Yeni Üyelik
38.
Bölüm

BÖLÜM 36

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 36)

''Adam, kadının gönlündeki tek yara değildi.'' -Sultan B.


SONER'DEN:

Zifiri karanlık çökmüştü. Gece vakti cırcır böceklerinin sesiydi tek duyulan. Konağın damında Emre ile kahvemi yudumlarken düşünüyordum. Sarmaşık olup beynime dolanan olayları kurcalıyorduk birlikte.

Tuna ile Betül düğün gecesi gelin odasında konuşmuşlardı. Ben o yeşil tonda Tuna'ya ait tek bir duygu görmemiştim. Hem ben Betül'ü sürekli takipteydim. Hangi erkek ona yanaşsa ertesi gün uzaklaştırıyordum. Tuna ile yakınlaşsa elbette bunu da fark ederdim. Kafamı kemiren bir şey daha vardı. Betül bedenini nikâhsız bir erkeye sunmazdı, sınırları vardı çünkü. Dokunmazdı bile erkek bedenine. Alnımı ovaladım. Öte yandan Tuna söyledikleri ile gözümü karartmıştı. Şimdi düşününce çelişkiler olduğunu sezmiştim. Diğer yandan Betül ile yaşadıklarımızı düşününce Tuna'yı haklı buluyordum. Çarşaf kızarmamıştı. Betül'ü Antep'e getirmeden önceki gece kaçmaya yeltenmişti. Belki de Tuna'ya kaçıyordu. Kahretsin! Bu düşünce elimi titretip kahvemi dökmeme sebep olmuştu. Sıcak fincanı yere koyup ayaklanışıma Emre de eşlik etmişti. Cebinden çıkartıp uzattığı peçete ile ellerimi kurularken söyleniyordum.

''Şu halime bak! Ne yapacağımı bilmiyorum Emre. Aklımın karışıklığı dışıma yansıyor.'' Dudaklarını tek çizgi yapıp ellerini cebine yerleştirdi. Kurulandığım peçeteyi kahvenin kenarına bıraktım. Bir müddet uğuldayan dışarısını dinledim.

''Konuşmalısın.'' Kaşlarımı çattım. ''Betül ve Tuna ile konuşacaksın.'' Amcama anlattığım kadarını Emre de biliyordu ve eminin ki bu meselenin çözülmesi için en az benim kadar düşünüyordu.

''Nesini konuşayım? Betül onu sevdiğini yüzüme söyledi.'' O an gözlerimin önünden gitmiyordu.

''Öylesine bir konuşma değil bahsettiğim.'' Kaşlarım havalandı merakla. Emre iyi bir avukattı, yalanla doğruyu ayırt edebilecek kadar da başarılıydı. ''Biz avukatlar karşımızdaki insanı çelişkide bırakıp doğruyu cımbızla çeker alırız. Sen de öyle yapacaksın. İkisine de aynı soruları sor, verdikleri cevapları karşılaştır.'' Kahvesini yudumladı. ''Diyelim ki ikisinin de ortak olduğu bir suç var. Bu suçu çözmenin en kısa yolu, ortak suç üzerinden aynı soruları sorup aldığın cevapları değerlendirmek. Birbirlerinden farklı cevaplar veriyorlarsa muhakkak ters giden bir şeyler var demektir. Ama sonuç ortaksa...''

Şöyle bir düşünürsek dedikleri oldukça mantıklıydı. Omzuna vurdum. ''Hukuk fakültesini okumakla iyi yapmışsın.'' Göğsü kabardığında mütevazı olmaya çalışırmış gibi omuzlarını silkeledi.

''Her davayı kazanıyorsam sırrı işte bu zekâm.'' dedi şakaklarının yukarısına vurarak. Başımı aşağı yukarı salladım. Emre mütevaziliği başaramayacaktı. Ardıma dönüp kapıya ilerledim. ''Nereye?''

''Betül'e.'' Vakit kaybetmek istemiyordum. Amcam Tuna'yı almaya gitmişti. Yarın en geç ikindi vakti konakta olurlardı. Onlar gelmeden Betül'ü sorgulamalıydım. ''Tuna gelmeden Betül'e soracaklarım olacak.'' Göz kırptı güç verircesine. Başta amcamlara haber verdiği için Emre'ye kızsam da şimdi haklı buluyordum. Yardımcı olmaya çalışıyordu.

Damdan inip hızlı, sert adımlarla koşuyordum ki ufak bir cüsseye çarpmayla sendeledim. O ise düştüğü yerde başını tutuyordu.

''Yavaşsana be kızım!'' Gözlerini belertti.

''Ama ağam...'' Alnıma küçük bir şaplak atıverdim. Hem ben freni patlamış kamyon gibi etrafı yıkarak koşuyordum, hem de kıza bağırıyordum.

''Neyse, Betül odasında değil mi?'' Dilini yutmuştu sanki. Başı ile onaylarken hâlâ düştüğü yerdeydi. ''Kalksana Dilşah!'' dedim neden öfkelendiğimi bile bilmeyerek. Belki de Betül ile yüzleşmekten, kalbimi yangın yeri edecek sözleri duyacak olmanın stresini taşıyordum. Dilşah ellerini göğsüne yaslayıp sonrasında damağını kaldırırken yanından geçtim hızla. Önüme gelen kimse ile zaman kaybedemezdim.

Odaya öyle bir hışımla girmiştim ki annem dahil herkes yerinden sıçramıştı. Boğazımı temizledim. Büyümüş gözler yüzümü süzüyordu. Hele birisi... Olduğu yerde zangır zangırdı.

''Hayrola oğul!'' dedi annem yüreğine inecekmiş gibi.

''Betül'le konuşacaklarım var.'' Annem hemen ellerini arkasına çevirip Betül'e siperlendi. Yüzümü kaşıyıp alnımı sıvazladım. ''Bir şey yapacağım yok anne, sadece konuşacağız.''

Annem bir bana, bir Betül'e bakıp usulca odayı terk edecekken kapı eşiğinde duraksadı. Ellerim belimde çıkmalarını bekliyordum. ''Ceylan, gelsene kızım.'' Kaş göz yapıyordu. Ceylan ise oralı bile olmazken Betül'e omuzlarından sarılmış, yanağını da yaslamıştı.

''Gelmem ben.'' dedi dudağını büzüştürürken. ''Ben çıkarsam ağabeyim yengemi üzer.'' Sabahtan bu yana odada epey kaynaşmışlar anlaşılan. Onu herkes severdi zaten.

Ensemi sıvazlarken Betül'e imalı bakışlar attığımda işaretimi anlamıştı. Titreyen parmakları Ceylan'ı kendinden uzaklaştırdı. Ellerini avuçları arasına alıp ovuştururken oldukça şefkatliydi. ''Canım, bize biraz müsaade etmelisin.'' Pütürlü sesi korkusunu açığa vuruyordu.

''Ama yine sana kızarsa? Ya seni kovarsa?'' İki kaşımda havalandı. Bak sen bacıma! Tebessüm etti Betül. Yetenekli bir sanatçının elinden çıkmış milyar dolarlık tabloyu izler gibi, hayranlıkla seyrediyordum hasret kaldığım gülümsemesini.

''Kızarsa çığlık atarım, sen gelirsin.''

''Atarsın değil mi?'' dedi heyecanlı bir kız çocuğu edası ile. Onun karşısında şebeğe dönen bir ben değildim demek ki.

''Atarım.'' Birbirlerine sarıldılar. Uzun zaman sonra yüzünde gördüğüm kıvrımlar Tuna'yı yalancı çıkarıyordu gözümde. Betül bana Tuna'yı sevdiğini söylemişti ama bana nefretle bakamıyordu. Aileme karşı da oldukça nazikti. Dün yaptıklarımdan dolayı pişmanlık duymaya başlamıştım ki silkelendim. Hayır, bu defa dereyi görmeden paçayı sıvamayacaktım. Bu defa her şeyden emin olmam gerekti.

Ceylan yataktan fırlayıp şimşek hızı ile yanımdan geçerken annemi de gerisinde bırakmıştı. Anlaşın bana kızgındı.

Odada ikimiz kaldığımızda kapıyı kilitledim.

Bir anda odaya gelip oturan sessizlik dışarıda ki uğultuları açığa vuruyordu. Giden yazın habercisi olan rüzgâr camları dövüyordu. Ağır adımlar attım ona giden. Hemen yanına oturup, ellerimi karnıma çektiğim dizlerimde birleştirdim. Nefes alışverişleri hızlıydı.

''Anlat bana.'' Saçını kulağının arkasına iteledi. ''Onunla neler yaşadın?'' Yüzüme bakındı alık alık. Biraz daha dik oturup ciddiyetimi korudum. ''Seviyor musun onu?'' Kaçırdı duygu birikintisi gözlerini. Arsızca yineledim. ''Seviyor musun onu?'' Cevap yoktu. Emre'nin söylediklerini hesaba katarak, inkâr edip ya da kabul edebileceği bir cümle kurdum. ''Yaklaşık üç aydır birlikteymişsiniz Tuna ile.'' Mimiklerindeki hiçbir ayrıntıyı kaçırmaksızın yüzünü süzüyordum. ''Peki, ne zaman vücudunu bağışladın ona?'' Kuruyan dudaklarını açıp kapadı.

''Ben bilmiyorum...'' Ne söyleyeceğini kestiremiyor, iki kelimelik cümlesinin yüklemini yarım bırakmıştı ya da ben duymamıştım. Neden bocalıyordu ki? Kadınlar özel olan her şeye önem verirlerdi, hatırlamıyor olamazdı. Bunu aklımda tutup ikinci bir soruya yöneldim.

''Kaçmaya çalıştığın gece.'' Hatırlaması için yardımcı oldum. ''Hani otogara gidiyordun, taksinin önünü kesmiştim.'' Başını salladı. ''O gece ona mı gidiyordun?'' Birer birer parmaklarını sıkıyor, aklında ki birikmişlerin ağırlığı ile kıvranıyordu.

''Hayır.'' Başını yana savurdukça, saçları uçuşup ıslanan yanaklarına yapışıyordu. ''İzmir'e gidip oradan da yurt dışına kaçacaktım, dayımın yanına.'' Kaşlarım çatıldı. Madem bana Tuna'yı sevdiğini söylüyor neden ona değil de dayısına gitmek istemişti? Neden şimdi açıklama yaparken karşımda küçülüyordu utancından da, hırçınlaşıp onu bırakmam için diretmiyordu? Parmaklarım çenesini kavradı usulca. Yutkunuşu elimin altında idi. Gözlerini yeniden kaçırdığı sırada bu defa sertçe çenesinden çekmiştim.

''Doğruyu söyle!'' Ilık yaşlar avucuma döküldü. Ellerime sarılan sıcak parmakları aklımı alıp götürüyor, şapşallaşıyordum. Yaşlar boşalıyor gözlerinden. Anlam veremiyordum bu denli içli ağlayışına.

''Bizi herkesten, her şeyden koruyabilir misin?'' Hızla yerinden kalkması ile ellerimdeki sıcaklık kaybolmuştu. Yerinde çırpınıyordu adeta. Başını yere eğip tırnaklarını koparmaya başladı. ''Bana bir şey söyle, korursun değil mi?'' Hıçkırıklar genzine sıçrıyordu. Neyden bahsediyor, ne söylemeye çalışıyor anlayamadım. Yerimden kalkıp karşısına geçtim.

''Anlamad-''

''Ben onu sevmiyorum. Hiç sevmedim.''

''Ne? Nasıl yani? Ama daha düne ka-'' Parmakları dudaklarımı kapatıp susturdu. Yeşil hareler kırmızıya dönen beyaz ak içinde koyulaşmıştı.

''Bizi Tuna'dan koruyabilir misin?'' Kafam allak bullak olmuştu. ''Bana söz ver. Yapacağı kötü şeylerden koruyacaksın.''

Üzerime abanan sersemlikle başımı salladım. ''Söz.''

Göğsü inip kalkarken dudaklarını tek çizgi yaptı. ''Şimdi sözümü kesmeden dinleyeceksin beni. Biliyorum artık beni sevmi-''

''Neler oluyor Rihem!'' Çağrışımla gözlerini kapatmıştı.

''Lütfen.'' dedi sesi titreyerek. O anda sustum. ''Ben ona bedenimi sunmadım. Bir erkeğe nikâhsız dokunurken bile Allah’tan korkarım. Caiz değil.'' Ardını döndü. Kollarını birbirine dolayıp küçüldükçe kamburlaşıyordu. ''Bir gece, Necla Hanım ve İdil babama gittikleri vakitti. Evde kimse yokken. O gece Tuna sarhoş olmuş, kapımı çalmıştı. Saçmalıyordu, üzerime geldi kaçtım. Yemin ederim Soner! Yemin ederim kaçtım!'' Adımlarım geriye gitti. Aşığı olduğum bedene yapışan kiri kalbim henüz kabul etmemişti. Ağır gelen bedenim dibimde ki yatağa oturdu. Diz çöküp ellerimi avuçları arasına aldı. Dudaklarının dokunduğu yerlere sıcak gözyaşları bulaşıyordu. ''Necla Hanım ve İdil bizi gördüler. Yemin ederim hiçbir şey olmamıştı o gece. Sonra, Necla Hanım beni odama kilitlemişti. Hatta... Hatta başımı çarpıp bayılmışım. Uyandığımda hâlâ düştüğüm yerdeydim. Yemin ederim Soner! Olmamıştı öyle bir şey. Çarşafım da bir şey yoktu. Seninle evlendim çarşaf neden kızarmadı bilmiyorum.'' Durdu bir müddet. ''Sen notu okuyup gittikten sonra Tuna beni aradı. Saflığımı aldığını söyledi. Beni seninle, ailemle tehdit etti. Babam namustan bahseder hep ya, bizi mahallede rezil rüsva edeceğini söyledi.'' İşittiklerim karşısında kilitlenip kalmıştım. Ayakuçlarımdan yukarı kadar fokur fokur kaynayıp gelen öfke dalgaları ile yumruğumu sıktım. Bu defa Tuna'yı elimden kimse kurtaramayacaktı. Devam etmesi için Betül'ün gözlerine bakıyordum, o ise susmuştu. İçimdeki sıkıntılı nefesleri bıraktım. ''Ben ona inandım. Çarşaf kızarmayınca ona inandım. Dediklerini yapmak zorunda kaldım.'' Utancından yüzünü kapatmıştı. Ellerimle, avuçları ile perdelediği yüzünü araladım. Kızaran yanaklarını saklamanın çabası içindeydi. Çenesinden nazikçe kavrayıp yaklaştım. Benim için bunların bir önemi yoktu ki. Asıl önemli olan şeyi sordum.

''Peki, onu seviyor musun?'' dedim beklentiyle.

Bir elini yanağıma yasladı. ''Sen bu soruyu nasıl sorarsın?'' Göz kürelerini kuruladı. Omuzlarını kaldırdı. ''Ben bir tek adam sevdim. Çehresi keskin, koyu kahverengi de gözleri vardı. Kızdı mı hiçbir şeyi görmezdi ama iyi bir kalbi vardı. Deli severdi.'' Gözyaşı karışmış dudakları kıvrıldı.

''Peki, şimdi ne değişti?'' Gözlerini kıstı. ''Yüklemlerin neden geçmiş zaman?'' Dudaklarını büzüştürdü.

''Çünkü o adam bana eskisi gibi bakmıyor, inanmıyor.'' Dolu gözlerini bir yere dikip aceleyle yerinden doğruldu. Rafta bir yerlere yönelirken heyecanla söyleniyordu. ''Bir dakika bekle, inanacaksın.'' Çekmeceleri karıştırıyordu. ''Hah, buldum! Bak beni bunlarla tehdit etti.'' Elinde tuttuğu fotoğrafları görmemle birlikte dudaklarımdan küfürler kaçmıştı. Adi herif! Başıma silah dayadığında gizlice fotoğrafımı çekmiş. Uzanıp fotoğrafı aldım. Alnımı ovarak yerimden kalktım. Odanın havası dar gelmişti. Camı döven rüzgâra sonunda izin verip içeri dolmasına müsaade ettim. Kafamın içinde dönüp duran parçaları birleştirdim. Amcam haklıydı, Tuna yalan söylüyordu.

''Tuna bizi oyuna getirdi.'' dediğim de başını salladı hızlıca. ''Bana öyle şeyler söyledi ki... Hem, hem onu haklı çıkartan bir sürü şey vardı Rihem. Söylediklerine kandım.'' Alt dudağımı bir müddet dişlerim arasında tuttum.

''Çarşaf neden kızarmadı bilmiyorum. Hediye kutusundan çıkan lekeli çarşafta neyin nesi, onu da bilmiyorum. Ama sana yemin ederim ki anlattığım gibi oldu Soner!'' Yumruğumu sıktım. Tuna'yı öyle bir yok edecektim ki geriye adı bile kalmayacaktı. Beni en sevdiğimden ayrı koymuştu günler boyu.

''Ben halledeceğim her şeyi. Düzelecek.'' Gülüşü elmacık kemiklerini meydana çıkarmıştı. Beklemediğim anda boynuma atıldı.

''Seni çok ama çok seviyorum Soner!'' Boşlukta asılı kaldı ellerim. Kulaklarımda çınladı büyülü sözcük. Odanın duvarlarına çarpıp yankılandı semada, seviyorum. Kendimden uzaklaştırıp yüzümde hizaladım bakışlarını. Ağlamaktan gözlerinin yeşili koyulaşmıştı. Yanağına yapışan saçlarını geriye çektim. Dudaklarım yarı kıvrık, yarı kapanmıştı.

''Ne?'' dedim sersemce. Bir gülüp bir ciddileşiyordu çehrem.

Yanağına yasladığım elime dudakları minik bir öpücük kondurdu çekinerek. Bu hayal olmalıydı. ''Beni affedecek misin?'' Başparmağım gözaltlarını kuruladı. ''İkimizde çok yıprattık sevgiyi, aşkı, saygıyı.'' Dudaklarımı yaladım. ''Affettin değil mi?'' Boynuma doladı kollarını içine katmak istercesine. Kalbinin atışını göğsümde duyuyordum.

''Kısacık ömrümü gururumun ellerine bırakıp, mahvedemem.'' Sırtını sıvazladım. ''Geçti kadınım, geçti.''

''Bütün bunları senden sakladım çünkü korktum mahalleye rezil olup babamın başını yere eğmekten. Tuna çok kötü şeyler söylemişti ama artık aramızda hiçbir şey gizli kalmasın. Özür dilerim. Bunu sana daha evvel anlatsaydım bu denli incitmeyecektik kalbimizi. Sır yok, söz ver bana.'' Geriye çekilip yanağımı avuçları arasına aldı. Bakışlarımı başka yana kaçırdım. Elimde pimi çekili bomba taşıyordum ben. Amcamın ve benim ortak günahımızı ona nasıl anlatacaktım ki şimdi? ''Söz ver.'' İrileşmiş gözleri böyle masumca bakarken geri çeviremedim.

''Söz.'' Dudaklarıma minik bir buse kondurup geriye çekildiğinde şerbeti çoktan ağzımın içine yayılmıştı. O an, bütün pişmanlıkları kırgınlıkları bir kenara bıraktım. Unuttum tüm yaşanan kötü şeyleri. Tek düşündüğüm, ağzımda tadı kalan şerbetten yeniden içecektim. Bizi bir eden şaraba adım atacaktım ki kapıya inen gürültü ile Betül omuzlarımdan ittirip geriye çekilmişti. Dişlerimi sıktım. ''Hah, tam zamanıydı!''

''Ağabey!'' Kendi isteği ile şerbet sunan dudaklardan beni hangi densiz ayırdı diye düşünürken Ceylan'ın sesini işittim. ''Ya ağabey!'' Kapı önünden sesler geliyordu. Sert adımlarla yürüyüp kilidi çevirdim.

''En heyecanlı yerde sahneye konulan reklam gibisin.'' Yarım açtığım kapıya ayağımı dayadım. Küçük aradan başını uzatıyordu.

''Oğlum, yengeme gideceğim diye tutturdu.'' derken annem, Ceylan Betül'e seslendi.

''Yenge!'' dedi gözleri odayı tararken. ''Oh, buradasın.'' Büyük bir rahatlama ile elini boğazına yerleştirdi. ''Sinirlenip seni korkutmadı değil mi? Bizi oyalayıp seni konaktan göndereceğini bile düşündüm.'' Betül'ün kıkırtısı geliyordu.

''Yengen bir şey olsa bağıracaktı ama bağırmadı çünkü o çok iyi.'' dedim anneme göz kırparak. Çeneleri açılmaktan aşağı düşecekti. Şaşkına dönen Ceylan'ın çenesine vurarak açık ağzını kapayıp gülümsedim.

''Ya, ağabey!'' Çirkefleşmesine kızmayacak kadar kendimi mutlu hissediyordum. Anneme göz kırpıp dişlerini göstererek gülüşen Ceylan'ı işaret ettim.

''Ana siz yol yorgunu değil misiniz? Al şu kızını başımdan, karımla beni yalnız bırakın.'' Annem elini ağzına kapatıp omzuna dönerek gülümserken Ceylan'ı kolundan çimdikledi.

''Gel gız.'' Dudaklarını ısırarak gülüşüyorlardı. ''Aaa senin aklına uyup geldim, ayıp oldu.'' Annem Ceylan'ı ardından sürüklerken söyleniyordu. Bu konak, uzun zaman sonra tebessümlere gebe kalmıştı.

Kapıyı kapatıp Betül'e döndüm. Ağlayan göz bebekleri çiçekler açmıştı sonunda. Belini sarmalayıp boyun girintisinde ki o kokuyu içime çektim. Çektikçe huzur doluyordu içim dışım.

''Seni önemsemiyor gibi yaptığım için beni affet. Aslında çok endişelenmiştim.'' Sabahı kastediyordum. Boynuma küçük bir öpücük kondurup göğsüme iyice sokuldu.

''Seni sevmiyorum deyip itelediğimde o kadar canım yanmıştı ki... Düşüşün gözlerimin önünden gitmiyor, beni affet.'' dedi. Samimi bir özür her yanlışı paklardı fikrimce. Çünkü samimi özürlerin dilendiği yanlışların tekrarı olmazdı.

''Sana kızdıklarım için affet.''

''Karşı koydum sevgine ve sana, beni affet.''

''Bir anda karşına çıkıp hayatını mahvettiğim için affet.'' Göğsüme yasladığı başını kaldırıp gözlerimin içine baktı. Amcam haklıydı yine. Eskisi gibi hırçın bakmıyordu Betül.

''Unutalım her şeyi.''

''Unutalım.''


Loading...
0%