15. Bölüm

15.BÖLÜM

Buket Demir
bukettdem

Koltukta babannemin dizine başımı koymuş dizi izliyorduk. Dizide bir oğlan öbür oğlanı vuruyordu "dede" kafamı kaldırıp gazetedeki sudokuyu çözmeye çalışan dedeme baktım. Gözlüğünün üzerinden bana baktı "bir insan vurulunca nasıl hisseder" babannem saçlarımı okşadı "neden sordun kızım?" Bu sefer babanneme baktım "merak ettim" dedem gözlüğünü indirdi "gel bakayım yanıma" babannemin dizlerinden kalkıp dedemin yanına oturdum "ben kıbrıstayeken nerden geldiğini anlamadığım bi kurşun tak diye bacağıma isabet etti. Kurşun kemiği kırdı ama dışarı çıkamadı içeride kaldı. Vurulduğumda bacağımda ilk bir sıcaklık hissettim, fakat daha sonra acı yavaş yavaş kendini hissettirdi. Eğer kurşun kemiğe denk gelmeseydi canım acımazdı ama kurşun kemiğe denk geldi"

başımı salladım "dede ilk ne yaptın peki?" Dedem bir süre düşündü "yaraya bastırabileceğin birşey varsa eğer yaraya baskı yapılması gerek" dedemin dediğini anlamaya çalışıyordum "sen neden sordun bunu?" Gülümsedim "bilmem belki bir gün işime yarar" babannem sitem etmeye başladı "tövebe tövbe kızım. Hiç öyle şey olur mu kim vurucak seni?" Omuzlarımı silkeledim "bilmem ki"

 

dedem güldü "seni vuranı ben vururum" güldüm "vurur musun sahi dede" dedem saçlarımı öpüp beni kolunun altına aldı "seni vuracak olan adam daha anasından doğmadı. Adamın alnını karışlarım ben" gülüp dedem sarıldım.

 

~

 

Kesik nefeslerimin ardından omuzumdaki acıyla bağırıp gözlerimi açtım "eylem dayan sana doktor bulucam" omuzumdaki acı git gide artıyordu "ne doktoru anıl istanbula dönelim" gözlerimi aralamaya mecal bulup araladığımda anılın arabasında olduğumu gördüm "sen ne dediğinin farkında mısın eylem. Derhal doktor bulucam sana" elimi yumruk yapıp kapıya vurdum "istanbula götür beni anıl" kafamı geriye yaslayıp acının giderek artmasını unutmaya çalışıyordum "alo arın, uçağı hazırlat dönüyoruz" gözlerimi aralayıp etrafa baktım "bi bez parçası lazım" anıl arabayı kullanmaya çalışırken arabaya baktı ve arka koltuğa elini uzatıp beyaz tişörtü omuzuma bastırdı "ben yaparım sen beni buradan götür." Gözlerimi açamıyor, kesik nefesler alıyor sonra kafamı geri yaslıyordum.

 

~

Gözlerim açıp baktığımda anılın kucağındaydım ve uçağın motor sesi kulaklarımı sağır ediyordu "doktor içeride mi?"

-"İçeride abi"

- "arabayı çocuklar getirsin sen benimle gel"

-"abi sinan aktaş arayıp duruyor napalım

-" sikerim sinanı, umrumda değil"

-"leyan hanım da aradı"

-" dönücem ona beklesin biraz"

 

Omuzumdaki acıyla tekrar bağırdım "anııılll" anıl koşmaya başladı "kurtarıcam seni eylem" nefesi ciğerlerime çekip başımı geriye düşürdüm. Anıl beni koltuk gibi bir yere oturtup koltuğu yatırınca gözlerimi araladım. Uçaktaydım sonra anılı gördüm, arkasında arın vardı önümde ise elinde şırınga tutan doktor. Tekrar anıla baktığımda saçlarımı alnımdan geriye çekip alnımdan öptü "iyi olucaksın" sadece anıla bakıyordum, edişeli yüzüne, dağılmış saçlarına, kızarmış gözlerine "dayanabilecek mi?" Anıl doktora baktı "elindeki morfin değil mi yapsana" doktora bakmıyordum ama anılın yüzündeki sinir bariz belliydi "elimdeki morfin kuvvetli değil" anıl çenesini sıktı "ulan seni buraya ne boka getirttirdik...elindekinden iki tane yap o zaman işini ben mi öğreteyim doktor" anıl tekrar bana baktı "dayan" yavaşça üzerimdeki ceketi çıkardı ve ardında kazağımın yırtıldığını hissettim "elini tutsanız iyi olur"

 

Anıl elimi sıkı sıkı tutunca bende canımın acıdığı kadar elini sıkmaya başladım. Daha sonra diğer elimde de bir el hissettim "buradayım bende yenge elimi istediğim kadar sıkabilirsin hiç acımaz, hatta istersen yumruk da atabilirsin tekrar" dudağımın kenarı kıvrılsa da kendimde gülecek mecali bulamayıp anıla döndüm. Daha sonra doktor iğneyi yapınca inledim "kurşun içeride kalmış uğraştırıcak" anıl sinirleniyordu "çıkar doktor dayanırım" dediğim şeyle anıl bana döndü "eylem emin misin?" Gözümü kapattım "eminim, çıkarın şu kurşunu."

 

Çok geçmeden uçak kalkışa geçmişti. Doktor bir morfin daha yapıp yarayla uğraşmaya başlayınca gözlerim kapanana kadar anıla bakıyordum. Doktor neşteri değdirinince ikisininde elini sıkıp sıktığım dişlerimin arasından inledim. Ve can çekişmelerim başlamıştı uçaktaki yolculuğumuz bir saat sürecekti ve ben bir saat boyunca acı çekebilirdim.

 

Gözlerimi kapatıp acıyı en aza indirmeyi diledim ve anılın telefonu çaldı

-"efendim abicim"

-

-"omuzundan vuruldu"

-

-"sakin ol, geliyoruz"

-

" ben yanındayım tamam endişelenme"

Konuşma sesleri kesilince anılın elini tekrar alnımda hissettim. Saçlarımı alnımdan çekip öptü "çekiyorum" doktorun sözüyle derin bir nefes alıp kendimi sıktım. Düşündüğümden daha çok acıyınca avazım çıktığı kadar bağırıp ikisininde eline tırnaklarımı geçirdim "napıyorsun doktor"

"Bu kadar acıması normal"

Derin derin nefesler alıp vermeye başladım "dikmeye başlayacağım hazır mısın?" Kapalı gözlerimle başımı salladım "hazırım." Bağırışlar eşliğinde doktor yarayı diktikten sonra omuzuma bir bandaj yapıştırıldı. Kendimi daha fazla tutamayıp ağrılarımı unutmak adına uykunun kollarına kendimi attım.

***

"Arın ceketimi eylemin üzerine ört"

***

"Geldik, güvendesin"

***

Arabada yol boyu gözlerimi açamamıştım ama anılın sıcaklığını ve ellerini ellerimde hissediyordum. Arabanın kapısı açılıp anıl beni tekrar kucağına aldığında sesler duymaya başladım

"Abi iyi mi?"

"Eylem buradayım" bu simaydı

"Anıl iyi mi birşey desene?" Bu da selimdi. İçimi rahatlatan o sesi kulaklarıma doldu "kurşunu çıkardı doktor, sadece çok cebelleşti, uyuyor"

Anılın kucağında merdivenlerden çıkarken gözlerimi aralayabildim "anıl" kucağındaki bana baktı "buradayım merak etme" kafamı göğsüne koyduğumda rahatladığımı hissettim ama bu rahatlık çok uzun sürmemişti çünkü anıl beni yatağa yatırmıştı.

 

"Kızlar, eylemin üzerini değişseniz iyi olur... biz çıkalım selim" daha sonra kapı sesini duydum ve kızları görebilmek için gözlerimi tekrar arlamaya çalıştım "kızlar" simay hemen yanıma geldi "eylem iyi misin?" Daha sonra leyanı ve çileri gördüm. Hepsinin gözleri kıpkırmızıydı "omuzum" leyanın yumuşak sesini duydum "ağrın mı var?" Başımı salladım "tamam üzerini değişelim ağrı kesici yapıcam"

 

Simay yırtılan kazağımı daha da yırtıp kenara attı, çiler ise pantlonumu ve botlarımı çıkarıyordu. Leyan elinde pijamalarlar kapıdan içeri girdi "buldum" ve o an fark ettim burası anılın odasıydı. Beni kaldığım odaya götürmemişti,

 

Leyan kızıl saçlarımı toparlayıp at kuyuruğu yapınca simay da pijamanın düğmelerini ilikliyordu "leyan bahsettiğin çanta bu mu?" Çiler elinde kırmızı bir çantayla odaya girdi "evet." Kendimi uykuya bırakmamak için zor tutuyordum en azından rahatlayana kadar uyumamalıydım.

 

Leyan çantanın başına geçip içinden bir iğne ve ilacı çıkarıp ilacı şırıngaya çekti "eylem bu acıtabilir" elimi salladım "yap gitsin bu gün yaşadıklarımdan sonra hiçbir şey" iğneyi yapınca simay pamukla baskı uyguladı. Anılın yastıklarına kafamı koyup derin bir nefes çektiğimde anılın kokusu bütün ciğerlerimi doldurdu ve o kokunun verdiği huzurla gözlerimi kapattım.

 

~

Odanın içindeki konuşmalardan dolayı uykumdan uyandım "gelme sinan, sen git götünüzdeki borcu toparla"

-

-"umrumda değil sinan. Eylem vuruldu sen farkında mısın? Eğer sen bu olaya el atmazsan ben onların hepsini... neyse"

-

-"uzak dur eylemden sinan, sende ailende eylemden uzak dursun"

 

Anılın sinirli sesini duyuyordum ama leyanın yaptığı ağrı kesiciden dolayı kafamı dahi kaldıramıyordum. Selimin sesini de beraberinde işittim "nasıl oldu bu anıl?" Anladığım kadarıyla anıl odada volta atıyordu "arın mesaj atmış. Benden önce eylem görmüş, almış silahımı gitmiş...Onu evlerinin gerisinde konağı izlerken buldum. Zaten ne olduysa bi anda oldu. Kurşunun nereden geldiğini bile anlamadım. Attım arabaya getirdim" selim sesli bir küfür savurdu "ailesinin vebalini hep bu kızın taşımasına uyuz oluyorum, hele o babasını bir yerde görsem yapışıcam gırtlağına"

"Sen mi ben mi?" Ve tekrar kendimi uykuya bıraktım.

 

***

Boğazımın kuruluğuyla yüzümü buruşturdum "su" gözlerimi hafif araladığımda anılı gördüm. Komodinin üzerindeki bardağa suyu koyup beni hafifçe kaldırdı. Serin su dudaklarıma değer değmez iyi hissettirmişti. Bardağı kenara koyup alnımı öptü "iyi misin güzelim" karanlık odada yüzünü görmeye çalışıyordum "lambayı açarsan daha iyi olucam" anıl gece lambasının düğmesine uzanıp açınca içimi rahatlatan yüzünü gördüm "şimdi daha iyiyim" elleri ellerimi buldu ve dudaklarına götürdü "emin misin? Ağrın var mı? Doktora götürmemi ister misin?" Doğrulmaya çalışınca belimden tutup bana destek verdi.

 

Yüzü yüzüme yaklaşınca elimi yanağına koydum "iyiyim" gözleri gözlerimde uzunca durdu, endişeli yüz ifadesi yüzümün her yerinde gezdi "canımdan can gitti be güzelim" kemikli yüzünü parmaklarımla okşadım "korkma artık" alnını alnıma yasladı "seni kendime zincirliycem en sonunda. Nasıl kaçtın kollarımdan" baş parmağımı dudaklarının üzerine koyunca yutkundu "anıl" dudaklarını okşadım "beni göğsünde uyutur musun?" Dudaklarıma bakıp alnımdan öptü.

 

Kendini yorganın altın alır almaz beni kendine çekti. Kafamı göğsüne koyup kollarımı anıla dolayınca dudaklarını saçlarımda hissettim ve o an bütün dertlerim son bulmuş gibi içimdeki ferahlık giderek büyüdü.

 

"Eylem" gözlerim kapalıyken cevap verdim "efendim" elleri kolumu okşuyordu "seni bir daha o halde görmemek için her şeyi yapıcam" gözlerimi açtım ve yanıt vermedim ama o devam etti "seni nasıl uçağa getirdim, o arabayı nasıl kullandım hatırlamıyorum" kulağıma gelen kalp atış seslerini çok net duyuyordum.

 

Şu an, şu durumda, onun kollarındayken, ne ailem nede vurulmam umrumdaydı. Kafamdaki sesler kesilmişti. Sadece onun kalp atış sesleri, sadece onun içimi rahatlatan kokusu, sesi. Kollarımı saran elleri, sadece bu umurumdaydı "anıl" kafamı kaldırıp gözlerine baktım "şu an bu konuları konuşmak istemiyorum. Sadece duralım olur mu?"

 

Anıl toplu saçlarıma ellerini koyup saçımdaki tokayı yavaşça çekip altı. Saçlarım omuzlarıma dağılırken tokayı parmaklarına doladı. Gözleri saçlarımda gezinmeye başladı. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp boynumu ortaya çıkardı.

 

Kalp atışlarım daha da şiddetlenince anılın kollarından kalkıp oturma pozisyonuna geçince anıl da kalkıp kolumdan tutup ona bakmamı sağladı. Nabzım boğazımda atıyordu sanki "anıl" başını salladı "sadece susalım"

 

Bakışının, dokunuşunun, hatta göz göze gelmemizin bile beni yaktığını bilmiyordu. Elini çeneme götürünce yutkunup dudaklarımı kapattım. Beni bacaklarının arasına çekip yaklaşmamızı sağlayınca kendimi geriye yaslayıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım.

 

Alnını alnıma yaslandı, gözlerimi kapattım. Bana dokundukça ismini haykırmak istiyordum. İsminin dudaklarımdan çıkmasını istiyordum. Göğsüm hızla inip kalkmaya başlayınca dudaklarımı tekrar araladım "tek bir soru" gözlerimi aralayıp anıla baktım, ne sorucaktı ki "aramızdaki... elektriği hissetmiyor musun?" İçimi delip geçen gözlerine uzun uzun baktım.

 

Kaslı kollarını tutup kendimi ileri aldım ama anıl yakınlığımızı bozmamıştı. İki elimi de kollarına koydum. Giydiği kısa kollu tişörtünden tenin sıcaklığını hissettim. Yavaşça bir elimi boynuna çıkarıp buz gibi olan ellerimle tenini üşüttüm.

 

Anılın sorusuna nasıl cevap verebilirdim bilmiyorum. Aramızdaki bir elektrikten çok daha fazlaydı ama beni engelleyen bir aziz giray vardı.

 

Bir süre boynunu ve kaslı kollarını izledim. Gergindi, yavaşça gözlerine baktığımda anılın hala beni izlediğini gördüm. Yavaşça yutkundum, kendimi kucağına yavaşça çekerken elleri bacaklarımı tutup kucağına çıkmama yardımcı oldu.

 

Elimi ensesine koyup gövdemle gövdesini ittirmeye devam ettim. Anılın gözleri artık dudaklarımdaydı. Başı yastığa değer değmez elimi ensesinden çekip elimin tersiyle yüzünü okşadım. Yeni kesilmiş sakallarında elimin tersini gezdirirken anıl kısa bir an gözlerini kapatıp açtı.

 

Sadece mimiklerini izliyordum, yanık ve yumuşak tenini hissediyordum. Elimi dudaklarına yaklaştırınca anıl benim elimi götürmeme fırsat vermeden parmaklarımı öptü. Bir eli belimi sıkı sıkı sanki kaçıcakmışım gibi tutuyordu. Diğer eli yüzündeki elimi tutup tekrar dudaklarına götürüp öptü.

 

Anıl hissetmeden yutkundum. Nasıl oluyordu bilmiyorum ama beynim çalışmayı durduruyordu. Bunu nasıl yapıyordu?

 

Bir anda kalçamdan tutup beni biraz daha yukarıya çekince nefesim kesildi.

 

Dudaklarına eğildiğimde anıl dudaklarıma bakıyordu ve itiraf etmeliyim ki o an dudaklarının tadına bakmak istiyordum.

 

Aramızda bir nefeslik mesafe varken aklıma aziz girayla olan konuşmamız canlanmıştı. Bunu yapamazdım, anılla aramızda bir şey olması aziz girayın hoşuna gitmezdi.

 

Kendimi bir anda geri çekip kafamı göğsüne koydum. Tanrım kulaklarımın duyduğu gürültü gerçek miydi? Bu kadar hızlı atabilir miydi? İçimdeki beni sürekli tersleyen eylem konuştu sen kendi kalp atışlarını duymuyorsun sanırım. Anıl bu sefer bir şey yapmadı sadece kolları belimi sıkı sıkı sardı. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama çok geçmeden anılın kollarında uyumuştum.

 

***

 

Çilerin sesiyle gözlerimi araladığımda gerçekten karşımdaydı "çiler?" Gülümsedi "günaydın, nasılsın?" Başımı sallayıp kalktım "günaydın, sen dün gece burada mı kaldın?" Saçlarını toplayıp tokasıyla sıkıştırdı "hayır, dün gece geç gidip sabah erkenden geldik" başımı salladım "bu aralar seninle de konuşamadık" omuzunu silkeledi "olsun, problem değil" elini tuttum "tabiki problem, iyi olduğunu bilmek istiyorum" yüzünde acılı bir gülümseme vardı "konuşuruz bir ara... bu arada odaya girince şok oldum" yüzümü ne dercesine buruşturdum "nasıl yani?" Kaşlarıyla banyoyu işaret etti "anıl diyorum"

 

Jeton sonradan düşünce çilere cevap veremedim "bunu unutmadım sanma, ifadeni alıcam" başımı salladım "hadi kalk bakalım" banyonun kapısı açılınca içeriden ıslak saçlarıyla anıl çıktı. Elindeki havluyla saçının ıslağını alıyordu. Beyaz kısa kollu bir tişörtü ve gri eşofmanıyla kapıdan çıkar çıkmaz gözleri beni buldu "günaydın" çilerin yardımıyla yataktan kalktım "günaydın"

 

Yataktan kalkınca başım dönmeye ve midemde keskin bir ekşime hissettim. Çilerin elini istemsiz sıkınca diğer elimle ağzımı kapattım "eylem iyi misin?" Çilerin sorusuna cevap veremeyerek derhal banyoya girdim.

 

Klozete eğilip midem kasılana kadar kusmaya başladım. Biri arkamdan yaklaşıp saçlarımı ensemde topladı "eylem en son ne zaman yemek yedin?" Bu anıldı. Elimle sifon düğmesine bastım "hatırlamıyorum" kolunu belime dolayıp ayağa kaldırdı "en son birlikte yediğimiz yemeklesin dimi?" Dudaklarımı büktüm "sanırım" lavaboya getirip elini ıslattıktan sonra suyu tüm yüzümde gezdirdi "bembeyaz olmuş tenin" çiler de diğer tarafıma geldi "havluyu şuraya bırakıyorum, sanırım leyanı çağırsam iyi olucak" banyodan büyük adımlarla çıktı.

 

Anıl hala yüzümü ıslatıyordu, ıslaklığı boynuma sürünce irkilsem de iyi gelmişti. Midemde hala tuhaf bir his vardı "hava almak istiyorum" musluğu kapatıp havluyla yüzümün nemini aldıktan sonra beni odasındaki balkona çıkardı.

 

Temiz hava iyi geliyordu, her ne kadar hava buz gibi soğuk olsa da. Leyanla çiler balkona gelince elimi kaldırdım "bir şey yok. Kan şekerim düştü herhalde" leyan elini alnıma koydu "emin misin?" Başımı salladım "ben söyleyeyim bir şeyler hazırlasınlar" anıl balkondan ayrılınca çiler yanıma gelip kıs kıs güldü "sizin aranızda bir şey olmadığına emin misin?" Gözlerimi büyütüp çilere bakınca leyan heyecanlı sesiyle "ne zamaaaan" ikisini de ittirdim "saçmalamayın yok öyle bir şey" çiler şeytani ifadesiyle gülerken leyan çilere yaklaştı "sen niye böyle bişe dedin şimdi?"

 

Çiler yüzüme bakıp leyan döndü "odaya bi girdim eylemle anıl sarmaş dolaş uyuyordu" leyanın ağzı o şeklini aldı "eyleem" soğuktan kollarımı göğsümde kavuşturdum "sadece uyuyorduk" ikiside birbirlerine imalar yapıp gülüşüyorlardı "benim bu abim dün gece salonda kara kara düşünüyordu ne ara çıktı odaya" çiler omuzlarını kaldırdı "orasını bilemiyorum ama anıla koala gibi yapışmıştı. Anılın geniş omuzlarında böyle kafasını kalbinin üstüne koymuş" çiler leyana onun üzerinden bizim halimizin taklidini yapıyordu.Kalbimde ateş harlanınca utanıp "geçin siz dalganızı" balkondan çıkıp kendi odama ilerledim.

 

Dolabıma geçip kendime kıyafet aramaya başladım. Omuzumu rahatça hareket ettiremiyorum bu yüzden rahat bir şeyler aramaya başladım. Peşimden leyanla çiler gelince "eğer dalga geçmeye geldiyseniz hiç başlamadan gidin bence" yanıma yaklaşıp bana sarıldılar "kızma canım. Takılıyoruz biz" ikisine de bakıp bıkkınca nefesimi verdim "kahvaltıdan önce dikişlere pansuman yapalım" başımı salladım.

~

Pansumandan sonra temiz bir bandaj yapıştırıldı ve giyinmemde yardımcı oldular. Saçlarımı toplayıp birlikte aşağı iner inmez selimin sesi beni karşıladı "bi gazi olmadığın kalmıştı eylem" yanıma gelip sıkıca sarıldı "deli çocuk" beni kolunun altına alıp masaya ilerlerken simayı da gördüm.

 

Elindeki börek tabağıyla yanıma gelip yanaklarımdan öptü "hadi hemen bir şeyler ye" başımı sallayınca anılın yanındaki sandalyeye oturdum "eylem geçmiş olsun şimdi nasılsın?" Alp ve sarp da masadaydı elbette "iyiyim"

 

Anıl tabağıma domates koymaya başlayınca tuhaf gözlerle ona baktım. Karşımdaki leyan çileri dürtünce yanaklarımın kızardığını hissediyordum. Durmadan tabağıma zeytin ve diğer kahvaltılık malzemelerden de koymaya devam ediyordu. Anılın kulağına eğildi "anıl ben çocuk değilim" simsiyah gözleriyle bana döndü "iyice doyduğundan emin olmak istiyorum" çatalımı elinden alıp tabağın kenarına koydum.

 

Selimin konuşmasıyla ona döndüm "eylem bu nasıl oldu?" Dudaklarımı büktüm "bilmiyorum, kurşunun nereden geldiğini anlamadım" selim çatalındaki sosi yerken tekrar sordu "emin misin?" Başımı salladığım sırada sarp konuştu "arın bir şeyler dedi. Arınlar oraya ulaştığında depo yanıyormuş" çatalıma simayın böreğinden takıp ısırık aldım "ben eylemi tanıyorsam bir şey yapmıştır" selime döndüm "depoyu yaktım" birden masada çatal düşme sesi duyunca başımı kaldırıp onlara baktım "ne?"

 

Leyan ağzı açık bana bakıyordu, alp çayından bir yudum alıcakken öylece kalmıştı, çilerin ağzı dolu far görmüş tavşan gibi bakıyordu, simay içtiği çaydan boğulmuş öksürüyordu, sarpın eli ise patates kızartmasında kalmıştı. Dönüp anıla baktığımda bana şaşkın gözlerle bakıyordu "ne dedim ya ben şimdi?" Selim bir anda kahkahayı patlatınca bu sefer hepimiz ona döndük "ha sen ciddisin" başımı e herhalde der gibi salladım ve anıl bana baktı "sen depoyu mu yaktın şimdi?" Başımı salladım ve tabağımdaki peyniri ağzıma attım

 

Bu sefer çiler konuştu "ne vardı depoda da tutuştu?" Başımı tabağıma çevirip ağzıma büyük bir dilim domates koydum "uyuşturucu" bu sefer öksüren leyan oldu "biraz da ot vardı" kafamı kaldırdığımda hepsinin bana baktığını gördüm "hiç öyle bakmayın, bir dersi hak ettiler" selim elini alnına vurdu "keşke bende orada olsaydım" bir anda güldüm "ay selim keşke çok eğlenirdik" bir anda hepsi tekrar selime döndüğümde ikimizde gülüşümüze son verdik.

 

Anıl elindeki çatalı bıraktı "o yüzden mi sıktılar sana" yavru köpek bakışlarımla anıla bakmaya başladım. Parmaklarıyla burun kemerini sıktı "eylem hadi silahımı alıp kaçtın, hadi edayı kaçırdın tek başına, depo yakmak nedir?" Yutkunup masadakilere baktım. Gözlerim selimde durduğunda "ama bir eğlenceliydi" selimle tekrar gülüşmeye başlayınca bütün masa ikimize sitem etmeye başladı, odada büyük bir gürültü çıkıyordu.

 

Anılı elini kolumda hissedince kulağıma eğildi "bunu sonra baş başayken konuşucaz" yutkundum ve kahvaltımıza devam ettik.

 

***

 

Kahvaltıdan sonra hepimiz güneşin ortaya çıkmasına aldanıp bahçeye çıkmıştık. Kış bahçesinde masanın etrafına doluşmuş sohbet ediyorduk. Sonra sohbetimize kürşat da katılmıştı. Masanın ortasındaki elmalı kurabiyeden bir tane alıp kahvemle eşlik ettirdim. Çiler ve leyan muhabbet ediyor, selim, alp ve sarp da şakalaşarak sohbet ediyordu ama sarpın simaya bakışlarını görebiliyordum. Ama simay ve kürşat ufak ufak muhabbet etmeye başlamışlardı bile kafamı anıla çevirmemle zaten bana baktığını gördüm.

 

Sandalyemin kolundan tutup beni kendine çekince bir anda kalp atışmarın hızlandı. Burun buruna gelmemizle kendimi geri çekip kısık sesimle konuştum "anıl biri yanlış anlayacak" dudaklarını büktü "anlayacakları şey yanlış bir şey değil" parmağıyla burnumun ucunu tutup küçük bir kız çocuğu sever gibi sevmişti.

 

Cebindeki telefon çalmaya başlayınca benimle olan göz temasını kesmeden cebinden çıkarıp açtı "efendim" karşıdan gelen sesle yüz ifadesi ciddileşti "sana gel demedim ki"

-

-"ziyaretçi kabul etmiyorum"

-

-"benim evime geliyorsun tabiki bana soracaksın"

-

-"göremezsin"

-

-"tamam gel ama göreceğin tek şey kapı duvar haberin olsun"

 

Telefonu kapatınca soruyu yapıştırdım "anıl ne oluyor? Kimdi o?" Telefonu sinirle cebine koydu "sinan" kaşlarımı çattım "ne istiyor" yüzünü sıvazladı "seni görmek" sustum. Sinan abimi görmeye kesinlikle hazır değildim "abi bir şey mi oldu?" Kardeşine baktı "sinan bey kardeşini görmek istiyormuş yoldaymış" gözlerimi büyüttüm "geliyor mu?" Başını salladı ve ayağa kalktı. Biraz durup düşündü. Gözleri kardeşinde ve bende gidip geldi.

 

Bana yaklaşıp kolumu tuttu "sinanı görmek istiyor musun?" Yarım nefesimle "buna hazır değilim" başını salladı "seni kaçırmama izin veriyor musun" arkamızdan selimin sesini duydum "höst, o kadar değil" selime kısa bakıp tekrar bana döndü "abin gidene kadar" elini uzatınca bir eline bir ona baktım.

 

Anıla güveniyordum, beni tehlikeye atmazdı, ve ben sinanı görmeye hazır değildim. Elini tuttum "tamam" ayağa kalktım "leyan gel benimle" bizimkileri arkamızda bırakıp eve girdik "leyan beni iyi dinle. Sinan gelicek evde eylemi göremeyince delirir büyük ihtimalle. Bana sinan gelince mesaj atıcaksın ve ben telefonumu bize ulaşmaması için kapatıcam. Telefonumu açtığında sana mesaj atıcam ona göre bize gelin yada kalın dersin" merdivenlerden hızlıca çıkıp odaya girdik "eylemin pansuman malzemelerini bana ver"

 

Odaya girip siyah kabanımı dikkatlice giydirdi. Leyanın verdiği kırmızı pansuman çantasını alıp tekrar elimi tuttu "sen sinana istediğin kadar psikolojik mobing uygulayabilirsin kardeşim gerisi sana kalmış" mercedese yürüyüp benim kapımı açıp oturmamı bekledi.

 

Kapımı kapattıktan sonra şoför koltuğuna geçip bana baktı. Başımı onaylarcasına sallayınca arabayı çalıştırıp son sürat sürmeye başladı.

 

***

Yaklaşık yarım saat sonunda beni göl evine getirmişti. Burayı anılın ailesi dışında bir tek ben biliyordum, aziz girayın bildiğinden bile şüpheliydim. Arabadan inince gözüme gölün üzerindeki yenilenmiş iskele takıldı "sen iskeleyi mi yaptırdın?" Gülümseyen gözlerle bana bakıp başını salladı. Anılı arkamda bırakıp iskeleye doğru yürüdüm

 

Gölün etrafı toparlanmış, iskele yenilenmiş ve gölün suyu daha iyi görünüyordu "güzel olmuş, hak ettiği değeri bulmuş" anılın sesini arkamda duyunca ona göndüm "beğendin mi?" Başımla onu onayladım "güzel olmuş" eli elimi tutunca istemsizce ellerimize baktım "hadi içeri girelim üşüme" nutkum tutulmuş şekilde tıpış tıpış anılın peşinden yürüdüm

 

İçeri girer girmez ev buz gibi olduğu için şömineyi yaktık, her ne kadar karlar erise de hava hala buz gibiydi. Anıl mutfaka uzun süre kalınca peşinden mutfağa gittim. Eli yüzü kıpkırmızı, tezgah ise kırmızı sularla boyanmıştı ve nar tanelerini gördüm. İstemsizce gülünce beni fark etti ve o da gülümsedi "anıl, katliam mı yapıyorsun?" Yanına gidip elindeki nara baktım "böyle ayıklanmaz ki" ellerinin arasından narı alıp nar tanelerine zarar vermeden ayıklamaya başladım "portakal soymuyorsun sonuçta, narin davranmalısın" anıla baktığımda çoktan beni izlediğini gördüm ve tekrar bakışlarımı nara çevirdim "nar seviyor musun?" Anılın sorusuyla tekrar ona bakıp başımı salladım "fazlasıyla" narı kaseye ayıkladıktan sonra kaseyi anıla uzattım "böyle yapılır"

 

Yüzündeki nar sularına göz gezdirip gözlerine baktım "her şeyde nasıl bu kadar iyisin?" Başımı salladım "herşeyde iyi değilim" dudaklarını büküp öylemi bakışını attı "cidden değilim. Ben yüzme bilmiyorum mesela, bildiğimi sanıyordum. Öyle değilmiş" masanın üzerindeki peçeteyi alıp yüzündeki nar sularını silmeye başladım. O sırada anıl sadece beni izliyordu "omuzun ağrıyor mu?" Omuzum, cidden uçakta dayanabileceğimi zannetmemiştim özellikle kurşun çıkarılırken bayılacak kıvama dahi gelmiştim "biraz ama baş etmeye çalışıyorum" başını salladı. Peçeteyi alnından çekip yanaklarındaki lekeyi silmeye başladım "sahi.. baygınlıktan sonradan fark ettim. Sizin uçağınız mı var?" Anıl bana bi adım yaklaştı "benim değil babamın" kaşlarımı kaldırdım "havalıymış" gülümsedi

 

Peçeteyle işim bitince elimi çektim. Anılın hala beni izlediğine emindim "bak ne diycem?" başımı kaldırıp gözlerine baktım "ev şu an dışarıdan daha soğuk, iskelede kış güneşinin tadını çıkaralım biraz, o sırada da ev biraz ısınsın...ne dersin?" Düşünüyormuş gibi yaptım "tamam bana uyar" dudakları kıvrılınca bende tebessüm ettim. Nar kaselerini alıp iskeleye ilerledik. Omuzumun hala sızlamasına rağmen renk vermiyordum ama fena sızlıyordu. İskeyele otururken acımaması için dua edip yavaşça oturdum. Ayaklarımı iskeleden sarkıtıp manzaranın güzelliğini izlemeye başladım.

 

 

 

 

"Neden tek gittin o gün" anılın yüzüne bakmadım "çünkü bu içine düştüğümüz durumun seninle yada bir başkasıyla alakası yoktu. Seni tehlikeye atmakla yanlış yapardım" kaşıkla narları karıştırmaya başladım "asıl bana haber vermeyerek yanlış yaptın eylem. Ben sana ne dedim? Yanında olucam dedim. Tekrar söylüyorum eylem, sen ne yaşarsan yaşa bundan sonra yanında olucam özellikle seni bu durumda asla yalnız bırakmayacağım" zorda olsa anıla baktım "bak anıl, ben bu yaşıma kadar birçok şeyle kendim mücadele ettim, yanımda kimse yoktu. O yüzden beni sana alıştırma çünkü eğer alışırsam ve sen bırakırsan canım yanar"

 

Yüzüme uzunca baktı "ben sinan değilim eylem...seni bırakmam. Sen bana git demediğin sürece seni bırakmayacağım" anıl masallara inanmamı istiyordu sanki benden. Gözleri beni buna inandıracaktı ama deli gibi korkuyordum çünkü kime bağlandıysam beni bırakmıştı. Anıla güveniyordum, ona alışıyordum, beni bırakmayacağına inanmak istiyordum. Ama tekrar terk edilme düşüncesi beni deli ediyordu. Gözlerim hafiften dolarken gözlerimi ondan kaçırıp tekrar göle döndüm "babannem öldüğünde...dedem toparlanamadı. Uzun bir süre hastanede yattı. Kendini kapattı, yemek yemeyi reddetti, konuşmayı, yürümeyi. Sonra bir gün aldı beni karşısına dedi ki (bak kızım. Babannensiz hayata alışamadım ve bunun seni etkilediğini biliyorum. Çok geçmeden babannene kavuşacağımı hissediyorum ama beni o durumda görmeni istemiyorum. Bu evi satılığa çıkardım, ben bir bakım evinde iyi olacağım. Sana da bankada bir miktar para ve ev buldum)

"Dedemi o günden sonra görmedim. Varlığına o kadar alışmıştım ki, sanki sırtımı koca yıkılmaz bir dağa yaslamıştım. Ama dedemi görevliler götütürken koca bi çukurun içine düştüm. Babannemin eşyalarını koltuklarını hepsini sattılar, babannemden kalan birkaç parça hatırayı alabildim sadece. Eşyalarımı topladım evden çıkmak için ama nasıl yaptım inan bilmiyorum. Yaşayan ölü gibiydim. Dedemin bana bulduğu eve geçtim ama evin camları yoktu. Kendimi eve kapattım haftalarca, soğuk umrumda değildi...Aradan iki ay geçmiş ben öyle evde ölü gibiyken ne yemek yedim ne su içtim. Eğer şimdi sana alışırsam bütün iplerimi sana dolarım, içimdeki ateş hem ikimizi yakarken hemde halatlarım sana dolandıkça dolanır" sol gözümden bir damla yaş düşünce elimdeki kaseyi yanıma bırakıp iskeleye uzanıp gökyüzüne baktım

 

Anıl da benim gibi yanıma uzandı "seni bırakmacağım. O ipleri sen kesmek istesen de seni bırakmayacağım" göğün ışığı gözlerimi yakınca anıla baktım "dayanamazsın. İçimdeki alev öyle büyük ki...baş edemezsin,acılarımla, kabuslarımla, krizlerimle. Sana bahsettiğim ateş bu anıl, bu kordan alev ikimizi de kül eder"

Elleri ellerimi bulup kaldırdı ama tutmadı. Çok az bir mesafede kendi elini elime yakın tuttu "sen istersen bu eli bırakmayacağım. Hazırım eylem...o ateşle baş etmeye hazırım. Hepsine göğsümde yer var...hepsini göğsümde söndürmeye hazırım" ellerimize baktım bir süre. Anılın elleri ellerimi tutmak için hazırda bekliyordu, çok kısa bir mesafede bekleyip onayımı istiyordu.

Yutkundum. Anıla ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Babası önüme taş koyarken anıla koşamazdım, o taşı hiçe saysam da bir gün yuvarlanıp ayağıma takılırdı.

 

Sağ gözümden bir yaş saçlarıma doğru aktı, yutkunup derin bir nefes aldım "anıl" konuşmama izin vermedi "şşşş" başını olumsuz salladı "şimdi değil. Sadece düşün" elimi usulca indirip anılı izlemeye başladım.

 

Uzun bir süre anıla orada oturduktan sonra güneşi neredeyse batırmıştık ama soğuk bizi alt etmişti bu yüzden içeri geçtik "acıkmadın mı hala, bir şeyler hazırlasak iyi olur" ellerimi kaldırdım "eğer yemeği ben yaparsam zehirleniriz net" paltosunu çıkarırken gülümsedi "cidden mi? Sen bu yaşına kadar neyle beslendin birde boksörsün" bende gülümseyip montumu yavaşça çıkardım "bende bilmiyorum bir şekilde oldu ama maçların hepsini kazandım diye birşey demiyorum. Tabiki kaybettiğim zamanlar oluyordu" anılın arkasından mutafağa ilerledim "ne pişiriceksin?" Sandalyeye oturup anılı izlemeye başladım "ne o ben yaparken oturacak mısın?" Sinsi bir gülümseme yerleştirdim yüzüme "öyle planlamıştım"

 

Anıl dolabı açıp karıştırmaya başladı "o zaman sıcak bir çorba ve makarna bizi doyurur" o görmesede başımı salladım "bu arada tabiki seni çalıştırmıycam sen sadece oturup beni izle" gülümsedim "bu ara en çok yaptığım şey" birden bana dönünce ne dediğimin farkına varıp utancımdan yerin dibine girdim. Fakat anıl yüzünde tebessümle birşey demeden işe koyuldu.

 

Anıl yemekleri yaparken benim aklımda sadece ona söylediğim cümle dönüp duruyordu, utancımdan bayılmak üzereydim. Omuzumdaki sızı artarken elimi omuzuma istemsizce koyup sızının geçmesini bekledim "acıyor mu?" Anılın sesiyle ona bakıp sadece başımı salladım. Yanıma gelip kazağımı kenara çekip bandajı hafifçe açtı "yemekten sonra pansuman yapalım" tekrar onu onaylayım.

Anıl elindeki bıçakla soğanları doğrarken tekrar lafa girdi "bana hakkında bilmediğim birşey söyle" kaşlarımı kısa bi an çattım "ne gibi?" Ayağa kalkıp yanına gittim "bilmem, seni tanımak istiyorum" diyip gözlerime bakınca bende düşündüm "sen öyle pat diye sorunca aklıma gelmedi şimdi, sen sor ben cevaplıyim"

 

Bu sefer düşünme sırası anıldaydı "hiç sevgilin oldu mu?" duyduğum şeyle şok olurken anılın gözlerime bakmayan yüzünü izledim "olmadı" hafifçe bana döndü "gerçekten mi?" Başımı salladım "neden bu kadar şaşırdın?" Dudaklarını büktü "bilmem, senin gibi bir kızı kaçırmazlar diye düşündüm" dudaklarımdaki sırıtışa engel olmaya çalışıyordum "nasıl ben? Nasıl bir kızım ki ben?" Tekrar elindeki soğana odaklandı "cesur, engel tanımayan...ne biliyim kim boks yapan bir kızdan etkilenmez ki?" Dudaklarımı büktüm "bilmem etkilenirler mi ki. Daha önce hiç karşılaşmadım" soğanları tavaya alıp biraz yağ ilave edip altını açtı "nasıl yani seni izlemeye de mi gelmiyorlar?" Aslında evet geliyorlardı "evet geliyorlar salon tıka basa dolu oluyor"

Soğanları tavada kavururken kıymayı koyup yavaşça karıştırmaya devam etti "tamam işte, demek ki hayranın epey fazla" tekrar dudaklarımı büktüm "sen söyleyene kadar farkında varmamıştım açıkcası" anıl dolaba ilerlerken sessiz cümlesini duydum "hay dilimi eşek arıları..." elindeki salça kavanozuyla tekrar yanıma geldi "ne dediğini duyamadım?" Dudaklarını büktü "bir şey demedim" başımı salladım ve bu sefer farklı bir soru sordu "peki hiç birinden hoşlandın mı?"

 

Gözleri gözlerime uğramazken sorusunu cevapladım "sanırım hayır, yani o kadar hayatta kalmaya odaklanmıştım ki? Bunu hiç düşünmedim yada biri etkilemedi" yanıma gelip arkamdaki lavaboda elini yıkarken gözlerime baktı "hiç mi biri etkilemedi?" Hafif gülümseyip başımı hayır anlamında salladım. Benden uzaklaşıp çorbayı karıştırdı "başka bir soru daha o zaman?" Hemen lafını kestim "ilişki üzerine olmasın ama" başını salladı "hay hay... en sevdiğin renk ne?" Bunu sanırım bende düşünmeliydim "bilmiyorum, hiç düşünmedim ama dolabımda hep siyah renk olduğundan sanırım siyah derim bu soruna" uzunca beni süzdü "bence sana beyaz çok yakışır?" Dudaklarım kıvrıldı "nereden çıkardın?" Gülümsedi "sadece tahmin" başımı salladım.

 

Anılın daha önce sevgilisi olduğunu ve aldatıldığını biliyordum ama yine de sormak istedim "peki senin sevgilin oldu mu?" Sorumla beraber bir süre durdu "yanlış birşey mi sordum?" Başını salladı "hayır...oldu sevgilim" doğruyu söylemişti "peki şimdi nerede?" Kapaklardan birinden blender çıkarıp fişe taktı "bilmem, beni tercih ettiği adamın yanında olabilir" sanırım anılın canını bi hayli yakmıştı "senin yerine bulduğu adamı çok merak ettim. Eminim senden daha yakışıklı değildir" durup gülümsedi "yakışıklı olduğumu mu düşünüyorsun?" Ben az önce ne demiştim? Kafamı duvara vurup ağzımı koli bandıyla bantlamak istedim ama yüzümün kızarmasına çarem yoktu.

 

Anıl yine birşey demeden yüzündeki sırıtışla blenderi çalıştırdı.

 

LEYAN GİRAY'dan:

 

Elimdeki törpüyle tek kişilik koltukta oturuyordum ve aklıma gelen en saçma şeyi bile düşünüyordum. O gün eylemin vurulduğu haberini sinandan öğrenmiştim abimi arayıp doğruluğunu öğrendiğimde ise bütün dünya başıma yıkılmıştı. Eylemle her ne kadar birbirimizi net olarak tanımasak da ona çok çabuk ısınmıştım hayatım boyunca ihranete uğradığım arkadaşlarım yerine bana iyi davranıyordu, her ne kadar psikolojik sorunlarıyla uğraşsa da.

 

Eylemin içini çok net görebiliyordum daha önce eylem gibi bir hastam olmamıştı ama yaşadığı durumla karşı karşıya kaldığım bir hastam olmuştu. Eylem bütün öfkesini yumruklarından çıkarıyordu ama bu hiç sağlıklı değildi, eğer bir gün öfkeyle bir hareket yaparsa bu hiç istemediği sonuçlar doğurabilir.

Eylemi anlıyordum, anne yada baba sevgisizliğini de çok net hissediyorum ama bu durum bi doktordan ziyada içimde eyleme sarılma isteği uyandırıyor. Abimin kollarında arabadan indiğinde gerçekten o ailede istenmediğini ve bir çok sorunla tek başına mücadele ettiğini tekrar anladım.

 

Onun bu hali beni deli gibi üzüyor ama ona sarılmaktan başka aklıma başka birşey gelmiyordu. Bütün hıncımı tırnağımdan çıkarırken aslında tırnağımın mükemmel bir şekil aldığını fark ettim "kafam doluyken bile mükemmelim" saçımı omuzumdan attığım sırada kapının çalmasıyla elimdeki törpüyü bıraktım. Yardımcımız kapıyı açarken kapıda sinanı görür görmez ayağa kalkıp hızlı adımlarla sinana doğru yürüyüp merdivenlere çıkmadan önünü geçtim.

 

Bölüm : 26.12.2024 18:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...