıdaki kırık cam parçalarına yönelttik. Gözlerimi panikle Necla Hanım'a çevirdiğim sırada kolumu sertçe kavradı. Pençeleri canımı acıtıyordu. Sıkılı dişleri geçmişten kalan anılarımı depreştirirken korku vücudumu sarmaya başlamıştı.

''Sakar kız!'' gözleri öfke kusuyordu. Pençelerini çeker çekmez elim omzumdaki sızıyı yokladı.

Necla Hanım yere eğilip bardak parçalarını toplamaya başladığı sırada İdil mutfak kapısından göründü. Tezgâha yaslandım.

''Babam soruyor ne oldu?'' Bu kızın benim babama, kan bağları olmadığı halde, baba demesi ayrı bir trajedi!

Necla Hanım içine şeytan kaçmış gözleriyle cehennemini üzerime salıp İdil'e döndü. ''Şu besleme yüzünden!''

Yaslandığım yerden doğruldum. Az evvel onun gözlerinde yanan cehennem şimdi benim irislerimdeydi. ''Sözlerine dikkat et!'' Necla Hanım avucuna topladığı cam parçalarıyla ayağa kalktı. Dibime kadar gelip sanki çok iğrenç bir şeye bakar gibi süzdü. Kalçasıyla gövdemi itekleyip masanın yanında ki küçük çöp kovasına yöneldiği sırada dengemi sağlayamayıp yere kapaklandım. Elimde hissettiğim keskin acı kulaklarıma gelen İdil'in gülme sesinden daha hafifti. Cam kesiği sanki ruhuma işliyordu. Acizliğimi hücrelerime kadar hissederken ağlamamak için kendimle debeleniyordum. Kan içinde kalmış sol elime baktım. Başparmağımın bitim yerinin altında derimle bütünleşmiş gibi duran küçük cam parçası vardı.

Necla Hanım yanıma çömelirken kapıdan babam girdi, ardından da Tuna.

''Kızım.'' Doğrulmaya çalıştım. Yüzünü ekşiterek kan revan elimi tuttu.

''Canım, iyi misin? Bilmeden oldu.''

Gözlerim irice açıldı. Kimi kandırdığını sanıyordu bal gibi de bilerek yapmıştı. Babam minnetle Necla Hanım'a bakıyordu. Elimi babamın avucundan hızla çektim. Yüzler bana dönerken cam kesiğine odaklanıyordum. Benim Allah’tan(c.c) başka kimsenin merhametine ihtiyacım yoktu. Cam kırığını başparmağımla işaret parmağım arasına aldım ve yavaşça çekmeye başladım. İdil ve Necla Hanım'ın sesleri kulaklarımdaydı.

''Ay kızım canın acıyacak.'' Necla Hanım'ın bu sözleri şu an daha fazla canımı yakıyordu. Biri sesini kesmeli bu kadının.

Küçük cam parçasını çekip yana koydum. ''Kızım acıyor mu?'' Kanayan kesiğin altına bez tutan babama dolu ve bir o kadar da aciz gözlerle baktım. Benim sol yanım felç baba, hissedemiyorum. Sen neyden bahsediyorsun ki? Aceleyle ayağa kalkıp kesiği suyun altına tuttum. Babam Tuna'nın elindeki bezi alıp elime uzandı. Yanağımdan damlalar süzülürken elimdeki acı umurumda değildi. Acaba annem ölürken çok canı yanmış mıdır? Babam kesiği sarıp yavaşça ellerini çekti. Tam ağzını açacağı sırada Tuna endişeli çıkan sesiyle ''Acıyor mu hâlâ?'' dedi. Başım yerde iki yana salladım. Babam şefkatli ellerini sırtıma yaslayıp, kibarca mutfak kapısına yöneltti. Diğerleri de ardımızdan gelirken babamın şefkatli gözleri üzerimdeydi.

''Betül, canın yanıyor mu kızım?'' Sabır dilenir gibi ardımdaki Necla Hanıma döndüm. Hepsi durmuştu. Umursamaz tavırlarla babama döndüm.

''Ben tokum yukarıda yemiştim. Biraz hava alsam iyi olur.''

''Misafirimiz gelecek Betül.'' Az evvelki sıcaklığı gitmiş, soğumuştu babam. ''Olmaz.'' Kestirip attı. Oysa benim dışarı çıkmam gerekti sakinleşip kendime gelmek için. Hem belki kesik için doktora giderdim. Babama yalvaran bakışlar atarken Tuna girdi görüş alanıma. Durumdan hoşnut olmamışa benziyordu.

''Baba lütfen. '' dedim kısık sesle. Babam konuşacağı sırada İdil atıldı.

''Bırak gitsin Babacım.'' Yanına gelip yanağına sulu bir öpücük kondurdu. Bu kızın hareketleri sakıncalıydı. Onun öz babası değildi ki bu tavırları fazla aykırı. ''Ablamın hava almaya ihtiyacı var.'' Babam İdil'e muhteşem gülümsemesini bahşederken gözlerimin önünün karardığını hissettim. Tuna itiraz edecek gibi bir tavır içindeydi. Umursamadım. Babam bana bakınca tüm odağımı onda birleştirmeye çabaladım. Gitmek üzere ısrarlarıma başlayacaktım ki:

''İyi madem, dikkatli ol.'' dedi.

İnanamıyorum. Babam benim dediğimi değil o kızın dediklerini onaylamıştı. Gözyaşlarım yanaklarıma serpilmeden evin kapısına ilerledim. Bu yaşadıklarım fazla acıydı, fazla! Zira benim ki manevi bir çöküştü.

Dün gece vestiyere bıraktığım uzun ceketimi ve ayakkabılarımı hızla giyip dışarı attım kendimi. Dolan gözlerimdeki yaşlar istemsizce akarken bahçe kapısından sokağa çıktım. Elim ayağım titriyordu. Dakika bir, goller çifter çifter!

Yaşlar usul usul yanağımdan yol alıp süzülürken yavaş adımlarla sokağı arşınlamaya başladım. Nereye gitsem acaba? En yakın arkadaşlarım Defne ve Eylem'e? Annemin beni hep götürdüğü tepeye? Annem... Anneme mi gitmeliyim acaba? Bu mahallenin aşağısında aile mezarlığına defnetmiştik bedenini. Burnumu çekip alnımı sıvazladım. Ayaklarım nereye giderse...

Loading...
0%