@buket_isteew
|
GÖREV OR AŞK GİRİŞ
Sigarasından bir nefes daha çekti, genç adam. 30’lü yaşlarındaydı. Çocuk yetiştirme yurdunun önündeki bankta oturuyordu. Keyifliydi. Keyfinin sebebi bilinmiyordu. Asla 4 çocuğun hayatını karartmayacaktı. Yanına 14-15 yaşlarında bir oğlan çocuğu oturdu. Yaşıtlarına göre hayli uzun ve iriydi. Genç adama saygı duyar gibi başını eğdi. Adam çocuğu fark etti. Lakin sesini pek çıkartmadı. Çocuk, doğduğundan beridir adamın yanındaydı. Gerek zorla, gerek kendi rızasıyla onu yetiştirmişti. Kendi gibiydi. Diğer çocuklardan farklıydı. Adamda bu yüzden o çocuğu seçmişti. Her türlü kötü yola bulaştırmıştı çocuğu. Dövüş, uyuşturucu, içki, kumar… Çocuk adama öfkeliydi. Suratı asık elleri yumruk halindeydi. Çünkü bir zamanlar ailesini öldüren, hayatını mahveden adam şuan yanındaydı. Derken kapıdan bir kız çocuğu dışarıya doğru fırladı. Revirde olduğu her halinden belliydi. Üzerinde dizlerine kadar gelen beyaz bir elbise vardı. Güvenlikler peşinden koşuyordu. Yüzünde ve bedenindeki yaralar her haliyle belliydi. Derin olan yaralar kızı mühürlemiş gibiydi. Yüzü seçilmiyordu, yarısı kabuk bağlamış yaralardandı. En sonunda yorgunluktan dizlerinin üstüne düştü. Beyaz elbisesi çamur olmuştu. Güvenlikler kızı tuttuğu gibi içeriye sürüklemeye başlamıştı. Kız direnip çırpınmaya çalışırken ise bağırdı. ‘’Özgürlüğümü elimden alamazsınız! Hayır, ben koşmak, oynamak istiyorum!’’ Çocukla aynı yaşıt gibi görünüyordu. Anlaşılan yurttan kaçmaya çalışıyordu fakat başarısız oldu. Genç adam çocuğa döndü, elini omzuna attı. ‘’Tanıyor musun bu kızı?’’ Çocuktan cevap gelmedi. ‘’Jack, oğlum hala küs müyüz?’’ Omzundaki eli çocuğa baskı yapmaya başladı. Çocuk kıpırdandı ve yana kaydı. ‘’ Konuş.’’ Çocuk tam ayağa kalkacaktı ki adam eliyle omzuna ağırlık vererek onu engelledi. ‘’ Adını bilmiyorum, kim olduğunu da. Buraya geldiğinden beridir revirde kalıyor. Yaraları ve izleri diğer çocukları korkutuyormuş. Dışarıya fazla çıkartmıyorlar. Çoğu zaman herkesten saklanıyor. Kusurlu çocuk ilan edildiği için hiçbir aile evlat edinmiyor. Hizmetliler bize kız hakkında bilgi bile vermiyor.’’ Adam odakla çocuğu dinledi. Ardından sigarasını yere atıp söndürdü. Çocuk ayağa kalktı ve yurda doğru ilerlemeye başladı. ‘’Anlaşılan minik kızımız Alisa, burada kalıyor.’’ Telefonunu çıkarttı ve yakın arkadaşı Arif’ Karakurt’u aradı. ‘’Yıllar sonra kızının izini buldum. Bil bakalım nerde? Jack’le aynı yurtta kalıyorlarmış.’’ Arif, az önce kaçmaya çalışan kızın babasıydı. Baba demeye bin şahit isterdi, kızına hayatı cehenneme çevirmişti. Hapishanedeydi. Hem kızına yaptıkları hem de önceden uğraştığı işler ve kızının annesini öldürüp işlediği cinayetler yüzünden. Arif öksürdü. ‘’ Tarık, eski dostum. Burada günlerim sayılı geçiyor. Bağışıklık sistemimde her geçen gün farklı bir hastalık ortaya çıkıyor. Sanırım yaşattıklarımı yaşıyorum.’’ Konuşmaya devam edecekti ki tekrardan öksürdü. ‘’ O kız günah meleği. Onun yüzünden bu haldeyim. O eğer evden kaçmasaydı Lucky ailesi bu işe karışmayacaktı. Kızın hayatını cehenneme çevirene dek durma. Aynı şekilde Lucky ailesinin yanılmıyorsam bir kızı var. İntikam alınsın, gelecek ya da şimdi o çocuklara hayatı zindan et.’’ Arif tekrardan öksürdü ve bu sondu. Elindeki telefon düştü, olduğu yere yığıldı. Bağırmaya çalıştı ama sesi çıkmadı nefes alamadı, acılar içinde nefes almaya hareket etmeye çalışıyordu. Arif Karakurt o gece son konuşmasını Tarık’la yapmıştı. Ertesi gün koğuştaki arkadaşlarının fark etmesiyle hastaneye kaldırıldı. Fakat iş işten geçmişti. Son nefesini kızının ve Lucky ailesinin kızının hayatını zindan etmesini eski dostu Tarık’tan isteyerek vermişti.
… Küçük kız içli bir nefes daha aldı. Aldığı kesik ve derin nefesler gözyaşlarına karışıyordu. Aralıksız ağladığı için göz kapakları ağırlaşıyor, uykusu geliyordu. Ama diretti ve uyumadı. Her gece yaşadığı senaryoydu bu. İki hafta önce ailesini gözlerinin önünde bir trafik kazasıyla kaybetmişti. Ailesinin canlı canlı ölümüne şahit olmak onda büyük bir travma bırakmıştı. Sayısız psikolog, doktor ve hocalarla görüşmüştü fakat kızda en değişiklik yoktu. Kendi rızasıyla uyuyamıyor, serumlarla ya da vücudun yorgunluktan bayılmasıyla uyuyordu. Yurtta kalıyordu. Akrabaları kendi aralarında onu istememiş, çocuk yetiştirme yurduna vermeye karar vermişti. Öylede yapmışlardı. Yaralı bir kuşu vahşi doğaya bırakmışlardı. Geriye 2 seçenek vardı. Ya kuş kendini iyileştirecek, hayatta kalacaktı. Ya da bir kartalın, köpeğin, tilkinin avı olacaktı. İçeriye yurt müdürü Adnan Bey girdi. Adnan Bey, buradaki bütün çocukları kendi çocuğu gibi benimserdi. Hayatını yurda ve çocuklara adamış en kötü zamanında da olsa yurdu ihmal etmemişti. Yurda yeni gelen kızın hikayesi Adnan Bey’i çok etkilemişti. Revirin kapısından giren adamı gördü kız. Onu daha önce birkaç defa daha görmüştü. Yabancılık çekmese de korkuyordu. Titreyen vücudunu saklayamıyordu. Yanında 30 yaşlarında bir adam daha vardı. Adnan, ilk defa bu kadar ciddiydi. Yanındaki adam kıza yaklaştı ve onun boyuna gelmek için diz çöktü. ‘’Merhaba’’ diye fısıldadı. Kızın korktuğu her halinden belliydi tek kelime dahi etmedi. Kızın öne gelen perçemine elini attı adam. Perçemini hafifçe kulağının arkasına koydu. Çocuğun yüzü daha belirgindi. Okyanus gibi mavi gözleri, bembeyaz yüzü, bir şey yiyip içmediği için kurumuş dudakları ve korkuyla bakan bakışları. ‘’Ben Tarık, senin adın ne bakalım?’’ adam fısıldar ama bir o kadarda etki eden bir ses tonuyla konuşuyordu. Kız yutkundu. Kısık ve boğuk sesiyle ‘’Luna’’ dedi. Tarık tebessüm etti. ‘’Memnun oldum, Luna.’’ Ardından ayaklandı. Adnan’a dışarı çıkalım der gibi baktı. Revirden çıktılar. ‘’Bu çocuğu evlat edineceğim Adnan. Bu kızı istiyorum bütün işlemleri başlatın. Kalan her şeyi yardımcımla konuşursunuz.’’ ‘’ Tarık bu çocuk yurda yeni geldi ve senin ne tür bir adam olduğunu biliyorum yapamam.’’ Tarık ters bir yüzle Adnan’a döndü. Ses tonu değişmişti. ‘’Ne tür bir adammışım ben Adnan?’’ Adnan güldü. ‘’Kanıtlarla değil bilinenle söylüyorum ben Tarık.’’ Tarık son duyduklarından sonra öfkelenmişti. Karşısındaki adamın üstüne yürüdü. Tek bir hamleyle cebindeki bıçağı adamın boğazına yasladı. ‘’O kız çocuğun istiyorum. Sen ve sikik protokolleriniz umurumda değil, kalanını yardımcımla konuş. Bir daha da sözünü ikiletme!’’ Adnan buz kesilmişti. Zorlukla ‘’Tamam’’ diyebildi. Bıçağı Adnan’ın boğazında çekti ve paltosunun cebine koydu Tarık. Arkasını dönerek yurdun kapısına doğru yürüdü. ‘’Kaldı 1. Alisa, Jack ve Luna çok güzel ekip olacaksınız çocuklarım.’’ Diye mırıldandı kendi kendine. Cebinden bir sigara çıkarttı. Ucunu ateşledi, yüz ifadesini bozmayarak karşısındaki arabaya bindi. … Tarık o günden sonra her çocuğu birbirinden bağımsız büyütmüştü. Luna’yı evlat edinmişti. Kendisine bağlı bir yetimhaneye yerleştirmişti. Bu yetimhane yasalar dışıydı, yani devletin haberi yoktu. Oradaki çocuklar Tarık’ın özel olarak yetiştireceği çocuklardı. Fakat işler yolunda gitmedi. Tarık’ın adamlarından birinin Tarık’ı ifşa etmesiyle yetimhaneye bir baskın düzenlendi. Bütün çocuklar onun elinden alındı. Farklı çocuk yetiştirme şubelerine gönderildi. Luna, uyumlu bir çocuk olduğu için kısa sürede evlat edinildi. Ama bu Tarık’ı vazgeçirmedi, bütün hayatı boyunca onu takip etmeye devam etti. Alisa, 18 yaşına kadar o yetimhanede kalmaya devam etti. Yaraları geçmemişti. Aksine kabuk bağlayan yaraları soyduğu için iz kalmıştı. Yüzünün bir kısmında bu yaranın izi vardı. Vücudu da yüzü gibiydi. Sayısız, iz ve yarası vardı. Yaşadıklarını çok atlatamamıştı. Birisi elini kaldırdığında ona vuracağını düşündüğü için kendi siper ediyordu. Yetimhaneden ilk çıktığında, dışarıya çıkmaya korkuyordu. Dış dünya, iç dünyadan daha korkutucuydu. Sayısız katil, sayısız psikopat bile dışarda özgürce dolanırken Alisa 12 yaşından beridir izleri, geçmişi yüzünden bir revir odasında tutsaktı. Güneşe doğrudan bakmış değildi. Penceredeki gün ışığı yansımasından ve gizlice balkona çıktığında görmüştü sadece. Arif, varlığıyla da yokluğuyla da kızına eziyet etmeye devam ediyordu. Ve Tarık’ta Alisa’nın peşindeydi. Sadece büyük planı gerçekleşene kadar hayatı yaşamasına izin veriyordu. Jack, Alisa’yla aynı yurtta kalmıştı. Tarık ailesini öldürmüş onu tamamen kendisine bağlı tutmak istemişti. Çünkü o diğer çocuklardan farklı büyümüştü. Yaşıtlarının oyuncak silahla oynadığı yaşında onun eline içi dolu bir silah verilmişti. Yaşıtlarının saklambaç oynadığı dönemde, o kaybolduğu labirentten çıkmaya çalışmıştı. Yetimhanede 16 yaşına kadar kaldı. Ardından kaçtı. Gidecek bir yeri yoktu. Yine Tarık’ın kapısına sığındı. Daha çocuk yaştan alkol, sigara, hırsızlık ve uyuşturucu işlerine bulaştı. İlk cinayetini 16 yaşında işledi, zorla. Tarık git gide çocuklara hayatı dar ediyordu. Bu hikayeye ise sonradan bulaşan bir kişi daha vardı, Alex. … 13 Yıl Önce Sıkıntılı bir nefes verdi Tarık. Öfkesinden duvarı yumruklama evresine gelmişti ki ondan 9 yaş küçük erkek kardeşi Micheal onu durdurdu. 20’li yaşlarının başındaydı Micheal. Üniversiteyi kazanmış güzel bir hayat düşlerken, kendini abisinin piş işlerini temizlemekte bulmuştu. Buda o zamanlarından biriydi. Ailenin en büyük oğluydu abisi Tarık. Babasını yıkma planlarını kuruyordu. Hatta öyle ki babasının adından önce kendi adı gelmeye başlamıştı bazı toplantılarda. Micheal, abisinin kurbanıydı. Aile ve töre hayatlarına bağlı değildi. Çoğu zaman ev ortamından, ailesinden kaçmıştı. Çocukken bile yemek masalarına doğru düzgün inmiyordu. Abisinin onu yakasından tutup yemek salonuna indirmesiyle topluma karışmıştı. Her zaman ailenin gölgesinde kalandı. Fakat bundan şikayetçi değildi. Görünmez çocuk olmak onun hoşuna gidiyordu. Bu sessizliği ve suskunluğu Tarık’ın işini kolaylaştırmıştı. Ta ki, Tarık’ın mafya örgütü kurma haberini alana kadar. Micheal, polis olmak istiyordu. En büyük engeli ise abisiydi. Polislik mesleğini seçmek onlara göre ailesini karşısına almaktı. Bu yüzden gençliğinde abisine bulaşmış, kardeşi olduğunu gizleyip koruması rolüne bürünmüştü. Bütün bu düşünceleri zihninden silip attıktan sonra abisinin elini kavradı ve geriye savurdu. Tarık ‘’Herkes dışarı!’’ diye bağırdığı anda bütün iş adamları dışarıya çıktı. ‘’O kadını öldüreceğim!’’ diye hırladı. Micheal göz devirerek rahat bir şekilde koltuğa attı kendini. ‘’Senin hatan.’’ Diye mırıldandı Micheal. Tarık’ın yüz ifadesi değişmiş sertçe kardeşine dönmüştü. ‘’Ne demek benim hatam sen ne ima ettiğinin farkında mısın?’’ Gözü dönmüş bir şekilde Micheal’e yaklaştı ve yakasını toplayarak kendisine çekti. ‘’Sözlerine dikkat et!’’ Micheal gayet rahattı. ‘’Kendi pisliğini kendin temizle abiciğim, kedileri örnek al derim, onlarda kendi pisliğinin üzerini örtüp kayboluyor.’’ Abisini nasıl sinirlendireceğini biliyordu. ‘’Micheal! Ağır ol!’’ Adam sakin bir şekilde yakasında toplanan eli kavradı ve geriye sarstı. Yıllardır içindeki sessiz çocuğun verdiği güçle konuşmaya başladı. ‘’Hayatımı mahvettin be! Hayatımın geldin içine sıçtın. Geleceğimi, yaşayacağım günleri bana zehir ettin!’’ diye kükredi. Fakat susmadı. ‘’Bu kadarı yeter! Benim hayatım senin bu bulaştığın işler yüzünden çöplükten farksız. Sabah cinayet, akşam hırsızlık, gece gasp… Hayat bundan ibaret değil! Senin çok çalışıyorum deyip yüzlerce aldığın paraların 1 kuruşunu kazanmak için insanlar alın terini döküyor! Senin adam öldürüp kazandığın parayla, insanlar ölmek üzere olan çocuğuna ilaç almaya çalışıyor. Hayat, cinayetten ibaret değil abi. Pisliğin tekisin! Sen ve örgütün umurumda dahi değil. Ben, senin bu pisliklerinin temizlemeye çalışıp hayatımı mahvedemem! Yeter. Benden bu kadar, korumanda değilim, kardeşinde!’’ son sözlerinden sonra gözü dolmuştu. Bir anda yüzüne çarpan tokatla başı geriye düştü Micheal’in. ‘’Öyle mi? Kardeşim değilsen, düşmanımsın.’’ Son sözlerini kardeşine diken gibi batırırken yüzünde gram acıma yoktu Tarık’ın. Sonraki günlerde Micheal gereken işlemleri başlatmış, ailesine dava açmış hızlıca ilerleyen bu süreçle soyadından ve edebileceği bütün miras haklarından elini çekmişti. Tarık’tan son bir istekle sicilini temizleten Micheal, ailesini ardında bırakarak kendi yoluna bakmıştı. Bu dönemde Atlas ve Yeliz adında 2 arkadaş edinmişti. Atlas ve Yeliz’in bekledikleri bir çocukları vardı. Çok erken yaşta anne baba olmuşlardı. Fakat doğacak çocuğun soy adlarını alması için evlenmiştiler. Ve bu ailenin bir farklılığı vardı. Bu ailenin Tarık’a borcu vardı. Borçlarını ödemezlerse doğacak çocuğu kaçıracağını söyleyerek onları tehdit ediyordu. Her ikisi de çok pişman ve ağlayarak anlatmıştı bunu Micheal’e. Micheal ise içinden abisine lanet okumak dışında bir şey yapamamıştı. Tam onları eve götüreceği sırada Yeliz’in suyu gelmişti. Apar topar hastaneye yetiştirmişti Micheal, Yeliz’i. Doğumdan sonra Micheal arkadaşlarının yanında durmuş, onlara sahip çıkmıştı. Atlas baba olmanın şokunu atlamamışken, Yeliz pişmanlık gözyaşları döküyordu. Micheal tüm günün yorgunluğuyla evine dönmüş, kendini yatağa bırakarak derin bir uykuya kucak açmıştı. Ertesi gün yurt dışına uçuşu vardı. Ertesi gün alarm sesiyle uyanmış, hazırlıklarını akşamdan yapmış bir şekilde hava alanına gidecekti. Gitmeden önce son kez arkadaşlarıyla vedalaşmak istemişti. Hastaneye gitti. Yeliz’in kaldığı odaya girdiğinde ise gördüğü manzara bambaşkaydı. Yeliz, yerinde yoktu. Atlas ise kucağında henüz yeni doğmuş çocuğuyla yere boş boş bakıyor göz yaşları döküyordu. ‘’Ne oldu!’’ diye mırıldandı Micheal. Ardından çocuğun kuvözünün içindeki notu gördü. Kuvöze yaklaşarak içindeki notu elime aldım. ‘’Aslan Ailesi, Merhaba, ben borç ödemesini geciktirip enayi yerine koyduğunuz adam. Ben sözümü tutmayı çok severim, lafımın arkasında da dururum. Borcunuzu ödemediğiniz taktirde çocuğunuzu yanıma alacağımı söyledim. Fakat görüyorum ki beni fazla kaideye almamışsınız. Bundan sonraki süreçte size rahat yok. Bugünkü kurbanımız Yeliz Aslan. Yarın belki Atlas’tır, belki de minik oğlumuz Alex? İsmini Alex koyacaksınız. Bu saatten sonra lafımdan çıkmamayı belki öğrenirsiniz.’’ Tarık TURHAN ‘’Pislik! Adi herif!’’ Art arta küfürler savurarak hiddetle odadan çıktı Micheal. Uçak şuan umurunda değildi. Taksiye bindi ve Tarık’ın örgütünün yakınlarında bir yerde indi. 15 dakikalık bir yürüme mesafesinin ardından örgüte geldi. Kapıda korumalar vardı. Eskiden olsa başını eğerek onu selamlar içeriye alırlardı, şimdi ise silah çektiler. ‘’Tarık Turhan’ı çağırın.’’ Diye bağırdı. Tam o sırada dışarıya Tarık çıktı. Micheal’i görünce sırıttı. ‘’Vay canım kardeşim! Pardon, kansız kardeşim!’’ ‘’Şerefini siktiğimin adisi! Ne istedin lan o aileden. Yeliz nerede!’’ Duyduğu küfür karşısında sırıtması genişledi. ‘’Sakin mi olsak, sana bir şeyler ikram etmeyi çok isterdim fakat artık düşmanlarımı örgütüme sokmuyorum.’’ ‘’Bu burada bitmedi! Döktüğün kadar kan dökersin Tarık Turhan!’’ |
0% |