keyifli okumalar...
Anılın kolunu sıkı sıkı tutup içimden bildiğim bütün duaları ederken demir kapı açılıp içeri selimin sarı jeepi girince herkes o tarafa bakmaya başladı. Anıl arabayı görünce dönüp bana baktı. Yüzünde endişe ve sinirin birleştiğini görebiliyordum. Gözleri yüzümde uzun uzun gezdikten sonra selimin sesiyle ona döndük "anıl, neler oluyor?" Arabadan simay ve çiler de indikten sonra hızla yanıma gelip endişeyle yüzüme baktılar "eylem neler oluyor burada?" Çilerin sorusuna cevap veremeden sinan abim tekrar lafa girdi "eylem git hazırlan daha fazla burada durmayalım" çiler sinan abime döndü "nereye götürüyorsun eylemi" sinan anılın gözlerinin içine bakarak "muğlaya...eylemin yeri bundan sonra benim yanım" MUĞLA MI? Bütün hücrelerim duyduklarım karşısında şok olurken vicudum kaskatı kesildi... anılın elindeki elimi bıraktım ama anıl tutmaya devam ediyordu.
Arkamdan topuk sesiyle leyanın cırlaması birleşti "sen kim oluyorsun da eylemi bizden ayırıyorsun?" Sinan sabır ister gibi kafasını yukarı kaldırıp sabır çekti "eylem benim kardeşim leyla hanım benim,onun abisi benim" selim araya girip sinanı göğsünden ittirdi "daha önce neredeydin lan. Bu kız onca sene ölümle boğuşurken neredeydin" etrafıma baktım.
Ne çok insan beni savunuyordu. Leyan, anıl, çiler, simay, selim, alp ve sarp. Ailem bile bana sahip çıkmazken onların benim arkamda olması kalbimi okşamıştı. Anıl hala sıkı sıkı elimi tutarken bir elime bir anıla baktım. Ne olursa olsun o da yanımdaydı, ne kadar bana kırgın olsa da yine de arkamda duruyordu.
Ortamda büyük bir kargaşa çıkmaya başlayınca buna bir son vermem gerektiğini anladım "YETER!"bir anda durup herkes bana bakarken ben birtek sinan abime bakıyordum "beni götürmek için benden izin aldın mı sen? Ha... bunca zaman yanımda değildin zaten ne değişti ki şimdi yanımda olmaya karar verdin" susup sadece gözlerime baktı "yapamazsın sinan aktaş yapamazsın sen benim hayatıma karışamazsın, hakkımda kararlar vermeezsin" anılın elini bırakıp sinan abime bir adım attım "onca sene yanımda değildin...bundan sonra da olmanı istemiyorum anladım mı?"
"Anıl!" Arkadan gelen aziz girayın sesiyle hepimiz o yöne döndük "madem ortada bir tehlike yok eylem bu evden gidicek. Daha fazla besleme bakamam" anıl babasına tam bir adım atacakken kolundan tutup onu durdurdum ve öne geçtim "merak etmeyin aziz bey bu evde daha fazla kalıp sizinle aynı havayı solumaya niyetim hiç yok" anıl kolumdan tutup ona dönmemi sağladı "ne diyorsun sen, seni hiçbir yere bırakmıyorum" burnumun dibindeki anılın gözlerinin içine bakarken her ne kadar kalbim sızlasa da başımı olmaz dercesine salladım "anıl" kolumdaki eliyle beni biraz daha kendine çekti "seni bırakmıyorum eylem" gözlerindeki ciddiyeti görebiliyordum ama burada daha fazla kalmak istemiyordum, anılı bir daha göremeyeceğimi biliyordum ama aziz giraya daha fazla katlanamıyordum. Özellikle beni kovduktan sonra
Gözlerimle yalvarırcasına baktım "lütfen anıl, zorlaştırma" yüzümdeki ciddiyeti, gözlerimdeki yakarışı görebildiğine adım kadar emindim. Bıkkınca nefesini bıraktı "nereye gideceğini bilmek istiyorum" kulağına eğildim "evimde olacağım merak etme" parmak uçlarımdan inip yüzüne baktım. Başımı onaylarcasına sallayınca oda gözleriyle beni onayladı.
Leyanın yanına gidip elini tuttum "eve girmek istemiyorum eşyalarımı topllayıp getirebilir misin?" Dolan gözleriyle başını sallayınca kollarımı boynuna dolayıp sıkıca sarıldım "merak etme, yerimi abin biliyor" kollarını belime dolayıp o da sıkıca sarıldı.
Tarçını asla burada bırakamazdım bu yüzden alp ve sarpın yanına gittim "tarçını getirebilir misiniz?" Alp başını sallayıp konağa girince sarpla da vedalaştık "birşey olursa buradayım sarp unutma" yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi "senin için de biz buradayız eylem, yalnız değilsin" kulağıma doğru eğildi "özellikle abim emrine amade" duyduğumla dumura uğrarken sarp gülümsüyordu.
Tarçın koşarak yanıma gelince alple de vedalaşıp elimi iki kere vurup tarçına komut verdim "gidelim selim" anılın yanından geçerken önüme geçip beni durdurdu "yarın yanına geleceğim" başımı salladım "tamam"
Anılı ve diğerlerini arkamda bırakarak nihayet evime dönüyordum, olmam gereken yere. Yaka paça çıkarıldığım o eve sonunda geri dönüyordum. Kapıyı açıp tarçının binmesini bekledikten sonra ben ve diğer taraftan da simay binince şoför koltuğuna selim diğer yanına da çiler oturmuştu ve ben yine bi evi arkamda bırakarak gidiyordum ama bu sefer o evde kalbimi bıraktığım bir parça vardı.
Anılı bir daha eskisi kadar sık göremeyecek olmam
Araba konaktan ayrılmak için dönerken gözlerim sadece bana hüzünle bakan anıldaydı, sadece o. Onunla artık bu yolun sonuna gelmiştik sanırım, artık ona karşı içimdeki var olan duyguları bile söyleyemezdim. Çünkü bu macera bitmişti yada ben öyle hissediyordum.
Çiler arka koltuğa dönüp uzunca bana baktı "eylem neler oluyor birşey demeyecek misin?" Ellerimle ıslak saçlarımı yüzümden çekip bir süre arabanın zemine baktım. Simay elini omuzuma koyunca kafamı kaldırıp onlara baktım "iyi misin?" Sadece başımı salladım ama selim bu sefer soru sordu "o sinan seni izinsiz nereye götürdüğünü sanıyor?" Kazağımın kollarını parmak uçlarıma kadar çektim. Hava o kadar soğuktu ki ıslak saçlarımı kuturmadığım için pişman oldum.
Anılı öyle arkamda bıraktığım için pişman olmuştum ama yapabileceğim pek birşey yoktu "biraz duralım lütfen, kafamı toparlayalım. Söz anlatacağım" çiler başını sallayıp beni onayladı, simay da kendini bana kaydırıp beni kendine çekti. Üşüdüğümü anlamış olmalıydı ki beni kollarının arasına almıştı. Simayın dizine başımı koyup kollarımı birbine doladım.
Benim kaderimdi sanırım bu...evden kovulmak. Aziz girayın evinden kovulmak canımı yakmamıştı, evi de o da umrumda değildi ama arkamda anılı ve layanı bırakmıştım. Çiler üzerindeki beyaz şişme montu çıkarıp simaya uzatınca simay da montu alıp üzerime örtmüştü "iyi ki varsınız" simay saçlarımı okşadı "senin için hep buradayız"
Ve araba derin bir sessizliğe gömüldü, eve varana kadar da kimse konuşmayacak gibiydi. Jeep mahalleye girince haftalar sonra evime gireceğimi anımsadım. Selim arabayı butiğin önüne çekince simayın dizinden kalkıp montu çilere uzattım "üşüme" arabadan inince tarçının da inmesini bekledim ve kapıyı kapatıp eve doğru ilerledim "simay evin yedek anahtarı sende vardı" başını sallayıp montunun cebinden anahtarlarını çıkarıp benim evime ait olanı yuvaya takıp kapıyı açtı.
İçeri geçip kendimi rahatsız koltuklarımın birine attıktan sonra babannemin kırmızı battaniyesini kendime doladım. Selimler de içeri girip asla açmaya ihtiyaç duymadığım salonumun ışığını açtılar "anlat bakalım" çiler sobanın başına geçip yakmak için içini doldururken bıkkınca nefesimi verdim "sinan tefecilere olan borcunu kapatmak için muğladaki konağı ve anladığım kadarıyla zeytin bahçelerini satmış. Beni muğlaya götürücekti işte,nedenini bende bilmiyorum...sanki muğlaya dönmek istiyor musun diye sordu da böyle bir şeye kalkışıyor".
Simay yanıma oturup endişeli yüz ifadesiyle beni süzdü "yani şimdi tehlike yok mu?" Dudaklarımı büzdüm "öyle görünüyor" selim susup beni dinliyordu "birşey demeyecek misin?" Elini çenesine koydu "bilemiyorum eylem, sinana güvenmiyorum." Onu başımla onayladım "bende güvenmiyorum ama eğer tehlike olsaydı beni almaya gelmezdi, beni tehlikeye atmaz diye düşünüyorum"
Çiler cebinden çakmağını çıkarıp gazeteyi yakarken fikrime katıldı "bencede öyle, sinan her ne kadar kötü da olsa eylemi bile isteye ateşe atmaz diye düşünüyorum" kafamı arkaya yaslayıp ayaklarımı sehpaha koydum "beni ateşe ilk defa atmıyorlar, siktir etsene...canımın pek de önemi yok" simay bağırarak karşı çıktı "ne biçim konuşuyorsun eylem, sen ölürsen biz ne olacağız hiç düşündün mü?" Kafamı kaldırıp ona baktım. Simay böyle konular üzerine çok hassastı, benim için gerçekten canımın önemi yoktu... çünkü bu dünyada bir yaşama sebebim yoktu ama simay ne olursa olsun ölmek istemenin çok saçma olduğunu düşünüyordu.
Yerinden kalkıp mutfak tarafının ışığını açtı "sana yemek yapıp bırakacağım sende yiyeceksin eylem" kısa bir an selime baktım "simay ben hallederim uğraşmana gerek yok" beni dinlemeden dolabımı açıp ne var ne yok bakmaya başladı. Kalbini kırmıştım sanırım, yerimden kalkıp kırmızı battaniyemle ona sarıldım "özür dilerim çiçeğim, kalbini kırmak istememiştim" o da bana sarıldı "yalnız değilsin eylem, yaşamak için bir sebep arıyorsan o sebep biziz" başımla onu onaylayınca yemek yapmak için mutfakta uğraşmaya devam etti. Sobanın başında hala uğraşan çilerin yanına gittim "yanmıyor mu?" Elindeki demirle sobanın üzerindeki kapağı aralık bıraktı "yandı sorun yok" ikimizde koltuğa geçip kendimizi bırakıca boş boş kapalı olan televizyonu izlemeye başladık.
Selim oturduğu tekli koltuktan kalkıp o da diğer yanıma oturdu "yine biz bizeyiz, bitti" çiler de selim de başını omuzuma koydu "öyle görünüyor" soba yavaş yavaş içeriyi ısıtmaya başlayınca bende ısınmaya başlamıştım "ne olur ne olmaz, bu gece hepimiz burada kalalım" siyah ekrana bakmaya devam ettim "bana uyar"
Ve ondan itibaren simay hariç hepimiz koltukta yaprak dökümü alirıza efendi gibi oturmaya başladık. Selim de benim gibi saatlerce yanımda oturabilirdi, simay kendini her daim yemek ve temizliğe dökerdi, çiler mutlaka bir iki kadeh içer yada balkonda kahvesiyle bir gecede bir paket bitirebilirdi. Hepimizin üzüntü giderme anlayışı çok farklıydı, ama ne kadar dağılırsak dağılalım birbirimizi toparlardık.
Simay elindeki bezi bıkkınca bırakıp karşımızdaki tekli koltuğa oturdu "yemek tamam, aç olan varsa mutfağa buyursun" başımı olumsuz anlamda salladım "ben bi hava alayım" çiler yanımdan kalkıp gidince sigara için dışarı çıktığını anladım. Kapıdan çıkınca simaya dönüdüm "çok mu içiyor?" Simay elini alnına götürüp ovuşturdu "çilerlerin cephede durumlar iyi değil eylem, bu aralar iyice kapattı kendini. Bakma bizimle senin yanına gelişlerine, iyi değil... geçen gün yine alt mahallede kavgaya karıştı. Abim gitti aldı" çiler için endişelenmeye başlamıştım "o kadar diyorsunuz" selim bu sefer söze girdi "onu böyle görmeye dayanamıyorum, o babasını bir okutucam ona istanbul sokaklarını da neyse" battaniyeyi üzerimden attım "sanırım onunla dertleşme zamanı geldi" ayağa kalktım "ben ne dediysem ağzını bıçak açmadı birde sen dene" odama geçip burada kalan kalın hırkalarımdan bir tanesini giyinip kendimi dışarı attım.
Kapının önünde basamağa oturmuş sigarasını içiyordu, yanına gidip oturdum. Yeşil gözleri bütün kederiyle zifiri gökyüzünü izliyordu, sigarayı dudaklarından çekip yavaşça bıraktı "kaç paket içiyorsun günde?" Bana bakmadı bir süre düşündü "bilmem, ne zaman aklıma gelse bi oturuşta dört dal" yanına koyduğu paketi alıp açtığımda içinde bir dal kaldığını gördüm "baban yine durmuyor değil mi?" Yutkundu "ne zaman durdu ki...zaten benim için konu durması değil annemin artık kabullenmesi" çilerin babası annesini senelerdir aldatıyordu. Üstelik annesi bu durumu bilmesine rağmen gözlerini ve kulaklarını sıkı sıkı kapatıyordu. Çiler kim bilir kaç defa yakalamıştı babasını...annesinin o kadar umrunda değildi ki bu durum her seferinde çileri babasına yalan atmakla suçluyordu
Paketi kapatıp tekrar yanına koydum "söyle bana ne yapmak istiyorsun?" Bu sefer gözlerime baktı "gitmek istiyorum o evden eylem" bu durumda oldukça ciddi görünüyordu "tamam o zaman...yanıma gel" ne dediğimi anlamaya çalışır gibi baktı yüzüme "yanıma taşın çiler, zaten bu evde yalnızım" başını olumsuz anlamda salladı "bu mahalleden gitmek istiyorum eylem" bizi bırakıp gitmek mi istiyordu "sıkıldım o iğrenç emlakçıdan da, babama gelen o iğrenç mesajları görmekten de, annemin buna aldırış etmemesinden de ve en çok midemi bulandıran şey ne biliyor musun? Akşam babam eve geldiğinde hiç birşey olmamış gibi anneme sarılıp öpüyor, annem de asla hesap sormuyor ve ben bütün yemek boyunca onların mıç mıç konuşmalarına şahit oluyorum...bu iğrenç bir durum eylem, tarif edemem" yemyeşil gözlerindeki o hüzünü ve hayal kırıklığını görebiliyordum "tamam sana ev bulalım"
Sigarasından bir nefes daha çekti "param yok" biraz düşündüm. Onun için maça çıkabilirdim "ben bulurum" gözlerime ciddi misin der gibi baktı "eylem benim için maça çıkmanı istemiyorum" bıkkınca nefesimi verdim "sana soran oldu mu? Ben bulucam o parayı" tekrar itiraz etti "eylem lütfen, sakın yapma ben halledicem" burnumdan soludum "tamam o zaman bulana kadar bende kal" başını tekrar olumsuz salladı "teklifin için teşekkür ederim ama annem ve babama bir anda gittiğimi göstermek istiyorum" başımı gökyüzüne çevirdim. Hiç yıldız olmayan gökyüzüne bir süre baktım "tamam o zaman, söz ver bana...her bunaldığında bana geleceksin" yüzüne masum bir tebessüm yerleşti "söz" çilere biraz daha yaklaşıp sağ kolumu omuzuna attım "inan bana seni anlıyorum çiler, ama bizden uzaklaşma...sıkıldığında yada bunaldığında bize sığın" elindeki sigarayı yere söndürüp paketteki son sigarayı yaktı
"O kadar bunaldım ki eylem, annem o kadar kör ki gözüne sokmama rağmen yine gözlerini kapatıyor...neden yapıyor bunu anlamıyorum. Bir insan babasını dövmek ister mi? Babamı dövmek istiyorum. Pişkin pişkin suratıma gülüyor annemin zihnine büyü yapmış gibi" güldüm "belki yapmıştır" bana yan gözle bakıp o da güldü "keşke, en azından mantıklı bir sebebe sarılırım" elindeki sigarayı aldım "sen annen için elinden geleni yaptın çiler, bunu annene kanıtladın bırak da bundan sonra babanın yanında kalıp aldatmasına göz mü yumacağına yada resti çekip boşanacağına o karar versin. Sen vazifeni yaptın"
Ayağa kalkıp sigarayı su birikintisine atıp söndürdüm "hadi, daha fazla üşümeyelim" çiler de ayağa kalkınca içeri geçip siyah ekranı izlemek yerine maç izlemeye karar verdik.
~
Sabah yağmurun tıkırtısıyla uyandım. Çiler ve simay benim yatağımda uyurken selim ve ben koltukta uyumuştuk. Duvardaki saate bakıp saatin altı olduğunu gördüğümde spor için tam zamanı olduğunu anlayıp kalkıp odama gittim. Kıyafetlerimin çoğu hala girayların konağındaydı bu yüzden kalanlarla idare edecektim. Siyah taytlarımdan birini giyip sporcu sütyenimin üzerine uzun kollu ince bir tişört giyip gri hırkamı üzerime aldım. Hemen lavaboya girip yüzümü ve dişlerimi fırçaladıktan sonra saçlarımı sıkı sıkıya at kuyruğu yaptım.
Bizimkileri uyandırmamaya çalışarak hareket ediyordum ve biraz daha evde dolanırsam uyanacaklardı. Kızları uyandırmadan odaya girip siyah spor ayakkabılarımı alıp salona geçtikten sonra sobayı tekrar yakıp evden çıkmak için hazırlandım.
Kapıyı açmamla karşımda çatık kaşlarıyla aziz giray duruyordu. Arkamdan kapıyı kapatıp sesin gitmesini engelledim "sizi burada görmeyi beklemiyordum. Beni mi özlediniz?" Aziz giray duruşunu bozmadı "seni buraya uyarmaya geldim eylem" uyarı mı? Niçin? "Oğlum senden uzak kalmamakta hayli kararlı. Senin yüzünden evi terk ettiler" evi mi terk ettiler, iyi de neden? Karşılık vermeden kollarımı göğsümde birleştirip konuşmasının bitmesini bekledim "anılın bugün senin yanına geleceğine soyadımın giray olduğu kadar eminim. Sakın eylem, sakın evden gittim diye anıla yanaşıcağını sanma. Ondan uzak duracaksın, anılın senin gibi bir kızla işi olmaz" aziz girayın tehdit etmesine gerek yoktu, ben anıldan zaten uzak durmaya çalışıyordum sebebi aziz giray değil anılı kendimle beraber yakmamdı.
Sustum, karşılık vermedim, çünkü diyecek birşeyim yoktu ama aziz girayın evime gelmesini istemiyordum "buraya boşuna gelmişsiniz aziz bey. Sizden ricam, lütfen evime gelmeyin... sizin için söylüyorum bu mahallede mazallah arabanızı çizerler" aziz giray suratıma aval aval baktıktan sonra arkasını dönüp gitti.
Salona doğru yürürken çoktan düşünmeye başlamıştım. Anıl kardeşlerini de alıp nereye gitmişti acaba? Göl evine mi? Yoksa başka bir yere mi gittiler? Neden gittiler? Anıl gerçekten yanıma gelecek miydi? Meraktan çatlayacaktım ama kendimi tutuyordum.
Salona girip koca sakala selam verdikten sonra koşu bandının önüne geçip gri hırkamı çıkarıp spora başladım. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama her gelen patorunu sorup hala gelmedi karşlığını alınca dedikoduya başlamıştı. Anladığım kadarıyla patron uzun bir süredir işe gelmiyordu.
Ve bu konuşmalarda bir haklılık payları vardı çünkü patronun korumalarından hiçbiri yoktu. Ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu ama patronun uzun zamandır salona gelmemesi ve ayrıyetten maçlara katılmaması çok tuhaftı. Bir şey olmuş olmalıydı. O gün ben maçtayken de birşey olmuştu bundan eminim.
Çıktığım maçların hepsini hatırlıyordum ve hiçbiri o kız kadar cılız ve ne yapacağını bilmeyen değildi kaldı ki patron beni zorlamak amacıyla karşıma öyle bir kız hayatta çıkarmazdı. Salona ilk alındığımdan itibaren beni hep en güçlüleriyle karşı karşıya bırakmıştı. Tabiki hepsini yendim sayılmazdı, bir iki kere bayılmışlığım bile vardı ama rakiplerimin hepsini tek tek eliyordum.
Patronun hoşuna giden de buydu işte, benim acıya ne kadar dayanabileceğimi ölçüyordu. Salona alınırken de öyle yapmıştı. Acıya ne kadar dayanıp dayanamadığımı ölçtürmüştü, dövüştürmüştü hemde kiloma denk bir rakiple değil aslında kadın bile değildi beni izbandut gibi heriflerle dövüştürmüştü ve onların bana iki tane vurması benim dört vurmam demekti. Ve ben o maçtan az hasarlı çıkmıştım. Patron istese benim karşıma benim gibi bir kadın getirtip acı ölçümü görebilirdi ama asla yapmadı aksine kafesin dışında rahat koltuğunda oturup kahvesini yudumlamıştı.
Şimdi siz diyceksiniz ki sen bunları yaparken selim nereyedi? Ne selimin ne de çilerin bu salona girmeye çalıştığımda haberi vardı kaldı ki simay asla böyle bir şeye izin vermez beni eve bile kilitlerdi. Ama ben yediğim yumrukların acısı geçene kadar selimlerin yanına gitmemiştim bile. Simay bir iki kere kapıma elbette dayanmıştı ama kapıyı açmadığımı dahi hatırlıyordum.
Buradan kazandığım para helal midir haram mıdır bilmiyorum ama en kolay ve çabuk parayı buradan kazanıyordum. Ayda en az bir kere maça çıkıyordum ve şimdi kendi çöplüğüme geri döndüğüme göre maçlara tekrardan başlayabilirdim.
Sporumu bitirdikten sonra yudum yudum içtiğim suyla etrafa bakarken gözüme tanıdık bir simanın takılmasıyla şişenin ağzını kapatıp bir kenara bıraktım. Bu esmer adam cengizden başkası değildi elbette. Merdivenlere çıkmadan kolundan tutup onu durdurdum "cengiz" beni görünce yüzünde bir korku ifadesi belirdi "eylem" elindeki boş kutuya baktım "ne bu?" Kutu benden uzaklaştırıp merdivenden çıkacakken durdurdum "cengiz patron nerde?" Cengiz elbette patronun nerede olduğunu biliyordu çünkü cengiz patronun bakıcısı gibiydi.
Bir bana bir etrafa baktı "bu seni ilgilendirmez eylem" elimden kurtulup yukarı çıkarken bende peşinden gittim "ne demek ilgilendirmez cengiz. Bir şey mi döndürüyorsunuz" merdivenleri tamamlamadan bana döndü "döndürsek bile bundan sana ne?" Haklıydı bana neydi ama merak ediyordum doğrusu bu yüzden bir bahane buldum.
"Patrona değer verdiğimi biliyorsun" arkasını dönüp merdivenleri çıktıktan sonra cebinden çıkardığı anahtarı yuvasına takıp patronun odasına girdi "patronu sevmediğini herkes biliyor eylem ufak at bari de enayiler yesin" yememişti. Cevap vermeme fırsat vermeden içeri girip kapıyı arkasından kilitledi.
Kesinlikle birşey dönüyordu ve ben bunu deli gibi öğrenmek istiyordum. Biliyorum fazla merak adam öldürür ama ilk defa ölümden dönmüyorum öyle değil mi?
Kapının yanında cengizi beklemeye başladım...
Tamı tamına 15 dakika sonra cengiz aceleyle odadan çıkıp kapıyı kilitleyip arkasını dönmesiyle havaya sıçradı "söyle cengiz" bıkkın bir nefes verdi "eylem düş yakamdan acelem var" yanımdan geçip gidicekken önüne geçtim "ne acelen var patron mu çağırıyor?" Ağzının içinden sabır diledi "eylem çekil" bu sefer sol tarafa geçince bende o tarafa geçtim "söyle çekileyim"
Yüzüme uzun süre bakıp benden kaçışın olmadığını anlayınca etrafa göz gezdirip bana doğru biraz yaklaştı "patron artık yok" ben kulağıma söylenen sözle ne anlama geldiğini anlamaya çalışırken cengiz çoktan uçar adım salondan ayrıldı
Patron artık yok da ne demekti öyle, neden yoktu? Kaçıyor muydu? Polisten mi? Yoksa peşinde benim gibi birileri mi vardı?
Kara kara düşünerek aşağı inip hırkamı aldıktan sonra salondan ayrıldım.
Evimin olduğu sokaktan döner dönmez tanıdık bir mercedes gördüm daha doğrusu G- class... bu anıldı. Ellerim istemsizce saçlarıma gidip düzelttikten sonra arabanın dışında bekleyen anıla doğru yaklaştım.
Beni görür görmez elindeki sigarayı atıp beni süzdü "anıl" karşına geçince giyiminden işe gideceğini anladım "spordan mı?" Nereden biliyordu diycem beni az çok tanıyor "evet, sen işe mi?" Başını salladı "nasılsın?" Simsiyah harelerine uzunca baktım "iyiyim" siyah takım elbisesinin içinde yine çok yakışıklı görünüyordu "eylem ben babam adına özür dilerim senden" ne özürü babasının bana geldiğini biliyor muydu? "Ne için?" Anlamsız gözlerle bana baktı "seni... evden kovdu ya" hatırladım dercesine ağzım açıldı "önemli değil, ilk defa bir evden kovulmuyorum"
Yüzüne hüzünlü bir ifade yerleşti "senin için endişeleniyorum" benim için... anıl, endişe "neden?" Beynim çoktan çalışmayı yitirirken anılın yakışıklı yüzünde gözlerim dalıyordu "hani, peşindelerdi ya" bir an kaşlarını çattı "eylem sen iyi misin cidden?" Elini alnıma koyup ateşim olup olmadığına baktı "ateşin de yok" ateş orda değil demek istedim bir an ve bu aklıma gelen cümle için kendimi tekmelemek istedim "iyiyim anıl"
Bana bir adım atıp mesafemizi kısalttı "senden bir şey isteyeceğim" onun yüzüne bakarken sırıtmak istiyordum ve bu isteğime karşı koymak benim için çok zordu şu an "neymiş?" sol elini cebinden çıkarıp sağ elimi tuttu ve diğer elinde bana verdiği saati görünce ona baktım "önlem için... nerede olduğunu bilmek istiyorum" hala anılın aklında olabilmek içimi gıdıklarken boynuna atlamamak için kendimi zor tutuyordum.
Saati bileğime nazikçe takıp baş parmağıyla tenimi okşadı "lütfen bir daha çıkarma" ona yanaklarımın kızardığına emin olduğum utanmış bakışlar atarken anıl cebinden bir telefon çıkardı "eski telefonun çöp olmuştu ama ben sana aradığımda ulaşmak istiyorum. Beyaz telefonu avucumun içine koydu "seni aradığımda sesini duyucam eylem. Bu konuda çok ciddiyim" bir telefona bir ona bakıp başımı salladım "tamam"
Bir an anılın göğsüne başımı koymak istesem de bunun ümit verici olabileceğini düşünüp vazgeçtim ve iç sesim baş gösterdi bunun için baya geç kaldın eylemcim hemen o sesi susturdum "valizini de getirdim" arabanın bagajına geçince bende peşinden gidip kırmızı valizimi anıldan teslim aldım "anıl" kapıyı kapatıp bana yaklaştı "her şey için teşekkür ederim" gözlerini benden çekip gri gökyüzüne çevirdi "henüz benden kurtulmadın küçük cadı, teşekkür için erken" bu sefer gülümsememi tutamayıp gülümseyince o da gülümsedi "telefonda benim, leyanın, ikizlerin ve arının telefon numaraları var ayrıca acil aramalarda da ben varım" başımı sallayıp ona baktım.
Bu konuşmanın asla bitmesini istemiyordum. Anılı dakikalar ve saatlerce izleyebilirdim. Sesinin tınısını dinleyebilirdim ama biraz daha bana o gözlerle bakamaya devam ederse ona sarılabilirdim bu yüzden bakışmamıza bir son verip valizin çekçekini açıp alnımı ovuşturdum "seni işinden alı koymayayım" dudaklarını yalayıp gözlerini benden ayırdı "kendine dikkat et" onu onaylamama izin vermeden mercedese binip salise içinde gözden kaybolmuştu.
Elimdeki valizle arkasından bakarken neden sokak ortasında durduğumu hatırlayıp kendime geldim. Evet eve girmeliydim.
Eve girer girmez beni kızarmış ekmek kokusu selamlayınca simayın kahvaltı hazırladığını anladım. Valizi bir kenara koyup salona girip mutfak tarafına bakmamla çileri görmem bir olmuştu. Ne çiler mi? Büyük bir şaşkınlıkla "çiler" bana bakıp gülümsedi "eniştem seni dakikalardır kapıda bekliyor amma geciktin eylem" arkamdaki koltukta uyuyam selime bakıp çilere döndüm "şşşş, sussana" yüzüne hınzır bir gülümseme yerleştirdi "ne be" yanına gidip kestiği salatalıktan bir tane alıp yedim "çok mu beklettim" muzip gülümsemesiyle "hiç de kıyamazmış aman aman"
tam yanağımı sıkacakken eline vurdum "çileeer" elindeki menemen tabağını masaya koydu "biraz beklettin arkadaşım ama olsun kız evi naz evi" etini cimcikleyince cırladı "ne be a-a" güldü "ama çok da bekletmek olmaz o da kalp yani" elimi alnıma koyup arkamdaki selimin uyanıp uyanmadığına baktım "sen ilk önce senelerdir beklettiğin kalbe bak" birden gülümsemesi solunca yanağına bir öpücük kondurdum "hala seni seviyor" mutfağı terk edip hızlı bir duş aldıktan sonra hala uyuyan uykucu simayın üzerine atladım
"kalk hadi uykucu seni" simay beni umursamayarak dönüp uyuyunca kolundan tutup sürükleyerek yemek masasına çektiğimde selimin de kalktığını gördüm "bu sabah kahvaltı çilerden, iyi bakın her zaman göremezsiniz" selim çilere bakıp "başarılarınızın devamını dileriz" simay dudaklarını vay be dercesine büktü "madem böyle marifetlerin var niye söylemiyorsun" gülerek çaydanlığı alıp çayları koydum "bende şok oldum" çiler selimin karşısına oturdu "bu göreceğimiz son masa siz dalga geçmeye devam edin" demliği ocağa bırakıp çilerin yanağından öptüm "eline sağlık kardeşim"
Kahvaltıdan sonra simay butiğe çiler de babasının yanına gitmek için evden ayrılmışlardı selimi sorarsanız o da bir iki işi olduğunu söyleyip çıkmıştı yani anlayacağınız tarçın ve ben kalmıştık. Bu yüzden koltukta tarçında sereserpe uzanmış televizyon izliyorduk. Başımı elime yaslayınca gözüm bileğime takıldı.
Bileklik artık kolumdaydı, anıl nerede olduğumu görebiliyordu. Telefonu elime alıp içindekileri karıştırdığımda gerçekten onların numarasından başka numara yoktu. Ayağa kalkıp valizimi boşaltmaya karar verince kırmızı valizi alıp odama geçtim.
Valizin fermuarını açıp kaldırmamla yüzümde gülümsemeye sebep olan ördeğimi gördüm. Onu da valize koymuşlardı, ördeği alıp yanaklarını okşadıktan sonra yatağımın üzerine koyup valizi boşaltmaya devam ettim.
Odamı da toparladıktan sonra valizi kaldırıp etrafa baktım "bitti" hem valizim hemde giraylarla mesafem, her ne kadar hala anılı düşünsem de.
Odadan çıkarken kapı çalınca selim olduğunu düşünüp kapıyı açmamla bütün şatafatıyla karşımda leyan duruyordu "leyan" otuz iki diş gülümsedi "bu kızıl kafayı özleyeceğimi hiç düşünmemiştim" geri çekilip içeri girmesini elimle gösterince ince topuklu botlarıyla eve girdi "daha yirmi dört saat geçmedi halbuki" salona geçip üzerindeki paltoyu çıkardı "sonunda bizden kurtuldun ha"
Karşısındaki tekli koltuğa oturdum "öyle demeyelim de aziz giray ve aktaş ailesinden diyelim" leyan bacak bacak üstüne attı "ha yani abimden ayrıldığın için üzgünsün" bundan bunu nasıl çıkardığına şaşırarak "ne alaka şu an leyan" eliyle saçlarını savurdu "ben anlarım" yerimden kalktım "ne içersin, kahve" Başını salladı "sade olsun" yerimden kalkıp mutfağa ilerledim.
Cezveyi çıkarıp içine iki fincan su koyarken leyan arkamdan geldi "abim gelmiş" ona bakmadan üst raflardan kahve çıkarıp iki kaşık koydum "nereden biliyorsun" kahve ve suyu karıştırırken leyan görüş alanıma girdi "konumuz bu değil eylem" cezveyi ocağa koyup altını yaktım "neymiş bizim konumuz" bana yardım amaçlı bir tepsiye fincan ve su hazırladı "konumuz abim ve sen" leyana bıkkınca baktım "hala aranız soğuk mu?" Sorusuyla bakışlarımı ondan çekip cezveye çektim "sanırım" alt çekmecelerden birini gösterdim "orada istediğin kadar çikolata var istediğini al" kahve pişince fincanlara koydum "yok benim daha güzel bir planım var" neymiş dercesine bakınca tepsiyi alıp içeri geçti
"Dışarıda oturalım mı?" Verandanın dışındaki oturma grubunu gösterdim "ay böyle bi yer var madem niye söylemiyorsun" verandanın kapısını açıp dışarı çıktıktan sonra leyan kahve tepsisini bırakıp koşar adım içeri girdikten sonra aynı heyecanla elinde çikolata torbasıyla yanıma geldi "vardı evde leyan niye sen getirdin ki tamam fakiriz de o kadar da değil" karşımdaki rahat sandalyeye oturdu "sıradan çikolata değil içinde sihir var" güldüm "harry potter evreninden mi aldın?" Güldü "no, likör var içinde" dudaklarımı büktüm "iyiymiş"
Kutuyu açıp bana bir tane uzattı "ihtiyacımız olan şey" kahvemle birlikte ısırdım "anlat şimdi" başımı ne dercesine salladım "neyi anlatayım" gözlerini devirip kafasını arkaya yatırdı "ay eylem ağzından lafı kerpetenle mi alıcaz" güldüm "onunla da zor" bana kötü kötü baktı "eylem abimle ne zaman sevgili oluyorsun" içtiğim kahve boğazıma takılınca öksürmeye başkadım "ne?" Sinsice güldü "ölme sen abime lazımsın" ellerimi iki yana sabır ister gibi açtım "leyan aramızda öyle bir şey olmayacak unut" bana bakmadan kahvesinden bir yudum aldı "bakışlarınız her an birbirinizi öpücek gibi ama" ben hafiften kızarırken çikolatadan bir tane daha yedim
"İnada bindirmenin anlamı yok eylem" bıkkınca nefesimi verdim "leyan aramızda öyle bir şey olmayacak" bacak bacak üstüne attı "neden?" Ona aziz girayı söyleyemezdim "çünkü anılı üzerim benim psikolojim iyi değil leyan" bana anlamsız gözlerle baktı "hangimizin iyi eylem" suyumdan bir yudum aldım "tanıdığın hangi kız benim gibi leyan söyle bana. Yada anılın etrafındaki hangi kız böyle?" Uzun uzun bana baktı "günlük hayatında depo yakıp, kuzenini organ mafyasından kaçıran birini gördün mü?" Beni dinlemeye devam ettiğini görünce sözlerime devam ettim "kaç kişinin hayatında kafes dövüşüne giren kızlar var" kahvesinden bir yudum alıp bana döndü "eylem bu yüzden özelsin ya zaten, sence abim senin diğer kızlar gibi mi olmanı istiyor? Abim senin bu haline aşık oldu, seninle başına gelebilecek her türlü belaya da hazır" gözlerimi çimenlere kilitledim "abin benim gibi bir belayala hiç karşılaşmadı bence" leyan gözlerini devirdi "sen benim abim çok mu normal sanıyorsun?"
Kaşlarımı çattım "nasıl yani?" Anıl da mı normal değildi "abim bu şirketi kurmadan önce babamın kirli işleriyle uğraşıyordu. Abim on sekiz yaşına gelmeden onu oradan oraya sürüklüyordu...sen sanıyor musun ki abimin akıl sağlığı çok normal. Değil eylem abim eskiden yer altının en belalı adamıydı. Şirketi açana kadar kanlı gömleklerini yakıyordu abim. Ne zaman ki şirketi açtı o işleri bıraktı" aziz girayın kirli işleri mi vardı? Üstelik bunu anıla mı yaptırıyordu? Sustum, diyecek birşey bulamadım "abimin elinde hiç silah gördün mü eylem?" Tabiki görmüştüm bu yüzden başımı salladım "abim silah kullanmada görüp görebileceğin en usta adamdır. Abim ikizler büyümeye başlayınca bizi bu işlerden tamamen uzak tuttu, şirketi açtıktan sonra da beni ve böcekleri yurt dışına yolladı" suyumdan bir yudum aldım
Ben ne diyeceğimi bilemezken leyan devam etti "sen ne yaşarsan yaşa senin yaşadıklarına şaşırmayacak tek isim abim" bana bakarak likörlü çikolatasından bir ısırık aldı. Anıl... kafamı karıştırıyordu sürekli kendimi onu düşünürken buluyordum ama bu konuda ne yapabileceğimi yada ne yapmamam gerektiğini bilmiyordum. Aziz giraya ne diyeceğimi dahil "leyan?" Kedi gibi gözleriyle bana baktı "abin ve babanın arası nasıl?" Leyan bir süre durup sustu, gözleri uzaklara daldı ve dudaklarını aralayıp nihayet konuşmaya karar verdi "iyi olduğu söylenemez, babam yıllarca tehtitle onu bu işlerin başında tuttu. Ama neden bilmiyorum, neyle tehtid ettiğini bilmiyorum sadece abimi bu sebep yüzünden istediğini yaptırdı" aziz giray bu kadar korkunç bir adam mıydı? Benim babamdan başka kötü babalar var mıydı? Daha fazla soru sormak istemedim o an ama aklıma bir soru takıldı "annen nerede leyan?" Yüzü bir an düştü "terk etti" evet bu dünyada tek kötü benim anne babam değildi demek ki.
Bu durumda hangi anne çocuğunu bırakır diyemezdim çünkü benim annem beni sokağa atmışı, leyana nasıl bir teselli verevilecğimi bilmiyordum. Ne dersem teselli yeterli olurdu. Boşver anneler yapar öyle mi? Bu dünyada tek değil mişim mi? Yada babanız en azından başka birine gitmemiş mi? Nasıl tepki verilir ki...
Elimi uzatıp leyanın elini samimica tutup gözlerine baktım leyan ise hiçbir şey demeyip benim gibi samimi şekilde gözlerime baktı "bu dünyada şükredeceğim tek iyi şey abim ve kardeşlerim" haklıydı, ben leyan kadar şanslı değildim. Beni abim de bırakmıştı "abin seni ve böcekleri çok seviyor" güldü "seni de ya anlasana sen ve abim uyumsuzdaki four ve tris gibisiniz" tekrar yanaklarım kızarınca hiçbir şey diyemedim
Leyan bir süre sonra hasta randevusu olduğu için benimle vedalaşmıştı. Likörlü çikolataları da bana bırakmıştı belki likör aklını başına getirir diyip gitmişti. Peki ben aziz giraya ne diyecektim "kusura bakma aziz bey ben anıla karşı koyamıyorum leyanda geldi bana böyle böyle dedi e bende napıyim anılı geri çeviremedim" mi diyecektim. Ciğerlerimdeki son nefese kadar oflayıp çikolatadan bir tane daha yedim.
~
Bu akşam selimler benimle birlikte değildi anlayacağınız eski hayatıma geri dönmüştüm. Sanki hayatıma bir adet giray bodoslama dalmamış gibi ayağa kalkıp tarçınla odama gidecekken evin önünde tanıdık G- clası görmemle evin ışıklarını söndürüp, pencereye yaklaşıp, karanlıkta bekledim. Ve kalbimi deli gibi yerinden çıkaracak şey oldu... mercedesden anıl indi. Yine kaputun önüne yaslanıp sigarasını yaktı. Yeni mi gelmişti yoksa uzun zamandır orada mıydı? Neden buradaydı? Buraya mı gelecekti yoksa... yoksa beni mi bekliyordu. Yanına mı gitmeliydim yoksa burada durmalı mıydım? Yanına gidip ne yapıcaktım ki hem gitsem bile gülümseyebilirdim. O bana güzel güzeş bakarsa dayanamazdım ki.
Pencereden sakince uzaklaşıp odama geçtikten sonra yatağa yatıp ördeğime sarıldım. Benim için mi bekliyordu? Söz vermişti bırakmayacağım diye, sözünü mü tutmaya çalışıyordu yoksa, yada bir şey demek için mi gelmişti buraya. Burada olduğunu hissetmek bile içimi huzurla kaplarken gülümsediğimi fark edip birden kendime geldim. Kendi kendime gülümsüyordum. Yüz üstü yastığa kafamı gömüp öylece kaldım.
~
Sabah yine erkenden kalkıp spor için hazırlanıcaktım. Bugün hava güzeldi bu yüzden koşumu sahilde yapmaya karar verdim. Saçlarımı balık sırtı örüp üzerime sporcu taytım ve lacivert hırkamı giyindim kapıdan dışarı adımı atmamla mercedesin aynı yerinde olduğunu görüp gülümsedim. Yavaş adımlarla arabaya yanaşıp içeride uyuyan anıla baktım. Hadi ama be adam arabada uyuyorsun bu kadar yakışıklı olmak zorunda değilsin. Yüzünü dikkatlice incelediğimde sakallarını hala kesmediğini fark ettim ama bu onda ayrı bir hava katıyordu.
Ufak bir kıpırdamasıyla arabadan bir iki adım geri çekilip anılı arkamda bırakarak spora başladım.
***
Uzun ve yorucu bir sporun ardından eve gelip kendimi banyoya atmıştım. Artık hazır hissediyordum kendimi bu yüzden kendimi en yakın maça yazdırdım. Sonuçta artık bir yerden başlamalıydım öyle değil mi?
Islak saçlarımı kurutma ihtiyacı duymadan üzerime beyaz kısa kollu bir tişört altıma da siyah bol bir eşofman giymiştim. Aşırı yorgun ve bitkin hissediyordum bu yüzden kendimi koltuğuma atmak için odanın kapısını açtım. Tarçın dış kapının önünde durup havlayınca kaşlarımı çattım "biri mi var kızım?" Etrafında dönüp tekrar kapıya havladı ve aynı zamanda kapının zili çaldı. Kapıya ilerleyip açmamla ufak bir şok geçirdim "alp,sarp?" İkiside birbirine bakıp tekrar bana döndüler. Birşey olmuştu, ikisinin de yüzünde gergin ve zorlama bir gülümseme vardı ve bu gülüş daha çok 'birşey oldu' gülüşüydü. Bıkkınca nefesimi verdim "birşey mi oldu?" Alp alnını sıvazladı "o kadar mı belli ediyoruz" sarp bu sefer afalladı "eylem eğer abim duyarsa ikimizi de ömür boyu şirkete kilitler" kapıyı açıp kenara çekildim "geçin içeri" onlar içeri geçerken bende arkalarında biri olup olmadığını kontrol edip kapıyı kapatmıştım.
Demek ki bir haltlar çevirmişleri ve anılın da dumasını istemiyorlarsa kötü birşey olmuştu. Onlar suçlu çocuk gibi aynı koltuğa yan yana oturunca bende karşılarındaki tekli koltuğa oturdum. İkisi de halının desenlerini izlerlerken "ne lan bu haliniz? Ne oluyor?" Birbirlerine bakıp "eylem biz bir bok yedik" başımı elime yasladım "onu anladım, sonra" alp konuşmayınca sarp bir anda konuştu "leyanın arabasını kaptırdık" ağzım beş karış açık kalmıştı "NE!"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |