6. Bölüm
Sultan B. G / YÜKSEK MÜHENDİS / Bölüm 5 (Kına Koçu)

Bölüm 5 (Kına Koçu)

Sultan B. G
bukalemun7

Avludaki kalabalığa bakındı. Kızlar etrafında pervane olmuştu. Herkes sevinçle bir şeylerden bahsediyordu. Babasının işaret vermesiyle adımları aşağı avluya yöneldi. Basamakları usul usul iniyordu. O günden bu yana henüz babası tek kelam etmemiş, kızı ile konuşmamıştı.

Son basamağa da basıp indiğinde ellerini birbirine kavuşturup beklemeye başladı. Avlu kapısında önce koç belirdi. Kulaklarında ziller, boynunda papatyadan örülmüş kolye vardı. Koçun ayakları, başı ve sırtı kınalıydı. Dilini ha bire dışarı çıkarıp yalanmasına gülümsedi. Zincirin ucunda Caner’in eli vardı. Siyah bir takım elbise giymiş, henüz kirli çıkan sakalı taze tıraşlıydı.

Davullar peş peşe çalıyordu. Caner’in ardında halaları, teyzeleri, kuzenleri sıralanmıştı. Orhan Baba yoktu. Zaten adet gereği o evde kalıp bayrak kaldırmayı bekleyecekti. Kına Koçu kıza teslim edilir edilmez konağa gidip Bayrak dikme merasimi yapılacaktı.

Caner, koçu kızın önüne getirdi. Babasının elini öptü. Hoş sohbet selamdan sonra babası başıyla işaret verdi. Evvelden beri ailelerinin Mezatçısı olan Ahmet usta elinde koca kasap bıçağı ile çıkageldi. Debelenip duran koçu yere yatırdılar. Tekbir getirildi.

‘’Kınamız şanlı, yuvamız bereketli olsun.’’ Dedi Osman Ağa ‘’Kazalar belalar hanemizden uzak, Kına Koçumuz afiyet olsun misafirlerime.’’

Hayvanın kanı süzülüp Fadime Gülbin’in ayaklarının ucuna geldi. Başı kesilen hayvan hâlâ debelenip duruyordu. İki cevval adam gelip koçu bir solukta yüzüp çırılçıplak ettiler. Bir diğeri çeviklikle içini temizledi öbürü koca şişi getirip hayvanı ona oturttular.

Dumanlar tütüyordu. Ocakta şiş çevriliyordu. Orta yaşlı sıska, iri kalçalı ablalar bir o yana bir bu yana koşturarak yemekleri pişirip salataları yapıyordu.

Kurulan masalara yemekler getirildi. Oğlan tarafına ikramlarda bulunuldu. Bir cümbüş hâkimdi. Gülbin bir gördüğü insanı bir daha göremiyordu. Herkes telaşeliydi. Kendisi ise oldukça heyecanlıydı. İçi içine sığmıyordu. İki gün sonra sevdiği adamın koynunda yatacaktı. Bu his yanaklarının kızarmasına, kalbinin deli gibi çırpınmasına sebep oluyordu.

Oğlan tarafı kız tarafından bayrağı alıp evlerinin yolunu tutmuştu.

Avluya geldiklerinde Orhan Ağa ayağa kalkıp kollarını açtı.

‘’Hoş geldiniz!’’ dedi tüm içtenliğiyle. Oğlunun yaveri elindeki bayrağı Ağaya uzattı. Ağa bayrağı birkaç defa öpüp alnına koydu. Bayrak kutsaldı.

Yaver bayrağı alıp çatının tepesine bir sopa ile dikti. Sopa ucuna bağlanan bayrak serin meltem ile salındı. Aşağı inip ağanın elini öptü. Ağa cebinden çıkardığı parayı yaverin cebine sıkıştırdı.

‘’Başlasın düğünümüz!’’ dedi coşkuyla. Ellerini çırptı.

O gece oğlan tarafı kendi konağında, kız tarafı kendi konağında eğlenip gülüştü.

Gece yorgunluktan bütün kuzenler bir yana uyuyup kalmıştı. Fadime yarın için çok heyecanlıydı. Zor bela sabah etti.

Kuşlar cıvıl cıvıldı. Önce akrabalarla güzel bir kahvaltı yapıldı. Yardımcı kadınlar etrafı şöyle bir toparladı. Kazanlar kurulup misafirlere yemekler pişirilmeye başlandı.

Kızlar Gülbin’in etrafında fır dönüyordu. Kolundan çekiştirip odaya doğru sürüklediler.

‘’Durun kızlar, ah.’’ Dedi. ‘’Yavaş olun biraz.’’

Birisi kıkırdadı. ‘’Sen yavaş kelimesini bundan sonra unut bence.’’ Bi kahkaha tufanı koptu. Evlilerden biri hınzırca kızları dürttü. ‘’Kızı korkutmayın şimdi, akşama saklayın.’’ Herkes fingirdedi.

Aynanın karşısına oturttular. Kimisi saçlarını temizliyor, kimisi tırnaklarına bakım yapıyor bir diğeri kına kıyafetini getiriyordu. Herkes kendi üzerine düşen işi ustalıkla ve çeviklikle yapıyordu.

Gülbin’in omuzlarından tutup yakasına altın gerdanlığı takıştırdılar. ‘’İşte şimdi hazırsın.’’ Aynadaki yüzüne yandan bakışlar attı. Kırmızı kınalık içinde saçları, yüzü, dudakları ışıl ışıldı. Resmen bir yakut gibi parlıyordu. Biri dilini ısırdı. ‘’MaşaAllah çok güzelsin.’’ Başını içtenlikle sallayıp ‘’Tü tü tü. Bembeyazsın papatya gibi.’’ Utanıyordu.

Akıllardan geçenleri kimsenin bilememesi büyük nimetti. Zira herkes bu zarif bedenin yatakta nasıl kıvrılacağını düşünüyordu.

Avluda ışıklar duvardan duvara ip gibi gerildi. Balonları da şişirip bu şekilde astılar. Hava kararıyordu. Gelmeleri yakındı. Kuzeni Zeynep’in omzunu dürtmesi ile önündeki hayal okyanusundan çıkıp kendine geldi. ‘’Gülbin.’’ Dedi ‘’Hemen odaya geliver.’’

Kaşları çatıldı. ‘’Ne oldu?’’

‘’Gel’’ deyip çekiştirdi. Kapıyı açıp itekledi. O an masa üzerinde duran papatya ve güllerin karıştırılmasıyla oluşmuş kocaman çiçek demetine bakakaldı. Ağzı açık kalmıştı. ‘’Seninki göndermiş.’’ Kıkırtı koptu.

İçinde tarifsiz bir heyecan, sevinç vardı. Caner’in bu çabası onu gözünde devleştirmişti. Kadınlar böyleydi işte iki dal çiçeğe, iki çift güzel söz kapılıp giderdi.

Kucakladı. Öylesine güzel kokuyordu ki. İçine çekti. Parmakları üzerindeki notu araladı. ‘En güzel geline, papatyama.’ Kasıklarından kalbine doğru usul bir elektriklenme yükselmişti. Adının Fadime Gülbin olduğu kadar emindi: Onunla çok mutlu olacaktı.

Karanlık bastırıp da erkek tarafı konağa adım attığında sahnede oynayan kadınlar etrafa kaçıştı. Oğlan tarafının hanımları ellerinde kına tepsileri, kınalıklar, ikramlık çerezlerle avluda sıra sıra turladılar. Damat ve gelin karşı karşıya getirildi. Oğlan kızın etrafında şöyle bir turlayıp önce elini kalbine oradan alnına oradan da başına götürdü. O anda oğlan tarafından ‘Heyt!’ nidaları, coşkulu çığlıklar yükseldi. Alkışlar birbiri ardına patladı. Gelin salınarak oğlanın etrafında oynadı. Gözleri birbirine kenetlenmişti. Aralarında tarifsiz bir çekim, bağlılık vardı. Bu böyle bir süre devam etti.

Gelin ve damadı bir yere oturtup etrafını çevrelediler. Gülbin avucunu sıkı sıkıya tutuyordu. Yumruk yaptığı elini açması için kaynanasını çağırdılar. Kaynanası elinde iri altınla gelip gelinin avcuna yerleştirdi.

Büyük bir şenlikle kınalar yakılmıştı. Misafirlere ikramlık çerezler ve kına paketleri dağıtıldı. Hediyesini alan evin yolunu tutmuştu.

Vakit epey geç olmuş, genç kadınların parmakları oynamaktan nasırlaşmıştı. İki tarafında aileleri hem sulhtan yana hem de evlatlarının bu özel gününü tattıkları için tarifsiz bir mutluluk içindeydi.

Kanları fokur fokur kaynayan genç kızlar Gülbin’i kolundan tutup çekiştirdi. Öyle ki Caner’le uzaktan vedalaşmak zorundu kalmışlardı.

Resmen sürükleyerek hamama çekiştiriyorlardı. Gülbin’i soyup hamama soktular. Gece hamamı yapıp hemencecik giyiniverdiler. O sırada yukarıda yataklar kuruluyordu.

Kızlarla kol kola girip odanın yolunu tuttular. Kuzeni kapıyı açtı. Yere bir sürü yatak serilmişti. Bütün kuzenler pijamalarını üzerine geçirip gelin hanımı bekliyorlardı. Odanın bir ucundan diğer ucuna kadar serilmiş yer yatağında herkes sıra sıra yerini aldı. Gülbin’i de ortaya yatırdılar. Yasemin ışıkları kapattı. Bu en büyük kuzeniydi ve aralarında tek evli olan o idi.

Herkes dirseğini yastığa yaslayıp başını da destekleyerek Gülbin’e gözlerini dikmişlerdi.

‘’Eee?’’ dedi biri. Gülbin dudaklarını birbirine bastırmıştı.

‘’Heyecanlı mısın?’’ dedi diğer kuzeni. Gülbin battaniyeyi kafasına kadar çekti. Kuzeni Ayşe yerinden kalkıp Gülbin’i çekiştirdi. Sonra yanında bağdaş kurdu. Yıldızların aydınlattığı odada herkes birbirini kısmen görebiliyordu. Sırayla hepsi yerinden doğrulup yatağın içinde oturdu.

‘’Yarın bu saatlerde onun yanında olacaksın.’’

‘’Hatta yanı değil canım başka bir yerinde.’’ Kahkaha tufanı kopmuştu. Herkes ellerini çırparak birbirini susturdu.

‘’Yapmayın, utanıyorum.’’ Dedi Gülbin. Eli ile yüzünü örttü.

‘’Korkuyor musun?’’ dedi kısa ve sıska olan kuzeni. ‘’Sonuçta çok tuhaf. Elimize bir iğne battığında bile nasıl canımız acıyor.’’

‘’Korkutma kızı’’ dedi Yasemin ‘’O öyle bir şey değil.’’

‘’Nasıl bir şeymiş anlat da dinleyelim.’’ Yanındaki muzırca omuz vurdu.

‘’Höst, ağzınızın suyunu silin.’’ Gülüştüler. ‘’Kaynıyorsunuz valla.’’

‘’Aman be sen de!’’ Karnını gösterdi. ‘’Elin oğlu karnını şişirmiş işte ne var anlatsan.’’

Yasemin göz devirdi. ‘’Peki, biraz çıtlatayım.’’ Herkes yerinde kıpraştı. ‘’Öncelikle Gülbincim hiç korkma. Emin ol Caner seni rahatlatacaktır. Eğer sen korkarsan bu iş zorlaşır.’’ Eli ile yatağı gösterdi. ‘’Rahatla biraz, uzunca uzan.’’ Kıs kıs güldü. ‘’Sonrasını ona bırak.’’ Gülbin başının altındaki yastığı çekip kızlara fırlattı.

‘’Uyuyun artık.’’ Kıpkırmızı kesilmişti.

‘’Gülbin.’’ Kuzenlerinin susmaya niyeti yoktu. ‘’Hiç öptü mü seni?’’ Çenesi ile işaret etti. ‘’Anlarsın ya, dudaklarını.’’ Gülbin zihnini yokladı. Sahi onun dudakları onu ölesiye hiç öpmemişti. Küçük bir buseydi hatırladığı.

‘’Tamam uyuyalım.’’ Deyip örtüyü başına kadar çekti.

‘’Kızımızda pek nazlı.’’ Dedi bir diğeri. Herkes yatağına girip yastığına gömüldü. Çok yorulmuşlardı ama hınzırlıktan da geri kalmıyorlardı.

Sabahın seheri pencerelerindeydi. Kuşlar ötüyor, o mis gibi koku burnuna geliyordu.

‘’Uyan Gülbin!’’ Güneşin huzmeleri gözünde parladı. Elleri ile yüzünü ovuşturdu.

‘’Çok uykum var.’’

‘’Akşam uyursun.’’ Kolundan çekiştirdiler.

‘’Tabi Caner ağa uyutursa.’’

‘’Hiyh!’’ dedi Gülbin. Bu kızların hiç edeplenesi yoktu.

Herkes bir işe koyulmuştu. Kimisi yatalakları topluyor, kimisi kahvaltı hazırlıyordu. Bahçedeki çalgı toplanıyordu. Gülbin kahvaltısını alelacele yaptı. Hazırlanması gerekiyordu. Oğlan tarafı ikindi vakti davul zurna ile gelip gelinlerini alacaklardı. Damat tarafında düğün ve nikâh olup bitip o malum geceye geçilecekti.

Kızlar Gülbin’i ayna karşısına oturttu. Dünden gelen çiçeklerine mutlulukla baktı. İçi içine sığmıyordu. Heyecanlı bir nefes verdi. Beyaz gelinliğine dokundu. Ne kadar zarif ve şıktı.

Kuzenlerinin her biri bir işe koyuldu. Gelini en güzel şekilde hazırlayacaklardı. Saçlarını, makyajını yapıp gelinliğini giydirdiler. İçinde bembeyaz bir kuğu gibiydi. Gülbin kırmızı güller gibi kokuyordu. Yasemin eli ile duvağını düzeltti. Papatyadan yapılma tacı süs diye saçlarına takıştırdı.

‘’Büyüleyici görünüyorsun.’’

‘’Caner ağa küçük dilini yutacak.’’

‘’Enfes! Mükemmel.’’

‘’Çok güzelsin, çok.’’

Bu güzel cümleler kendini daha iyi hissetmesine sebep olmuştu. Elleri arasında tuttuğu papatyalardan yapılmış gelin çiçeğine baktı. Sevdiğine kavuşacak olmasına hala inanamıyordu. Her şey bir rüya kadar güzeldi.

Kızlarla fingirdeşirken davul zurna sesi duyuldu.

Biri kapıyı çat diye açtı. ‘’Damat tarafı geldi!’’

Kuzenler Gülbin’in gelinliğinden tutup aşağı inmesine yardım ettiler. Merdiven bitimin de durdu. Davul vurup zurna çaldıkça kalbi güm güm ediyordu. Caner eşikte duruyordu. Nefes kesici görünüyordu.

Elinde ki parayı davula sıkıştırdı. Zurnacının yakasına da para taktıktan sonra Osman Ağanın önünde el pençe durdu. Müsaade isteyip gelini koluna taktı. Gülbin kırgın olduğu babasının eline uzanıp öptü. Sarılırken kulağına fısıldadı. ‘’Seni üzdüysem affet beni.’’ Babasının gözlerini ilk defa ıslak görüyordu. Babası sırtına birkaç defa affettim, dercesine vurdu. Annesine dönüp sıkıca sarıldı. Bu bir vedaydı. Gelin olup gidiyordu. Başka bir aileye, başka insanların yanına gidiyordu. Artık baba evinin misafiriydi.

Caner Gülbin’i yönlendirdi. Kız tarafının aksine oğlan tarafı neşe içindeydi. Gelinlerini alıp konaklarının yolunu tuttular.

Konak önünde yedi davul, yedi zurnacı vardı. Orhan ağa kocaman gülümsemesiyle evlatlarının eşiğe adım atmasını bekliyordu.

Caner Gülbin’e yardımcı olup gelinini koluna taktı. Eşiğe geldiler. Annesi tepsi içinden bir lokum alıp gelinine uzattı. Gülbin itiraz etmeden gülümseyerek yedi. Bu adet gelinin ağzı tatlı olsun diyeydi. Caner’in teyzelerinden biri avucundaki buğdayı gelin ve damadın başı üzerine çırptı. Bu evleri bereketli olsun diyeydi. Halalardan bir tanesi de avucundaki şekerleri fırlattı. Eşlerin arasındaki muhabbet tatlı olsun diyeydi. Orhan ağa elindeki bir tomar parayı gelini üzerine yağmur gibi yağdırdı. Gülbin kendisine bu denli biçilen değerden oldukça memnundu. Bu his öylesine hoş, öylesine güzeldi ki… Büyüleyici bir rüyanın içerisindeydi.

Avluda davul zurna eşliğinde oynadılar bir müddet. Sonra kız tarafı da geldi. Akşam ezanı okunduktan sonra iki nikâhda kıyıldı. Takılar takıldı. Kolları bileziklerle dolmuştu.

Misafirler birer birer hediyelerini verip saadetler diledikten sonra gidiyorlardı.

Herkes dağılmıştı. Aile üyeleri de birbirileri ile vedalaşmıştı. Orhan Ağa elini uzattı. İkisi de öpüp alnına koydu. Sonra hınzırca bakıp avludan çıktı. Annesi gelinine sarıldıktan sonra Orhan ağayı takip etmişti. Herkes gitmişti fakat merdiven altındaki ambarın orada biri vardı. Bir elini beline koydu. Gözlerini kısıp baktı. Hatice elinde bir anahtar ve çarşafla geliverdi.

‘’Odanızı göstereyim Ağam.’’

Baş selamı verip geline yardım ederek yönlendirdi.

Oda önüne geldiklerinde Hatice anahtarı yerleştirip kapıyı açtı. Gülbin meraklı gözerler bakıyordu. Oda oldukça sade idi. Krem ve kırmızı tonlarda döşenmişti. Doğrusu beğenmişti. Kucağına uzatılan çarşafı aldı.

‘’Buyurun.’’ Caner gelini ile odaya girdi.

Kaşlarını çattı. ‘’Sen gitmeyecek misin?’’

‘’Ağam burada kalmamı, bir aksilik durumunda kendisine haber vermemi söyledi.’’ Gülbin’i ateş basmıştı. İçi bir tuhaf olmuştu. Yine aşağısı elektriklenmeye garip duygular dolaşmaya başlamıştı.

‘’Kapı önünde beklemeyeceksin herhalde.’’

‘’Beklemem söylendi.’’

Caner bir anda köpürmüştü. ‘’Bu kadar adet bize kâfi. Aşağı da bekle.’’

‘’Ama çarşaf.’’

‘’Yok deve!’’ Gülbin istemeden kıkırdadı. Tepkisinde tatlı bir sersemlik vardı.

‘’Ama.’’

‘’Aşağı in ve çarşafı unut. Ağan sorarsa da böyle dediğimi söyle.’’

‘’Olur ağam.’’ Arkasına bakmadan gitmişti.

Caner kapıyı kapattı. Kravatını çekiştirip kendini yatağa attı. Yorgun hissediyordu. Gülbin kapı eşiğinde kalmıştı. Bir süre orada bekledikten sonra omuz silkip yatağa ilerledi. Hemen Caner’in yanı başına oturdu. Caner başını kaldırdı. Elini Gülbin’in omzuna uzatıp parmak uçları ile okşadı. Gülbin’in içinde kıvılcımlar patladı.

‘’Hadi üzerini çıkarda uyuyalım.’’

Gülbin utangaç gözlerle yüzüne bakındı. ‘’Duş almam gerekiyor.’’

‘’Hım.’’ Gelinliğin fermuarında eli gezindi. Usulca indirdi. Nefesini sırtında hissediyordu. Teni ürpermişti. ‘’O zaman acele et.’’ Onu duşa davet etmeyi ne çok isterdi. Mahrem değildi ya, söylese ne olurdu sanki.

‘’Sen…’’ diyebildi.

‘’Ben.’’ Caner gömleğinin düğmelerini açtı. ‘’Ben de üzerimi değiştirip seni beklerim.’’

Gülbin utangaç bir edayla ayaklanıp gelinliği çıkardı. Göz ucuyla Caner’e baktı. Sırtını dönmüştü. Bu biraz rahatlamasını sağlamıştı. Odanın içindeki banyoya attı kendini. Sıcak duşun altına girip ter kokusundan sıyrıldı. Duştan çıkıp havluya sarındı.

Makyaj masasının orada asılı duran geceliği üzerine geçirdi. Caner’in sesi soluğu çıkmıyordu. Gözlerini tavana dikmiş derin derin düşünüyordu. Öyle ki Gülbin’in çıplaklığını bile fark etmemişti.

Gri pijamasının sarmaladığı pazıları davetkâr duruyordu. Kırmızı geceliğiyle yanına uzandı. Ellerini utana sıkıla göbeğinde birleştirdi. Süt gibi beyaz bacaklarını hafif büktü. Caner oralı olmuyordu.

‘’İyi misin?’’ diyebildi.

Caner yerinde kıpırdandı. Gözlerini Fadime Gülbin’e çevirdi. ‘’Yorgunum, uyuyalım mı?’’ Sesi titrek çıkmıştı. Gülbin nefes kesici görünüyordu.

‘’Ama…’’ dedi. Heyecandan ağzının içindeki tükürük bitiyordu.

‘’Gece uzun, biraz dinlenelim.’’

Yanına kıvrıldı. Caner Gülbin’in kokusuna, tazecik bedenine karşı kıymakta zorlanıyordu. Gülbin bir şeylerin hareketlendiğini fark etti. ‘’Hiyh!’’ diye bir ses çıkardı.

‘’Korkma.’’ Caner Fadime’yi kollarının arasına çekti. ‘’Seni incitmeyeceğim.’’

Fadime Gülbin olacaklardan korkarken Caner onun boyun girintisine gömüldü. Az sonra soluğu düzene bindi, uyumuştu. Derin bir nefes verdi. Hem istiyor hem de hazır hissetmiyordu. Biraz uyusa iyi olacaktı. Gözleri yorgunluktan kapanırken köşede duran bavulu fark etmişti. Uykuya direnemedi. Caner’in koynunda, her şeyden habersiz, rüyaya daldı.

Bölüm : 04.03.2025 22:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...