

BÖLÜM 3 (PAPATYALAR YALAN SÖYLÜYOR OLAMAZ)
Anadolu da geçmişten günümüze gelen bir adet vardı. Gelin düğünün erken yapılmasına razı ise kayınbabasının evine iki testi su ile gider ve eşikten geçip kapılarına bırakır sonra gerisin geri çıkıp giderdi.
Kızlar etrafında çember oluşturmuş ille de testi doldurması için diretiyorlardı. Herkes süslü cümlelerle Fadime’nin aklına giriyordu. Bir parmağı dudağında, kıkırtıyla söylenenleri işitip güldü.
Ağaçlar yeşil yapraklarını salınırken rüzgâr şöyle bir saçlarını okşadı. Elini alnına bastırdı. Kızlar anlattıkça utançtan kızarıyor bozarıyor bir tuhaf oluyordu.
"Susun susun lütfen."
"Ne o kız? Utanma allı Fadime, Caner ağanın ballı Fadimesi"
Yine bir kıkırtı kopmuştu. Elinde işlediği tülü bir kenara bıraktı. Aklından türlü hınzırlıklar geçiyordu. Ortadan kaybolan kızlardan biri bir koşu gidip iki testi kapıp getirdi. Balçıktan yapılı testileri Fadime’nin eline tutuşturdular. "Sen testiyi doldur yerine götür biz hanım anaya söyleriz."
Ne yaptıysa, ne kadar direttiyse kızlara karşı koyamadı. Utangaç tavırlarla başını yere eğip âşıklar çeşmesinin yolunu tuttu. Yol boyunca aklında yalnızca o vardı. Toprak yolda uzanan papatyaları kokladı. Yaban çiçeklerinden birkaçını avucunda topladı. Böğürtlen yedi.
Çeşme başında yaşıtı sayılır birkaç genç kız aralarında fısıldaşıyordu. Fadime gelince susuverdiler.
"Ne o testi doldurmaya mı geldin?"
Keşke yerin kapısı olsa da geçip oradan kaybolsaydı. Utana sıkıla elindekileri yere indirdi. "Anam tez olmadan götür…" mırıldanmıştı. Kendinden bir tane daha olsa kesin kolundan çimdiklemişti.
"Senin kadar beşik kertmesine sevdalısını görmedik." Bir diğeri kolundan dürttü.
"Gerçi oğlanın aklı hep şehirde." Fadime yüzünü düşürüp genç kızlara fırsat vermek istemedi.
Arkadaşına sinsi gözlerle bakan kız "Kulağa gelen bir şeyler var ama söylemem" Deyip dudak büzdü. Gözlerini belerterek şöyle bir fermuar çekti.
Fadime duymazdan geldi. Koca kasabada her gün birilerinin dedikodusu yapılıyordu. Hoş, bugün de kendisinin ki yapılsındı. Testiyi çeşmenin ağzına dayayıp beklemeye koyuldu. Fadime olgun düşünüyordu lakin kızlar hiç de merhametli bir kalbe sahip değildi. Fitne tohumunu Fadime’nin kulağına ekleyivermişlerdi.
"Orada çalışanlardan biri abime anlatmış. Caner ağa düğüne pek sıcak bakmıyormuş, zaman zaman istemediğini dile getirse de... "
Elindeki testiyi hınçla kaldırdığında içindeki sular etrafa serpilmişti. "Sizin başka işiniz yok mu? Bunları duymak istesem sorardım. "
Ardına dönüp hızlı adımlarla yoluna devam etti. Kafası kurcalanmıştı ama gözünün önüne hep o sahne, nişan günü yârinin hevesli oynayışı, geliyordu. İç geçirdi.
Orhan Ağaların kapısına geldiğinde testileri yere bırakıp göğsündeki mendili çıkardı. Alnında, yanağında gezdirdi. En son burnuna götürüp kokusunu içine çekti.
Utançla kapıyı araladı. İçeriden sesler geliyordu.
"Baba ne acelesi var. Daha önümüzde kocaman yıllar var. Beş yıl sonra evleniriz."
Babası hiddetlenmişti. "Araya yeniden husumet mi sokmak istersin oğul! "
"Baba yalnızca okuluma gidip hayallerime kavuşmak istiyorum."
"Yeter!" Elini havaya kaldırdı. "O düğün tez olacak."
"Baba yapma. Ben şehirde bir köylü kızıyla ne yaparım."
"Eee," Belki de ilk defa sözünü kesmişti.
"Daha Avrupa'ya gidip master yapacağım."
"Ne bıstır ne bıstır."
"Baba." Artık anlamasını istiyordu. "Evlenmek istemiyorum."
Bu cümle Fadime’nin kulağında defalarca çınladı. Öyle ki elindeki testiyi kayıp düşürmemek için direndi. Kendine dönen iki çift göze bakakaldı. O an yanağından yaşların süzülüp iç çektiğini fark etti.
"Fadime." Elindeki testiye bakakaldılar.
"Testi gelmiş" Dedi babası kısık sesle. İkisi de yutkundu. Orhan ağa tam ağzını açacaktı ki Fadime testinin birini yere bırakıp diğerini havaya kaldırdı. Avlunun ortasına testiyi atıp kırdı. Koca konağa yayılan ses rüzgârı bile bıçak gibi kesmişti. Her şey öyle çok susmuştu ki neredeyse birbirlerinin kalp atışlarını duyacaklardı. Orhan Ağa yerdeki kırık testi de göz gezdirdi. Nefesler tutulmuştu.
"Gözyaşımın tadına baktırdınız. " Tuzlu tadı yutkundu. İkinci testiyi de deviriverdi. Avlu ıslanmıştı. Caner dehşete düşmüş bir vaziyette irkildi. Bu nişanın atıldığına işaretti. Hayatının bileti iki dudağından çıkan cümlelerle yerle yeksan olacaktı.
"Fadime." Deyiverdi. Kız elini yüzüne kapatıp koştu. Gözünün önü kararmıştı.
Orhan Ağa elini kaldırdı. Caner suratına inmeye ramak kalmış tokada bakakaldı.
"Kırılan testiyi birleştir. O kızı bu eve gelin yap! Yoksa ne şehri ne de gökdeleni ne de benim soyadımı..." Caner'in eli ayağı buz kesmişti. Kalbi korkulu derin bir kavganın içindeydi. Ne yazık ki kazanan babasının korkusu, itibar kaybı olacaktı. Adımlarını Fadime’nin peşi sıra çevirdi.
Köşeden ağlayarak iniyordu. Papatya tarlasına sapmıştı. Takip etti. Nefesi kesildi. Ne yaman kızdı. Bir an olsun nefeslenmemişti. Bilmiyordu ki durursa ölürdü ıstırabından. Nefesi işte o an kesilirdi. "İstemiyorum" Bu cümle beyninde sinek gibi vızıldıyordu. Uğultu başında keskin bir ağrı bıraktı. Papatya tarlasındaki ağaca tutunduğunda elleri titriyordu, göğsünde nefes kalmamıştı. Hıçkıra hıçkıra ağladı. Kalbinde ki ağrı sanki damarlarındaki kanı patlatacaktı. Öyle vahim ve savruk bir vaziyetteydi. "Sevmiyordu madem neden sever gibi oynadı? Bunca yıl beşik kertmem dedi." Elinin altındaki ağacı dövmeye başladı. Vurdu, papatyaları çiğnedi.
"Bu kadar çok mu sevdin beni?"
Parmakları ağacın gövdesinde kalakaldı. Bakışlarını yukarı kaldırdı. Islak ıslaktı. Kirpiğinde asılı birkaç damla elbisesine düşüverdi. Cevap vermeyecekti. Hem bu saatten sonra konuşmak kifayetsizdi.
Caner anladı ki çok incitmişti. Kızın yanına uzanıp dizlerini kendine çekti. Bir tane papatya kopardı.
"Bakalım hâlâ seviyor musun?"
Seviyor, sevmiyor, seviyor, sevmiyor... ... ... ... Seviyor. Gülümsedi.
"Ne kadar güneş görürsem göreyim, susuz kaldığım gün kururum." Yüzünü omzuna, çekiştirdiği kazağına siliverdi. "Beni bir yama gibi taşımana lüzum yok." Dizlerini çekip çenesini yasladı. "Çeşme başındaki kızlar haklıymış, koca konak duymuş sevmediğini de bir ben görememişim."
Başını usulca kıza çevirdi. Onu ilk defa bu denli solgun görüyordu. Susuz kalmış bir papatya gibi.
"Kim haklı bilmem ama..." Başını salladı. "Seni üzdüğümün farkındayım."
"Hem de çok" Sakinleşmeye çalışıyordu. "Çocukken de beni ağlatırdın, büyüdün ve bu değişmedi."
"Henüz hâlâ çocuğum. Hayalleri hedefleri olan bir çocuk."
Avcuna aldığı bir avuç toprağı Caner’in suratına fırlatıverdi.
"Öyleyse git!’’
Gözüne kaçan toprakları ahlaya vahlaya silkeledi. "Görürsün sen şimdi!"
Ayaklandığı gibi bileğinden yakaladı. Sırt üstü yatırıp bacakları üzerine bindi. Avucuna doldurduğu toprakları saçlarına, elbisesine gelişigüzel fırlattı.
"Senden nefret ediyorum Caner!"
"Ne." Caner bi an duraksadı. Fadime elini yüzünü, üstünü çırparak doğruldu. ‘’Duyamadım.’’
‘’Sağır mısın?’’ Gözlerindeki ıslaklığı bastırarak sildi. ‘’Senden nefret ediyorum.’’ Çenesini yukarı kaldırmıştı. ‘’Ne o zoruna mı gitti Caner Bey?’’ Bacakları altından kalkmak için debelendi. Caner kızı kollarından yakalayıp toprağa yasladı.
‘’Bir daha söyle.’’ Ses tınısı tehditkârdı.
‘’Kadınların, hizmetçilerin, insanların etrafında pervane olmasına öyle çok alışmışsın ki...’’ Caner Yutkundu.
‘’Bir daha söyle.’’
‘’Neyi.’’ Dediğinde burun burunaydı. Nefesi yüzüne çarpıyordu. Gözleri gözlerinde derinleşmişti.
‘’Papatyalar yalan söylüyor olamaz.’’
Dudağının kenarı kıvrıldı.
‘’Çocuklar!’’ Atın toynakları toprağın tozunu attırdı. At havada kişnediğinde ikisinin gözleri de babaları ile buluştu.
‘’Baba’’ Bir kelepçe gibi sardığı bileğini bırakıp ayaklandı.
‘’Şu halinize bakın, edepsizler.’’ Kızın babası atından inip karşısında dikildi. Orhan ağaya döndü. ‘’Tez vakitte düğün kurula Ağa.’’
Kız ağlamaklı konuşacaktı ki kolundan kavrayıp peşinden sürükledi. Ata binip yanına çekti. ‘’Sus!’’ Öyle çok öfkeliydi ki. Cezasını konakta kesecekti.
At dörtnala giderken Caner peşi sıra baktı. Elini belinde birleştirip babasına döndü. ‘’İstediğin oldu baba. Şimdi iznin var mı okumama?’’
Babası bıyık altından gülümsedi. Başını sallayıp oğlunun omzuna elini koydu. ‘’Oğlum.’’ Birkaç defa sırtına vurup atına yürüdü. Zafer gülümsemesi Caner’in dudaklarındaydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |