@bukettdem
|
Doğru mu duymuştum ben? Az önce sinan abim bana saklanmamı mı söylemişti? Şaka yapıyor olmalılardı çünkü gram ciddiye alamamıştım.
Yüzümdeki ifade birden değişince selime baktım. Sanırım o hala sinan abimin ne dediğini algılamaya çalışıyordu bende kafamı çilere çevirdim. Çiler bir bize bir telefona bakıp cips paketinden cips alıp üzerine jelibon koyarak ağzına tıktı. Sanırım o bunu ciddiye almayacağımı anlamıştı.
Tekrar selime baktım ama o hala aynı ifadede kalmıştı. Yüz kaslarım seğirmeye başlamıştı. İçimden gelen gülme isteğiyle kendimi tutamayıp kahkahalarla güldüm.
Selim bana "ne yapıyorsun der gibi bakıyordu" çiler ise bana ağzındaki cipsle kıs kıs gülüyordu bir yandan da karnını tutuyordu.
Gülmeye devam ediyordum çünkü bana söylediği aklıma geldikçe sinirlerim bozuluyordu. Gözümden yaşlar gelmeye başlamıştı bile.
Çilerle bir süre birbirimizin yüzüne bakarak güldükten sonra telefonu çeneme yaklaştırdım "sinan abi espri yeteneğinin bu kadar geliştiğini tahmin etmemiştim gülmekten karnım ağrıdı"
Sinan abimin derin bir nefes aldığını duydum "eylem!" Gözümdeki yaşı sildim "efendim" bir süre ses gelmeyince selime baktım neler olduğunu çözmeye çalışıyordu sanırım çünkü donuk gözleri öylece telefona bakıyordu
Sinan abimin konuşmasıyla telefona baktım "eylem..ciddiye almıyor olabilirsin ama durum ciddi hemde hiç olmadığı kadar" kaşlarımı çattım. Ben ne görmüştüm ki hiç olmadığı kadar diyordu anlamış değilim doğrusu "sinan abi bundan bana ne?" Sinan abim yine derin bir nefes aldı "bak eylem bu akşam yanına gelmek için yola çıkıcam muhtemelen sabaha yanında olurum. Gelicem ve seni güvenli ellere teslim edicem şimdilik bunu bil yeter".
Sinirle oturduğum yerden ayağa kalktım "ne diyorsun sen sinan abi gelip beni nereye teslim ediceksin. Tamam hadi geldin başımın üstünde yerin var ama beni benden başka kimse koruyamaz. Gelmene gerek yok. Sizi kim korkutuyor bilmiyorum ama ben korkmuyorum başımın çaresine bakabilirim" sinan abimin öfkeyle bağırması tüm odayı doldurdu "eylem sana fikrini sormadım böyle olucak diyorsam böyle olucak..sabah gelir kapını çalarım sende o zamana kadar hazırlan. Kapılarını kilitlemeyi unutma"
Birden telefon kapandı. Telefona sinirle bakıyordum. Yüzüme öylece kapatmıştı. Benim tanıdığım sinan abim böyle birşey yapmazdı tabi onu hala tanıyorsam. Selim kolumdan tutup beni koltuğa oturttu.
Öylece halıya bakıyordum. Neler oluyordu bilmiyordum ama ben asla bir yere gitmiycektim. Selim elimdeki telefonu çekip aldı "tamam dur bi sakin ol bırakalım gelsin ney neymiş öğreniriz" baygın gözlerle selime baktım "ben hiçbir yere gitmiycem selim" bana gözlerini devirip alnını avuşturdu "zaten sana gidiceksin demiyorum eylem, sana diyorum ki sinan gelsin olayı anlayalım" bende ona gözlerimi devirip çilere baktım.
Çiler önündeki jelibonu büyük bir iştahla yiyordu. Birden bana dönüp ağzındakini yutkunduktan sonra konuşmaya başladı "bişe diycem ya eğer bizi dinlemezse ve eylemi kolundan tutup götürürse"
Kafamı selime çevirdim selim ise halının desenlerini ezberlercesine halıya bakıyordu "bir şekilde onu dinleticez ama senin sabah evde olmaman gerek sabah erkenden çık evden" kafamı salladım. Selim çilere döndü "sen sabah simayla butiğe in sonuçta butiğin camından evin kapısı gözüküyor, kapıyı kollıycaksın tamam mı? Geldiğinde de hemen beni ve eylemi arıycaksın. İlk ben gelicem sinanla tanışıcam onu senin bahçende idare ederim sonra sen gelirsin tamam mı?" Yine birşey demeden kafamı salladım.
Uzun bir süre sessiz oturduktan sonra selim ve çiler aynı anda saçma sapan bir bahane bularak gitmişlerdi. Tarçında koltuk boşalır boşalmaz koltuğa çıkıp kucağımda uyuyakaldı.
Başım ağrımıştı doğrusu. İçimde saçma sapan bir stres vardı ve gözlerim uyumam için bana işaret veriyordu. Yatağıma gitmeye üşenerek koltukta kendimi uykuyla baş başa bıraktım.
***
Yine aynı rüyayla uyanmıştım. Elim boğazımda ve nefes almaya çalışarak. Üstümdeki battaniyeyi kaldırıp verandanın kapısını açtım. Hava buz gibiydi spor yapmanın tam sırasıydı. Dedem lise hayatım boyunca beni şafak sökerken kaldırır mahallede on tur koşturur sonra gün içindeki işleri hallettirirdi ve bu bende alışkanlık yapmıştı. Hızla odama giderek üzerime rahat birşeyler giyip saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yapıp üzerime ince hırkamı alıp evden çıktım.
Isınma haraketlerimden sonra mahalleyi turlamaya başladım. Mahallenin ışıkları yeni yeni sönüyordu. Sokakta ise kimse yoktu ama açık fırınlar hariç. Soğuk hava beyaz tenimi kıpkırmızı kızartıyor ve aynı zamanda ciğerlerimi de yakıyordu ama bu bana iyi geliyordu.
Parmaklarımın uçları morarmaya başlamıştı bile ve daha üçüncü turumdaydım.
Lise çağımda dedeme her söylendiğimde beni o sabahtan daha erken kaldırır ve beş altı tur fazla koştururdu. Belirli bir süre sonra dedeme şikayet etmemeye başlamıştım çünkü bu iş giderek hoşuma gidiyordu. Buz gibi havayı iyi bir yedikten sonra terim soğumadan kaynar suda sıcak bir duş alıyordum ve babannemin benim için hazırladığı kahvaltı masasına oturuyordum. Bu hoşuma gidiyordu. Soğuk havadan sonra eve girince tenimi selamlayan sıcak hava beni garip şekilde mutlu hissettiriyordu. Bu yüzden şikayeti kesmiştim.
Şimdi durumlar biraz farklıydı soğuk havadan sonra eve girip beni karşılayan sobanın sıcaklığı yoktu ama duşa girip kaynar suda yıkanmak da beni mutlu ediyordu. Babannemin yaptığı kahvaltı da yoktu onun yerine kakaolu kahvaltılık gevreğim vardı. Dedemin öğrettiklerini devam ettirmek bile beni mutlu ediyordu.
Bazen simay beni balkondan görüp iki dakikada elime hazırladığı bol malzemeli sandviçi tutuşturuyordu. Tabi bir araba da erken kalkıp soğukta koşmama laf ediyordu.
Söylenmesi umrumda değildi. Simay bana bir anne gibi bakıyordu
Babannemin yerini tutmasa da bana ilgi gösteriyordu.
Babannem...
Bana annemden daha iyi bakan, şevkat gösteren, karnımı doyuran ve herşeyimle ilgilenen güler yüzlü babannem.
O gün tekrar gözümde canlanında gözlerimi kapatıp başımı salladım. Hatırlamak bile istemiyordum o günü
Birden sert bir cisme çarpınca sendeleyip dönen başımı tuttum. Burnuma ferah bir koku gelmişti, neyin kokusuydu bilmiyorum ama çok ferahlatıcıydı. Yanımdaki okul levhasını tutup çarpan şeyi aradım.
Evet birine çarpmıştım ama görmek istiyordum. Kafamı geriye çevirip baktım. Arkamda tek biri vardı ve sanırım ona çarpmıştım. Büyük cüssesi ve upuzun boyuyla üzerine giydiği paltosunun yakalarını dikleştiriyordu. Yüzünü görememiştim ama şık giyimliydi. Ama bir yanlışlık vardı bu mahallede kimse bu kadar şık giyime sahip değildi.
Ağzımdan çıkan buharla derin bir nefes verip yoluma devam etmeye karar verdim. Dik yokuşu inip ara sokaklara girdim. Yıkık bir binaya girip merdinleri inerek havasız salonla bakışlarım kesişti. Salonda kimse yoktu ama ben buranın bir üyesi olduğum için birşey demezlerdi.
Kollarımı ve bacaklarımı biraz rahatlatıp. Hırkamı çıkarıp bir kenara attıktan sonra minderin üzerine yatıp ellerimi enseme koyup mekik çekmeye başladım.
Birden aklıma sinan abim gelince duvardaki saate baktım. Saat 7yi gösteriyordu, ne zaman geliceğini bilmiyordum ama antrenmanım bitene kadar beklemesi gerekiyordu. Bu yüzden mekik çekmeye devam ettim.
Bir süre sonra ellerime eldiveni takıp boks torbasının karşısına geçtim.
Onca sene... Onca sene geçmişti. Bir kere olsun arayıp bir şeye ihtiyacım olup olmadığını veya iyi olup olmadığını sormamışlardı. Ne anne babam ne de evden biri.
Hastalandığımda başımda bekleyen babannemdi. Annem hiçbir zaman benimle babannem kadar ilgilenmemişti. Babam da ilgilenmemişti gerçi, annemden pek bir farkı yoktu.
Babam uzun seyahatlerinden gelir ne benimle nede annemle ilgilenirdi, gelir gelmez çalışma odasına çekilir ve uzun bir süre çıkmazdı. Sabah kahvaltı masasının baş köşesine oturur başını gazeteden kaldırmaz aynı zamanda da hiçbir şey yemez öylece kalkıp giderdi.
Babamın güldüğünü pek görmemiştim. Çarşı içinde gezince herkes çekinir ya önünü ilikler yada bir baş selamı verirdi. Upuzun boyu esmer teni ve yanından hiç ayırmadığı el yapımı bir tesbihi...
Babam yoksula yarım eder, müşkülün elinden tutar her bayram mahalledeki çocuklara oyuncak dağıtırdı. Babamın bu şevkati bir tek bana ulaşamamıştı zaten. Birkez bile olsun saçımı okşamamış ve ondan öğreniceğim en basit şeyleri bile ondan öğrenememiştim.
Bazen içimden "nasıl bir babaydı bu" diye geçiriyordum.
Burnumdan ter damlayana kadar boks torbasına yumruklarımı yağdırmıştım. Birden gür bir ses boş salonu inletti "ne bu sinir eylem" sesin sahibini tanımıştım, koca sakaldı bu.
Salonun barmeni gibi birşeyiydi. Kilo ve kasa dönük bir vücudu ve kollarında yüzünde çeşitli dövmeleri vardı.
Salonun en yaşlısıydı sanırım.
Boks torbasının başından ayrılıp barın arkasındaki koca sakala yaklaşıp bar sandalyesine oturdum "sinirli olduğumu nerden çıkardın?"
Koca sakal bıyık altından gülümsedi "kendini boks torbasına vururken izleseydin sende benimle aynı fikirde olurdun" kaşlarımı çattım "fark etmedim"
Koca sakal başını sallamakla yetindi. Birden aklıma gelen soruyla koca sakalın yüzünü süzdüm. Dün salonda olanı koca sakalın bilme ihtimali olabilirdi "koca sakal" elindeki bardağı kurularken bana baktı "sen buranın en yaşlısı sayılırsın. Hiç bu salona şimdiye kadar maç alıcağı kesin olmayan birini aldılar mı?"
Koca sakal kaşlarını çatıp elindeki bardağı bıraktı "bu da ne demek?" Koca sakaldı bu ondan sır çıkmazdı "dün maça çıktım ama kız çok zayıftı ve ilk deneyimi olduğuna eminim. Kıza daha bir iki vuruşumda kız yere yığıldı. Patron böyle birini salona almaz ben bu salona girerken kırk ayrı testten geçtim"
Koca sakal bir süre çatık kaşlarıyla yüzümü inceledi sonra birden hiç beklemediğim şekilde gür bir kahkaha attı.
Kaşlarımı çatıp koca sakalın gülmesinin bitmesini izledim
Koca sakal elindeki bezi ve bardağı bırakıp kollarını kavuşturdu "sana biri iltimas geçmiş kızım"
Bu da ne demek oluyordu. Kim böyle birşeyi yapardı ki. Bakışlarımı koca sakaldan çekip tezgaha bakmaya başladım.Bu salonda kesinlikle kimseye iltimas geçilmezdi. Kuralları çok ağırdı.
Birden önüme koyulan içi buz dolu viskiyle koca sakala baktım "sen bu işi en iyisi patrona sor" ona birşey demeden saldayeden kaltıp viskinin içindeki buz parçasını ağzıma atarak koca sakalın yanından uzaklaştım.
Buza bulaşmış viski tadı iyi hissettirmişti. Ama saat 9u gösterdiğini görünce hırkamı alıp üzerime giyip yine koşarak merdivenleri çıkıp binadan ayrıldım.
Hırkamın cebindeki telefon titreyince durup cebimden çıkardım. Simay mesaj atmıştı
Simay :(Sinan abi geldi. Selim onu oyalıyor ama çabuk buraya gelmen lazım. Yüz ifadesi beş dakika daha durmaya razı değil)
Bıkkınca bir nefes verip telefonu cebime atıp fermuarını çektim.
Yine aynı tempo koşmaya başladım.
Bakalım neler konuşacaktı. Eminim ki onu babam yollamıştı ama sinan abimi tanıdığım kadarıyla onu bu kadar kararlı görmemiştim. Keşke bu kararlılığını onca seni beni arayıp sormaya da yorsaydı o zaman belki ona olan kırgınlığım biraz geçerdi.
Bizim sokağa gelince yüzümdeki donuk ifadeyle gurur duyup bahçemin demir kapısını açıp içeri girdim.
Sinan abim ve selim bahçedeki oturma grubunda sohbet ediyorlardı ama sinan abimin yüz ifadesinden gitmek istediğini anlıyordum.
Kaşlarımı çatıp yanlarına gittim
Selimin yanında durunca selim elini omuzuma attı "hoşgeldin yorulmuşa benziyorsun otur biraz" selime çatık kaşlarımla bakıp sinana döndüm "niye geldin?"
Sinan abim gülümsedi "hep böyle konuya direk dalardın zaten" yüzümdeki donuk ifadeyi bir an olsun indirmedim "seninle hiç bir yere gelmiyorum o çok sevdiğin amcana da söyle bunca zamandır beni umursamadığı gibi şimdi de umursamasın" sinan abim kaşlarını çatıp benim gibi ayağa kalktı "sen bu işe karışma içeri gir hazırlan"
İçimdeki sinir kat sayısı artıyordu. Sinan abime bir adım attım "sen beni duymuyorsun herhalde... Seninle hiçbir yere gelmiyorum şimdiye kadar başımın çaresine nasıl baktıysam şimdi de öyle bakarım... şimdi.. daha kırıcı olmamı istemiyorsan evimi terk et"
Sinan abim çatık kaşları ve donuk ifadesiyle yüzünü süzdü "çok cüretkarsın.. madem öyle bana başka şans bırakmadın"
Sanırım vazgeçmişti.
Elini cebine götürüp telefonundan bir numara tuşlayıp kulağına götürdü "içeri girin" ne diyordu bu kime gel diyordu
Birden bahçe kapısı büyük bir gürültüyle açılınca Selim'i arkama çekip kendimi pozisyona aldım yumruk olan ellerimi kaldırdım.
Selim omuzlarımı tuttu "içeri girmemiz gerek" birden verandanın kapısı açıldı ve bahçeye giren siyah giyimli adamlar gibi adamlar etrafımızı sardı ve aynı hızla üç beş kişi Selim'i tuttu "seliiim" arkamdan biri omuzlarımı tutunca ondan kurtulup ona dönerek yüzüne sert bir yumruk geçirdim.
Bu sefer üç beş kişi bana yaklaştı ve sinan abimin sesi kulaklarıma doldu "vazgeç eylem" çok sinirliydim ve bu sinirimi onlara çok kötü ödeticektim.
Birden aklıma cebime koyduğum çakı gelince açık olan cebimden çıkarıp onlara doğrulttum. Sinan abimi görebiliyordum "sakın benim sınırlarımı denemeyin çünkü şaşıran ben olmam" sinan abim arkasında bağlı olan ellerini çözdü "sakın eylem" sinan abimden bakışlarımı çevirip adamlara baktım "ama merak etmeyin" çakıyı boğazıma dayadım "hemen yolumu açmazsanız beni götürmek istediğiniz yere değil mezarıma götürürsünüz.
Sinan abim ismimi büyük bir sinirle bağırdı "eylem saçmalıyorsun" selimin sesi kulaklarımı doldurdu "eyleeeeem"
Adamlara bakıp bağırdım "açın yolumu!" Adamlar sinan abime bakıp yolu açtı açınca adamlara arkamı dönüp geri geri adımlarımı attım
Demir kapıya gelip kapıyı açtım "sana kötü bir haberim var sinan abi.. ben artık eski eylem değilim" sinan abim çatık kaşlarıyla bana bakarken birden yüzüne bir gülümseme yerleştirdi "hemen karar verme kızıl şeytan"
Arkamda kulağıma gür bir ses fısıldadı ve aynı hızla elimdeki çakıyı alınca ona dönmeye çalıştım ama bu eğer kimse ağzıma bir bez parçası kapattı.
Adamın ellerini ağzımdan çekmeye çalıştım ama göz kapaklarım kapanıyordu ve büyük bir uyku dalgası beni esir alıyordu daha fazla dayanamadım adamın ellerini bırakınca hemen kollarımı kollarıyla dolayıp arkadan sıkıca sarıldı.
Ağzımdan gazlı bezi çekti..
Ve burnumu ferah bir koku doldurdu..bu o kokuydu, sabah adama çarptığım koku
Selim'in sesi giderek uzaklaşıyordu sanki benden "eyleeeeeeem"
Adam beni kendine çevirip bacaklarımın altından tutarak ayaklarımı yerden kesti.
Kimdi bu adam..
Ne istiyorlardı benden
Gözlerimi büyük bir uyku isteğiyle kapattım
|
0% |