Keyifli okumalar...
"Buyrun?" Karşımdaki adam şık giyimli, esmer, kirli sakallı, boyu benim boyumla hemen hemen aynı, gri gözlere sahip orta yaşlı bir adamdı "siz eylem olmalısınız" beni nereden tanıyordu "tanışıyor muyuz?" Adam elindeki stes topunu avucunda döndürdü "ben sizi tanıyorum ama siz beni tanımıyorsunuz?" Tek kaşımı kaldırdım "öyle mi?" Samimi olmayan gülümsemesiyle beni inceledi "ben dedenizin eski bir arkadaşıyım" dedem mi? Benim dedem bu adamı nereden tanıyor olabilirdi "dedemi nereden tanıyorsunuz?"
Önünü ilikledi "kendisi muğladayeken bana çok yardım etmişti, eğitimime destek olmuştu" dedemin böyle birşeyden bahsettiğini hiç hatırlamıyorum ama doğru olabilirdi. Başımı salladım "kendisini muğlada geçen hafta ziyaret ettim, size göz kulak olmamı rica etti" şaşırmıştım doğrusu çünkü dedem birinden böyle birşey istese yıllar önce birine söylerdi, neden şimdi böyle birşeyle birini yollasın ki.
bu adamın tipinden gram hoşlanmamıştım bu yüzden kapıyı sıkı sıkı tuttum "anlıyorum ama ben hala ne için buraya geldiğinizi anlamadım" adam hatırlar gibi ceketinin iç cebinden bir kart çıkarıp bana uzattı "karttımı size vermeme izin verin, bir ihtiyacınız olursa beni bu numaradan bulabilirsiniz. Başımı salladım "tamam" konuyu daha fazla uzatmak istemiyordum ve evimden derhal gitmesini istiyordum bu yüzden geçiştirdim "iyi akşamlar" adamın birşey demesine fırsat vermeden kapıyı suratına kapattım.
Kartın üzerine baktığımda bir tır lojistiği olduğunu gördüm adamın adı fermandı. Kimin nesi neyin fesiydi bilmiyorum ama hiç hoşuma gitmemişti.
Kartı dolaplardan birine kaldırıp tekrar oturma odasına tam geçicekken tekrar kapı çalınca adamın gitmemiş olabilme ihtimalini düşünüp. Kapıyı açmamla anılın içimi rahatlatan yüzünü gördüm "sen miydin?" Etrafına baktı "başka birini mi bekliyordunuz eylem hanım?" Tabiki bu saçma konuyu ona söyleyip gecemizi huzursuz etmek istemiyordum "hayır hayır, kızlardır diye düşünmüştüm" içeri girip kapıyı kapatıp belimden tutup kendine çekti "bekledin yani?" Benim kalp ritmi mesaisi an itibariyle başlamıştı "şey" eli açıkta kalan tenimden içeri girdi "ney?" Ne diyeceğimi bilemezken ve anılın delici bakışlarının etkisindeyken tarçının havlamasıyla ona eğildi
"Özlediğim bir şey de bu şeker kavanozu" tarçını sevip tekrar ayağa kalkınca gözleri beni ve bedenimi bulunca yutkunup içeriye geçti. Fazla mı abartı olmuştu sanki, hoşuna mı gitmemişti.
Kabanını ve ceketini çıkarıp beyaz gömleğiyle kalınca tarçınla oynamaya devam etti "şey, yemek yedin mi?" Beni baştan aşağı süzdü "atıştırmıştık kürşatla" başımı salladım "anladım" tarçını severken bir anda bana baktı "neden ayakta dikiliyorsun" bileğimden tutup beni yanına çekti. Anılla burada tek olmamız ne kadar doğruydu ki... uff at bu kötü düşünceleri kafandan eylem yeter.
Elimi boynuma götürüp ona döndüm "birşey içer misin bu arada?" Kolunu omuzuma attı, gözleri dudaklarımdan ayrılmazken "olur" diyince buzdolabına ilerleyip çilerle aldığımız birayı alıp içeri geçip birini ona verdim. Tarçını bırakıp parmaklarını parmaklarıma değdirerek elimdeki birayı aldı. Yanına oturunca kolu bedenimi sarıp beni kendine yakınlaştırdı "neler yaptın ben yokken" başımı salladım "hiç" gülümsedi "emin misin?" Yutkundum "evet neden?" Dudaklarını büktü "bilmem" yüzündeki gülümsemeyle televizyona döndü "birşeyler izleyelim mi?" Başımı salladım "olur, ne izleyelim?"
Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına koydu "sen ne tür seviyorsun?" Aklımı başımdan almaya başlamıştı bile "genelde aksiyon ve bilim kurgu" gözleri dudaklarımda gezindi "sen ne seviyorsan onu izleyelim" aksiyon adı adltında bir sürü film vardı ama o an aklıma uyumsuz filmi gelince onu açmaya karar verdim. Salonun ışıklarını kapatıp tekrar anılın yanına oturdum. Elimdeki birayı dudaklarıma götürüp tam içecekken anılın bana bakan gözleriyle durdum "birşey mi oldu?" Başını hayır anlamında salladı "bir kadına bira içmenin ne kadar yakışabileceğini düşünüyorum sadece" yanaklarım kızarırken başlayan filme odaklandım.
Leyan buradaki başrolleri bize benzettiğini söylemişti acaba benziyor muyduk?
Anılla ilk defa bu kadar bir şeylerden uzak bir filmden konuşuyorduk. Önceden olsa konuşmamızı sinan abim yada başka bir olay bölerdi. Anıl sevdiği kısımları söylüyor ben yorumumu söylüyordum hatta şimdiden iki şişe birayı devirmiştik.
Şişemde kalan son yudumu kafamı dikleyince bana bakan anılla göz göze geldim "farklısın" ne dediğini anlamayınca boş boş yüzüne baktım "farklısın... ormanlardaki yabani bir çiçek gibi" yanaklarımdaki ısının giderek arttığını hissedince utandığımı anladım.
Kolunu belime dolayıp kendine çektikten sonra boynumdaki saçı geri attı. Öpücek miydi? İç sesim hemen kendini gösterdi öpsün mü istersin? Kulağıma eğilip fısıldadı "bu gece bu müthiş kadınla uyumak istiyorum" bana o kadar yakındı ki o an ipler kopsun, bu ev bu ateşle kavrulsun istedim. Bana o kadar güzel bakıyordu ki bırakın ne yapmam gerektiğini adımı bile unutuyordum.
Kirli sakalları, kumral saçları, konuştukça oynayan adem elması, simsiyah gecelerden daha karanlık olan gözleri beni içine çekiyordu. Keşfedilmemiş bir kıta gibiydi, her cümlesi, her bakışı, her dokunuşu.
Bu adam bana bu kadar güzel bakarken aklım sabit kalamazdı, fikrim susmaz, kalbim sakinleşmezdi. Çünkü hücrelerim bile bendeki bu değişimin farkındaydı. Bir erkeğe olan katı bakışım gibi.
Zevkle ışıl ışıl parlayan gözleri yüzümün her yerinde gezinip dudaklarımda durdu "eylem" adımı çok güzel söylüyordu ve ben ismimi hiç kimseden bu kadar güzel duymamıştım. Dudakları ismimi söylerken ruhumu okşuyordu "eylem" anıl bana mı sesleniyordu... ama ben dudaklarından gözlerimi alamıyordum ki "hı" gülümsedi "biraz daha öyle bakarsan bu geceden sağlam çıkamayacağız" yutkundum
Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki istemsizce nefes nefese kalmıştım. Dudaklarımı araladım "anıl" dudaklarıma bakıp gülümsedi "efendim" kalbimin ritmi hızla atmaya devam edince elimi kalbime koydum "çok..." kelimemin devamını getirememiştim ama anıl anlamıştı sanırım. Sol elini kalbime koyup yüzünü yüzüme yaklaştırdı "çok güzel" eriyordum sanırım çünkü bunun başka bir açıklaması olamazdı.
Yavaşça eğilip tenimin açıkta kalan yeri... tam kalbimin üzerini öptü ve tekrar öptü. Beynim daha uyuşmaya ve bu anın içine hapsolmak istedim. Bu adamın dengemi sarsması çok hoşuma gitmeye başlamıştı
Çenemi nazikçe tuttu "güzelliğin beni büyülüyor" elimi yavaşça çenesine koymamla gözlerini kapattı, sakallarını okşadım. Baş parmağımı kalın dudaklarının üzerinde dolandırdım.
Kendimi bu adamdan çekemiyordum, ayrılamıyordum. Ve eğer biraz daha bu yakınlıkta kalırsak... derin bir nefes alıp ayağa kalktım "bira ister misin sanırım benim bir şişeye daha-" anılın bileğimden tutup kendine çevirmesi ve kucağına alması bir oldu "anıl napıyorsun?" Ayaklarımı salladım "yürüyebilirim" dudaklarını büktü "biliyorum" simsiyah gözleri bedenimde dolaştı "sadece kucağıma almak istedim" utançla susarken anılın delici bakışlarına bende karşılık veriyordum.
Kucağındaki benle yürümeye başlayınca "nereye götürüyorsun?" Dudağının kenarı kıvrıldı "uyumaya" gülümsedim "uyumaya mı?" Başını sallayıp odanın kapısını açtı "seninle uyumak istiyorum" beni yatağa koyup üstüme eğildi "itirazın mı var?" Başımı hayır anlamında salladım "hayır" üzerimden kalkıp üstündeki beyaz gömleği çıkarıp bir kenara koyunca kaslarına bakıp yutkundum.
Yanıma gelip üzerime baktı "hırkayla rahat edemezsin" sürekli sırıtmamdan biraz alkolün çarptığını anladım "edemem" düğmeleri çözmeye çalışıp çözemeyince anıl hırkanın eteklerinden tutup üzerimden çıkardı.
Bütün hücrelerim alev ateş yanmaya başlarken anılın simsiyah bakışlarından gözlerimi alamıyordum. Gözleri odada gezdikten sonra kenera koyduğum beyaz tişörtü alıp saçlarımdan geçirdi "beni delirtmek için mi giydin şunu" tişörtü düzeltip yatağa uzandıktan sonra beni de kollarına almıştı "beğenmedin mi?" Ne diyordum ben?
Saçlarımı geriye attı "beni etkilemek için buna ihtiyacın yok. Onlar olmadan da senden deli gibi etkileniyorum" yutkundum, bu itiraf beni dumura uğratmıştı. Dudaklarına kısa bir an bakıp tekrar gözlerine baktım. Öpsem sağ çıkar mıydım bu odadan.
Elini belime koyup yavaşça sıktı "seni öpmemden korkuyor musun?" İşte bu soruyu beklemiyordum. Korkuyor muydum... hayır hayır sadece heyecan "korkmalı mıyım?"gözleri gözlerimde sabit duruyordu ve benim soruma cevap vermedi. Dudaklarıma yavaşça eğilmeye başlayınca gözlerimi kapattım, o hissi tekrar yaşamak istiyordum.
Beni hızlıca çevirince ne olduğunu anlayamadan gözlerimi açtım. Beni yine tek hamlesiyle çevirip kollarını bana dolamıştı "o öpücük artık o kadar kolay değil" diyecek bir şey bulamayınca sustum. Demek o öpücük artık o kadar kolay değildi ha.
Gülümsemem yüzümde yayılırken anıl saçlarımdan öptü ve kısık sesini kulağımda duydum "saçlarına sadece ben dokunabilirim" yine birşey demedim.
Anılın teni o kadar sıcaktı ki üşüdüğümü hissetmiyordum bile. Kollarımı bütün bedenimi sarmış uyurken bile sıkı sıkı tutuyordu beni. Sabah nasıl uyanacaktık bilmiyorum ama uyandığımda onu görmek istiyordum. İlk defa yan yana uyumuyorduk ama bu kez uyandığımda onu görmek istiyordum.
~
Vücudumu esir alan soğuk gözlerimi açmama sebep olmuştu ve evet anıl yanımda değildi. Gözlerim komodinin üzerindeki saate takılınca öğleyin olduğunu gördüm "oha" ben bu saate kadar uyumuş muydum. Olayın şokuyla elimi yan tarafa atmamla parmaklarıma birşey dolandı.
Ne olduğuna baktığımda bunun bir kağıt olduğunu gördüm. Nerden gelmişti ki bu buraya kâğıdı elime alıp baktığımda bunun bir şiir olduğunu gördüm
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze.
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda.
Şiir yüzümde gülümsememe neden olurken kendimi yatağa bırakıp aptal aptal sırıtmaya başladım. Bu şiir Nahit Ulvi Akgünündü ama nedense şiir bizi anımsatıyordu. Daha önce kimse bana romantik şekilde yaklaşmamıştı ama bu hayatımda gördüğüm en güzel şiir en güzel günaydın mesajıydı. Hala otuz iki diş sırıtırken telefonum salonda çalınca kağıdı komodinin üzerine koyup koşar adım telefonu elime aldım. Arayan leyandı
-"alo"
-"günaydın kahramanım" güldüm
-"ne kahramanı leyan?"
-"arabamı kurtardın kızım, tabiki kahramansın"
-"bence değilim ama dediğin gibi olsun"
-"bak ne diycem yarın akşam kız kıza yemeğe gidelim çiler ve simaya da söyle"
Bileğimdeki saate baktım
-"yarın akşam mı?"
-"evet... yoksa planın mı var?"
-"planım yok...tamam kızlara söylerim"
-"öptüm"
Telefonu kapattıktan sonra çileri aradım
-"çiler uyandın mı?"
-"bu saate kadar senin uyuman lazım şekerim ben çoktan uyandım"
-"bu ne demek şimdi?"
-"bilmem belki anılla yatakta kalmak istersin diye"
İstemsizce gülümsedim
-"saçmalama çiler... leyan aradı yarın akşam yemek yiyelim dedi bende tamam dedim simaya söylersin"
-"söylerim de, niye sen söylemiyorsun?"
Ben niye söylemiyordum evet güzel soruydu. Anılın yanına gitmek istediğimi söylesem çok mu alay konusu olurdum
-"benim bir iki işim var halletmem gereken"
-"tamam hallet bakalım"
Anılın yanına gitmek istiyordum neden bilmiyordum yada yanına gitsem fazla mı saçma olurdu onu da bilmiyordum ama tek istediğim eğer yarın akşam görüşemeyeceksek yanına gitmek istediğimdi.
Telefonu bir kenera fırlatıp tam odaya geçicektim ki kapının çalmasıyla durup o tarafa baktım. Kimdi ki bu saatte
Kapıya ilerleyip açtığımda karşımda öfkeden gözleri kıpkırmızı olmuş sinan abim duruyordu
"Senin burada ne işin var?" Alaycı ifadesiyle "kızkardeşimi merak ediyorum sakıncası mı var" beni es geçip içeriye girdiğinde arkasından bakakaldım ve evet tabiki sorun vardı.
Ciğerlerimdeki tüm nefesi bıkkınlıkla bırakıp kapıyı örttükten sonra salona geçtim "buraya gelmen için daha iyi bir geçerli sebebinin olması lazım" oturduğu koltukta daha da yayıldı "illa bir sebebe ihtiyacım olduğunu sanmıyorum"
Tek kaşımı kısa bir an indirip kaldırdım ve kollarımı göğsümde birleştirdim "öyleyse onca sene gelmemek için de bir sebebe ihtiyaç duymazdın" bir şey demeden bana baktı
"Neden benimle gelmedin?" Karşısındaki tekli koltuğa kendimi attım, anlaşılan konuşma uzayacaktı "nereye? Çocukluğumu gömdüğüm ve bir kurşun yediğim o şehre mi?" Başımı iki yana salladım "bundan sonra o şehre ayak basmam için iyi bir sebebe ihtiyacım olması lazım"
O şehir çocukluğumu yutmuştu, her yerinde bir hayal kırıklığım ve üzüntüm duruyordu... oraya dönerek zaten aptallık etmiştim. Ama bundan sonra gider miyim onu tanrıdan başka kimse bilemez.
Kıpkırmızı gözleri, moraran göz altları, yorgun yüzünden uykusuz kaldığını anlıyordum. Ceketini çıkarıp koltuğa uzandı "o şehre değil bana dönücektin küçük karınca, abinin yanına" kafamı elime yasladım "sözde abim nerede yaşıyor acaba?" O daha sorumu cevaplayamadan koltukta uyuyakalmıştı.
Bütün bunların böyle olmasını istemezdim, peşimden sonradan da gelse affederdim, sadece arasa da... ama yapmadı, bu olay olmasa yanıma dahi gelmezdi bundan eminim. Sorularımı yanıtsız bırakıyordu, cevap istiyordum, neden böyle olduğuna dair, neden arayıp sormadığına neden babannemin taziyesi için bile aramadığına.
Ayağa kalkıp onu taşıyıp taşıyamayacağıma bir baktım. Cüssesi epey büyüktü ama taşıyabileceğimden emindim. Her ne kadar yatağım da rahatsız olsa da koltuklarımdan daha rahattı bu yüzden kolunu dürttüm "kalk bakalım koca oğlan" gözleri uykulu bana baktı "hı" kollarından tutup çekiştirdim
"Hı değil efendim, bana kötülük yapmana rağmen seni evimde ağırlıyorum bu iyiliğimi unutma" onun da kendini kaldırmasıyla onu yatağa taşıdıktan sonra postallarını çıkarıp üzerine yorganımı örttüm "senin burada kaldığın otel falan yok mu? Niye oraya gitmedin anlamıyorum ki?" Uykulu uykulu gözlerini aralayıp yanağıma iki kere vurdu
"Benim evim sensin küçük karıncam" içimden sabır çekip odanın perdelerini karanlık olması için kapadıktan sonra kapıyı kapatıp odadan çıktım.
Anlaşılan anılın yanına gidemeyecektim bu yüzden çok nadir yaptığım bir şeyi yapmaya karar verip evimi temizlemeye koyuldum. Nadir dediğime bakmayın simay benim için temizliyordu ama bunu yapma dememe rağmen beni evden kovup yapıyordu. Simay için bir nevi stres atma yöntemiydi.
Önce salonumdaki dün geceden kalma bira şişelerini toplamakla başlayıp temizliğe giriştim. Salon mutfak ve banyo derken saatin çoktan geç olduğunu fark edip hazırlanmak için banyoya kendimi attım. Kısa ve ılık bir duşun ardından çıkıp sessize odama girip koca oğlan uyanmadan kendime kıyafet alıp odadan çıktım.
Üzerime rahat eşofman ve sweatlerimden giyip saçlarımı kuruttuğum sırada kapının çalmasıyla bıkkın halde gidip kapıyı açtım "selam kahramanım" gelen leyandı ve benden ziyade tüm enerjisiyle karşımda duruyordu "selam, gelsene" içeri geçince arkasından bende içeri geçtim "eve geçmeden yanına uğramak istedim, aramadım da müsait misin diye ama sorun olmaz umarım" üzerindeki trençkotu çıkarıp koltuğa kendini bıraktı "saçmalama ne sorun olucak, hastaların mı vardı?" Eliyle saçlarını geriye attı "yok ya, böcekler camı kırmış ya, arabanın kırılan camını yaptırdım" suçlu çocuk gibi saçlarımı yalandan kaşıdım "o camı ben kırmış olabilirim" kaşlarını kaldırıp bana baktı "nasıl yani?"
"Arabanın anahtarı yoktu, bende cam kırıp içeri öyle girdim çiler de düz kontak yaptı" ağzı açık beni dinliyordu "sen önceki hayatında hızlı ve öfkelide mi oynadın kızım, delirdin mi?" Başımı salladım "delirdim, yeni olan birşey değil" bir anda ayağa kalktım "sen aç mısın yemek yapalım" elini kaldırıp beni durdurdu "hiç uğraşma, beni de uğraştırma spariş edelim" benim için problem olmazdı bu yüzden koltuğa geri oturdum.
Leyan da telefonunu çıkarıp spariş etti "abimle konuştun mu?" Bir anda sorunca şaşırsam da ne diyeceğimi bilemedim "neden?" Anıl birşey mi demişti ki "hiç merak ettim, abim dün akşam eve gelmedi de" söylememişti anlaşılan, madem anıl söylememişti benim söylemem de doğru olmazdı "bilmem" telefonun kenera bırakıp doğru söylediğime dair yüzümü süzdü "hiç mi gelmedi yani yanına" ensemi kaşıdım "şey işte, valimizi getirdi bana" tek kaşını kaldırdı "başka" başımı salladım "başka yok" dudaklarını büzdü "öyle olsun bakalım"
"Lavabo ne taraftaydı?" Elimle tarif edince salondan ayrılıp lavaboya geçti. Anılla aramızda daha ne olduğunu ben bile anlayamıyordum leyana ne diyecektim ki? Abinle aramızda birleyler oluyor ama bende anlam veremiyorum mu, bu çok saçmaydı.
Telefonumu kontrol edip anılın birşey yazıp yazmadığını kontrol ettim ama bir bildirim yoktu "tarçın uyuyor mu?" Büyük ihtimalle yine arka odaya gitmişti "arka odada uyuyordur, ben temizlik yaparken köşe bucak kaçıyor" leyan koltuğa oturmadan kapı çalınca eliyle bana işaret edip oturmamı söyledi "spariştir ben alırım"
Leyanla kendimizi yer minderine atıp spariş ettiği lahmacunları çıkardık "anlat bakalım eylem hanım, abimle aranda ne döndü" nereden biliyordu "n-ne anlatayım?" Gözlerime muzipçe baktı "eylem karşında çocuk yok anlıyorum ben" başımı salladım "neyi anlıyorsun leyan" gülümseyip ayran şişesini sallamaya başladı "abimin odasında senin portreni buldum" gözlerim kocaman olmuştu. Hangi tablodan bahsediyordu ki ona model olduğum mu? Ne saçmalıyorsun eylem sanki başka portre var "yani?" Kaşlarını çattı "ay eylem yeter anlat işte, birşeyler oluyor aranızda"
Kimi kandırıyordum ki ben, kız her şeyin farkındaydı işte "öf leyan gözünden de bir şey kaçmasın" şeytanice gülümsedi "asla, şimdi dökül" bardağımdaki ayrandan bir yudum aldım "ya sen beni boş versene. Hep benden konuşuyoruz" leyan başını salladı "benden mi konuşalım?" Başımı olumlu anlamda salladım "evet, senden konuşalım"
"Sen anlat bu sefer" ayranından bir yudum aldı "ney mesela?" Yarım nefes alıp düşündüm "mesela hayatında biri var mı?" Kısa bir an duraksasada dudaklarını büktü "kimse?" Salataya çatalımı batırdım "kimse" inanmamıştım doğrusu, çünkü leyan çok güzel bir kızdı. Hayatında biri olmaması neredeyse imkansızdı "kusura bakma leyan ama buna inanmamı beklemiyorsun herhalde" omuzunu indirip kaldırdı "niye be" gözlerimle onu gösterdim "sen kendine hiç aynada bakıyor musun? Senin gibi güzel bir kadını boş bırakmazlar, inanmam buna"
Leyan gülümsedi "niye seni bırakmışlar işte" gülümsedim "ben daha kadın olduğumu yeni yeni fark ediyorum leyan, bu yaşıma kadar aklımda hiç böyle birşey yoktu" leyanın muzip gülümsemesi yüzünde yayıldı "şimdi var mı?" Sorulan soruyla lokmam boğazıma takılıp öksürmeme sebep oldu "ne alaka leyan anıl, anılla ne alakası var" yüzüme bakıp kahkaha attı "ben demedim anıl sen dedim şapşal"
Ben mi demiştim... sanırım ben demiştim. Alttan dizine vurdum "dalga geçme tamam" resmen eline koz vermiştim afferim sana eylem "leyan gülme" bıyık altı gülüşlerini umursamamaya çalışıyordum "senin yok mu gerçekten sevgilin yada hoşlandığın biri falan?" Kaşlarını kaldırdı "ben o işlerden uzağım ya" geriye gidip sırtımı koltuğa yasladım "neden ki?" Dudaklarını büktü "işte" gözleri ufak bir an buğulanıp uzağa daldı.
LEYAN GİRAY;
Ağzımdaki kan tadını lavaboya tükürüp ellerimi lavabonun iki yanına koydum. Banyonun loş ışığı altında aynadan dağılmış yüzüme baktım. İki kaşımdan da kan akıyor, dudağımın büyük çocuğunluğunu kurmuş kan kabukları bağlamıştı.
Titreyen ellerim ve zar zor içime çektiğim nefesle gözümün kenarındaki morluğa dokundum. Daha yüzümdeki eski morluklar düzelmeden yenisi çıkmıştı başıma.
Yavaşça musluğu açıp avucuma su alıp ağzımdaki kanı çalkaladım. Kapının ardındaki zar zor duyduğum telefonumun melodisiyle musluğu kapatıp yatak odama geçtim. Dağılmış ve yırtışmış kıyafetlerim arasından telefonumu bulup ekrana baktığımda abimin fotoğrafını gördüm. İçimden iyi ki görüntülü değil diye şükrederken titreyen bacaklarıma daha fazla acı çektirmemek için kendimi yatağa attım. Parmağımı açma butonuna götürüp sesimi düzelttim
"Efendim abicim"
"Güneşim"
Gülümsedim "yakışıklı abim"
"Sesini duymak istedim, nasılsın güneşim?" Sesinden onunda gülümsediğini anladım
"İyiyim abicim, sen nasılsın?"
"Ben mi nasılım? Ben kardeşlerini çok özlemiş bir abiyim nasıl olabilirim?" Yüzüme acı bir tebessüm yerleşti
"bende özledim abicim" zar zor yutkundum "söz veriyorum sana şu okulum bitsin gelicem"
Abimin sesi kalbimi okşamış, ona olan özlemimi bir kere daha hatırlamıştım. Gözlerim yavaş yavaş dolarken içimden bir parça ona beni kurtar diye bağırmak geliyordu
"Sen okulunu oku güneş ışığım, elbet kavuşuruz zaten, böceklere de sahip çık onların aklı beş karış havada" böcekler...doğru ya, onlarla da neredeyse bir haftadır konuşamamıştım ve bunu abime belli edemezdim "sen merak etme abicim, ben onların enselerinden tutuyorum" abimin sesi tekrar gülümsedi "biliyorum gun ışığım sen yaparsın sana güveniyorum, kendine ve böceklere dikkat et. Güzel saçlarından öpüyorum" sol gözümden akan gözyaşını parmak uçlarımla sildim "bende öpüyorum abicim".
Telefonu kapatıp bir kenara fırlattıktan sonra aynadaki dayaktan mahvolmuş leyana baktım. O kadar perişan görünüyordum ki, şu halimi abim görse taş taş üstünde bırakmazdı biliyordum ama ona söyleyemezdim, çünkü benim bir nefes kadar yakınımda iğrenç bir herif vardı. Kapının eşiğinde elindeki kahve fincanıyla belirdi. Yapılı saçlarında gram bozulma olmamış hatta beyaz gömleği bile ilk ütülenmiş gibi dümdüzdü "prenses, ilk tur biraz hafif geçti ama ikinci part çok daha güzel geçicek emin olabilirsin" yüzüme iğrenir bir ifade takındım "orospu çocuğunun tekisin" kahkaha attı "leyancım, ağzından küfür duymak bile bana zevk veriyo. O güzel dudaklarla küfürü bile çok hoş söylüyorsun" midem onun bu kelimelerine karşı bulanırken göz temasımızı kesmek için tuvalete girip kapıyı kilitledim "beni o kapı durduramaz leyan. Sana ulaşmak için aramızda dağlar olsa seni bulurum hala anlamadın mı?" Gözlerimden akan gözyaşlarıyla aynadan kendime bakıp yaprak gibi titreyen ellerimle saçlarımı topladım.
"Nasıl kurtulucam buradan?"
GÜNÜMÜZ:
Elimi leyanın gözlerinde salladım "heey, burada mısın?" Kendine gelircesine bana bakıp ayranından yudumladı "dalıp gittiğine göre hayat senin için de iyi geçmemiş ya da aşk hayatın" başını salladı "yo" salata tabağındaki limonu eline alıp bana gösterdi "hayat bana biraz limon verdi" limonu lahmacuna sıkıp ısırdı "bende lahmacunuma sıktım" gülümsedim "güzel kullanım amacıymış" tek kaşını kaldırıp gülümsedi "öyledir" onda henüz çözemediğim bir gizem vardı. Leyanın hayatı hakkında bir tek arkadaşı olmadığını ve ailesini biliyordum. Bir doktor olmasından kaynaklandığına inandığım bir ağırbaşlılığı, hep pozitif olmasından kaynaklanan ruh hali vardı. Aslında ona dışarıdan bakan biri onun hayatın mükemmel olduğunu ve pürüzlerinin olmadığını sanabilirdi, fakat gerçek her zaman böyle değildir. İnsanların bilmediğimiz yönleri, bilmediğimiz yüzleri ve sakladıkları hisleri vardır. Leyan henüz benim içim kapalı kutuydu, gizemli ama güçlü bir kadındı ve ben bu gizemin kapısını aralamaya hazır hissettiğimi zannetmiyordum.
Çünkü hayatın gerçekleri canımı hayli yakıyor. Sadece ben değil, selim ve simayın da yaşadıklarını biliyordum. Aynı şekilde çilerin de, hepsinin yaşadıklarına acılarına ve gözyaşlarına şahittim. Artık daha fazla gerçeği omuzlarımdaki yüz kaldırmıyordu öğrendiklerini, öğreneceklerim yeteri kadar yüreğime ağırlık yapıyor ve bu his çok nadir zamanlarda ortadan kayboluyordu.
Leyanla yemeğin ardından sereserpe koltukta yayılmış dizi izliyorduk. Leyan birden bana döndü "abimle bugün hiç konuştun mu?" Başımı hayır dercesine sallayınca arkamdan bir ses "niye konuşsun eylem anılla ne alaka" bu sinan abimin sesiydi, uyanmıştı. Leyan şok olmuş gözlerle bir bana bir sinana baktı "bunun burda ne işi var be?" Bıkkınca gözlerimi kapattım "uyuyordu içeride" elini kaldırdı "uyuycak başka bir yer bulamadı mı?" Sinan abim arkamdayken konuştu "nerde uyuycağımı sana mı sorucam" leyan bir hızla ayağa kalktı "tabiki bana sorucaksın" leyanın elini tutup büyütmemesi için yalvaran gözlerle ona baktım "kardeşimin evi burası tabiki senden izin almayacağım ama sen kardeşimin evine gelirken benden izin alacaksın"
Şoke olan yüz ifadesiyle sinan abime bakıyordu "ben bunu yolarım" ayağa kalkıp leyanı tuttum "birincisi sakin ol leyan" sinan abime döndüm "ikincisi evime birilerinin girmesi için senden izin alacak değiller" sinan abim gözlerimin içine bakarak koltuğa kendini bırakırken tekrar leyana döndüm "sakin ol, sürekli burada kalmayacak"
"Kalmayacak mıyım?" Abimin sorusuyla Leyanla aynı anda "tabiki hayır" deyince ikimize bakıp elini tamam dercesine kaldırdı "otur lütfen"
Leyan bileğindeki saate baktı "yok benim eve gitmem gerek" başımı salladım "nasıl istersen" çantasını koltuktan alırken sinana bir kere daha baktı "yarın seni bu evde görmeyeceğim" alnımı ovuşturdum "buna siz karar vermiyorsunuz leyla hanım" leyan yumruğunu kaldırıp tam hareket edecekken durdu "iyi geceler sina bey" çantasını alıp kapıya ilerlerken abime büyülttüğüm gözlerimle bakıp peşinden gittim "sen onun kusuruna bakma" saçlarını geri attı "ben bakıcam ona bir gün" gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra açtı "neyse güzellik yarın görüşürüz" başımı sallayınca leyan hızlı adımlarla arabasına ilerledi.
Bıkkınca içeri gidip abimin karşısına dikildim "bu yaptığın ayıp değil mi?" Başını hayır dercesine sallayınca gözlerimi devirip televizyonun karşısına tekrar oturdum "senin ne alakan var anılla?" Gözlerimi kocaman açıp abime döndüm "ne alaka?" Gözleriyle beni gösterdi "onu sen söyleyeceksin" başımı salladım "yo, bir şey yok aramızda" kaşlarını kaldırdı "emin misin?" Başımı salladım "yok dedim ya. Ayrıca bundan sana ne, ister olur ister olmaz" birden ifadesi değişti
"Ne demek sana ne? İster olur derken?" Ayağa kalkıp televizyonu kapattım "baya sana ne. Bu arada oda benim sen koltukta uyu" hızlı adımlarla odama girip kapıyı kapattım.
Kolumdaki saate baktığımda uyumak için erken olduğunu düşünüp dolabıma ilerledim. Üzerime spor bir şeyler giyindikten sonra telefonumu cebime atıp odadan çıktım. Gözlerim tarçını ararken onu sinam abimin kucağında bulunca ellerimi çırptım "hadi kızım" oturduğu yerden beni süzüp sert bir sesle "nereye bu saatte?" Koşarak yanıma gelen tarçını sevip kapıyı açtım "kocaya kaçıyorum sende gelcen mi?" Deyip evin kapısını çarparak çıktım
Tarçın etrafımda dönünce kafasını öptüm "hadi kızım biraz yürüyüş yapalım" saçlarımı yolda yürürken at kuyruğu yapıp tarçınla sahile doğru ilerledik.
Islak yerler ve deniz kokusu içimi ferahlatırken bu hissi birde anılın yanında hissettiğimi fark ettim. Onun kadar değildi bu koku ama yine de içimi huzurla kaplıyordu.
Sahile inip kuyruğunu sallayan tarçınla yürüyüş yapmaya başlamışken cebimdeki telefon çalınca kızlar olabileceğini düşünüp telefonu cebimden çıkarmıştım ki anılın ismini görür görmez gözlerim kocaman oldu. Bir dakika ne diycektim? Durdum... delirdin mi eylem sanki yanlış bir şey yapıyorsun?
Derin bir nefes alıp açtım "efendim" anılın kulaklarıma dolan sesiyle istemsizce içime huzur dolmuştu "evinin ışıkları yanmıyor dışarıda mısın?" Ne! Hayır, eve mi gitmişti, evde sinan abim vardı "değilim ben" durup etrafıma baktım "şeydeyim" yutkundum "nerdesin?"
"Sahildeyim" anılın sesi gecikti "ama şu an evinin ışığı yanıyor" bıkkınca nefesimi bıraktım "çünkü evde sinan abim var"
Tek nefeste söyleyince anıl da bir süre durdu "hırsız desen daha az şaşırırdım... geliyorum konuşuruz" telefonu kapattıktan sonra bir banka tarçınla oturup beklemeye başladık.
Çok geçmeden mercedesin sesiyle yola baktığımda onun arabasını görüp ayağa kalktım. Anıl takım elbisesinden kurtulmuş daha spor giyinerek yanıma gelmişti "sinanın evinde ne işi var?" Onu görmemin üzerinden her ne kadar yirmi dört saat geçmese de yüzü içimdeki kıpırtıya sebep oluyordu "öğleyinde geldi kapıma... uykudan bayılacaktı neredeyse bende izin verdim kalmasına"
Uzun bir süre gözlerime baktıktan sonra dudağının köşesi kıvrıldı "kıyamadın dimi" başımı sallayınca gülümsemesi dudaklarında yayıldı ve gülüşüne bende gülümsedim.
Başını salladı "napıcam ben seninle hiç bilmiyorum" yolu gösterdim "yürüyelim mi? Tarçında sıkıldı zaten" gözleri tarçını bulunca eğilip kafasını okşadı "tamam yürüyelim" tarçın önümüzden ilerlerken bizde arkasından ilerliyorduk "neler yaptın bugün?" Göz ucuyla ona bakıp başımı salladım "pek bir şey yapmadım aslında uyandığımda sinan abim geldi, akşama doğru da leyan ziyaret etti" bana baktı "leyan mı?" Başımı salladım
Aklıma gelen şeyle gülümsedim "sinanı görünce çok sinirlendi" anıla baktığımda bana baktığını gördüm "sen ne yaptın peki?" Düşdündüm "ben mi?" Başını salladı "uyandığında ilk ne gördün mesela?" Şiirden bahsettiğini anlayınca dudaklarıma yerleşen gülümsemeye hakim olmaya çalışıyordum "zil sesiyle uyandım"
Ensesine elini koyup denize baktı "bir şey görmedin yani?" Dudaklarımı büktüm "görmedim" tarçın geri dönüp ikimizin arasından geçtikten sonra etrafımızdan dolandı "ne yapmaya çalışıyor anlamadım ki"
Tarçının kafasını eğilip okşadı "senin köpeğin anlaman gerekmez mi?" Gülümsedim "köpek benim ama halleri tanıdık gelmiyor"
Uzun bir süre yürüdükten sonra yorulup bir banka oturduk "sen şimdi bana yüzme bilmediğini mi söylüyorsun" serin hava ikimizi üşütüp saçlarımı dalgalandırdı "bilmiyorum. Neden bu kadar tuhafına gitti" uzunca gözlerime baktı "peki, bana başka yapmadığın bir şey söyle" durup biraz düşünmeye başladım
"Benim yapmadığım bir çok şey var aslında. Mesela hiç konsere gitmedim, hiç sinemaya da gitmedim" şaşırmıştı "sinemaya cidden gitmedin mi?" Başımı salladım "gitmedim"
"Neden"
Denizin kokusunu içime çektim "yani, sürekli çalışıyordum. O yüzden pek aktivite yaptım sayılmaz... benim yapmadığım şey çok peki sen?"
Anıl da benim gibi bir süre düşündü "ben babam yüzünden hayata çabuk atıldığım için aslında bir çok şeyi yaptım, pek çok ortama girdim" gülümsedim "nasıl yani mesela amerikaya gittin mi?" Başını salladı "gittim"
Gülümsedim "gerçekten yapmışsın"
"Tek bir şey" başımı ne dercesine salladım "buz pateni hiç yapmadım mesela" buz pateni mi?
"Yapmak mı isterdin?"
"Küçükken istiyordum ama şu an olmasa da olur bence" gülümsedim.
Kolumdaki saat gözüme ilişince onbire geldiğini gördüm "sanırım eve dönmemiz gerek" anıl cebindeki telefondan saate bakınca ayağa kalktı "hadi o zaman sizi eve bırakayım benim de kürşatın yanına geçmem gerek" başımı salladım ve arabaya geçtik.
Evin önüne gelince ona döndüm "teşekkür ederim tekrardan" gözleri saçlarıma takılınca gülümsemesi yüzüne yayıldı "önemli değil" kapıyı tam açıcakken anıl kolumu tuttu "bir dakika" durup ona döndüm "bir şey mi oldu?" Anıl cebinden bir şey çıkarıp bana uzatınca bunun bir kulaklık olduğunu gördüm "leyandan gördüğüm kadarıyla müzik ona iyi geliyor. Sana da bir tane almak istedim, spor yaparken yada aklına bir şey takıldığında iyi gelir diye düşündüm" bu adamın bu kadar düşünceli olması karnımdaki kelebeklerin hoplamasına sebep oluyordu "anıl... telefonu zaten sen verdin, birde bu olmaz"
Tam elini iticekken öbür eliyle elimi tuttu "lütfen eylem, alt tarafı kulaklık" gözlerimi devirdim "kablosuz kulaklık" kulaklığı avucuma bıraktı "sadece kulaklık" tenime değen sıcak teni beynimi uyuştururken simsiyah gözleri beni yutuyordu "anıl" dudaklarıma kısa bir an baktı "bu son olsun" başını sallayınca bende onu onaylarcasına salladım.
Biraz bana yaklaşınca yine yörüngeme fazla girmiş aklımı karıştırıyordu. Biraz daha yaklaşıp dudaklarını yanağıma bastırınca bütün hücrelerim alarma geçmişti.
Sanki temmuz ayının ortasında gibi sıcaklamaya başlayınca bende dudaklarımı yanağına bastırdım.
Anıldan daha uzaklaşmamışken kulağıma fısıldadı "eylem... arabadan şimdi inmezsen bir daha inemezsin" birden kendimi toparlayıp arabadan indikten sonra tarçını arka koltuktan çıkarıp büyük adımlarla eve girdim.
Kalbim ağzımda atarken bunu sinan abimin fark etmemesi için tarçına seslendim "tarçın hanım o patiler yıkanıcak, doğru banyoya"
Üzerimdeki hırkayı çıkarıp vestiyere astıktan sonra salonun kapı pervazında sinan abimi gördüm "senin anılın arabasında ne işin var?" İşte o an büyük bir bahane bulmam gerektiğini anladım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |