12. Bölüm

12.BÖLÜM

Buket Demir
bukettdem

Yağmurun cama vuran tıkırtısıyla gözlerimi açtım. Dışarıda çok kötü yağmur yağıyordu ve neden bilmem yağmur yağdığında içimi garip bir karamsarlık sarıyordu. Yataktan kalkınca gözüme komodinin üzerindeki peluş ördeğim takıldı. Ördeği elime aldım, dün gece bu peluş ördeği küçük kıza verdiğimi hatırlıyordum, nasıl buraya gelmişti? Ördeği avucumun içinde sevince yüzüme bir gülümseme yerleşti.

 

Adım sesleriyle irkildim. Odada biri vardı. Giyinme odasından geliyordu sesler, bu yüzden kapıya bakıp içeriye göz gezdirdim. Çok geçmeden görüşüme anıl girince içimden oh demedim değildi "anıl?" Kapının yanında durup bana baktı "dün gece... o küçük kıza ördeği verdiğinde kızın sevinciyle senin ördeği kazandığın sevinç aynıydı" ağır adımlarla yanıma gelip önümde diz çöktü "sonra dedim ki, ikiside aslında küçük bi kız çocuğu. Ördeğin sadece birinde kalması haksızlık olur" bir elimdeki ördeğe bir anıla baktım "ördek nasıl hala burda anlayamadım?" Yüzümü uzun uzun süzdü "bir ördek daha almalıyım diye düşündüm" gözlerim parladı "sen" ördeği elimden alıp gülümsedi "ayrıca sana çok benziyo" gözlerim doldu. Annem ve babam bile beni böyle düşünmezken anıl'ın düşünmesi kalbimde çiçekler açtırmıştı. Anıl ördeği kucağıma koydu "benim şimdi gitmem gerek, akşam görüşürüz" anıl ayağa kalkıp odadan çıkarken ördeği bırakıp hızla peşinden koştum ve merdivenlerden inmeden onu yakaladım "anıl" geriye dönüp bana baktı ama ben birşey demesini istemiyordum yada yapmasını. Hızlı adımlarla yanına gidip kollarımı boynuna sardım.

 

Anıl bana değerli hissettirmişti, hayatımda ailemden görmediğim ilgiyi anıldan görüyordum üstelik bunu yapmak zorunda değildi, onun ailesi değildim, kardeşi değildim ama o kalbimdeki kelebekleri uçuruyordu.

 

Ben onun boynuna kollarımı dolarken anıl bi an afallasa da hızlı toparlayıp kollarını belime doladı. Gözlerimin hafif dolduğunu hissedince sıkı sıkı kapattım onları "teşekkür ederim" boynuna sokulup mükemmel kokusunu o hissetmeden içime çektim. Belimi daha sıkı tuttu ve uzun bir süre öyle kaldık.

 

Anıl'ın kollarından geri çekilince koşar adım odama gidip kapıyı kapattım. Yanaklarımdaki sıcaklığı hissediyordum, utanmıştım. Yatağa girip ördeği elime aldım.

 

Sekiz yaşındaki eylem karşımda gülümsüyordur "baksana, ilk defa oyuncak sahibi oldum üstelik hediye" sekiz yaşındaki halim ellerini çırpıp gülümsedi, o kızın ön dişlerinden bir tanesi yoktu ama o hali bile sevimliydi. Elimdeki ördeği ona doğru uzattım "küçükken ördeklerimiz vardı hatırlıyor musun?" Küçük eylem başını sallayıp elimdeki ördeği sevdi.

 

Odanın kapısı bi anda açılınca küçüklük halim yok oldu ve içeri leyan girdi "kiminle konuşuyorsun sen?" Başımı salladım "kimseyle" şüpheli gözlerle bana bakıp elimdeki ördeği fark etti "sen o ördeği vermemiş miydin?" Gülümsedim "anıl hediye etti" yüzündeki sinsi gülümseyle kendini yatağıma attı "ne diyorsun" başımı salladım "biliyo musun? Bu benim ilk oyuncağım" gözleri uzunca yüzümü süzdü "ve bu ilki sana abim yaşattı" ördeğin yanaklarını okşadım "evet" leyan hafifçe kıkırdayıp ayağa kalktı "hadi kalk karnım acıktı kahvaltı yapalım" onu onaylayıp üstümü giyinip aşağı indik ve leyanla baş başa kahvaltı yaptım çünkü bugün masada ne aziz giray nede böcekler vardı.

 

Kahvaltıdan sonra masadan henüz kalkmışken dışarıdaki adamlardan biri karşımda durdu "aziz bey sizi çalışma odasına çağırıyor" arkama dönüp leyana baktım. Telefonla konuşuyordu. Kaşlarım çatıldı ama birşey demeden adamın peşinden yukarı çıktım. Odadan içeri girdiğimde Aziz Giray masasındaki kağıtlarla uğraşıyordu "aziz bey, eylem hanım" aziz giray kafasıyla onaylayıp bana baktı "sen çıkabilirsin, otur eylem" nefesimi bıkkınca verip masanın önündeki deri koltuğa oturdum "seni buraya neden çağırdığımı merak ediyorsun dimi? Korkma konu baban değil" tek kaşımı kaldırdım "babamdan mı korkucam, komik olmayın aziz bey ondan kimse korkmaz" aziz giray bıyık altı gülümsedi "hak vermedim değil" kaleminin kapağını kapatıp geriye yaslandı "eylem konu anıl ve sen" işte şimdi dikkatimi çekmişti çünkü anıl ve beni bağdaştıramamıştım "anıl ve ben mi?" Bana uzunca baktı "sizi dün gece şöminenin önünde gördüm, ayrıca bugünkü sarılmanızı da" içimde bir şey kopmuştu. Ağzımı açıp tek kelime dahi edemedim "aranızda birşey yaşanmasını istemiyorum, bilmem anlatabiliyor muyum?" Aldığım nefes ciğerlerimi acıttı "oğlumun aklının karışmasını istemiyorum, üstelik geçici bir kız için" ellerimi sinirle sıktım "laflarınıza dikkat edin" aziz giray da bana aynı sinirle bakıyordu "sen oğlumla arandaki mesafeye dikkat edersen bende laflarıma özenli olurum" burnumdan soluyordum "oğlumdan uzak dur eylem" bir anda ayağa kalktım "merak etmeyin aziz bey, oğlunuzla aramda hiçbir şey yok. Dün gece olanlar da sarhoş olduğumuz içindi" aziz giray sadece başını salladı bende tek bir laf etmesine izin vermeden odadan çıktım.

 

Kapıyı arkamdan vururcasına çıkarken vücudumdaki öfkeyi çok net hissediyordum. Ben öfkeme hakim olamayıp ne yapacağımı bilemezken bir hızla merdivenlerden inip kendimi dışarı attım. İçimdeki birine vurma hissine karşı çıkamıyordum. Birşey lazımdı, vurmak istiyordum, bir şeyden bütün hıncımı çıkarmak. Ben etrafımda dönerken gözüme konağın arkasındaki küçük kulübeye takılmıştı. Kulübeye hızlı adımlarla gidip kapıyı açtığımda küçük bir spor salonu karşımdaydı. Tavanın ortasından boks torbası asılıydı. Küçük bir penceresi, boks eldivenleri ve bir sürü takım aleti vardı. Arkamdan kapıyı kapatıp üzerimdeki kazağı çıkarınca sporcu atletimle kaldım. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum çünkü içimdeki öfkeyi susturamıyordum. Ellerimi göğüs hizamda kaldırıp ellerimi yumruk yaptım.

 

Boks torbasının önünde durup bacaklarımı omuz hizasında açtıktan sonra ilk yumruğu vurdum ve ardı arkası kesilmedi. Eski boks torbası benim vuruşlarımla sallanırken ben sinirden burnumdan soluyordum. Ağzımı açıp tek bir kelime dahi edememiştim o yaşlı adama, karşıma geçip oğlundan uzak durmamı söylemişti ve ben o bunak adama tek birşey diyememiştim. Ama haksızdım neden izin vermiştim bana dokunmasına, yada o elektriğe. Ben kimdim anıl kimdi?

 

Çoktan ter içinde kalmıştım ama asla durmuyordum. Çünkü ben bişeylere vurdukça rahatlıyordum, yaşadığım birşeye ağlamayı değil onu sinire dönüştürmeyi öğrenmiştim ve artık durduramıyordum. Ben ve sinirim artık bütünleşmiştik, maalesef ki istesem de bunu atamıyordum. Ben dedemin bir askeriydim veya psikolojik deneyi, ama bana sorsanız küçükken herşeye ağlayan kızdan ziyade bu eylem daha iyiydi. Dedem ağlamamı yasaklamıştı ve biliyordum bunu benim iyiliğim için istemişti, güçlü durmam için.

 

Bir anda arkamdaki kapı gıcırtısını duymuştum ama arkama dönmedim "eylem" bu leyandı "sakın yaklaşma leyan" daha hızlı vurmaya başladım. Benim burada ne işim vardı ki, ben buraya ait değildim, ben kendi başımın çaresine bakabilirdim şimdiye kadar öyle olmuştu "arın...arııııın" arkamdan arına çağırıyordu sesleri algılayabiliyordum ama bunu durduramıyordum "leyan hanım... eylem yine ejderhaya dönüşmüş" leyanın toplu botlarının sesini duydum "arın birşey yap" arkamdan bir ıslık sesi duydum "gelin" nefes nefese kalmıştım ama yine de duramıyordum. Bir anda içeriye beş kişiden fazla adamlar doluşunca bağırdım "hayır arın, sakın" arın önüme geçti "yapmak zorundayım" kollarımdan ikiden fazla adam tutunca var gücümle bağırdım "arın hayıır" çok geçmeden ayaklarımdan iki kişi tutup yerden kaldırdıkları anda daha fazla bağırdım "arııııın" daha sonra leyanın sesini duydum "peşimden getirin" beni arka bahçedeye götürürlerken etrafıma bakmamla havuzu gördüm "havuz olmaz, bırakın beni" debeleniyordum ama ellerim ve ayaklarımdan çok sayıda adam tutuyordu "atın" beni savuracaklarını anladığımda tekrar bağırdım "yüzme bilmiyorum leyan boşuna mı boğuldum denizde" birden durdu "haklı" nefes nefeseydim, leyanı göremiyordum "bağlayın o zaman" daha da çırpındım "leyan ne diyorsun" beni yere bırakıp ellerimi cırt cırtla bağlayıp ardından ayaklarımı bağladılar. Kendimi oturur pozisyona getirip leyana baktım "ne yapmaya çalışıyorsun?" Leyan arkadaki musluğa ilerleyip hortumu eline altı "açın suyu" kaçmaya çalıştım "napıyorsun ya?" Suyun açılmasıyla leyan beni baştan aşağı ıslattı "anca böyle sakinleşirdin" kafamı aksi yöne çevirdim "sen nasıl psikologsun ya" sırılsıklam olmuştum "bu eyleme acil müdehale taktiği her psikolog bilmez" buz gibi su anında bütün vücudumu ıslatmıştı.

 

Kızıl saçlarım yüzüme yapışmış bu yüzden yüzümde rahatsızlık veriyordu. Başımı dizlerime yaslayıp öylece soğuk suyun üşütmesine izin verdim. Leyan suyu kesince kafamı kaldırıp ona baktım "sence sakinleştim mi?" Yanıma diz çöküp elindeki kazağımı başımdan geçirdi "sakinleşmek zorundasın" başımı salladım "değilim, ben hiçbir şeye zorunlu değilim" yüzümdeki saçları elleriyle arkaya itti "eylem anlamıyor musun? Sadece kendine zarar veriyorsun" titrek bir nefes aldım "ben kendime zarar verince rahatlıyorumdur belki" leyanın gözlerine korku yerleşti. Öylece yüzümü izledi bir süre fakat gözleri dolmuştu, kaşlarını hafifçe çattı ve aralık olan dudaklarını kapattı.

 

Ayaklarımın bağını çözüp kolumdan tutup kaldırdı "kendine zarar vermene izin vermeyeceğim eylem, unut bunu?" Kolumu elinden kurtarmaya çalıştığım anda tırnaklarını etime geçirdi "deneme bile" leyana zarar veremezdim bu yüzden üstelemedim ve beni odaya çıkarmasına izin verdim. Odaya girer girmez banyoya girip uzun bir süre duşta kaldım ve çıktığımda leyan hala odadaydı "hala burada mısın?" Elindeki törpüyle tırnaklarını törpülüyordu "evet burası hoşuma gitti" başımı salladım "anladım" o da başını salladı. Odayı çok beğenmiş olacak ki saatlerdir ikimizde odada kilitliydik, ikimizinde ağzını bıçak açmıyordu hatta ne ben ona bakıyordum nede o bana anlaşılan kendime bir şey yapmamdan korkuyordu. Yatağın önündeki camın önüne oturmuş yüksek kesimlerdeki karları izliyordum.

 

Leyanın botlarının sesini duydum ama ona dönmedim "benim mesai burada biter, mesai arkadaşım sana eşlik edicek" hiçbir şey demedim, gözlerim sabitti. Topuk sesleri uzaklaştı, kilit çevrildi, kapı açıldı ve kapandı. Alnımı cama yasladım, soğuk cam beni bir kere daha üşüttü zaten leyan ıslattığından beri ısınamamıştım. Sweatimin kollarını çekip parmak uçlarımı örttüm. Çok geçmeden kapı açılıp kapanınca anıl'ın hoş kokusu odayı sardı "şimdi değil anıl" adım sesleri arkamda durdu "tamam şimdi değil, sen hazır olana kadar şimdi değil" sırtımda anıl'ın sırtını hissedince gözlerimi kapattım. Yaptığı şeyi anlayınca arabadaki konuşmamızı hatırladım, bende sırtımı ona yasladım ve sadece sustuk.

 

Kalp atışlarını hissedebiliyordum, acaba o benim kalp atışlarımı hissediyor muydu? "Sinan mı?" Ses tonu kalbimi okşadı "hayır" tekrar bir süre sustu, sıcaklığını hissedebiliyordum ama ne hissettiğini tahmin edemiyordum. Sinirli miydi acaba yada üzgün müydü, belki umrunda değildim. Kazağımı bileğimden yukarı sıyırıp saate baktım, ince kordonunu iki parmağımın arasına alıp seyrettim. Dizlerimi kendime çekip başımı dizime yasladım "göl evine gitmek ister misin?" Ben, o ve göl evi... artık imkansız gibi geliyor. Anıldan ne kadar uzak o kadar iyiydi "istemiyorum" bıkkınca nefesini verdi "ne olduğunu merak ediyorum, ama sen anlatmazsan sormam. Eğer yardımcı olabileceksem lütfen söyle" beni mi düşünüyordu? "Sinan abimle görüştür beni... yapalım" direkt itiraz etti "bugün yeterince kriz geçirdin sinan başka bir zaman olsun"

"Hayır iyiyim bugün görüşmek istiyorum" bana yüzünü dönüp beni de tek seferde çevirip yüzüne bakmamı sağladı "sinanla görüşünce iyi olucak mısın?" Yüzünü süzüp ağır ağır başımı hayır anlamında salladım "neden bunu yapıyorsun?" Gözlerinde tuhaf bir bakış vardı, adını bilmediğim "neyi?" Nefesini verip çenemi tuttu "neden canını bile isteye yakıyorsun?" Kaşları endişeyle çatılmıştı, endişe... biri benim için endişe ediyordu "böyle rahatlıyorum çünkü" çenemi bırakıp ellerini iki yanıma koydu "rahatlamıyorsun eylem, daha çok canını yakıyorsun" sakallı yüzünü izledim "ne yapmamı istiyorsun, ben buyum, başka yol bilmiyorum" bilmiyordum evet dik durmalıydım "senin bu ağlama işini çözmemiz gerek" bakışlarımı ondan kaçırdım "ağlamak istemiyorum" çenemdeki eli tekrar ona bakmamı sağlayınca yüzünü sessizce izledim, o da beni bir süre izledi "sinan abimle artık bir sonuca varmak istiyorum, hayatımda olucak mı yoksa sonsuza kadar çıkacak mı? Bilmeliyim" yüzümdeki ciddiyetin farkındaydı "tek bir şartım var, bende orada olacağım seni tek bırakmaya hiç niyetim yok" çenemi bırakıp cebinden telefonunu çıkarıp tahminimce sinan abimi aradı

 

-

- birşey olmadı endişelenme

- sinan gelmen gerek eylem seninle görüşmek istiyor

-

- tamam

Telefonu cebine koyup tekrar gözlerime baktı "canını sıkarsa sinanın yüzünü dağıtırım" aniden karnım karıncalanınca gözlerimi anıldan çektim. Ayağa kalkıp bana elini uzattı "geliyormuş aşağı inelim" elini tutmam doğru olmazdı özellikle aziz giraya söylediklerimden sonra. Kendi kendime kalkınca elini kapatıp cebine koydu. Geri çevirdiğim için kendimi yumruklamak istiyordum, bana gösterdiği ilgiyi geri çevirdiğim, kalbini kırdığım ve kıracaklarım için biliyordum çünkü olucaktı. Kabanımı giyip beraber aşağı inip arabaya bindik ve iki arabayla konaktan ayrıldık. Anıl evde yapmamızın doğru olmayacağını söylemişti ve hak da vermiştim evde olması iyi olmazdı.

 

Araba daha önce geldiğimiz ormanda durdu. Burayı hatırlıyordum, peşimize takılmışlardı ve ilerideki kulübeye saklanmıştık "burası mı?" Kafasını sallayıp arabadan indi, bende arkasından. Arın ve diğer adamlar anında ormana dağılıp güvenliği sağlarlarken anıl yanımda duruyordu "bana yakın dur, her ihtimale karşı" siyah gözlerinde ve kalın dudaklarında göz gezdirdip başımla onayladım. Olacaklardan korkuyor muydum hayır, ama sinan abimin bana söyeleyeceklerinden korkuyordum. Canım yanıcaktı bu barizdi ama ne denli yanardı bilmiyordum yada sinan abimin umrunda olur muydu? Anıl bir anda saçlarımı elindeki gri bereyle örtüp kabanımın düğmelerini ilikledi "ne kadar kalıcağımızı bilmiyoruz, hava çok soğuk" dişlerimi sıktım " anıl" gözlerime baktı "efendim" soğuktan çoktan yanaklarım kızarmıştı "ben...korkuyorum" bir an ciddi miyim diye yüzümü süzdü "neyden korkuyorsun?" bir süre durdum "ben...ya ağlarsam" gözlerimi kapatınca çenemi tuttu "aç gözlerini" gözlerimi açıp anıl' ın endişeli yüz ifadesine baktım "eylem, ağlarsan hiçbir şey olmaz, güven bana. Sadece rahatlarsın." Derin bir nefes aldım"ezik görünmek istemiyorum" anıl nefesini verdi "ağlamak eziklik göstergesi değil eylem. Gördüğüm en güçlü kızsın sen" güçlü olduğumu düşünüyordu, anıl bana güçlü olduğumu söylemişti ve ben içimdeki kıpırtıya engel olamıyordum "ya ağlamamı durduramazsam?" Sıcacık eli yanağımı okşadı "arabada ne konuştuğumuzu hatırlıyor musun?" Kafamı salladım "beraber ağlarız" gülümsedi "evet" mercedes'in arkasında sinan abimin porshesi durunca kafamı ters yöne çevirdim, onu görmem iyi olmazdı. Ben ormanda ileriye doğru yavaş adımlar atarken anıl da sinanla konuşuyup ne yapacağımızı anlatıyordu. Anıl bizi sinan abimle sırt sırta getirdikten sonra elimi tuttu "bitir dediğin anda seni buradan götürürüm" başımla onu onaylayınca birden gitmesini istemedim, bir adım bile uzaklaşmasın istedim. İçime huzur veren yüzü gözlerimin önünden gitmesin istedim ama birşey yapmadım. Anıl biraz ilerimizde yerini aldı.

 

Bir süre sustum, ilk önce onun konuşmasını bekledim ama o da sustu. Arkamdaki sinan bugün sinirli değildi, anlaşılan patron rolünü bir kenera bırakmıştı. Konuşmaya nasıl başlayacağımı bilmiyordum bu yüzden direkt hesap sormam onun çekip gitmesine neden olabilirdi. Bu yüzden o hayatımdan çıktıktan sonra ne olduğunu anlatmaya karar verdim. Derin bir nefes aldım "o yangından sonra gözlerimi tek başıma hastanede açtım. Uyanır uyanmaz bir anda çığlık sesini duydum koridorda. Ardından bağırışmalar sonra annem içeri girdi, hiç beklemeden tokadı bastı yanağıma" soğuyan ellerimi cebime koyup devam ettim "saçlarımdan tutup yataktan yere fırlattı. Sen biliyorsun annemin dayaklarını, günlerce saçlarımı öper, morarttığı yerlere krem sürerdin" gülümsedim "ama sana yemin ederim hiçbir dayağı o tokat kadar acıtmadı canımı" gözlerim dolmaya başlamıştı " tekrar geldi yanıma saçlarımdan tutup kafamı duvara durdu öldü kardeşin şimdi mutlu musun? Dedi. Sonra gitti odanın kapısını kilitledi ağzım yüzüm yer değiştirene kadar dövdü ve biliyor musun o odanın kapısını kimse açmaya çalışmadı. Herkes oradaydı ama kimse yoktu. Beni döverken bir yandan da beddua ediyordu keşke sen ölseydin, mutlu musun? Seni seveceğimi mi sanıyorsun? Kimse seni sevmeyecek? Seni şurada geberene kadar dövücem" Gözlerim doluyordu "kimse müdehale etmedi orada dayak yememe, oysa suçum neydi ki? Kardeşimi kıskanmam mı? Yoksa anne- babamdan sevgi beklemem mi? Ben mi kilitlemiştim sanki aliyi odaya" derin bir nefes alıp sesimi düzene soktum "babam beni küçük bir çantayla evden kovarken evdeki herkes izledi. Peki neden? Kimse acımadı mı bana abi. Babam beni tanımadığım bir adamla otogara yollarken senin birşey yapmanı bekledim ben abi" kafamı bir an yana çevirdiğimde anılı sigarasını içerken gördüm o da bana bakıp dumanı üfledi "sonra ben ağlaya ağlaya otobüste giderken yanımdaki adam göz yaşlarımı silip kucağına gelmemi teklif edince bir an dumura uğradım. İşte o an sana çok ihtiyacım vardı abi, ama sen yoktun. Adam beni kucağına almak için çekiştirince avazım çıktığı kadar bağırdım çünkü sen öyle öğretmiştin abi. Sen benim yanımda yoktun ama öğrettiklerin, söylediklerin benimleydi" montumun önünü açıp sıkışan ciğerlerime hava almaya çalıştım ve o an sinan abimin kısık sesini duydum "özür dilerim" iç çektim "sonra bir teyze beni yanına aldı. İlk defa sen dışında biri bana sahip çıkmıştı ama o da aileden değildi abi. Bir yabancı bana acımıştı" kafamı tekrar anıla çevirdiğimde anılın sol gözünden bir damla yaş akıyordu bu yüzden kafamı çevirdiğim. Eğer ona bakarsam bende ağlardım, biliyordum "teyze o kadar sıcak davranmıştı ki bana bir ebeveynin sevgi gösterebileceğini görmüştüm. Sonra o teyze beni yanına oturtup gözyaşlarımı sildi. İnanabiliyor musun? Sen yada ben dışında ilk defa biri gözyaşlarımı sildi. Kadın beni dizlerinde uyuttu"

 

Alnımı sıkıp sözlerime devam ettim "sonra o kadın elimdeki kağıtta yazılı adrese beni götürdü. Elimde çanta bir yandan ağlıyordum, bir yandan çantayı çekiştiriyordum. Dedemin kapısını çaldım, bir iki dakika açılmayınca onların da beni istemediğini sandım o an dedim ki kendi kendime şimdi ben sokakta mı kaldım? Tam gidecekken kapıyı dedem açtı. Öyle heybetli durdu ki karşımda babam gibi olmadığını anladım. Ağlama dedi bana sen benim torunumsun dedi. O an tamam dedim dedem bana sahip çıkıcak" bir süre sustum yaşadıklarım gözlerimin önüne tekrar gelince ağlamamak için kendimi sıktım "abi... abi ben seni çok bekledim" hıçkırıklarımı tuttum, gözlerimde yaşlar akmasın diye gözlerimi kapattım. "Her hafta sonu, her bayram her yaz her yarıyıl tatilinde... gelmedin, gelmedin abi" ellerimi yüzüme kapattım hala ağlamamak için direniyordum "abi ben seni çok özledim" ellerimi nereye koyacağımı şaşırıyordum. Ciğerlerim yanıyordu, boğazım düğüm düğüm olmuştu. Nefesim bana az geliyordu, ciğerlerime havayı çektikçe çekiyordum.

 

Cesaretimi toparlayıp karşısına geçtim "neden gelmedin abi, neden sana en çok ihtiyacım olduğu zaman yanımda değildin" sinan abim yaşlı gözlerini benden gizlemeye çalışıyordu "özür dilerim" beni orada öylece bırakıp arkadını dönüp gitti, arkasından bağırdım "sen artık benim abim değilsin sinan aktaş, sen artık benim hiçbir şeyim değilsin" kalbindeki sızı giderek ağırlaşınca dizlerimin üzerine çöktüm. Abim benden sadece özür dileyip beni arkasında bırakıp gitmişti. Sinirle ellerimi yere vurmaya başlayınca ellerimi taşlar kanatmaya başlamıştı ama durmaya niyetim yoktu. Çünkü taşlar kalbim kadar acı vermiyordu, veremezlerdi. Bir anda anıl yere çöküp elimi tuttu. Endişeyle yüzüme baktı ben ise başımı arabaya giden sinan abime çevirdim "o hiçbir şeyi hak etmiyor ne anılarımı ne de sevgimi" anıla baktım "benim artık sinan diye bir abim yok" sinan arabasına binip giderken bende sinirle yerden kalkıp uçuruma doğru yürümeye başladım.

 

Uçurumun ucuna gelip oturdum, denizin hırçın dalgalarına bakmaya başladım "tutma kendini" anıl yanıma oturup gözlerime baktı "sıkma kendini" yarım nefes alıp anıla baktım "beni sevmiyor" ve o an gözlerimden yaşlar birer birer yağmur gibi firar etmeye başladı "hiç merak etmedi beni" ağlamam birden şiddetlenmeye başladı "neden beni kimse sevmiyor?" Ağlamalarım hıçkırıklara dönüştü. Artık iç çeke çeke hatta bağıra bağıra ağlıyordum, yıllardır içimde tuttuğum fırtınayı bırakmıştım. Ne içimde duruyordu nede zapt edebiliyordum. Kasırgaya dönüşmüştü, duygularımı, düşüncelerimi, öfkemi herşeyi birbirine katıyordu. Belki de anıla güvenmeliydim, eğer ağlarsam rahatlardım.

 

Elini belime koyup beni kendine çekip başımı göğsüne koydu "yanındayım, istediğim kadar ağlayabilirsin" anılın kollarına ellerimi koyup sıktım "ne annem seviyor beni ne babam, kimse yanımda kalmıyor" derin nefesler alıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Gözyaşlarım anılın paltosunu ıslatıyordu ama umrunda değildi sadece bana sıkıca sarılıyordu "benim artık yaşamaya dair bir amacım yok anıl, hiçbir amacım yok bu dünyada fazlalığım, beni toprak kabul eder" yumruklarımı sıktım. Anıl ona bakmamı sağladı "yemin ederim eylem, hep yanında olucam" başımı hayır anlamında salladım "boş yeminler verme anıl sende bırakıcaksın, ben kalbimdeki acılarla tek başıma ölücem" bu sefer anıl başını salladı "söz veriyorum sana, Anıl Giray sözü" kollarını bedenime doladı. Birşey demek istemedim sadece susup ağlamak, her bir gözyaşım kalbimi acıtarak yanaklarımdan ateş gibi süzülüp anılın kabanına düşüp sönüyordu.

 

Anıl'la yaklaşık iki saat boyunca orada durup gözyaşlarımı döktüm. Artık hava kararıyordu ve soğuk kendini daha çok gösteriyordu. Ağlamaktan acıyan gözlerimle anıla döndüğümde çoktan bana bakıyordu. Elindeki sigaraya baktım "senin de şu sigara işini halletmemiz lazım" dudaklarıma baktı "ilk önce bana yeni bir alışkanlık edindirmen gerek" gözlerimdeki son yaşı sildim "ne gibi" dudaklarını kısa bi an büktü "aklıma her sigara geldiğinde sigara içmek yerine başka birşey yapmak gibi" sigarayı tekrar dudaklarına götürüp uzunca bir nefes alıp yavaşça bıraktı "düşünücem" sigara dumanı ve karanlık ikimizide sararken arın yanımıza geldi "abi gece çöküyor burda bulunmamız iyi olmaz" anıl birşey demedi sadece bana bakarak başını salladı. Sigarasının son nefesini ciğerlerine çekip yüzüme üfledi ve ayağa kalkıp sigarayı yere atıp ayağıyla ezdi "gel" elini uzatınca bu sefer tuttum çünkü soğuktan ayaklarımı hissetmiyordum yada sadece elini tutmam için bahaneydi.

 

Ayağa kalkınca anıl elimi bırakmadı ve arabaya kadar ellerimi sıkı sıkı tuttu. Arabaya biner binmez anıl ısıtıcıyı açıp en azından eve kadar ısınmamızı sağladı. Konaktan içeri girer girmez bizi masada yemek yiyen giray ailesi karşıladı ve ilk lafa leyan girdi "abi neredeydiniz ya" anıl soruyu cevaplamadı "afiyet olsun" aziz giray masanın en başında oturuyordu "geç kaldınız çocuklar" kabanımı ve beremi kafamdan çıkarıp arkamızdaki yardımcıya verdim. Anıl alpin yanındaki sandalyeyi çekip oturmamı işaret edince düşünmeden oturdum o da masanın diğer baş ucuna oturdu yani çaprazımdaki koltuğa "işimiz vardı biraz" yardımcı kaselerimize çorba koyarken bende karşımdaki leyana bakıyordum. Leyan gözlerini kısmış beni uzun uzun süzüyordu "eylem sen iyi misin? Gözlerin şişmiş sanki" Başımı hayır anlamında salladım "hayır canım ne alakası var, soğuktandır" anıl leyana baktı "evet soğuktan olmalı" leyan abisine şüpheli gözle baktı "abi soğuktan göz mü şişer kimi kandırıyorsun?" Bir tekme sesiyle leyan ufak bir çığlık attı "şişer abicim" gülümsememe engel olmaya çalışırken leyan aklı başına gelmiş gibi "doğru evet şişer" bir kase çorbadan sonra odama çıkıp yine camın önüne oturdum.

 

Odanın kapısı tıklatılınca içeri leyan girdi "sakın bana soğuktan şişti gözlerim deme eylemcim çünkü asla inanmam" bıkkın bir nefes verdim "ister inan ister inanma leyan olan bu" leyan da benim gibi camın önüne oturdu "arın da yoktu evde, siz nereye gittiniz?" Başımı leyana çevirmeden dışarıyı izliyordum "hiçbir yere" leyan arkasına yaslanıp benim gibi zifir karanlık ormanı izlemeye başladı "tamam anlatma bakalım, ama şunu söyle iyi misin?" Bu sefer leyana baktım "bilmem, nasıl iyi olunur?" Leyan bir süre düşündü "arkana yaslandığında nasıl hissediyorsun?" Düşündüm. Kalbimde hala sızı vardı, sinanın kalbime sapladığı bıçağın sızısı "biraz" başını salladı "abim sana ne yaptı bilmiyorum ama ne yaptıysa yapmaya devam etmeli" Anıl Giray bana ne yapıyordu gerçekten? İçimdeki ateşi söndürüyordu, beni sakinleştiriyordu. Göğsünde bir sihir mi vardı? Kafamı her göğsüne koyduğumda bütün düşüncelerim, sorunlarım son buluyordu.

 

Leyan benimle bir saate yakın oturmuş ardından odasına çekilmişti ve saat giderek geç oluyordu ama gözlerimde bir gram uyku yoktu. Yerimden kalkıp odadan dışarı çıktım. Karanlık ve uzun koridora baktım, dışarıdaki sokak lambaları içeriyi aydınlatıyordu. Koridorun sonuna ilerleyip tekli koltuklardan birine oturup camdan dışarıyı izlemeye başladım. Ama çok geçmeden kapı sesi açıldı ve anılın kısık sesi ona bakmama sebep oldu "ne yapıyorsun burada?" Ellerini ceplerine koyup kapının pervazına yaslandı "dışarıyı izliyorum" başımı dışarı çevirdim "neden uyumuyorsun?" Ona bakmadım "uykum yok ki uyuyayım" adım sesi yaklaştı yanımdaki diğer tekli sandalyeye oturdu "senin için yapabileceğim birşey var mı?" Başımı salladım "sen ne yapabilirsin ki?" Sesinin tınısı kalbimi okşadı "senin için herşeyi" ona döndüm "ölsem peşimden mi geliceksin?" Yüzüne ona çok yakışan bir tebessüm yerleşti "gerekirse" gülümsedim "sanmıyorum" birden ciddileşti "gayet ciddiyim" sadece gülümsedim "eğer istersen göğsümde uyuyabilirsin" anılın saçlarına ve sakallı yüzüne baktım "olmaz" kaşlarını çattı "neden?" Başımı salladım "biri görür" etrafına baktı "kim ne diyebilir, biri bir şey diyecekse iki kere düşünsün" ayağa kalkıp elimi tutup bi anda kendine çekti "seni yanıma alırken birinden izin alıcak değilim" anıl beni odasına sürüklerken benden etrafa bakıp birinin bakma düşüncesiyle göz gezdirdim. Anıl beni içeri çekip arkamızdan kapıyı kilitledi. Odasının ahşap ve deri karışımı dekorasyonuna baktım. Onu yansıtıyordu. Kolunu belime dolayıp beni kendine çevirdi "yanıma gelmek için kimseden izin almana gerek yok" kokusu başımı döndürdü gözlerine baktığımda ise karanlığına gömüldüm. Yine çok yakındı, elleri saçlarımda gezindi. Bana doğru bir adım atınca geriledim ve bir adım atmasıyla tekrar bir adım geri gittim adımlarım adımlarına karışınca belimden tutup kaldırdı ve yatağa bıraktı "çizimleri toparlayıp geliyorum" nefesi dudaklarıma yapıştı ama o benden uzaklaşıp masasına gitti. Ahşap ve deri karışımı kocaman yatağına bakıp sırtımı deri başlığa yasladım ve anılı beklemeye başladım. Anıl çizimlerini toplayıp üzerini değiştirip yanıma geldi. Üzerinde kaslarını belli eden lacivert kısa kollu bir tişört ve altında gri eşofman vardı yanıma gelip elini belime dolayıp kendine çekti. Kafamı göğsüne yaslayıp bir kolumu ona doladım. Kokusu ciğerlerime bayram ettirirken göğsündeki başım etkisini gösterir gibi beynimi uyuşturdu. Gözlerim ağırlaşmaya başlayınca anıl yatakta aşağı kayıp başını yastığa koydu ve beni daha da kendine çekti. Bedenini bana çevirince kollarımı iyice ona dolayıp gözlerimi kapattım. Bedenimdeki yorgunluğu hissediyordum, anılın kolları bedenimde dolandı ve saçlarımı öptü "gerçekten kalp atışlarımı duymuyor musun?"

 

Buna cevap veremezdim. Kalbinin çırpınışlarını duyuyordum ama değil cevap karşılık bile veremezdim. Sustum, aziz giraya uzak durduğumu söylemiştim ama neden uzak kalamıyordum? Anıl uzak durmuyordu ve ben itiraz etmiyordum, edemiyordum. Anıl'ın ismi bile rahatlamamı ve içimi kıpır kıpır ederken bu çok zordu. Uyuduğumu düşünmeliydi, düşünsün ki cevap veremeyeceğimi bilsin "inandım hadi uyuduğuna, ama elbet yakalayacağım seni" kalp atışlarım hızlanınca içimden lütfen hissetmesin diye dua ettim. Onun kollarında ona bu denli yakınken duymaması çok zordu ama yinede şimdi duymasın.

Bölüm : 26.12.2024 18:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...