Yeni Üyelik
46.
Bölüm

BÖLÜM 44

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 44)

''Her şey çok güzel olabilir ama hiçbir şey mükemmel olmazdı.'' -Sultan B.


BETÜL'DEN:

Tırnaklarımın ucunu koparmaktan kan toplamıştı kenarları. Öğrenmiştim işte. Hem, onun niyeti anneme zarar vermek değildi ki. Göz ucuyla perdenin aralanan kenarından baktım. Evet oradaydı. Epeydir bekliyor ve gitmiyordu Soner. Göz göze geldiğimde elim titreyerek perdeyi kapadım.

Odada düşüncelerimi kucaklamış volta atıyordum. Merdivenlerden aşağı koşup ona sarılmak istiyordum ama ayaklarım her yeltenişimde geriye çekiliyordu. Pes etmeyişi beni etkisi altına almıştı oysa. Kapımın önünde sevgisinin nöbetini tutmaktan hasta olacaktı.

Sehpa üzerindeki telefonumu alıp elimde çevirmeye başladım. En sonunda dayanamayıp Okan dayımı aradım. Elim belimde bir o köşeye bir pencereye gelgitlere son verip yerimde duraksadım. Sakinleşip bir karara varacaktım. Fazla yıpratmadan.

''Dayı.'' dedim açılan telefondan gelen sesi beklemeden.

''Canım? Bir şey mi oldu?'' Başparmağımı ağzımda geveleyip büyük bir ruhsal yorgunlukla elimi dizime indirdim.

''Ne yapacağımı bilmiyorum. Pes etmiyor. Ben...'' Duraksadım. ''Ben de ondan vazgeçemiyorum.'' Karşı taraftan hışırtılı sesler gelmişti.

''Seviyor seni.'' Elimi başıma vurup ovaladım. ''Samimi aşk, güzel şey sana söyledim. Birlikte de okuduk yazdıkların-''

''Öğrendiklerimiz çok ağır dayı.'' dedim ağlamaklı.

''Biliyorum canım.'' Kalbimle aklım arasında kalmanın ağırlığı ile ruhum zedeleniyordu.

''Ona gitsem annemin ruhu-''

''Bunu söylemeyi bırak Betül.'' Kızgındı sesi. ''Büyük suç babanda. Sonra da Boran BORAS'ta. Suçu sevginize, Soner'e ödetmeyi bırak. Sevdiğin ile yaşamak varken bir mazoşist gibi acıya meyil edişin neden?''

Haklıydı her şeyi ile. ''Üzgünüm dayı. Hoşça kal.''

''Bekle!'' dedi telefonu kapayacağım sırada. ''Birini gerçekten sevmeyi erteleyen, hayatında ki tüm güzellikleri elinin tersi ile geriye iter. Seni bu denli, gerçek duygularla seven birisi var. Onunla git. Ben yine hep yanındayım.'' Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp dayımın göremeyeceğini bilsem de başımı salladım.

''Onu seviyorum dayı.''

Telefonu masanın üzerine bırakıp ağır adımlarla pencereye ilerlerdim. Perdeyi kaldırıp pencereyi çekmemle birlikte içeri dolan soğuk hava içimi ürpertti. Buz gibi olmuş soğuk kenarlıklara ellerimi yasladım. Soner, günlerdir beklediği ağacın altındaydı yine. Elleri cebinde başını kaldırdığı anda umutla bakan gözlerimiz kesişti.

''Ukala Zorba!'' dedim dudağımın kenarı kıvrılırken. Ellerini soğuğa inat cebinden çıkarıp birkaç adım öne çıktı. ''Vazgeçmeyecek misin?'' Gözlerimi alamadım parıldayan çehresinden. Başını iki yana salladı.

''Sırtıma bıçaklar saplayıp, ölme der gibisin sevgilim.'' Kollarımı birbirine sarmalayıp sıvazladım. Soğuktan ellerim uyuşmuştu.

''Üşümedin mi?'' dedim başımı yana eğerken.

''Sen kollarım arasından gittiğinde küçük bir buz tanesine dönüştüm. Ayaz benim bedenim oldu.'' Yukarı baktığından, gerilen boynunda âdemelması iyice belirmişti. ''Senden başkası da ısıtamaz.''

''Ya hiç gelmezsem? Nasıl bir umuttur bu?''

''Olsun.'' Gözlerimi kaçırdım. Dudaklarından çıkan sıcak hava soğukla çarpıştığında beyaz bir duman oluvermişti. ''Aşk, acıdan beslenir onunla büyür. Seni böylede severim.'' İçim sızladı. Uzağında olmak üzüyordu.

''Çok şey yaşandı. Unutulur mu?'' Sesim titremişti.

Kaşları havalandı. ''İzi kalır ama sızısını unuttururum.'' Ellerimi yanaklarıma yaslayıp ıslanan toprağın kokusu ile zihnimi tazeledim.

''Söz mü?'' Alık alık bakmaya başladı. Oynayan âdemelmasından yutkunduğunu seziyordum. Gürleyen gök sesi ile kendine geldiğinde yerinde kıpırdadı heyecanla. Gözünün akına damlacıklar konarken alt dudağını ısırıp bir süre öyle kaldı. Şaşkındı.

''Söz!'' Kollarını açtı göğe doğru. Haykırdı inen yağmur tanelerine karşı. ''Eğer sızına merhem olamazsam kalbimin kanı kurusun!'' Öyle mutlu görünüyordu ki ağzı kulaklarındaydı. Beklemenin, pes etmemenin zaferini yaşıyor olmalıydı.

''Bekle.'' deyip pencere önünden çekildim. İçime huzur doluştu. Elimi göğsümde bağlayıp odama doğru koştum. Onca üzüntüden sonra vuslatın vaktiydi. Alel acele giyinip çantamı aldım. Merdivenleri sevinçle inip kapı ardında botlarımı ayağıma geçirdim. Kalbim kafesinden çıkacaktı neredeyse. Günler, haftalar sonra gözleri gözlerime değecekti. Dudaklarına dokunacaktım. Tel tel olmuş, uzayan kirli sakalında dolanacaktı parmaklarım. Onu hissedecektim.

Araladığım kapıdan adım atıp bahçeye doğru koştum. Sokağa adım attığım anda göz göze geldik. Bir açık unuttuğum perdesi rüzgârla havalanan pencereye, bir bana bakıyordu. Öylesine tutulmuştu ki yerinden kıpırdayamadı. Aralanan ağzından kelimeler çıkamıyordu. Sevdiğim adamdı o. Cüretkâr adımlarla ilerleyip karşısına dikildim. Kaldırdığı eli ürkerek, sakınarak yanağımı yokladı. Sımsıcak nefesinin dudağıma çarpışı tarif edilemez bir duyguydu.


YAZARDAN:

Soner bunun bir serap olduğunu sanıyordu. Hayalden ibaretti olmalıydı, dokunmayacaktı. Şimdi sis olup kaybolur diye düşündüğü sırada Betül'ün soğuktan morarmaya yüz tutmuş dudakları kıpırdadı.

''Söz verdin. Yaramı sızlatan herkesten saklayacaksın beni.'' Başını döndüren kadına hasretle bakıyordu. ''Başka bir şehirde yeni bir hayat kuralım.'' Betül uzanıp Soner'in kemikli ellerini avuçları arasına aldı. İkisinin de içi karıncalanmıştı. Sevinçten kalplerinin atışı hızlandı. Soner çeviklikle ellerini Betül'ün beline dolayıp onu göğsüne çekti. Sımsıkı sarıldı.

''Sevgilim.'' Gözleri kapanmıştı. Hissetti Soner. Sevdiği kadın geri gelmişti. İşte şimdi ayazdan sıcağa çıktı ve eridi tüm buzları.

''Seni seviyorum Soner.'' Başını sokulduğu göğsünden kaldırıp adamın gözlerine baktı. Gök aniden aydınlanıp gürledi. Derken yağmur taneleri alınlarından süzülüp ikisinin göz kapaklarına öpücüğünü bıraktı. Damlacıklar çenelerinden kaybolup birbirine karışırken Soner geriye çekilip alınlarını yasladı. Etrafa şöyle bir bakınıp yağmurdan ıslanan dudağa minik bir öpücük kondurdu. Kana kana içmek isterdi ama uygun değildi.

Betül'ün elini kendi eline kenetledi. ''Var mısın bu yağmurda arabaya kadar el ele koşmaya?'' Soner'e göre bu içlerinde devleşen mutluluğun kutlamasıydı. Bulutların üzerinde uçtuğunu hissediyordu Betül. Soner'in omzuna küçük bir çimdik atıverdi.

''Şapşal.'' Bu yüzler hasret kalmıştı dudakların kıvrılmasına. ''Madem araban buradaydı ne diye dışarıda, soğukta bekledin?''

Soner, Betül'ün yanaklarını avuçları arasına alıp çenesini okşadı. ''Hayattan bir şey almak istiyorsan muhakkak ona kendinden bir şey vermelisin. Bende seni kazanmak için rahatımı feda ettim.'' Avucundan öptü deli yürekli adamın.

''Şapşalsın.''

Gülümsedi.

Yağmurun altında iki gönül haftalar sonra, seven gözlerle birbirine bakıyordu. İki ton acıyı çok çekmişti. Kavuştular ya, bastıkları yerlerden çiçekler açardı şimdi.

Sıklaşan yağmur kıyafetlerini tenlerine yapıştırırken ellerini sımsıkı dolayıp koşmaya başladılar. Birbirlerine baktıklarındaki parıltıyı güneş görse kıskanırdı. Gülümseme ile kıvrılan dudaklarına dokunan yağmur taneleri inci olup öyle yere düşüyordu. Kaldırıma yaklaştıklarında Betül Soner'i durdurup avuçlarını yukarı açarak kendi etrafında dönmeye başladı. Büyük taneler elleri arasına düşüp sıçrayarak toprağa atlıyorlardı. Soner Betül'ü belinden kavrayıp eşarbının gizlediği boynuna başını yasladı. Gök gürleyip melodisinin sesini açarken Soner Betül'ü etrafında döndürdü. Defalarca. Bu kavuşmuş iki gönlün yağmurla dans edişi gibi bir şeydi.

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında sevdayı doruklarda yaşadılar. Başları dönüp elleri yeniden birleştiğinde Soner, Betül'e karşı kaldırımın yanında duran aracını işaret etti.

''Bu taraftan sevgilim.''

Toprağın suya karışarak akıp gittiği yola el ele adımlar atıldı. Yağmurun gürültülü sesi kornanın inleyişini bastırıyordu. Ellerini iri damlalara siper edip birbirlerinden destek alarak yolun ortasına gelmişlerdi ki, silecekleri bozuk tır zarif bedenlerini bir mızrak gibi savurdu. Birbirlerine sarılı iki ten kaburga kemiklerini çatlatan hızla kaldırım kenarına çakıldığında pencere ardından yağmuru seyreden gözler çığlığı bastı. Kimi koşup paltosuna sarılır kimi mutfakta kocasına sesleniyordu. ''Ahmet aşağıda kaza oldu koş.''

Akan sel suyu kulaklarına dolarken acı iniltilerle elleri birbirlerine uzanmıştı.

''Betül!''

''Soner!''

Yüzlerine çarpan keskin ayaza, altlarından kayıp giden suya inat elleri tutuştuğunda baygın bakışlarla gülümsedi Soner. Güçlerini, sımsıkıya sarılan elleri kopmasın diye harcıyorlardı. Başlarını yaslayıp gözlerini yukarı kaldırdı her ikisi de. Bakmak mümkün değildi bu fırtınalı göğe. İri damlalar göz kapaklarını örtmeleri için baskı uyguluyordu. Soner başını yana çevirdiğinde kulağına kaçan suyun basıncı ile kıvrandı. Betül'ün sızlayan kaburgalarının acısından dili dolaşıyordu. Yeşili hafiften kaybolan gözlerini Soner'e çevirdi. Gülümsedi zorda olsa. Başları üzerinde taş kesilen şoförü fark etmiyorlardı bile. İşte tam da bu anda dünya da sadece ikisi vardı. Ve huzurun koynuna yaslanmaya az kalmıştı.

Hâlâ bırakmadıkları ellerine baktı Soner. ''Seni kazanmanın bedeli...'' Genzinde ki kanı yutkundu. ''Meğerse ölümmüş sevgilim.'' Kalbi yandı Betül'ün. En güzel günlerini ayrılıkla geçirdikleri aklına düştüğünde burnunun direği sızladı. ''En güzeli de ne biliyor musun?'' Betül'den damlayan yaş yağmura karıştı. ''Ben ölüyorum ve sen yanımdasın.''

Betül, kana bulanan diğer elini kaldırıp Soner'e uzanmaya çalışmıştı ama nafileydi. İstiyordu ki canını onun göğsünde teslim etsin.

''Beni affet Soner. Biz olmamız için geç oldu.'' Kan çanağına dönen gözlerindeki ıslaklığı yağmur suyu bulandırıyordu.

Gülümsedi Soner. Kızmıyordu ona. Sevgisi ağır basınca yanlışlarını görmezdi insan. ''Kavuşamazsın, adı AŞK olur derdi amcam. Haklıymış.'' Göğsü kabardı Soner'in. Kara bulutlardan düşen damlalar ağzına düşüp nefesini kesiyordu. ''Artık...'' Son nefeslerini çekti içine. ''Artık, herkes hikâyemizi biliyor sevgilim.''

Acıyan ağrılarını unuturcasına gülümsediler.

Betül ağzının içine dolan kanlı sıvıyı daha fazla tutamayıp püskürttü. Soner'in içi parçalandı kendi dudağından yağmura karışan sıcak sıvıyı fark etmeden. Kenetlenen parmakları birbirine geçtiğinde sona geldiklerini kavramışlardı.

''Seni seviyorum deli yürekli adamım.'' dediğinde Betül'ün bacakları çoktan titremeye başlamıştı.

''Seni seviyorum yeşil gözlerine hayatımı verdiğim kadınım.'' Soner'in dudaklarından öksürükle püskürttüğü kan Betül'ün cansız bedenine akıp bulaştı.

Kenetlenen elleri çözülmedi ama sıkı sıkıya da bağlı değildi artık. Çekildi ruhlar. Göğe yükseldi deli yürekli kahve ton yanında nazlı yeşilini de alarak.

Yerde yatan cansız bedeni görenler soluk soluğa koşuyor, yardım için çırpınıyorlardı. Şoför dengesini kaybetmiş elleri ile dizini yumruklarken iki kaldırım arasında gidip geliyordu.

Nafileydi dinen yağmur, gelen ambulans.

Yağmur bittiğinde etrafa Rihem yayıldı.

Rihem, yağmurdan sonraki toprağın kokusu.

Ve yeryüzü yeniden hatırladı o günü. Boran ve Züleyha kızlarına koyacaklardı bu adı. Rihem. Huzur kokulu bir bebek.

 

 

Loading...
0%