@bukalemun7
|
Bölüm 2
Terasta tanyeli eserken ezan sesiyle uyandı. Şeffaf, taze o koku burun deliklerinden içeri girip zihninde gezindi. Öten kuşun sesi içine tarifsiz bir huzur veriyordu. Somyadan kalkıp doğmaya hazırlanan güneşin kızıllığına baktı. Lacivert, kırmızı, turuncu rengini alan göğe ellerini uzattı. Uzakların hasretindeydi. İçinde tarifsiz bir merak, heyecan ve hayal vardı. Adımlarını balkonun duvarlarına yöneltti. Yeni yetme delikanlı, ellerini yaslayıp usulca çıkan güneşe gözlerini dikti. Kuşlar ötüyor, birkaç köpek havlıyordu. Horoz öttükçe doğa birer birer uyanıyordu. Seher vaktinin kokusu onu mest ediyordu. Bu yeşil, mavi ve huzurlu doğanın farkındaydı lakin hayalleri yine de çok başkaydı. Alıp verdiği nefes onu sakinleştirdi. Bu kokunun öyle çok müptelasıydı ki ondandır seher vaktinde daima ayaktaydı. ‘’Oğlum.’’ Omzuna konan el irkilmesine sebep olmuştu. ‘’Uyanmışsın.’’ Erken kalkan yol alırdı ona göre. ‘’Uyandım Orhan Ağa.’’ Omzuna babacanca birkaç defa vurdu. ‘’Sevda insanı uyutmaz oğul.’’ ‘’Uyutmayan sevda değil baba.’’ Başını iki yana salladı. ‘’Sen bana ateşten bir gömleği giy dedin ben de boyun eğdim.’’ İçli bir nefes verdi. ‘’Hayallerim için...’’ Elindeki ibriği duvara yasladı. ‘’Oğlum kız sana ezelden sevdalı.’’ ‘’Baba ben.’’ Yutkundu. ‘’Dök şu ibriği de abdestimi alayım oğul.’’ Buz gibi su parmaklarına değdiğinde içi üşüdü. Abdesti aldırdı. Somyanın üzerindeki havluyu babasına uzattı. ‘’Baba hayallerim var.’’ ‘’Engel olan mı var oğul?’’ Elini yüzünü sildi. İpe astığı havluyu mandalla tutuşturdu. ‘’Bu gördüğün toprakların hepsi senin oğul. Hevesin Şehre amma, sen şehirdekilerden de zenginsin.’’ ‘’Baba bu başka bir tutku.’’ Gözlerini sıkıca yumdu. ‘’Bugün sonuçlar da belli olacak.’’ ‘’O gökdelenlere aldanma oğul. İnsanın zihni sığlaştıkça dışına beton döker.’’ Ellerini önünde bağladı. ‘’Baba ne derseniz yaparım.’’ Gözlerini yukarı kaldırdı. ‘’Beşik kertmesidir tutturdunuz kabul ettim.’’ Had bilsin diye öksürdü babası. Elini boynuna yaslayıp çekiştirdi. ‘’Nişanlan okuluna git, dönünce evleneceksin oğul. Topraklarımız birleşip de sulh iyice sağlanınca senin de istediğin, iki ailenin de istediği olmuş olacak.’’ Dudaklarını birbirine bastırdı. ‘’Maddi manevi desteğim senin oğlum.’’ Tek evladıydı, koşulsuz seviyordu. Sarılıp öptüğü ele alnını koydu. ‘’Emrin başım gözüm üstüne baba.’’ ‘’Hadi şimdi iş vakti.’’ Başı ile avluyu gösterdi. ‘’Herkes kız evine koşturuyor.’’ Baş selamı verip merdivenlerden indi. İçinde ki tarifsiz heyecan bugün nişanı olmasından dolayı değildi. Sonuçlar açıklanacak, biliyordu ki hayallerine adım adım yaklaşacaktı. Avluda kendisini bekleyen anasına bakındı. Nakışlı beyaz bohçalara sarılmış hediyelikler arabaya dolduruluyordu. İnce ipek misali olan bıyıkları terledi. Yüzünü sıvazladı. ** Tülbentte sarıp lüle lüle yaptığı saçlarını okşadı. Ahşap aynanın karşısında baştan aşağı süzüldü. Kalbi pırpırdı. Masanın üzerindeki allığı aldı. ‘’Yeter kız, iyice pespembe ediverdin.’’ Kıkırdadı. ‘’Caner Ağa gece sonunda seni öpünce zaten kıpkırmızı olacaksın.’’ Gelinlik çağındaki kızlar hep bir ağızdan kahkaha attı. ‘’Çok güzel oldun. Papatya gibi. Berrak, beyaz ve sade.’’ Bir diğeri elbisesini düzeltti. ‘’Hiç de bile. Gül gibi oldu.’’ Koluna sarıldı. ‘’Adı gibi Gülbin.’’ ‘’Kızlar korna sesi!’’ Herkes bir o yana bir bu yana kaçışmaya başladı. ‘’Amanın geldiler.’’ Şöyle bir bakınıp kızların çekiştirmesiyle avluya çekildi. Kırmızı beyaz güller avlunun tavanına bir iple dizilmişti. Köşelere iri bodur sarı ve turuncu kadife çiçekleri duvar boyunca dizilmişti. Kokusu her yanı sarmıştı. Ahşap masaların üzerine beyaz dantel işlemeli örtüler serilmişti. Üzerine cam bardaklar sıralanmıştı. İki eliyle eteğini toplayıp kendileri için ayrılan masaya yanaştı. Parmaklarını zarifçe önünde birleştirip yârini beklemeye başladı. Tokmak davula indiğinde sanki kalbinde gümledi. Zurnacı çalmaya başladı. Gelmişlerdi işte! Bütün ahali duysun sevdiğime kavuşuyorum, diye içinden geçirdi. Tatlı ve göğsünü gıdıklayan bir mutluluk içindeydi. Kapı iki yana açıldı. Elinde buketlerle ince uzun yağız delikanlısı girdi. Gözleri gözlerinde büyülenmişti. Kalbine ılık mutluluk veren bir his sızdı. Caner istemsiz duraksayıp alıcı gözlerle kızı süzmüştü. Siyah takım elbisesi omzuna oturmuştu. Koca köyün delikanlılarına nazaran inceydi. Tam bir beyefendiydi. Herkes beşik kertmesinden kaçarken Gülbin onunla evlenmek için can atıyordu. Bazen bu duygu onu utandırsa da ayıp değil, günah değildi. Onunla evlenip aynı yatağa girme düşüncesi içini sıcacık ediyordu. Ardındaki kalabalıkla kendisine yaklaşan delikanlıdan gözlerini kaçırdı. Caner çiçeği masaya bırakıp yanına durdu. Fadime boyunu boyuyla ölçtü. İçi içine sığmıyordu. Davul sustu. Aile büyükleri birbirleri ile selamlaştı. Sohbet muhabbet sürüyordu. Herkes birbirine hediyeler veriyordu. Fadime Caner’e kaçamak bakışlar attı. Yeni tıraş olmuş yanağına, çenesine, boynuna bakındı. İçinden bu yağız delikanlıya ait olduğunu geçirdi. O boyuna kıvrılıp yatacak olmak kalbini sevinçten patlatacaktı. Tıraşının kokusu şimdiden başını döndürüyordu. Caner burnuna dokundu. ‘’Önüne bak. Herkes bize bakıyor.’’ Fadime kendini silkeledi ve başını yere eğip tebessüm etti. Aile büyükleri konuşmalarını yapmaya başladı. Sıra sıra aile kavramından, edepten ve barıştan bahsettiler. Oğlan tarafı kız tarafına getirdiği çeyizleri sergiledi. Sıra yüzükleri takmaya geldi. Fadime ince parmaklarının titremesine bir türlü engel olamıyordu. ‘’Bahtınız güzel olsun evlatlarım. İki cihanda da mesut olun.’’ Takılan yüzüklerin kurdelesi kesildi. Fadime diğer eliyle kurdele parçasını kavrayıp yüzünden eksik etmediği gülüşüyle kirpik altından süzündü. Caner donuk gözle parmağına bakıyordu. Caner’in kolunu dürtüp kaş yaptı. Elbisesini zarifçe çekiştirip sırasıyla aile büyüklerinin elini öptüler. İkramlıklar ve taze baklava dağıtılırken davul zurna yeniden çalmaya başladı. Şenlik havasındaydı. Aynı giyinmiş altı insan kahverengi siyah işlemeli elbiselerini ve ellerindeki kaşıkları önce şöyle bir sergiledi. Sonra aralarından biri gür sesiyle ‘ey’ çekmeye başladı. Bir diğeri kaşıkları tak tak vurdu. Kendi etraflarında döne döne oynamaya başladılar. Herkes eğlenceyle bir şeyler atıştırırken evin yengesi taze nişanlıları çekiştirdi. ‘’Peşimden gelin kuzularım.’’ Onları evin misafir odasına getirmişti. Masa üzerinde baklava ve içecek vardı. ‘’Siz şimdi hem bir şeyler yiyin hem de biraz vakit geçirin.’’ Kıkırdadı. Kapıyı kapatıverdi. Yanakları al al oluvermişti. Küt küt eden kalbini acaba Caner duyuyor muydu? Utancından bir lokma bile alamadı. Fadime Gülbin’in aksine Caner’in kafası karışıktı. Acaba Fadime Gülbin’le zihnindeki konuyu konuşmalı mıydı, yoksa biraz olsun zamana mı bırakmalıydı? İç sesi hiç geçmeden cevapladı: Bu yolda onu elde edecekleri için bir araç olarak kullanmalıydı. Yoksa babasının desteğini külliyen alamazdı. En iyisi ona çok fazla ümit vermemeliydi. Fadime Caner’den heyecanla bir adım bekliyordu. Ellerini Caner’in bacağının yanına koydu. Eli eline değse, candan bir tutuşla parmakları parmaklarına sarınsa kalbinde binlerce meşale yanacaktı. Pütürlü bir nefes verdi. Caner’in gözleri halı desenlerini sayıyordu. Durağan ve düşünceliydi. Fadime ağzında dolaştırdığı cümleleri açığa çıkaracaktı ki Caner’in cep telefonu çaldı. Karşı tarafın sesi çokça heyecanlıydı. Caner birden ayağa fırladı. Nefesi boğazında tıkanmıştı. Gözleri Fadime’yle kesiştiğinde telefon elinden kaydı. Sergilediği titrek gülüşün ardı kahkahaya döndü. Kollarını kocaman açıp oturan Fadime’yi kucağına bastırdı. Geri çekilip avuçlarını yukarı açtı. ‘’Kazandım!’’ İri ve heyecandan beyaz kesilmiş yüzünü Fadime’ye döndü. Kafasını iki elleri arasına aldı. ‘’Türkiye’nin en iyi fakültesini tam burslu kazandım!’’ Uzunca bir Buseyi dudağına yapıştırdığı gibi kapıdan fırladı. Fadime bayıldı bayılacaktı. Odaya birkaç kız koşageldi. ‘’Ne oldu?’’ Dilini yutmuştu. İlk öpücüğü ummadığı anda konmuştu dudaklarına. Dudağı uyuşmuş kurumuştu. Ağzının içindeki tükürük çekildi. ‘’Su.’’ Diyebildi. Biri hemen mutfağa koşup suyu getirdi. ‘’Ağa niye koştu, kötü bir şey mi oldu?’’ ‘’Öptü.’’ Bir kahkaha koptu. ‘’İlahi Gülbin,’’ dedi biri ‘’Sandım ki Ağa seni istemiyor da nişandan kaçıyor.’’ Elini göğsüne yaslayıp iç çekti. ‘’Allah korusun kız.’’ Yüreğini tuttu. Yutkundu. Caner babasına koşup müsaade aldı. Kulağına eğildi. Sevinçli haberi verdi. Babası başını kararan göğe yükseltti. Ayın altında gözleri gururla parıldamıştı. Omzundan tutup birkaç defa vurdu. ‘’Çık avluya da meydan iki yiğit görsün!’’ Hevesle başını salladı. Avluya çıkıp eline tutuşturulan mendili havaya kaldırdı. İndirdiği anda tokmak davulla bütünleşti. Babası ile karşılıklı yöresel oyunlarını oynamaya başladılar. Caner kendince kazanmanın zaferini kutluyordu. Oysa ahali nişana ne kadar hevesli olduğunu konuşmaya başlamıştı. Mendili salladığı sırada gözleri penceredeki dilberle buluştu. Kız al al olmuş yanağına elini yaslayıp gülücükler saçıyordu. Parmağındaki yüzüğü göstererek yârine el salladı. Caner işte o an ne yaptığını kavramıştı. Kırmızı mendil elinden süzülüp avlunun ortasına düşüverdi. |
0% |