Yeni Üyelik
11.
Bölüm

BÖLÜM 9

@bukalemun7

A.T.R Bölüm 9)

''Gözbebekleri hüzünle çınlayan fakat buna rağmen gülümseyip, dudak kenarlarına ışıltılar yerleştiren insanların geceleri uzun ve yorgun geçer.'' -Sultan B.

Balon misali ağlamaktan şişmiş gözlerimi zar zor kırpıştırıp araladım. Elimi komodinin üzerinde gezdirip telefonumu bulduğumda yarı açık yarı kapalı gözle saate bakındım. 11.37 idi.

Yasladığım yanağımı yastıktan kaldırıp sırt üstü uzandım.

Dün gece yaşananlar aklıma geldiğinde suratımı buruşturup üzerimdeki yorganı tekmeleyerek kenara attım. Tuna'nın söyledikleri içimde bir yerleri zedelemişti. Zihnimdeki sisleri dağıtmaya çalışsam da nafile, deli gibi düşünüyordum.

Yıllanmış taşın altından, karınca misali, güneş gören şey kalbimin aşka açlığı mıydı? Yoksa... Saçlarımı elimle geriye savurup, duygularımı mantık katili olmaktan son anda kurtarmıştım.

Gideceğim demişti, gitmiş midir? Hislerimin ağzını bastırıp mantığımla hareket etmeliydim. Günlerdir yaşadıklarım işkence gibiydi.

Ayaklarımı sarkıtıp kalktım ve uyuşuk hareketlerle çarşafı düzeltmeye koyuldum. Elime aldığım yastığı yerleştirmeye çalışırken odamın kapısı tıkladı.

"Betül kızım?"

Hızla koşup kilidi çevirdim.

"Efendim baba?" İçeri girip ardından kapıyı kapattı. Babam dudaklarını kemirirken tedirgince yüzünü taradım. "Bir şey mi oldu?" Tuna ile tartışmalarımızı duymuş olamazdı değil mi?

"Seninle konuşacaklarım var." Yüzünde mahcup bir ifade vardı. Kesinlikle kızgın ya da öfkeli değildi. Anneannemi arayıp ortalığı ayağa kaldırmadan önce, dayımların yanına gitmek istediğimi, babama söylemeliydim. Evet kararlıydım, dünün tekrarını yaşamadan gidecektim bu evden.

Babam yatağıma otururken "Benim de seninle konuşacaklarım var." dedim. Bakışları gözlerimi bulurken yanına oturup parmaklarımı dizlerim üzerinde gezdirdim.

"Dinliyorum kızım." Sesinde ki bitkinliği sezinlediğimde bütün ilgi ve alakamı söyleyeceklerine verdim.

"Sen söyle baba, bitkin görünüyorsun." Çalışma masamın sandalyesini çekip tam karşısına geçtim.

"Bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum." Gözlerini tavana diktiğinde aklımdan ne söyleyeceğine dair ön tahminlerde bulundum. "Artık hep benim yanımda olacağın için bunu sana söylemeliyim." Merakım gidererek artsa da bu söylediğine müdahale etmem gerekiyordu.

"Hep senin yanında olamayacağım baba." Soran gözlerini yüzüme indirdi.

"Bunu söylemek bu kadar zorken... İşimi zorlaştırma kızım."

Sıkıntıyla saçlarıma parmaklarımı geçirip tutamları geriye attım. Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. "Baba dediklerinden bir şey anlamıyorum." Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Dayımların yanına dönmek istiyorum, yurt dışına." Gözleri büyüdüğünde beraberinde cevabı da gelmişti.

"Hayır, olmaz." Yerinden doğrulup karşıma dikildi. "Gitmene izin vermiyorum!"

"Baba lütfen." Daha çok can çekişir gibiydi sesim. "Burada kalmak istemiyorum." Sandalyeden kalktım.

Başını olumsuzca salladı. "Olmaz dedim! İnsanlar senin için çabalıyor onları sevmeye çalış." Alnımı sıvazlayıp dilimle dudağımı ıslattım.

Elini koluma yaslayıp başparmağı ile sıvazladı. "Güzel kızım bu yazı geçirelim de sonrasını konuşuruz."

"Sonrası ne baba? Benim üniversitem var." Aklından neler geçiyordu orta yaştan nasibini almış adamın?

"Eğer bütün yazı gitmek için diretirsen üniversiteyi burada okursun Betül." Aldığım nefesi içimde tutup başımla onayladım. Eğer daha fazla karşılık verip itiraz etsem iyice zıtlaşacaktık. Bu defa gitmek için bir şansım varsa onu da kaybedecektim. Tanıyordum ve damarı tutarsa Kütahya, kurtuluşumdan çok hayalim olacaktı. İçten içe üzülsem de belki de en iyisi sabredip Necla Hanım'ın gerçek yüzünü göstermekti.

Omzunu düşürüp kapıyı yol edinirken ardından seslendim. "Baba?" Elini kapı kulpuna yasladı. "Sen ne söyleyecektin? Hem bu saatte işte olmalıydın?" İçimdeki merak duygusu yeniden alevlenmişti.

"Anladım ki henüz vakti değilmiş, zamana bırakalım."

"Anlamadım." Cümlemi tamamlayamadan odamdan çıktı. Örtülen kapının sert sesiyle gözlerimi kapayıp açtım. Omuzlarımı boş vermişlikle sallayıp gardıroba ilerledim. Madem babam bu yaz gitmeme izin vermiyor, ben de oturup kara kara düşünmektense, tatilimi nasıl sorunsuz ve keyifli geçirmenin yollarını arardım. Geçen ömür içinde her an; an olup geçmişe karışıyorsa, şimdinin, elime geçenin kıymetini bilmeliydim. Hem, Tuna da evden gideceğini söylemişti nasılsa.

***

Gardıroptan eşyalarımı alıp banyoda rutinleşmiş işlerimi hallettim ve üzerimi giyindim. Örtümü de taktığımda hazırdım. Banyodan çıkıp, elimde geceliklerimle odama girdiğim sırada çalışma masamın üzerinde ki telefonumun sesi duyuldu. Geceliklerimi gardıroba bırakıp telefonuma uzandım.

Rehberde olmayan bir numaradan mesaj vardı.

"Gece saat iki suları odanın penceresinde ol, Rihem."

İçim buz kesmişti. Mesaj kesinlikle ondandı. Soner BORAS

Düşüncelerim amaçsız soru işareti ve merak duygusuyla kabardı. Gecenin o saati pencerede ne işim vardı? Ben karşıma çıksın istemiyordum. Bir dakika! Numaramı nereden öğrenmişti?

Ellerimin arasındaki telefon yeniden titreyince kalp ritmimde hızlanmıştı bir anda. Soner BORAS'tan mı gelmişti?

Vakit kaybetmeden bildirimi açtım. Mesaj Defne'ye aitti. Yüzüm düşerken kalbimde normal seyrine dönmüştü. Silkelenip küçük bir şaplak yapıştırdım alnıma. Duygularım kafayı yemiş olmalı.

"Çabuk Eylem'e gel, sana bomba gibi bir haberimiz var. Hem geçen defa neden gelmediğini de anlatırsın."

Eylem ve Defne'ye, Soner BORAS'ın önümü kesmesinden ve saçmalıklarından henüz bahsetmemiştim. Dostlarımla derdimi paylaşsam iyi olurdu. Yoksa beynim kazan yakıp içinde soruları kaynatacak, kaynar suyunu da hücrelerime salacaktı.

Telefonumu çantama atıp odamdan çıktım. Fermuarını çekerken merdivenleri iniyordum. Son basamağa da adım atıp tam kapıya yönelmiştim ki Necla Hanım'ın tiz sesiyle duraksadım.

"Nereye kız?" Çirkefliği karşısında sabır diler gibi etrafıma bakındım. Babam ortalıkta görünmüyordu, işe gitmiş olmalıydı.

"Arkadaşlarıma." dedim sakin kalmaya çalışarak.

"Benden izin aldın mı?"

Başımı iki yana sallayıp "İzin isteyecek kimsem yok yanımda." dediğimde etrafı gösterdim.

Oturduğu koltukta iyice yayılırken TV sesini kıstı. "Babandan izin almıyorsan benden alacaksın, kızım."

Buz gibi bir ifadeyi yüzüme geçirdim ve hissizce gözlerine baktım. Tek kaşım havada gülümsedim. Hayır, kafayı yememiştim. Onunla bu şekilde baş etmeye çalışıyordum hepsi bu. Adımlarımı Necla Hanıma çevirdim. Önünde durup burnu hizasında eğildim.

"Bana kızım diyen kadın, toprağın sarmaladığı ilahi uykusunda." Gözleri kısılmış, kaşları çatılmıştı. "İzin alacağım kişiye gelirsek... Biliyor musun?" Kaşlarımı kaldırıp göz bebeğinin içine baktım, en derine. "Denedim ama... Ölülerin konuşamadığını öğrendim." Boğazını yol edinen tükürüğünü buradan bile duyabiliyordum.

Önünden çekilip kapıya doğru ilerledim.

"Deli! Delirmişsin sen. Korkmuyorum senden!"

Güldüm. Omzumun üzerinden Necla Hanım'a bakındım. Penyesi ile göğsünü yelliyordu.

"Derdi bitmez dünyada, delilik en büyük akıllılık!" Göz kırpıp kapıya ilerlediğimde hâlâ ardımdan söyleniyordu.

Loading...
0%