keyifli okumalar…
Vücudum alarma şimdi geçiyordu...kaçmamı söylüyordu. Yorganı üzerimden atıp evin kapısını açmamla kendimi dışarı attım ve onu gördüm. Anıl elindeki sigarayla kapının önündeydi...hep oradaydı, bir sorun olduğunda anıl yanımdaydı. Her zaman olduğu gibi yine buradaydı. Beni görünce elindeki sigarayı yere atıp bir adım atmışken koşarak yolun karşısına geçip anılın boynuna sarıldım "anıl kaçalım" endişeyle bana sıkı sıkı sarılıyordu "ne kaçması eylem birşey mi oldu, kabus mu gördün yine" boynunu bırakıp evi gösterdim "eve biri girmiş" kelimelerimle endişeli yüzünü ciddiyete bürüdü.
Beni bırakıp arabayı açıp torpidodan elinde silahla çıktı "sen bekle burada" önüne geçtim "hayır hayır sakın gitme lütfen gitme" elini yanağıma koydu "birşey yok güzelim eve girip çıkıcam" başımı salladım "olmaz olmaz lütfen gitme" burnundan soluyup cebinden telefonu çıkardı
"Arın hemen eylemin evine gel ama dolu gel yanına bizim çocukları al" telefonu kapatıp cebine koyduktan sonra kolumdan tutup beni kendine çekti. Bütün bedenim yaşadığım şokla sarsılırken ellerim buz gibi olmuştu. Beni sıkı sıkı saran anıla karşı bende ona sıkı sıkı sarılıyordum. Evet ben dövüşçüydüm, korkmadan her kavgaya girebilirdim ama ilk defa böyle korkunç bir olayla karşı karşıya kalıyordum.
Anıl yüzümü yüzüne bakmamı sağladı "anlat bana ne oldu?" Yutkundum "yatağımda bir ağırlık hissettim sen sandım ama gözlerimi açtığımda kar maskeli bir adam vardı" yüzümü avuçları içerisine aldı "birşey dedi mi güzelim" biraz düşündükten sonra söylediği kelimeler aklıma gelmişti "şey dedi, abimin selamı var tez zamanda seni yanına alacakmış" çenesini sıktı, kaşlarını çattı "onu elime bir geçirirsem" beni tekrar göğsüne yaslayıp sıkı sıkı sarıldı "korkma ben buradayım"
Arkamızda beliren araba farıyla dönüp oraya baktık. Gelen arın ve diğer adamlardı. Arın hemen arabadan inip yanımıza geldi "ne oluyor abi?" Anıl evi gösterdi "eve biri girmiş çabuk mahalleyi arayın kaçmasına izin vermeyin" arın hemen adamlara döndü "mahalleyi arayın, siz benimle gelin" arın anında adamları dağıtırken anıl beni arabaya ilerletip ön koltuğa oturttu "korkma buradayım" onu onaylayınca kapıyı kilitleyip arının peşinden eve girerken belindeki silahı çıkardı.
O evin önünde olduğu için çok şanslıydım, eğer burada olmasaydı o anki panikle ne yapardım bilemiyorum. Kapıdan çıkar çıkmaz onu görmek içimi rahatlatmıştı. Uzun süredir tek kalıyordum, dedemden ayrıldığımdan beri sadece bendim... bir çok kez mahalle kavgalarına, belalı tiplere, eli bıçaklı adamlarla karşı karşıya kalmıştım. İlk defa evime biri giriyordu, hayatımla ilk defa tehtit yemiyordum sorunlarımla dedem beni bıraktığından beri tek savaşıyordum. Evime her kim girdiyse beni korkutmayı başarmıştı, korkmuştum kabul ediyordum.
Evimin ışıklarını yakmışlar evden iz arıyorlardı zannımca, diğerleri ise mahalleyi turluyordu fakat bulabileceklerini sanmıyordum, arınlar gelene kadar adam çoktan kaçmış olmalıydı.
Biraz sonra anıl kapının önüne elinde gülle çıkmıştı. Bu gül adamın bana bıraktığı güldü. Anıl cebinden zippo çakmağını çıkarıp gülü tutuşturdu. Gül alevler içinde yanarken onu yolun ortasına atıp arabaya ilerledi. Sonradan fark ettiğim elindeki ceketimle arabaya binip ceketi omuzlarıma koydu "seni artık burada tek bırakamam eylem" kapısını kapatıp arabayı çalıştırdıktan sonra arının yanında durup camı açtı "siz burayı halledersiniz, eylemin evine bir alarm sistemi ve kamera taktırın bahçeyi dahi görsün" arın onu onayladıktan sonra camı kapatıp arabayı sürmeye başladı "nereye gidicez" sağ elini yanağıma koyup baş parmağıyla okşadı "benim yanımda güvende olacaksın"
Tam da artık tehlike kalmadığını ve evimde kalabileceğimi düşünürken bu olan da neydi şimdi. Bu adam kimdi, beni nereden tanıyordu, neden böyle birşey yapmıştı hiçbir fikrim yoktu...tek bildiğim burnumun bela kokusu aldığıydı.
Anılla göl evine hemen gitmemmiş, takip edilebilme ihtimaline karşı yolu uzatmıştıktık ve nihayet göl evine gelmiştik. Evin önünü adamlarla doluydu. Anıl arabayı adamların birinin yanında durdurdu "gözünüzü dört açın" arkamızdan demir kapı kapandıktan sonra evin ışıklarının yanmadığını gördüm. Zaten neden yansın ki saat gece üçtü, bu saate ayakta olan ancak bizim gibi deliler olmalıydı. Arabadan indikten sonra anılla eve girip merdivenlere yönelmişken durdum "ben salonda uyurum" kolumdan tutup çekiştirdi "sence ben seni gözümün önünden bir saniye ayırır mıyım?" Sessiz adımlarla anılın daha önce girdiğim odasına girip kapıyı kapattık.
Işığı açmadan yatağın yanına gidince anıl arkama geçip ceketimi çıkardı "gir yatağa" yorganı kaldırıp kafamı yastığa koyduktan sonra anıl üzerime yorganı çekip saçlarımı geriye attı "sen uyumayacak mısın?" Kafasını salladı "uyu sen, ben buradayım" onu onayladıktan sonra bana sırtını dönüp dolabına ilerledi. Üzerindeki kırışmış gömleği çıkarınca sırtındaki kasları gözler önüne serdi. Eliyle rafları karıştırıktan sonra siyah bir tişört çıkarıp giyindi. Pantalonun düğmesini açtığını anladığım an kafamı camdan dışarı çevirdim.
Yatağın yanında büyük, göle bakan bir cam vardı. Perdesi olmadığı için içeriye direkt ay ışığı vuruyordu. Kapanan dolap kapağının sesinin ardından anıl camın önündeki tekli koltuğa kendini bırakıp simsiyah gözleriyle bana baktı. Dağılmış saçlarını elleriyle daha çok dağıttı ve fısıltı gibi çıkan sesiyle "uyu artık" onu dinleyip gözlerimi kapattım.
Ama adrenalin bütün uykumu kaçırmıştı fakat gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim. Anılın nefes alıp verişini, yutkunuşunu dinliyordum. Koltuktan kalkıp masaya ilerledikten sonra masanın üzerindeki bardağa tahminimce viski koyup tekrar koltuğa ilerledi. Ama oturmadı, bardağı mermer gibi bir yere bırakıp tekrar masaya ilerledi. Kağıtlarının hışırtsının ardından kalemlikten kalem seçip koltuğuna öyle geçti.
Yutkunmasından anladığım kadarıyla ilk önce viskiden bir yudum alıp bardağı bıraktı...sonra kalemin kağıdın üzerinde çıkan sesi duyulmaya başladı, çiziyordu ama ne çizdiğini bilmiyordum.
Çok uzun bir süre kalem darbelerinin sesini, nefes alıp verişinin sesini dinledim. Uyuyamıyordum ve o da bunun farkındaydı. Kalem darbelerinin sesi kesilince gözlerimi aralayıp bana bakan simsiyah gözlere baktım "uyuyamadın" gözlerimi kapatıp açıp onu onayladıktan sonra yorganı üzerimden kaldırıp yavaş adımlarla yanına gidip önünde diz çöktüm. Fısıltıyla "ne çiziyorsun?" Kalemi parmaklarında döndürüp sehpaya bıraktı ve aynı fısıltıyla "hayatımda gördüğüm en güzel manzarayı" kağıda baktığımda bunun ben olduğunu gördüm. Yatağını, siyah çarşafların içinde uyuyan beni çizmişti. Bir elim yastığın altında diğer elim yorganın üzerindeydi "çok güzel olmuş" eline viski bardağını alıp bir yudum daha aldı "güzel olan sensin"
Gözlerimi onun üzerinden bir dakika ayıramıyordum sanki her hareketi büyülü bir andı. Dudaklarından çektiği bardağı elinden yavaşça alıp içtiği yerden bardağı tamamen bitirdim. Yoğun bakan gözleri her yerimdeydi bunu biliyordum. Bardağı elimden alıp sehpaya bıraktıktan sonra elimden tutup ayağa kaldırıp oturduğu tekli koltuğun yanında kalan boşluğa beni oturtup bacaklarımı bacaklarının üzerine koydum. Bir kolunu belime koyup bütün vicudumu süzdü "eylem" cevap vermeyip sadece gözlerine bakıyordum "bana ben ateşim dediğinde seninle su olmaya razıydım...ama anlıyorum ki o ateş sadece sen değilsin" parmakları tenimi okşuyordu "bu karanlık içinde bana huzur veriyorsun" sözleri dudaklarından bir fısıltı gibi çıkıp beni sarhoş ediyordu "benim geçmişim karanlık" elimi yanağına koyup baş parmağımla okşadım "karanlıktan korkmuyorum... karanlığını seviyorum"
Gözleri ağır ağır açılıp kapanırken elimin soğukluğu sıcak yanağında ısınıyordu "eylem" tekrar cevap vermeyip sadece gözlerine baktım "ben-" cümlesini tamamlamasına izin vermeden dudaklarının üzerine baş parmağımı koyup susturdum "şimdi değil" başını sallayıp bacaklarımın altından kolunu geçirip beni kucağına aldı "anıl ben yürüyebiliyorum" beni yatağa bırakıp o da yanıma geldi "biliyorum, ama seni kucağıma almayı seviyorum" bana arkamdan sıkı sıkı sarılıp saçlarımı öptü "kızıl saçlarını seviyorum" gülümserken onun kalp atış seslerinde uyumaya hazırlanıyordum.
~
Genzimi yakan sigara kokusuyla gözlerimi araladığımda anılı dün geceki yerinde bana bakarak sigarasını içerken buldum "anıl" gözleri kızarmış ve teni bembeyaz görünüyordu. Gözlerim saate takıldığında çoktan öğleyini geçtiğini gördüm "günaydın" boğuk çıkan sesiyle ona baktım "günaydın, saat çok geç olmuş keşke uyandırsaydın" yorganı üzerimden atıp yatağın başlığına sırtımı yaslayıp bacaklarımı kendime çektim "dün gece zaten uyumadın, uyumanı istedim" dün gece... sırtıma yine bir bela sarılmıştı. Bela peşimi bırakmıyor aksine gün geçtikçe daha çok bulaştığımı hissediyordum ve ben bu belaya anılı da ortak ediyorum. Babasının pis işlerinden elini çekmesine rağmen benim bu durumum onu tekrar çamura batırıyordu. Kendimle beraber onu da yakıyordum
Sigarasını söndürüp ayağa kalktı "düşünceli görünüyorsun" üzerindeki tişörtü çıkarıp saçlarını karıştırdıktan sonra yüzüme dikkatlice baktı "iyi misin?" Elindekini koltuğa bırakıp karşıma oturdu "bilmiyorum" bacaklarımla bağdaş kurdum "kafanı kurcalayan nedir? Eğer tarçını merak ediyorsan o selimlerde" başımı salladım "kafamı kurcalayan şey o değil" ne olduğunu söylemem için gözlerimin tam içine bakıyordu "anıl, seni peşimden belaya sokmak istemiyorum" yutkundu "o ne demek" ellerimi saçlarıma götürüp karıştırdım "leyan anlattı bana...şeyi, eskiden yani senin küçük yaşta babanın işlerini yaptığını" gözleri yüzümün her yerinde gezindi "ben seni beladan belaya sürüklüyorum, ben yanarken sende yanıcaksın sana birşey olmasından kor-" elleri ellerimi avuçları içerisine alıp öptü "sen her belaya değersin"
Kalbim anında hızlanmaya başlarken karşımdaki bu görüntü bu hıza hiç iyi gelmiyordu "endişeni anlıyorum, ama aynı endişeyi ben senin için hissediyorum" ona kendimi yaklaştırdım "senin için belaya bulaşmaya hazırım" saçlarımın bir tutamını tuttu "bu kızıl saçlar için herkesi karşıma almaya hazırım" ANIL GİRAY... aklımı başımdan alıyordu. Öyle bir duyguydu ki bu ne tarifi vardı nede benzeri. Bu adam bana anne ve babamın vermediği değeri ve sevgiyi veriyordu. Onunlayken kendimi romantik bir filmin baş karakteri gibi hissediyordum. Aşk böyle birşey mi bilmiyorum, beni uyutan zehrili bir sarmaşık mı onu da bilmiyorum ama bildiğim tek şey bu rüyadan hiç uyanmak istemediğimdi.
Saçlarımdaki eli çenemi tutup beni kendine çektikten sonra alnıma uzun bir öpücük bıraktı. Bu adam filmlerdeki başrol oyuncunun ta kendisiydi. Fısıltılı sesiyle "duşa gireceğim. Leyan uyanmıştı eminim kahve içiyordur, ona eşlik edebilirsin yada" boynumu kapatan saçları geri itti "benimle bu odada saatlerini harcayabilirsin" anında basan sıcaklıkla kalp çarpıntımı duymaması için nefesimi tuttum "şey, ben leyana eşlik etsem iyi olur" yataktan hızlıca kalkıp kendimi odadan dışarı attığımda nefesimi bıraktım. Merdivenlerden inip salona girdiğimde mutfaktan leyanın sesi ve yaptığı kahvenin müthiş kokusu geliyordu. Anıl doğru tahmin etmişti, kardeşini tanıyordu.
Mutfağa girmemle hiç şaşırmamış gibi bana baktı "günaydın" üzerinde saten şort ve gömlekten oluşan pijama takımı vardı "günaydın" elindeki demlikten bir kupa da bana koydu "hava çok güzel terasa çıkalım" peşinden terasa çıktıktan sonra bahçe grubuna oturup kahvemi masaya bıraktım "hiç sormadın ne olduğunu" kahvesinden bir yudum aldı "arın birşeyler anlattı şimdi de senden dinliyim dedim" güneşin vurduğu göl parlıyordu bir süre temiz havayı içime çektim "ne olduğunu birde ben bilsem" gökyüzüne bakıp gözlerimi kapattım "o ne demek?" Elimle yüzümü ovuşturdum "bilmiyorum leyan, gece yatağımda birşey hissettim bir uyandım kar maskeli bir adam ağzımı tutuyor" arkasına yaslandı "tramva yaratmış olmalı" kupayı elime aldım "eğer ben kapıdan dışarı çıkıp anılı görmeseydim o zaman tramva olurdu" saçlarını toparlayıp geriye attı "abimin o saatte orda olması mucize değil sana olan aşkı" anıl giray... düşününce bile başımı döndürüyordu.
Leyanın gülümseyen yüzüne bakıp bende gülümsedim "abimle ne olduğunu hala anlatmadın" yüzümdeki aptal sırıtışla "belli olmuyor mu?" Güldü "bu arada dün geceyi hatırlıyorum abim kahveni üfleyip sana içiriyordu" kızaran yüzümü avuçlarımla kapattım "hiç yüzünü saklama" elimi yanaklarıma koydum "hatırlıyorsun değil mi?" Başını sallayarak büyük bir kahkaha attı "sende onun kucağına kendini bıraktın" ellerimle kendime yelpaze yaptım "söyle bana abim itiraf etti mi?" Dün gece ben susturmuştum onu ve daha önceleri de ve bunu aziz giray yüzünden yapmıştım ama şu an umrumda olmadığını hissediyorum "daha önce söyleyecekti ben susturdum" leyan elini alnına koydu "sen kafayı mı yedin"
Evet ben kafayı yemiş olmalıydım "of leyan ya" ellerini çırptı "o zaman yemeğe çıkın" ne dediğini idrak edemeyerek "ne" diyince ellerini iki tana açtı "ne var bunda eylem. Abim seni baş başa romantik bir yemeğe çıkarıcak" kafamı salladım "saçmalama leyan sence ben o tiplerden miyim?" Omuz silkti "ol sende o zaman" kupayı elime alıp soğuyan ellerimi ısıtmaya çalıştım "leyan sence ordan bakılınca ben ömrümü randevularda geçirmiş biri olarak mı görünüyorum" büyük bir yudum alıp içimi yakmasına izin verdim "o zaman abim sana nasıl açılacak" abine kalsa dün gece yapacaktı diyemedim elbette onun yerine sadece omuz silktim.
Anılın kokusu burnuma kadar gelince havayı içime çektim "hanımlar" anıl teras kapısından içeri girince ona baktım. Duş almış, takım elbisesini giyinmiş, saçlarına eliyle şekil veriyordu "abi" anılın gözleri benim üzerimdeydi "bu gece geç gelebilirim beni beklemeyin" leyan ona çatık kaşlarla "ne işin var abi" anıl leyanın saçlarını karıştırdı "ben sana hastalarınla ne konuşuyorsun diye soruyor muyum?" Gülümsedim "birşey olursa ara-yın" gözlerinin içine bakıp başımı salladıktan sonra saatine baktı "arın burda olmayacak ama boş bırakmıycaklar burayı" başımı salladıktan sonra verandadan çıkarken leyan aniden yerinden kalkıp "abi" peşinden ceylan gibi zıplaya zıplaya gitti.
Ve ben... eylem aktaş. Bu adam dengemi bozuyordu
Çiler'den:
Elimi alnıma koydum "simay ağaca dönüştüm beklemekten" elindeki kumaşlarla koştura koştura geldi "tamam ya geldim işte" dün geceki sarhoşluğumuzdan sonra kendimizi toplayamamış bu yüzden oldukça geç uyanmıştık. İkimizin de başında keskin bir ağrı vardı ama bugün simayın yanında butikte olmalıydım. Yetiştirmesi gereken bir nişan elbisesi vardı.
Converslerini giyip bağcıklarını içine tıkıştırdı "hadi çabuk ol" elimi kaldırıp beni merdivenlerde es geçip koşa koşa giden simayın arkasından baktım "evden geç çıkan sensin ya hani" beni umursamayıp tavşan gibi seke seke binadan çıkıyordu. Tam butiğe geçicektik ki kapının önündeki takım elbiseli adam dikkatimi çekti. Butiğe biraz daha yaklaştığımda bu kişinin anıl giray olduğunu gördüm "anıl değil mi o?" Simay da benim gördüğümü görmüştü "evet tam olarak o" anılın yanına varamadan simay koşarak anılın yanına gitti "eyleme birşey mi oldu?" Anıl ikimize bakıp ellerini cebine koydu.
Bende yanlarına büyük adımlarla vardım "aslında oldu" elimle butiği gösterdim "burada konuşmayalım butiğe girelim" simay kot pantalonunun cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtıktan sonra içeri girip yuvarlak masanın etrafında toplaştık "kötü birşey mi oldu?" Anıl başını salladı "buraya geliş sebebim daha farklı ama evet birşey oldu" elimle devam etmesini işaret ettim "dün gece eylemin yatak odasına kadar biri girmiş" ağzım o şeklini alırken simay ellerini ağzına kapattı "eylem iyi mi?" Telaşlanmamamız için eliyle işaret etti "iyi merak etmeyin onu göl evine götürdüm ama bu eyleme kasıtlı yapılmamış birşey olabilir yani mahallede böyle bir tehdit olabilir siz de dikkat edin" ona başımı salladım.
Simay sandalyeyi çekip oturdu "senin buraya asıl geliş amacın neydi?" Anıl ikimizin de gözlerine baktı "yardımınıza ihtiyacım var" tek kaşımı kaldırdım "nasıl yani?" Simay dönüp bana bakınca bende omuz silktim "konu eylem ve ben" yüz ifadem yumuşayıp yüzüme haylaz bir gülümseme yerleşti "şöyle desene" bende simay gibi sandalye çekip oturdum "otur lütfen öyle konuşalım" o da oturdukan sonra onu dinlemeye başladım "ona açılmak istiyorum ama nasıl yapacağımı veya neyden hoşlanacağını bilmiyorum" simayla birbirimize bakıp otuz iki diş sırıtıp masaya aynı anda yaklaştık "doğru adrestesin" simay lafa girişti
"Aklında herhangi birşey var mı?"
"Leyan akşam yemeğine götürmemi söylüyor" ikimizde dudak büktük "o taktik leyanda işe yarar eylemde değil" deyip gülümsedim "eylem daha samimi şeyleri sever" anıl ne demek istediğimi anlamaya çalışır gibi kaşlarını çattı "nasıl yani" benim yerime simay lafa girdi "çiler demek istiyor ki; eylemi şık bir restoranda etkileyemezsin" başımı salladım "öyle şeyleri sevmez" simay söze girdi "onu bir kucak dolusu çiçekle de etkileyemezsin pek hoşlanmaz" anılın kafasının karıştığına yemin edebilirdim "ne yapıcam peki" simayla birbirimize baktık "eylemin en çok sevdiği şey çakı, kelebek, müşta gibi şeyler" anıl durup düşündü "nasıl yani ona kelebek mi hediye ediyim" başımı iki yana salladım "onu poligona götür" bir an düşündükten sonra gülümsedi "ona silah kullanmayı biraz öğretmiştim" onu onaylarcasına gülümsedim "eylem öyle şeylere bayılır. Silah tutmaktan çekinmez" simay saçlarını topladı "tabi ben her ne kadar silaha karşı olsam da eylem seviyor ama siz yine de dikkatli olun"
Anıl ayağa kalktı "taktik için teşekkür ederim bunun üzerinde düşünücem" gülümsedim "prenses değil amazon kızı" anılın gözleri parlarken bize baş selamı verip butikten ayrıldı. Yanaklarımı şişirip üfledim "aralarındaki ateş trafolardan daha tehlikeli" simay da yanımdan kalktı "mutlu olmak eylemin de hakkı" elbisenin başına geçip düzeltmeye devam etti "dün gece biz önden gittik ama sen biraz geç geldin. Kürşatla bir yere mi gittiniz?" Simay telaşla "saçmalama çiler nereye gidicez sanki" şüpheyle gözlerimi kıstım "sen benden birşey mi saklıyorsun küçük tavşan" üzerindeki hırkayı çıkarıp kenara koyarken bana döndü "saklamıyorum çiler" nefesimi bıraktım "öyle olsun bakalım" gözlerim saate takılınca teslim saatinin yaklaştığını gördüm "elini çabuk tut küçük tavşan şimdi gelirler" kafama gelen yün yumağıyla ona döndüm "napıyorsun be" sinirli gözlerle "emir vericeğine gel de yardım et" bu kız benim başımın belasıydı.
Simay'dan:
Eylem, anılın kucağında gözümün önünden geçip gittiler ama düşüneceğim şey onlar değil ağzıma gelen mide sularımdı, o son kadehi içmeyecektim. Kendimi yere atmış nerde olduğum umrumda olmadan uzanıyordum "simay sen iyi misin?" Abimin sesliyle kafamı kaldırmadan ona iyi olduğuma dair elimle işaret ettim "çiler pek iyi durmuyor eve gitmemiz lazım" ona cevap veremeden bir el elimden tutup kaldırınca karşımda kürşatın mavi gözlerini gördüm "iyi misin?" Elimle ağzımı örtüp başımı hayır anlamında salladım. Ağzım mide suyuyla dolarken yerden hızlıca kalkıp koşar adım lavaboya yetiştim "simay seni kürşat getirir ben çilerle dönüyorum"
Benim akıllı abim sanki o an ona cevap verebilecekmişim gibi soru soruyordu. Tabiki cevap vermemiştim o an tek düşünebildiğim midemi ağzımdan çıkarmamaktı. Arkamdan gelen her kimse saçlarımı ensemde toplamıştı. Uzun bir sürenin ardından kafamı tuvaletten kaldırmıştım. Titreyen bedenimle dengemi sağlayamayınca belime kürşatın kolu sarılıp beni tutmuştu. Kafamı kaldırdığımda mavi gözleri ve sert yüz hatlarıyla bana bakıyordu "iyi misin?" Açamadığım gözlerimle onu onaylayınca lavaboya ilerleyip yüzümü yıkadım. Suyun serinliği iyi gelmişti bu yüzden boynumu ve ensemi de ıslatmıştım.
Lavabodan ayrıldıktan sonra kürşatında yardımıyla oradan çıkmıştım "burada bekle. Çantanı getireyim" kürşat yanımdan ayrılırken salonun kokusunun midemi daha kötü yaptığını anladım. Ne berbat kokuyordu, biz burada mı kafayı bulmuştuk. Kürşat elinde benim çantamla gelirken ona kürşat dememin saçma olduğunu düşündüm. Kürşat bey mi demeliydim? Yada kürşat abi? Ona nasıl hitap etmem gerekiyordu. Yanımda durunca ona bakmaya devam ediyordum "birşey mi oldu?" Ona cevap vermeyince belimden tutup beni götürmeye çalıştı "bişe diycem ben size nasıl hitap etmeliyim. Kürşat bey mi demeliyim... aramızda kaç yaş var acaba? Abi mi diyim yoksa" kürşat bir anda ciddileşti "ne abisi simay yürü hadi" peşinden merdivenlerden inip kendimizi dışarı attığımızda kürşat cebinden araba anahtarı çıkarıp açmasıyla sesin geldiği yere döndüm.
"Oha" karşımda simsiyah üstü açık bir araba duruyordu. Eylem olsa çoktan markasını anlamıştı ama ben bu işlerde iyi değildim "ne oldu?" O an sanki araba benim gibi sırıttım "üstü açık araban mı var?" Kürşat gülümsemesini gizledi "bin hadi bin" ayağımdaki topuklularla zıpaldım "kürşat nolur gezelim nolur" arabanın ön kapısını açıp oturdum "gezmek mi istiyorsun?" Ellerimi çırptım "gezelim. Hep üstü açık arabaya binmek istemişimdir" dudaklarını yalayıp arabayı çalıştırdı.
Kusmama rağmen hala alkolün etkisindeydim ve bu benim saçma sapan sırıtmama neden oluyordu. Radyonun sesini biraz daha açtığımda maroon5: moves like jagger şarkısını duydum "ya ben bu adamlara bayılıyorum" sesini biraz daha açıp ayağa kalktım. Rüzgarın saçlarımı bozması umrumda değildi sadece müziği hissedip dans etmek istiyordum. Rüzgar bedenimi sarıp beni bir kuş kadar hafif hissettiyordu "bu mükemmel bir his" ellerim, kollarım bacaklarım müziğe eşlik ederken kürşata baktığımda gülümsediğini gördüm. Kürşatın gülümsemesi beni de gülümsetmişti. Onu lansman gecesi boyunca izlemiştim. Sürekli etrafındaki iş adamlarıyla konuşup ciddi ifadesiyle karşısındaki adamları dinliyordu. Etrafına o gece kadınlar elbette gelmişti ama kürşat mesafeli ve sert duruşuyla onları kendinden uzak tutmuştu. Lansman gecesi çok ulaşılmaz duruyordu, dik bir dağa çıkmak kadar ulaşılmaz... ama şimdi yanımdaydı, onun arabasındaydım ve o gülümsüyordu. Sevgilisi var mıydı ki?
Işıklarda durunca o tanıdık sarı arabayı gördüm "hey bu leyanın arabası değil mi?" Kürşat dikkatle baktıktan sonra bana onay verdi "leyana selam verelim hadi" kürşat arabayı camaronun yanına yaklaştırdı. Arabanın açık camlarından direksiyonda oturan sarpı ve onun yanında oturan alpi görünce el salladım "heeey leyan iyi mi?" Sarpın gözleri bir an bana uzun uzun baktı ama alp gülümseyip bana iyi anlamında işaret verdi. Kürşatın eli elimi tutup beni çekince koltuğa oturdum "düşüceksin" ellerimize bakıp yutkundum "düşmem ki" camaronun arka camı açılıp leyanı görünce kürşattan gözlerimi çekip leyana baktım.
Leyan başını ayakta tutamıyordu "simaaay" adımı seslendiğinde gülümseyip tekrar ayağa kalktım "leyan kürşatın arabası beni neredeyse uçurucak" alp camdan dışarı bedenini çıkardı "abi bu kız senin başına bela olur" kürşat bir bana bir alpe baktı "beni biliyorsun bela en sevdiğim şeydir" elleriyle yumruklaşınca yeşil ışık yandı. Arabayı o kadar hızlı kaldırdı ki düşücem sanıp tutundum. Bu hız tuhaf şekilde hoşuma gidiyordu normalde koltuka abim yada eylem olsa kırk kere cırlardım ama şu an çok hoşuma gidiyordu. Müziğin sesiyle tekrar dans etmeye rüzgarın beni uçurmasıyla devam ettim.
Arkamızdan sarp camaroyu yaklaştırınca onlara dönüp gülümsedim. Modum o kadar yüksekti ki saatin yada yarın ne yapacağım gram umrumda değildi. Anda kalıp kürşatın arabasında uçmak istiyordum. Kürşat camaroya bakıp bana döndü "otur" dediğini yapıp oturdum fakat hala dans ediyordum. Yanımızdaki deniz manzarasını izlerken camaro benim olduğum tarafa geldi. Sarp camını açıp ikimize baktı "sarp önüne bak çarpıcaksın" kürşat arbabaya gazı kökleyip onları arkamızda bıraktı "vuhuuu" rüzgar saçlarımı karıştırıp yüzüme çarpıyordu. Radyoda meduza: lose control çalmaya başlamıştı
Yol giderek karanlıklaşınca kürşatın kulağına eğildim "nereye gidiyoruz" gözleri koyulaşmıştı "gezmek istememiş miydin?" Gülümseyip başımla onayladım. Arkama yaslanıp rüzgarın müziğin ve anın tadını çıkarıyordum.
Kürşat arabayı istanbulun bir ucundan bir ucuna götürüyordu. Eve geç kalmak bile şu an ki keyfimi kaçıramazdım abim çilerle ilgilenebilirdi. Yanından geçtiğimiz dondurmacıyı görünce canımın çektiğini fark ettim. Kürşata baktım "dondurma yiyelim mi?" Arabayı döndürüp gördüğümüz dondurmacının önünde durdurdu. Koşarak dolabın önünde durdum Kürşat da sonradan geldi. Gözlerim bir tek onu arıyordu. Dolabın önünde duran abiye baktım "vişneli yok mu?" Abi gözleriyle var işareti yapıp dolabı açtı "sadece vişne mi?" Parmağımla vanilyayı gösterdim "vanilya da olsun" abi dondurma kabını bana uzattktan sonra arkama döndüm "sen yemiycek misin?" Kıvrılan dudağıyla bana baktı "tatlıyla aram yok" şaşırmıştım. Bir insanın tatlıyla arası nasıl olmazdı.
Dondurma dolabının üzerinden iki tane plastik kaşık alıp vişneden kaşığa biraz aldıktan sonra kürşata uzattım "bu tatlı değil, biraz mayhoş" kolumu tuttu "sen ye" kaşlarımı yapay bir kızgınlıkla çattım "hadi lütfen" yine itiraz edince dudak büktüm "benim için" yüzüme bakıp gizleyemediği gülümsemesiyle kaşıktaki dondurmayı yedi. Bende diğer kaşıkla biraz alıp yedim. Merakla kürşatın yüzüne baktım "nasıl?" Biraz düşündü "eğer canım çok tatlı çekerse yiyebileceğim birşey. O da mayhoş olduğu için" omuz silktim "ağzının tadını bilmiyorsun vişneli dondurma en güzelidir" kürşatı arkamda bırakıp arabaya bindim.
Arabaya binip bana eğildi "bir kaşık daha versene" yüzümdeki zafer gülümsemesiyle "hani canın çok tatlı çekerseydi" bir kaşık daha verip gülümsedim "demek ki canım tatlı çekmiş" arabayı büyük bir gürültüyle çalıştırıp gaza basarken bende yanında büyük bir keyifle dondurmamı yiyordum. Bir kaşık daha dudaklarına uzattığımda gülümseyip kaşıktakini dudaklarıyla çekti.
Arabayla uzun süre dolandıktan sonra kürşat arabayı mahalleye getirip butiğin önünde durdu "gezdirdiğin için teşekkür ederim" çantamı alıp tam arabadan inicekken durdurdu "tekrarlayalım mı?" doğru mu duyuyordum ben "tekrar- tekrarlayalım" gülümseyince hızla arabadan inip binaya girdim. Abime yakalanmadan salondan geçip odama girdikten sonra üzerimdeki kıyafetlere aldırış etmeden yatağın üzerine atladım. Bu geceyi ömrümün sonuna kadar hatırlayacaktım. O kadar mükemmeldi ki benim hayatıma göre sıradanın üzerindeydi. Yorganı üzerime çekip aptal aptal sırıtan yüz ifademle kürşatı düşünerek kendimi çok geçmeden uykuya bıraktım.
Eylem'den:
O gecenin üzerinden iki gün geçmişti çoktan. Anıl iki gündür evden erken çıkıp geç geliyordu. Onun söylediğine göre geceleri arınla o adamı arıyorlarmış. Anıl hala bizim mahalleye gideceğinden şüphe edip mahalleyi de arınlara turlattırıyordu. O adamın izini kaybetmiştik aramanın manası yoktu aslında fakat arın bulmakta inatçıydı. Kararlıydı fakat bu işin altından da babamın çıkması beni şüpheye düşürüyordu. Günlerdir sinan abimi de görmüyordum muğlaya dönmüş olabilirdi belki, belki vazgeçmişti benden, yine bırakmıştı beni belki.
Eğer bizi soracak olursanız leyanla iki gündür sıkıntıdan patlamak üzereydik. Anıl sabah giderken böcekleri de peşinden götürüyordu. Ev bize kalıyordu ama bu durum iyice sıkıcılaşmıştı. Hatta o kadar sıkılıyorduk ki şu an leyanın bütün ısrarları üzerine onunla yoga yapıyordum. Ben... eylem aktaş, rahatlamayı yumruklarıyla elde eden ben şu an yoga yapıyordum ve bu sadece uykumu getiriyordu. Bu kız bunu yapmaktan ne anlıyordu anlamış değildim.
Hava güneşli olduğundan dışarı çıkıp kendimizi çimenlere atmıştık. Güneş tam tepemizden bizi ısıtıyordu ama kapalı gözlerime vurduğundan beni uyutuyordu. Oflayarak gözlerimi açıp kendimi çimenlerin üzerine bırakıp uyumayı hedefledim "eylem napıyorsun?" Gözlerimi açmadan ona cevap verdim "uyuycam" elimden tutup çekiştirdi "kalk ayol uyumaya mı geldik" elimi ondan çektim "ya ben yoga insanı mıyım leyan uykumu getirdi işte. Sen yap yoganı ben uyuycam" yanımdaki telefonumun melodisi bile beni uyandırmaya yetmiyordu "bakmayacak mısın telefona?" Omuz silktim "kızlardır, ben onları sonra ararım" boğazını temizledi "abim arıyor ama" gözlerimi kocaman açıp oturur pozisyona geldim "anıl mı?"
Telefonu açıp kulağıma götürdüm "efendim"
"Eylem" bana otuz iki diş sırıtarak bakan leyanı görmezden geldim "anıl" karşımda elleriyle kalp işareti yapıyordu "merak ettim sizi" leyanın ellerini gözümün önünden çektim " bir şey yapmıyoruz leyan yoga yapıyor" karşımda dudaklarını elinin üstüne götürmüş şaklaban hareketler yapıyordu "pek senlik değil yoga" leyanın ittirince kahkaha atarak kendini çimenlerin üzerine bıraktı "evet pek benlik değil" hala kahkaha atıyordu bu yüzden ayağımla onu ittirdim "neye gülüyor o maymun"
"Hiç canım biliyorsun leyan işte"
"Anladım... sen şimdi sıkılıyorsundur"
"Yani aslında biraz"
"Tamam hazırlan o zaman seni bu akşam bir yere götürücem"
Gözlerimin içi parlarken gülümsedim "nereye?"
"Sürpriz olsun ama hazırlanırken leyanla hazırlanma o şimdi sana elbise giydirir"
O zaman gideceğimiz yer kasıntı bir yer değildi "anladım"
"Görüşürüz"
"Görüşürüz"
Telefonu kapattıktan sonra hızla ayağa kalktım "nereye be?" Ayakkabılarımı giyinirken o da kalkıyordu "anıl hazırlanmamı söyledi" yine gülümsemeye başlayınca omuzundan ittirdim "romantik takılıcaksınız yani" eve girerken o da peşimden geliyordu "nereye götürücek acaba? Sana benim dolabımdan çok şık bir elbise vericem aklımda bir elbise var" merdivenlere gelince ona döndüm "anıl elbise giymememi söyledi" birden yüzü düştü "nasıl yani?" Dudaklarımı büktüm "bilmem ki" anılın odasına girip benim için evden getirttiği valizi açtım "e ne giyiceksin o zaman?"
Valizin içinden bol kesim dizlerinden yırtık siyah kot pantalonumu çıkarıp üzerine beyaz sıfır kollu tişörtümü ve ceket olarak da siyah deri ceketimi çıkardım "ciddi misin eylem" bana şoke olmuş şekilde bakan leyana döndüm "evet" bir süre durumu kabullendikten sonra saçlarımı işaret etti "o zaman bari sana fön çekiyim" biraz düşündüm "fön değilde maşa yapabilirsin" bir şoka daha uğradı "iyi peki madem"
Akşam güneşi kendini gösterirken ben hazırlanmaya başlamıştım. Zaten uzun sürmeyeceğini bildiğimden vakit ayırmıştım kendime. Giyindikten sonra leyanın odasına geçip beni pufa oturttu "sen şimdi makyaj yapmama da izin vermezsin" aslında neden olmasın "yap ama o kadar hafif olsun ki fark edilmesin bile" gülümsedi "ay işte bu. Tamam tamam bana bırak" maşayı ısınırken o da yüzüme bir şeyler sürmeye başlamıştı. Tam istediğim gibi saçlarıma maşa yapıp makyaj olarak da göz altımı kapatıp rimel ve ince bir eyeliner çekmişti.
Odanın kapısı tıklatılınca leyan seslendi "gir" içeri giren arındı "yenge hazırsan seni abimin yanına ben götürücem" ona kafamı sallayıp deri ceketimi giyinip telefonumu cebime koydum "gidelim" leyan arkamdan bağırdı "iyi eğlenceler"
Ona el sallayıp merdivenlerden hızlıca indim. Arın beni anılın arabasıyla almaya gelmişti "anılın arabası burdaysa anıl ne kullanıyor" kapımı açtı "bir şey diyemiycem yenge" ön koltuğa binip arının beni götürmesini bekledim. Bu yol şirketin değil yarış pistinin yoluydu. Anıl bugün burada mıydı? Arın arabayı park edince o önde ben arkasından beni anıla götürüyordu.
Hava bu akşam soğuk değildi şansımıza gerçi soğuk olsa da yine çıkardık. Açık otoparka gelince gözlerim anılı aramaya başlamıştı "nerde göremiyorum?" Durup eliyle karşımızdaki adamı gösterdi "getirdim abi" motora yaslanan adam bize dönünce bunun anıl olduğunu gördüm. Üzerinde benimkisi gibi bir deri ceket içinde beyaz tişörtüyle çok yakışıklı görünüyordu. Arın yanımızdan ayrılırken yavaş adımlarla yanına gidip önünde durdum "anıl" ceketimden tutup kendine çekti "hı" gözleri gözlerimi yiyip bitiriyordu "ceket yakışmış" gözleriyle beni süzdü "sana da daha çok yakışıyor" gülümsemem yüzümde yayıldı "nereye gidicez?" Arkasından kaskı aldı "gidince görürsün" kaskı bana takıp altındaki klipsi taktı. O da kaskını taktıktan sonra motora yerleşip bana elini uzattı.
Onunla yakınlaşırken her şey neden daha yavaş ilerliyordu. Elini tutup arkasına geçtikten sonra kollarımı beline doladığımda hissettiğim şey kaslarıydı. Motoru çalıştırıp hızla otoparktan ayrıldık. Trafikte hızla ilerleyip beni ucralarda bir yere getirmişti. Ne olduğunu daha anlayamamıştım ama içeri girince öğrenecektim elbette. Anıl motordan inip kaskını çıkardıktan sonra benim kaskımı çıkarıp bir çırpıda beni indirdi.
"Nereye geldik" içeri girmeyi bekleyememiştim. Anıl gülümseyip gözleriyle içeriyi gösterdi "hadi" peşinden büyük adımlarla içeri girdim. Kapıdan içeri girince bizi kolları dövmeli bir adam karşıladı "abi hoşgeldin" anılla el sıkıştılar "hoşbulduk hazır mı?" Adam başını salladı ve peşinden ilerlemeye başladık. İçeriye girdiğimizde buranın bir poligon olduğunu gördüm. Anıl beni poligona götürmüştü
Yüzümdeki sırıtışa engel olamadan durmadan sırıtıyordum. Adam bizi getirdikten sonra anılla gitmişti "beni poligona mı getirdin?" Yüzündeki sırıtışla "hoşuna gitti mi?" Başımı salladım "gel" masanın başına geçince parçalara ayrılmış silahları gördüm "öğrenmek istememiş miydin?" Masanın başına geçip onu dinlemeye başladım "şarjör doldurdun mu hiç?" Dudak büktüm "hayır" şarjörü eline alıp mermileri de avucuna aldı "gayet kolay" bir kaç tane gösterince bana uzattı "dene" elinden alıp gösterdiği gibi yaptım "kolaymış"
Önümüzdeki dört silahtan bir tanesini göstermek amaçlı o topladı diğerlerini de bana toplatmıştı. Sandığım kadar zor değildi bu yüzden çabuk kavramıştım. Son silahı da toplayıp masaya bıraktım "anladım kolaymış" kafamı kaldırdığımda bana büyülü gözlerle bakan anılı gördüm "silah tutmak bir insana bu kadar yakışamaz" yanaklarım kızarırken onunda dudağının kenarının kıvrıldığını gördüm "gel benimle" onun arkasından ilerleyip atış yerine gelince anıl dövmeli çocuğa eliyle işaret etti.
Dönüp elindeki kulaklığı bana taktı "göster bakalım hünerlerini" yüzümdeki iddialı ifadeyle masadan silahı alıp bacaklarımı omuz genişliğinde açtım. Silahı doğrultup tek gözümü kapatıp hedefi hizzaladım. Daha önce anıl bunu göstermişti, hatırlıyordum ve şimdi de onun gösterdiğini uygulayacaktım. Onun arkamda olduğunu bildiğim için . Anılın eli belimde hissettiğim an elim titreyip hedefi şaşmaya başlamıştım. Kalp atışlarım hızlanmaya başlayınca anılın bu sefer iki elini belimde hissettim. Konsantre olamıyordum
Derin bir nefes alıp üç el ateş ettim. Hedef bana doğru yaklaşırken anıl kulağımdakini kulaklığı çıkarıp bedenini bedenime yapıştırdı. Nefesini kulağımda hissettiğimde silahı indirdim "silahı her ne kadar eline vermek istemesem de itiraf etmeliyim ki bu halin beni benden alıyor" ona dönüp yüzünü süzdüm "sana bir şey daha öğreticem" daha vurduğum hedefi göremeden elinden tutup beni dışarı çıkarırken itiraz etmeden onu izliyordum.
Motoru gösterinde gururlu ifademle ona döndüm "ben motor kullanmasını biliyorum" yüzündeki gülümsemeyle elini alnına koydu "doğru, muğlada o motoru sen kiralamıştın değil mi" başımı dalladım "dedem ben onsekiz olmadan arabayı da motoru da öğretmişti" saçımı geri attım "ne dedeymiş ya" kahkaha attım "komuthandı benim dedem o kadar olucak" dudaklarını büktü "sana değer veriyormuş" başımı salladım "öyleydi" cebinden sigara paketini çıkarıp bir tane dudaklarının arasına koyup uçunu alevlendirdi "gel o zaman" elini bana uzatınca yürümeye başlamıştı. Bu adamın sigara içişini seviyor olabilir miydim?... o giderken yanına büyük adımlarla gidip elini tuttum. Patika yoldan aşağı doğru inerken kumsala indiğini gördüm "deniz havası iyi olabilirdi" sahile inip boydan boya baktım. Simsiyahtı... kimse yoktu.
Denize yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşıp orada durduk "eylem" ona döndüm "hı" bana dönüp aramızdaki mesafeyi kapattı. Saçımı kulağımın arkasına koydu "bana sigaradan daha büyük alışkanlık yaptın" nefesim kesilirken sözlerine devam etti "kızıl saçlarına, simsiyah gözlerine her gün tutulmak gibi. Ama zarar vermiyorsun aksini yapıyorsun" elindeki sigarayı atıp diğer eliyle beni kendine çekti "seni ilk gördüğümde aklımı alıcağını anladım. Almaya da devam ediyorsun" koyulaşan gözleri dudaklarımda durdu "her hareketinle beni kendine aşık ettin" aklım çoktan çalışmayı durdururken sözlerini yavaş yavaş idrak ediyordum "öyle etkilendim ki seni düşünmeden geçen tek bir saniyem yok"
Dudaklarımı aralayıp hızlı hızlı nefes almaya başladım "artık seni düşündüğümde kendimi durdurmak istemiyorum" yutkundum "ben sana yenildim" her sözü her cümlesi beni o ana hapis edip alevimi harlıyordu.
Beni yavaşça kendine çekip dudaklarını dudaklarıma yerleştirdi. Bir eli çenemde diğer eli belimde durmadan beni kendine çekiyordu mümkün olduğunca daha çok, daha çok. O kadar derin öpüyordu ki düşünmeyi, konuşmayı bile çoktan unuttum. Belimdeki kolu beni o kadar kendine çekiyordu ki ayaklarım yine yerden kesilmişti. Ellerimi ceketinin yakasına koyup bende onu kendime çektim. Bu hareketimle bir anda bacaklarımdan tutup beni kucağına aldı
Ellerimi bu sefer ensesine çıkarıp parmaklarımı saçlarına karıştırdım. Anılın kucağında, anılın dudaklarındaydım, Öpüşlerine karşılık veriyordum daha önce de öpmüştü tek fark ise mercedeste değil kumsalda olmamızdı. Kalbimin sesini anılın duyması umrumda değildi yada abimin veya aziz girayın görmesi, sadece o ve bendik. Bu sahil bizimdi, bu an bizimdi. Dudaklarını büyük bir tutkuyla öpüyordum. Elimin altındaki sevdiğim yüz hatlarına dokunuyordum. Ona has kokusu bedenime yapışıyordu, ona ait dudaklar dudaklarımdaydı.
Aramızda en ufak çizgi yoktu, sadece anıl... sadece onun dudaklarımı talan etmesi, bütün uzuvlarımı aleve veriyordu. Ayaklarımı belinde sıkı sıkı birleştirmiştim ona güveniyordum beni düşürmezdi. Ona güveniyordum beni bırakmazdı, bana yalan söylemiyordu, samimiydi. Gözlerine bakarken bile bunu görebiliyordum ama şu an gözleri değil dudakları konuşuyordu. Tutku dolu öpücükleri bildiklerimi yıkmaya hazırdı. Aşka dair gördüğüm şeyi yıkıyordu. Babam gibi değildi... hiçbir zaman da olmayacaktı. Kendimi ona tamamen bırakmaya hazırdım,Gözlerim kapalı.
Alt dudağını hafifçe ısırıp ikimize de nefes almaya fırsat yarattıktan sonra fazla uzatmadan alt dudağımı emmesine izin verdim.
Anıl dizlerinin üzerine çöküp beni kumların üzerine bırakıp o da üzerime çıktı. Elleriyle belimi iki yandan sıkınca dudaklarından ayrılıp ona baktım. Saçları alnına dökülmüştü "anıl biri görürse" çenemi tuttu "umrumda değil" dudaklarına bakıp gülümseyince eğilip bu mükemmel anı yaşatmaya devam etti. Elleri belimden inip bacaklarımı aralayıp yerleşti "anıl" dudaklarını dudaklarımdan ayırmama izin vermiyordu bu yüzden alt dudağını sertçe ısırdım yavaşlamak yerine öpüşleri daha da derinleşti "anıl" bacaklarımı beline sardım. Dudakları yavaşça dudaklarımdan inip kulağıma eğildi "ismimi söylemen beni yavaşlatamaz" gülümseyip elimi göğsüne koyup ittirdim "nefes nefese bıraktın" bir kez daha öpüp geri çekildi "ya ben o dudaklarda nefes alıyorsam" üzerimden kalkarken beni de bir çırpıda kucağına çekti. Elini belime koyup yavaşça biraz daha kendine çekti. Oturduğum yer kalbimi daha fazla hızlandırınca ellerimi omuzlarına koyup sıktım. Simsiyah olan bu kumsalda anılın gözleri kadar büyülüydü, onun öpüşleri, dokunuşları kadar. Bu bakış o kadar farklıydı ki gözleri yüzüme hayranlık ve aşkın birleştiği bir iksir kadar güzledi.
İçtiğim alkol kadar sarhoş edici, dinledim şarkılar kadar derin. Ceketini yakasına ellerimi koyup dudaklarına baktım. Öpülesi dudaklarına... başımı döndüren dudakları. Bağımlılık yapacak kadar tehlikeliydi. Şimdiden her hücrem onun için deli gibi atarken onları kıramazdım. Beynim bile bu adamdan deli gibi etkilenirken bir nefes kadar uzak kalmak istemiyordum. Ellerimi yanaklarına koyup yumuşak dudaklarını öpmeye başladım. Sol elimi ensesindeki saçlara karıştırıp öpüşlerimi sertleştirirken elimi de avucumdaki saçlarıyla sıktım. Anılın elleri kalçamı tutup yukarı kaydırınca anılın soğuk elleri sıcak tenime değip beni alarma geçirdi. Elleri siyah braletimin üzerinde gezerken kesik kesik nefesler almaya başlamıştım. Dudaklarımdan ayrılıp tişörtümü yukarı sıyırdıktan gözlerimin içine baktı. Gözlerine kilitlenmişken ağzımdan tek laf alamazdı. Ama yine de bana tutkuyla bakıyordu. Gözlerimin içine baka baka göbeğimden başlayarak öpmeye başlayınca gözlerimi yavaşça kapatıp kafamı gökyüzüne kaldırdım. Bu an o kadar tutku doluydu ki daha önce hiç bu kadar aklımı yitirecek kadar hissetmemiştim. İçtiğim sert tekilalardan, viskilerden, şaraplardan daha güzel hissettiriyordu.
Dudakları yukarı çıkarken tenimi dişleri arasına alıp ısırarak emiyordu. Hiç bu kadar uçmuş hissetmemiştim. Braletimi dişleriyle çekiştirip dantelin bitimindeki tenimi öptü. Vücudum alarma geçmiş gibi diken diken olurken göğüs uçlarım anılın öpücükleriyle uyanmıştı "anıl" kısık sesle adını mırıldandım ama duymamış gibi dudakları braletimin üzerinden göğüslerimi öpmeye başladı. Hızlı nefes alış verişlerim daha da artmıştı "bu beden daha fazlasını hak ediyor" kafamı ona çevirdiğimde bana baktığını gördüm "daha fazlası?" Dedim sorar gibi o ise yüzündeki hınzır gülümsemesini dudaklarına yerleştirdi "bu bile kalbimi yerinden çıkardı" dudaklarını yalayıp parlayan gözleriyle bana bakıyordu "kalbinin atışını müzik gibi dinlemek istiyorum"
Elimi çenesine koyduktan sonra baş parmağımla yanağını okşadım "senin bana şu dokunuşların var ya" dudağımı ısırdım "şöyle gülümseme" kollarımı boynuna doladım "neden?" Boynumu öptü "tehlikeli çünkü" yanağına ufak bir öpücük bırakıp kucağından hızla kalktım "yanak mı?" Başımı salladım "evet" o da kalkıp beni yakalamaya çalışınca kaçmaya başladım "ama yaklarsam fena yaparım" sahilde bir o sağa bir sola koşturmaya başlarken çok geçmeden anıla yakalanmıştım "ama fena yaparım dedim" tek koluyla beni kaldırıp öptü "daha ne kadar fena yapabilirsin kalp krizi geçirecektim" mükemmel gülümsemesini gözler önüne serdi "geçirtmem merak etme. Ayrıca dudakların bundan sonra tercihim" Gülümsedim "anıl düşücem" ayaklarım yere değmiyordu ve beni tek koluyla taşıyordu "ben seni düşürür müyüm"
Beni yere bırakıp tam öpücekti ki başını başka yere çevirdi.Gülümsemesi yüzünde soldu "bir şey mi oldu?" Baktığı yöne baktığımda beşten fazla adamın bize silah doğrulttuğunu gördüm. Yutkundum "bana yanında silah olduğunu söyle" kaşlarını çatıp çenesini sıktı "tabiki...yok"
Okur Yorumları | Yorum Ekle |