Yeni Üyelik
43.
Bölüm

BÖLÜM 41

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 41)

''Bir kere alıştığınız bedenin ısısını hiçbir sıcaklık size unutturamazdı.'' -Sultan B.

BETÜL'DEN:

Yağmur, pencereyi dövüp gelen ayaza davetiye çıkarırken parmaklarım elimdeki fotoğrafını okşadı. Gülüşünün oluşturduğu minik çukura dudaklarımı bastırıp sanki kokusu yanı başımdaymış gibi nefesimi çektim. Koltuğun üzerinde büktüğüm koluma huysuzca başımı yaslayıp resmini yeniden okşadım. Ona dokunur gibi. İçimde devleşen özlemi hiç bir nota dile getiremezdi ki oda da sessizdi. Tenimi saran üşüme ile bedenim küçüldükçe küçüldü. Bir kere alıştığınız bedenin ısısını hiçbir sıcaklık size unutturamazdı.

Evet sevdim. Gülen gözlerinin içini sevdim. Yaslandığım çınardı. Uzandığımda sımsıkı tutan elleri vardı. Taze nefesi köprücük kemiğimi gıdıklardı. Elleri de belime dolandı mı kalbinin atışını hissederdim.

Seviyorum ama kırgınım.

Özlüyorum ama kızgınım.

Gelmesin ama bekliyorum.

Fotoğrafını öpüp boynuma bastırdığımda dışarıdaki yağmura taş çatlatacak seller koptu gözlerimden. ''Seni nasıl unutayım şimdi?'' Benim kalbim ona çift ipliklerle dikiliydi, sökemiyordum. Antep'ten bedenim kopsa da kalbim konağın odalarında cirit atıyordu. Aşk imkânsızdı artık. Ne yana dönsem hırpalanıyordum.

Kalırsam ayıplar olsun bana ama gitmekte ne mümkündü.

Sevgilim, sebebi olmasaydın yaşadıklarımın. Ah be! Büyükler hata yapar, cezasını küçükler öderdi. Bir çark vardı dört de kişi. Her biri çarkı döndürdükçe sular bulanıyor, hava kararıyor, kasvet çöküyordu.

Göğsümde bastırdığım fotoğrafını yaşlı gözlerimin önüne getirdim. ''Soner, şimdi senden bana aklını yitirmiş gibi resminle konuşmak mı kaldı?'' Burnumu çekip fotoğrafı iki yanından tuttum. Elimde kalan son hatırasını da parçalamaya başladım. Kâğıttan çıkan sesi duymamak için kulağımı omuzlarıma bastırdım. Olmuyordu işte! Soner'den kaçsam da hayali göz kapaklarıma çakılıydı. Avucumu gözlerime bastırıp alnımı sıvazladım.

''Canım.'' Okan dayım kapı eşiğinde teselli eden gözleri ile bana bakıyordu. Bakışlarımı kaçırıp burnumu çekerek ayaklandım. Ellerimdeki ıslaklıkları yanlarıma silerken sağa sola giden kaçar adımlar atmıştım ki, dayım omuzlarımdan yakaladı. Usulca koltuğa oturttuğunda boş gözlerle duvarı seyrediyordum. Sessiz odada çınlayan tek ses dışarıdan gelen şimşeğe aitti.

''Bir şey sorma dayı. Lütfen, sadece bana güven. Yaptığım her şeyin arkasında dur. Bütün çınarlarım devrildi.'' dedim ağlamaklı. ''Sen sakın yıkılma ardımda.'' Başı hafifçe oynarken dudaklarını birbirine bastırdı. Ellerini avuçları arasında ovuyordu.

''Baban aradı.'' Korkuyla titredi kirpiklerim. Dayımın âdemelması zorlukla oynuyordu. ''Seni istedi. Boşanma dilekçesini verirsen evlatlıktan reddedeceğini söyledi.'' Artık bir kara leke gibi toplum tarafından babamın alnına damgalanmıştım. İnsanlar bilmeden, akılsızca, ne de çok konuşuyorlardı.

Bir anlık nutkum tutulsa da hemen kendime geldim. Sıkıntıyla soludum. ''Onun söyledikleri benim için hiçbir anlam ifade etmiyor.'' Dayım sırtını koltuğa yaslayıp boğuk nefesler verirken sahte bir mutlulukla koluna sarılıp başımı yasladım. Babamdan bahsetmek istemeyerek konuyu değiştirdim. ''Eee, anneanneme ulaşabildin mi?'' Dayım yaylaya gittiğini söylemişti. Telefonuna da ulaşamıyorduk. ''Ne zaman gelecek Cevriye teyzemin yanından?'' Bütün olanları ona anlatmaya ihtiyacım vardı. Belki de oda biliyordu olanları da bundandır babamı pek sevmezlerdi.

''Gelmeyecek.'' Sanki sesi titremişti.

Kaşlarım çatılı dudaklarım aralanırken sarıldığım kolundan başımı kaldırdım. ''Ne demek gelemeyecek?'' Dayım ellerini geriye attığı başına yasladı. ''Biz mi yaylaya gideceğiz yoksa?'' dediğimde dudaklarını birbirine bastırıp yerinden kıpırdadı. Oldukça endişeli görünüyordu. Bir elini yumruk yapıp ritimle diğer eline vurmaya başladı.

''Betül.'' Kaşlarım havalandığında yumruklarının sesinin yerini cama vuran yağmur almıştı. ''Hani yeni evlendiğiniz sıralarda seni almaya gelmiştim.''

''Evet dayı?''

Gözlerini sıkıca yumup âdemelmasını oynatırken tırnaklarını koltuğa batırdı. ''Ama seni Soner'e bırakıp gitmiştim bir anda.'' Aklımdan Soner'in onlara zarar verdiğine dair binbir türlü senaryolar geçti. Dinlemeye devam ettim. ''O gün sen baygınken...'' Ağzında geveliyordu söyleyeceklerini. ''Annemin haberi yoktu senin evlenip üniversiteyi bıraktığından. Cevriye teyzem ağzından kaçırmış. Annem...'' Konuşmakta zorlanıyordu. Üstelik dolu gözlerine kanlar toplanmıştı. ''Annem kızının yanına gitti Betül. Öğrendiğinde kriz geçirdi.'' Taş tutulan bedenimi kendine çekip omzumda ölesiye ağlayan dayıma karşı tepkisizdim. ''Anneannen vefat etti!''

''Ne?''

Yani o da mı bırakmıştı beni? Yalnız başıma koyup gitmişti. Kıpır kıpır eden göz kapaklarımdan bir iki damla süzülürken tırnaklarımı yüzüme geçirdim. Hayır, bu bir rüya idi. Başımı iki yana salladım. Geriye dönüşü olmayan kayıptı ölüm ve benim hayatımdan en sevdiklerim ona tutunmuşlardı. Anneannemin yokluğunun soğuk tılsımını ensemde hissettim. Pamuk yanaklarına bir daha dokunamayacaktım demek. Titreyen ellerim nefesimi bastırmaya çalışarak ağzımı örttü. Gürleyen gök seslerine feryatlarım karışırken çakan şimşek ile oda aydınlıktan karanlığa çekilmişti.

''Dayı.'' dedim inanamayan bir ses ile. ''Bu yüzden mi Kütahya'ya kesin dönüş yaptın?'' Sonra boynuna sımsıkı sarılıp ağlamaktan boğulmuş sesimle defalarca tekrarladım. ''Sende bırakırsan düşerim dayı.'' Öyle kırılgandım ki. ''Sakın benden önce ölme. Yapayalnız kalırım o zaman.'' Yaşlarım gömleğini ıslatıyordu. ''Sen sakın ölme.'' İnsan kabul edemediği şeyi inkâr ederdi.


* * *

SONER'DEN:

Günler geçiyordu üzerimizden. Daha bu ne ki diyorum içimden. Mevsimler geçecek. Yıllar zamana asılıp gözlerinin önünde sürüklenecek. Unutamayacağım belki ama olsun o mutlu olacak. Kalbim kucağımda, tesellilerle pışpışlıyordum. Oysa dilim gitsin derken kalbim onsuz tekliyordu.

''Nefesim yok Emre. Bu, onsuz geçirdiğim en uzun günler.'' dedim buruk bir ifadeyle resimlerini kutuya yerleştirirken. Sayfalar dolusu mektupları da güzelce yerleştirdim en üstüne.

''Betül'e mi vereceksin?'' Yaslandığı masadan kalkıp kollarını önünde birleştirdi sorgulayarak.

''Kim bilir, belki.'' Sıkıntılı bir nefes verip acıyan genzimin sızısını geçiştirdim. Kutuyu koltuk altıma alıp günler sonra soğuk damdan çıktığımda Emre de peşim sıra geliyordu. Sonbahar esintisi gömleğimin yakasını uçuşturdu. Sessizliğin hâkimi olduğu konakta yokluğunun soğuk yeri buz gibi varlığını belli ediyordu. Yutkundum.

Yukarı avluda oturup çaylarını içen amcam günler sonra yüzümü görmenin sevinci ile elleri arasındaki bardağı titreyerek masaya koyup ayaklandı. ''Oğul!'' Ona karşı duvar gibi olan suratım, umutla baktığı gözlerindeki ışıltıyı kuruttu. Hüzünle ardımdan bakakalırken adımlarımı üst kata yönelttim. ''Boran amca daha sonra lütfen.'' dedi Emre uyaran bir sesle. Ardımda kopan çığları durduran dostumdu. Durmaksızın yürüyordum onsuz odama. Biraz sonra da Emre yanıma yetişmişti.

Ahşap kapıya geldiğimde ayaklarım yerine çivilendi. Dişim dudaklarıma geçerken iyice uzayan sakalımı ovup usulca kapıyı araladım. Kalbimi yerinden söken adımları atarken diğer yandan da gözlerimle etrafı süzüyordum. Kokusunu içime çektim. Rihem. Kokusunu içime çekiyordum oysa ne ara göz kapaklarım kapanmıştı? İnsan, duyguları en içten hissetmek istediğinde gözlerini kapatırdı. Bu içe dönüp doyasıya yaşamaktı.

Sanki o hiç gitmemişti. İleride, yatağımız üzerinde kırışan çarşafına baktım. Dudaklarım hüzünle kıvrıldı. Bedenlerimizin izi kolay silinmeyecekti bu odadan. Duvarlara dokundum ellerini tutar gibi. Avuçlarımda kalp atışını seziyordum. Ayaklarımın uyuşup dizlerimin katılaştığını hissettim.

''Emre.'' Koluma tutundu. ''Yapamıyorum, her yerde o var!'' Sonunda pes etmiştim. Kalbimle inkâr edemiyordum ki onu sevdiğimi. Dilimle binlerce kez söylediysem de nafileydi. Deli gibi sevdiğim kadının huzurlu göğsünde başkasının soluklanmasına kalbim dayanmazdı, ölürdüm. Her yanım karmakarışık ağlarla örülüydü, bir sonuca varamıyordum. Artık ne onunla, ne de onsuzdu. Kutuyu bir kenara atıp dizlerim üzerine çökerken saçlarımı yoldum. ''Bak kokusu, dokunuşu hâlâ burada.'' Ellerini omzuma kaydırıp güçlü olmam için sıkarken kulak kabarttım. ''Dinle, sesi de burada. Emre! Yankılanan sesi duyuyor musun?'' Emre'nin acınası bakışlarından gözlerimi yere indirdim. Sırtımı sıvazlarken parkeye döküldü birkaç damla gözyaşım.

''Sana büyük konuşma dedim kardeşim.'' Cılızlaştı sesi. ''Onu kimse alamaz elimden, o benim dersin an gelir gitmesi için önüne yollar serersin. Vazgeçmem dersin ama hayat öyle bir noktaya getirir ki sırf o mutlu olsun diye kendinden bile vazgeçersin. Hayat bu işte Soner. Neyi çok ister, üzerinde ısrarcı olursan uçar avuçlarından ve adı da imtihan olur.''

''Yapamıyorum.'' dedim güçlü adam yanlarım dudaklarımda can verirken.

''Sabret kardeşim.''

''Böyle çok severken bitsin demek zor geliyor Emre. Gecelerim gündüzlerimi aratmıyor. Göz kapaklarım alnıma mıhlanmış gibi, uyuyamıyorum.'' Öne uzattığım bileğime buğulu gözlerle baktım. ''Kollarım bomboş kaldı. Yediğim içtiğimin tadı yok. Nefesim yarım geçiyor ciğerlerimden. Sanki yitirilmiş bir hayatın artıklarını yaşıyor gibiyim. Bu yaşam taze değil, onsuz bayatlamış.''

Koluma girip mecali olmayan bedenimi düştüğü yerinden kaldırdı. Koltuğa oturtup karşıma geçti. Birbirine bastırdığı dudağına yumruk yaptığı elini ahenkle vuruyordu. En ince ayrıntısına kadar kafasında bir şeyler düşündüğünün somut kanıtıydı bu.

''En başından başla o zaman kardeşim.''

Islanan kirpiklerime parmaklarımı bastırdım. ''Nasıl?'' Ağırlaşan omuzlarımı iyice geriye attım.

''Madem yapamıyorsun onsuz öyleyse en başa dön.'' Zamanın anahtarı yoktu ki geriye çevireyim. ''Eğer Betül'ün gözlerinde kendine ait bir parça görürsen otur her şeyi anlat. Perdeyi kaldırıp hakikati gözler önüne ser. Eğer aranızdaki ilişkinin adı aşk olmuşsa sağır kalamayacak.'' Başımı salladım. ''Soner, kardeşim sen önce vicdanını rahat ettir. Git ona hem aşkın ızdırabı, hem vicdanının dikenleri daha fazla içini parçalamadan kurtul. Günbegün yaralanmak yetmedi mi?'' Bakışlarım ciddileşen mimiklerini tarayıp pencereden dışarı yöneldi. Haklıydı. Belki kader son bir şansı verirdi ellerime? Umut insanın yaşama sebebiydi sonuçta. Dünleri gömüp yarınlara umutlar ekmedikçe bugünlerin tadı yoktu.

Aramızdaki süregelen sessizliği kapıya inen yumruklar keserken Emre yerinden kalktı. Mirzan bir ses beklemeden içeri girdiğinde kaşlarım havalandı. ''Ağam!'' Bu odaya girmeyi herkese yasaklamıştım! Hiddetle yerimden doğrulmuştum ki elime bir zarf sıkıştırdı. Geriye çekilip kapı eşiğinde beklerken soran gözlerle Emre'ye bakıp zarfı açtım. Etraflıca bakıp yazılanları okuduğumda kalbimde soluğum kesildi. Avuçlarım arasında ki boşanma tebligatıydı. Ayrılığın en somut kanıtı.


***


BETÜL'DEN:

Renkli, ev çiçeği begonyaları toprağına gömüp dualar ettim. Muhtacı olduğum koyuna toprak taneleri dolan annem ve anneannem yan yana uzanmışlardı. Ürkütücü rüzgârın iyice soğuttuğu mezar taşlarını okşadığımda parmak uçlarım karıncalandı. İç geçirdim. Bir nefes kadar yakındım ölüme. Boğazımda kesilip tıkanan tek bir nefes kadar yakındım ikisine. Yaşamak... Ne için geldiysek onun için yaşamak.

''Betül.'' Dayım omzumdan tutup ayaklandırırken avuçlarım son defa ıslanan topraklarını yokladı. ''Hadi, canım.'' Dayım sesine hâkim olan ağlamayı öksürüklerle savuşturdu. Gitmek istemiyordum.

''Onlar üşürler toprağın atında.'' Dudaklarım her an çığlığı basıp ağlayacak küçük çocuk gibi büküldü. ''İkisi de sevmez ayazı.'' Dayım başını yana eğdi hüzünle. Paltosunun yakalarını düzeltip koluma sarıldı. Hafiften sis çöken mezarlık kan donduracak soğukluktaydı.

''Lütfen yapma böyle sen inançlı bir kızsın Betül.'' Boğazımın iki yanı da acışırken titrek bir nefes alıp başımı yere eğdim. Üst üste gelen bunca acıyı taşımakta zorlanıyordum ama asla isyan etmeyecektim.

Koluma girip demir kapılara yönlendirdi. Yağmurdan ıslanıp çamur olan toprak, ayaklarım altında ezilip kayıyordu. Solumda ölümün acısı, soluğumda Soner'in kalbimi yakışı vardı ve ben belki de hayatımın en zor evresini geçiriyordum.

Fazla acıydı onları Manisa'da bırakıp Kütahya'ya dönecek olmak.

Demir kapıya geldiğimiz sırada mezar görevlisi bizi yönlendiriyordu ki adeta şimşekle eşdeğer bir gürleme geldi.

''Betül!'' Başımı kaldırdığım sırada yüzüme yağmur damlacıkları dökülmeye başladı.

''Baba.'' Yağmurla sulanan gözyaşlarım çenemden hızla akıp giderken babam hışımla üzerime gelmeye başladı. Dayım önüme siper olup beni ardına iteklediğinde duraksadı. Görmeyeli, sesini duymayalı uzun zaman olmuştu. Suratına baktım korkmadan. Tuna'nın söyledikleri hâlâ kulaklarımdaydı.

''Olmaz olsun senin gibi evlat!'' Havada savurduğu elleri yağmuru yarıp geçiyordu. ''Şerefimi ayaklar altına aldın!'' Dişlerim birbirine geçmiş, yağmurda ıslanan eşarbım yüzüme yapışmıştı. Dayımı iteleyip öne atıldım.

''Hangi şereften bahsediy-'' Yüzüme inen tokat yağmur tanelerini de yana savurmuştu. Dayım kendine gelip babamın üzerine atılacağı sırada kolundan geriye çektim. ''Dur Dayı! İkimizin de içinde devleşen irinler akacak bugün.'' Elimi yanağımdan çektim. Yağmur göz kapaklarımı açmamı engellese de iyi ki bu denli hırçın yağıyordu. Yoksa ağladığımı görürdü. ''Şeref ha.'' Yağmuru yarar gibi havalan elini bileğinden yakaladım. ''Bu tokadı üçüncü kez yemeyeceğim baba.'' Dudaklarıma bulaşan gözümün tuzuna bulanan yağmur suyunu yaladım. ''Anneme zorla sahip olup onu Boran Bey'den ayırdığını biliyorum!'' İrice açılan göz kapaklarına yağmur damlaları çiseledikçe kirpikleri kırpıştı. Havada asılı kalan bileğini bıraktığım anda yanına düşmüştü. Dayım bildiklerini tek kelime etmeden izliyordu. ''Şimdi söyle bana! Olmayan bir şeyi nasıl ayaklar altına almış sayılırım?'' Kara bulutlarla kaplı gök, şimşek ile aydınlandı. Gözlerimi babam olduğundan utandığım adamadan ayırmazken dayımı kolundan çekiştirdim. Omuzları çökük, ıslanan adamı ardımda bırakmıştım ki duraksayıp seslendim. ''Annemden uzak dur artık. Bari mezarında rahat olsun.''

Sırılsıklam bedenlerimizi zoraki araca doğru sürüdüm. Dayıma tutunuyordum, oda bana. Sahi artık fanilerden yana kimimiz vardı ki? İki kişi kalmıştık. Birimiz giderse öbürümüz yetim, öksüz, kimsesizi artık.

Gök yarılıp da sularını akıtırken araca atlamıştık. Başımı yasladığım pencerede hüngür hüngür ağlıyordum. Sevdiğim yok, sevenim yoktu. Zamana bıraktıkça hepsini yitiriyordum üstelik.

Loading...
0%