A.T.R Bölüm 32)
''İnanç en büyük zenginlikti. Güvenmek ise, hayatın bizi oynamaya itelediği en büyük kumardı. Şöyle ki: Biri gelir bütün güvenini kırar ve sen, herkese ve her şeye olan inancını kaybedersin.'' -Sultan B.
EYLEM'DEN:
Başımı duvarlara vursam da zaman geriye döndürülemezdi. Avuçlarım karnımı yokladı. Burada minik bir dünya taşıyordum. Siyah gür saçlarımı çekiştirdim. Ona (c.c) uysaydım bunlar başıma gelmeyecekti. Şimdi bedelimi ödüyordum. Gözyaşlarım ruhuma karışan kiri paklayamazdı. Yaslandığım koltuğun kenarından doğrulmuştum ki kapı kırılırcasına çalmaya başladı. Hızla gözyaşlarımı kuruladım.
''Geldim. Kim o?'' derken kapıya doğru koşuyordum. Her kimse alacaklı gibi çalıyordu. İçimi kötü bir his kaplayıverirken kilidi çevirdim. Kapıyı aralayışımla birlikte siyah elbiseli adamlar içeri doluşmuştu. Ağzım açık olduğum yerden donup kaldım. Karşımdaydı! Siyah gür saçları havalanmış, kara gözlerini üzerime dikmişti. Derin nefesler almaya başlamıştım. Başımı özlemle yana eğdirip cüsseli bedenini süzdüm. Demek bebeğimiz olacağını öğrendiğinde kızsa bile dayanamayıp gelmişti. Gülümsedim. Kim cevapsız kalabilirdi ki kendi kanından, minik elleri olan bir bebeğe? Kirli sakalında gezinmek için karıncalanıyordu avuçlarım. Gülümsemelerime yeni yaşlar eşlik ederken ellerimi uzattım.
''Geldin demek.''
Birkaç adım atmıştım ki ummadığım anda saçlarıma yapıştı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan ardından sürükleyip odanın ortasına fırlatıverdi. Ellerim acıyan saç diplerime gittiğinde tutamları yüzümden çektim.
''Sen kendini ne sanıyorsun sürtük!'' Ellerim, aralanan ağzımı kapadı. ''Koynuma sokuldun diye seni sevdiğimi mi sandın?'' Her sözü hançer olup göğsümü yağmalıyordu. Dilim konuşmak için yeltense de kelimelerim yarım kalıyordu.
''Ben...''
Oysa bizim için geldiğini düşünmüştüm. Ne kadarda aptalım! Tek kelime dahi edemeden saçlarımı kavrayıp yüzünde hizaladı. Gözlerinde deliye dönen öfkeyi yeni idrak edebiliyordum. Nefesi korkudan titreyen dudaklarımdaydı. ''Şimdi beni iyi dinle pis fahi**'' Ağzıma doluşan sıvıyı içime akan gözyaşlarıma katıp yuttum. ''Şu gördüğün adam var ya, onunla evleneceksin!'' Göz ucuyla baktığım sırada saçlarıma asılması ile dudaklarımdan çığlıklar koptu. ''Anladın mı?'' Tükürükler saçıyordu. Korkudan algılarım kapanmış, karnıma ağrılar saplanmıştı.
''Ben yapamam.'' deyiverdim. Kaşları havalanıp yan bakışlar atmaya başladı.
''Ha? Nedenmiş o?'' Dalga geçer gibi bir hali vardı. Bu günah onundu.
''Senin bebeğini taşıyorum. Hem, seni sevdi-'' Henüz cümlemi bitirememiştim ki kafam duvar ile bütünleşti. Şiddetli çarpanın ardından acıyla veryansın ettim. Duvar kenarında iki büklüm olurken ellerim çatlarcasına sızlayan başımı tutuyordu. Kâbus olmalıydı bu! Sevdiğim, bana bunu yapmazdı. Yüreğimin acısının yanında kafamdaki ağrı, devede kulak kalırdı.
''Sevdin ha!'' Puslu görüşüme takılan kana baktım. Parkenin üzerinde küçük bir damla taze kan vardı. Bir damla daha düştü, usulca. Elim telaşla alnımı yüzümü yokladı. Burnum kanıyordu. Gözyaşları içinde titreyen parmaklarıma bulaşan kana baktım. Hayır, bu yaşadıklarım gerçek değildi. Benim tanıdığım adama ne olmuştu? Bu kadar duygusuz olamazdı. Acınaklı bakışlarım Tuna'ya döndü. Öfkeyle yerimden kalkmaya yeltenmiştim ki havalanan tekmesi karnıma keskin bir bıçak gibi saplandı. ''Bir de bebek ha!'' Yığıldığım yerde boynumu gerdirip kıvranırken ellerim çoktan karnımı sarmalamıştı. Acı, gözlerimi kapattı. Canlar çekişiyordum. Ağrılarımın önemi yok, bebeğime zarar verecekti.
''Yalvarırım bebeğime dokunma.'' Hıçkıran yakarışlarımı görmezden geliyordu.
Dudaklarından küfürler fışkırıyordu adeta. İkinci tekmede karnımda yerini bulurken gözlerimi kapayıp dişlerimi birbirine geçirdim. Midemin bulantısı genzime doluşuyordu. Nefessiz kalmıştım. Ağız dolusu öksürdüm. Kapanıp açılan gözlerimin içinde Tuna'nın silueti dönüyordu. Yığıldığım yerde ölü bir bedenden farksızdım. Şimdi siyah giyimli adamların hepsi başımda idi. Oda pervane gibiydi.
Kâbustu bu.
Uyumalıyım, uyanırsam geçecekti.
Karnımdan süzülen acıyla kasıklarıma kramplar girerken, fısıldayışımı kimse duymamıştı. '
''Ben sana güvendim.''
EKREM'DEN:
Simsiyah düz saçları yüzüne dökülmüştü. Burnundan süzülüp dudaklarından çenesine akan kan kurumaya yüz tutmuştu. Alt dudağımı ısırdım öfkeyle. Bir ayağı diğerinin altında elleri karnında, yüzün koyun denecek kadar yan yatıyordu. Tekmelerden bebeğini saklıyordu içgüdüsel olarak. Gözleri kapansa bile acıyı hissediyor olmalıydı bunu mimiklerinden okuyabiliyordum. Vicdanım, bir şeyler yapmam için dürtükledi. Yardım dileniyordu, takati kalmamıştı. Tuna öldüresiye dövüyordu genç kadını. İşini adamlarına bırakmamış, bizimle Antep'ten Manisa'ya gelmişti üstelik. Öfkesinin hepsi yerde yatan bedene değildi oysa. Ama tek bir noktada topluyordu kinini. Böylesine acımasız nasıl olabilirdi? Kendi elleriyle bebeğini öldürecekti neredeyse. Pembemsi dudaklarını büzüştürüp kıvranan kadın, vicdanımla beni kavgaya tutuşturmuştu. Daha fazla tahammül edemeyecektim bu duruma.
Havalanan yeni tekmenin önüne geçip deli cesareti ile Tuna'yı itekledim. Sendeleyip toparlandığı anda öldürücü bakışları artık benim üzerimdeydi. ''Yeter!'' dedim sinirle. Telaşla kadına döndüğüm sırada kalçasında gördüğüm kan dikkatimi çekti. Gözlerim büyüdü. Kafamı çevirdiğim sırada Tuna yakama yapışmıştı. Bileklerinden iteklerken bağırdım. ''Bak şuraya!'' Silkelenip itelediğimde gözleri işaret ettiğim noktayı buldu. Üzerime atılacağı sırada duraksadı. Bir an olsun büyüyüp küçülen göz bebeklerinden telaş geçmişti.
''Bebek.'' Dişleri arasından konuşuyordu. Yumruğum sıkılı, kadının yanına çöktüm. Yüzüne perde olan siyah saçlarını geriye çektim incitmeden. Ölüm uykusuna yatmış gibi bir hali vardı. Kurumuş kanlar beyaz teninde asilce bir duruş sergiliyordu. İçim burkulmuştu. Şefkatle ellerimi uzatıyordum ki, Tuna dirseğimden asılıp çöktüğüm yerden kaldırdı. Suratıma inen yumrukla dengemi sağlayamayıp duvara yaslandım.
''Ona asla acımayacaksın!'' İşaret parmağı burnumun ucundaydı. ''Kızın annesi gelmeden temizleyin buraları. Ayıldığında da ona yapması gerekenleri anlat.'' Hırlıyordu. ''Dediklerimi yapmazsa bir daha ki gelişimde canını almadan gitmem! Anladın mı?'' Yerde kanlı yatan hareketsiz bedene iğrenerek baktı. ''Sen, sana düşeni yap! İki gün içinde her şeyin tastamam olduğunu gözlerimle göreceğim.'' Bu, her şeyin yolunda gittiğinden emin olup iki gün geçmeden Antep'e dönecek demekti. Sırtını çevirip giderken duraksadı. ''Akşam sakın geç kalma. İşlerimi çabuk tutmalıyım daha Antep'te bekleyenim var.'' Yana eğdiği yüzüne sinsi gülüşü hâkimdi. Çenemi sıvazlayıp boynumu ovaladım. Bu adi adam kim bilir beni nasıl bir oyunun içine katmıştı.
Ağır adımlarla pencereye ilerledim. Bahçe kapısından çıktığı anda perdeyi çekip yerde yığılı bedene koştum. Kanlar şimdiden midemi bulandırmaya başlamıştı. Nabzını yokladım beyaz tenli güzelin. Oyunda olsa, evleneceğim kadına baktım. Üzülüyordum. Karnındaki bebekle kendimi bağdaştırıyorum. Yanlış mıydı bu? Bende yetimdim, o da! Bir şey bağlıyordu beni bu miniğe. Aylar sonunda boşanmak istemeyecektim.
Aceleyle kadını sırtlandım. Onu tedavi ettirmeliydim yoksa bebek ölecekti.
TUNA'DAN:
Bileğimi ovuşturdum. Akşam çökmüştü üzerime. Geldiğimden bu yana Murat Bey'in attığı nutukları dinliyordum. Babamın yerine geçen adam, sanki babammış(!) gibi azarlıyordu beni. Yapmacık gelen şefkati gözlerimdeki kızgınlığı bastıramıyordu.
''Misal, benim Betül'üm. Hiç eline erkek eli değmeden alnının akı ile evlendi.'' Salonun ortasında volta atıyordu. ''Demek Sema Hanım'ın kızı sana iftira etti. Devir çok değişmiş. Kim bilir kimin koynuna girdi.'' Bıyık altından gülüyordum. Büyük konuşuyordu koca gövdeli adam. Kendi kızının vahametinden habersizdi. ''Betül'ü zorla evlendirdik ama bugüne kadar tek bir şikâyeti olmadı. Aramasa da olur beni. Gör, el âleme başımı eğdirmedi.'' Zavallı haline gülüyordum. Seni en ince yerinden vuracağım Murat ACAR, toparlanamayacaksın. Annemle babamı ayırmanın cezasını büyük ödeteceğim. Senin yüzünden kalbi durdu babamın, ben de senin kalbini sökeceğim. ''Ne o, neye sinirlendin?'' Karşımda durmuş soran gözlerle bakıyordu. Kaşlarım çatılı anlam veremezken ellerime baktım. Yumruk yaptığımı fark edememiştim.
''Şey öylesine... Beklediğimiz adam gelmedi de.'' Ne geveliyorsam ağzımda. Dua etsin ki intikam zamansız olmazdı. Yoksa bu adamı bir an beklemeden gebertirdim. Onun karşısında ezilmeye sabrım yoktu.
''İyi dinle! Benim şerefim her şeyden önemli.'' dedi şereften yoksun adam. ''Betül için geçerli olan alnı aklık senin için de geçerli. Başımı el âleme karşı yere eğdirmeyeceksiniz.'' Bekle sen Murat ACAR. Seni en çok önem verdiğin şeyden yoksun bırakacağım: şerefinden!
Saat geceye yaklaşıyordu. Nerede kalmıştı bu adam? Ellerim dizlerime yaslı, gözlerim halıda gezinirken kapı zili çaldı. Hemen yerimden doğruldum. ''Ben bakarım.'' Hızlı adımlarla koşup kapıyı açtım. Kızgın bakışlarım Ekrem'in üzerinde gezindi. Saçları alnına dökülmüş, yorgunluğu her hâlinden belli oluyordu.
''Nerede kaldın?'' dedim yakasından tutup içeri çekerken.
''Anca halledebildim işleri.'' dedi üzerine çeki düzen verirken.
Derin bir nefes verdim. Planımın önüne çıkan solucanın başı ezilmişti. Şimdi de Ekrem içeri girip bütün suçu üstlenecekti. Üzerimde ki yükten sonunda kurtulacaktım. Bekle beni Soner BORAS! Sen alev al hele, ateşin bu eve de sıçrayacak.