Konağa döneli iki gün olmuştu ve anılı kahvaltı ve akşam yemekleri haricinde hiç görmemiştim. Sabah erkenden kalkıp evden ayrılıyor gün içinde hiç eve uğramıyor gece de yemekten sonra tekrar çıkıp geç saatte dönüyordu. Aramızda bakışmalardan başka hiç bir diyalog dönmemişti, ama konuşmak istiyordum.
Bana soğuk yapması beni oldukça mutsuz ediyordu.
Kapım tıklatılınca seslendim "gelebilirsin" muhtemelen leyandı, iki gecedir olduğu gibi yine elinde koca bir pasta tabağıyla gelecekti. Kapıdan içeri giren olmayınca tekrar seslendim "leyan gelsene" yine kapıdan giren olmayınca oturduğum koltuktan kalkıp kapıya gittim.
Kapıyı açtığımda kimse yoktu. Kaşlarımı kısa bir an çattım "gaipten mi duyuyorum ben acaba?" Tam kapıyı kapatacakken yerdeki kase dikkatimi çekti.
Evet yerde bir kase dolusu nar vardı. "Nar mı?" Nar? Aklıma direk anılla sohbetimiz gelince bunu onun yaptığını anladım. Ama neden kendi getirmedi ki? Kaseyi eğilip yerden aldım. Gerçekten bunu verebilecek kadar da mı konuşmuyordu artık benimle.
Kasenin içindeki kaşığı tutup narı karıştırdım. Nar sevdiğimi unutmamıştı.
Kapıyı kapatıp koltuğa geri döndükten sonra rahatsızca oturup kasenin içindeki kıpkırmızı nar tanelerine baktım.
Hep böyle mi olacaktı? Artık benimle konuşmayacak mıydı? Yanımda da olamayacak mıydı? Verdiği sözü de mi unutacaktı?
Gitse miydim ki kapısına? Özür mü dilemeliydim? Ama önümde bir aziz giray vardı, hemde bir sevdayı yüreğimde taşıyabileceğimden emin değildim. Onu kendimle yakamazdım.
Çünkü anıl benim sevgisizliğimi dolduramaz. Ailemin vermediği sevgiyi bana o veremezdi. Üstelik canı yanardı. Ben bilmiyorum çünkü birini sevmek ne demek, bilmiyorum bi sevdaya nasıl yaklaşılır. Nasıl sevilir bilmiyorum çünkü yok.
Benim etrafımda gerçek bir aşk yok.
Koltukta geriye yaslanıp bağdaş kurdum. Öylece kasenin içindeki narlara baktım.
Ben anılın canını yakarım. Bunu istemeden de olsa yaparım.
~
Bu sabah da iki gündür olduğu gibi kabusla uyanmıştım. Bu yüzden kalkıp kendimi toparlamaya çalıştım. Tabi bu toparlamada tarçının da büyük bir payı vardı.
Sanırsam bugün leyan dikişlerimi alacaktı bu yüzden odadan çıkıp leyanı bulmak için aşağı indiğimde elimle koymuş gibi leyanı bulmuştum ama sanırım dışarı çıkıyordu "leyan?" Yanında erkek bir çocuk vardı "ah uyanmışsın eylem gel" yanlarına gidip ne olduğunu sorar gibi baktım "tanıştırayım eylemcim bu yakışıklı prens bizim bir tanıdığımızın oğlu. Annesi ve babası bugün bize emanet ediyor ama benim de acilen gitmem gereken bir hastam var ona bir iki saat sen bakıcaksın"
Gözlerimi kocaman açtım "ne?" Leyan omuzumu teselli edercesine sıvazladı "merak etme eylemcim o bir bebek değil gayet akıllı bir çocuk sadece bir iki saat arkadaşlık ediceksin" başımı hayır dercesine salladım. Ben çocuklarla hiç anlaşamazdım ki.
Leyan çocuğun sol yanağını öptü "görüşürüz ayazcım" çocuk başını sallayıp leyana el salladı ama ben hala leyanı durdurma derdindeydim "leyan saçmalama" bana kınayan gözlerle baktı "abim işte eylemcim, böcekler de evde değil ve merak etme babam da evde değil rahat rahat ve sohbet ederek kahvaltı yapın ayazla"
Sohbet ederek kısmını sertçe söylemiş ve kapıyı çarpıp çıkmıştı. Gözlerimi bıkkınca kapatıp nefesimi verdim. Bir iki saniye öyle kalıp gözlerimi açtığımda çocuğa baktım.
Bana bakıyordu "aç mısın?" Başını salladı "merak etme, kendi kahvaltımı yapabiliyorum" bana laf mı sokmuştu o. Kaşlarımı kaldırıp şoke olmuşça beni arkasında bırakıp giden çocuğa baktım.
Şokdan çıkıp kahvaltı masasına geçince ayaz için bir sandalye çekip oturmasında yardımcı oldum.
Bende karşısında geçip oturduktan sonra benim gibi kahve içmemesi için sordu "süt içer misin?" Başını salladı "evet lütfen" başımı sallayıp yardımcılardan bir bardak sıcak süt istedim.
Kıvır kıvır saçları, siyah boncuk gibi gözleri, nokta kadar burnu ve ağzı vardı. Ama yetişkin bir genç adam gibi mavi bir gömlek, siyah bir papyon ve yine koyu mavi bir ceket giyiyordu.
Patates kızartması tabağını elime alıp "patates ister misin?" Diye sorunca başını salladı "ketçap ve mayonez de var" çocuk başını salladı "sadece patates olsun. Ketçap ve mayonez zararlı" bilmiş bilmiş konuşunca kaşlarımı kaldırıp tekrar şok oldum.
Tabağına isteği doğrultusunda domates, peynir, salatalık ve zeytin koydum.
Sütü de gelince yemeye başladı. Muhtemelen yedi yaşındadı ama bir o kadar da ağır başlıydı çünkü kazık kadar olan benden ziyade sadece çatal değil bıçak da kullanıyordu.
Gözüm nutellaya takılınca elime alıp sordum "nutella ister misin?" Çocuk uzunca nutellaya bakıp yutkundu "olmaz annem yasakladı" ekmekten bir dilim aldım "ama burada annen yok" ekmeğe nutellayı sürüp ona uzattım ve sessizce "aramızda kalır merak etme" gözleri parladı ve ekmeğe bakıp gülümseyince öndeki dişlerinden birinin çıktığını gördüm.
Gülümseyerek ekmeği alıp ısırınca bende gülümsedim. Bu çocuğa karşı önyargılı davranmıştım sanırım ve bunu düzeltmeliydim "tekrar tanışalım mı?" Çocuk çatalını bırakıp bana baktı. Elini uzattı "ayaz" bende elini tutup hafifçe salladım "eylem"
Gülümsedi "saçların çok güzelmiş eylem" bende gülümsedim "senin de saçların çok güzelmiş ayaz" kahvemden bir yudum aldım ve kahvaltımıza devam ettik.
Kahvaltıdan sonra ben leyanla başka bir puzzle için masanın başına geçtim. Ayaz da tarçınla oynuyordu. Elimdeki parçayı yerine yerleştirirken ayaz sordu "eylem, tarçın eğitimli mi?" Başımı ona çevirdim "evet" tarçının başını okşarken tarçın da karşısında oturmuş kuyruğunu sallıyordu "pati ver diyip elini uzatırsan patisini verir" dediğimi yapıp tarçından karşılık alınca güldü "sen çok akıllı bir köpeksin tarçın" bende gülümsedim "elini iki kere alkışlarsan peşinden gelir" elini iki kere bir birine vurup salonda yürüyünce tarçında peşinden geldi.
Tarçını çok sevmişti sanırım. Ona sarılıp öptü. Bende puzzla geri döndüm.
Aradan ne kadar geçti bilmiyorum ama evde bir piyano sesi hakimdi. Birden gözlerimi kocaman açtım "piyano mu?" Ayaz neredeydi? Tarçın da ortada yoktu. Sandalyeden hızla kalktım "ben bu kadar çocuk bakarım işte.
Hızla merdivenlerden çıkıp sesi takip ettim. Bir kat daha yukarı çıkınca koridorun sonundaki piyanonun başındaki ayazı gördüm. Gerçekten piyano çalıyordu.
Korkumu yatıştırıp yavaş adımlarla yanına gittim. Bu çocuk gerçekten yetenekliydi, üstelik kibar ve akıllıydı. Uzun pufun diğer ucuna da ben oturup onu izlemeye başladım.
Acaba benim kardeşim de yaşasaydı ayaz kadar güzel bir çocuk olur muydu? Benimle anlaşır mıydı yoksa sürekli kavga mı ederdi? Onu eğer o alevlerin arasından kurtarabilseydim, aramaktan vazgeçmeseydim yaşar mıydı ki? Sol gözümden bir damla yaş düştü.
Ayazın parmakları piyanonun üzerinde sakin ama bir o kadar güzel bir melodi çalışıyordu. Kıvırcık uzun saçları hafif gözlerini kapatıyor ama o bütün ciddiyetiyle piyanoyu çalışıyordu. Bir kere daha şok olmuştum doğrusu.
Karşılaştığım hiçbir çocuk ayaz kadar kibar konuşmuyor, kibar yemek yemiyor ve piyano çalmıyordu. Ailesi üzerine fazla düşüyor olmalıydı.
Çaldığı melodiyi bitirip bana ve gözümden düşen yaşlara baktı "neden ağlıyorsun eylem?" Minik elleriyle gözümdeki yaşı sildi "hiç" daha sonra küçük elleriyle elimi tuttu "seni ne mutlu eder biliyorum"
Gülümsedim "neymiş?" Ayağa kalkıp beni çekiştirdi "gel" ayağa kalkıp onu takip ettim.
Aşağı inip beni koltuklardan birine oturttuktan sonra çantasına gidip elinde bir cd ile geldi "bu ne?" Gülümsedi ve kulağıma eğildi "bu da aramızda kalsın mı?" Dizlerimin üzerindeki cdye bakmamla tom ve jerry dvd'si olduğunu görmemle güldüm "tamam kalsın"
Dvd yi kalkıp oynatıcıya koyduktan sonra ayazla oturup tom ve jerry izlemeye başladık "ayaz bir sır veriyim mi?" Başını sallayıp gülümsedi "ben bu çizgi filmi çok seviyorum" güldü "bende eylem" ayazla ortak noktamız vardı ve bu beni mutlu etmişti doğrusu. Hangi çocuk tom ve jerry izlerdi ki?
Ayazla uzun bir süre çizgi film izledikten sonra kapının tıklatılmasıyla ikimiz de dikkatimizi oraya verdik. Yardımcı kapıyı açında içeri anılın girmesiyle ayaz yanımdan kalkıp anıla koşmaya başladı "anıl aaaabiiii" anıl kollarımı açıp ayazın boyuna indikten sonra ayazın boynuna atlamasıyla anıl ayağa kalkıp onu da kaldırdı "yakışıklım" ayaz kollarını anılın boynuna dolamış bana doğru geliyorlardı
"Seni özledim anıl abi" anıl ayazın saçlarından öptü "bende özledim" gülümseyerek bana baktı "eylemi tanıyor musun?" Gözleri gözlerimi bulunca uzunca bana baktı "evet yakışıklı sende tanışmışsın" başını salladı "eylemle tom ve jerry izliyorduk" anıl televizyonu görünce gülümsedi "bu aktiviteye bende katılabilir miyim?"
Ayaz başını sallayınca ortamızda ayaz iki yanında ben ve anıl çizgi film izlemeye başladık.
Anıl ilk defa eve bu saatte geliyordu ve ben merak ediyordum fakat iç sesim bana seslendi sana ne eylem adamın evi istediği vakitte gelir. İç sesime hak verip anıla kısa bir bakış attım.
Takım elbise bir insana bu kadar yakışmamalıydı
Hemen bakışlarımı ondan çekip televizyona çevirdim.
Uzun bir süre çizgi filmden sonra ayaz çizgi film dakikasının dolduğunu söyleyip dvd yi çantasına geri koymuştu "eylem hadi boyama yapalım" gülümseyip onu onayladım.
Salonun ortasındaki sehpaya boyama kitabını ve kalemlerini çıkardı. Dizlerimin üstüne çöküp ayazla boyama yaparken ayaz anıla döndü "hadi anıl abi" bu sefer anıl da gelip ayazın bize boyamamızı istediği yerleri boyamaya başladık "kızın saçları ne renk olsun anıl abi?" Anıl bana kısa bir bakış attı "kırmızı olsun"
Kırmızı mı? İstemsizce yüzüm kızarırken ayaz gülümseyerek bana baktı "eylemin saçları gibi"
Anıl ayazı onayladı "anıl abi, eylemin saçları çok güzel değil mi?" Ayazın sorusuyla anılın gözlerine baktım. O da uzunca bana baktı ama birşey demeden yutkunup göz temasımızı kesti.
Bana kızgın mıydı? Yoksa içinde bana karşı bir nefret duygusu mu vardı? Gözlerinden bunu anlayamıyordum. Bazen çekingen bakıyordu gözleri, bazen özlemiş, bazen de tavırlı. Bilmiyordum yada ben yanlış anlıyordum. Tek bildiğim anılla aramıza giren soğukluktan nefret ettiğim. Özlemiş miydim ki onu ? Özlem... anılı nasıl özlüyordum ki. Hayatımda yaşadığım özlemler tek değildi şimdiye kadar. Eğer eskiden sinan abim gibi özlüyorsan mutlaka o özlem yanında kızgınlığı ve hüzünü de getiriyordu. Ama eğer babannemi özlediğim gibi özlüyorsam göz yaşlarımda o özlemle geliyordu birde istesem de babanneme sarılamayacağım gerçeği.
Peki ben anılı nasıl özlüyordum ki?. Bu içimdeki ismini koyamadığım duyguyu tanımıyordum. Ben deliriyor muydum?
Ayaz elindeki kırmızı kalemi anıla uzattı "anıl abi ucunu açar mısın ben açarken kırılıyor. Bu kızın kırmızı saçları güzel olsun istiyorum" anıl gülümseyip ayazın elindeki kalemi ve kalemtıraşı alıp kalemin ucunu açtıktan sonra tekrar ayaza uzattı.
Ayaz yaklaşık bir saat kadar daha boyama kalmeleriyle uğraştı. Tabi bu süre zarfında ben anılın göz hapsinde anıl da benim göz hapsimdeydi. Fakat yanımızdan kalkıp muhtemelen sigara içmek için bahçeye çıkmıştı. Ayaz kalemlerini toplarken havanın güzelliğini kaçırmaması için onu dışarı çıkarmak istedim "ayaz hadi top oynayalım" gülümsedi "bu da aramızda mı kalıcak?" Kaşlarımı hafif çattım. Nasıl yani, çizgi filmden kaçındırıyor olabilir ailesi ama top oynamak her çocuğun oynaması gereken birşey "annen top oynamana izin vermiyor mu?" Ayazın yüzü düştü "pek değil" benim çocukluğum her ne kadar annem gibi eksi bir faktör olsa da çocukluğumun çoğu sokakta oyun oynayarak geçmişti "hadi gel" ben kapıya doğru yürürken ayaz da koşarak arkamdan geliyordu.
Kapıyı açında arını gördüm "arın" arın hemen yanıma geldi "birşey mi oldu? Hastaneye gidelim mi?" Elimi kaldırıp sakin olmasını işaret ettim "sakin ol arın birşey sorucam" önünü ilekleyip iki elini göbeğinin altında birleştirdi "arın ben senin patronun muyum, ne bu" diyip elini işaret ettim. Arın elini bozup "madem öyle istiyorsun" gülümsedim "böyle daha iyi. Evde top var mı?" Arın anlamamış gibi aval aval suratıma baktı "ne topu?" Dalga geçer gibi "savaş topu arın, karşı evi bombalıycaz" gülmemek için kendini zor tuttu "yapsan şaşırmam vallahi" bende güldüm "top istiyoruz biz, top oynayacağız" ayaz elimi tutunca ona bakıp gülümsedim.
Arın bir süre düşündü "ben gidiyim alıp geleyim" başımı salladım "zahmet olmazsa eğer, mutlu oluruz" ayaz zıpladı "top oynıycaz" arın hızlı adımlarla arabaya ilerleyip evden uzaklaşırken biz de arın gelene kadar ayazla ebelemece oynamıştık.
Arın konaktan içeri girer girmez ayaz bağırdı "topumuz geldii" arın arabayı park edip elinde topla indi ve topu havaya atıp ayağıyla vurmasıyla top havadan süzülüp ayazla ortamıza düştü. Topu ayağımla kendime çekip dizimle sektirmeye başlayınca ayaz bağırdı "anıl abi sende bizimle oyna, bak eylem top sektiriyor" dikkatim dağılınca top yuvarlanıp anılın ayaklarının dibine kadar yuvarlandı.
Anıl üzerini değişmiş ve daha rahat birşeyler giyinmişti. Topu ayağıyla sürüyerek yanımıza gelince bende çimenlerin üzerinde dört büyük taş bulup kale niyetine yerleri belirledim "ayaz ve ben anıl sen tek" tek kaşını kısa bir an kaldırıp gülümsedi "öyle olsun bakalım" ayaz koşarak yanıma geldi "eylem anıl abiyi yenicez dimi?" Başımı sallayıp ayazla bi beşlik çaktık "her zaman" anıl topu bana attı "göreceğiz"
Ayaz sahada gerilerken bende topu anıldan kaçırmaya başladım. Arkamdan bana yetişmeye çalışsa da ben bir şekilde elinden kurtuluyor ama yine de anıla yakalanıyordum. Beni köşede sıkıştırınca topu bacaklarımın arasında sıkıştırınca anıl elini belime koydu "ne kadar saklarsan sakla" topa sert bir şekilde vurmasıyla top bacaklarımın arasından fırladı, tabi anıl da topun peşine"
Hızla koşarak anılın peşinden ilerledim. Hızla önünden geçip topu ayaklarından alıp sürüyerek koşmaya başladım, topu ayaza pas verince ayaz da topa bütün gücüyle vurup iki taşın arasından topu geçirdi "goooolll" ayaz sevinçle ellerini yukarı kaldırdı "gol attık eylem" ayazı kollarının altından tutup havaya kaldırdım "gol attık" anıl nefes nefese ikimize bakıyordu, ellerini birbirine vurup bizi alkışladı "çok iyi atıştı"
Ayazı yere koyunca zıplamaya başladı "anıl abi eylem seni yenicek" gülümseyerek ayazı izlerken anıla baktım "o beni hep yeniyor zaten" kısa süreli bir şok geçirdikten sonra oyuna devam etmeye başladık ve o esnada demir kapı açılıp içeriye 2020 kasa corsa girdi. Bu arabayı konakta daha önce görmemiştim fakat içindeki alp ve sarpı görünce anladım. Arabayı anılın arabasının yanına park edip yanımıza gelince anıl lafa girdi "nereden çıktı bu araba?" Alp ellerini pantalonunun arka cebine koydu "galeriden aldık... kısa bir süre için" anıl karşı çıktı "oğlum galeri benim değil amcamızın, birşey olursa ne diyeceğiz?" Bu sefer sarp konuştu "o zaman araba alalm bize abi, gidip gelmek zor oluyor" anıl işaret parmağını salladı "siz bana olan borcunuzu kapatana kadar araba işini unutun" alp yanımıza gelip topu sarpa pas attı "çalışıyoruz zaten abi şirkette daha ne yapalım"
Sarp ayazın saçlarını okşadı "naber yakışıklı, amma büyümüşsün" ayaz güldü "büyümeyecek miydim sarp abi" alp sarpa bakıp kapak işareti yapınca hepimiz güldük. Alp topu etrafında döndürdü "hadi bizi de oyuna alın, anladığım kadarıyla ayazla eylem takım, ben abimin tarafındayım sarp da tarafını seçsin" sarp biraz düşündü "biz bence sizi eylem ve ayazla yeneriz" anıl gülerek "tamam hadi başlayalım."
Ve takımlar belli olunca oynamaya başlamıştık. Ben yine çocukluğumdaki gibi bir sürü erkeğin içinde top oynuyordum.
Top anılın ayağında oyunca koşarak peşinden gitmeye başladım ve alpin sesini duyduk "ama böyle olmaz, eylem oyundaysa abim iptal" bir an aksayınca topu anıldan alıp koşmaya başladım "ben dedim" anıl alpe fırça çekti "oğlum sussana, dikkatimi dağıtıyorsun" topu sarpa pas atınca alp iki elini birbirine sürtttü "benim sıram geldi" ve sarpın peşinden koşmaya başladı. Sarp alpe asla taviz vermeden ilerlerken anıl bir omuzla sarpı kenara itip topun üzerinde hakimiyeti sağladı. Bu ikisi sarpı sabote ettiğine göre bende anılı sabote edebilirdim. Hızla koşup anılın karşısına geçince göz kırptım ve kilitlendi. Topu ayaklarının arasından vurup sarpa atınca sarpın peşinden koşup arkasını kollarım.
Sarp kaleye gelince topu ayaza attı, ayaz da topu kaleye gönderdi. Sarp ve ayazla bi beşlik çakınca anıl itiraz etti "burada büyük bir sabote var kabul etmiyorum" sarp da karşı çıktı "hiçbir sabote yok, gayet güzel bir goldü" alp anılın yanına gelip abisine destek çıktı "katılıyorum, eylem abimin aklıyla oynadı" hiçbir şeyden haberim yok gibi ağzımı şoke olmuş şekilde açıp elimle kendimi gösterdim "ben hayatta böyle birşey yapmam ayrıca burada bir sabote söz konusuysa siz ikiniz bunu zaten sarpın üzerinde yaptınız" anıl burnumun dibinde bitti "sen sabote etmek ne daha görmemişsin" aynı kararlılıkla anılın gözlerinin içine baktım "hadi ya" anıl başını sallayıp bir adım geriledi "gel alp bu defa öyle olsun"
Tekrar oyuna başlayınca topu alp alınca bende peşinden koşmaya başladım. Sarp bir yanından ben diğer yanından alpi sıkıştırırken bi anda önüme anılın geçmesiyle dengemi kaybedip anılın üzerine kapaklanınca anılla beraber çimlerin üzerini boyladık. Anılın elini belimde hissedince kafamı kaldırıp ona baktım. Hafif sakallı yüzünde göz gezdirdim ve dudaklarında bakışlarımı kilitledim.
Bu dudakların beni daha önce öptüğü düşüncesi başımı döndürürken anılın da beni izlediğini fark ettim ve yutkundum. Tam o esnada alpin bağırmasıyla kafamı o yöne çevirdim "goool" şoke olmuş şekilde anıla baktım "sabote" ayağa kalkıp sevinçten deliren alpe ve anıla baktım. O da ayağa kalkınca yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi "sen sabote ettin, bilerek yaptın" anıl ellerini havaya kaldırdı "kim yapmış, ben mi? Hayatımda sabote nedir bilmem" sarpa vaktım "bırakalım da sevinsin çocuklar sarp nasıl olsa misliyle kazanırız" sarp yanıma gelince anılın çarpık bakışlatını gördüm "iddialıyız" tek kaşımı kaldırıp sarpla ayazın yanına yürüdük "her zaman"
Ve böylelikle aramızda çekişmeli bir maçç geömeye başladı. Bir sonraki golümüzü ayazı sarpla havaya kaldırıp ayazın gol atmasıyla almıştık. Bir sonraki sayıyı da hileyle anıl ve alp alınca sarpla peş peşe iki sayı almıştık.
Demir kapının açılmasıyla hepimiz durup o yöne bakınca leyanın camarosunu kapıdan içeri girdi. Arabayı park etmeden inip bize doğru yürüdü "oooo baya eğlenmiş gibisiniz" ayaz koşarak leyana sarıldı "mükemmel bir maç yaptık leyan keşke sen de burada olsaydın" leyan ayazı yanaklarından öptü "başka bir zaman birlikte oynarız ne dersin?" Ayaz başını salladı "hadi git çantanı al gel, seni annene bırakayım" ayaz koşarak konağa girince sarp yanıma gelip kolunu omuzuma attı "nasıl yendik ama sizi" alp hemen itiraz etti "ayaz olmasa biz size gösterirdik de işte maksat oynamak"
Kendimden emin bir şekilde ikisine baktım "o zaman en yakın zamanda halı saha... var mısınız?" Alp ellerini cebine koydu "kim kim" biraz düşündüm "siz üç kardeş. Bizde de ben, selim, çiler" anıl beni süzdü "burada olduğum kadar centilmen olmam ama" hadi ama, korkup sineceğimi mi sanıyorlardı "sahada centilmenlik aramıyorum" tek kaşını kısa bir an indirip kaldırdıktan sonra beni baştan aşağı süzdü bende onu.
Konağa tam gidecekken topu ayağımla anıla attım "sakla, rövanşı olucak sonuçta" arkamı dönüp giderken alpin sesini duydum "alev attı buralar alev, abi seni bi havuza mı atsak" ve gülüşme sesleri.
***
Aradan geçen yarım saat sonra leyanın camarosunun sesini duymamla geldiğini anladım. Artık dikişlerimi halletmem gerekiyordu, aslında benim değil leyanın, sonuçta psikolog da olsa doktor olan oydu. Alt kapının sesini duyunca oturduğum yerden kalkıp kapıyı açıp merdivenlerden çıkan leyanı izledim "ayazla iyi anlaştınız sanırım"son basamağı da çıkıp karşımda durdu "anlaştığım ilk ve tek çocuk ayaz olabilir" gülümseyince bende gülümsedim "dikişleri alırız diyordun, halledelim artık şu işi" başını salladı "gel benimle"
Odasına girince üzerimdeki sweati çıkarıp banyoya girdim. Leyan da malzemelerini alıp geldi "ee anlat bakalım, ne yaptınız bugün?" Dudaklarımı büzdüm "hiçbir şey" aynadan bana baktı "kaç gündür sorucam soramıyorum. Abim seninle konuşmuyor mu?" Bu soğukluğu sağır sultan bile duyardı leyan elbette fark edicekti "neden sordun?" Uzunca ifademi izleyince bıkkınca nefesimi bıraktım "biraz kırdım sanırım" yüz ifadesi ciddiye bindi "anlatmak ister misin?" Alnımı ovuşturdum "sonra anlatsam?" Cevap vermeden sadece başını salladı ve işine devam etti "ayazla ne yaptınız bugün?" Leyanın sorgulama yeteneğine bir kere daha hayran kalmıştım "leyan sen doktor değil, polis olmalıymışsın" gülümsedi "oyun oynadık" dikişlerim çıkarken iz kaldığını fark ettim. Leyan ellerini omuzumdan çeker çekmez bu iz daha da gözler önüne serildi
Parmak uçlarımla ize dokundum "iz kaldı" malzemelerini toparlarken aynadan bana baktı "güzel bir dövmeyle kapanabilir" kapanabilir miydi gerçekten bu yara "kapanır mı dersin?" Elini koluma koyup teselli edercesine okşadı "bu senin kapatamayacağın bir yara değil eylem" ima ettiğim şeyi anlıyordu, derdim omuzumdaki iz değil ruhumda kalan izdi. O şehirde, o sokakta, nefret ettiğim o evde gördüklerim. Düşüncelerimin doğru olması...gerçekten ailemi beni sevmemesi, hatırlamaması.
Leyana dönüp yüzüme acı bir gülümseme yerleştirdim "teşekkür ederim leyan" yüzümü uzunca inceledi "senin için her zaman buradayım eylem biliyorsun değil mi?" Başımı sallayınca cümlelerine devam etti "bana karşı ön yargılı davranmayan tek kız sensin eylem. Bana ihtiyacın olduğunda buradayım"
O an ani bir hareketle leyana sarıldım. Kollarımı ona dolayınca o da bana sarıldı "senin için de ben hep burada olucam leyan" ondan ayrılıp gülümseyip odadan ayrıldım.
Odama girip uzun bir duş almak için banyoya girdim ve dediğim gibi yapıp yaklaşık bir saat suyun altında kaldım. Duştan çıkınca yavaş yavaş akşam olduğunu fark ettim.
Dolabımın önüne geçip siyah yüksel bel dizlerinden yırtık kot pantalonumu üzerime de beyaz boğazlı kazağımı giydim. Daha saçlarımı kurutmamışken aşağıdan bağırışmalar gelince elimdeki tarağımı bırakıp odadan dışarı çıktım. Merdivenlerden sarkıp ne olduğunu kontrol ederken dışarı çıkan alp ve sarpı gördüm. Çok geçmeden de sinan abimin sesini duyup aşağı inmeye karar verdim.
Önümde duran alp ve sarpı geçince abimin yakasından tutan anılı ve ona vurmak için hazırlanan abimi gördüm "napıyorsunuz siz" anıl bana dönmeden konuştu "alp, sarp eylemi içeri götürün" sinan abim bağırdı "hiçbir yere gitmiyor, eylem benimle geliyor" ne? Ben sinanla nereye gidiyordum. Sarp yanıma gelip kolumu tutunca kolumu ondan kurtardım "ne oluyor burada?" Anıl sesini yükselterek tekrar bağırdı "birşey olduğu yok eylem. Sarp götür onu içeri" sarp tekrar yeltenince elimi kaldırıp onu durdurdum "sen benim olanı benden çalamazsın anıl" anıl sinanın yakasını daha da çekiştirdi "eylem senin değil, hiçbir zaman da olmadı" arkamızdan aziz girayın sesiyle sinan yumruğunu indirdi anıl da sinanın yakasını bıraktı "neler oluyor burada?"
Neler olduğuna dair gram fikrim yoktu ama sinan abim anlaşılan beni bir yere götürmeye çalışıyordu. Aziz giray tekrar söze girdi "neler oluyor anıl?" Anıl sinirden kıpkırımızı olmuş, sırtı ve tüm uzuvları gerilmiş, boynundaki damarlar hayli belirgindi "sinan eylemi götümeye gelmiş" aziz bey bir bana bir sinana baktı "götürmeye mi gelmiş...borç?" Sinan söze girdi "hallettim" ne? Nasıl halletmişti "parayı nereden buldun?" Sinan abimin simsiyah bakışları üzerimde durdu "konağı sattım" duyduğum şeyle gözlerim kocaman oldu "NE!" Hızlı hızlı nefes alıp verdi "sattım konağı, bütün bahçeleri kapattım bütün borçları... şimdi de kardeşimi alıp gidiyorum" duyduklarım karşısında şoke olurken babamın buna nasıl izin verdiğine bir kez daha inanamadım "tamam işte anıl, sorun yok. Borç yoksa ortada tehlikede yok... sinan al şu kardeşini evimi terk edin"
Bütün kızgınlığımla aziz giraya dönünce leyan ve anıl aynı anda lafa girdi
"-baba ne diyorsun?"
"-eylem hiçbir yere gitmiyor"
Sinan abim anılı ittirdi "sen kimsin de benim kardeşimi almama izin vermiyorsun" anıl sıktığı sağ yumruğunu sinan abimin suratına geçirmesiyle alp ve sarp anılın iki kolundan tutup onu durdurdular.
"Anıl...bu ne rezillik böyle. Sinan kardeşini de al defolun gidin bu evden" sinan kaşını tutarken kızgınlıkla aziz giraya bakıp yanıma gelip sol bileğimden tuttu "yürü eylem" bileğimi elinden kurtarıp onu göğsünden ittirdim "ben seninle hiçbir yere gelmiyorum" anıl bir anda önüme geçip beni arkasına aldı "kız istemiyor defol" bütün hücrelerim öfkeden kudururken sinan abim bağırdı "sana ne oğlum eylemden? Senin eylemle aranda ne var?" Bu soru çok tehlikeliydi işte ve ben o an anılın vereceği cevaptan ölümüne korktum. Eğer tam burada itiraf ederse aziz giray dahil herkes öğrenecekti.
Elimi sıkı sıkı tutan anılın elini bırakmak istedim ama anıl öyle sıkı tutuyordu ki, parmaklarımı parmaklarının arasından ayıramıyordum bile.diğer elimle gerginlikten gerilmiş kolunu tuttum.
Lütfen söyleme, lütfen söyleme, lütfen söyleme...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |