Yeni Üyelik
6.
Bölüm

BÖLÜM 4

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 4)

''Geçmişin suçu boyunlarına prangalanmış, olmuş olandan habersiz, iki ton: Kahverengi ve yeşil.'' -Sultan B.

Ben ölüme alışığım, herkes nasılsa ölmeyecek mi?

Benim kabullenemediğim yokluğuydu. Mezarına gittikçe annesizliğim, kokusunun yokluğu tokat gibi suratımı inletiyordu. İlk zamanlar hep mezarındaydım ama sonra cesaret edip gidememiştim. Bu kez gitmeliyim.

Yanağımı yol edinen yaşı elimin tersiyle silip burnumu çektim. Evet evet! Annemin yanına gidip onunla dertleşmeliyim. ''Bak Anne! Minik kuşunun kanatlarına kelepçe takıldı. O babası tarafından ayırt edilen, adına besleme denilen, yersiz yurtsuz güvercin misali. Üstelik gideceği yeri kanatlarını döven rüzgâra bırakmış.'' demeliyim. Sonra babamı ve o kadını şikâyet etmeliyim.

Adımlarımı mezarlığa çevirdim. Burnumu her çekişimde sızlayan genzimi ve akan yaşları umursamıyordum artık. Muhtemelen hayran kalınası yeşil irislerimin rengi iyice koyulaşmıştı.

Adımlarımı hızlandırdım. Sokağın başından merkeze uzanan yolun tersine dönmüştüm ki ağır motor sesiyle yere eğdiğim başım kalktı ve bacağıma hafif çarpan cisim etkisiyle küçük çukura takılıp sırt üstü yere serildim. Kafam taş zeminle buluşurken düşüşüme sebep olanın koyu siyah araba olduğunu yeni idrak edebildim.

Şoka girmiş bedenimin titremesi eşliğinde hıçkırarak ağlamaya başladım. Uğultular geliyordu.

Sımsıcak bir el omzumdan tutup doğrulturken diğer eli de sırtımı sıvazlıyordu. Bir an için işittiğim o naif sesi algılayamadım. Gözlerimi kırpıştırıp anın sersemliğinden kurtulmaya çalışırken bakışlarım kahvenin en güzel tonuyla buluştu. Göz bebeklerinde endişeyle harmanlanmış şaşkınlık vardı. Yüzüne hâkim olan sert çehresi kasıldığını belirterek seğiriyordu.

''A-ama sen...'' dedi. Bölük pörçüktü cümlesi. Sırtımdaki sımsıcak elin ona ait olduğunu kavradığımda hızla bedenimi çekmeye çalıştım. Ayak bileğimde hissettiğim derin acı canımı yakarken dudaklarımdan küçük bir çığlık kopmuştu. Bu sızı da neydi şimdi? Ellerim ayak bileğime uzandığı sırada kahvenin en güzel tonu bana yaklaşıyordu. Avuçlarımı taş zemine yaslayıp bedenimi geriye çektim. Bu kimliksiz, çehresi güzel yabancı beni korkutuyordu.

''Bana yapma şunu! '' dedi. Beklenmedik anda gelen yüksek sesiyle yerimden sıçradım. Ses tonu sert çıkmıştı. Durduğunu sandığım gözyaşlarım tekrar akarken yüzüne bakmamaya özen gösteriyordum.

''Anlamadım?'' dedim titreyen sesimle.

''Bana tutun ve kalkmaya çalış! Canının yanmasını istemiyorum.'' Belime uzanan ellerini iteledim.

''Ben iyiyim. Sadece... Sadece araba sıyırdı.'' Ayağa kalkmaya yeltendiğim sırada omuzlarımda hissettiğim baskı ile kaktığım yere oturdum. Avuçları arasından kurtulayım derken kesik olan elim taş zemine çarpıp, açık pembemsi kan ince bir çizgi halinde sargıdan süzülmeye başladı.

Küçük ellerimi avuçları arasına aldığında tenim ürperdi. Elimi sarmalayan yumuşak parmaklarından kurtaracağım sırada bileğimi tuttu. Ben ne yaptığını algılamaya çalışırken sargıyı açtı. Kesiğe dokunan parmakları acıyla kıvranışıma sebep oluyordu.

''Ben özür... Lanet olsun, canın yansın istemezdim!'' Gözlerimi sargıya bulaşan kandan çekip irislerinde gezindirdim. Sert çehresini süsleyen bir çift kahve ve dolguna yakın dudakları vardı. Gözleri endişeyle yüzümü tarıyordu. Çehresine hâkim olan duygulara anlama veremedim. Bu fazla tuhaftı. Hızla elimi çekip doğrulamaya çalıştığım sırada kalın erkeksi sesi kulaklarıma doldu. ''Dikkat et!''

Güç bela ayağa kalktığımda gözlerime siyah bir perde çekildi. Vücudum nereden geldiğini bilmediğim soğukla sarsılırken bedenim ayakta kal sinyalleri vermeye başladı. Aralık baktığım gözlerimden dünya kara bir tüle sarılı gibi döndü. Bedenimi taşıyamayıp yere yığılmayı bekledim. Boşluğa düşeceğini umarak bıraktığım bedenim aynı sıcak elin sahibi tarafından sarınıp sarmalanmıştı.

***

''Anne'' Gözlerimi birkaç defa kırpıp araladım. Burnuma gelen hastane kokusuna kırık bir tebessüm ettim. Çoğu kişinin aksine bu kokuyu seviyordum. Açılan gözlerimle tek kişilik oda görüş alanıma girdi. Amaçsızca etrafımda göz gezdirdim. Kimse yoktu. Sızlayan sırtımdaki acı yerini belli ederken doğrulmaya çalıştım. Son olanlar aklıma teker teker düştüğünde kaşlarım çatıldı.

En son bayılmış olmalıyım.

Bir dakika! Ne yani beni hastaneye getirip sonrada kaçmış mıydı? İyi de ceza alacak kadar kötü çarpmamıştı. Ayrıca, küçük taş çukuru görmeyip düşmem tamamen benim hatamdı.

Düşüncelerimle kozlarımı paylaştığım sırada odanın kapısı açıldı. Tebessümle içeri giren hemşireye zoraki gülümsedim.

''Betül Hanım, nasılsınız?''

''Teşekkürler.'' Keyifsiz çıkmıştı sesim. Yoksa benim için endişelenen kahvelerin yokluğundan rahatsız mı olmuştum? Yok canım daha nelerdi. Ayrıca onu düşünüp, süzmem bile hiç hoş değildi.

''Sol elinize dikiş atıldı. Ayak bileğinizde birinci derecede burkulmuş, elastik bandajla sardık. Korkulacak bir şey yok endişelenmeyin hemen iyileşecektir.'' Ben başımla onaylarken eliyle komodinin üstündeki poşetleri gösterdi. ''Merhemleri de sırtınıza ve ayak bileğinize sürün ağrılarınız dinecektir.''

''Peki.'' Hastane özele benziyordu.

''Masraflarınız da karşılandığına göre doktor çıkabileceğinizi söyledi.''

Havaya kalkmış kaşlarımla hemşirenin yüzüne aval aval bakındım. Demek vicdanını böyle rahatlatacaktı. Her neyse en azından büyük bir yükten kurtulmuştum. Hemşirenin gülümsemesi arasında kafama inen dank etkisiyle ağzım iyice aralandı. Ben evime neyle gidecektim? Ayrıca saat kaçtı!

Gözlerim odanın içerisinde saat aradı. Akreple yelkovanı görünce küçük çaplı bir şok geçirdim. 17.12 mi? Epey olmuştu ben evden çıkalı. Necla Hanım kim bilir babama neler uydurmuştu. Elimi yanağıma yaslayıp üzüntüyle yüzümü buruşturduğum sırada görüş alanıma bir kâğıt ilişti.

''Yakışıklı Bey bunu size iletmemi söyledi.'' Şaşkınlıkla avucum arasına koyduğu kâğıda baktım.

''Bana mı?'' Katlanmış kâğıdı açacağım sırada ''Aşağıda taksi bekliyor da acele etmelisiniz. Size eşlik etmeliyim, sonrasında işime dönmem gerek.''

Hemşirenin kırıla büküle söylediklerine gülümseyerek karşılık verdim. Katlı kâğıdı avuçlarımın arasına sıkıştırıp yürümeye yeltendiğim sırada kızıl saçlı hemşire nazikçe dirseğimden tuttu. Desteğine memnuniyetle gülümserken bir anda duraksadım.

''Ama taksi par-'' Bir elini kaldırıp beni susturdu.

''Merak etmeyin, Beyefendi ödedi.'' Sıkılmışa benziyordu.

Her neyse buna şükretmeliydim. Başıma kötü şeyler gelmeden bu musibetten kurtulmuştum.

Hemşire, alelacele masa üzerindeki poşeti elime tutuşturdu. İşinden alıkoymuştum kadını. Mahcubiyetle avucumdaki katlı kâğıdı poşetin içine attım.

Düşüncelerimde poşete girerken diğer yandan içimde ki merak duygusu da hayli kabarmıştı. Acaba katlı kâğıtta ne yazıyordu? Muhtemel süslü sözlere bürünmüş bir özürdü.

Loading...
0%