Yeni Üyelik
39.
Bölüm

BÖLÜM 37

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 37)

''Toplum öylesine ahlaklı ki(!) dışarıda karısı ile el ele tutuşmaktan erkeği utandırır, kınar. Çünkü ona öğretilen kadını elinden tutmak değil, kolundan tutup arka plana savurmaktır.'' -Sultan B.


BETÜL'DEN:

Belimi büküp beni kamburlaştıran yükten kurtulmanın huzuruyla gece boyu ait olduğum göğsüne sokulup, erkeksi kokusunu içime çekerken uyuyakalmıştım. Sabah ezanından sonrada uyku tutmayıp, yüzünü seyre koyulmuştum. Deli uyuyordu, deli yürekli adamım. Bir elini belime atıp ayağını bacağıma dolamıştı. Güldüm. Onunla sarmaş dolaş olacağımızı hiç hayal etmemiştim oysa.

Birbiri içine geçmiş kahve saçlarına dokundum. Parmak uçlarımla kaşlarını okşayıp dudaklarında gezdirdim. Bu adam öpülesi, bu adam sevilesiydi. Minik bir öpücük kondurdum çenesinin altına. Gözleri kıpırdadı. Göğsüm huzurlu bir nefesle dolduktan sonra içimde tutamadığım bir sevinçle boynundan sımsıkı sarıldım. Nasılda kalbim ısınmış, nasılda sevmişim kısacık zamanda.

''Kaçmayacağım karıcım.'' Başımı kaldırdım. Bir gözü açık diğeri kapalı iken dudakları kıvrılmıştı. Belime biraz daha sarılırken ellerimi göğsüne yasladım. Burnunu sürttü yanağıma. Köprücük kemiğime iç gıdıklayıcı bir öpücük kondurmuştu. ''Bir daha söylesene.'' dedi hoş bir sesle.

''Neyi?''

''Beni sevdiğini.'' Cıkladım. Kaşları muzırca havalanırken belimden tutup yatırdı. Üzerimde ellerini iki yanıma yaslamışken kalbim kulaklarımda atıyordu. Utanıyordum. Elimle yüzümü kapadım.

''Ya, bakma öyle.'' Elleri koltuk altımda gezinip gıdıklarken gülmemek için direniyordum. ''Soner.'' Daha fazla tutamadım gülmelerimi. Ayaklarımı savuruyordum ki bacaklarımı kıstırdı. Omuz silktim. ''Söyleyemem.'' Gıdıklamayı bırakıp sırıtarak yüzünü yaklaştırıyordu. Boynundan öpüp elimle dudaklarını örttüm. ''Şimdi değil.''

''Neden, ne oldu?''

''Korkuyorum. Hem, doktora gidip işin aslını öğrenmeliyiz.'' Hevesinin kırıldığını fark edebiliyordum. Üzerimden çekilip sırtını yatak başlığına yasladı. Çarşafları yana atıp ellerini tuttum. ''Bunun sebebinin ne olduğunu öğrenmek istiyorum sadece. İçimiz rahat etsin diye.''

Dudakları tek çizgi, dalıp giderken gözleri kısıldı. ''Kahvaltıdan sonra jinekoloğa gidelim.'' Boynuna atıldım çekinerek. Gözlerim dolmuştu.

''Her ne olursa olsun beni bırakma olur mu?'' Belime dolanıp sarıldı. Soner'in bana bir yabancıymışım gibi bakan gözlerine dayanamıyordum. Gerçekleri anlatmıştım çünkü aşkım ağır basıp korkularımı geriye püskürtmüştü. Onu kaybetmeye hazır değildim.

''Senden vazgeçişim bile senin içindi Rihem. Onu sevdiğini, ona ait olduğunu söylerken seni varlığımla incitemezdim.'' Saçlarına parmaklarımı daldırdım. ''Gün olur da yine senden vazgeçecek olursam bil ki önünde saygı ile eğildiğim aşkının hakkını vermek için.'' İşaret parmağımı dudağına bastırdım.

''Sus.'' Kaşlarım çatıldı. ''Sakladıkça, bir şeyleri konuşmayıp sustukça eksiliyoruz görüyorsun. Vazgeçecek olursan bana sebebini söyle kendimi sana affettireyim.'' Yeni çıkan sakallarını okşadım. ''Söyle ki tutkularımızı yeniden ekip büyütelim. Söyle ki ayrılmayalım Soner.''

''Ya söylediğimde affetmezsen?''

''Sen bana böyle bakarsan affederim ki.'' dedim tebessümle. Uzun uzun baktığım göz bebekleri titremişti. Etrafına boş bakışlar atarken boğazını temizledi.

''Kalk artık hanım ağa.'' Ağzım aralanırken kaçırdığı gözlerini yakalamaya çalışıyordum. ''Yeter kocanla odada bu kadar vakit geçirdiğin.'' Kızar gibi işaret parmağını yüzüme doğrulttu. ''Ayıp ayıp, sen bu evin hanımısın.'' Gülümsedim.

''Ben yeni gelinim.'' dedim ellerimi iki yana açarak. ''Bu konağın hanımı Nesrin anne.'' Başımı yana eğip göz kırptım.

''Onlar misafir, misafir.'' dedi Soner elini sallarken. ''Kalk artık hanım! Daha kocana bir kahvaltı hazırlamadın.'' Gülüştük. Ne de güzeldi onunla birlikte gülümsemek.

''Hazırlarım ki hemen.'' Giyinmek için gardıroba yönelmiştim ki bileğimden yakaladı. Birbirine dokunan parmaklarımıza baktı.

''Sana verdiğim sözleri tutacağım.'' Tebessüm ettim. Gözlerimi kapatıp onayladım. O an, ilk kez bir erkeğe bu kadar inandım. Sevmek bana kalbimin olduğunu hissettirmişti.


* * * 
 

Bir.

İki.

On yedi.

Yetmiş.

Ayaklarımın her vuruşunda içim gümlüyordu. Sonunda bacağımı tutan eller sarsıntılarıma son verdi. Beyaz, çamaşır suyu ile cilalanmış zeminde gezdirdim gözlerimi. Ya Tuna'nın bana söyledikleri doğruysa? Ya ben uykudayken bir şey yapmışsa? İçim içimi kemiriyordu. Soner ikinci defa bacağımı yakaladığın bu defa daha dikkatli baktı yüzüme.

''Özür dilerim, fazla endişeliyim.'' Hastanenin geniz yakan kokusunu içime çekip ellerimi kucağımda birleştirmiştim ki sıram anons edildi.

''Betül ACAR BORAS''

''Hadi.'' Ayaklandım. Bacaklarımın titremesinden adım atamıyordum. Düşeceğim sırada Soner'in koluma girmesi ile toparlandım. ''Dikkat et, Rihem.'' Soğuktu sesi. Zaten ne zaman bana bu isimle seslense ortada ciddi bir şeyler olduğunun kanısına varıyordum.

Gözlerim karardı. ''Benimle gir, lütfen.'' Duyacaklarımdan öylesine korkuyordum ki.

Kapıyı tıklayıp girdim. Hafif sıska, birazda kilolu bir kadın masa başında kafasını eğdiği kâğıtlardan kaldırdı. Örtüsünün ucundan çekiştirip koltukları işaret etti. ''Şöyle oturun.'' Kalbimin atışı kulaklarımdaydı. Doktor Hanım üzerine giydiği soğukkanlılıkla bize bakıyor, elleri arasındaki kalemi çeviriyordu. ''Sizi dışarı alalım beyefendi, bu şekilde girmeniz yasak.'' Soner'in gözlerinin içine baktım. Üzerini yokladı. ''Yani hasta mahremiyeti söz konusu. Birazdan muayene edeceğim hanımefendiyi. Burada olmanız doğru değil.'' Soner başını bir o yana bir bu yana sallarken elinden çekiştirdim.

''Tamam, lütfen.'' dedim sıkıntılı bir nefes verirken. Kaşları havalandı. ''Doktor Hanım haklı sanırım.'' Soner gözlerini uzun uzun doktora dikip ardını dönerken en yakın koltuğa oturdum. Dudağımı ısırıp konuşmamı sabırla bekleyen doktor hanıma baktım.

''Biz yeni evliyiz. Ama... Çarşaf kızarmadı doktor hanım.'' Şefkatle bakan kehribar gözlerinde acıma vardı. Belli ki buraların âdetini biliyordu. Ya da işi gereği aşinaydı bunları duymaya. Yerinden kalktı az evvele nazaran sıcakkanlılıkla.

''Şöyle geç bakalım.'' dedi ilk defa tanık olduğum muayene masasını işaret ederken. Ortasından demirler yükselip iki yana açılıyordu. ''Uzan ve ayaklarını buraya yasla.'' Utana sıkıla üzerimi çıkarıp dediğini yaptım. Titreyen ayaklarımı söylediği alana yerleştirdim. ''Kendini kasma, bu işlem yaklaşık on saniye kadar sürecek.''

Uzamasını istemezdim çünkü fazlasıyla utanıyordum.


* * *
 

SONER'DEN:

Betül'e belli etmesem de fazlasıyla stresliydim. Birazdan sorunun ne olduğunu öğrenecek olmam, vücudumun ısısını yükseltip terletiyordu. Elbette ki her ne olursa olsundu onu sevmekten vazgeçmeyecektim. O gözümde pür-ü paktı. Sadece, durum Tuna'nın dediği gibiyse buna Betül'ün alışması zor olacaktı.

Kapı eşiğinde bir o yana bir bu yana volta atıyordum ki telefonumun yüksek sesi ile koridordaki bütün yüzler bana çevrildi. Cebimden çıkardım.

''Buyur amca.''

''Tuna'yı konağa getirdik oğul, sen neredesin?'' Elimi belime koydum. Asıl büyük yüzleşme konaktaydı. Delik çuvala doldurulmuş gerçekler sere serpe ortaya saçılacaktı.

''İşim var, bir saat olmadan orada olu-''

''Beyefendi!'' Pembe önlüklü hemşire koluma dokunduğunda göz ucuyla baktım. Doktor odasını işaret ediyordu. Yutkundum, bir sorun mu olmuştu? ''Doktor hanım ve eşiniz sizi bekliyor.''

''Soner oğlum o ses ne?''

''Geldiğimde konuşuruz amca.'' Kapattığım telefonu iç cebime atarken çoktan odaya girmiştim. Betül sedye üzerine oturmuş ellerini de yanaklarında birleştirmişti. Yeşil hareler koyulaşmış, ıslanarak canlanmıştı. Korku dolu bakışlarım doktoru bulurken panikle Betül'e koşup omuzlarından sarıldım. Göğsüme yaslanıp eli ile gömleğimi kavrarken kasvetli bir telaş bütün vücudumu kuşatmıştı. Yüzünü yoklayıp gözyaşlarını sildim.

''Şşhh ağlama.''

''Sen olmadan duymak istemedim, korkuyorum.'' Dudakları titriyordu.

''Beyefendi, sakin olun.'' dedi doktor büyük bir sabırla. Kendi koltuğuna geçip oturacağı sırada önünde ki beyaz konforlu sandalyeleri gösterdi. ''Durumu size şöyle açıklayayım.'' Doktor hanımın tebessümüne zıt kaşlarım çatılmıştı. ''Korkmanızı gerektirecek bir durum yok beyefendi. Lütfen eşinizin üzerinden baskınızı çekin.'' dedi uyarıcı bir sesle. Araya girip bir yanlışı düzelteceğim sırada Betül'ün koluma dokunması ile susup dinlemeye devam ettim. ''Anatomik olarak kızlık zarının -hymen- çeşitli yapıdadır. Kadınların birçoğunun kızlık zarı esnemeye çok müsaittir ve bu durum kanama olasılığını düşürür. İlk ilişkide kanama olmaması kadının bakire olmadığı anlamına gelmez. Zarın kanaması birçok ilişki denemesinden sonra bile olabiliyor. Şu kadarını dahi söyleyeyim zar bozulmadan gebe kalmak bile mümkün. Bu bilgiler hiç dile gelmediği için yılda binlerce kadın bakire olmadığı gerekçesi ile katlediliyor.'' Donup kalan bakışlarımı Betül'e çevirdim. Yanakları al al olmuş, ışıldayan gözlerini kaçırıyordu. ''Herhangi bir sorununuz yok. Bu durum sadece ikinizin anatomik yapısı ile ilişkili bir durum.'' Başımı sallamakla yetindim. Söylediği kadarını ben bile bilmiyordum. Betül ha bire elini yelpaze yapıyordu. Gerginliği aşikârdı. ''Aslında evlilik öncesi, böylesine incitici durumları yaşamamak için jinekoloğa görünmekte yarar var ama toplum bunu da yanlış algılar değil mi? Geçmiş olsun.'' Doktor hanım kibarca kapıyı gösteriyordu. Betül teşekkürlerini sunup alel acele ayaklandı. Kapıdan çıkıp adım atacağı anda bileğinden çekip kollarım arasına aldım. Elleri göğsümde bükülü idi.

''Hamdolsun.'' Bize yönelen şaşkın bakışları es geçip başına öpücükler kondurdum. ''Bir şey yokmuş karıcım.''

''Utanıyorum Soner.'' Koridorda fısıldaşmalar yükseliyordu. ''Hâlâ Tuna'dan emin değiliz.''

Mırıldandım. ''Ben senden yana eminim gerisi mühim değil.'' Başını öptüm. ''Utanma kocandan.'' Göbeğimi mıncırması ile ayaklarımdan yukarı dev bir elektrik dalgası yükselmişti.

''Ya, şapşal.'' Göz göze geldiğimde başımı döndüren gülüşü yüzündeydi. Daldığım dudaklarına kendimi frenleyerek bakıyordum.

''Aaa! Yeter ama canım!'' Kısa boylu, saçları iki kulağının arkasına sıkıştırılmış bir kadının ciyaklaması ile ikimizin bakışları da ona yöneldiğin de Betül kollarım arasından sıyrıldı. ''Tamam, çocuğunuz olacak sevindiniz ama bu kadarı da fazla! Kapı önünde kök saldınız!'' Siyah saçlarına yer yer beyazlar serpiştirilmiş bir diğer kadında hemcinsine destek verircesine kolumdan iteledi. ''Çekil!'' Muayene odasına girip kapıyı suratımıza çarpması aynı saniyede olmuştu. Betül'ün kaşları havalanmış gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu ki koluna yediği çanta ile yerinden sıçradı. Beli bükülü yaşlı bir kadın, gold rengi gözlüklerini saçlarının tepesine çıkartıp ellerini leğen kemiğine yerleştirmişti. ''Bu deli oğlanın gözünden aşk fışkırıyor, hamile misin yoksa?'' Betül'ün elinden tutup yaşlı kadından biraz uzaklaştırdım. Etraftan çoğalan sesler yükselmeye başladı. Yaşlı kadına göz kırptım.

''Ağzından bal akıyor. Yakında üretime haber vereceğiz teyze.'' Eline sarılıp saygıyla öpecektim ki kaşlarını çatıp büyüyen gözlerle kendini geriye çekti.

Betül kolumdan çimdikleyip çekiştirirken başını yere eğdi yüzü kızararak. ''Soner ne yapıyorsun? Çok ayıp.'' Eli ile alına vurdu.

Kolumdan çekiştirmesine direnirken yaşlı kadın gulyabani misali üzerime gelmeye başladı. Çenesinde ki ince derinin altındaki damarlar bir o yana bir bu yana kayıyordu ki hiç ummadığım bir anda yüzüme çantasını geçirdi.

''Teyze senin anandır! Ben daha çocuk doğuracağım.'' Neye uğradığımın şaşkınlığını atamazken gözlerim çukurundan fırlayacaktı. İrileşen kahvelerimi teyzeden ayırmaksızın Betül'ü dürtükledim.

''Gör ninemi, elimizi çabuk tutmalıyız.'' dememle ikinci kez havalandı kalın köşeli çantası.

''Nine senin babandır! Densiz!'' Ben acı ile kafamı tutup kıvranırken Betül ellerini karnına bağlamış gülüyordu. Tekrar havalanan çantayı görmemle birlikte Betül'ün bileğini kavrayıp ardımdan sürüklemeye başladım. Koridorda bağırışlar çağırışlar yükselmiş, güvenlik harekete geçmişti. Son sürat koşuyorduk. Bu teyze beni yakalarsa parçalardı sahiden.

Hastane kapısından adım attığımız anda elimi dizlerime yasladım. Dalağım ağrıyordu! Betül hâlâ karnını tutarken gülüyordu ayıla bayıla. Başımı salladım. Onu böyle görmek her şeye değerdi.

''Delisin sen.'' dedi konuşabildiğinde. ''Rengârenk bir kişiliğin var.''

''Gözlerin gibi.'' Eğildiğim yerden doğrulup yaklaştım. Yanağını avuçlarım arasına aldığımda burnunun üzerine minik bir öpücük kondurup geri çekildim. ''Tuna'nın icabına bakayım, bu bebek işini de halledeceğiz.'' Kızaran elmacık kemikleri gülüşünü sunduğunda yıldız parıltıları sevdiğim kadının dudaklarının kenarında ışıldadı.

 

Loading...
0%