
Bölüm 10 (Islak Dantel)
Farklı olan bir şeyler vardı. O geceden sonra Caner biraz olsun değişmişti. Artık haftada bir mutlaka arıyordu. Hal hatır soruyor öyle telefonu kapatıyordu. İstemeden de olsa kayınvalidesine hak verir olmuştu. Biraz işve biraz cilve kocasını yola getirmişti.
Elleri ile işlediği göz bebeği olan oyaları bir bir ütülerken kafasında bir sürü düşünce vardı. Kendi evlerine geçtiklerinde koltuklarının üzerine dolaplarına serecekti. Ona göre modası geçmemişti. Eskinin tozunu bile çok seviyordu. Doğallığın, naifliğin delisiydi.
Telefonu zırıl zırıl çalınca ütüyü bıraktı.
‘’Alo.’’
Karşı taraftan ses gecikmedi. ‘’Gülbin.’’
‘’Canım.’’ Dedi. O günden bu yana içinden gelerek hevesle bu kelimeyi kullanıyordu.
‘’Nasılsın?’’ Hoşbeş sohbetten sonra Caner ağzındaki baklayı çıkardı. ‘’Uçağı kaçırdım. Gelemiyorum.’’
‘’Anlamadım.’’
‘’Bunda anlamayacak ne var Gülbin? Otobüs değil ya bu her an bulunmuyor.’’
‘’Söz vermiştin.’’
‘’Verdim, verdim ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Hem sana güzel bir haberim daha var.’’ Gülbin’in sessizliğini önemsemedi. ‘’Şirketi kurdum, iş makinalarını aldım.’’
‘’Anladım.’’ Derin bir sessizlik oldu. Caner’in oflaması ile sükûnet bozulmuş oldu.
‘’Biraz daha sabret. Geleceğim.’’
‘’Caner bu iş fazlasıyla uzadı.’’ Dumanı tüten ütünün fişini çekti. ‘’Eğer iki ay içinde buraya gelip beni yanına almazsan babama Mehir olarak verilen arsayı sattığını söylerim.’’
‘’Sen deli misin?’’ Karşıda ki ses neredeyse kükrüyordu. ‘’Bunu bana koz olarak nasıl kullanırsın?’’
‘’Hayır kullanmıyorum. Başka çarem kalmadı. Sen benim burada neler yaşadığımın farkında mısın?’’
‘’Yediğin önünde yemediğin ardında neyin eksik?’’
‘’Sen.’’ Sessizlik çöreklendi. ‘’Sen eksiksin.’’ Yerdeki mindere çöküverdi. ‘’Bilmediğim bir aileye gelin olarak geldim. Yabancıydım hiçbir şeyi bilmiyordum, destek göreceğim bir eşim yoktu. Annen ve kardeşin bana eğreti bakarken sen yoktun. Konağa alışmak için adımlarımı atarken, kendimi buraya ait hissetmek için çabalarken yapayalnızdım. Gencecik yıllarımda sevdiğimle yan yana olmam gerekirken yoktun.’’
‘’Gülbin.’’
Hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. ‘’Hiç Gülbin deme! Tazecik gelindim. Bırakıp gittin.’’ Dişleri arasından tıslamıştı. Kıpkırmızı kesildi. Onca yılın hüzün birikmesini bir gecede harcıyordu. ‘’Gece yatağımızda yoktun, sabah uyandığımda yoksun. Neyi seversin neyi dinlersin ne yersin bilmem. Sen söyle. Ne giyerim, ne severim, ne isterim nereden bileceksin?’’
‘’Gülbin biz birbirimizin çocukluğunu biliyoruz.’’
‘’O zaman çocuktuk, seninle oyunlarımız bile farklıydı. Şimdi evliyiz.’’
Derin bir of sesi duydu. ‘’Öyleyse ne diye evlendin benimle?’’
‘’Bunu bana mı soruyorsun?’’ Kızarmış gözlerinden yağmur gibi yaşlar akıyordu.
‘’Gülbin ben.’’’
‘’Sevdim.’’ Ellerini kafasına vurdu. ‘’Ne yazık ki sevmiş bulundum.’’ Akan burnunu öylesine siliverdi. ‘’Sen de seversin sandım.’’
‘’Gülbin yanılıyorsun.’’ Sinir krizi geçirdiğinin farkındaydı. Eğer şu anki durumu ustalıkla yönetemezse Gülbin babasına gidip olanı biteni anlatarak her ikisini de patlatabilirdi.
‘’Yanılmıyorum. Biz farklıyız, senin kafan karışık.’’ Soluk alış verişi hızlı hızlıydı. ‘’Geçen akrabalarınız geldi. Annene ne söylediler biliyor musun? Hiçbir erkek sevdiğini bu kadar yıl yalnız bırakmaz, kesin gurbet ellerde bir yavuklusu var, dediler.’’
Caner buz kesmişti. Alnında soğuk terler belirdi.
‘’Beni dinle.’’ Tüm odağı kendine çekip bu kriz anını biran evvel bitirmeliydi. ‘’Kimse yok hayatımda.’’ Sesi titredi. ‘’Güven bana. Söz veriyorum haziranda oradayım.’’
‘’Sana inanmıyorum.’’
‘’Gülbin sana ne oluyor?’’
‘’İnsanlar beni etkiliyor ve sen yoksun. Sarılsan geçecek şeyler kafamın içinde koca bir yumak oldu. Büyütüyorum ve sana yansıdı.’’ Hıçkırıkları kelimelerini paramparça etmişti. ‘’Ha bir de diyorlar ki. Senin dediğin gibi, köylü kızı şehirli gencin yanına hiç yakışır mı?’’
‘’Gülbin.’’
‘’Ne Gülbin, ne?’’
‘’Gülbin sen ne çok kırılmışsın.’’
‘’Kırıldım.’’ Telefonu kapatıp olduğu yere sinmek istedi. Hıçkırarak ağladı. O evde bunca yıl sonra ilk defa sesi çıkarak hınca hınç ağlıyordu. Kendine hırslanmıştı. Bilenmişti. Bunca yıl beklemenin sonu gelmemişti. Kafasını çevirip duvarlara vurdu. Evlendiğine bin bir pişmanlık içindeydi. Gurbeti kabul ettiğine veryansın etti.
Caner peş peşe arıyordu. Açmadı. Bu defa mesaj atmaya başladı. Hiçbirini de okumaya tenezzül etmedi.
En son ‘’Sevmem yetmedi.’’ Diye yazıp gönderdi. Telefonu bir kenara fırlatıp ütülediği dantelleri avuçladı. Yüzünü dantellere gömüp gözyaşları ile ıslattı. Ne kadar süre öyle ağladı bilinmez fakat kimsenin haberi olmadı. Kimse ağlamasını ve saatlerdir yok oluşunu fark etmedi.
Yüzüne dantellerin izleri çıkmıştı. Ütüsü bozulmuştu. Islanan danteller büzüştü. Tıpkı görülmeyen naif, sıcacık kalbi gibi…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |