Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.BÖLÜM

@bukettdem

Anıl'la arabadaki sohbetimizi simay bozmuş söylene söylene beni eve çıkartmıştı. Sabah bizimkilerle keyifli bir kahvaltıdan sonra anıl'ın beni konağa götürmesi için tekrar yola koyulmuştuk. İkimiz de sessizdik ama anıl'ın sessizliği uykusuz gözlerinden dolayıydı. Sabaha kadar uyumamış olsa gerek ki bu kadar kötü görünüyordu "gece uyumadın değil mi?" Anıl başını olumsuz anlamda salladı "keşke ben kullansaydım" anıl dudaklarını büktü "önemli değil uykusuzluğum araba kullanmamı etkilemiyo" başımı salladım "tamam o halde."

 

Konağın kapısından girer girmez bizi leyan karşıladı. Elindeki kupayla bir yandan kahve olduğunu düşündüğüm şeyi içiyor bir yandan da kulağındaki telefonla konuşuyordu. Bahçedeki karlar ise temizlenmişti ama yine de kar yağmaya devam ediyordu.

 

Anıl arabayı park edince leyan telefonu kapattı ve bize doğru yürüdü "hoşgeldiniz" ben leyana gülümseyince leyan da ellerindeki deri eldivenle saçlarımın bir tutamını tuttu "uzaklaşmak sana iyi gelmiş gibi daha iyi görünüyorsun" ellerimi cebime koydum "evet iyi geldi gerçekten". Anıl yanımda durunca bir abisine bir bana baktı "bu uzaklaşma sana yaramamış gibi abicim" anıl başını tuttu "sorma" benim için tüm gece ayakta kalması beni üzmüştü. Korumalar bekleyebilirdi o neden kaldı bilmiyorum ama ona karşı mahçup hissediyordum.

 

Birden leyan kolumdan tuttu "eylemcim senin abin de baya kibarmış yani o neydi öyle tutturdu eylemi görücem diye adama yok diyorum avazı çıktığı kadar bağırıyor" cık cıklayıp kahvesini yudumlayınca gülümsedim "sinan abim eskiden de öyleydi benimle ilgilenirdi ama sözünden çıkarsam kızardı" leyan omuz silkti "o kızsa ne olur ya resmen içinde psikopat bi sinan daha var" kısa bi gülüş sergiledim.

 

Leyan elindeki kupayı gösterdi "salep sever misin eylem?" Başımı salladım "bayılırım vallahi" kolumdan tutup çekiştirmeye başkadı "hadi o zaman sana da gidip bir tane yapalım. Bu arada abimle bi ortak noktanız çıktı abim de salepi sever" konağa doğru ilerlerken kahkaha attım "kim salepi sevmez ki?" Leyan da gülerek karşılık verdi "bizim böcekler" tiz bir hii sesiyle "kesinlikle ağzılarının tadını bilmiyorlar" leyan kapıyı açıp benim girmemi bekledi "kesinlikle öyleler" benim peşimden anıl da girdikten sonra leyan kapıyı kapattı.

 

Leyanla ben mutfakta sohbet edip salep içerken anıl, sarpla birşeyler konuşuyordu ve ikisinin de yüz ifadesi ciddiydi ama daha çok anıl anlatıyor sarp dinliyordu. Daha sonra anıl cebinden kadife bir kutu çıkarıp sarp'a verince sarp da cebine koyup abisini dinlemeye devam etti. Alp nerelerdeydi bilemiyordum ama tarçın ayaklarımın yanında uzanıp mutfakta'ki yerden tavana kadar olan camdan bahçeyi seyrediyordu.

 

Leyan sözünü bitirdikten sonra ona bir soru yönelttim "tarçın sizi yoruyor mu?" Leyan başını hayır anlamında salladı "deli misin tarçın bana çok iyi geliyor. Bunca zamandır aslında tarçın gibi bir dosta ihtiyacım varmış" gülümseyip tarçına baktım "anlaşabiliyorsan sevindim, genelde evin kapısına biri yaklaştığı zaman havlar içeri almak istemezdi, size nasıl alıştı bilmiyorum?" Leyanın yüzünde tatlı bir gülümseme vardı "valla bilmiyorum ama ben tarçına çok alıştım" gülümsedim "sevindim."

 

Bu sefer yüzünde yine muzip bir sırıtış belirdi "eee abimle göl evinde naptınız geceniz nasıl geçti?" Gözümün önüne birden karların üzerinde yuvarlanışımız gelince istemeden sırıttım "hiçbir şey" leyan yüzümdeki sırıtıştan sonra bu dediğime inanmazdı ki. Kim olsa inanmazdı. Derin bir nefes verdim "bilmiyorum leyan, anıl'ı çok yoruyormuşum gibi hissediyorum sürekli beni kolluyor ama benim buna gerçekten ihtiyacım yok bunu bi anlasa" leyan saçlarını geri attı "onu yormuyorsun inan bana" tek dudağını ısırıp bana doğru yaklaştı

 

"eylem, bilmiyorum fark ettin mi ama abim seninleyken mutlu" yarım nefes verdi "eylem abim zor zamanlardan geçti. Eski kız arkadaşı ona ihanet etti o sıralar sürekli babamla annem konusunda kavga ederdi ve abim haftalarca kendini göl evine kapattı. Ama ben onu senin yanındayken iyi görüyorum, abim gülümsüyor." Kaşlarımı ufak bir çattım "ne demeye çalıştığını anlamadım leyan biraz açık olur musun?" Leyan bu sefer bıkkın bir nefes verdi "anlayacaksın sadece bu dediklerimi aklından çıkarma abim senin yanında kendini iyi hissediyor" yutkundum.

 

Bana ayrılan odaya çıkmak için merdivenlere tam çıkmak üzereyken anılın bana çağırmasıyla durdum "eylem" buz gibi olan ellerimi kazağımın kollarını çekerek ısıtmaya çalışıyordum "efendim" anıl önümde durdu ve yine simsiyah gözleri içimi okurcasına bana bakmaya başkadı "ben akşam burada kalmayacağım göl evine dönücem sen benimle mi gelmek istersin yoksa-" bu fikir kısa bir anlığına kalbimi hoplattı "gelmek istiyorum" gülümsedi "tamam o zaman benim dışarıda biraz işlerim var geç gelebilirim" başımı salladım "beklerim sorun olmaz" gülümsemesi suratına yayıldı "sinanla bugün mü görüşmek istersin yoksa başka bir gün mü yapalım?" Kollarımı göğsümde kavuşturdum "başka bir gün olsa daha iyi olur" başını olumlu anlamda salladı. Omuzlarımdaki saçlarımı geri attı "çok bekletmemeye çalışıcam" yüzümdeki hafif sırıtışa engel olamadım "beklerim." Anıl yüzündeki gülümsemeyle kapıdan çıktıktan sonra bir süre kapıya boş boş baktım sonra ne yaptığımın farkına varıp hızlı adımlarla odaya çıktım.

 

Odadaki dvd'lerden sıkılınca leyanın yanına gitmeye karar verdim ve odasının kapısını tıklattım. İçeriden gir sesini duyunca kapıyı açmamla bilgisayara başında oturan leyan karşıladı beni "ne yapıyorsun?" Leyan elindeki kağıtları gösterdi "bi hastamla ilgileniyordum" yatağa oturup onu izlemeye başladım "sen ne doktorusun?" Leyan kafasını kaldırıp bana baktı "psikoloğum, neden?" Dudaklarımı büktüm "hiç... peki nerde?" Leyan heyecanla anlatmaya başladı "kendime yeni bi klinik açıcam o yüzden kendime bir yer bulmaya çalışıyordum ama buldum çok geçmeden dekore edip çalışmalara orda devam edicem" gülümsedim "senin adına sevindim"

 

Leyan elindeki kağıtları bırakıp yanıma oturdu "canın mı sıkıldı?" Başımı salladım "evet aslında, anıl geç gelebilirim dedi o gelene kadar ne yapıcam bilmiyorum" yüzündeki hınzır sırıtışla beni süzdü "neden nereye gidiceksiniz?" Gülümsememe engel olmaya çalışıyordum "göl evine" diyince o da hafiften sırıttı.

 

Aslında leyana birşey sormak istiyordum ama ne kadar anlatırdı bilmiyorum "anıl la eski sevgilisi arasında ne oldu demiştin?" Leyan yatağa doğru uzandı "ya o zamanlar abimin babamla sorunları vardı, abim her yerde annemi arıyordu. Sevgilisiyle de uzun bir ilişkisi vardı ama o sıralar sevgilisiyle pek iletişime geçemiyordu sürekli meşguldü abim kızda sanki bugünü bekliyormuş gibi abimin yanında olmak yerine onu aldattı. Biliyo musun abimi toplamak hiç kolay olmadı" kucağıma bir yastık aldım "neden? Sonuçta kız aldatmış" leyan parmaklarındaki yüzüklerle oynuyordu "öyle tabi ama abim kızı gerçekten seviyordu, abim birini kalbine koyuyorsa gerçekten çok değer verir eylem ve o kızın yaptığı abim için hiç kolay değildi ama atlattı" anıl neden annesini arıyordu? Babasıyla arasında ne geçmişti? Aziz Giray çok büyük sırlar saklıyordu, emindim ama bu sırlar ne zaman ortaya çıkardı orası meçhuldü.

 

Kaşlarımı yukarı kaldırıp indirdim anladım dermişcesine "hadi dizi izleyelim" leyan ayağa kalkıp bilgisayarını yatağa getirdi "ne izliycez?" Gülümsedi "buluruz birşeyler"

 

***

 

Leyanla saatlerce dizi izleyip birşeyler atıştırmıştık ve saat epey geç olmuştu ama anıl hala ortada yoktu ve o gelmedikçe biraz daha endişeleniyordum. Leyan yanımda uyuyakalmıştı bende odada sıkılıp aşağı inmeye karar verdim.

 

Heryerin ışıkları kapalıydı, böcekler neredeydi bilmiyorum tarçın da uyumuştu ve aziz giray da her zamanki gibi ortalıkta görünmüyordu. Ayaklarımı sürüye sürüye merdivenlerden inip mutfağa gidip kendime kahve yaptım. Hala kar yağıyordu ve temizlenen bahçe yeniden karla dolmuştu. Yüksek sandalyeye oturup anılı beklemeye başladım. Endişeleniyordum, acaba birşey mi olmuştu? yoksa işi mi uzamıştı? Kahvemi yudumlarken stresten masanın üstünde duran kabak çekirdeğini çitlemeye başlamıştım. Evet çitlenmiyordu ama iyi geliyordu.

Başımı dizime koydum ve gözlerimi kapattım.

 

 

Yaklaşık yarım saat sonra benimde hafiften uykum gelmişti "eylem" anılın sesiyle kafamı kaldırıp kapıya baktım "anıl" ayağa kalktım ve onu süzdüm. Yorgun görünüyordu ve biraz da hüzünlü, kumral saçları hafiften dağılmıştı nefesi de rakı kokuyordu "iyi misin?" Anıl bir anda yanıma gelip kollarını belime dolayıp sarıldı.

 

Evet, anıl bana sarılmıştı hatta sıkı sıkı sarılmıştı öyle affallamıştım ki kalbim birden hızla atmaya başlamıştı "birşey mi oldu?" Anıl bana bakıp saçımın bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı "söz veriyorum seni hep koruycam" ne alaka diye düşünmeden edemiyordum. Tekrar sarılınca bir an birine sarılmayı unutmuştum doğru ya kollarım. Kollarımı bir an ne yapacağımı şaşırmıştım bende kollarımı boynuna doladım.

 

Kalbim birden daha hızlı atmaya başlamıştı, ellerim sanki hiç soğuk değilmiş gibi biraz daha soğudu ve karnımda ufak bir karıncalanma hissettim hasta mı oluyordum acaba?

 

Bir iki dakika öyle kaldıktan sonra anıl belimi bırakmadan yüzünü yüzüme yaklaştırdı "çok beklettim mi?" Bu yakınlıktan öyle kasılmıştım ki sesimi bile çıkaramıyordum bu yüzden sadece kafamı hayır anlamında salladım "gidelim mi?" Simsiyah gözleri karnımdaki karıncalanmayı daha da tetikliyordu, konuşamıyordum sanki kilitlenmiştim. Kokusu beni etkisi altına almışken konuşmam imkansızdı. Anıl kızıl saçlarımı okşuyordu saçlarımı geriye atıp elini boynum ve yanağım arasında tutup baş parmağıyla yanağımı okşuyordu. Buna nasıl izin veriyordum bilmiyorum başka biri yapsa çoktan tepelemiştim ama anılın yörüngesinden çıkamıyordum. Nefesim kesiliyordu ve konuşma yetimi giderek kaybediyordum ama anıla bir cevap da vermem gerekiyordu bu yüzden yine başımı salladım anıl da beni onayladı.

 

Utanmıştım, ne yapıcağımı bilmiyordum kalbim daha da hızlı atmaya başladı o an anladım ki anılın etkisi altından çıkmalıydım tam gitmek için bir adım atıcakken anıl sol elimden tutup tekrar kendine çekip kafamı göğsüne koydu.

 

Ben sanırım iyi değildim çünkü midemdeki kasılmayı net birşekilde hissedebiliyordum. Anıl beni hasta mı ediyordu yoksa ben mi hasta olmuştum. Kalbim neden böyle hızlı atıyordu acaba kalp krizi falan mı geçiriyordum. Tekrar saçlarımı okşayıp saçlarımı öptü. Ne anıl saçlarımı mı öpmüştü. Gözlerim kocaman bir şekilde anılın göğsünde öylece duruyordum.

 

Anıl sendeleyip bir iki adım üstüme gelince onu tuttum. Sarhoş muydu?. Yüzlerimiz birbirine bakınca tekrar parmakları yüzümü okşadı "arabayı sen kullanır mısın?" Yine başımı salladım ben konuşmayı falan mı unutmuştum.

 

Anıl'ın kokusu kısa bi an başımı döndürmüştü ama hızla kendime gelmiştim. Kolu omuzumda mutfaktan çıktık ve yavaş adımlarla ben montumu giydikten sonra arabaya doğru yürüdük. Anıl öyle sarhoştu ki ayakta zor duruyordu "sen bu halde arabayı buraya kadar nasıl sürdün?" Tabiki cevap vermemişti çünkü yarı uyuyordu.

 

Onu yan koltuğa yerleştirdikten sonra şoför koltuğuna geçtim. Neden bilmiyorum ama bu bu evden uzaklaştığım için mutlu hissediyordum. Yanımda gözleri kapalı, saçları dağılmış anıla baktım "neden içtin ki?" Ön koltuğa bacakları sığmamış torpido kapağına dizleri vuruyordu. Arabada net bi rakı kokusu hakimdi ama bu kokuda bile onun ferah kokusunu seçebiliyordum.

 

Ona bakmaktan yola odaklanamadığımı fark edince derin bir nefes alıp direksiyonu ellerimin içinde sıktım. Yol boyunca anıl uyuyacağa benziyordu ve yolculuğumuz biraz uzundu bu yüzden radyoyu açtım. Bugün içimden gaza basmak gelmiyordu yavaş ve huzurlu gitmek istiyordum. Göz ucuyla tekrar anıla baktığımda koltukta giderek yayılmıştı, derin bir uykuda gibi görünüyordu tekrar yola baktım.

 

Yaklaşık bir saat sonra göl evine varıp g kasayı park ettim. Anıl hala uyuyordu ve bi an onu nasıl taşıyacağım diye düşündüm. Arabadan inip onun kapısını açtım "anıl" kolundan tutup biraz kendime çektikten sonra boynuna iki parmağımı koyup nabzını kontrol ettim "anıl seni taşıycam ama bana biraz yardımcı olman gerek" anıl yarı uykulu uyanıp bana baktı "geldik mi?" Güldüm "evet son durak" yardımla arabadan inince arabayı kilitleyip anahtarı cebime attım. Anıl kolunu omuzuma atıp saçlarımı öpünce bi an kalbim tekrar hızlanmaya başladı "saçların çok güzel kokuyo" bi elimi onun beline atıp onu eve yürütmeye başladım "anıl evin anahtarı?" Anıl yüzüme bir süre boş boş baktı "arabanın anahtarı sende eylem" elimi alnıma koydum "sakın bana yanımda değil deme" kapının önüne gelip ona döndüm "anahtar anıl hadi hatırlamaya çalış" anıl bi süre yere uzun uzun baktı sonra elini pantalonunun cebine atıp anahtarı bana uzattı "sonunda" anıl köşedeki kutuyu gösterdi "şifreyi gir yoksa alarm çalar" kaşlarımı çattım "şifre ne?" Anıl tam ağzını açmışken durdu "şey" tek kaşımı kaldırdım "ne?" Anlını tutup saçlarını geri itti "şey şifre" nefesimi bıkkınca verdim "hadi anıl hatırlayabilirsin" bir süre durduktan sonra tekrar ağzını açtı "benim doğum günüm leyanın ve ikizlerin" ellerimi iki yana açtım "anıl ben bilmiyorum sen biliyorsun" kutuya yönelip şifreyi yazdıktan sonra yeşil ışık yanınca içeri girip kapıyı kapattım.

 

Anıl'ı daha fazla tutamayacaktım çok ağırdı ve hemen yatağına yatması gerekiyordu. Merdivenleri zar zor çıktıktan sonra odasına girer girmez kolunu omuzumdan çekip montunu çıkardı "sen numara mı yaptın?" Üzerindeki kazağı bi çırpıda çıkarıp yere attıktan sonra kendini yatağa attı. Odanın ısısını artırmak için odadaki klima ayarını artırıp yanına gittim "eğer bana numara yaptıysan seni buna pişman ederim" anıl simsiyah gözlerini bana dikip uzun uzun beni süzdükten sonra elimden tutup kendine çekmesiyle çığlık attım "anıl ne yapıyorsun?" Anıl beni sağ tarafına atıp gözlerini gözlerime kilitledi "uyumaya çalışıyorum" dudaklarıma eğildi "uyu benimle" nefesim kesildi ve yine karnım karıncalanmaya başladı. Çok yakındı, bu mesafe çok tehlikeliydi ve ben ağzımı açıp tek kelime edemiyordum sanki tekrar sesim kaybolmuştu ama karnımdaki karıncalanma çok netti bu his beni mutlu ediyordu. Simsiyah gözlerinde boğuluyordum kumral saçları alnına dökülürken anılın her bir detayında kayboluyordum. Belimden tutup beni kendine çektikten sonra elini çeneme koydu, kalp atışlarım daha da hızlandı nabzım boğazımda atıyordu, kalbim benden çıkıp ona gidecek gibiydi.

 

Baş parmağı çenemde yanağımda usul usul geziyordu gözleri dudaklarıma kayıyor sonra beni buluyordu ve benim kalbim artık ağzımda atıyordu sanki. Parmağı dudaklarımda gezip alt dudağımda durdu. Simsiyah gözleri dudaklarıma bakıyordu bir süre baktıktan sonra gözleri gözlerimde durdu. Gözleri gözlerimdeyken parmakları tekrar çenemi tutup baş parmağıyla hafifçe başımı kaldırdı. Yavaşça dudaklarıma yaklaşırken çenesini sıktığını görebiliyordum. Nefesini dudaklarımda hissediyordum en ufak bir konuşmamda herşey olabilirdi. Sustum. Kalbim çok hızlı atıyordu, ellerimse çoktan buz gibi olmuştu onun çenemde olan sıcacık ellerine nazaran. Anılın gözleri kapalıydı neden bilmiyorum ama ona itiraz etmek istemiyordum o yüzden gözlerimi kapattım. Fakat dudaklarımdaki anılın nefesinin sıcaklığı çekilip boynumda durdu "nefesimi kesiyorsun" yanaklarım birden ısınmaya başlayınca kalbim de aynı hızla atmaya devam ediyordu.

 

Anılın büyük elleri saçlarımı boynumda geriye atıp tekrar belime indi. Boynumdan ayrılıp tekrar gözlerime baktı. Tek eliyle montumun düğmelerini açıp omuzlarımdan indirdikten sonra yataktan dışarı attı. Ve o tüm bunları yaparken kalbim bir an olsun durmuyor her haraketinden, her dokunuşundan daha da etkileniyordu. Anılın kocaman elleri belimden tutup beni çevirdikten sonra tekrar kendine çekip ellerini belime arkadan doladı. Sırtımı göğsüne yaslayıp saçlarımı kokladı. Ve ben yanıyordum, aynı anda soğuktum ve sıcaklamıştım. Beni çevirmesi iyi olmuştu çünkü ben artık kendime gelemiyordum. Benden hala uzak değildi ama en azından simsiyah gözleri beni yakmıyordu. Ama ne yazık ki onun kadar etkili kocaman elleri beni belimden sarmıştı.

 

Odanın ısısını fazla mı yükseltmiştim ben, içerisi çok sıcaktı çünkü. Ağzımı açıp içimdeki enerjinin çıkmasını istedim, nefes nefeseydim üstelik koşmadan. Bu adam beni öyle bir etkisi altına alıyordu ki dengemi bozuyordu. Ellerinden kurtulup bu odadan çıkmam gerekiyordu ama beni öyle sıkı tutmuştu ki eğer çıkmaya çalışırsam beni fark ederdi. Ellerinin üstüne ellerimi getirip açmaya çalışınca anıl daha da sıkıp boynuma başını yaslamıştı. Hatta bacaklarını bacaklarıma dolayıp uyumaya devam etmişti. Hiçbir şey yapamıyordum o yüzden pes ettim, anılın kollarında uyumak beni öldürmezdi öyle değil mi?

***

 

Gözlerimi açar açmaz anılın çıplak vücuduyla bakışınca bir an afalladım ama sonra dün gece aklıma gelince sakinleştim. Anıla tekrar nasıl dönmüştüm bilmiyordum ama anıl uyanmadan yanından kalkmam gerektiğimi biliyordum. Tek elini belimden alıp yataktan kalktım ve delil bırakmamak için montumu alıp odadan çıktım. Oturma odasına inip ilk işim şömineyi yakmaktı çünkü salon buz gibiydi. Şömineden sonra kahvaltı hazırlamak için mutfağa giriştim. Anılın evinde kahvaltılık ekstra pek bir şey yoktu ama dolapta kahvaltılığa dair ne varsa çıkarmış kendi çabalarımla da birşeyler yapmıştım. Çay demlenirken bende leyanın odasına çıkıp üzerimi değişmeye karar verdim. Yüzümü yıkadıktan sonra leyanın dolabında rahat kıyafetler bulup giymiştim. Merdivenlerden inecekken anılın aralık kalan odasının kapısından içeriye bakmaya karar vermiştim, eğer uyandıysa kahvaltıya çağırmalıydım. Aralıktan birşey göremeyince kapıya biraz yaklaşıp kapıyı biraz ittim. İçeriye yavaşça girdim ve sessizce yatağa baktım. Anıl hala uyuyordu dün gece gibi saçları dağınık, yüzünde yastık izi vardı... dün gece. Anılın çenemdeki elini tekrar hatırladım, kalbim tekledi o kadar yakındı ki tekrar sıcaklamama neden olmuştu. Tekrar anıla baktım ama kaslarına bakmamak için büyük bi çaba sarf ettiğimi fark edince gitmeye karar verdim.

 

Tam arkamı dönüp bir adım atmışken anılın boğuk sesini duydum "günaydın" tekrar anıla döndüm "günaydın" anıl yüzünü ovuşturup yataktan kalktı "çok mu uyudum saat kaç?" Ensemi kaşıdım "saat 10" saçlarını düzene sokmaya çalıştı "baya olmuş" başımı salladım "şey ben kahvaltıyı hazırladım sen indiğinde başlayabiliriz" ben kapıya dönüp giderken anıl da cevapladı "duş alıp geliyorum" aşağa inip sallanan sandalyede anılı beklemeye başladım. Ben buraya gelerek yanlış mı yapmıştım bilmiyorum ama dün geceden sonra anıla nasıl aynı gözle bakıcaktım ki bu kadar olacağını bilseydim... off ne diyordum ben anılı tek başına göl evine mi yollayacaktım. Tekrar dün geceyi hatırladım, kulağıma söylediği cümle başımı tekrar tekrar döndürüyordu. Anıl'la o yakınlık çok tehlikeliydi ben ateştim o da su.

 

Bir an ayağa kalktım "ne diyorum ben" mutfağa doğru yürürken anıl merdivenlerden indi "gelmişsin, kahvaltıya başlayabiliriz." Anıl kolumdan tutup beni durdurdu "dün gece buraya nasıl geldik?" Gülümsedim "bana arabayı kullanmamı söyleyen sendin unuttun mu?" Anılın nemli saçları dikkatimi dağıtıyordu "hatırlamıyorum" ben çayları koyarken anıla kısa bir an baktım "dün geceye dair birşey hatırlamıyor musun?" Demliği yerine bırakıp anılın karşısına oturdum. Simsiyah gözleriyle yüzümü inceledi gözlerinde muzip bir ifade vardı. Serçe parmağı parmağıma dokundu "neden?" Gözlerim bi an büyüdü sonra fark ettirmemek için gülümsedim "hiç... sordum sadece" kupasını eline alıp bir yudum aldı "hatırlamıyorum" başımı salladım o da çatalına aldığı peyniri yerken göz kırptı. Hatırlıyor muydu acaba?

 

 

Kahvaltıdan sonra anıl şöminenin yanında çalışırken bende gölün karşısına attığım kamp sandalyesinde oturmuş gölü seyrediyordum. Kar yağmıyor aksine belirgin bir güneş tabiydi ama yine de havada keskin bir soğuk hakimdi. Peki ben deli, bu soğukta ne mi yapıyordum? Her zaman yaptığım şeyi.. düşünüyordum. Hep düşünürdüm, düşüncelerimin ve ihtimallerimin arasında boğulurdum ama asla bir sonuca varamazdım. Üzerimde giray soyadının saltanatı vardı, hiçbir zaman bu kadar birinin evinde kalmamıştım bu durum canımı bi hayli sıkıyordu. Eski hayatımı özlemiştim, hayatıma bir anda senelerdir görmediğim abim ve yabancısı olduğum giraylar girince donakalmıştım resmen.

 

Buz gibi olan ellerimi şakaklarıma koyup ellerime yaslandım. Hayatımın tehlikede olduğunu söylüyorlardı ama bir açıklama yapmıyorlardı. Bu adamlar kimdi, neden babamın peşindeydiler hiçbir şey bilmiyordum ama bu esarete daha fazla katlanamayacaktım.

 

Ayağa kalkıp verandadan içeri girince anıl bana baktı "üşüdün mü?" Kafamı salladım "alışığım" kalemini durdurup kenara koydu "soğuğa nasıl alışıksın?" Şöminenin yanındaki sallanan sandalyeye oturup bacaklarımı kendime çektim "evime kömür alamadığım zamanlar oluyordu" kalemini eline alıp tekrar çizmeye başladı "sende soğukta mı kalıyordun?" Başımı salladım "haliyle" bir yandan çiziyor bir yan da bana sorular sormaya devam ediyordu "neden kendini riske sokan bir işte çalışıyorsun farklı birşeyler denedin mi?" Dedi "ne gibi" dudaklarını büktü "mesela garsonluk gibi" başımı salladım "dedemin yanındayken, dedem okuldan arta kalan zamanlarda boş durmamam için bi garsonluk işi ayarlamıştı ama ben müşteriye yumruğu çakınca patron anında çıkardı beni işten" anıl gülümseyince bir süre gülüşünü izleyip bende güldüm

 

"O an anladım ki ben hizmet işinde çalışamam" anıl başını salladı "bencede"

 

"Anıl" gözlerini kağıttan kaldırıp bana baktı "ben artık saklanmak istemiyorum" çizimini durdurup bana keskin bakışlarla baktı "aklında ne var?" Derince bir nefes verdim "şu demek, ben böyle saklandıkça onlar beni sıkıştırıcak ama meydanda olursam o mafyayla çarpışabilirim"

 

anıl beni süzüp ciddi olup olmadığıma baktı.

"Eylem, silahların olduğu yerde yumruklar susar" tek kaşımı kaldırdım "o zaman yumruklarım bir süre susabilir" çatık kaşlarıyla "sinan seni bana korumam için emanet etti" dedi "benim korunmaya ihtiyacım yok , eğer bana silah kullanmayı öğretirsen beni korumana gerek kalmaz" sehpanın üzerindeki sigara paketinden bir tane çıkarıp yaktı "sinana ne diycez?" Gülümsedim "ona hiçbir şey demeye mecbur değiliz ben eski eylem değilim" dumanı bana doğru üfledi "sen değil ben?" Deyip arkasına yaslandı "ona beni koruduğunu söylersin"

 

Elindeki sigarasıyla bir süre gözlerini üzerime dikip, susup düşündü "başımı belaya sokucaksın" ayağa kalkıp anılın elindeki sigarayı aldım "sen beni kaçırarak başına zaten belayı çoktan aldın" sigarayı kül tablasında söndürüp mutfağa yürüdüm.

Loading...
0%