Yeni Üyelik
41.
Bölüm

BÖLÜM 39

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 39)

''Kalıp dinleseydin kurumuş umutlarını ıslatırdı yağmurlarım. Keşke, gitmeseydin.'' -Sultan B.


BETÜL'DEN:

Koyu mavi gömleği üzerine tutup alıcı gözüyle baktım. Çehresini güzel kılan tenine mavi çok yakışmıştı.

''Sence nasıl oldu?'' Dalgın göz bebeklerinin yolunu takip ettim. Boş duvarda süzülüyordu bakışları. ''Soner?'' Kolundan sendeledim.

''Hı, efendim.'' Kirpikleri kırpışırken ellerini savurarak gömleği aldı. ''Giyerim ben bunu.'' Bir şey diyemeden odadan çıkıvermişti. Dudak büktüm. Kahvaltıdan bu yana bir garipti, neyi vardı? Düşünceli tavırları gözümden kaçmıyordu.

Ardı sıra gittim. Hızlı ve atak adımlar atıyordu. Aşağı avludan konağın arkasına yöneldi. İlerledim. Tuna'yı hapis ettiği odanın önünde, özensiz kıyafetler giymiş bir adama hararetli hararetli bir şeyler anlatmaya başladığın da görmesin diye duvara yaslandım. Zira Soner o odaya yaklaşmamam için iyice tembihlemişti. Kafamı eğmiştim ki çalan telefonumun sesi ile panikleyip geldiğim yöne doğru koştum. Bir yandan da telefonu kapatma çabasındaydım. Hay aksi! Avluyu çıkıp konağa gireceğim sırada Ceylan'ın seslenmesi ile yerime çakıldım.

''Hayrola yenge!'' Sevecenlikle gülümseyişine nasıl bir yüz ifadesi ile karşılık vereceğimi bilemedim.

''Bir şey yok tatlım.'' Yapmacık olmadığını düşündüğüm bir gülümseme sundum. ''Ağabeyin sorarsa odamdayım.'' Kaçar gibi konağa girip odama yöneldim. Merdivenleri çıkıp son basamağa basmıştım ki Dilşah soluk soluğa karşıma dikildi.

''Hanımım.'' Bağrına yasladığı eli nefesini düzene koymaya çalışıyordu. Gözlerini belerterek avucunda uzattığı küçük kâğıt parçasına baktım. ''Yemek götürmüştüm. Kâğıt kalem istedi benden. Haline acıyıp getirdim. Ağama söyleme hanımım.'' Sağına soluna bakıp aceleyle kâğıdı elime tutuşturduktan sonra geldiği gibi aceleyle uzaklaştı. Ardından bakakalmıştım ki aşağıdan sesler gelmeye başladı.

''Betül.'' Kâğıdı avucumda sıkıp ardıma sakladım kalbim göğsümü zorlarken. ''Betül ben fabrikaya gidiyorum. Telefonum kapalı olur.'' İleri giden adımlarım geriye döndü. Kâğıdı nereye saklasam diye kıvranırken karşımda Soner'i görmemle buruşturup kolumun içine iteleyiverdim. ''Neden ses etmiyorsun sevgilim?'' Elim ayağıma dolaşmıştı.

''Ben şey.'' Kelimeler boğazımı tıkadı. ''Bir şey mi olmuştu?'' dedim kekeleyerek. Ağzıma dolanan tuhaflığı anlamasın diye dua ediyordum ki belimden sarılıp yanağıma ıslak bir öpücük kondurdu. ''Bu gece yanında olamayacağım karıcım.'' Alnımı çenesine yasladım.

''Imm, neden ki?'' Gömleğinin bir düğmesini parmaklarım arasında yuvarladım.

''Tarlaları kontrole gideceğim. Akşamda amcamla fabrikaları denetleyeceğiz.'' Başparmağı kirpiklerimi okşadı. Yanağımda gezinen dudakları karnımın içine kadar gıdıklıyordu. ''Telefonum kapalı olacak. Amcamın denetim kuralları işte. Çok meşgul olmazsam eğer küçük kaçamaklar yaparım.''

Avuç içini öpüp başımla onayladım. ''Beni merak etme. Bu gece Ceylan ile uyurum bende.''

''Bak sen.'' Gülümseyişi ile gönlümde kelebekler uçurmuştu.

''Hadi, Boran amcayı bekletme.'' dedim kıkırtıyla. Üzerime geliyordu. Göz kırpıp kollarımdan sıyrıldı. Merdivenlere yönelip inerken uzun boyunu süzüyordum.

Odaya girip yatağıma kurulduğumda kolumdaki rahatsız edici kâğıt parçasını çıkardım. Mürekkebine kan kokusu bulanmış, kuruyan beyazlarında ıslandığının izi vardı.

''Bu soğuk, beton yığını hücreden kaçamayacağımı mı sandın? Eğer hâlâ buradaysam, sana geçekleri anlatmak için kelebeğim. Baban seni onlara vermek zorundaydı. Her şeyi anlatacağım yeter ki yanıma gel. Dilşah sana yardım edecek. -Tuna.-''

Kâğıdı avucumda örseleyip kenara fırlattım. Yine yalan söylüyordu. Aklımı bulandırıp kandıracaktı güya. Uzandığım yatakta dizlerimi karnıma çektim. Dudaklarımı kemiriyordum. Gitmesem öğrenemeyecektim. Kararsızlığımla boğuşuyordum ki kapının tokmağı vuruldu. Kimin geldiğini görmek için doğruldum.

''Hanımım.'' Dilşah kapı arasından bakarken mahcup bir edayla içeri süzüldü. ''Az evvel bekçiye verdiğim ayranın içine müshil ilacı kattım. Şimdi tuvalet yolu bekler. Eğer... Eğer Beyimin yanına gideceksen.''

''Onun yanına gideceğimi de nereden çıkardın?'' Sinirlenmiştim ister istemez. Notu okuması büyük bir saygısızlıktı.

''Ellerini kaldırdı teslim olurcasına. ''Estağfurullah hanımım! Beyim dediydi. B-n ondan şey ettiydim.''

''Tamam, sen git.''

Göğsüne elini atıp metal parçasını gözlerime hizaladı. ''Soğuk damın anahtarı hanımım.'' Elinden kaptığım anahtarı avucumda kırarcasına sıktım. Ne yapmaya çalışıyordu bu kız?

''Git.'' diye yineledim. Genç kız başını yere eğip odadan çıkarken içim sızlamıştı. Bocalayışımın öfkesini kızdan çıkarmakla büyük yanlış yapmıştım.

Oda içinde elime anahtarı vura vura geziniyordum ki telefonum yeniden çalmaya başladı. Ah benim kocam.

Telefonu uzanıp elime aldığımda tanıdık olmayan bir numarayla karşılaşmıştım. Kaşlarım çatılı açıp açmamakta kararsız kaldım. ''Belki...'' dedim kendi kendime. Belki uzun zaman sonra babam arıyordu? Tahminler yürütmeyi bir kenara bırakıp ısrarla çalan telefonu onayladım.

''Efendim?''

''Betül!'' Kulağım aşina olduğum sesi duyduğunda dudaklarım tebessüm etti.

''Eylem!'' dedim sevinçle. ''Nerelerdesin sen?''

''Dinle beni.'' İncecik sesine ağlamaklı bir ton hâkimdi. ''Vaktim yok.'' Karşı tarafta giderek artan gürültülerden ne dediğini anlayamıyordum.

''Seni duyamıyorum Eylem. Düğün mü var orada?'' Çalgı sesleri bir yükselip bir alçalıyordu.

''Betül beni dinle lütfen! Sana söylemem gereken bir şey var. Yemin ederim bilmiyordum! Ekrem ağzından kaçırdı.'' Yerinde çırpınıyordu besbelli. Eylem'in güvende olup olmadığı konusunda endişelenmeye başlamıştım. Ellerim alnıma gittiğinde Ekrem'in kim olduğunu düşünüyordum.

''Sen iyi misin?''

''Sus, dinle ne olur.'' Ağladığından emindim artık. ''Onu çok sevdim ben Betül ama kandırdı beni! O gün, mahallede senin evlendiğine dair dedikodular yayılınca evinize gittim.'' Yutkunuşu ile pütürlü sesini tazeledi. ''Tuna vardı yalnız. Uzun zamandır yoktu, gelmişti işte. Seni sordum, odasında dedi. Üst kata çıktığımda peşimden geliyordu. Sevgilimdi! Kandım ona. Senin yatağında teslim oldum ona Betül! Nasıl yaptım bilmiyorum.'' Elim ağzıma gitti. Akla mantığa sığmazdı duyduklarım. ''Nefsime yenilip işledim bu günahı.'' Sustu. İçini çekiyordu hıçkırarak. ''Ekrem, Ekrem kaçırdı ağzından. Kutudan çıkan kırmızı çarşaftaki kan senin günahın değil, benim! Kanıtını da karnımda taşıyorum.'' Bir anda sesler kesilip hışırtı ile kapandı. Telefon kulağımdan süzülürken buza dönmüştüm. Kime dokunsam paramparça olup dağılacakmışım gibi...

Tuna neyin peşindeydi? Bin günah asılıydı boynunda esmer tenli adamın. Yazıktı.

Soğuk metali avuçlarım arasına sıkıştırıp aşağı indim. Paldır küldür iniyordum basamakları. Avlu divanına oturup kahvesini yudumlayan Nesrin Hanım'ın seslenişini duymazdan geldim. Aşağı avluya inip konağın arkasına yöneldim. Arkamdan gelen adımı söyleyişleri beni korkutmuyordu. Kimse görmeden soğuk, zırhlı dama girecektim.

Duvara yaslanıp bekçiyi izledim. Bir eli karnında, bir eli ardında kıvranırken yanaklarını da şişirmişti. Sancıdan yerinde duramıyordu oysa. Hadi be adam, git! Bekçi sağa sola bakınıp damın arkasına dolanırken son hız koşup anahtarı yerleştirdim. Bedenimi içeri atıp kilidi çevirdim.

Titreyen elimi yasladığım demir kapıdan çekip ardımı döndüğümde Tuna ile burun buruna gelmiştim. Kurumuş kanlar şakaklarında, ellerinde, her yanında idi. Öfkeyle iteleyip yumruklarımı gelişigüzel göğsüne savurmaya başlamıştım. Bileklerimden yakalayıp gözlerine hizaladı.

''Kendine gel!'' Tiksintiyle bileklerimi çekmeye çalıştığım sırada hızla savrulup duvara başımı çarptım. Yaslandığım duvardan vücudum süzülürken gözlerim dolmuştu.

Elimle başımı tuttum. ''Kalpsiz, nasıl yaptın Eylem'e o pisliği? Bize bunları neden yaptın?'' Küçülmüş bedenim devleşen cüssesi karşısında çaresizdi. Başımı duvara vurdum. Kahrolsun öfkem! Nasılda şeytana uyup onunla bir odaya gelmiştim. Kapana sıkışmıştım.

''Sizsiniz benim içimdeki kötünün sorumlusu.'' dedi burun kıvırarak.

Bir elim duvara yaslı güç alarak doğrulmaya çalışırken diğeri ile görüş alanı kararan göz kapaklarımı tuttum. ''Hırpaladıkça doymadın mı Tuna? Bak hepimizin hayatında elinin kanı var. Çık git artık, yeter!''

Acımasızdı. ''O kadar kolay değil.'' Üzerime gelmeye başladığında zangır zangır titreyen ayaklarım kapıya koşmuştu ki bileğimden yakalayıp sırtımı duvara vurdu. Acı ile inleyerek olduğum yere çöküp dudaklarımı ısırdım. Göz kapaklarımın ardına saklanan tuzlu suyu serbest bıraktım.

''Yeter.'' Güçsüzlüğüm sesime yansımıştı. Dalga geçer gibi sırıtıyordu.

''Yetmez.'' Ellerini iki yana açtı. ''Bak, burada baş başayız. Uzun zamandır bugünü bekledim.'' İğrençleşiyordu giderek. Duymak istemiyordum. ''Kulaklarını açıp beni dinlemezsen başına geleceklerden sorum değilim.'' İrileşen gözlerimi ondan çekip titreyen parmaklarımla yanağımı kurularken dizlerimi kendime çektim. ''Tamam mı?'' Dişlerim birbirine geçmişti. İçimde dolup taşan sinirle başımı salladım. ''Aferin.'' Karşıdaki masanın etrafında dönüp kalçasını yasladığında yaşam vaat eden bir nefes vermiştim. Dokunmamıştı ya şükürdü. Kendimi, korku filmlerinde düz yol varken karanlık ormana koşan o aptal kız gibi hissediyordum. ''Hiç merak etmiyor musun, başına neden bunlar geldi?''

'' Yargılamak bize düşmez. Üzerinde düşünüp ders çıkarır sonra imtihan der geçeriz.'' Güldü.

''Öyle demedim.'' Ellerini önünde birleştirip başparmaklarını kendi etrafında çevirmeye başladı. ''Sorumlusu kim?'' Burnumu avucuma yaslayıp öylece durdum. ''Boran BORAS, Soner BORAS, Murat ACAR!'' Babamın adını duymamla birlikte başımı kaldırdım. ''En başından değil de, seni ilgilendiren kısımdan başlayayım en iyisi. Soner BORAS...'' Kollarını birbirine bağladığında kaşlarımı çatmıştım. ''Yani ne bileyim. Körün istediği bir göz ALLAH verdi bir sürü göz. Biraz daha açayım. Ben, bu üçünün canını nasıl yakarım diye düşünürken seni keşfettim Betül.'' Tutarsız kurduğu cümleler adımı söylemesiyle ilgi odağım olmuştu.

''Anlamadım?'' Kelime-i telaffuzdan acizdi dilim.

''Anlayacaksın.'' Bir ayağını güç almak istercesine masaya yasladı. ''Eve geri dönüşünden bugüne kadar olan kısma dönelim. Duyunca şaşırıp bayılma ha!'' İğrenç kahkahasına kulaklarımı tıkamak istiyordum. ''Okan dayına yurt dışında iş ayarlayıp senin eve geri dönmeni sağladı Soner BORAS ama benim de geri döneceğimi hesaba katmamıştı. Amacı belliydi. Babandan seni satın olmak kolaydı ama dayının ve anneannenin varlığı engel olurdu. Böylece seni onlardan uzaklaştırarak, zafer sandığı yenilgiye bir adım daha yaklaştı.''

''Hayır, yine yalan söyl-''

''Dur orada! Sadece dinleyeceksin, yoksa olacaklara karışmam.'' Dişlerini sıkarak sırıttı. ''Hani babanın borca girmesi falan palavra. Mehmet BORAS sürekli gelip gidiyordu babanın yanına ama Boran BORAS'tan ve Soner BORAS'tan kimsenin haberi yoktu. Babanı geçmişteki büyük günahı ile tehdit etti. İnan bunu duymak istemezsin.''

Afallamıştım. ''Nedir o?'' Ellerini cebine yerleştirip hayattan zevk alan bir nefes çekti içine. Soğuyan havanın etkisini hissettirdiği oda kasvetiyle boğuyordu.

''Boran BORAS ve annen Züleyha Hanım üniversitede iken nişanlıydı. Mezuniyet sonrası da düğünleri olacaktı.''

''Ne?'' dedim bükülü dizlerimi yere yığarak. Bu mümkün değildi. Aklım firari misali olanları algısı dışına itiyordu. Kuruyan damağımı ıslatıp dudaklarımı yaladım.

''Babanda seviyordu anneni ama onunkisi hırstan başka bir şey değildi. Çok uğraştı ama elde edemedi. Üzülerek söylüyorum.'' Samimi olmayan bir yüz ifadesine büründü. ''Baktı olmuyor, babanda annenin ırzına geçti!''

''Ne?''

''Boran BORAS sevdasından vazgeçmedi ama annen bu yüz kızartıcı gerçek ile onun karşısına dahi çıkamıyordu. Senin baban iki seveni ayırdı ve bütün her şeyi de senden sakladılar! Ha kızma babana güzelim, sonradan pişman oldu.'' Çenem titriyordu öfkeden. Başımı iki elim arasına alıp bir ileri, bir geri gidiyordum. Galiba deliriyordum. İstemeye geldikleri gün, Boran amcanın babamla hararetli konuşmaları geldi aklıma. Tırnaklarımı kollarıma geçirip baştan boya çizdim. Ellerim katılaşmıştı. Belki de sinir krizi geçiriyordum da haberim yoktu. O ise anlatmaya devam etti. ''Hatta, hatta beni bile babamdan ayırdı Murat ACAR!''

''Yeter bunca saçmalık.'' Boğuluyordum. Tam şurama taşlar çakılmıştı da nefesimin geçişini engelliyordu.

''Bunlar asıl gerçekler Betül. Benim annemde liseden sevgilisiydi babanın. Hatta İdil senin öz kardeşin.'' Şok dalgaları suratıma çarpıp beynimi uyuşturdu. ''Tuhaf ama...'' Yumruk yaptığı elini ısırdı. ''Annem olacak o kadın, annen ölene kadar babanın metresiydi!''

''Kes artık, sus.'' Hızlanan kalbim ritmini bozuyordu. İçimi çeke çeke yerimden doğruldum.

''Bitmedi, dahası var.'' Birkaç adım atmıştım ki ellerim kulaklarımda olduğum yere diz üstü çöktüm. ''O çok sevdiğin adam annenin ölümüne sebebiyet verdi! Utanmadan da yıllarca izledi seni. O eve dönüp bütün bunları yaşamana sebep oldu. Seni satın aldı.'' Kapaklandığım yerde başımı soğuk betona yasladım. Aklımı yetirmenin eşiğindeydim.

''Sus artık aşağılık adam!'' Düşüncelerim jilet olmuş, duygularımın canını alıyordu şimdi.

''Ben aşağılığım da sen yukarılık mısın ha? Asıl aşağılık sensin Betül! Annenin ölümüne sebebiyet veren adamla koyun koyuna yattın. Yandaşları ile aynı sofrada yemek yedin.'' Boşlukta süzülen göz bebeklerimi onun üzerinde toparladım. Kulaklarımın çınlaması başıma keskin bir acıyı saplamıştı. Kararan gözlerimi kapayıp açtım.

''Neler diyorsun sen?'' Aralanan ağzımın kenarından gözyaşlarıma karışmış ter damlaları düşüverdi. ''Benim annem kalp krizi geçirdi, öyl-''

''Duydun!'' Ellerini iki yana açıp ardından bacaklarına indirdi. ''Benden bu kadar. Gerisini o çok sevdiğin kocandan öğrenirsin.'' Vücudumu ele geçiren sarsıntı kesilmezken sesler uğultu ile gelmeye başladı. Zoraki adımlar atıp kilidi yuvasına yerleştirdim. Başımın dönmesini geçirsin diye alnımı sıvazlayıp kapıyı araladım. Kapıyı açtığım anda karşı karşıya geldiğim bekçiye aldırış etmeden temiz havaya attım kendimi. Ardımdan gelen patırtıları duymaksızın maviden turuncuya geçen göğe kaldırdım başımı. Bulutlar arasına saklanan güneş aslında içimde batıyordu. Duvarlara tutunarak ilerleyip tümseğe oturdum. Tuna yere serdiği adamdan gözlerini çekip bana baktı. Ne olurdu, iyi bir adam olsaydı? ''İşim bitti gidiyorum.'' Kalbimde zelzeleler olmuştu. Hiçbir yaşam belirtisi vermeden yüzüne bakındım. Yanımdan geçip gitti. Başımı kerpiç duvara yasladığımda göğüs kafesimi sıkıştıran ağlamalar boğazımı yakarak yükselmeye başladı. Sonunda dizlerimi döve döve ağlarken öte yandan midem rahat durmuyordu. İçimdekileri kustum bir süre.

Gayrısı yoktu bunun, gitmeliydim.

Telefonumu çıkarıp geriye kalan ailemi aradım. Anneannemin telefonu çalıyor ama açılmıyordu bir türlü. Kapayıp dayımı aradım. Çok geçmedi.

''Betül'üm.'' dedi bütün içtenliğiyle.

''Dayı.'' Duvar dibi ağıtlarım kelimelerimi bölük pörçük ediyordu.

''İyi misin Betül'üm?'' Yanaklarımı okşayan yaşlara her saniye yenisi ekleniyordu.

''Değilim. Dayı çabuk gel! Beni götür buralardan. Soner onu istemiyorum. Hepsi yalanlar söylemiş.'' Isırdığım dudaklarım patlayıp, dişlerimin arasına kan sızdığında inledim.

''Ne oldu? Sakin ol bir tanem.''

''Olamam dayı.'' Dedim avucumu yüzüme bastırırken.

''Hemen, hemen ilk uçakla geliyorum!''

''Seni otogarda bekleyeceğim.''

''Sakin ol bir tanem. Önce konağa geleyim konuşalım.'' Telefonu kendimden uzaklaştırdım. Öylesine yalnız hissediyordum ki.

Annem, gel okşa başımı. Sıvazla sırtımı. Sen geçti de, geçmeyecek olsa bile dinerdi.

''Dayı.'' dedim elimi karnımda büküp kıvranarak. ''Yok artık bu şehir! Ben her şeyi öğrendim, anlamıyor musun?''

Loading...
0%