13. Bölüm

13.BÖLÜM

Buket Demir
bukettdem

Anıl'dan;

 

Uyuyamamıştım... O bütün güzelliğiyle kollarımda uyurken nasıl uyuyabilirdim ki? Saat 3'e gelirken ben bıkmadan onu izliyordum. Gözlerim ellerine kayınca duraksadım. Elinin üstü parçalanmış ve kızarmıştı. Yavaşça bana doladığı kollarını üzerimden çekip aynı yavaşlıkla yataktan kalkıp banyoya girdim, çekmeceleri karıştırmaya başladım. İstediğimi bulduğumda yatağa girip eylemin elinin üzerine kremi yavaş hareketlerle, canını yakmadan sürdüm. Kremi yatağın yanındaki komodine koyup eylemi kollarımın arasına aldım. Onu bu durumdan kurtarmak istiyordum, ormanda o sevgisizliğine ağlarken ailesinden bir kere daha nefret ettim. O gece, eve sarhoş geldiğim gece sinanlaydım. Sinan deli gibi içiyordu ve içtikçe içini döküyordu ve ben keşke o gece orada olmasaydım, keşke işin aslını öğrenmeseydim. Artık eyleme yalan söylemek zorundaydım ve eğer gerekirse bu sırrı öğrenmesine asla izin vermeyecektim. Çünkü yıkılırdı, toplayamamamaktan korkuyordum, ellerimden kayıp giderse ne yapardım.

 

O GECE:

"Sinan yeter bırak şu bardağı" beni dinlemeden rakıyı sek halinde kafasına dikti "içkime karışma" bir bardak daha doldurup onu da kafaya dikti "sinan eve gitmem gerek" kafasını eline yasladı "kurtarıcam o kızı" eylemden mi bahsediyor?

 

"Neyden kurtaracaksın lan, yanımda işte, güvende" başını olumsuz salladı "senin yanındayken içim rahat, sana güveniyorum, ona sahip çıkıcaksın" önümdeki bardaktan bir yudum aldım. Rakıyı sevmiyordum ama yine de içtim "ne peki lan" şişeyi tekrar eline aldı "babasından, o borçtan, olacaklardan" sıkıntıyla nefesimi verdim "oğlum ben seni anlamıyorum. Sana diyorum ki vereyim ne kadar lazımsa sonra verirsin kim ne bilecek"

 

kaşlarını kaldırıp ağzından cık sesi çıkardı "olmaz" hava o kadar soğuktu ki istemsizce kabanıma daha sıkı sarılıyordum "niye?" Bardağı kafasına dikti "sen bulaşma, ben halledicem" sarhoş olduğundan dili dolanıyordu "sen eylemi uzak tut bu meselelerden yeter daha fazla yara almasın"

 

kaşlarımı çattım "ulan kız daha ne kadar yara alabilir, ne yaşattınız bu kıza siz" gözlerini zor açıyordu "babası kardeşinin ölümünü sebep gösterip evden attı, yıllardır ne annesi olacak kadın arayıp sordu ne o babası, benim amcam olacak adam tam bir piç" ağzımın içinden bir küfür savurdum "oğlum o zaman sen niye bıraktın bu kızı"

 

"Öyle olması gerekiyordu"

"Lan sen nasıl abisin, insan kardeşini bırakır mı?"

"Göndertmedi amına koyayım göndertmedi"

"Kim göndertmedi gerizekalı"

"Babası babası, amcam"

"Sende paşa paşa susup oturdun öyle mi?" Bir

 

öfkeyle bağırdı "onun iyiliği için gitmedim" bende sesimi yükselttim "oğlum böyle iyilik mi olur beynini sikiyim senin" ellerini sitemle iki yana açtı "çok biliyorsun sen dimi. Amcam gidersen eylem tehlikeye girer dedi" alnımı ovdum "ne tehlikesi Sinan, ne diyorsun? Kaç yıldır borcunuz var bu heriflere" bir süre sustu "borçla alakası yok. Konu başka" masaya vurdum

 

"ney lan konu o zaman, kanser ettin adamı söyle işte" o da sinirlendi "değilmiş oğlum değilmiş" daha yüksek sesle bağırdım "ney gerizekalı ney?" Sustu "eylemin annesi o kadın değilmiş lan" durdum, sustum "ne?"

 

Sırtını arabaya yasladı "yıllar önce öğrendim, amcam da kapıyı dinlediğimi anladı yakaladı beni, eyleme söylersem onu tehlikeye atacağımı söyledi" ellerimi saçlarıma daldırıp karıştırdım "nasıl bir tehlikeden bahsediyorsun" burnundan soluyup bir kadeh daha devirdi "söylemedi, ama ağzımı sıkı sıkı tutmamı söyledi" tek kaşımı kaldırdım

 

"sende yalanına beni de dahil ettin" ellerimi birbirine vurdum "afferin sana gerizekalı, ben şimdi eylemin gözüne baka baka nasıl yalan söyleyeceğim" sinan ciddileşti "bakma lan benim kardeşimin gözlerine" bardağı ona fırlatmak için kaldırdım sonra vazgeçip bardağı kafama diktim. Sinan durdu, gözleri doldu "ben bıraktım, sen bırakma lan o kızı. Bu yalana çok geçmeden son vericem, alıcam onu yanıma" yanına mı alacaktı. Eylemi götürecek miydi?

 

Kalbim acımıştı. Bir kadeh daha doldurup onu da sek içtim.

 

ŞİMDİKİ ZAMAN:

 

Eylemi uzunca bir süre daha süzdüm "söz veriyorum hep yanında olucam" nasıl yapabiliyorlardı? Kızlarını istenmeyen bir eşya gibi nasıl sokağa atabiliyorlardı? Hiçbir sebep kabul edilemezdi, o hala küçük bir kız çocuğuydu üstelik anne baba sevgisinden yoksun bir kız çocuğu.

 

Sinanı da dövmek istiyordum. Ona sahip çıkmalıydı, yanında olmalıydı, amcasından haberisiz yapmalıydı. Düşünüyordum acaba leyan ve ben aynı durumda olsak ben ne yapardım diye ama cevap açık ve netti, ben gizli de olsa leyanı bırakmazdım.

 

Bende kendi babama rağmen iki kardeşime sahip çıkmıştım, kardeşimi babamın gazabından her zaman korumuştum. Bir gün bile ona elini kaldırmasına izin vermemiştim. Ne kadar abilik yapabildim kardeşlerime bilmiyorum ama umarım yapabilmişimdir.

 

Eylem kıpırdanıp gözlerini aralayınca gözleri gözlerimi buldu "anıl" gözlerini iyice açtı "sen neden uyumadın?" Kendini oturur pozisyona getirince bende öyle yaptım "bilmem uyuyamadım, sen neden uyandın?" Saçlarını ensesinden çekip yüzünü sıvazladı "bilmiyorum"

 

eli dikkatini çekince durup baktı "krem sürdüm iyileşmesi için" sadece başını salladı "tekrar uyumak ister misin?" Komodin üzerindeki saate baktı "ben odama gitsem iyi olur"

 

tam kalkıcakken kolunu tuttum "gerek yok gitmene, benimle uyu" yüzümün her yerinde gezdirdi gözlerini "biri görürse açıklama yapamayız" tam gidicekken tekrar durdurdum "eylem" buz gibi elleri ellerime değdi "efendim" yutkundu "neden kaçıyorsun?" Başını salladı

 

"kaçmıyorum" bacaklarından tutup kendime çektim "kaçıyorsun" kısa bi an dudaklarıma bakınca bende dudaklarına baktım "kaçmıyorum" onu her gördüğümde deli gibi atan kalbim yakınlaştığımızda daha da hızlı atıyordu, kan hücrelerime kadar her bir zerrem sadece onu düşünüyordu "o zaman gitme"

 

bacaklarını bırakıp kollarını acıtmadan tuttum "gitmem gerek" aklımı başımdan alan kokusu tekrar dengemi alt üst etti "gerekmiyor... eylem sana ulaşmama izin vermiyorsun" simsiyah harelerini izledim

 

"inan bana kimseye açılmadığım kadar sana açıldım" alnını alnıma yasladım "o zaman izin ver yaralarını sarayım" dudaklarıma bakıp yutkundu ve tekrar gözlerime baktı "yapamam" sağ elimle yanağını okşadım "neden?" Kızıl düz saçlarını ensesinden geriye çektim "anlamıyorsun değil mi? İçimdeki bu ateş ikimizi de yakar" gözlerimin dolduğunu hissediyordum "yağmurun olurum"

 

dudaklarına yaklaştım "o ateşi söndürmek yağmurun işi" eylem bir şey demiyordu, sanki kilitlenmiş gibiydi. Nefesini dudaklarımda hissediyordum ve o an eğer dudaklarım dudaklarına değerse bütün sorunlarımızın hallolacağını hissettim.

 

Sol elimle belinden tutup kendime çektim, dudaklarım dudaklarına en ufak temas eder etmez eylem geri çekildi "seni de kendimle yakamam" kafamı hafifçe yana yatırdım "belki ben yanmak istiyorumdur" kafasını hayır anlamında salladı

 

"yapamam, içimdeki sevgisizlik ateşiyle seni de yakamam" yörüngemden ayrılıp hızlı adımlarla odadan çıkıp gitti.

 

Ve ben öylece kaldım. Sadece arkasından baktım, kalbim yandı, içimden bir şey söküldü. Saçlarımı karıştırıp kendimi yatağa attım. Sevginin bu denli can yaktığını unutmuştum, eylem kollarımdan çekip giderken ben yastığıma sinen kokusuyla baş başa kalmıştım.

 

EYLEM'den:

 

Odamdam içeri girer girmez hızla yorganın altına girdim "neydi şimdi bu? Ben ilanı aşkı red mi ettim?" Şimdi ne olucaktı peki? Hızla atan kalbimle sabaha karşı uyuyakalmıştım. Ve beni uyandıran leyandı "eylem kalksana ya dakikalardır sesleniyorum" elimdeki ördeği görmemle aklıma dün gece geldi.

 

Anıl, ben, ilanı- cidden yapmış mıydım bunu ben? "Günaydın ördek surat hadi kalk çok işimiz var" ayaklarımı yataktan sarkıttım "günaydın, ne işimiz var?" Leyan düzleştirdiği saçlarını geri atıp "kameralara hazırlanıcaz" kaşlarımı çattım "napıcaz napıcaz" leyan kolumdan tutup ayağa kaldırdı "hadi hadi hazırlan aşağı gel"

 

leyan odadan çıkarken arkasından ellerimi iki yana sitem edercesine açtım "ailece nasıl bir delisin anlamıyorum ki" sonra biraz düşündüm "gerçi benimki sizinkinin yanında ip atlatır"

 

üzerimdeki pamuklu beyaz pijamayı bir çırpıda üzerimden çıkardım ve banyoya gidip yüzümü yıkadıktan sonra dolabımın önüne geçtim. Nereye gideceğimizi bilmediğimden üzerime koyu yeşil boğazlı kazağımı siyah ispanyol paça pantolonumu giyip saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım, topuklu botlarımı giyip elime siyah kabanımı alıp aşağı indim.

 

Leyan masada kahvaltısını yapıyordu ve anlaşılan tekti. Yanına gidip kabanımı boş sandalyeye bıraktım "kimse yok mu?" başını salladı "abim erkenden böceklerle çıktı, babam da az önce" sandalyeye oturup tabağıma biraz peynir aldım "anlat bakalım nereye gidicez" yüzünde sırıtış yayıldı "lansman yaklaşıyor, abim mekan seçme işini bana bıraktı, küçük ama ilgi çeken detaylarla biz ilgilenicez"

 

kahvemden bir yudum aldım "ne zaman bu lansman?" Leyan gayet doğal bir şeymiş gibi "yarın ya" gözlerimi kocaman açtım "yarına kadar halledebilecek miyiz?" elindeki bıçakla kendini gösterdi "benim adım leyan giray, ben olucak dersem olur" domatesi çatalıma taktım "iddialıyız" saçlarını savurdu "her zaman" gülümsedim ve kahvaltıdan sonra leyanın arabası ve iki araba korumayla mekan gezmeye başladık.

 

İlk mekan aşırı küçük ve düzenlenemeyecek kadar kötüydü bu yüzden leyan adamlarla lafa bile girmeden gözlüğünü gözüne takıp arabaya yürüdü, ikinci mekan ise fazla düğün salonu gibiydi, fazla beyaz, fazla çiçekli. Leyan gözlüğün üstünde mekana bakıp müdüre döndü "bence bu işleri bırakıp burayı düğün salonu yapın" deyip arabasına binmişti. Üçüncü mekana geldiğimizde sitemle "leyan artık bu mekanı da beğenmezsen ben korumalarla eve dönücem aşırı bunaldım" arabayı park edip bana döndü "daha dur bakalım işimiz yeni başlıyor"

 

sıkıntıyla nefes verdim ve arabadan inip mekana giriş yaptık. İçeri girer girmez ikiye ayrılan ahşap merdivenler bizi karşıladı "işte bunu sevdim" birimiz bir merdivenden diğerimiz bir merdivenden inip salonda göz gezdirdik "piyano güzel duruyor, ayrı bir hava katmış" kafamı o yöne çevirdiğimde gerçekten salonun köşesinde siyah bir piyano ile karışılaştım. Buranın sahibi olduğuna inandığım adam yanımıza gelip leyanın elini sıktı "hoşgeldiniz leyan hanım" leyan gözlükleri gözünden çıkardı "hoşbulduk asım bey" adının asım olduğunu öğrendiğim adam bizi gezdirmeye başladı "bir şey alır mıydınız?" Leyan kibarca reddetti

 

"asım bey işimiz acele ama ben detaycı bi insanım biliyorsunuz. Piyanonun kalmasını istiyorum, ama bu kırmızı saten perdeler pek yakışmamış doğrusu. Onun yerine kadife siyah perdeler olsun istiyorum birde" tavandaki devasa avizeyi gösterdi "şu korkunç avizenin asla yanmasını istemiyorum, mümkünse sadece yan ve spot ışıklar, loş durması daha iyi durur" leyan her şeye hakimce isteklerini sunarken asım denen adam onu onaylıyor öneriler sunuyordu. Birden leyanın telefonu çalınca hızla açtı

"Efendim abicim"

-

"Hallediyorum abi merak etme, konumu sana atarım şimdi"

-

"Tamam bay"

Telefonu kapatıp çantasına koydu "anıl mı?" Başını salladı "beni kontrol ediyor aklınca" anılın ismi bile kalbimi yakıyordu peki ben onu görünce ne yapıcaktım.

 

Leyan anılın şirketinden gönderdiği sekreterlerle detayları konuşuyor ve salonda yirmiden fazla çalışan görev dağılımında çalışıyordu. Bir yandan temizlik yapılıyor, bir yandan leyanın istediği perdeler takılıyor, yer yer salona küçük masalar konuyordu.

 

Demek ki leyan giray buydu, bir kraliçe gibi. Merdivenlerden sesler gelince kafamı o tarafa çevirmemle anılı gördüm. Merdivenlerden inerken yüzüme kısa bir an bakıp tekrar önüne döndü "çoğunu halletmişsin bile abicim" arkasındaki tanımadığım adamla yanımıza gelip leyanın alnını öptü "işte benim kardeşim" giydiği takım elbisenin içinde fazlasıyla şık görünüyordu ve bu durum beynimde erorlar veriyordu

 

"evet eylemle neredeyse bitirdik, mücevherler sende" anıl başını sallayıp etrafa göz attı. Gözleri gözlerime değmiyordu bu durum canımı yaktı "tamam aklımın kalmasına gerek yokmuş sen halletmişsin zaten" leyan başını salladı "birde işte içkiler ve ikramlıklar kaldı" anıl sekreterine baktı

 

"çoğunluk babamdan geliyor zaten ama herkes şarap içmez diye düşünüyorum ona göre de bir şeyler ayarla, ayrıca ikramların arasında fıstıklı herhangi bir şey olmasın" fıstık, benim fıstığa alerjim vardı ama bunu bilmesi imkansızdı "neden abi?" Anıl kısa bi an gözlerime bakıp kardeşine baktı "sen dediğimi yap"

 

yanındaki adama döndü "kürşat rahatladın kı? Gidebilir miyiz artık? Leyan buranın başında endişe edecek bir şey yok" bu kürşattı demek. Onunda sert bir ifadesi vardı, sert yüz hatları, mavi gözleri ve anılla aynı boydaydı. "Tamam gidelim leyan halleder" leyan havalı tavrıyla "her zamanki gibi" anıl ve kürşat yanımızdan ayrılırken anılın yüzünü özlediğimi hissetmiştim.

 

Leyan buradaki işleri hallettikten sonra uzun uzun telefon görüşmeleri yaptı ve biz nihayet saat 11: 15 e gelirken mekandan ayrıldık. Konağa döner dönmez de odama çıktım.

 

Anlaşılan o ki anıl henüz gelmemişti ve benimle konuşmaya da niyetli değildi, onu kırmış olabilirdim. Eğer aziz giraya o kadar net konuşmasaydım bir şansımız olabilir miydi anılla. Odada dört dönüyordum, odanın karanlığında önümü göremedim ve bacağımı yatağın ahşap kısmına vurdum "siktir" dizimi ovalarken yatağa oturdum. Bu gece bitmeyecek diye geçirdim içimden ve o sırada kapı tıklatılıp içeri leyan girdi "bir şey mi oldu?" Başımı salladım "hayır, sen neden geldin?"

 

Leyan kapının eşiğinden sözlerine devam etti "anıl'ın sekreteri lansmanda giymemiz için birkaç elbise fotoğrafı yollamış gel beraber bakalım" ayağa kalktım "ben gelmesem olmuyor mu lansmana" leyan kollarını göğsünde kavuşturdu "olmuyor şekerim" bıkkınca nefesimi verdim "tamam gidip bakalım"

 

benim kaldığım odadan ayrılıp leyanın odasına girip bilgisayarın başına geçtik. İlk elbise bordo bol dekolteli ve satendi "sence nasıl?" Başımı salladım "hiç benim tarzım değil" gözlerini devirdi "sana bıraksak deri ceketin ve postallarınla gidersin" ona aldırmadım "halimden de gayet memnunum" diğer iki elbise dizlerin bir karış üstünde bedeni saran elbiselerdi "beğenmedim" leyan ağzını içinden homurdandı ve diğer elbiseye geçti. Bu elbise yerlere kadar uzun derin yırtmaçlı biraz göğüs dekolteli ve kollarına düşen omuz askılı siyah bir elbiseydi "bunu beğendim" leyan şaşırmışça bana döndü "işte bu elbise zevkin olduğuna dair bi işaret, güzel seçim" gülümsedim

 

(Eylemin elbisesi)

 

 

 

Vakit kaybetmeden diğer seçeneklere de leyan baktı ve benim gibi siyah ama oldukça kısa bir elbisede durdu. Elbisenin öyle bi göğüs dekoltesi vardı ki leyanı gören herkesin dönüp bir kere daha bakacağından adım kadar emindim. Kolları olmasına göğüs dekoltesi onu yok sayıyordu çünkü

 

(Leyanın elbisesi)

 

 

 

Başımı iki yana salladım "abinin bir şey demeyeceğine emin misin?" Leyan saçlarını savurdu "abim kıyafetlerime karışmaz" dudaklarımı vay be dercesine büzdüm "o zaman güzel." Elbiseleri seçtikten sonra odama geçtim ve gözlerime girmeyen bir damla uykuyla anıl'ı bekledim.

***

Anıl'ı bütün gece beklemiştim ama gelmemişti hatta acaba ben mi görmedim deyip odasına bile bakmıştım. Gelmemişti, içimdeki onu görme isteğine karşı koyamıyordum ve yetmezmiş gibi etrafımda bir sürü kadın biri saçımı yapıyor biri manikür ve bir diğeri de cildimle meşguldü

 

"leyan bunaldım bunlara gerçekten gerek var mı?" Leyan diğer yanımdaki sandalyede halinden gayet memnun dizlerindeki dergiye bakıyordu "tabiki gerekli" derin bir of çektim "kalkıp gitmeme az kaldı, sabrımın son noktalarındayım" kafasını bile kaldırmadı "sakin ol" ilerideki başka bir kıza seslendi "eylem hanıma şampanya ve biraz meyve getirebilir misiniz" kadın leyanı onaylayıp hemen işe koyuldu. Aklım anıldaydı ve etrafımdaki insanlar nefes dahi almama izin vermezlerken bunalmam kaçınılmazdı,

 

Anılı deli gibi merak ediyordum,leyan biliyor olabilir miydi? Acaba sorsam yanlış anlar mıydı? "Leyan" bana baktı "anıl nerede biliyor musun" biraz düşündü "meşguldür eminim" bir şey demek istemedim ve sadece kafa salladım. Ve kız gelir gelmez tepsiden şampanya bardağını alıp kafama dikledim "sanırım bir kadehe daha ihtiyacım var" kız başını sallayıp şişeden tekrar doldurup gitti.

Saçlarımla uğraşan kız eline maşayı alınca durdurdum "düz hali iyi sadece düzleştirelim" başıyla onaylayıp işe koyuldu.

 

Saçlarım düzleştirilirken bir yandan makyajım ve manikürüm yapıldı. Leyan ise saçlarındaki bigudileri açtırıyordu ve o da benim gibi beyaz bir bornozlaydı. Kadınlardan biri geri çekildi "saç makyaj hazır efendim dilerseniz elbiseye geçelim" başımı salladım ve aynadan kendime baktım.

 

Makyajım isteğim gibi abartısız ve oldukça sadece bir makyajdı, tırnaklarımda ise elbisem gibi siyah bir oje sürülmüştü. Odaya geçip elbisemi giymeme yardımcı olurlarken leyan da benim gibi elbisesini giyiyordu. Arkamdaki kadın fermuarımı çekince durdurdum "gerisini ben hallederim" kadın yanımdan ayrılırken arkamdaki büyük pufa oturdum ve siyah stiletto topukluları giydim.

 

Leyana baktığımda etrafındaki kadınlar elbisesini düzeltiyor ve ayakkabısını giydiriyordu. Leyan gerçek bir kraliçe gibiydi, gördüğüm en cömert ama yeri geldiğinde en havalısıydı. O adınının hakkını veriyordu gerçek bir leyan giraydı. Ayağa kalkıp cam kasedeki ahu dududan bir kaç tane yiyip şampanyayı elime aldım

 

"selimlerden gelen olacak mı?" Telefonum yoktu bu yüzden onlarla leyan haberleşiyordu "çilerin işi varmış, selim de hasta olmuş ama simay geliyor onu aldırmak için araba yolladım merak etme" başımı salladım "ne zaman biter bu iş" kahkaha attı "daha yeni başlıyoruz eylem" gözlerimi devirdim "bence ben yol yakınken eve dönmeliyim, burada bulunmam riskli zaten"

 

aynadan bir yandan bana bakarken bir yandan elbisesini düzeltiyordu "endişe edecek bir şey yok buraya bizden habersiz kimse giremez" tek kaşımı kaldırdım "inşallah dediğin gibi olur" saatler geçti ve nihayet leyan giraydan başka birini gördüm. Sitem etmek için söylemiyordum ama leyanla tarzlarımız pek aynı değildi.

 

Kapıdan içeri simay girince hızla yanına gidip sarıldım "çok özlemişim" simayın ağzı kulaklarındaydı "bende" sonra durup beni süzdü "eylem çok güzel olmuşsun" gülümsedim "sen birde bu hale gelene kadar neler çektim bana sor" güldü "tahmin edebiliyorum" simayı baştan aşağı süzdüğümde ise koyu yeşil dizlerinin üzerinde saten bir elbise gördüm. Açık olmak gerekirse ona çok yakışmıştı, saçlarını ensesinde dağınık bir topuz ayaklarında da ince birden fazla bandajı olan topuklusu vardı "sende çok güzel olmuşsun" leyana baktı

 

"leyana istemediğimi benim elbisem olduğunu söyledim ama ısrarla sekreterine elbiseyi bıraktırdı" leyan ikimize bakıp sinsice güldü "rica ederim ne demek" simayı koltuklardan birine oturtup bende yanına oturdum "selim hastaymış, şimdi nasıl?" Omuzlarını indirip kaldırdı "geçen güne nazaran daha iyi, selimin nasıl hasta olduğunu biliyorsun" başımı salladım "çekilmez oluyor" güldü "aynen öyle, evden çıkarken bir ton acıtasyon yaptı" güldüm "ne için" omuzumdan hafifçe itti "senin için. Neymiş ben seni görücekmişim o göremeyecekmiş" kahkaha attım "zor kurtuldun elinden değil mi?" Başını salladı "kesinlikle."

 

Yaklaşık iki saatin ardından hava yavaş yavaş kararıyordu ve kapı tıklatılınca o tarafa döndüm, o gelmişti, bütün yakışıklılığıyla kapıdan içeri girmişti ve gözleri beni buldu, uzunca baktı.

 

Anıl siyah bir smokin giymişti, saçları itinayla yapılmıştı. Kravat ya da papyon takmıyordu ama kol düğmeleri bir o kadar şıktı. Gözlerini üzerimden ayırıp kardeşine baktı "hazır mısınız çıkmamız gerek" leyan abisine sarıldı "hazırız abi, ayrıca çok şık görünüyorsun" kardeşine gülümseyip alnından öptü "sende öyle güneşim" kardeşine güneşim demişti ve açıkcası çok hoştu. Leyan ve simay odadan çıkarken peşlerinden gidip tam kapıdan çıkıcakken kolumdan tuttu "biraz kal" gözlerine baktım, parlıyordu. Kolumdaki eli ellerimi buldu ve beni aynanın önüne oturttu.

 

Çekmeceden kadife bir kutu çıkardı "her lansmanda, sadece kardeşime özel imza bir parça çıkarırım" kadife kutuyu açınca içinden siyah taşlarla dolu takım çıkardı "bu da sana yaptığım" kocaman gözlerimle anıla baktım "ne" kolyeyi eline alıp saçlarımı ensemden çekip kolyeyi boynuna taktı.

 

Kolye boynunda çok zarif duruyordu, çok fazla küçük taşları vardı ama fazla durmuyordu "anıl" aynadan bana baktı "bunu bana ödünç verdiğini söyle lütfen" göğsüm kalbimin ritmiyle hızla inip kalkıyordu "hayır, bu artık senin" başımı salladım "olmaz" saçlarımı düzeltip okşayınca ayağa kalkıp göz hizzamızı kurdum "olmaz" anıl bir şey demeden kutudan bilekliği alıp gözlerime bakarak bilekliği taktı

 

"inan bana, hiçbir kadına sana yakıştığı gibi yakışmaz" hızla atan kalbimle bilekliğe baktım. Bileklik de küçük siyah taşlarla çevriliydi "anıl" gözleri boynumda durdu "bu kolyeyi tasarlarken bu kadar yakışacağını tahmin etmiyordum" gözleri uzunca her tarafımda gezindi "çok güzel olmuşsun" sarhoş olduğum kokusu burnuma doldu ve anıl bu büyüyü bozarak odadan çıktı.

 

Aynada kendime baktım, nefesimi düzene soktum ve odadan ayrıldım. Konaktan inince böcekleri de gördüm hepsi arabaların önünde bizi bekliyordu. Aziz giray saatine baktı "gidelim" aziz giray mercedese Vito'ya ilerleyip bindi "abi biz babamla geliriz sen eylemle gel" simay bana el sallayıp leyanın peşinden vitoya bindi. Bizde anıl'la g kasanın arkasına bindik ve şoför koltuğuna da arın geçti. Yolda sessizce ilerlerken aklıma saatim geldi "anıl saati leyan çıkarttı" bir koluma bir bana baktı "önemli değil benim yanımdasın" tıraşlanmış yüzünü izledim, çene hatları iyice belli oluyordu, yutkunup önüme döndüm.

 

Kalabalık ve kameraların arasından geçip araba park edildi. İlk önce arın inip anılın kapısını açtı daha sonra anıl kapımı açıp elini uzattı ve inmemde yardımcı oldu. Kameralar bizi çekerken flaş gözlerimi alıyordu, anıl elimi koluna koyunca kameraların önünden geçmeye başladık.

 

Aziz giray da gelince kırmızı halıda durup kameraların bizi çekmesine izin verdik. Kameramanlardan biri anıla mikrofon uzattı "efendim yanınızdaki hanımefendiyi ilk defa görüyoruz kız arkadaşınız mı?" Anıla dönüp baktığımda o da bana baktı ve ikimizde ne diyeceğimizi bilemedik "eylem çok yakın bir dostumun kızı, bir süre kendini misafir edeceği" aziz giray, konuşmamıza izin vermeden lafa atlayınca en uygununun bu olduğunu düşündüm.

 

Diğerleri salona ilerlerken anıla tekrar soru yönelttiler "anıl bey, eylem hanımın boynunda imza bir parça görüyoruz. Kardeşiniz dışında ilk defa imza parça yapıyorsunuz bir anlamı var mı?" Anıl bana bakıp tekrar kameralara döndü "eylem de tıpkı leyan gibi benim için çok önemli bir kadın, imza parçanın ona yakışacağını düşündüm. İzninizle" daha fazla soruya izin vermeden belimden tutarak beni içeriye yönlendirdi.

 

İçeriye girer girmez anılın elini sıkanlar ve tebrik edenler bizi karşıladı. Leyan bütün gösterişiyle kardeşleriyle kameralara poz kesiyordu ben ve simay ise sessizce sohbet ediyorduk

 

"çiler nasıl?" Başını salladı "sen gittin gideli daha da içine kapandı, sanırım babasıyla olaylar bitmiyor ve işin kötü yana bana yada selime hiçbir şey anlatmıyor" sıkıntıyla ofladım "işte bu kötü" beni onayladı "onunla tez zamanda konuşmalısın eylem, bu arada daha da sigaraya abandı" kaşlarımı çattım "tamam konuşucam" masanın üzerindeki şarabımdan bir yudum aldım, tadı gerçekten çok iyiydi.

 

Anıl biraz ileride etrafındaki insanlarla konuşuyor gülüyor ve sohbet ediyordu. Sakalsız da mükemmel olduğuna karar verdim ve gülümsemesi içimi kıpır kıpır yaptı. Şekil verilmiş saçları onları dağıtma isteğimi uyandırıyordu ve bu hisse karşı koyamıyordum.

 

Kapıdan içeri başka insanlar girince kameralar o tarafa döndü ve çekmeye başladı. Anıl gülümseyerek esmer kulağında küpe olan adamın elini sıkıp sarıldı adam herkesle selamlaşırken gözleri beni buldu ve anılın kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Anılın yüzü ciddileşti ve bana baktı ikisi birlikte yanıma gelip simayla önümüzde durdu

 

"eylem seni yarışa götürmüştüm hatırlıyor musun?" Başımı salladım "tabiki" yanındaki esmer adamı gösterdi "mq queenin pilotu burak bey" adam gözlerini üzerimde gezdirip elini uzattı "tanıştığıma memnun oldum eylem" elimi uzattım ve gözlerimi ondan kaçırdım.

 

Anıl yanıma yaklaşıp elini belime koydu "eylem yakın bir aile dostumuzun kızı yeri bende ayrıdır" ona dönüp gözlerine baktım. Yüzündeki ifadeyi anlamıyordum ama uzunca bana bakıp gözlerini kısarak adama döndü "seni babamla tanıştırayım" adam başını salladı "tanıştığıma memnun oldum eylem hanım" elimi iznim olmadan nazikçe tutup üstünü öptü "güzelliğiniz karşısında büyülendiğimi söylemek isterim" elimi ellerinden çektim "iyi eğlenceler burak bey" anıl bana parlayan gözlerle baktı ve burağı alıp yanımızdan uzaklaştı

 

"o da neydi öyle?" Simaya döndüm "bilmiyorum" simay bir anıla bir bana baktı "kızım, anıl seni kıskandı" gözlerimi kocaman açtım "ne, ne kıskanması" omuzunu omuzuma değdirdi "sizin aranızda ne var" evet bizim aramızda ne vardı? Bunu bende bilmiyordum ve bu sorumun cevabını verebilecek tek kişi simaydı "bu gece benimle kal her şeyi anlatayım" simayın gözleri parladı "abim bu gece evde yalnız kalabilir" gülümsedi ve ikimizde önümüze döndük.

 

Bu sefer merdivenlerden biri inmeye başlayınca kameralar o tarafa yöneldi ve herkes gözlerini oraya kilitledi, ben dahil. Merdivenlerden toz pembe elbisesi yerlere kadar uzanan bir kız iniyordu ve tabiki ben tanımıyordum "kim bu?" Simaya dudaklarımı bilmiyorum anlamında büktüm. Kız kameraları hiçe sayıp anıla doğru yürüdü ve boynuna atlayınca istemsizce öksürmeme neden oldu

 

"anıla sarıldı" simaya sinirle baktım "görüyorum simay" leyan bütün siniriyle yanımıza gelip elindeki şampanyanı fondipledi "bu gece eğer bu kız elimde kalmazsa iyi" simay benden önce davrandı "kim bu kız?" Leyan yanımızdan geçen garsonun tepsisinden başka bir şampanya aldı "kendisi uzun zamandır abime yanık, babasıyla babam bir ara iş yaptılar, böyle davetlerde kendisi abimin götünden ayrılmaz" kollarımı göğsümde kavuşturdum "hadi ya"

 

leyan bana bakıp anıla döndü "tabi ya" sinsice gülümseyince bende ona baktım "niye öyle bakıyorsun leyan" ikimize baktı "abimi bu kızdan sonsuza kadar sen kurtarıcaksın eylem" tek kaşımı kaldırdım "nasıl olucak o" leyan kasenin içindeki çileği dişlerinin arasına koydu "bu kız ortalığı karıştırır" simay leyanın ateşine barutla gitti "beni dinle eylem" bu sefer kasedeki böğürtlenden ben bir tane yedim "sizi abimin yanına simayı tanıtmak için götürücem, sen abimin yanına gider gitmez yanağından öpüceksin" gözlerimi kocaman açtım "napıcam napıcam, hayatta olmaz"

 

leyan elini masaya vurdu "izin verelim de abimi yesin mi eylem" anılla yanındaki ona sırnaşmaya çalışan kıza baktım "baksana şunlara kız abimin içine düşücek" burnumdan soludum "beni gaza getirme leyan" kollarını göğsünde kavuşturdu "kusura bakma şekerim ama biraz daha burada durursak abimi yatağa atıcak" sinirle leyana baktım "yok artık"

 

başını salladı "bencede yok artık" bir leyana bir anılın yanındaki kıza baktım "tamam yapalım" leyanın yüzüne şeytani bir sırıtış yerleşti ve çantasının içindeki glosu bana uzattı "sür" glosu elinden hışımla alıp dikkatlice sürdüm.

 

Leyan ortamızda anılın yanına yürürken kameralar bize çevrildi. Leyan kızı kolundan tutup çekiştirdi ve koluna girdi "sizi tanıştırayım eylemi tanıyorsunuz ama simayı tanımıyorsunuz. Simay eylemin yakın arkadaşı" simay herkesle selamlaşırken diğer yanındaki kürşatta gözleri durdu ve uzunca baktı. Leyan topuğunu yere vurdu ve ona bakmamı sağladı. Gözleriyle yapmamı işaret ediyordu. Anıla döndüm ve elimi omuzuna koyup parmak uçlarımda yükselerek yanağına uzunca bir öpücük bıraktım. Geri çekildiğimde anıl şoke olmuş şekilde bana bakıyordu.

 

Leyanın kolundaki kızın sesi kulaklarıma dolarken anılla göz kontağımı bir an olsun ayırmadım "eylem anılın neyi oluyor" o an bir dans müziği yükselince vakit kaybetmeden elimden tutup beni salonun ortasına çekiştirdi. Bir eli belimde bir eli elimi tutuyordu ve bedeni bedenime yapışıktı. Öpücüğün hesabını soracaktı ve ben ne diyeceğimi bilemiyordum. Bizimle beraber etrafımızda başka çiftler dans ederken kameralar bizi çekiyordu.

 

Anıl beni etrafımda çevirip hızla kendine çekti, gözleri dudaklarımdaydı "başımı döndürüyorsun" ne tesadüf benimkide sen etrafımda olunca dönüyor, diyemedim sadece sustum "içimdeki ateş ikimizide yakar dedin" beni kendi etrafımda çevirip gözlerini yüzümde gezdirdi "bak, yanmadık" kalp atışlarımı dizginlemeye çalışıyordum ama bir şey demeliydim "sen ateş görmemişsin" göz bebekleri büyüdü "böyle mi düşünüyorsun"

 

başımı salladım "o zaman o ateşi görmeme izin ver" dudaklarımı birbirine bastırdım. Hiçbir şey diyemedim sadece anılın beni hareket ettirmesine, etrafında çevirmesine izin verdim. Simsiyah gözleriyle bütün bedenimi parçalamasına izin verdim. Bütün salon bizi izliyordu, aziz giray dahil. Ona ne hesap vericektim bilmiyorum ama şu an anılın yörüngesinden çıkamıyordum, etkisi bütün hücrelerimdeydi.

 

Belimi ve ellerimi sıkı sıkı tutup kendinden bir milim ayırmıyordu bu hareketi başka bir erkek yapsa çoktan gözünün ortasına yumruğu yerdi ama o anıldı. Anıl, bana bakarken her bir hücrem yenileniyordu, içimdeki kelebekleri uyandırıyor, kalbimde çiçek açtırıyordu. Benimle konuşma tarzı, şefkati, bakışı, dokunuşu ve biliyordum içimde bir şeyler ona karşı boş değildi sadece ileride anne ve babam gibi olmaktan korkuyordum çünkü ben koca bir enkazdım. Onu bu enkazın altına sokmak istemiyordum, ben gözlerimdeki ışığı kaybetmişken onun da kaybetmesine izin veremezdim.

 

Ama olmuyordu, bir şekilde ondan uzak kalamıyordum ben uzak kalsam aklım onu görmem için içimde bir isyan başlatıyordu. Beni son bir kere daha etrafımda çevirip kendine hızla çekti müzik bitti. Nefes nefese kalmıştım, danstan değil anıl'ın yakınlığından. Elimi yavaşça bıraktı ama eli hala belimdeydi. Beni leyanların yanına götürdü ve sahneye konuşmacının çıkmasını hepimiz izlemeye başladık

 

"bayanlar ve baylar hepiniz hoşgeldiniz" ve bir alkış tufanı salonda yankılandı, kadın sözlerine devam etti "ben dahil yeni koleksiyonları görmek için oldukça heyecanlıyım doğrusu çünkü parçalardan hiçbirini görmedim" anıla döndüğümde sanki onun markası değilmiş gibi oldukça rahattı.

 

Sahnenin yanından merdivenlere kadar on iki blok vardı ve bloğun üstü bir kutuyla kapalıydı. Bu fikri leyan hazırlamıştı biliyordum ama takılardan bi haberdim. Kadın tekrar konuşmaya başladı "biliyorum hepiniz çok heyecanlısınız ama ben bu şaheserlerin tasarımcısı anıl giraydan bir kaç kelime duymak içtiyorum. Alkışlarınızla shiny stone'un kurucusu Anıl Giray" ve salonda tekrar bir alkış tufanı patladı, kameralar ve ışık birden anılın üzerinde durunca anıl ayağa kalktı ve sahneye ilerledi.

 

Kadınla selamlaşıp mikrofonun arkasına geçti "hepiniz tekrar hoşgeldiniz, fazla uzatıp heyecanınızı bölmek istemiyorum. Bu koleksiyonu yaparken çok karışık duygular içerisindeydim, kendimi bir göklerde bir yerlerde hissettim...ama o gözler ki her baktığımda bu durumdan kurtulmamı sağladı, o gözler ki nefes alabildiğimi hissettirdi. Bu koleksiyonu ona ithafen yapıyorum umarım bunu görür, herkese iyi eğlenceler" anıl alkışlar içerisinde sahneden inerken ben kaskatı öylece kalmıştım, anıl gözlerimin içine bakarak yanımda yerini aldı ve hiçbir şey demedi.

 

Kadın kutuları açtırırken kameralar ard ardına çekim yapıyordu ve birden sahnenin arkasındaki perdede tanıtım videosu yayınladı. Mücevherler bir bir gösterilirken takıların muhteşemliğine bir kere daha hayran kalmıştım, müthiş bir koleksiyondu. Aralarında en gözdesi ise yakutlarla dolu takım oldu.

 

Saat ilerlerken simay ve ben epey sıkılmıştık ve bir köşede viskimizi yudumluyorduk "ne zaman bitecek bu?" Simayın sorusunu bende bilmiyordum "hiçbir fikrim yok simay" görüş alanıma burak girince gerildim ama beklediğim oldu ve burak yanımıza geldi "eğleniyor musunuz?" Bu nasıl bir soruydu "oldukça keyifli evet" burak hiç gitmeye niyetli değil gibi durmaya devam etti "eylem hanım kapıdan içeri girer girmez güzelliğiniz karşısında büyülendim, sizinle sohbet etmek istiyorum" boğazımı temizledim "burak bey misafirimle ilgileniyorum kendisi uzun bir yolcukla yanıma geldi ve tek bırakmam hoş karşılanmaz"

 

tamamen yalandı tabiki eminim simay da bunu bozmayacaktı "ah anlıyorum elbette o zaman sizinle iletişime geçebileceğim bir telefon numarası rica etsem" yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim "tabiki" simay gözlerini kocaman açtı ama bozmadı. Burak cebinden telefonunu çıkardı "yazabilirsiniz" telefonu elime alıp kafamdan bir numara salladım ve ona geri verdim "buyrun" adam hiç şüphesiz telefonu cebine koydu ve yine elimi nazikçe öpüp yanımızdan ayrıldı "ne yaptın sen?" Simaya cevap vermem fırsat kalmadan bir el beni peşinden sürüklemeye başlayınca anıl olduğunu anlayıp ses çıkarmadan ona ayak uydurdum.

 

Anıl beni açık otoparka sürükleyip arabasının önünde durdurdu "ne yaptığını sanıyorsun?" Çatık kaşlarına baktım "ne yapmışım ya?" Beni arabayla arasına sıkıştırdı "gördüm eylem" o sesini yükseltince bence istemsizce yükselttim "neyi gördün?" Arabaya yumruğunu vurdu "burağın telefonuna kek tarifi yazmıyordun herhalde"

 

Aşırı sinirliydi ama ben korkup sinen kızlardan değildim "ne yazdıysam yazdım, sen ilk önce kendine bak" tam gidecekken belimden tutup tekrar eski yerimde durdurdu "ne varmış bende?" İyice yaklaştı "söyle hadi" hafifçe ittim "sen sana yaklaşan kızlara bir şey demiyorsun ama bana karışıyorsun" bir adım atıp tekrar yaklaştı "karışırım" kızgın yüz ifadesini inceledim "karışamazsın" otoparkın boş olması tamamen şanstı çünkü bağırıyorduk ve birileri duyabilirdi. Anıl beni arabaya yapıştırdı "karışırım" sinirlendim "ne hakla sen, bana ne yapa-"

 

anıl belimden tutup kendine çekmesiyle cümlem yarıda kaldı çünkü dudaklarını dudaklarıma örtmüştü. Arabanın kapısına iyice yasladı ve sol eliyle belimden tutarken sağ eli boynumdaydı. Nefes dahi almama izin vermeden dudaklarımı öpmeye başladı dudaklarındaki viski tadını net bir şekilde alıyordum ama bu hoşuma gitmişti, kalın dudaklarının dudaklarımda olması, beni öpmesi, damarlı ellerinin belimden ve çenemden tutması.

 

Anılın beni sarhoş eden kokusunu rüzgar estikçe daha da net hissediyorum. Alt dudağımı emip çekiştirdi ve yavaşça bırakıp tekrar öptü. Beni her öpüşünde bedenini bedenime daha yakın hissediyordum, o öptükçe bulunduğumuz ortamı hiçe sayıyordum, beynim uyuşuyordu, öpücüklerinin karşısında başım dönüyordu. Uzun zamandır isteğim şeyi yapmak için ellerimi anılın ensesine koyup yumuşak saçlarının arasına ellerimi daldırdım. Bi adamın saçları bile mükemmel olabilir miydi?

 

Anıl kısa bi an belimi bırakmasıyla dengem bozuldu ve bi anda anılın ellerini bacaklarımda hissettim fakat bir şey daha vardı o da ayaklarımın yerde olmayışı. Ve ben o an anladım ki artık anıl'ın kucağındaydım, ocak ayını sanki o an haziran ayında gibi bütün bedenimi kavurdu. Anıl arabanın arka kapısını açıp beni oturttu.

 

Aynı şehvetle öpmeye devam ediyordu aklım uyuşuyordu, düşünme yetimi sanki kaybediyordum. Bacaklarımı aralayıp bana yakınlaştı, öpüşlerine ara verip kulağıma fısıldadı "bu hakla karışırım... o gözler bana ait" nefesi yavaşça boynuma yol aldı, boynumu öptü ve ben yandım, elleri saçlarımı kavradı "bu kızıl saçlar" yüzünü yüzüme yaklaştırdı, dudaklarıma uzunca baktı, alkol kokan nefesi nefesime karıştı, dudaklarını dudaklarıma değdirdi "izin ver" gözlerimin içine baktı "bu ateşle başa çıkabilecek miyim ben karar veriyim"

 

alt dudağımı emip bir elini sırtıma koyup ondan kaçmamı engelliyordu. Elleri tek bir yerde değildi, her yerimdeydi. Tenimi okşuyordu, belimden tutuyordu, bacaklarımdan tutup kendine yaklaştırıyordu. Dudakları boynumda, omuzlarımda, ve bi anda tekrar dudaklarımdaydı. Elleri tekrar saçlarımı kavrayıp dudaklarımı öpmeye devam etti. Öptü, öptü, daha tutkulu öptü, ellerimi kalbine koyduğumda onun kalbininde benimi gibi çok hızlı attığını hissettim. Gömleğinin açık düğmelerini biraz daha açıp elimi çıplak göğsüne bastırdım "bu" öpmesine ara verdi "bu kalp atışı çok tanıdık" bir düğmesini daha açtığımda gözleri ellerime kayıp tekrar bana bakmasıyla bu sefer daha sert öpmeye başladı.

 

Bacaklarımı sıkıp kasıklarıma doğru yol aldığında dudaklarına inledim o ise dudaklarımı serçe öpmeye, çekiştirmeye devam ediyordu ellerimi anılın gövdesinde gezdirip onu ileri iterken kendimi geri çekip diğer kapıdan çıktım. Anıl arkamdan seslense de asla durmayıp kimseye görünmeden koşarak salona girip kendimi lavaboya attım.

 

Şanslıydım ki kimse yoktu, kapıyı kilitleyip derhal aynadan kendime baktım. Elbisem kaymış, saçlarım dağılmış ve glosum her yerime bulaşmıştı. Elime bir peçete aldım ve bulaşan yerleri silerken kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

 

Ben ne yapmıştım, aziz giraya söylediklerimi anılın öpüşleri unutturmuştu "ne yaptım ben" göğsüm hızla inip kalkıyordu, sakinleşemiyordu. Anıla yine umut vermiştim, yine kalbi kırılıcaktı "daha ne kadar batabilirim acaba" kendime sitem ettim ve elbiseme çeki düzen verip lavabodan çıkıp köşede konuşan simay ve leyanın yanına hala bacaklarım titrerken gittim

 

"nereye gittiniz siz öyle" simayın sorusuyla leyan da lafa atladı "kimle" simay benim konuşmama izin vermeden "anıl bunun koluna yapıştı bir yere götürdü gidiş o gidiş" gözümün önüne anılın bacaklarımı sıkışları gelince simayın viskisine tek attım "bir şey yok" leyan bana uzunca baktı "emin misin?" Arabada öpüşüp geldik diyecek halim yoktu "eminim leyan"

 

önümdeki meyve dolu kaseyi kendime çekip içindeki çilek ve ahu duduları yemeye başladım "leyan ne zaman biticek bu" leyan şampanyasını bıraktı "neden?" Simaya baktım "yoruldu bu kız ondan, dinlenelim diye" leyan simaya baktı "yoruldun mu?" Simay tam hayır diyecekken ayağımla dürttüm ve simay bozuntuya vermedi. Anıl hala gelmemişken buradan tüymeliydim "yorulduma aslında biraz" leyan etrafına bakındı ve korumalardan bir tanesini yanına çağırdı "eylem hanım ve arkadaşını konağa bırak ve dön" adam başını sallayınca yerimizden kalkıp hızlı adımlarla salondan ayrılıp konağa yol almaya başladık.

 

Simay beni yol boyunca sıkıştırsa da arabada olmazdı, bu yüzden geçiştirdim, odama girer girmez simay lafa bodoslama daldı "sizin anılla aranızda ne var." Elimdeki küçük çantayı yatağa fırlatıp saçlarımı yanıma alıp sırtımdaki fermuarı simaya gösterdim "simay inan bana aşırı bilmediğim duygular ki anıl bana her yaklaştığında dengem bozuluyor" sırtımdaki fermuarı açar açmaz elbiseden kurtulup ayağımdaki topukluları da çıkardım "nasıl yani?"

 

Dolabıma ilerleyip pijamalarımı giymeye koyuldum "işte bende bilmiyorum, sana anlatıcam ve bana ne olduğuna sen karar vericeksin" saçlarımı toparlayıp makyajımı çıkarmak için banyoya girdim. Simay da benim kıyafetlerimden giydikten sonra mutfağa inmeye karar verdik. Ben buzdolabını açıp ne var ney yok bakarken simay da kahve yapıyordu "simay, anıl çok farklı bilmiyorum. Kafamı her kaldırdığımda onu görüyorum, sinan abim beni her üzdüğünde yanımdaydı, sürekli acılarıma şahit oluyor ve bana...sarılıyor" dolaptan çıkardığım çilekli pastadan keserken o da bize tabak çıkardı "sarılıyor mu?"

 

Başımı salladım, tabakları elime alıp masaya geçtik "ben ağlarken yanımdaydı" simay ağzındaki lokmayla bağırdı "ne?" Başımı salladım "sen ağladın mı?" Tekrar başımı salladım "kardeşim seni ayakta alkışlamak isitiyorum, yıllar sonra bunu başardığın için" gerçekten ayağa kalkıp beni alkışlayınca kahkaha attım "vay be demek sen ağlarken yanındaydı" yine başımı salladım ve pastamdan çatallar almaya devam ettim "hiç bu kadar rahatlamamıştım simay" gözlerini kısıp bana delici bakışlar attı "sana senelerce dil döktüm burda, hiç beni dinlemiyorsun" durdum ve ormandaki ağlayışımı düşündüm

 

"sinan abim bütün dengeleri bozdu, ailem olsa aldırış etmezdim onların yokluğuna alıştım ama sinan abim beni ormada bırakıp gitti üstelik sadece bir kuru özür diledi" ben simaya herşeyi anlatırken dışarıdaki korumalardan biri yanımıza geldi "eylem hanım, sinan aktaş geldi" simay kocaman gözleriyle bana baktı "ne demekiyim iti an çomağı hazır et mi yoksa iyi insan lafının üstüne mi?" Kaşlarımı çattım "anlarız şimdi" yerimden kalkıp kendimi dışarı attım.

 

Şaka gibiydi ama karşımdaydı nispet eder gibi, umrunda olmadığımı gösterirmişçesine "neden geldin?" Sinan abimin yüzüne dikkatlice bakmak sonradan aklıma geldi. Saçları dağılmış, gözleri şişmiş, göz altları morarmıştı "abicim" tam bir adım atıcakken elimi kaldırıp onu durdurdum "benim bi abim yok" gözleri doldu, hafif alkol kokusunu alabiliyordum zaten ama esen rüzgar hemen bertaraf ediyordu

 

"özür dilerim" şaka mı yapıyor gibi gülümsedim çünkü şaka gibiydi "dalga mı geçiyorsun benimle?" Başını iki yana salladı "beni bir dinlesen" sinirleniyordum ama bu iyiye işaret değildi "geçti o fasıl, sen eğer bana birşey anlatıcak olsaydın anıl seni çağırdığında anlatırdın gerisi hikaye artık benim için" yine başını salladı ve gözleri ciddiyete büründü "söz veriyorum seni kurtarıcam bu esaretten abicim görüceksin" ben bir adım atınca arkamdaki simay kolumdan tuttu "kurtarıcaksınız ama bunu sen yapmayacaksın, amcan olucak adam yapıcak anladın mı? Bütün belayı başıma siz sardınız bak halime" kollarımı açıp konağı gösterdim "hiç tanımadığım insanların evinde kalıyorum sebep, babamın borcu varmış öyle mi? Siz beni süründürdünüz ama bak ilahi adalet işte" gözlerim doldu, sinan abim karşımda sessizce göz yaşlarını akıtırken cebindeki telefon çaldı.

 

Sinirle simaya döndüm "elimden bir kaza çıkıcak, şunun haline bak" simay sakinleşmem için elimi tuttu "sakın eylem, görmüyor musun içmiş" başımı salladım "görüyorum" sinan abim birden bağırarak konuşmaya başlayınca ona döndüm.

"Ne demek eda kayıp" bu halamın en küçük kızıydı. Telefondaki birşeyler deyince elini saçlarına geçirip karıştırdı "şimdi mi arıyorsun oğuz"

 

oğuz sinan abimin kardeşiydi ve aynı yaştaydık "kapat geliyorum" telefonu kapatıp bana sinirle baktı "memnun musun eda kayıp" beni suçlamıştı, sanki bütün olanları başımıza ben açmışım gibi beni suçlamıştı. Bir hışımla yanına yaklaşıp suratına yumruk attım "ne diyorsun sen be" çenesini tutup bana baktı "ben neden mutlu olayım" gözlerinden yaşlar döküldü

 

"adamlar edayı kaçırmış, iki gün içinde parayı teslim edin demişler" eda evin en küçük üyesiydi, ben evden atıldığımda halam edaya hamileydi ve aliden iki yaş küçütü, tabi ali yaşasaydı. Sinan abim yüzünü sıvazladı "ben dönüyorum, sen burada anılın yanında kalıcaksın" başımı salladım "bende geliyorum" ciddi miyim değil miyim diye yüzümü inceledi ve ciddi olduğumu anladığında başını salladı "bekle burada"

 

hızla konağa girip odama büyük adımlar atmaya başladım, simay da peşimden koşarak geliyordu "sen delirdin mi adamlar dışarı çıktığını anladığı an alırlar seni" odama girip hızla üzerime siyah dizlerinden yırtık kot pantolonumu üzerine koyu lacivert boğazlı kazağı ve siyah deri ceketimi giyip kendime çanta hazırlaya başladım, simay ise susmuyordu

 

"eylem sana diyorum beni duymuyor musun, anılın yanında kalmalısın" çantanın fermuarını örttüm ve anılın verdiği bilekliği koluma taktım "sana diyorum eylem nereye gidiyorusun?" Simaya dönüp çantamı elime aldım "muğlaya"

Bölüm : 26.12.2024 18:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...