
Çardağa oturmuş püfür püfür esen bahar yeline saçlarını bırakmıştı. Koca ağacın dalları, yaprakları çardağın üzerine düşüyordu. Gözlerini kapadı. Kaynanası seslendiğinde mırıldandığı türküyü yarıda bıraktı.
‘’Fadime Gülbin.’’
Bacaklarını toparladı. ‘’Efendim anne.’’
Kadın tülbendini düzeltip başköşeye oturdu. ‘’Şöyle köpüklü bir kahve yap da içeyim.’’ İlk zamanlar bunu neden Hatice’nin yapmadığını sorguluyordu. Artık bunun gelinlik vazifesi olduğu kafasına vurula vurula öğretilmişti.
‘’Peki anne.’’ Naiflikle yerinden kalkıp mutfağın yolunu tuttu. Mutfağa bir cümbüş hâkimdi. Kadınlar sağa sola koşuşturuyordu. Tepsi tepsi börekler fırına sürüldü. Ne olduğunu sormuştu ama cevap alamamıştı. Üzerinde durmadı. Kahveyi yapıp mutfaktan çıktı.
Güneş pırıl pırıldı. Tepsiyi masaya yerleştirip kayınvalidesinin karşısına oturdu. Kaynanası keyifle bir yudum aldı.
‘’Eline sağlık.’’ Gülbin kalkmak için müsaade isteyeceği sırada eliyle oturmasını işaret etti. ‘’İki kelam konuşacaklarım var kızım.’’
Gülbin oturup ellerini bacağı üzerinde toparladı. ‘’Bir kusurum mu oldu anne?’’ Gerçi evvelki uyarmalarına nazaran daha yumuşaktı sesi, bir anne gibi ılımlıydı.
‘’Gözümden kaçmayan şeyler var.’’ Sukutla dinlemeye devam etti. ‘’Bu konağa ilk geldiğimde yaşım senden küçüktü. Kucağıma bir bebe tutuşturdular. Osman Ağanın ikinci hanımıyım. Anası ölmüş beni aldı. Yavrucak anasının öldüğünü hissetti mi bilinmez bir haftaya kalmadan o da göçüp gitti.’’ Gülbin şaşırmış bir vaziyette dudaklarını araladı. ‘’Sonra kayınvalidem tutturdu bi çocuğun olsun. Benimle gelin olanların hep kucakları dolmuştu, benimki boştu.’’ Kayınvalidesinin sesi çatallandı. ‘’Yıllarca çocuğum olmadı. Çektiğim eziyetleri bir Allah bilir bir ben. Üzerime kuma gelecekti ki bir gün şu merdivenlerden düşüverdim. Doktora yetiştirdiklerinde gebeymişim. İşte o zaman Caner’im karnımdaymış.’’ Kaynanasının gözleri parıldadı. ‘’Dünyalar benim oldu. Caner’im bütün yaralarıma merhem olmuştu. Bundandır kıymeti bende başka.’’ Gözleri daldı. ‘’Ana ben okuyacağım dediğinde babasının gönlü olmasa da gönlünü ben ettim. Oğlum bir istesin yoluna binleri sereyim. Babasına saygıda kusur etmedi, söze de sadık kaldı. Öyle de vefalıdır.’’ Gülbin bütün bu cümleleri neden duyduğuna anlam veremedi. Dinlemeye devam etti. ‘’İstanbullara dayanırım daha uzağına dayanamam dedim de oğlum şimdi benden başka başka şeyler ister. Sen de bir eş olarak kocanın arkasında dur. Ezdirme.’’
‘’İyi de anne, ben neyden bahsetmek istediğini anlayamadım.’’
‘’Caner’le konuşmadınız mı?’’
Gözleri ıslandı. Gitti gideli Caner onu bir defa bile aramamıştı. Her defasında kendisi arıyordu. Binde bir telefonlarını açıyor, bir arkadaş gibi iki kelamdan sonra telefonu kapatıyordu. Gittiğinde mevsim yazdı, şimdi bahar gelmişti.
‘’Aylardır iki kelam anca. Derslerinin yoğun olduğunu söylüyor.’’
Kahvesinden bir yudum daha aldı. ‘’Oğlumun aklı dolu.’’ Bir kaşını kaldırdı. Ellerini savurdu ‘’Aklı bir karış havada, sana çok iş düşüyor.’’
‘’Ben.’’ Diyebildi. Utanmıştı.
‘’Oğlumun lafının ardında dur ama onu da bu eve bağla artık kızım.’’ Kızgın olduğunda ki soğukluk çehresini bürünmüştü. ‘’Kâhya seni götürsün alışveriş yap kendine, kokular sürün. Oğlumu bu eve bağla.’’ Bastıra bastıra söyledi. ‘’Oğlumu ne yap ne et bu eve bağla!’’
‘’Caner mi geliyor?’’ dedi hevesle.
‘’Bilmiyor musun? İnsan eşinin gelip gelmeyeceğini bilmez mi?’’
Dayanamadı. Telefonuna en son beş gün evvel cevap verdiğini, geleceğinden de hiç bahsetmediğini söyledi.
‘’Bana bak kızım.’’ Dudaklarını kızgınlıkla bastırıp ofladı. ‘’Siz karı koca oldunuz değil mi?’’ O an Gülbin tek kelime edemedi. Eli ayağı birbirine dolandı.
‘’Olduk.’’ Kekelemesi bu denli fena olan kayınvalidesinin gözünden kaçmamıştı.
‘’Doğruyu söylemiyorsun.’’ Dedi.
‘’Yorgunduk ikimizde, uyuduk.’’
Kaynanası hiddetle kalktı. Bacağı tepsiye çarpıp fincanı devirmişti.
‘’Nasıl olur bu?’’
‘’Anne ben bilmiyorum.’’
‘’Tü sana!’’ Gülbin’in çenesi ıslandı. ‘’Kadın olarak oğlumu baştan çıkaramayacaktın da ne diye gelin geldin evime.’’ İşaret parmağını Gülbin’in suratına salladı. ‘’Papatya tarlasında oğlumla düşüp kalkmasını biliyorsun ama!’’
Gülbin’in gözleri ıslandı. Ne kocasının geleceğine, ne de bu hasretliğin dinecek olmasına sevinebilmişti. Kaynanasının acı sözleri kalbini dağlamıştı. İçin için ağladı. Gerisin geri yürüyüp odasına koştu. Yatağına uzandı. Eline telefonu alıp gözyaşları içinde birkaç defa Caner’in numarasını açtıysa da arayamadı. Yatağı gözyaşının pınarı olmuştu. Sakinleşmeye çalıştı.
Hatice kapıyı tıklatıp adını seslendiğinde banyodan çıkıyordu. ‘’Caner ağa yarım saate gelecek. Aşağıda sizi bekliyorlar. Hanım Ana dedi ki sofrayı gelin kursun.’’
Gülbin başını salladı. Kapıyı kapatıp üzerini değiştirdi. Şiş gözlerinin altını pudra ile kapatıverdi.
Beyaz ve sarıdan oluşan çiçekli elbisesini giyip aşağı indi. Avluda kaynanası, kayınbabası, görümcesi, halaları, teyzeleri oturuyorlardı. Herkese selam verip ellerini öptü. Kaynanası ile göz göze gelmek dahi istemiyordu.
Mutfağa geçip sofrayı kurmaya koyuldu. Avlu da yeni bir masa açılmıştı. Tabakları birer birer dizdi.
Her şey neredeyse hazırdı. Masa kenarını eliyle şöyle bir düzelttiğinde korna sesini duydu. Kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Avlu kapısına doğru koştu. Durdu. Caner birkaç dakika sonra tam karşısında belirdi. Eli ayağı boşaldı bir anda. Alnından soğuk sular dökülmeye başladı. Neredeyse bir yıl olacaktı ve bu bile Caner’i ne çok değiştirmişti. Gözüne daha bir delikanlı göründü.
‘’Oğlum!’’
Annesi koşup boynuna sarıldı. Öyle çok imrendi ki. Ne çok isterdi o sarılanın, kokuyu içine çekenin kendisi olmasını. Uzaktan melül bir kuzu gibi baktı kaldı. Herkes birer birer sarıldı. Sıra sonunda kendisine gelebilmişti.
‘’Nasılsın Gülbin?’’ Kuru bir selamdan ibaretti. Gelin olmayı hiç böyle hayal etmemişti. O salonda sarılamayan tek kişi kendisiydi. Oysa ona herkesten yakın olan kendi bedeniydi. Büyükler var, diye geçirdi içinden.
‘’İyiyim, sen?’’ dedi konuşabildiğinde.
‘’Hadi hadi sonra konuşursunuz, oğlum açtır yemeğini yesin.’’ Yanakları arasına aldı yüzünü. ‘’Anası kurban, can oğlum.’’ Sesi çıkmadı. Teselliyi Caner’in gelmiş olmasında buldu.
Sofraya oturuldu. Caner, Gülbin dışında herkesle hoş sohbetler ediyordu. Tek tek gözlere bakıyor bir tek onunkine bakmıyordu. Saygıdandır diye düşündü. Zira bu konu üzerine daha fazla düşünürse oracıkta hüngür hüngür ağlayabilirdi.
Gece uzadıkça uzadı. Annesi, halaları, teyzeleri kardeşi kısacası tüm akrabalar Caner’e doyamamıştı. Oysa Gülbin’in onunla odasına çıkmaya, yatağına uzanmaya ne çok ihtiyacı vardı.
Kahve faslı bitince Nazire teyze kaş göz yaptı. ‘’Biz size misafirdik bu gecede siz bize misafir olun’’ dedi. Gülbin’in içi içini yedi. Ne yani kocası daha ilk günden başka bir eve mi gidecekti? Bu gurbet ne de çok uzuyordu.
‘’Doğru doğru kardeşimle enişteme bir de ben kahvaltı hazırlatayım.’’ İçine su serpilmişti. Osman ağa ve kaynanasından bahsediyordu.
Görümcesi itiraz etti. ‘’Ben bu gece abimle kalmak istiyorum.’’
‘’Sus Asiye’’ dedi kaynanası. Gülbin’in içinin yağları eridi. Dört gözle misafirlerin gitmesini bekledi. Sabırdı. Nitekim sabretti.
Misafirler ayaklanıp dışarı kıyafetlerini üzerlerine geçirirken Gülbin’de el pençe durmuş geçip gitmelerini bekliyordu. Herkes siyahlı beyazlı araçlara doluştu. Kapının gerisinde yalnız Caner, Gülbin ve yardımcıları kalmıştı. Kaynanası araca binecekken geri döndü. Gülbin’i kolundan tutup kulağına eğildi. ‘’Elini çabuk tut, oğlum yarın yine yolcu.’’
‘’Ne?’’ diye tiz bir ses çıkardı. Kaynanası oralı olmadan araca binip gözden kaybolmuştu. Geriye döndüğünde ardında ne Caner vardı ne de yardımcısı. Başını siyah göğe, dolunaya kaldırdı. Kara gece de etrafı ışıl ışıl parlatıyordu. Gözlerini terasa dikti. Caner ellerini terasın ahşap korkuluklarına yaslamış çok uzaklarda bir yere dalmıştı.
‘’Hanımım’’ Merdivenin tepesinde duraksadı.
‘’Efendim.’’
‘’Hanımım dedi ki: Bu gece o iş olmadan odadan çıkmasınlar, diye temb-‘’
‘’Tamam, sus.’’
Pata küte merdivenleri çıkıp terasın yolunu buldu. Kapıyı araladı. Sigara kokusu ile yasemin çiçeklerinin kokusu birbirine karışmıştı. Erkeği somyanın üzerine kurulmuş dolunaya bakarak dumanı üflüyordu.
‘’Sigaraya da başlamışsın.’’ Geçip ayakucuna oturdu. Sessizdi. ‘’Size mektepte bunu mu öğretiyorlar.’’ Gözleri Gülbin’e kaydı, kısıp küçümser bir bakış attıktan sonra yeniden dolunayı seyre daldı. ‘’Hiç aramadın beni.’’ Gülbin onunla konuşmak için deli oluyordu. Caner hiç oralı değildi.
‘’Derslerim çok yoğun.’’
İki kelamına muhtaç, suya hasret toprak gibiydi. Gülbin heveslenmişti.
‘’Yarın yeniden yolcuymuşsun.’’
‘’Evet.’’
Aralarında ateş böceklerinin oluşturduğu sessizlik hâkimdi. Caner’in gözleri kapanmaya başlamıştı.
‘’Odamıza geçelim.’’ Davetkâr tutumu utanmasına sebep olduysa da kaynanasının sözleri aklından çıkmıyordu. Caner’in sıcacık ellerini tutup odaya çekiştirdi. İtiraz etmeyişi içinde sevinç çığlıkları atmasına sebep olmuştu.
Kapıyı kapatıverdiler. Kocasını yatağa sürükledi. Caner’in ölü toprağı atılmış gibi iki yanında duran ellerini hafif kalın olan beline yerleştirdi. Ellerini Caner’in omzuna yaslayıp başını göğsüne koydu. Onunla bu denli yakın olmak kalbinin küt küt atmasına sebep olmuştu.
Caner burnuna gelen yemekle karışık mat kokuyu kokladı. Zihni o pahalı parfümlerde, boyalı yüzlerde ve davetkâr bakışlardaydı. Gülbin onlara göre çok masum kokuyor, masum giyiniyor, masum bakıyordu. Tavırları dahi oldukça masumdu. Caner’in aklı karışıktı. İstediği hayale o gökdelenlere ulaşmak için pahalı insanlarla, pahalı yerlerde, pahalı masalarda oturup kalkıyordu. Şu koca bir yıl köyünden, geleneklerinden çok başka insanların yanında geçmişti. Zaten farklı olan düşünceleri iyice değişmişti. Ama şuan bütün bu fikirlerini açığa vuramazdı. Henüz sırası değildi.
Fadime’nin elleri gömleğinin düğmelerine gitti. Kendisinden ne beklediğinin farkındaydı. Lakin bunu ona yapamazdı. Yapmamalıydı. İçinde vicdanıyla bir kavgaya tutuştu. Kaşları çatışmıştı.
‘’Ne oldu?’’
Yutkundu. Gözlerinde ki masum isteği geri çeviremezdi. Kötü bir insan olup olmadığını sorguladı. Düpedüz bu kızı kandırıyordu.
‘’Gülbin’’ dedi yutkundu. ‘’Ailene dön, köyüne dön.’’ Gülbin’in elleri cansızlaşıp yanlarına düştü.
‘’Ne?’’ bir adım geriledi. ‘’Neyden bahsediyorsun sen?’’
‘’Okulum çok yoğun sana yetemiyorum bugün bile baksana bekliyorsun ama ben çok yorgunum. Yarında yola çıkacağım hem de yurtdışına…’’
‘’Ne diyorsun sen?’’
‘’Seni üzmek istemiyorum.’’
‘’Sen ne dediğinin farkında mısın Caner? Bir yıldır evliyiz ve iki defa yan yana geldik ve sen bana babanın evine dön mü diyorsun?’’
‘’Öyle değil.’’ Caner bunu da söyleyemezdi. Eğer Gülbin’i gönderirse babasının desteğini tamamen kaybederdi. Eğer kaybederse yurtdışı fonu, maddi desteğini kaybederdi. Fadime Gülbin bu evden kendi isteğiyle gitmeliydi.
‘’Ben sadece koca bir gençliğini benim yolumu gözleyerek geçirme istiyorum.’’
Histerik bir gülüş attı. ‘’Ben kadınım. Eşin olarak seni beklemek üzmez, bekledikten sonra beni kahreden bir yanlış yapman beni üzer.’’
‘’Anlamadım.’’
‘’Başkası mı var Caner?’’
Caner gömleğinde birkaç düğme daha açtı. ‘’Hayır.’’ Diyebildi. Kekeledi. ‘’Bunu da nereden çıkardın?’’
‘’Öyleyse benden bu kadar uzak durmanın sebebi nedir?’’
Caner durumu kurtarması gerektiğini düşündü. ‘’Ben’’ dedi ‘’Sadece çok yorgunum.’’ Gömleği çıkarıp bir köşeye fırlattı. Tüyleri epey çoğalmış diye düşündü Gülbin. Birlikte büyüyorlardı ama ayrı diyarlarda, birbirlerini görmeden.
Caner’i yatağa çekti. ‘’Uyuyalım öyleyse.’’ Ona bir eş olarak destek olmak, yanında olduğunu hissettirmek istiyordu. Caner pantolonunu da çıkarıp yatağın içine girdi. Gülbin’in bu denli masum olması onu vicdanen yoruyordu. Hem eşiydi. Ona istediğini vermekle suçlu sayılmayacağını düşündü. Gülbin’in üzerini çıkarışını seyretti. Beyaz, süt gibi bir teni vardı. Bacaklarında birbirini seyreden iki tane ben vardı. Pijamasını üzerine geçirecekken yatakta doğrulup kızı bileğinden tuttu. Gülbin elleri ile göğsünü saklamaya çalıştı.
‘’Bunu istiyor musun?’’ sesi çatallaşmıştı.
‘’Ben…’’
Yatakta kendine çekip saçlarını okşadı. Elleri kızın vücuduna dokundukça Gülbin’i garip bir sarhoşluk sarmıştı. Bu hissettiği duygular tattığı diğer duygulardan çok başkaydı, çok farklıydı. Bu his, bu tat, bu heyecanın tarifi yoktu. Korkuyla karışık onun olma isteği kalbinde kabarmıştı. Caner’e olan kırgınlığı, kızgınlığı bir anda yok olmuştu. Kalbi onu binlerce kez affetmişti.
Dizlerini yatağa yaslayıp Caner’e doğru çekildi. Kendini onun kollarına, sıcacık bedenine bıraktı.
‘’Sen istiyorsun diye.’’ Caner kulağına iniltili bir fısıltı bıraktı. Gülbin’in aklı başından çoktan gitmişti. Caner’in sarhoşluğuna kapılıp kayboldu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |