@bukettdem
|
Kadının bastığı su birikitisindeki çamur üstüne sıçramasını umrumda değildi çünkü elindeki sıcak su ve battaniyeleri hemen samanlığa yetiştirmesi gerekiyordu.
Samanlığın kapısını büyük bir kapı gıcırtısıyla açıp içeri girip elindeki sıcak suyu hemen kovaya boşalttı. Bu kadar hızlı olmasının sebebi arkadaşının doğum yapmasıydı.
Köyün genç kadınlarından iki kişi arkadaşının biri sağ diğeri sol elini tutuyordu, ebe ise kadının yarı belinden ötrülen çarşafın altındaydı. Kadının ıkınmaktan yüzünde boncuk boncuk terler akıyordu ama sadece terleyen o değildi herkes onun gibi terliyordu. Kadın daha fazla rahatsızlık vermemek adına dışarı çıktı
Yağmur yağıyor olabilirdi ama bu yağmur yaz yağmuruydu ve içerideki sıcak oldukça bunaltıcıydı. Kadın kafasındaki kırmızı yazmayı saçlarından çekip gökyüzüne baktı yağmur damlalarının yüzünü ıslatmasını istedi ama istediği hiçbir zaman olmadığı gibi şimdi de olmadı.
Yağmur durmuştu elini hafif yukarı kaldırıp ıslanıp ıslanmadığına baktı gerçekten durmuştu.
Bir anda samanlığın kapısı açıldı ve ebe kucağında bebekle karşısında durdu.
Ebe bebeğin yüzüne biraz daha bakıp bebeği kızın kollarına bıraktı "hızlı ol seni kimse görmesin" bebek kollarında olucaklardan habersiz uyuyordu.
Annesi gibi kızıl saçları, kafasında yer yer çıkmıştı. ebe düşüncelerini böldü "hadi çabuk ol rıza beye teslim et bebeği" ancak kızın aklına bir soru takılmıştı ve bunu bizzat bebeğin annesine sormalıydı.
Ebeyi es geçip samanlığa girdi. Arkadaşının gözleri yarı açık yarı kapalıydı ama bunu ona sorması gerekiyordu. Yanına oturup arkadaşının yüzüne baktıp soruyu sordu "bebeğin ismi ne olucak" kadın bir iki kere göz kırpıp ayılmaya çalıştı ama yapamadı gözlerini kapattı ve kurumuş dudaklarını araladı "eylem" kadın bir arkadaşına bir bebeğe baktı "eylem" kucağındaki bebek huysuzlanıp ağlıycak gibi oldu sonra sustu.
Acele etmeliydi yoksa çok kötü şeyler olucaktı. Yerinden hızla kalkıp konağa hızlı adımlarla yürüdü ve büyük ahşap kapıya gelip zile bastı. Bebek kucağında uyuyordu "sakın korkma bebek, seneler geçse de gelip seni bulucam seni kötülerin ellerine teslim etmiycem" kapı açıldı ve bütün heybetiyle rıza bey karşısında dikildi.
Ama gözlerinin içinde çok gizli bir hüzün vardı haklıydı da. Adam bebeği almak için kollarını uzattı ama kadın geri çekildi "bir şartım var yoksa kaçırırım bebeği senden de" adam kaşlarını çattı "söyle" kadın bebeğe baktı "annesi ismini koydu değişmeni istemedi" adamın hüzünlü gözleri daha da belliydi "neymiş ismi" kadın tek nefeste söyledi "eylem" adam bebeğe baktı kadına yaklaşıp bebeği kollarına aldı "değişmeyeceğim ismi eylem olacak" kadın başını salladı ve bebeği babasının kollarına bıraktı. Bebek babasının kollarında mızırdanınca rıza bey onu sakinleştirmek için ağzından değişik sesler çıkarıp onu hafif hafif salladı. genç kadın yerinde kıpırdanıp gözlerini bebeğin üzerinden zar zor ayırıp derin bir nefes alıp hızla oradan uzaklaştı.
GÜNÜMÜZ
Kapı kapalı olduğu halde sesler oldukça fazlaydı. içimde ise gram heyecan duygusu yoktu,oldukça sakindim ama selim öyle değildi, yerinde durmuyor ve bana taktik vermeye çalışıyordu ama alışmıştım artık sürekli aynı taktikleri vermeye çalışıyordu ve hiçbir işe yaramıyordu, denemiştim sonucu ise göğüs kafesime yediğim nefes kesici darbeydi.
Selim hala konuşuyordu ve başım ağrımıştı artık " selim yeter!" bir anda durup yüzüme baktı "yeter selim ne yapmam gerektiğini biliyorum otur artık şuraya"selimin yüzündeki heyecanlı ifade silinip yerine onun yerine endişeli bir ifade yerleşti "napıyim kızım şu maçlara çıkmanı hiç sevmiyorum", derince nefes alıp yanıma oturdu
"bende zaten keyif için çıkmıyorum biliyorsun ki ikimizinde paraya ihtiyacı var" selim kafasını geriye atıp yutkundu "biliyorum ama ya kaybedersen maçı?" başımı yan yatırım ve hafiften güldüm "o zaman işte beni hemen hastaneye yetiştirmen gerekicek" gülüşlerim arttı.
Selim sol koluyla kolumu dürttü "saçma sapan konuşma çıkarmam seni maça" gülmeyi bırakıp ciddileştim "burdan başka hiçbir yerden yüklü miktarda para alamıyoruz "
selim üzgün bakışlarını yere kilitledi bende konuşmaya devam ettim "zaten iki maça çıkıcam sonra iş bulmam gerekecek yoksa sadece elektriğimiz değil sularımız da kesilecek" selim bana bakıp iğneleyerek konuştu "çıkamayacaksın çünkü hastanede yatıyor olucaksın" büyük bir kahkaha patlattım "abartma ezikler ve dikişler dışında büyük birşeyim olmuyor"
selimin koluna kolumla yavaşça vurdum "hadi kalk da şu buzdolabında bizim için ne koymuşlar bir bak" selim dolabı karıştırırken aklıma simayın beni eve ilk gece getirdiği gün gelmişti.
Benimle zaten ilk simay arkadaşlık kurmuştu selimle mahalleye ilk geldiğim hafta kavga etmiştim. Simay, abisine kafa tutarak beni eve almış ve yemek yedirmişti selim de inat etse de masaya oturmuş bizimle yemek yemişti sonra sohbet ettikçe çok fazla ortak noktamız olduğunu görmüştük ve selimle aramızdaki buzlar giderek erimişti.
Selim bana dönüp elindeki soğuk suyu gösterdi "ne kadar değerliyiz baksana bizim için soğuk su koymuşlar" gülmeye başlamıştı ve onun gülümsemesine karşılık verdim.
Birden cebimdeki eski telefonum titreyince çiler olduğunu düşünüp cebimden çıkardım "çiler teftiş için arıyor sanırım" selimin gözleri parlayıp yanakları kızarınca gülmeye başlayıp ekrana baktım ama arayan çiler değildi, birden yüzümdeki gülüş silinmiş gözlerim dolmaya başlamıştı.
Gözümün önüne o akşam gelmişti tekrar, yediğim tokat tekrar atılmışcasına sağ yanağımı acıtmıştı. arayan beni ondört yaşımın doğum gününde evde atan babamdı. selimin bana seslenişiyle irkildim "eylem" kafamı telefondan kaldırıp selime baktım "açsana kızım telefonu" kafamı bir telefona bir selime çevirdim "açmıycaksan bana ver ben konuşurum"
birden elimden telefonu alıp ekrana bakmasıyla donakalması bir oldu. kaşları sinirle çatıldı, telefonu elinde sıkıp armayı reddedip telefonu tamamen kapatıp cebine attı. Dolan gözlerimle ona bakıyordum o ise gözlerini kapatmış sakinleşmeye çalışıyordu.
Gözlerini açıp bana baktı "tamam unutalım bunu sonra konuşuruz şu an olmaz kendine gel tamam mı, şimdiye kadar dik durdun şimdiden sonra da dik durucaz"
Kafamı sallayıp gözlerimdeki yaşların düşmemesi için tavana bakmaya başladım. Aklımda kırk soru kırk tilkiyle beraber gelmişti.
Onca sene sonra neden aramıştı, neden bugün aramıştı, birşey mi olmuştu ki, ya önemli bir şey söyliycekse. Gözlerimi kapatıp öylece bir dakika durmuştum. Çok geçmeden selimin homurtuları kulaklarımı doldurmuştu.
Gözlerimi açıp selime baktım üstündeki kazağı çıkarmış sporcu atletiyle bir sağa bir sola gidiyor bunu yaparken de ağzının içindeki küfürleri serbest bırakmamaya çalışıyordu.
Arkama yaslanıp ciğerlerimdeki oksijenin hepsini dışarı bıraktım "Selim..lütfen sakin ol" duymamıştı beni elleri yumruktu ve parmak boğumları bembeyazdı.
"Selim yeter!.. yeterince gerginim bari sen sakin ol" selim beni duymuştu ama hala sakin kalamıyordu, sakin kalması gerektiğini biliyordu ama bunu yapamıyordu. Bu konu her açıldığında da yapamamıştı.
Önüme gelen kızıl saçlarımı geriye atıp ayağa kalktım "bırak şimdi bu meseleyi maça çıkmama az kaldı, buradan bir parayla çıkalım sonra atarsın sinirini" deri ceketimi çıkarıp üstümdeki gri sweatide çıkarınca spor büstiyerimle kalmıştım.
Üzüntümün giderek sinire dönüştüğünü hissediyordum ve bu benim için en iyisiydi.
Isınma haraketleri yapmaya başlayınca selim bana döndü "onu geri aramayacaksın tamam mı?" kafamı sallayıp onu onayladım
Kapı tıklatılınca ısınmayı bırakıp kapıya baktım. içeri giren olmayınca bağırdım "giir!" kapı açılınca içeri salonun adamlarından cengiz girdi "şimdi mi kibarlığın tuttu cengiz normalde pata küte dalıyorsunuz hayırdır başına taş mı düştü?"
Cengiz lafımla yüzünde aptal bir sırıtış belirdi. Gülünce yanağında gamzeler çıkmıştı "maç beş dakikaya başlayacak haber vermek istedim" kafamı onaylarcasına sallayınca cengiz beni baştan aşağı süzüp odadan çıktı.
Selim tuhaf gözlerle bir kapıya bir bana bakıp ağzını açtı "o az önce seni mi süzdü?" yüz kaslarım gerilince buna ihtiyacım olduğunu düşünüp kendimi serbest bırakıp güldüm.
Selim olana değil gülüşüme bakıp gülmeye başladı "hadi hazırlıklarını yap çalmasın yine kapıyı sinir etmesin beni" sırıtarak başımı sallayıp eldivenlerimin olduğu dolaba yöneldim. Rakibi hiç araştırmadığım aklıma gelince gözlerimi büyüterek selime döndüm "rakibi hiç araştırmadan kabul ettik" selim duvara yaslanıp kafasını duvara yasladı "merak etme ben araştırdım. Kız kolay lokma yeni başlamış pek bilmiyor ney nedir. ve sen ondan kilo olarak daha fazlasın kızı muhtemelen senden sonra gelen kişi hastanelik eder. yazık olucak"
kafamı sallayıp eldivenleri takmadan saçlarımın bana engel olmasını engellemek için sıkı bir at kuyruğu yaptım.
Selim omuzlarımdan tutup beni kendine çevirdi. Ellerine alığı eldivenlerimi ellerime geçirip omuzlarımı tuttu "taktik ister misin?" gözlerimi devirip gülmeye başladım "allah aşkına sen bana taktik verme selim"benim gülmemle o da gülmeye başladı "hadi canım oradan nesi varmış benim taktiklerimin?" gözlerimi devirdim "nesi yok ki?" ikimizde gülerken kapı çaldı. Selim gözlerini kapatıp nefes verdi "geldi yine" duyar diye ağzını eldivenlerimle kapatmaya çalıştım "şşşş sus duyucak bizi"
kapı açılınca cengiz bize öcü görmüş gibi bakmaya başladı "maç başlıyor eylem" kafamı sallayıp ellerimi selimin ağzından çektim. Tam adım atıcakken selim beni tutup kolunu omzuma atıp öyle yürütmeye başladı. Beni cengizin önünden geçirmemişti hep böyle yapıyordu, bana asılan yada yürüdüğünü hissettiği zaman yüzümü kapatır yada önüme geçerdi ve bu durum beni inanılmaz güldürüyordu.
Kafamı kaldırıp selime baktım "bana asılmıyor sakin ol" selim alnıma vurup yanağımı sıktı "sen karışma da şu maça odaklan" ellerimde eldiven olan ellerimi birbirine vurdum "hadi alalım şu parayı"
***
Cılız kız ellerimin altında daha iki yumruğumla bayılırken salondan yuh sözleri ile gülüşme sesleri aynı anda çıktı. Kızı daha fazla hırpalamadan hazır bayılmışken ayağa kalkıp etrafa baktım. Selim bana şaşkın gözlerle bakıyordu karşılıklı olarak bende ona bakıyordum.
Beş saniyenin ardından saçma sapan bir şekilde kazanan ilan edilmiştim ve salonda gülüşmeler artımıştı.
kafesin kildi açılınca selim anında yanıma gelip beni kollarının arasına alarak yürütmeye başlamıştı.
Anlamıyorum böyle cılız bir kızı iddia kaybetmek üzere salona almazladı bile. Kızı kaybettiği için linçliycekler belkide dövüceklerdi bile ama patron kızın maçı alamayacağını tahmin etmiş olması lazımdı.
patron çok zeki bir adamdı böyle bir şey yapması ihtimal bile değildi. Beni salona alırken bile kırk türlü testten geçirmişleri. Bu işte bir teslik olduğu açıkça belliydi.
Ben düşünceler arasında boğulurken selim çoktan beni odaya getirmişti "sen üstünü giyin bende payımızı alıp gelicem" şaşkın gözlerle selime bakarken selim beleş paranın verdiği mutlulukla odadan çıktı.
Hızlıca üstümü giyip odadan çıkmamla cengiz beni karşıladı "eylem..gidiyor musun" çantamı omuzuma takıp ceketimin önünü kapattım "patron odasında mı onunla görüşmem gerek?"cengiz kaşlarını çattı "bir şey mi oldu?" derin bir nefes aldım "hadi cengiz odasında mı değil mi?"
cengiz kafasını olumsuz salladı "maalesef siz maça girdiğinizde aceleyle çıktı" bir anda omuzlarım düşmüştü. Bu işte kesinlikle bir iş vardı.
Cengize kafamı sallayıp adımlarımı dışarı yönlendirdim. Aklıma babamın beni aramasından daha çok takılmıştı çünkü patronun para kaybetmesi demek oyuncunun maça bir daha çıkmaması demekti.Patron para kaybetmeyi göze alamazdı.
Soğuk hava sıcak bedenimi anında soğutmuş ve sanki beni mont giymem için uyarıyordu. Ama sana kötü bir haberim var ocak ayı, benim uzun zamandır hiç montum olmamıştı. Ve uzun bir süre olmıycaktı.
Selim beni eski sarı jeepinin içinde bekliyordu. kapıyı açıp içeri girdim, selimin yüzünde güller açıyordu "şu kız işimize yaradı kolaydan para kazandık" payım olan iki deste parayı kucağıma bıraktı "evet sanırım öyle oldu ama sence de bu işte bir terslik yok mu?" selim kaşlarını çatmasıyla gülmesi bir oldu "nasıl bir yanlışlıktan bahsediyorsun? offf eylem üzümünü ye bağını sorma be kızım hadi gidip şu faturaları ödeyelim yoksa simay kafamı koparıcak" selime gülümsedim ama içimde bir yerde bu işte bir tuhaflık var eylem diye bağıran kızı susturamıyordum.
Konu fazla kurcalamak istemeyerek şimdilik kapattım. Selim hemen gidip faturalarımızı ödemişti. Selimin annesinden para istemek en son isteyeceği şeydi. Eğer annesi zor durumda olduklarını öğrenirse simayı yanına almaya çalışacaktı. Simay küçük bir kız değildi ama kandırılması kolay bir kızdı hele ki onu ikna etmeye çalışan annesi ise.
Selim için simay bir kız kardeşten daha fazlasıydı. Babaları öldükten sonra annesinin evlenmesi uzun sürmemişti. Aslında kemal amca kötü biri değildi ama selim annesinin babası üzerine yeni biriyle evlenmesini kabullenememişti. Annesi simaya onunla gelmesi için ne kadar ısrar etse de selim kardeşine söz hakkı bırakmamış gitmesine izin vermemişti. Kardeşi onun için her şey demekti.
Ne yazık ki benim kardeş gibi tutunacak bir dalım kalmamıştı, on dört yaşımdan beri kendi kendime sahip çıkıyordum.
Dedem sokağa atıldığım günden sonra beni yanına almıştı ve bana hep "seni o gün ki gibi yerde görmek istemiyorum" derdi bu yüzden her türlü kendini savunma derslerine göndermişti. Tabi benim dedem sıradan dedelerden değildi. Dedem bir komutandı ve salon beyefendisi babama ne yaptıramadıysa bana yaptırıyordu.
Neyse ki öğrendiklerimden hiçbir zaman pişman olmamıştım. Selim arabaya girip elindeki poşetleri bana uzattı "ne bu?" selim ellerini kalorifere uzatıp bir iki saniye ısıttı "simay hanımın iplikleri ve sipariş ettiği kumaşları" kaşlarımı kaldırıp kafamı anladım der gibi salladım.
Simayın küçük ama işlek bir butiği vardı ve bu işin hakkını veriyordu. Genelde ya beni yada çileri canlı model olarak kullanıyordu. Ben simaya hayır diyemiyordum ama çiler bu işlere çok zıttı bir keresinde simay çileri iki mahalle modelim ol diye koşturmuştu ve sonunda simay kazanmıştı. Aklıma çilerin o anki yüz ifadesi gelince gülümsemiştim.
Mahalleye gelince yağmur artmıştı ve silecekler yetişmiyordu. Selim arabayı park edince sweatimin kapüşonunu kızıl saçlarıma örtüp çantamı sırtıma takmıştım. Dönüp selime baktım "binaya girene kadar sırılsıklam olucaz dimi?" selim nefesini verip gözlerini kapattı "senin en azından kapüşonun var benim yok, saçlarımı yapmak için çok uğraşmıştım" selime kahkaha atıp tam çıkıcakken beni durdurdu "bizim eve koş" kafa sallayıp binaya koşmaya başladım selimde arkamdan geliyordu.
Binaya girince sinirle saçlarına dokundu "hayır ya of"selim oflayıp puflarken onun bu hallerine kahkaha atarak simayın yemek yaptığı anlaşılan kokuyla merdivenleri çıktım. Ben daha zili çalmadan simay kapıyı açtı "abi kumaşlarımı aldın mı?" selim bana döndü "görüyorsun dimi şunu insan der ki aman abicim ıslanmışsın gel şu saçlarını yeniden yapalım" kahkaha atarak içeri girince oturma odasında dergi karıştıran çilerle göz göze geldim.
Çiler bana susmam için işaret yaparken çaktırmadan içeri girip çantamı yere bırakıp ceketimi çıkardım. Selim hala söyleniyordu ama oturma odasına girip çilerle göz göze gelince bir anda sustu. Çiler çatık kaşlarla selime baktı "şu kıza söylenmeyi ne zaman bırakıcaksın?" selim cevap veremeyince bana baktı "sen ellerini yıkadın mı?" cevap vermeme izin vermeden beni tutup lavaboya kadar itikledi. Arkamızdan kapıyı kapatıp suyu açtı "çabuk saçlarımı yap" ellerimi yıkarken gülmeye başladım "ben ne anlarım ya saç yapmaktan hem iyisin böyle yağmur o kadar bozmamış saçlarını" selim aynaya bakıp saçlarının orasına burasına yön vermeye çalıştı.
Ellerimi kurulayıp saçlarının arkasını düzeltmeye başladım. Artık ne yaptıysa saçlarına oldukça düzgündü, bu kadar takıntı yapmasına gerek yoktu zaten yakışıklıydı. Mavi gözleri bir kilometre öteden belli oluyordu, pürüzsüz bir yüzü ve inci gibi dizilmiş dişleri vardı çene kaslarını söylemiyorum bile. Benimle boks antrenmanına gelerek vücudunu bir kalıba sokmuştu. Ona bakmayan kız yoktu çilerin de hoşlandığını hissediyordum ama çiler duygularını pek belli etmezdi.
Aynada kendine bakan selime bende aynadan bakmaya başladım "bu kadar takılma gayet iyisin." Selim bana baktı "iyiyim dimi" gülümseyip sağ elimi kalbime iki kere vurdum "güven bana" selim inci gibi dişlerini ortaya sererek gülümsedi "bir tanesin" bir anda ayaklarım yerden kesilince cırlayıp sırtına vurudum "lan bırak beni". Selim beni bırakıp son bir kez kendine bakıp lavabodan çıktı. Ben selimi tanıdım tanıyalı çileri seviyordu.
Ayadaki kendime baktım bir an ve korkunç görünüyordum. Göz altlarım mosmordu saçlarım yağmur suyundan dağılmıştı cildim ise nem istiyorum dercesine bağırıyordu. Saçlarımı dağıtıp gelişigüzel bir topuz yaptım. Suyu tekrar açıp yüzüme tekrar tekrar su vurdum. Aklıma yine babamın beni araması takılmıştı aklımdaki kırk soruya bir türlü cevap bulamıyordum.
Hemen yüzümü yıkayıp selimin yanına gittim. Üçü de mutfakta oturuyordu. Simay tabaklara çorba koyuyordu çiler ise fırındaki tavuğu kontrol ediyordu. Kapının önündeki sandalyede oturan selimin yanında durup omuzuna vurmaya başladım "selim!" beni duymuyordu öylece çilere bakıyordu sesinmi kısıp koluna vurmaya başladım "seliiim!" bir anda bana döndü "çürüttün kolumu eylem ne ne oldu?" avucumu açtım ve çilerle simayın anlamaması için avucumu gösterdim. Selim anlamayarak yüzüme baktı "ne istiyorsun eylem anlamıyorum" gözlerimi devirip kafasına vurdum "telefonum gerizekalı telefonum".
Selim bir anda kaşlarını çattı "bekle sana telefon, hayır geç şuraya otur"hayretle selime baktım o ise beni kolumdan tutup önündeki sandalyeye oturttu ben ise hala ona bakıyordum "telefonumu ver selim" ona meydan okurcasına kaşlarımı çatıp kafamı ona yakınlaştırdım o da aynısını yaparak bana yaklaştı. Anlımız birbirine değerken selim beni kışkırtırcasına "vermiyorum gel de al"bir anda ikizde ayağa kalkıp kedi köpek gibi kavga ederken ben selimin cebine uzanmaya çalışıyordum.
Simay bağırmaya başladı "yine neyi alıp veremiyorsunuz ya..abi dursana" selim elimi kolumu bir anda tutmuş havaya kaldırmıştı ve düşürecek gibi duruyordu "selim bırak beni" selim hala beni sinirlendirerek "in eylem elini kolunu tutan mı var" bir anda cırladım "selim delirtmeye beni bırak" çiler de bağırmaya başladı "selim düşüreceksin kızı" sonunda lafa gelip ayaklarımın üzerine indirdi beni.
Saçım başım dağılmıştı üstümdeki sweati düzeltip selime çatık kaşlarla baktım "telefonumu ver!"ellerimi hala ceplerine götürmeye çalışıyordum ama o ellerimi tutuyordu "vermiyceğimi söyledim ama" yine selimin üzerine giderken çileri arkamdan sarılıp durdurdu o sırada bende selime kızgın bakışlarımı gönderiyordum.
Simay lafa girdi "nedir bu ya telefon meselesi?" hemen lafa ilk ben girdim "telefonumu aldı geri vermiyor" simay abisine baktı "abi versene kızın telefonunu" arkamdan çiler lafa daldı "ulan kızın telefonundan ne istiyorsun" selim bir bana bakıp birde simayla çilere baktı "söyliyim mi?" gözlerimi büyütüp hazır çiler ellerimi bırakmışken yumruk olan elimi ona gösterdim "sakın selim" selim tam ağzını açıp söyliycekken üzerine atlayıp ayaklarımı beline bağlayıp ellerimi ağzına bastırdım. Selim ise durumdan faydalanıp ellerimi ağzından çeker çekmez beni omuzuna attı.
selim hemen konuşmaya başladı "bilin bakalım bu kızı kim aradı?" simayla çiler aynı anda kim diyince. sırtına vurmaya başladım "bana bak selim o ağzını açarsan ben kapamasını bilirim" selim beni düşürüyormuş gibi yapınca cırlamaya başladım o ise kahkahalarla gülüyordu.
Birden insafa gelip beni yere indirip kolunun altın aldı "ne meraklısınız siz ya o bizim aramızda" ters durduğum için gözlerime inen karaltıyla olduğum yerde öylece yere bakmaya başladım. Simay beni selimin kolunun altından alıp kendine çekti "abi kızın nevriyle oynadın ya baksana suratına" sandalye çekip beni oturttu.
Çiler ise selime söyleniyordu "sen delirdin mi ya kızı niye ikide bir havaya kaldırıyorsun ya düşse ne olucak aha bak kızın yüzündeki kan can gitti" selim ise bir bana bir çilere bakıp kıs kıs gülüyordu".
Simay dudaklarıma bir bardak su götürüp içirdi. Ama ben bunun intikamını kesinlikle alırdım bu yüzden kendime gelsem de gelmemiş gibi yaptım ve yine aynı noktaya bakmaya devam ettim.
Simay yüzümü inceliyordu ve endişelenmeye başlamıştı "abi naptın ya?" Selim simayı önümden çekip yüzüme eğilerek bakmaya başladı "eylem iyi misin?"
Telefonum cebindeydi. Selim simayla konuşmaya başlayınca çilere bakıp telefonu gösterdim. Çiler bir bana bir telefona bakıp bir süre anlamadı sonra anladığını göstererek göz kırptı.
Çiler selimin yanında durup hafif kendine çevirdi ve gözleriyle gözlerini sabitledi. Selim bir anda kaskatı kesilmişti bende o sırada fırsattan yararlanarak cebinden hızla telefonu çekip aldım.
Fark eder diye düşünmüştüm ama selim hala çilerin yemyeşil gözlerine bakmaya ve yüzünü süzmeye devam ediyordu. Onun bu hallerine gülerek yavaşça oturma odasına kaçtım.
Telefonu açmamla babamın 26 kez cevapsız arama baloncuğuyla göz göze geldim. Aklımda bir sürü soru vardı. Neden, neden şimdi arıyordu, neden onca sene sonra.
Ben gözlerimi telefona kitlemiş düşünürken çiler yanıma geldi "hadi gel yemek yiyoruz" hemen telefonu kilitleyip avucumda tuttum "tamam" çiler yüzümü avuçlarının arasına alıp gözlerini gözlerime kilitledi "eylem sen iyi misin?" şaşkındım ve şaşkınlığım gözlerime vuruyordu sanırım. Yüzüme zar zor bir gülümseme yerleştirdim "iyiyim çiler sen nasılsın?" Çiler gözlerini kısıp bana ciddi misin der gibi baktı "birşeyler var dimi? Birşey oldu?" Çilerdi bu anlardı hemde tek bakışta hatta iddiaya varım ki eve girdiğim anda o baygın gözlerimden anlamıştı.
Bende onun bana yaptığı gibi ellerimle yüzünü avuçlarımın arasına aldım "iyiyim, birşeyim yok tamam mı hiçbir şey olmadı" çiler yüzümü inceliyordu bana inanmamıştı "peki tamam geç o zaman mutfağa yemek yiyelim" tabiki bu işin peşini bırakmıycaktı gece kapıma gelip ağzımı bile yoklıycaktı. Kafamı sallayıp beraber mutfağa geçtik.
Uzun bir yemek ve sohbetden sonra yazır yağmur durmuşken hızlıca eve geçip suyu en sıcak seviyeye getirip uzun bir duş aldım. Bu zaman sürecinde tek düşündüğüm yaşadıklarımdı. Evden atılışım, yediğim tokat ve onca seneden sonra babamın beni ısrarla aramasıydı.
Üzerime gri eşofmanımı ve gri sweatimi giyip tarçının kabına yemek koydum. Tarçın yemek sesini duyar duymaz yanıma gelip teşekkür amaçlı elimi yalayıp yemeğini yemeye başladı. Yüzümdeki tebessümle tarçının tüylerini okşayıp kendimi koltuğa attım.
Karanlık çökmüştü ve yağmur yağmaya tüm hızıyla devam ediyordu. Televizyonu açmamıştım çünkü kafamdaki sesler yeterince başımı ağrıtıyordu birde televizyonu çekemezdim.
Arayamazdım, yemin etmiştim. Babamla bir daha konuşmıycaktım. Uzun zamandır bu sözümü tutuyordum ama o yıllar sonra arayıp bütün ayarlarımla oynamıştı. Annem zaten benimle küçükken bile ilgilenmiyordu babam gibi o da hiç aramamıştı ve ne yalan söyleyeyim yokluğunu hiç hissetmiyordum tek birşey hariç saçlarımı çekiştiren elleri.
Babam evde pek durmazdı sürekli iş için bir oraya bir buraya gidip günlerce bazen haftalarca gelmezdi. O kocaman konakta annem beni saçlarımdan sürüklerken kimse sesini çıkaramazdı. Halalarım, amcalarım, evdeki yardımcılar. Büyüdükçe beni annemin ellerinden bir bahane bulup ayıran sinan abim hariç. Beni annemin ellerinden kurtarıp evden çıkarırdı.
Dipleri acıyan saçlarımı öper yaralarımı temizlerdi. Bizim ailemizin geliri iyiydi yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdaydı ama bu bolluk sadece bana yaramıyordu. Annem sinan abimin eskilerini kıyafetlerini giydirir saçlarımı da herhangi bir lastikle toplardı. Upuzun saçlarıma bir kes makas değmemişti kıyafetlerim gibi saçlarım da kırıklarıyla yuvarlanıp gidiyordu.
Sinan abim eskilerinin bana giydirileceğini bildiği için kıyafetlerini yırtmamaya çok özen gösterirdi diğer çocuklar gibi koşuşturmazdı çünkü eğer koşup düşerse o giysisi yırtık da olsa bana giydirileceğini biliyordu.
Koltuğun yanında katlanmış battaniyeyi üzerime alıp koltukta uzandım. Tarçın yemeğini bitirip ayaklarımın yanına kıvrıldı.
O gece sıcak bir yaz akşamıydı. Sinan zeytinlikte işçilerle çalışıp kazandığı parayla bana bembeyaz bir elbise ve kırmızı üzerinde çiçekler olan bir toka almıştı. İlk kıyafetimdi ve o kıyafeti bana alan annem yada babam değil kuzenimdi beni onlardan daha çok düşünen tek insandı.
Oturma odasının karanlığıyla başımın ağrısı birleşip bende fena bir uyku yapmıştı göz kapaklarım iyice ağırlaşınca kendimi uykuya teslim ettim.
***
Duman fena halde gözlerimi ve boğazımı acıtıyordu aldığım nefes giderek azalıyordu. Ama kardeşimi bulmam gerekiyordu koskoca konakta kimse yoktu ve kardeşimin hangi odada olduğunu bulmam gerekiyordu ama yangın nerede onu bile bilmiyordum. Bembeyaz elbisem dumandan grileşmişti. Gözlerim yanıyordu ve nefes alamamaya başlamıştım. Merdivenlerden çıkıp sırayla bütün odalara bakmaya başladım
Ayağıma birden takılan cisimle yere kapaklandım. Uzun süre gözlerimi açamayıp olduğum yerde uzandım ama kalkmam gerekiyordu acıyan dizlerimi umursamayarak takıldığım şeye baktım kardeşimin yeşil kamyonetiydi bunu ona ben işçilerin yanında çalışıp almıştım ve hiç elinden bırakmazdı. Başım dönmeye başlamıştı ve aldığım dumanlı nefes ciğerlerimi yakıyordu.
Yeşil kamyoneti elime alıp ayağa kalktım yeşil kamyoneti dumandan zar zor görüyordum halbuki elimdeydi. Başımın dönmesi giderek şiddetlenince olduğum yerde durmaya devam ettim çünkü hareket edemiyordum.
Gür bir ses kulaklarımı doldurdu "kız burda" devam edemiyceğimi anladığımda gözlerimden yaşlar düşmeye başladı ve içimden kardeşimin beni anlaması için dua ettim "özür dilerim kardeşim" kendimi dumanların arasında nereye düşeceğimi umursamadan bıraktım.
Dizlerim sürtünmekten acıyordu. Kamyonete sarılıp kendimi karanlığa bıraktım. Hareket edemiyordum ama ayak seslerini duyuyordum "kız bayıldı hemen alıp geliyorum" sesler uğultulara dönüp bir süre sonra hiçbir şey duymadım. Ama boğuluyordum nefes alamıyordum. Kendimi nefes almaya zorluyordum ama gözlerimi açamıyordum. Boğazımı tutmaya başlamıştım. Göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu.
*** Boğazımı tutarak uykumdan uyandım hızla nefes alıp veriyordum. Gözlerimi kocaman açıp etrafıma baktım tarçın şaşkınlıkla bana bakıyordu. Üzerimden battaniyeyi kaldırıp verandanın kapısını yağmur yağmasına rahmen açtım. Soğuk hava anında bedenimi üşütüp içerinin ısısını alınca tarçın kapat dercesine havladı. Haklıydı hava çok soğuktu. Verandanın kapısını kapatıp battaniyenin altına girdim.
Sehpanın üzerindeki telefonum çalmaya başlayınca ışığı ve sesi odayı doldurdu. Uzanıp telefonu alınca arayan isim beni bugünden beri ısrarla arayan babamdı.
Kararlıydım telefonu açamazdım. Tarçın kucağıma uzanıp elimi yaladı. Ses rahatsız etmiş olmalıydı. Telefonun sesini kısıp tarçının yumaş tüylerini okşadım. Telefon kapanınca tarçın bana baktı. Kafasını karnıma yatırıp gözlerini kapattı.
Bir iki dakika sonra telefon elimde tekrar çalmaya başladı bu sefer babam değil kayıtlı olmayan bir numaraydı. Kaşlarımı çatıp telefonu açıp hoparlöre aldım. İlk karşı tarafın sesini çıkarmasını bekledim.
Yaklaşık bir dakika sonra bir erkek sesi odayı doldurdu "alo...eylem!" Kimdi bu ve ismimi nerden biliyordu. Susmaya devam ettim "eylem?" Susmaya devam ettim.
Tarçın kafasını kaldırıp telefona havladı. Gülümseyip kafasını okşadım. Telefon kapanmamıştı hala konuşmamı bekliyordu "eylem benim! sinan abin" gözlerim göz yuvalarından çıkarcasına büyüdü.
Kalbim hızla çarpmaya başladı "eylem hadi konuş benimle" kapıcağımı bilemeyerek telefonu kapatır kapatmaz telefonun pataryasını çıkarıp bir kenara fırlattım.
Arayan sinan abim miydi gerçekten peki ne diye şimdi arıyorlardı beni. Hem konuşup ne diycektim ki. Birden kapı çalınca kapıya baktım. Tarçın kucağımdan atlayıp kapıya koşup kapının kulbuna yetişmeye çalışıyordu.
Yerimden kalkıp salonun ışığını açtım. Tarçın havladığına göre bu bizimkilerdi öyle olmasa tarçın kapıya gitmem için beni engellerdi. Kapıya açmamla birbirine bakan çiler ve selimle karşılaştım. Selim beyaz bir boğazlı kazak giyiyordu çilerin üstünde ise siyah bir sweat vardı. Selim çilerin gözlerine dudaklarına yerleştirdiği tebessümle bakıyordu. Çilerin yanaklarını pembeleşmişti.
Onları bozmak istemezdim ama evin içine giren soğuk zehir gibiydi "sizi bölmek istemezdim ama ev soğuyor" ikisi de kendine gelip bana bakınca ilk içeri giren çiler oldu. Selim de bana aferin der gibi bakıp ellerini birbirine yavaşça vurdu bende sessizce konuştum "ne be allah allah ev soğudu" selim ellerini iki yana açıp sabır çektip içeri girdi.
Selim benim oturduğum yere oturmuş tarçının tüylerini okşuyordu. Çiler mutfakta dolapları karıştırıyordu. Mutfağın eşiğinde durup kollarımı kavuşturdum "çiler napıyorsun?" Çiler bana bakıp kıkırdadı "sana geliyordum marketten bişeler alıyım dedim sonra dedim ki amaan çiler eylemin evinden ala market mi var dolapları ev yemeği değil abur cubur dolu dedim ve işte burdayım" kahkaha atıp kapüşonumu düzelttim "iyiymiş o da, bana da getir" beni onaylayınca selimin yanına geçip ayağımı sehpaya uzattım.
Selim bana seslenince ona baktım "ne?" Selim mutfağa bakıp bana baktı "çok güzel bakıyordu be" gülümseyince omuzuma vurdu "tabi sen bozmasaydın" kaşlarımı çatıp bende ona vurdum "ne be gidin başka yerde bakışın". Selim bana dil çıkarınca bende ona aynı şekilde karşılık verdim.
Çiler içeri girince sustum. Sehpanın karşısına geçip yumuşak armut yastığıa oturdu. Kucağındaki abur cubur paketlerini sehpaya bırakıp hepsini açtı. Selim hayranlıkla çilere bakıyordu ve bu durum beni güldürüyordu.
Selim bana bakıp omuzuma vurup ona bakmamı sağladı "birşey mi oldu?" Bir çilere bir selime bakınca selim birşey olmaz dercesine elini salladı "birşey olmaz dökül" ayaklarımı sehpadan indirip jelibon paketinden bir iki tane alıp ağzıma tıktım "babam aradı yine sonra arkasından tanımadığım bir numara açıp konuşmasını bekledim arayan sinan abimdi" çiler elindeki jelibonu emmeyi bırakıp gözlerini büyüttü şu seni annenin dayağından kurtaran sinan mı?" Kafamı sallayıp ağzımdaki jelibonu yuttum.
Çiler jelibolunu ısırıp kafasını salladı "vay bee.. ee sonra" avuçlarımı açıp omuzlarımı kaldırdım "vu kadar konuşmadan telefonu kapattım" selim de sehpaya eğilip kafasını salladı "sence ne olmuş olabilir?" Dudaklarımı yalayıp jelibon yemeye devam ettim "hiçbir fikrim yok"
Selim koltuğun arasındaki telefonu ve bataryayı bulup telefonu açtı "napıyorsun?" Selim mavi gözlerini büyüttü "telefonu açıyorum işte. Sinanın bir daha aramasını bekliycez benim yanımda sinanla konuşucaksın" ciğerlerimdeki nefesi sonuna kadar verip saçlarımı geriye attım "peki tamam".
Selim telefonu açtıktan bir iki dakika sonra sinanın kaydetmediğim telefon numarası ekranda belirdi. Selim telefonu eline alıp bana döndü "açıyorum hoparlöre alıcam ben ne diyorsam onu diyceksin tamam mı?" Kafamı sallayıp onu onayladım.
Kalbim öyle hızlı atıyordu ki şimdi bayılacaktım. Ama selim soğukkanlılıkla telefonu açıp hoparlöre aldı. Çiler meraklı gözlerle telefona ve bana bakıyordu. Sinan abimin sesi hepimizin kulağında çınladı "alo...eylem benim abicim" gözlerim dolmuştu.
Selim elime telefonu verip kafamı kaldırarak ona bakmamı sağladı. Ağzım hareketlerini okudum. Ellerimle sakin olmamı söyleyip efendim dememi istedi. Bir yerlerime kaçan sesimi bulup boğazımı temizledim "efendim" sinan abim sesinden anladığım tınıyla güldüğünü anladım "eylem beni dinlemen gerek tamam mı? Bu mesele hepimizi ilgilendiriyor" gözlerimi büyütüp selime baktım. Selim sessizce ne olduğunh sormamı istedi.
Yine boğazımı temizleyip sordum "ne oldu?" Sinan abim nefes verdi "saklanman gerekiyor?" Kocaman olan gözlerimle selime baktım onun da benden farkı yoktu. Çiler ise elindeki jelibonu bırakımış kocaman gözlerle bana bakıyordu. |
0% |