19. Bölüm

19.BÖLÜM

Buket Demir
bukettdem

Alp başını ellerinin arasına aldı "anıl abimin yapacaklarından ayrı leyanın yapacaklarından ayrı tırsıyorum eylem" hala olayın şokunu atamamışken ne olacağını daha doğrusu ne olabileceklere kendimi hazırlamaya başladım. Anıl çok sinirlenicekti ama leyan ne yapardı bilemiyorum. Falaka, kuşuna dizme, bütün kemiklerini kırma... yok yok daha kötüsü. Sarp başını olumsuz anlamda salladı "leyan bizi satırla kesicek" ayağa kalkıp kısa bir volta attım "nasıl oldu bu?" Alp sarpın omuzuna vurdu "hep bu gerizekalı yüzünden, annem bunun beynini içerde bırakmış. Sen soktun bizi yarışa"

 

sarp hemen savunmaya geçti "sen demedin mi altımızda camaro var yeriz bunları diye demek ki iş sadece arabada değil sürücüde bitiyor"

 

başımı sallayıp sarpa hak verdim ama ikisinin tartışması büyüyünce bağırdım "bir durun" susup bana masum masum baktılar "yarışı nerede yaptınız, araba şu an nerede?" Alp sorumu cevapladı "ormanlık bir alan, trafiğe kapalı, biliyorum yerini" başımı sallayıp sehpanın üzerindeki telefonu alıp çileri aradım. O araba öyle yada böyle anıl bu işe bulaşmadan o adamların elinden alınmalıydı.

 

"neredesin?" Çiler büyük ihtimalle evdeydi ki arkadan televizyon sesi geliyordu "evdeyim, neden?" Burun kemerimi sıktım "kırmızı kod çiler hazırlan bize gel. Selimle simay nerede?" Sarp bir an bana baktı "onlar kumaş bakmaya falan gitti, butikte eksikler varmış"

 

Sanki görecek gibi başımı salladım "tamam hazırlan gel" telefonu kapatınca böceklere döndüm "nasıl oldu bu?" Sarp sustu alp konuşmaya başladı "leyanın arabasını kaçırdık, malum abimin arabasını kaçırmamız imkansız...sonra biz öyle başıboş dolaşırken ışıklarda yanımızda bir araba durdu yarışa davet etti bizde anlık bir gaflette bulunduk" alpin masmavi gözleri korku içindeydi

 

"elleri boş mu?" Anlamadı herhalde ki suratıma aval aval bakıyordu "silahları var mı yani?" Sarp cevap verdi "sanmıyorum" ayağa kalktım "işimiz şansa kaldıysa eğer... arabayı oradan nasıl çıkarmayı düşünüyoruz peki var mı planınız yada şöyle diyim arabanın anahtarı karşı tarafta mı?" İkisi de aynı anda başını olumlu anlamda sallayınca derin bir nefes alıp odama geçip hazırlanmaya başladım.

 

Altıma yüksek bel siyah kot pantalon geçirip üzerimi değişmeden tişörtümün üzerine crop gri hırkamı giyip onun üzerine de deri ceket giydim. Dışarıda yağmur yağıyordu bu yüzden saçlarımı kurutma ihtiyacı duymadan onları sadece tarayıp kendi haline bıraktım. Çekmeceme ilerleyip çakmağımı, çakımı cebime koyup belime siyah kemerimi taktım, ne olur ne olmaz yanımda bulunmalıydı. Spor ayakkabımı giyip odadan dışarı çıkarken kapı çalınca çilerin geldiğini anlayıp kapıyı açtım.

 

Tam takım karşımda duruyordu"geç içeri" onun da üzerinde siyah kargo pantalon üstünde de siyah crop vardı. İçeri geçer geçmez ufak bir şok geçirdi "ben sorgulamadım ne oldu diye ama bunu beklemiyordum" çileri es geçip koltuğa oturdum "leyanın arabasını kaptırmışlar, arabanın anahtarı haliyle adamlarda arabayı nasıl kaçırıcaz" çiler burnunu siler gibi yaptı "şimdi hava atmak gibi olmasın ama düz kontak biliyorum" yüzüm vay anasını şeklini aldı "helal olsun" çiler gülerek "hanginiz direksiyondaydı söyler misiniz?"

 

Sarp sessizce alttan eliyle alpi gösterince çiler kahkahasını tutamayarak güldü "sen bir daha araba sürme alp" ikisi gülerken alp bir anda ağız hareketi yaptı "çok komik" ayağa kalktım "hadi hadi kalkın, çiler benim muşta sendeydi" cebinden çıkarıp bana uzatınca ondan alıp cebime attım "hadi" bu da bir önlemdi sonuçta.

 

Evden çıkınca durdum "lan" durup bana baktılar "sizin arabanız yok mu?" Alp başını salladı "neyle geldiniz buraya?" Sarp cevap verdi "dolmuşla" çiler alnına vurdu "oğlum otomatik kapıynan savaşa mı gidilir?" Diyip internetteki repliği yapınca sinirden bir süre güldüm "neyle kaçırıcaz arabayı dolmuşla mı dolmuş şoförüne de şey deriz 'abi dört öğrenci' sonuçta tam pahalı" alp başını salladı "mantıklı" bir an durdum "ya ben ordan hızlı ve öfkeli dominic gibi mi görünüyorum biz ne yapmaya çalışıyoruz ya söyleyelim anıla o halleder" alp ve sarp anında elimi tuttu "eylem nolur yapma yalvarırım abim bizi doğrar" bir yandan onlara hak verince sinirimin yatışması için biraz bekledim "neyle adamlara kafa tutucaz peki onu da bulun dolmuşla yapamayız herhalde bunu"

Alp ve sarp bir anda birbirlerine baktılar "senin de aklına aynı şey mi geliyor" sarp cevap verdi "işte bu yüzden ikiziz" anlamayarak çilere bakınca o da anlamaya çalışıyordu "ne var aklınızda?"

 

~

 

Taksiyle geldiğimiz yeri grünce gözlerim fal taşı gibi açıldı çünkü burası anılın amcasının galerisiydi "siz kafayı mı yediniz?" Çiler anlamaya çalışarak "neresi burası hiçbir şey anlamadım" taksiden indikten sonra alp önümde durdu "burda bekleyin tamam mı?" Cevap vermeme izin vermeden sarpla içeri doğru yürüyünce çilere döndüm "umarım bu iki böcek ne yaptığını biliyordur"

 

Çok geçmeden alp ve sarp asker yeşili bir porshe ile yanımızda durunca arabanın güzelliğine hayran kaldım "vay anasını" şoför koltuğuna geçip alpe inmesi için gözlerimle işaret edince arkaya geçti, ben ve çiler öne otururunca porshe ile alpin tarif ettiği yere doğru ilerlemeye başladık "bana bakın eğer bu arabayı da kaptıracaksanız siz hiç gelmeyin" sarp lafa atladı "eylem bu sefer ben kullanıcam" önümdeki arabaları tek tek sollarken tekrar sordum "emin misin sarp" ofladı "eminim eylem" çilere kısa bir an baktım, o da onaylayınca "iyi tamam"

 

Alpin tarif ettiği yere gelince gerçekten böyle bir grubun olduğunu gördüm "yuh, peşimize kaç araba takıcaz sizin haberiniz var mı? Uçak mı kaçırıyorum bu ne be" leyanın arabasını göremeyince elimi kaldırdım "hani yok burda araba"sarp alt yolu işaret etti "burada olabilir" sıkıntılı bir nefes verip çilere döndüm "hazır mısın?"

 

İddialı gözlerle "her zaman" arka koltuğa dönüp yüzümü iki elimle sıvazladım "beni dinleyin. Telefondan beni arıyorsunuz irtibatta kalıcaz. Ben arabayı kaçırabilirsem eğer hemen peşimden geliyorsunuz. Eğer kaçıramazsam... anıla haber verin" gri kapüşonumu kızıl saçlarıma örttüm "başlayalım" çilerle aynı anda arabadan inip yolun karşısına geçerek gruba görünmeden aşağıki yola inmeye çalışıyorduk ve en büyük avantajımız grubun yüksek sesle müzik dinlemesiydi "çiler düz kontakta emin misin?" Başını salladı "eminim" diyip etrafı gözleriyle kontrol etti.

 

Başımı sallayıp yere çöküp hızlı ve sessiz adımlarla yoldan aşağı inip duvara sindik. Araba kabak gibi ortadaydı ama yanında başka bir araba daha vardı e napıyim onu da sahibi düşünsün. Çilere baktım " arka plakayı sök bende öndekini sökücem" cebimden çakımı çıkarıp yere sinerek arbanın önüne geçip bir yandan duvarın üzerindeki grubu kollarken bir yandan plakayı çıkarmaya çalışıyordum. Bir tarafından söküp diğer taraftan da sökünce tekrar duvara koşup sindim. Çiler de hemen yanıma geldi "arabaya biraz zarar vericez ama yapıcak bir şey yok tamamen sökülmesinden iyidir"

Üzerimdeki deri ceketi çıkarıp çilere uzatınca gri hırkamı çıkarıp tekrar deri ceketimi giydim. Plakaları çilere uzatıp hırkayı sağ yumruğuma sardım "çok ses çıkar mı?" Çiler başını salladı "çok hızlı olmalıyız" çiler tam harekete geçicekken durdurdu "emin misin ya elin kırılırsa?" Bir elime bir camaroya baktım "elimden değerli değil bence" cebimdeki telefonu çıkarıp alpi aradıktan sonra çilere uzattım "üç deyince" başını salladı.

 

Kendimden emindim ama eğer kaçıramazsam ne olur orayı tahmin edemiyordum içimden dua ettim 'umarım elim kırılmaz' yumruğumu sımsıkı sıktım "üç" koşar adım şoför kapısına gidip sert bir yumruk vurdum ama kırılmayınca bütün gücümü toplayıp bir yumruk daha ve bir yumruk daha vurmamla cam tuzla buz oldu.

 

Hemen içten kapıyı açıp çilerin de içeri girmesini sağladım "kontağı yap" çiler direksiyonun altına eğilirken bende dönüp arkama baktığımda hiçbirinin duymadığını gördüm "duymamışlar" hemen cevabı yapıştırdı "araba çalışınca duyacaklar" telefonun öbür ucundan alp ve sarpın sesini duyuyordum.

 

Çiler bir iki kere daha zorlayınca araba canavar gibi çalıştı "tamamdır" çiler çekilir çekilmez el frenini indirip vites attıktan sonra hızla kalkıp arabayı yola çıkardım "sarp sür" porshenin yanından süratle geçtikten sonra grupta bir kargaşa oldu, peşimizden gelmek için hepsi arabasına biniyordu

 

onlar arkamızdan gelirken ben yola odaklanmıştım "oha lan" çilerin sesiyle dikiz aynasına baktım "oha" gaza biraz daha yüklenirken önüme yavaş yavaş arabalar çıkıyordu. Direksiyonu sıkı sıkı tutarken arkamdan sarpın gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Arkamda eğer doğru görüyorsam yedi tane araba vardı. Bu adamlar bizi çiğ çiğ yerdi "çiler" önümdeki kamyoneti solladım "eğer burada arabaya takla falan attırırsam hakkını helal et" Çiler koluma vurdu "saçma sapan konuşma sür şu arabayı"

 

Önümdeki nissanı da geçince sarpı kontrol ettim "sarp biraz daha bas gaza" hemen cevap vermeyince dikizden kontrol ettim "eylem kaza yaparsam" dikiz aynasından önünün boş olduğunu görünce "bas şu gaza sarp" arkama doğru yakaşırken yanıma yaklaşan kırmızı pegout'u gördüm "yaklaşıyorlar"

Vitesi değiştirip gaza biraz daha basarken izimi kaybettirmek için şeritten şeride geçiyordum, orta şeride geçtikten sonra hiç durmayıp sağ şeritteki jeepin önüne vurmaktan kılpayı kurtularak geçtim ve gaza bastıkça bastım "sarp peşimde misin?" Çiler arkaya dönüp sarpları kontrol etti "eylem formula sürücüsü değilim" arkamda onun olmadığını görüce direksiyona vurdum "madem öyle niye yarışa kalkışıyorsunuz" alpin sesini duydum "abim öğrenirse ağzımıza s******" birden arkamızda siyah wolswogenler geçince "noluyor be" sarpın sesini duydum "eylem nolyor" ve ileride önümüzü kesen altı araba duruyordu, evet biri trafiği kapatmış ve onlarla aramıza barikat kurmuştu sanki

 

Arabaya biraz daha yaklaşmamla mersedesi gördüm. O tanıdık G- CLASSI...ağzım şaşkınlıkla açılırken mercedesin tam önünde durdum.

 

Anıl arabanın kaputuna oturmuş sigarasını içiyordu "eylem s*****" el frenini indirdim "görüyorum çiler" anıl bana delici gözlerle bakarak sigarasının dumanını üfledi. Arın arabaya yaklaşıp kapımı açtı "in yenge" şu an yenge lafına takılamaycaktım bu yüzden paşa paşa arabadan inip arına yavru köpek bakışları attım "arın" eliyle anılı gösterdi "geç yenge kaçışın yok" tıpış tıpış anılın önüne geçince çiler de yanımda durdu ve çok geçmeden alp ve sarp da diğer yanıma geldi. Anılın gözlerine bakınca bana beni yiycek gibi bakıyordu bu yüzden bakışlarımı ondan çektim "yeterince trafiği kestik arın. Bu böceklerle evde hesaplaşıcam bindir onları arabaya, biriniz çileri evine bıraksın, leyanın arabasıyla porsheyi iki kişi alsın" arabanın üzerinden inip önümde durunca gözlerine baktım "eylem hanım benimle geliyor" nefesim kısa bir an kesilse de hızlı toparladım "tamam abi"

Anıl kolumdan tutup beni arabaya bindirip kendisi de direksiyon başına geçti. Arabada sessiz sessiz oturmayı planlıyordum bu yüzden hareket dahi etmeden oturuyordum. Ama hissediyordum, anıl arada bana bakıyordu ama ben ona bakmıyordum. Arabayı basa bas sürüyordu "sizin kadar hızlı sürebilir muyum eylem hanım?" Aslında süremiyordu ama ben susmayı tercih ettim.

 

En önde anılın arabası bizim arkamızda arın ve diğer korumalar en arkada da leyanın arabası ve Porsche bütün şeritte yer kaplamış şekilde göl evinin yoluna girmiştik.

 

Aziz giray doğru söylemişti sanırım, anıl onları göl evine götürmüştü.

 

Yol ayrımında porsche ve bir iki koruma ayrılınca diğerleriyle yola devam ettik. Arabada çıtım çıkmıyordu ama anıl konuşmam için iki de bir bana bakıyordu. Aslına bakarsan ne açıklama yapacağıma dair gram fikrim yoktu ve evet anıl haklı olabilirdi, belaya balıklama dalmıştım.

220 km hızla göl evine çıkıyorduk ve anıl çok sinirliydi. Göl evinin bahçesine büyük bir hırsla girip arabayı gelişi güzel çekip aynı hırsla inip kapımı açtı "in" yüz hatlarından çok sinirli olduğunu anlayabiliyordum o yüzden dediğini yapıp arabadan indim.

 

Aynı şekilde ikizlerde arkamızdaki arabadan inince onlarla baktım. Alp çaktırmadan el hareketiyle anılı gösterip daha sonra ağzına işaret edip dudak hareketleri ile 'sıçıcak' demişti. Başını iki yana olumsuz sallayınca bende gülmemek için hava ile şişen yanaklarımı dışarı fırlamaması için tutuyordum

Leyan kapıyı açıp bağırdı "kırık yumurtalar, sizi bitirdim" ve ayağındaki topuklulara aldanmadan alp ve sarpı kovalamaya başladı "ben size benim arabamdan uzak durucaksınız demedim mi?" Alp ve sarp arabaların etrafından dolanıyor ve alp leyanı ikna etmeye çalışıyordu "ya leyan tamam sorun yok eylem aldı işte arabayı kaybettiğin tek şey de şoför kapısındaki cam" leyan yerinde zıplayıp cırladı "birde üste çıkmaya çalışıyo, öldürücem sizi"

 

Anıl alpin cümlesiyle bana baktı "camı taşla kırdığını söyle" sağ elimi anıldan saklamaya çalışırken leyandan kaçan alpe dönüp hayali bir tükürük attım "doğru mu?" Anıla dönüp başımı hayır anlamında salladım "değil" elini bana uzattı "elini ver" ellerimi arkamda bağladım "bişey yok anıl" gözlerini yavaşça kapattı "eylem, elini ver" sarp bağırdı "eylem sakın gösterme" anıl burnundan soludu "eylem" parmaklarını iki kere açıp kapatınca sol elimi ona uzattım "diğer elin eylem, çocuk mu kandırıyorsun" oflayıp diğer elimi uzattım. Elimin üzerinde çok bir zedelenme yoktu elime hırkamı sardığım için fakat kızarma vardı.

Anıl elimi kocaman ellerinin arasına alıp uzun uzun baktı "eline ne sardın?" Gözlerine yavru köpek bakışı atarken korumalardan birinin sesini duydum "efendim sanırım eylem hanıma ait" anıl gri hırkayı görünce korumadan alıp sıkı sıkı tuttu "anlaşılan bunu" masum masum bir anıla bir hırkaya bakıyordum "seninle ayrı hesaplaşıcaz" ben yüz hatlarında kilitli kalmışken o leyanlara döndü "leyan, içeride devam edebilirsin böcek ezmeye"

 

Gözlerimi nihayet anıldan çektiğimde leyanın alpin sırtına çıkmış kafasını ısırdığını görmemle gülmemek için ağzımı tuttum. O sırada anıl kolumu tutup içeri sürüklemeye başladı "hiç gülme, sıra sana da geliyo" bir anda gülüşüm kesilince tıpış tıpış içeri girip anılın beni koltuğa oturtmasına izin verdim.

 

Leyan alpin sırtında arkalarından da kahkahayla sarp girmişti "abi al şunu sırtımdan" anıl leyanı alpin sırtından belinden tutarak aldı "bir süre ara ver leyan" leyanın ayakları yere değmiyordu "bırak abi daha öbür kırık yumurtayı pataklamadım" anıl leyanı havada olmasına rağmen zar zor zapt ediyordu "leyan yapma demiyorum ben cezalarını kesiyim sen devam edersini"

Sağ tarafıma alp sol tarafıma sarp oturunca ikiside de bana sarılıp abilerine baktı. Alp koray sargın edasıyla "allahııım ne büyük acılar bunlar" sarp diğer yanımda konuştu "yine kurtulamadık eylem" anıl leyanı yere koyup sarpa baktı "yaptığınız yetmezmiş gibi birde eylemi işin içine sokmuşsunuz" alp cevap verdi "ne yapsaydık?"anıl alpe tam vurucakken elini tuttum "eylemi işin içine karıştırmıycaktın" dedi dişlerini sıkarak.

 

Elindeki elimi görünce yutkunsa da birşey yapmadan geri çekildi. Alp ve sarpı kollarımın altına alıp ikisininde kafasını okşamaya başladım "kızmayın yavrucuklarıma aldık işte arabayı" leyan abisine baktı "nasıl yani" anıl saçlarını karıştırdı "eyleme demiş bu iki çatlak, eylem de arabayı çilerle kaçırmış" leyan kocaman olan gözlerle bana bakıyordu "cidden mi?" Anıl başını salladı "bu iki yumurtayı birbirine vurup kırsam rahat eder miyim bilmiyorum?" Alp ve sarp daha sıkı sarılınca ikisininde saçlarına tıpışlar gibi vurdum.

Anıl sinirle salonda volta atarken üzerindeki paltoyu çıkarıp koltuğa attı "ikiniz de şirkette altı ay daha çalışmaya devam ediceksiniz eğer sizi bir kere daha böyle bir olayla yakalarsam iki seneye çıkarırım o cezayı haberiniz olsun" alp isyanla ayağa kalktı "zaten şirketten dışarı çıkamıyoruz ki, bari bizi adam akıllı bir pozisyona koy stajyer nedir ya? Mücevher şirketinde stajyer mi olur?"

 

Sarp da birden ayağa kalktı "yada pistte çalışalım arabaların bütün getir götürlerini yaparız" anıl ikisininde kafasına vurdu "hadi lan ordan birde benimle pazarlık yapıyorlar" ikiside kendini iki yanıma atınca koltuk zıplamama sebep oldu "eylem sen niye karışıyorsun bunların pis işlerine?" Leyanın sorusuyla ona baktım "ne yapsaydım kıyamadım" anıl hatırlamış gibi bir anda bana döndü "heh hatırlattığın iyi oldu, sıra senin hesapta düş önüme" ikizlere bakınca alp alt dudağını ısırıp başını iki yana salladı

Nereye gidicektik ki burada alsın hesabı işte. Kaşlarını çattı "yürü hadi" sarp kolumu tutunca ona baktım "sen bu maçı çevirirsin eylem" anlamamış şekilde ona bakarken alpin dürtmesiyle ona baktım. Bana muzip bir şekilde bakıp dudaklarını oynatınca ne dediğini anlayıp kafasına bir tane vurdum.

 

Anıl kolundan tutup kaldırınca sarp arkamdan bağırdı "sen bu maçı döndürürsün eylem" anıl beni yukarı çıkarınca odasının kapısını açıp gözleriyle içeri girmemi işaret etti. Bıkkınca nefesimi verip odaya girdikten sonra anıl arkamızdan kapıyı kilitleyip bana döndü "bu şart mıydı?" Diyip kollarımı göğsümde birleştirdim "kaçarsın falan, sana belli olmaz" tek kaşımı öylemi dercesine kaldırdım

"Ben sana ne diyeyim" evet azar saati bitmiyordu "teşekkür et mesela" ciddi olup olmadığıma baktı, tamam bir teşekkür istemiyordum ama hesap sormasını gerektirecek bir şey görmüyordum... var mıydı? "Sen beni deli mi etmek istiyorsun?" Asla altta kalmayarak "yok ona biraz var" yüzü ciddileşti "ha delirticeksin yani" başımı salladım "yani eğer bir aksilik olmazsa yaza kadar delirirsin" bana arkasını dönüp ellerini ensesnine koyup tahminimce sakinleşmeye çalıştı.

 

"Ya size birşey olsaydı, ya fark etmeseydim, ya sana ..." anlaşılan sakinleşmemişti. Konuşa konuşa burnumun dibine kadar gelip sustu. Onun yörüngesinden ve etkisinden çıkmak için bir iki adım geri gidip çalışma maasına yaslandım "anlamıyorsun değil mi?" Sinirle bağırdım "neyi ya neyi... canımın çok mu kıymetli olduğunu sanıyorsun?"

Yüzü sinirli bir ifade alırken burnumun dibinde tekrar bitti "ne demek bu?" Kollarımı serbest bıraktım "konu burada ben değilim anıl. Evet kardeşlerini tehlikeye atarak aptallık ettim özür dilerim ama benim için endişelenmene gerek yok" anıl o kadar sinirli görünüyordu ki gözlerinin beyaz kısmı kıpkırmızı olmuştu "senin...sen... ne dediğinin farkında mısın?" Ellerini iki yanıma masaya koydu "neden o zaman ben diken üzerindeyim, neden ödüm kopuyor sana birşey olucak diye, benim aklım çıktı kızım, öldüm öldüm dirildim o kurşun sana denk gelince...aklım çıktı"

 

Bütün siniriyle ellerini masaya vurdu "sen öl diye mi ben peşinden muğlaya gitti"o kadar sinirliydi ki bir an nasıl sakinleştireceğimi düşündüm. Ani bir hareketle kollarımı boynuna doladım. Hızlı hızlı nefes alış- verişlerinden onu gerçekten sinirlendirdiğimi anlamıştım.

Bir süre bana sarılmasa da bu uzun sürmemiş ve kollarını belime dolamıştı "sakın eylem, sakın bir daha böyle konuşma" hayatın ne göstereceğini bilemezdim bu yüzden ona söz veremezdim. Ya mecbur kalırsam ya o an yanımda anıl olmaazsa...o zaman sözümü çiğnemek zorunda kalırdım bu yüzden söz vermeyip sadece sustum.

 

Kollarımı ona sıkı sıkı dolarken ona olan özlemimi de gidermeye çalışıyordum.

 

Bir süre öyle kaldıktan sonra anıl kollarımdan tutup ona bakmamı sağladı. Belimden tutup beni masanın üzerine tek hareketiyle oturttu "beni iyi dinle" kızaran ve dolan gözlerine bakıp onu dinlemeye başladım"bir daha arkamdan iş çevirmeyeceksin anladın mı? Beni bir daha canınla sınama"

Anılın benim için ne kadar endişelendiğini görebiliyordum. Eskiden olsa abim emanet etti o yüzden derdim ama bu sefer ortada ne sinan abim vardı ne de mafya. Birinin beni önemsemesi çok hoş bir duyguydu... karnımın içindeki kelebekler gibi. Ama anıla bu sözü de vermek için çok geçti. Ben ona aziz girayı söyelemeyerek zaten arkasından iş çeviriyordum...ona bu sözü de veremezdim.

 

Yüzüme bakıp benden cevap bekleyen anılın gözlerini kısa bir an izledim. Ona ne cevap verecektim, söz veremem mi? Hayır o zaman nedenini sorardı

Yavaşça yaklaşıp yanağından öpünce bir süre dudaklarımı sakallarının üzerinde tutup yavaşça geri çekilip tekrar gözlerine baktım "sen beni kudurtmaya mı çalışıyorsun?" Anılın dudaklarıma bakmasıyla kızarmam bir oldu. Sol elini masaya sert olmayacak şekilde vurdu "ah eylem ah" diyip belimden tutup beni aşağı indirdi "hesabın bir kısmı ödendi diyelim" simsiyah gözleri bir an olsun gözlerimden ayrılmazken aramızdaki bu mesafe hoşuma gitmişti.

 

İstemsizce yüzüme muzip bir ifade yerleşince anılın da keyiflendiğini anlamıştım. Yavaşça kulağıma eğilip içimi gıdıklayacak derecede hoş olan sesiyle "bana o gözlerle biraz daha bakarsan seni buradan en az üç saate kadar çıkarmam" kesilen nefesimle zar zor yutkunup nefes aldım

Karanlık ormanlar kadar siyah gözlerini tekrar üzerimde gezdirmeye başladı "evimin önünde uyuyorsun iki gecedir" tek kaşını kaldırdı "yani?" Gülümsememin önüne geçip bedenini aşağıdan yukarıya süzüp tekrar yüzüne baktım "neden peki?" Elini iki yanıma koyup beni masayla arasına alırken kaçacak yer bırakmamıştı "belki uzak olmak istemiyorumdur"

 

Benim asla iflah olmayan bir huyum daha vardı...asla hiçbir lafın altında kalmaz bana ne kadar ateşle yaklaşılırsa ben de ona ateşle yaklaşırdım ve ne kadar yanacağım yada başımın belaya gireceği umrumda olmazdı.

Ağzımda atan nabzımla "uzak olmak istemiyorsan neden dışarıda duruyorsun" gözleri parladı ve dudakları muzipçe yukarı kıvrılıp yine içimi gıdıklayan sesiyle "dışarıda durmamı istemiyor musun?" Kalp atışlarım o kadar hızlı atıyordu ki nefes alı- verişlerim kesik kesikti. Kokusu ve bakışları aklımı başımdan alırken eli boynuma uzanıp saçlarımı geri itti. İzin ister gibi gözlerime bakınca gözlerimi kapattım.

 

Çok geçmeden anılın nefesini boynumda hissettim. Bir eli saçlarımı okşarken diğer eliyle çenemi tutuyordu. Kendimi her an patlamaya hazır bir volkan gibi hissediyordum ve bu volkan anıl hayatıma girdiğinden beri aktifti, sanki öncesi sadece alevdi.

Dudaklarını boynuma usul usul bastırıp her bir santimini öpüyordu. Yavaşça kulağıma çıkıp fısıltıyla "ben bu aleve karşı kendimi durduramıyorum" sol eli çenemden inip belimden sıkıca tutup bedenimi bedenine yapıştırdı.

 

Ayaklarımı kısa bir an yerden kesince bu adama yenildiğimi bir kere daha anlamıştım. Tekrar boynuma sokulup öpmeye başlayınca heyecandan ne yapacağımı ve ne yapmam gerektiğini unutmuştum.

Kimi kandırıyordum ki, ben ilk defa bu kadar mükemmel bir adama ile ilk defa bu kadar yakındım elbette ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama anıl bana bu kadar yakınken ve dudakları boynumu talan ederken beynim çalışmayı durduruyordu.

 

Başım dönmeye başlayınca kendimi anıla teslim ettim çünkü ayakta duramıyordum. Elini çeneme koyunca kafamı geriye attım. Zaten kontrolünde olan bedenimi yerden kesip masaya oturttu. Dudakları boynumun her yerini öpüyordu hatta dişlerini bile hissediyordum "eylem" nefes nefese boynumdan ayrılıp iki eliyle başımı tutup ona bakmamı sağladı "eğer şimdi bu odadan çıkarsan dururum ama eğer çıkmazsan sen söylesen de duramam"

Gözleri gözlerime sanki durma demem için yalvarır gibi bakıyordu ama onunla bu mesafede olmam bile tehlikeliydi "odadan çıkman için beş saniyen var eğer çıkmazsan..." devamını getirmedi. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ama ne yapmamam gerektiğini biliyordum ve o an her ne kadar bir yanım kal dese de kendimi o odadan dışarı atarken buldum. Bu hareketim onu hayal kırıklığına uğratır mıydı bilmiyorum fakat ikimiz için de o an en doğru karar buydu.

 

Merdivenlerden bacaklarım titreye titreye inip büyük adımlarla mutfağa girince arkamdan leyan seslendi "eylem, iyi misin?" Raftan elime gelen bir bardağı kaptım "i..iyiyim, şey... su içicem" suyu bardağa koyup titreyen ellerimle bir dikişte içtim "anlaşılan maç berabere bitmiş" alpin cümlesine sarp yanıt verdi "aşk kazandı diyelim"

Aşk...ben...anıl

 

Bardağı tezgaha koyup salona girince sehpanın üzerindeki viskiyle göz göze geldim. Yanında duran bardağa içimi rahatlatıcak kadar koyup tam dudaklarıma götürecekken bir el bardağı alınca hevesim kursağımda kalmış şekilde bardağa ve onu içen anıla baktım. Viskiye tek atmıştı.

Anlaşılan hevesi kursağında kalan sadece ben değildim ne diyorum ben, eylem kendine gel büyülenmiş gözlerimi anıl ve boynundaki adem elmasından çekip salona boş boş bakmaya başladım. Ellerim hala yaprak gibi titriyordu bu yüzden yumruklarımı sıkıp bunu belli etmemeye çalıştım "leyan bu iki böcek sende...ben eylemi evine bırakıcam" beni mi? Yok eylem yoldan geçen bir adamı iç sesimi susturup anıla bakınca zaten bana baktığını gördüm.

 

Gözleriyle hadi dercesine işaret edince aklıma ceketim geldi "ceketim" başını sallayınca büyük adımlarla yukarı çıkıp ceketimi alıp tekar aşağı indiğimde anıl beni kapının dışında bekliyordu. Beni görünce baştan aşağı süzüp derin bir nefes aldı ve arabaya yürümeye başladı. Dışarı çıkınca arını gördüm "yenge anıl abimi zar zor tutuyoruz konu sen olunca bir frene bas gözünü seveyim" ellerimi iki yana açtım "hiçbir şey yapmıyorum bela gelip beni buluyor" o da benim gibi ellerini iki yana açtı "yolla yenge sende bize o belayı" güldüm ve anılın peşinden koşar adım arabaya bindim.

 

Arabada oldukça sessiz eve doğru ilerliyorduk. Her ne kadar şu an konuşmuyor olsak da ona bakmaktan kendimi alamıyordum "arabayı kenara çekebilirim istiyorsan" yakalanmış mıydım? "Neden?" Kısa bir an bana baktı "gözlerinle yiyecek gibi bakıyorsun da ondan" biraz küstah mıydı? "Yo ne alakası var" asla altta kalmazdım ve yine bunu belli etmiştim "öyle olsun bakalım" sırıtmama engel olamayınca camdan dışarı bakmaya başladım.

Bol bakışmalı bir yolculuğun ardından anıl arabayı evin önüne çekti. Kemerimi çözüp birşey demesi için ona baktım "teşekkür ederim" simsiyah gözleri parladı "ne için?" Elimi boynuma koydum "getirdiğin için" gözleri boynuma kayıp tekrar bana baktı. Tam kapıyı açıcakken kolumdan tutup kendine çekmesiyle dudaklarını yanağıma bastırdı. Kalp ritmim tekrar hızlanınca olduğum yerde büsbütün kaldım.

Geri çekilmeden kulağıma fısıldadı "kapını uyumadan kontrol et" an itibariyle kalbim ağzımda atıyordu. Anılın geri çekilmesiyle gözlerine bakınca sert bir şekilde yutkunup inilti gibi çıkan sesimle "şey...kapımı" başını salladı "maazallah özlemden geberen biri girer" aklım benden firar edip depar atarken aval aval yüzüne bakmaya başladım "hıhı" yüzümün haline bakıp mükemmel gülümsemesini gösterince bir süre de gülüşüne aval aval baktım.

 

Anıl bir anda işaret parmağını çeneme koyup tekrar yanağımdan öpünce kendime gelir gibi hareketlenip arabadan indim. Ayaklarımı düzgün atamazken zar zor eve girip ağzımdan çıkan kalbimle içeri girip kendimi koltuğa atmıştım. Bir süre ne olduğunu kavrayıp şok etkisinden çıkarken havanın henüz kararmadığını görüp bir küfür salladım.

Anılın beni ilk öpüşü değildi üstelik otopark olayından sonra fakat bana dokunuşu bile beni aptala çeviriyor onu görmek bile kalp ritmimin değişmesine sebep oluyordu. Gece...gece gelir miydi? Gelebilirdi, gelmeli miydi? Ya gelmezse? Ya gelirse? Gelmesini mi isterdim? Oturduğum koltukta ayağa kalkıp ceketimi koltuğa atıp koşar adım evden çıkıp butiğe aynı heyecanla girip "simay" içeri girmemle müşteri olduğunu görüp saman alevi gibi sönünce herkes bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı.

 

 

 

Çiler Dinç

 

 

Simay butikte tek değildi, çiler kasada dururken o da müşteriyle ilgileniyordu. Sakin adımlarla çilerin yanına gidince bana bakıp sırıtmaya başladı "ne oluyor kızım ne bu heyecan?" Bir elimi enseme koyup bir elimi belime koydum "çiler gelir mi?" Ne diyorsun dercesine bana baktı "ne diyorsun eylem kim gelir mi?" Gümbür gümbür atan kalbimle "şey işte" başını salladı "kim?" Kendimi dizginlemeye çalıştım "şey işte" ellerini iki yana açtı "eylem bir sakin ol, kim gelir mi?" Etrafa göz gezdirdip kulağına eğildim "anıl"

Tam kahkaha atıcakken eliyle ağzını kapattı "gelicem mi dedi?" Aslında arafta bırakmıştı yada bırakmamış mıydı "bilmiyorum çiler öyle bir imada bulundu" otuz iki diş sırıttı "ne dedi?" Derin nefes alıp verdim "ya çiler uf bilmiyorum biz odadayken" gözleri kocaman oldu "NE!" Yerinde zıpladı "ne oldu odada?" Ona elbette bunu anlatamazdım bu yüzden omuzuna vurdum "birşey olmadı çiler akıl danışanda kabahat" gülmesini durdurdu "tamam tamam şu işi bir kere daha düşünelim" sandalyeye oturup beni de oturttu "böyle bir imada bulunduysa gelebilir bence" kalbim anında daha fazla atmaya başlayınca oturduğum yerden kalktım "ay ben burada duramıyorum çiler" o da benimle ayağa kalktı "yürü o zaman"

 

"Nereye?" Dışarıyı gösterdi "yürü yürü" çilerle butikten çıktık "geliyorsa yada öyle bir ihtimal varsa boş olmamak gerek" nasıl bir boşluktan bahsediyordu "boş olmamak derken, benim silahım yok ki" elini alnına vurdu "kızım senin aklın sadece vurdu kırdıya mı çalışıyor" çiseleyen havaya aldırmadan yürüyorduk "başka ne düşünmem gerek" kolumdan tutup beni çekiştirdi "şöyle diyim. Hani hoş bir müzik olur, biraz alkol, biraz atıştırmalık" bu hiç benim aklıma gelmemişti "diyorsun" başını salladı "diyorum hayatım" bir tekel bayiye girip birşeyler aldıktan sonra çilerle eve geçmiştik.

 

Çiler aldıklarımı dolaba koyarken bende aval aval ona bakıyordum "anıl gelince ışığınızı kesmemi ister misin?" Işık mı "ne alaka çiler?" Gözlerini devirdi "romantik bir hava olur, mum yakarsın sende" o an jeton düşmüştü "bilmem ki" çiler yakınarak "senelerdir sevgili yapmazsan böyle olur" güldüm "ne alaka çiler" dolabın kapağını kapattı "çok alaka, insan lise zamanlarında sevgili yapmaz mı ya?" Bıkkınca mutfaktan çıktım "sence o zamanlar gözüm o işleri mi görüyordu, ayrıca yapmamışsam bunda ne var?" Çiler de peşimden geldi "ne biliyim tecrübe olurdu" kendimi koltuğa attığımda çiler kıyafetlerime baktı "senin ne giyiceksin?"

Evet çiler bazen abartabiliyordu kabul ediyordum "ne demek ne giyiceksin çiler, abiye elbise mi giyeyim?" Eliyle kalkmamı işaret etti "saçmalama o kadar değil de... hadi hadi kalk" en azından abiyeyi fazla buldu diye geçirdim içimden ve çilerle odaya geçip dolabımı karıştırmaya başladık "hem şık hem rahat birşeyler olması gerek" alnımı ovaladım "of çiler kıyafet mühim mi sence?" Elindeki beyaz tişörtü bana attı "tabiki mühim" tişörtü yatağa attım "bul o zaman birşeyler"

 

Çiler sitemle söylenmeye başladı "senin dolabında siyahtan başka bir renk yok mu eylem bu ne" kendimi yatağa atıp yüzümdeki sırıtışla "bilmem bak işte" bana bakıp sabır çekti ve halime gülümseyip tekrar dolaba döndü. Çok geçmeden elinde beyaz ince iç gösteren uzun kollu crop bir hırkayla bana döndü "bu olur" hırkayı bana atınca elime alıp baktım "ciddi misin çiler" elindeki siyah braletle yanıma geldi "evet eylem" braleti de bana attı "çiler bu hırka iç gösteriyo" güldü "maksat o zaten" elimdekini bir kenara attım "sen bu evde yangın çıksın istiyorsun herhalde" omuzunu salladı "merak etme sen ne kadar ateşsen o su" bıkkınca ona baktım "eylem gözlerinizden aranızda birşey olduğu apaçık belli. Anıl seni gözleriyle yiyecek neredeyse"

Kızaran yüzümle alnımı yalandan kaşıdım "of çiler kalbim ağzımdan çıkacak" elimden tutup beni makyaj masasının pufuna oturttu "bende onu diyorum güzelim" elleriyle saçlarımı düzeltmeye başladı "mutlu olmak senin de hakkın ayrıca anıl bu konuda seni göklere çıkaracak bir adam" haklı olabilir miydi? Peki ya aziz giray... of sikerler bir kez olsun umursamak istemiyordum. İlk defa birine karşı bu kadar derin duygular hissettiğim adamla yan yana olmak istiyordum... OLMAZ DİYENLERE İNAT

 

Çiler çekmeceleri karıştırmaya başladı "benim düzleştiricim en son sende kalmıştı nerede?" Alt çekmeceyi gösterdim "orada" çiler saçlarımı en arkadan başlayarak düzleştirmiş ön perçemlerime de hafif bir dalga vermişti. Ne kadar hayır desem de evden gidip makyaj malzemelerini alıp gelmiş hafif göz altı morluklarımı kapatıp yanaklarıma ve göz kapaklarıma hafif bir pembelik vermiş ve kirpiklerime de rimelle ufak bir dokunuş yapmıştı "yani gönül isterdi ki seni bir akşam yemeğine hazırlamak ama siz işi önceden yapalım diyorsanız ona da okey" dirseğimle karnına sert olmayacak şekilde vurdum "saçmalama çiler"

Anında utançtan kızarırken kendimi camdan atmak istedim. Düzleştiriciyi kapatıp elindeki braletle bana döndü "şunu bir giy bakalım nasıl duracak" oflayarak yerimden kalkıp braleti giydim "eylem harika oldu, ben itfaiyeyle gelirim anıl söndürmeye yetişemez çünkü" omuzundan hafifçe ittim "çileer" dil çıkardı "ne be" hırkayı giyince çiler önden iki alttan bir tane düğmeyi açık bıraktı "mükemmel oldu vallahi" aynadan kendime baktığımda gerçekten mükemmel olduğunu gördüm "sence biraz abartılı mı?" Başını salladı "saçmalama çok iyi" pencereden dışarı baktığımda havanın karardığını gördüm

 

"Anıl çok kızdı mı araba işine?" Hırkayı çekiştirdim "kızdı vallahi, ne yalan söyleyeyim" yüzünde tekrar şeytani bir ifade belirdi "sen sakinleştirmişsindir onu" gülümsememe hakim olarak sahte bir kızgınlıkla ona baktım "sen biraz macera arıyormuşsun gibi hissediyorum" yine dil çıkardı "yo ne alakası var" makyaj çantasını toplayıp bana döndü "o zaman ben şimdi gidiyorum anıl gelince ben elektriği keserim" elini uzatınca bir beşlik çaktım "cansın"

 

Çiler gittikten sonra bende ne yapacağımı bilemeyerek tarçınla bahçede vakit geçirmeye başladım. Tarçınla oynarken saçlarım beni bunaltında yarım topuz yapmış önlerden bir iki tutam bırakmıştım. Tarçının oyuncağını çitlerin sonuna fırlatmamla tarçın karanlık olmasına rağmen gidip bulup getiriyordu. Gri eşofmanımın cebinden telefonumu çıkarıp saate baktığımda çoktan sekize geldiğini gördüm. Evet vakit geçirmeye, heyecanımı bastırmaya çalışıyordum fakat sanki ben çabaladıkça saat benim inadıma daha da geçmiyordu.

Frizbiyi tekrar atıp telefonu cebime koydum. Nerede kalmıştı, gelicek miydi? Yada yolda birşey mi olmuştu? Yada vazmı geçmişti. Tarçın bana oyuncağı getirince başını okşadım "baya oynadık bence tarçın hanım, artık içeri girelim" verandadan içeri girip kapıyı kilitlerken kapının çalmasıyla yüreğim ağzımda atmaya başlamıştı.

 

Gelmişti, ve ben heyecandan ne yapacağımı bilemiyordum. Vestiyerdeki aynanın karşısına geçip saçlarımı dağıttım, elimle şekil vermeye çalıştım. Bir an acaba fazla mı abarttım diye düşünürken artık değiştirmek için vakit olmadığını fark edip kapının kolunu tuttum. İçimden dua ediyordum...kalbimin heyecandan durmaması için.

 

Kapıyı yüzümde gülümsemele açınca karşımdaki kişinin anıl olmadığını görüp yüzümdeki gülümseme soldu

Bölüm : 26.12.2024 18:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...