16. Bölüm

16.BÖLÜM

Buket Demir
bukettdem

"Sizede merhaba sinan bey" sinan gözlerini kapayıp nefesini veredi "merhaba... şimdi izninizle kardeşimi görmek istiyorum" ellerimi

arkamda bağlayıp duruşumu dikleştirdim "maalesef sinan bey, kardeşiniz sizi görmek istemiyor" sinanın birden gözleri koyulaştı "bakın leyla hanım-" yok artık leyla mı? "Leyla değil leyan" uzunca yüzümü süzdü "bakın leyan hanım kardeşimi görmeden buradan gitmeyeceğim şimdi önümden çekilir misiniz?" Yardımcımız arkadan bana seslenince elimi kaldırıp sorun olmadığını bildirdim.

 

"Kardeşiniz eğer burada olsaydı elbette görebilirdiniz sinan bey ama maalesef şu an eylem sizden epey uzak" daha da sinirlendiğini yüzünden görebiliyordum "ne demek uzak, nerede?" Omuzlarımı kaldırıp dudaklarımı büktüm "vallahi bilmiyorum ama kafasını dinlediği kesin" sinan etrafına baktı "kiminle? Anılla mı?" Paltosunun iç cebinden telefonunu çıkartıp tahminimce abimi arayıp kulağına götürdü.

 

Uzun çalışların ardından telefon açılmayınca telefonu elinde sıktı "benim kardeşimi benden nasıl uzaklaştırır?" Kollarımı göğsümde kavuşturudum "açık olmak istiyorum sinan bey. Sizden de aileniz den de sıkılmaya başladım. Eylemi rahat bırakın, başına açtığınız kötülükler bi hayli can yaktı zaten" sinan bana nefretle bakmaya başladı "kardeşim gelene kadar burada bekleyeceğim" elimle salonu gösterdim "tabi buyrun"

 

Sinanın arkasından yere topuklularımı vura vura yürüdüm "beklerken birşey alır mıydınız?" Yüzüme bakmadan koltuğa oturdu "viskiye hayır demem" arkama dönüp yardımcımıza kaş göz işareti yapınca bende karşısındaki koltuğa oturup bacak bacak üstüne attım.

"Çok merak ediyorum. Nasıl hala eylemi görmeye gelebiliyorsunuz?" İnce uzun parmaklarıyla burun kemerini sıktı "bakın leyla hanım-" tekrar sözünü kestim "ismin leyan tekrar tanıştığımıza memnun olmadım" simsiyah gözlerini gözlerime dikip öldürecek gibi bakmaya başlayınca bende ona meydan okursacına bakışlar atmaya başladım "aile ilişkilerimiz sizi hiç ilgilendirmez leyla hanım"

 

Gözlerimi kıstım "eylem sizin ailenizden değil sina bey" ismini bilerek yanlış söyleyince çenesini sıktı "eylem sizin ailenizde hiç olmamış zaten" burnundan soludu "eylem gelene kadar sussak iyi olur leyla hanım, zira kalbinizi kıracağım" geriye yaslandım "ooow yapmayın ama sina bey, kalbimi kırarsanız çok üzülürüm" göz yaşımı siliyormuş gibi yapınca o da arkasına yaslandı. İkimizde birbirimize öldürücü bakışlar atarken göz kontağını ilk ben kesip abime sinanın burada olduğuna dair bir mesaj attım.

 

Yardımcımız sinan beyin viskisini getirirken telefondan başımı kaldırmadan "bana da kahve getirebilir misin" diyip işime geri döndüm. Abim bana cevap vermemişti çünkü dediği gibi telefonu kapalıydı. Babam evde değildi, böcekler de kim bilir hangi haltı karıştırıyorlardı. Telefonumu kapatıp sinan beye öldürücü bakışlar atmaya devam ettim "haber verdin mi abine geldiğimi?" Yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirdim "evet gelirken de iki kilo patates al dedim" tek kaşını kısa bi an kaldırdı "söyle o abine eylem geldiğinde onu alıp gideceğim" ne saçmalıyordu bu adam? Eylemi bir yere götürmesine izin veremezdim.

Ama tabiki onun bu hareketine pabuç bırakamazdım bu yüzden gülümsedim "abim eylemi getirirse tabi götürürsün...gerçi bu dediğine eylem bile kahkaha atar" kaşlarını çattı "ne demek getirirse?" Saçlarımı savurdum "abim eylemi getirirse götürürsün demek" ayağa kalktı "anıl eylemi zorla mı tutuyor?" Başımı hayır anlamı da salladım "yo ne alakası var. Kısa bir tatil gibi düşün" daha da sinirlendiğini görebiliyordum "ne diyorsun kızım sen? Ne tatili" ayağa kalkıp bana parmağını uzatmıştı

 

Cümlesiyle birlikte bende ayağa kalktım "o kızım lafını alır sana yediririm sinan" tekrar baş parmağını salladı "düzgün konuş benimle" eline vurup aşağı düşmesini sağladım "sen benimle düzgün konuşursan bende seninle düzgün konuşurum" bana sadece sinirli gözlerle bakmakla yetindi bende birşey demeyeceğini anlayınca sakince yerime oturdum.

 

Eylem'den:

 

Anılla yemekten sonra kendimize kahve yapıp pansuman için salona geçtik. Sweatimi çıkarıp sporcu atletimle kalınca biraz utansam da belli etmedim. Anıl çantanın fermuarını açıp bana dönünce kısa bir duraksasa da atletin tek omuzunu indirip bandajı çıkardı. Bir süre omuzuma baktı "sanırım bunu leyena göstersek iyi olacak" telefonu eline alınca "birşey mi oldu?" Dikişin olduğu yeri çekip leyana attı "anlıycaz şimdi ne olduğunu?" Leyanın cevap vermesini beklerken anıl gözlerime baktı "seni evin dışında bulduğumda orada ne yapıyordun?"

 

O an aklıma gelince bıkkın bir nefes verdim "edayı eve bıraktım, aslında görmek istemiyordum onları ama bi anda kendimi onları izlerken buldum" deyip gülümsemeyi denedim ama pek becerememiştim sanırım "sence seni özlememişler midir?" Bilmem dercesine omuz silktim "özleselerdi ben burada olmazdım"

 

Ne annemin nede babamın beni özleyeceğini elbette düşünmüyordum. İçimdeki nefret onlara karşı bi sempati uyandırmıyordu, aksine sinirleniyordum. Ama şimdi düşündükçe ne kadar istenmediğimi anlıyordum. Dışlanmanın ne demek olduğunu çocukluğumdan beri biliyordum. Sevgi benim için çok uzaktı, küçükken derdim ki; demek sevgi o kadar önemli ki kimseye verilmemeli.

 

Yutkundum. O an tekrar gözümde canlandı...annemin benden başka birine kızım demesi. Duymuştum bunu evet, annemden hiç duymadığım o kelimeyi edaya derlerken duymuştum üstelik babam da demişti. Küçükken bir kez olsun saçlarımı okşamayan babam edaya sarılmış ona kızım deyip özür bile dilemişti.

 

Gözlerim tekrar dolunca gözlerimi Anıldan kaçırdım "sence izlemem kötü mü oldu? Yoksa iyi mi?" Anıl bir süre düşündü "buna sen karar vermelisin. Eğer bana sorarsan muğlaya gitmen bile büyük hata" başımı salladım "bencede öyle, ama inan bana eğer ben gitmeseydim edayı öldüreceklerdi, hemde acı çektirerek" sol gözümden bir yaş düşüp yanaklarımı ıslattı. Anılın görmesini istemediğim için elimin tersi ile göz yaşımı silip ona döndüm "edayla tanışmak da beni mutlu etti"

 

Gözlerimde gözleri uzunca kaldı fakat göz kontağımızı telefona gelen mesaj sesi bozunca anıl telefona baktı "sorun yokmuş" başımı salladım. Anıl vakit kaybetmeden pansumanı yapıp temiz bir bandajla dikişi kapattı "bu arada sinan gelmiş" zaten burnumun dibinde olan anıla gözlerimi diktim "leyan mı dedi?" Sadece başını salladı "kırk cevapsız arama var sinandan ama leyan gittiğini söyleyene kadar buradayız" sadece başımı sallayınca o da pansumanı bitirip sweati giymemde yardımcı oldu

 

"Bu arada sahildeki olayı unuttum sanma" bilmemezlikten gelerek "ne sahili?" Çenesini sıktı "o çocuktan hiç bahsetmiyorum bile" gülmemek için kendimi zor tutarken kahvemden bir yudum aldım "benim suçum değil o teklif etti yarışı" gözleri kocaman oldu "ne yarışı?" Gözlerimi ağır bir biçimde kapattım ve kendime edebildiğim tüm küfürleri ettim "sakın bana o çocukla yarış yaptığını söyleme eylem" gözlerimi açıp masumca ona baktım "benim bi suçum yok sadece onu biraz mors etmek istedim" ağzı açık bir şekilde beni dinliyordu "ben seninle ne yapıcam hiç bilmiyorum"

 

Gülümsedim "neyim varmış benim?" Çantaya malzemeleri koyup fermuarını kapattı "seni ilk gördüğümde gözlerinden bile bela olduğunu anladım" sanki çok uslu bir kızmışım gibi kendimi gösterdim "ben... bela... hiç benlik değil" başını salladı "hı hı hiç değil" ayağa kalkıp çantayı dolaba kaldırdı ve tekrar yanıma geldi "o zaman söyle yarışı kim kazandı?" Güldüm "sence?" Gülüşüme bakıp o da gülümsedi "işte budur."

 

Anıl birden ayağa kalktı "seni biraz dinlendirelim o zaman. Kalk hadi" bende ayağa kalktığımda peşinden yukarıya çıktım "bu arada ağrın var mı?" Omuzum hala sızlıyordu elbette ama baş edemeyeceğim kadar değildi "hayır çok değil" leyanın odasına girip odanın ısısını ayarladı "tamam o halde, eğer ağrırsa lütfen söyle ona göre doktora gidelim" başımı sallayınca o da yatağın üzerindeki yorganı kaldırdı "dinlen bakalım o zaman" odadan çıkarken peşinden bakakaldım.

 

Tek uyumak...son bir kaç gündür bunu yapmamıştım. Anılla uyumuştum çünkü. Ve şimdi günler sonra tek uyuyacaktım. Her ne kadar anıla alışsam da sonsuza kadar anılla uyumayacaktım bunun bilincimdeydim elbette bu yüzden yatağa girip yorganı üzerime çektim.

 

Ben günlerdir neler yaşıyordum aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum ama sonra diyorum ki eylem... senin annen baban seni küçükken terk etmiş bu yaşadıkların normal. Haklı olan iç sesime evet diyordum annem ve babam beni terk etti. Ben o kadar yalnızım ki, senelerdir içten sarılmaya o kadar açım ki. Bu sevgisizlik beni içine çekip yakıp kül ediyordu.

Küllerim bir anka misali yeniden doğamaz benim. O külleri bir deli rüzgar alıp kim bilir nereye savuracaktı. Ben yeniden doğamam, çünkü ben kuş olmak için fazla günahkarım. En başta kardeşimi kurtaramadığım için, sebepsiz dövdüğüm insanlar için, iyi evlat olamadığım için.

 

Yatakta uzun bir süre dönüp durdum. Aklımı yine babannemin öldüğü gün sarmıştı. İstemsizce tekrar tekrar düşünüyordum. Keşke o gün antrenmana gitmeseydim, keşke babannemle daha çok vakit geçirseydim, keşke dediklerini yapsaydım, keşke, keşke, keşke.

Komşular etrafımı sardığında bi terslik olduğunu anlamıştım. Daha sonra içeriden dedemin bağırmalarını duymamla daha ne olduğunu anlayamadan beni tutmaya başladılar.

 

Birden nefes alamadığımı hissedince yorganı üzerimden atıp ayağa kalktım. Hep bu oluyordu... beynimde eski hatıralarım canlanıyor, babannemin ölüşü, dedemin gitmesi, o buz gibi olan cenaze günü, daha sonra annemin tokatları, babamın bir kez olsun bu dayaklara ses çıkarmaması.

Canım bana dar geliyordu. Öyle ki aldığım nefes ciğerlerimi sanki doldurmuyordu. Odada bir kaç volta attıktan sonra su içmemin iyi gelebileceğini düşünüp aşağı indim.

 

Uykusuzluk konusunda tek değildim anlaşılan ki anıl da uyanıktı. Sessizce yanına giderken geldiğimi anlayıp arkasını döndü "eylem?" Önünde durdum "seni de mi uyku tutmadı" elindeki kahve bardağını bırakıp "neden uyuyamadın?" Omuzumu silkeledim "anılar"

Ellerini cebine koydu "iyi anı mı? Kötü anı mı?" Acı bir gülümseme dudaklarıma oturdu "benim iyi anım yok ki?" Başını hafifçe yana yatırdı "hiç mi?" Başımı hayır dercesine salladım "o gün... annem ve babamı gördüm" karanlık salonda gözleri gibi simsiyahken içeriyi ayın ışıltısı dolduruyordu "o kadar yabancı hissettim ki"

 

Gözlerim dolmaya başladı "annemi görünce saç diplerim tekrar acıdı sanki, tokatları tekrar yüzümde patladı. Babamı görünce küçükken bana olan iğrendiği bakışlar aklıma geldi" sol gözümden bir damla yaş düştü "ikisi de bir kez olsun..." sustum. Diyecek başka bir şey yoktu. Her şey ortadaydı "anlatmak zorunda değilsin?" Anılın endişeli yüz ifadesini gördüm "ben seni sorgulamam, biliyorsun değil mi?" Başımı salladım "biliyorum" bir adım atıp kollarımdan tuttu

"Ağlaman gerektiğini, acının hafifleyeceğini ben söyledim ama seni ağlarken görmeye dayanamıyorum" sıcak eli buz gibi olan yanaklarıma dokundu "bazen diyorum ki. Keşke daha önce kesişseydi yollarımız" bir damla göz yaşı daha gözlerimden firar etti "eğer daha önce tanışsaydık bunların olmasına mani olabilir miydin?" Baş parmağı yanağımı okşadı "belki olamazdım...ama attığın her adımda elini tutardım"

Kesik bir nefes aldım "keşke...keşke daha önce karşılaşsaydık" saçımın bir tutamını kulağımın arkasına koydu "geçmişi bırakalım, bundan sonra yanında olucam"

 

İçimi rahatlatan, unutmak istemediğim kokusu burnuma doldu "keşke-" lafımı kesti "artık keşke yok. Nefret ettiğim bu kelimeyi dudaklarından bir kez daha duymak istemiyorum" mükemmel yüz hatlarında tekrar gözlerimi gezdirdim "anıl"

 

Siyah gözleri yüzümün her yerinde gezindi "bana sarılır mısın?" Hiç durmadan kollarımdaki elleriyle beni kendine çekip kollarının arasına aldı. Kocaman kollarının arasına bütün korkularımı bırakıp sığındım.

Kalbini kalbime yakın hissediyordum. O kadar içten sarılıyordu ki hiçbir şey olmayacak gibi hissettim. Bende kollarımı ona doladım, başımı boynuna gömüp göz yaşlarımı sakince dökmeye başladım. Beni öyle sıkı tutuyordu ki, sanki kendimi bıraksam beni sadece o tutacaktı.

 

Nefesimi kesik kesik alırken içimden bir şeyleri atmak istedim "ben küçükken annem saçlarımı o kadar çok çekerdi ki, saçlarıma günlerce dokunamazdım." Gözlerimden akan yaşlar tekrar anılın omuzuna düştü "o yaşlardayken bile anladım beni sevmediklerini, o evde o kadar istenmiyordum ki kimse ben dayak yerken sesini çıkarmıyordu" annemin vuruşlarını tekrar gözümde canlanınca alnımı anılın omuzuna koydum "anıl ben bu sevgisizliği taşıyamıyorum...çok yoruldum"

 

Anılın saçlarımı öptü "artık onlar yok eylem. Bitti. Artık ben varım, sen varsın, leyan var. O kötü anıları aklından silmek için her şeyi yapıcam" iç çeke çeke anılın omuzunda ağlıyordum. Kazağını öyle sıkı tutuyordum ki, beni bırakmaması için içimden dua ediyordum. Artık tek başıma acılarımla baş edemiyordum. İçimde tutamıyordum, taşıyordu. Dudaklarından tekrar beni bırakmayacağını duymak istiyordum.

O umuda sıkı sıkı tutunmak istiyordum. Çünkü elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. Omuzunda ağladığım adam saçlarımı okşadı, öptü.

 

Omuzundan kalkınca yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözlerimden akan yaşı sildi "birlikte uyuyalım mı?" Başımı sallayınca elimden tutup beni koltuğa götürdü. Geniş koltuk ikimizi de alınca anıl dikişlerimi acıtmadan beni kollarına aldı.

Başımı göğsüne koyup kollarımı ona doladım ve içinden anılın beni bırakmaması için içimdeki bütün umudu anılla doldurdum.

 

Göğsündeki başım sanki uyuşmaya başlamış gibi uykuya dalmaya başlarken ciğerlerime anılın kokusunu çektim. Bu adam öyle iyi geliyordu ki bana, beynim çalışmayı bırakıyor, vücudum tüm işlevini kaybediyordu.

Kollarını belimde, dudaklarını alnımda hissedince kendimi tekrar güvende hissettim. Uykunun beni esir almasına izin verdim.

 

~

 

Anıl'dan:

 

Burnuma dolan tanıdık ve içimi huzurla kaplayan kokuyla gözlerimi açtım. Eylem kollarımdaydı, doğru ya. Gerilen ve kaskatı olan vücudumu eylem rahatsız olmadan rahatlatmaya çalışsam da fena tutulmuştum. Ama gelin görün ki bu durum umrumda değildi, onun varlığıyla ve kokusula uyumak kadar içimi huzurla kaplayan birşey yoktu. Kızıl saçlarına bir kere daha hayranlıkla baktım "bu kızıl saçlardan bir gün ayrılırsam n'aparım"

Bir gün gidebilme ihtimaline bir kere daha içim yandı. Bu gerçek ağzımda kötü bir tat bıraktı ve yüzümü hafiften buruşturdum. Eğer giderse ve göremezsem kendime çok kızardım. Onu gözyaşlarıyla barıştırmıştım ama ya ben olmazsam yanında, ya ben olmazsam ve o her gece kabus görürse.

Gece boyu kesik kesik nefesler ve derin nefeslerini dinledim ama her saçını okşadığımda bu geçti. Gördüğü kabuslarına perde çekmiştim. Peki ya giderse? Ya bir daha göremezsem? Eylemi uyandırmadan yanından kalkıp boynu daha fazla tutulması için yastığı başının altına koydum. Üzerimizdeki gri battaniyeyi üzerine örttüm. Eğer uyandığında bizi böyle görürse utanırdı. Ayağa kalkıp sehpanın üzerindeki sigara paketimden bir dal alıp ucunu tutuşturdum.

Sanki acilen içmem gereken bir ilaçmış gibi peş peşe içime çekip dışarı bıraktım. Ne yapıyordum ben? Eylem sigara kokusunu sevmezdi ki. Verandanın kapısını açıp bir iki dakika olsa da içeriyi havalandırdım. Tekrar eyleme dönüp saçlarımı karıştırdım. Aramızdaki bu alevin farkındayım. Bende ve eğer yanılmıyorsam o da. İçimde onu sürekli görmek isteyen, iyi olduğundan emin olmak isteyen, başına gelebilecek herhangi bir kötülüğe karşı onu korumak isteyen bir anıl vardı.

Kızıl saçlarına, simsiyah büyük gözlerine, pembe dudaklarına, bembeyaz tenine her zaman yakın olmak istiyorum. Yastığa dökülen kızıl saçlarına uzun süre baktım. Sigaramdan son bir nefes çekip kül tablasına bastırdım. Verandanın kapısını kapatıp eyleme doğru yavaş adımlarla yürüdüm.

 

Sehpaya oturup bir tablo izler gibi eylemi izlemeye başladım. Mükemmel yüz hatlarında gözlerimi uzunca gezdirdim. Hayatımda gördüğüm en doğal, en saf kadındı. Farklıydı, herkesden herşeyden farklı. Bi kız hiç kafes dövüşüne çıkar mıydı hiç? O çıkıyordu. Ama bu onun tercihi değil mecburi işiydi. Dik başlıydı, mücadele ediyordu, karşı çıkıyordu, vuruyordu, kırıyordu ama daha yeni yeni ağlamayı öğreniyordu. Böylesine hırçın bir kız sevgiye ihtiyacı olan bir serçeydi.

Sinanın yerinde olmak istiyordum bazen. Eyleme bir adım daha yakın olmak isterdim. Ama ben eğer sinanın yerinde olsaydım eylemin elini ne olursa olsun bırakmazdım. Hiçbir şey ondan daha kıymetli olmazdı benim için.

 

Bir anda telefonum çalınca irkildim ve telefonu elime alırken eylemde gözlerini aralamaya başladı. Arayan leyandı "alo, abi" ellerimle saçlarımı karıştırdım "efendim abicim" eylem gözlerime baktı ve koltukta oturur pozisyona geldi "gelebilirsiniz. Yani eğer hala eylemle baş başa kalmak istiyorsan kal tabi" eylemin duyup utanmaması için telefonun sesini kıstım "tamam abicim" telefonu kapatıp cebime koydum "günaydın" battaniyeyi üzerinden atıp saçlarını düzeltti "günaydın" kollarını benim gibi dizlerine koyunca bana biraz daha yaklaştı "ne zaman uyandın?" Dudağımın kenarı kıvrıldı "çok olmadı" tek kaşını hızlıca indirip kaldırdı

"Anladım. Leyan ne diyor?" Yüzüne biraz daha yaklaştım ve sinsice sırıttım "romantik tatiliniz bittiyse gelebilirsiniz diyo" eylem ufak çaplı bir şok geçirirken kızaran yanaklarına bakıp gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Tam kalkıp gidicekken elinden tutup tekrar oturmasını sağladım "kaçma"

Hemen savunmaya geçti "kaçmıyorum, hazırlanıcam" elimi biraz daha parmaklarına getirip tuttum "öyle olsun bakalım" elimize bakıp tekrar bana baktı "anıl" kızıl saçlarının bir tutamını kulağının arkasına koyup yanağını okşadım "söyle güzelim" yanakları biraz daha kızarırken hiçbir şey söyleyemedi. Kendimi biraz daha ona çekip mesafemizi sıfırladım. Bilmesini istiyordum. İçimdeki kuş gibi çırpınan yüreğimi fark etmesini istiyordum.

Saçlarını boynundan geriye atıp yavaşça yaklaşıp usulca ama uzunca bir nefes aldım. Eylem öyelce duruyordu, kilitlenmiş gibiydi. Yutkundum. Teninin sıcaklığını ona dokunmadan hissedebiliyordum. Kokusu başımı döndürüken parmaklarımı parmaklarına kilitleyip buz gibi ellerini sıcak ellerimle ısıttım. Boynuna biraz daha yaklaşıp dudaklarımı kokusunu öper gibi öptüm. Gözlerimi sımsıkı kapatıp tenini dudaklarımda hissettim.

 

Uzun bir süre dudaklarım boynunda kaldı. Yavaşça geri çekilecekken eylemin kesik nefesini duyunca dudaklarımı tekrar boynunda hissettiririp kokusunu içime çektim. Yavaşça kendimi geri çekip eyleme baktığımda gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Alnına alnımı koydum. Tuttuğum elini dudaklarıma götürüp öptüm "eylem, ben söyleyemiyorum...sen anlıyor musun?" Eylem bi anda elini elimden çekip karşımdan kalkınca bir süre donup kaldım.

Bu hereketi tek bir şeyi açıklığa kavuşturuyordu. Eylem beni istemiyordu...

Boş kalan elimi yumruk yapıp yüreğimdeki ağırlıkla donup kaldım.

 

 

 

instagramına bir göz atın derim; iltimas_official 😉

🔥🌧️

Bölüm : 26.12.2024 18:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...