@bukettdem
|
Kulakları sağır eden bir gürültü koptunca telaşla bağırdım "aliiiiiiiii" nerdeydi ki.. annem onu nereye kapatmıştı. Boğazım ve gözlerim fena acıyordu birden elimdeki yeşil kamyon belirdi "hayır" diye geçirdim içimden kardeşimi bulmadan olmaz hayır kendime gelmem lazım şimdi değil. Büyük bir nefes darlığıyla gözlerimi açıp elimi boğazıma götürdüm. Sürekli bu oluyordu, onu bulamadan uyanıyordum. Kendime gelince etrafıma baktım Nerdeydim ben böyle. Çift kişilik bir ahşap yatağa koyulmuştum. Yatakta oturup düşünmeye başladım. Neredeydim ben böyle.Durup biraz düşündüm.Şafakta kalktım, mahallede turladım sonra birine çarptım...
Şimdi hatırlamıştım işte. Sinan abimden hiç beklediğim bir darbe yemiştim. Evimi silahlı adamlar basmıştı..sonra.. sonra selimi tuttular
Göz bebeklerim büyüdü. Selimi tuttular sonra biri beni tutunca yumruk attım sonra biri ağzıma bir bez parçası tıkadı.
İşte..artık hatırlıyordum. Üzerimdeki şaşalı yorganı kaldırıp yataktan çıktım. Bu odanın iki kapısı vardı biri tam ilerimde diğeri de sola dönünceydi. Yatağın olduğu odada sadece yatak, yatağın iki yanında komodin ve duvara yaslanmış lacivert bir koltuk vardı.
Böyle bir durumda ilk kapıyı denemezdim çünkü hala gelmediklerine göre beni uyuyor sanıyorlardı. Odaya vuran güneş ışığı çok parlaktı ve tahminimce cam yere kadardı.
Bir iki adım cama yaklaşıp perdenin kenarından dışarıya baktım. Dağlık bir yerdeydim sanırım çünkü etrafta ağaçtan başka birşey yoktu. Bakışlarımı aşağı çevirince bir ordu adamla karşılaştım. Hepsi evime giren adamlar gibi siyah giyimliydi.
Evin etrafı kocaman duvarlar ve duvarların üstündeki tellerde çevriliydi.
Tekrar adamlara baktım. Sayıları çok fazlaydı ve eminim ki belleri boş değildi. Birinin yüzü tanıdık gelince yüzünü süzmeye başladım.
Elmacık kemiğinde büyük bir morluk vardı. Saçları seğrek ve hafif göbekliydi.
Bu adam.. bu adamın yüzüne ben vurmuştum evet. Bana dokununca yüzüne yumruğu geçirmiştim.
Adam birden kafasını yukarı kaldırınca göz göze gelmemizle perdeyi kapatmam bir oldu.
Hızlı olmalıydım çünkü yukarı gelebilirlerdi.
Bana en yakın olan kapıyı açıp içeri girdim. Burda büyük bir deri koltuk ve karşısında büyük bir televizyon vardı. Odanın bir köşesinde de orta büyüklükte bir dolap.
Dolaba yönelip içini açmamla bomboş bir manzara beni karşıladı. İçinde hiçbir şey yoktu. Odadan çıkıp diğer kapıya yönelirken başka bir kapıyla karşılaştım.
Hızlı olmalıydım bu yüzden hiç düşünmeden kapıyı açtım ama karşıma fazla büyük olmayan banyo çıktı.
Birden tam yanımdaki kapı açılınca az önce göz göze geldiğim göbekli adamla karşılaştım. Bana bir iki adım atınca tutacağını anlayıp banyonun kapısını hızla ona doğru geri savurup kafasına vurmasını sağladım.
Adam alnını ve burnunu tutarken içeri iki adam daha girdi
Geri geri gidip yatağın yanına kadar geriledim "sakın bana dokunmaya kalkmayın yoksa sonucu ağır olur"
Birden tanıdık bir ses duyuldu "ondan ne şüphe" ama bu ses iki adamdan da çıkmamıştı. Adım sesleri geliyordu. Kimdi bu adam. Evet tanımıştım kulağıma fısıldayıp beni bayıltan adamın sesiydi bu. Karşıma çıkmasını dört gözle bekliyordum çünkü yüzüne yumruğumu geçirmekten asla çekinmiycektim.
Köşeden beliren adam görüş alanıma girdi. Saçları dağınık ve kumraldı, büyük kahverengi gözleri, kalın dudakları vardı. Boyu oldukça uzun ve bana çarptığı sabahtaki gibi büyük bir cüssesi vardı. Üzerinde lacivert bir gömlek vardı ve kollarını katlamıştı.
Kaşları çatıktı ve elleri ceplerindeydi.
Uzun bir süre beni süzdükten sonra arkasındaki az önce kafasına kapı yiyen adama döndü "bir daha bu kıza dokunmaya kalkmayın. Çünkü sizin zararınıza oluyor" arkasındaki adamın yüzünü inceleyip bana döndü "beni takip et" tabi ki onunla gitmemezlik yapmayacaktım çünkü burayı gezip görmem ve çıkış aramam gerekiyordu.
Yumruk olan ellerimi aşağıda tuttum "en ufak bir hareketinizde sorumlusu ben olmam. Adamların hiçbiri bana dokunamaz ve yaklaşamaz" kumral saçlı adamın gözleri gözlerimdeydi ve uzun süre baktı "tamam" şaşırmıştım doğrusu çünkü zor kullanmıycaktı.
Bana yakın olan iki adam gerileyip bana yol açınca önümden giden kumral saçlı adamın peşinden yürümeye başladım.
Odadan çıkar çıkmaz sol tarafımda bir merdiven vardı. Çıktığım oda gibi odalar vardı ve büyük avize merdiven boşluğundan sarkıyordu.
Merdiven iki taneydi ve merdivenin sonu aynı yere iniyordu.
Kumral saçlı adam merdivenlerden inince vakit kaybetmeden inmeye başladım. Merdivenlerden inince karşımda büyük ahşap bir kapı beni karşıladı. Fakat kumral saçlı adam sağa dönüp yürümeye devam etti. Bir iki basamaktan indikten sonra görüş alanıma sinan abim ve tanımadığım yaşlı bir adam girdi.
Sinirlenmiştim çünkü sinan abim benim tanıdığım sinan abim değildi. Benim tanıdığım sinan abim beni korurdu ama ben onu artık tanıyamıyordum.
Açık kızıl saçlarımı kim bozmuştu bilmiyorum ama saçlarım beni rahatsız ediyordu. Önüme gelen bir tutamını kulağımın arkasına atıp tam sinan abimin önünde durdum.
Sinan abim ve yaşlı adam yan yana duran tekli koltukta oturuyorlardı. Bu yaşlı adamı ilk defa görüyordum. Takım elbiseli, beyazlamış saçları bağlı ve iki eliyle tuttuğu bir baston vardı.
Sinan abim kızgın gözlerle bana bakıyordu ama bende ona kızgındım ve bu sinirim kolay kolay geçmiycekti.
Yaşlı adam eliyle çarprazındaki koltuğu gösterdi "otur" koltuğa bakıp ikisine baktım "ne istiyorsunuz benden?" Sinan abim yüzüne taktığı gülümsemeyle yaşlı adama döndü "sana demiştim hemen konuya girer diye" yaşlı adam sinan dan aldığı bakışlarıyla bana döndü "anlatıcaz ama ilk önce otur" burnumdan büyük bir nefes verdim "eve gitmek istiyorum" sinan abim çatık kaşlarıyla bana meydan okurcasına baktı "otur eylem" alnımı ovuşturup saçlarımı geriye attım "selime ne yaptınız?" Bu sefer yaşlı adam önündeki bastonu yere vurdu "sana otur diyoruz!" Gür sesi içeride yankılanmıştı ama ben gram korkmamıştım "beni bunlarla korkutamazsınız"
Yaşlı adam kızgın bakışlarıyla bana bakıyordu ama ben sinan abime döndü "söyle o amcana peşime seni takmak yerine karşıma çıksın" sinan abim benim gibi ayağa kalktı "amcam seninle uğraşamayacak kadar meşgul" bana bir iki adım atıp tutmaya çalışınca eline vurdum "dokunma bana..nasıl meşgulmüş acaba yoksa çok değer verdiği ailesi ve karısıyla mı ilgileniyor" sinan abim tekrar kolumu tutmaya yeltenince bağırdım "dokunma bana.. sen benim tanıdığım sinan abim değilsin"
Sinan abim ellerini iki yana açtı "ne yapmamı istiyorsun eylem güvenliğini hiçe sayamam" sinan abime bir adım atıp yüzüne yaklaştım "sen beni ne kadar tanıyorsun ki güvenliğimden bahsediyorsun? Sen yanımda yoktun, kimse yanımda yoktu her sorunumla kendi başıma savaştım ben. Neler çektiğin hakkında bir fikrin var mı?"
Sinan abimin gözleri birden donuklaştı. Kaşlarını çatıp az önce oturduğu koltuğa geri oturdu "bilemezsin tabi bir kere merak etmedin ki" kumral saçlı oğlanın bana uzak olmasından faydalanarak birden koşarak az önce gördüğüm kapıya koşmaya başladım.
Büyük kapıyı görür görmez biraz daha hızlandım. Kapının kulpunu tutmamla sol kolumun tutulup geriye çevrilmem bir oldu.
Beni tutan kumral saçlı adamdı
Kolumdaki eli rahatsız hissettirince elinden kurtulup iki elimle onu ittirdim "dokunma bana" yaşlı adam bağırdı "anıl kızı getir"
İsmi anılmış...
Bir süre yüzüme bakıp gözleriyle yürümemi işaret etti "dokunmayacağım sana yürü hadi" çatık kaşlarımı yüzünden ayırıp içeriye yürüdüm.
Böyle fevri davranamazdım oturup plan yapmalı ve evi iyice ezberlemeliydim.
Sinan abimin yanındaki koltuğa oturup dirseklerimi dizlerime koyup ellerimi saçlarıma daldırdım.
Sinan abim bana döndü "eylem" sesi yumuşamıştı "burada çok kalmayacaksın söz veriyorum, gelip alıcam seni... Ailemiz zor durumda" aile mi demişti o. İçinde ben olmadığım aile.
Sinan abim devam etti "borçlar dağ kadar birikti amcam gün içinde çok yoruluyor. Bizim de onun kararlarına itiraz etmememiz ve ailemize sahip çıkmamız gerekiyor"
Aile demişti, sahip çıkmak demişti. İçimdeki gülme dürtüsünü durduramıyordum. Saçlarımı çekiştirdim ve koltukta ileri geri sallanmaya başladım.
Ama hayır sanırım gülücektim.
Kıkırdamaya başladım ve kıkırdamalarım kahkahalara döndü.
Bütün evi kahkahalarımla inletiyordum. Yaşlı adam, sinan abim ve anıl bana tuhaf tuhaf bakıyordu.
Koltuktan kalkıp sinan abime doğru eğildim "sen aile ne demek biliyor musun.. aile demek öz kızını kapıya şutlamak demek değil, aile herkesin karnı doyarken ailenin bir ferdi bodrum katta kalması demek değil" sinan abimin yüzü asılmıştı.
Geri çekilip ona arkamı dönerek yine saçlarımı çekiştirdim. Ağlamak istemiyordum ve ağlamıycaktım da. Sinirimi bağırarak çıkarmak istiyordum.
Tekrar sinan abime döndüm "sen, ben kaç gece aç uyudum biliyor musun?... Peki kaç kere soğuktan donarak ölmekten kurtuldum biliyor musun?" Sinan abim bakışlarını yere indirdi "bana bak sinan aktaş bana bak" sinan abim hala yere bakıyordu "sen bana aile olmaktan bahsedemezsin. Anne babasından bir kere şefkat görmemiş bir kıza aile olmaktan bahsedemezsin sen annesinden sürekli dayak yiyen bir kıza aile olmaktan bahsedemezsin, sen babasından en ufak bir bilgi öğrenmemiş bir kıza aile olmaktan bahsedemezsin"
Sinan abim bana bakmıyordu
Konuşmaya devam ettim "sen ve amcan benim hayatıma karışamazsınız, güvenliğimi düşünemezsiniz" sinan abim birden ayağa kalktı "bu kadar yeter...burada kalacaksın son sözüm budur"
bana arkasını dönüp yürümeye başlayınca peşinden gittim "bana bak sinan aktaş" sinan abim ifadesiz bir yüzle karşımda durdu "ağır geldi dimi? Bir çocuğu gecenin bir yarısı dışarı attınız ama içiniz rahattı şimdi gelmiş karşıma benim için endişeleniyor musunuz?... Yok öyle dünya"
İşaret parmağımı ona salladım "hesap vericeksiniz"
Sinan derin bir nefes alıp tekrar yürümeye başlayınca peşinden gidicekken sağ kolum tutuldu.
Sinirle arkamı dönmemle anılla karşılaştım. Ama onu uyarmıştım bu yüzden hiç acımadan sert bir tokat attım.
Anıla arkamı dönüp bir adım atmamla yeniden kolum tutuldu ama arkamı dönmemle ayaklarım yerden kesildi.
Tiz bir çığlığı patlattım "bırak benii".
Anılın sırtında baş aşağı dururken hafif doğrulup sinan abimin arkasından bağırdım "burada kalmayacağım sinan aktaş beni buna zorlayamazsınız sen beni daha tanımıyorsun"
Anıl öylece merdivenleri çıkıyordu. Odanın kapısına gelince sırtına vurdum "indir beni, bana dokunmaya nasıl cürret edersin!" Anıl odaya girip beni yatağa fırlattı "bana bak kızıl şeytan eğer kaçmaya çalıştığını anlarsam bu sefer sana kibar davranmam" yataktan kalkıp karşısında dikildim "senin kibar halin bu mu?"
Anıl beni yatağa itip üzerime eğildi "evet kibar halim bu.. eğer beni kızdırırsan kibar halimi bir daha göremezsin" çatık kaşlarımla ona baktım "çok korktum" anıl aynı kızgın bakışlarıyla bana bakıp ellerini iki yanıma koydu "bence korkmalısın" gözlerinin rengi benim gözlerimin rengine benziyordu ama onunkiler biraz daha açık kahverengiydi.
İki yanımda olan ellerine bakıp tekrar gözlerimi gözlerine diktim "sen eğer biraz daha burnumun dibinde durursan sana kafa atmaktan hiç çekinmiycem" anıl biraz daha yaklaştı "çok cürretkarsın.. ama beni tanımıyorsun" şaşırmış gibi yaptım "ne tesadüf sende beni tanımıyorsun" kaşlarımı çattım "bas geri"
Anıl yüzüne saçma sapan bir gülümseme takıp geri çekildi
Birden bir ses ikimizin de oraya bakmasını sağladı "oha anıl abimi susturdu" bu adam yüzüne kapı çarptığım adamdı. Şaşkın ifadeyle ikimize bakıyordu.
Adam biraz daha ikizime bakıp önünü ilikledi "abi aziz bey sizi çalışma odasına çağırıyor" aziz dedikleri şu yaşlı adamdı sanırım.
Anıl birşey demeden giderken odadan çıkmadan konuştu "kilitle kapıyı" gözlerimi kocaman açıp koşarak kapıya gittim ama çoktan kapı üzerime kilitlenmişti bile
Kapıya sinirle vurdu "üzerime kapı kilitlemek neymiş görüceksiniz" sinirle yatağın yanına gidip oturdum.
Ne yapıcaktım şimdi.
Odayı aramak için televizyonun olduğu odaya girdim. İlkten işime yarar birşey bulamamıştım ama şimdi daha detaylı bir arama yapmalıydım.
Dolap kapağını açıp askılıkların olduğu bölüme baktım. Pek birşey gözükmüyordu bu yüzden başka bir kapağı açtım. Raflar sıra sıraydı ve havlu, nevresim ve battaniyeden başka birşey yoktu.
Kapakları kapatıp televizyon konsolunun yanına gidip dizlerimin üstüne çökerek kapakları açtım. Bomboştu tek bir eşya bile yoktu.
Televizyon odasından çıkıp duşun kapısını açtım. Tam karşımda büyük bir lavabo altında dolap kapakları ve aynanın iki yanında da kapaklar vardı. Duş lavabonun bir iki adım ilerisindeydi ve duşa kabinin kapakları içeriyi direk gösteriyordu.
Dolap kapaklarına yönelip ilk aynanın yanındakilere baktım. Pek şaşırmamıştım çünkü bomboştu. Lavabonun altındaki dolabı açtım ama orda da yine el havluları, vücut havluları vardı.
Derin bi nefes verip gözlerimi kapattım "nasıl çıkıcam ben burdan"
Kendimi korumam için herhangi bir kesici alet yoktu. Makasa bile razıydım.
Banyodan çıkıp yatağın yanına gidip oturdum.
Alnımı kaşıyıp etrafa baktım. Sanırım şu anlık yapılacak birşey yoktu. Madem onları benim etrafıma adam yığmıştı bende o zaman uslu bir kız taklidi yapıcaktım. Sinirimin geçtiğini, sakinleştiğimi ve direnmiyceğimi sanmalılardı ki en azından şu odadan çıkabiliyim.
Komodinin kulbuna gözüm takıldı. Çok şatafatlıydı. Ne yapıyordum ben bu kadar dikkatsiz olmamalıydım. Komodinlere bakmamıştım bile
Komodinin önünde diz çöküp ilk çekmecesini açtım boştu alt çekmeceyi açtım ama boştu. Ayağa kalkıp diğer komodinin yanına gidip diz çöktüm.
Burda kesinlikle birşeyler olmalıydı. Çekmeceyi açmamla gözlerim kocaman oldu Bingo. Çok keskin bir demir makasıydı bu ve oldukça iyiydi.
Makası elime aldım, oldukça ağırdı. Başımı kaldırıp odaya baktım.
Bu makası öyle bir yere saklamalıydım ki kimsenin aklına gelmemeliydi. Aklıma gelen fikirle yüzümde şeytani bir gülümseme oluştu "buldum bile" sesli düşünmüştüm. Büyük adımlarla banyoya gidip klozetin sifon kapağını kaldırıp makası oraya koyduktan sonra ses yapmamaya özen göstererek kapattım. Buranın akıllarına geliceğini pek sanmıyordum doğrusu.
Banyonun kapısını çekip yatağın dibindeki mavi koltuğa oturup ayaklarımı kendime çekip kollarımı ayak bileklerime doladım.
Şimdi geriye bir tek doğru zamanı beklemek kalıyordu.
Oda oldukça soğuktu ve ince kıyafetlerimin içinde hareket etmediğim için üşümeye başlamıştım bu yüzden oturduğum koltuktan kalkıp yorganın altına girerek oturur pozisyona gelip bacaklarımı kendime çektim.
Düşünmekten, sinirde başım ağrımaya başlamıştı. Bir insana hükmetmek ne kadar kötü bir şeydi. Özgürlüğünü kısıtlayıp bir kuş gibi kanatlarını tutup uçmamasını sağlamak. Hele elimden bir şey gelmedikçe daha da sinirleniyordum.
Başımı dizlerim üzerine koyup ellerimi yorganın altına koyup biraz olsun ısınmasını bekledim.
***
Odadaki duvar saati akşam 6'yı gösteriyordu. Kaç saattir ısınmaya çalışıyordum bilmiyorum ama oda gerçekten çok soğuktu.
Birden kapının kilidi çevrilip kapı açılınca başımı dizlerimden kaldırdım.
Adım sesleri yaklaşıyordu, odaya tanıdık bir koku yayıldı, anıldı bu... Kafamı tekrar dizlerime koydum.
Anılın ayak seslerinden anladığım kadarıyla anıl yatağın dibinde durmuştu "kalk hazırlan" kafamı kaldırıp anıla baktım.
Üzerinde lacivert bir boğazlı kazak vardı altında ise kot siyah pantalonu ve bileğinde şık saatle kombinini tamamlamıştı.
Elindeki kırmızı büyük valizi yere koydu "içinde eşyaların var" kaşlarımı çatıp anıla baktım "ne demek eşyaların"
Anıl diğer elini de cebine koydu "evine yardımcımız hatice hanımı yolladım merak etme ondan başka kimse eşyalarına bakmadı" kaşlarımı hala bozmamıştım "ne zaman bırakıcaksınız beni?" Anıl başını kaldırıp derin bir nefes aldı "sinan abin ne zaman seni gelip alırsa"
Nefesimi verip ayağa kalktım "sinan abimle konuşmak istiyorum" anıl'la aramızda bir iki adım vardı "telefonum valizde mi?" Anıl yandan bir gülüş attı "ne telefonu?" Ciddi misin der gibi baktım "şaka mısın? Telefonum valizde mi değil mi?" Anıl arka cebinden siyah kaplı telefonumu çıkarıp salladı "şu külüstür mü?" Anıla bir adım atıp sağ elimi ona uzattım "ver" anıl telefonu cebine koydu "sana telefonunu öylece veremem sinan abin verme dedi ona sormadan seni onunla da konuşturamam"
Kaşlarımı çatıp sesimi yükselttim "ne diyorsun sen be! Telefonumu alırken de ondan mı izin alıcam" anıl ellerini yine cebine koydu "evet alıcaksın" ellerimi belime koyup dalga geçercesine "hadi ya" anıl valizi gözleriyle gösterdi "hazırlan birazdan babam çağıracak"
Sol elimi alnıma koydum "gelmiyorum ben hiçbir yere" anıl donuk ifadesini yüzüne taktı "sana fikir sunan yok 10 dakikan var hazırlan sonra seni gelip alıcam" hızla odadan çıkınca arkasından bakakalmıştım.
Çıldıracak gibi hissediyordum. Bir şeyi yapmaya zorlanmaktan nefret ediyordum.
Kırmızı valizi yatağa kaldırıp açtım. Tam da söylediği gibi benim eşyalarımdı bunlar
Bir nevi iyi olmuştu aslında çünkü donmak üzereydim
Hemen valizin içinden siyah kotumu ve yine siyah boğazlı kazağımı çıkardım ve uzun saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım.
Tekrar valizi kapatıp televizyon odasına götürdüğüm sırada kapı tıklatıldı "hazır mısın?" Gözlerimi devirip onu onaylamamla odanın kilidini açıp kapıyı sonuna kadar ittirdi "yürü"
Nefesimi verip yürümeye başladım.
Anıl önümde benim arkamda da gözünü şişirdiğim adam vardı. Anıl yürürken konuşmaya başladı "arın" sanırım bu arkamdaki adamın ismiydi "efendim abi" anıl ceblerindeki ellerini çıkarmadan yürüyordu "eylem hanımın odası oldukça soğuk odada neler olduğuna eylem yokken baktır" arın uzatmadı "tamam abi bende o iş"
Yine salona geçmiştik ve yine aziz denen adam aynı koltuğundayıdı.
Anıl beni azizin önüne kadar götürüp azizin çarprazındaki koltuğa oturtturdu "benim telefon görüşmesi yapmam gerek daha sonra size katılacağım" ne kadar da kasıyordu kendini. Sanki karşısındaki babası değil bir kraldı.
Aziz oğlunun yüzüne bile bakmadan hafifçe başını sallayıp onu onayladıktan sonra anıl aramızdan çekildi.
Aziz elindeki türk kahvesini yudumlarken bana baktı "eylem" ismimi çağırırcasına değil de sanki öylesine söylemek istemiş gibiydi bende bu yüzden cevap vermedim.
Aziz elindeki türk kahvesini yanındaki ahşap sehpaya bırakıp bana baktı "sana tek bir kere söyleyeceğim sende itiraz etmeden ve başımızı ağrıtmadan sözümüden çıkmıycaksın" kaşlarımı hafif çattım "söz veremem" aziz yüzündeki ifadesiz yüzüyle konuşmasına devam etti "başta en yakın arkadaşım olan baban ve sinan abin seni bana ve oğlum anıla emanet etti, sinan abin tehlike geçip seni almaya geldiğinde gidiceksin" yüzümdeki ifadeyi bozmadım "ne tehlikesiymiş bu ve benimle ne ilgisi var" aziz önündeki bastonu uyarırcasına yere vurdu "lafımı kesmeden dinle" bu adam niye bilmiyorum ama midemi bulandırıyordu.
Aziz sözlerine devam etti "sinan abin gelene kadar burda kalıcaksın ve biz ne dersek onu yapıcaksın" dalga geçercesine güldüm "hadi ya kim dedi onu?" aziz hiç beklemeden cevapladı "ben diyorum" alaycı gülüşüme devam ettim "hangi sıfatla?" Azizin sinir kat sayısının arttığını hissediyordum "yeter bu kadar" bastonundan destek alarak ayağa kalktı "sofra hazır" bende onun gibi ayağa kalkıp karşısında dikildim "sinan abimle konuşmak istiyorum" aziz yüzündeki donuk ifadesiyle gözlerime bakıyordu "sinan abin seni aramadığı sürece onu arama hakkın yok" ne gıcık bir adamdı bu böyle, sesimi yükselttim "siz benim ne dediğimi anlamıyorsunuz herhalde sinan abimle konuşmak istiyorum" aziz önündeki bastonu yere hiddetle vurdu "bu kadarı yeter, sana ne söyleniyorsa onu yap"
çatık kaşlarımla aziz'e bir adım attım "siz bana emir veremezsiniz" gözlerindeki ürkütücü ifadeyle gözlerimin ta içine bakıyordu "baban sana terbiye vermemiş anlaşılan" birden sağ elini havaya kaldırdı "ama ben veririm".
ne yani şimdi bana tokat mı atıcaktı? hiçbir şey yapmadan öylece durdum. Ama azizin elini kırmızı tırnaklı bir kız tuttu
Bu kızı bu evde ilk defa görüyordum. Boylarımız hemen hemen aynıydı, kumral saçlarının arasında hafif sarıları ve hokka bir burnu vardı.
Kız azizin bileğini sıkıca tutuyordu. Yüzünde düz bir ifadeyle azizin kırışık yüzüne bakıyordu
Kız, azizin bileğini yavaşça aşağı indirdi "terbiye vermek sana göre değil babacım" kibirle söylediği kelimenin son sözcüğüne takılmıştım, baba demişti dimi o.
Aziz kızının yüzüne şok olmuşça bakıyordu "sen?" Azizin ağzından sadece bu kelime çıkmıştı.
Kız azizin yüzüne nefretle bakarken adının seslenilmesiyle kafasını o tarafa çevirdi "leyaan" ona seslenen anıldı. Şok olmuş yüz ifadesiyle kıza bakıyordu.
Kız bir süre abisine baktı "abi" leyan azizin elini bırakıp büyük adımlarla anılın yana giderek boynuna atladı.
Anıl boynuna atlayan leyanı yere indirip yüzünü avuçları arasına aldı "ne zaman geldin sen?" kız abisinin ellerinin üzerine ellerini koydu "içeri gireli beş dakika olmadı" anıl leyanın yanaklarını sıktı "nerede bizim deliler?" kimden bahsettiğini bilmiyordum tabi ki. Bu evde çok kalmamıştım kim kimdir bilmiyorum ama nerede bir kardeş sevgisi görsem özeniyordum.
Leyan abisinin ellerini sıkıca tuttu "peşimden geliyorlardı bilmiyorum?" çok geçmeden içeri ellerinde bavulla iki adam girdi. Anıl sanki hissetmiş gibi arkasını dönünce oğlanlardan sarı saçlı ve mavi gözlü olan ellerini cebine koydu "özledin dimi abi?" yanındaki esmer saçlı ama onun gibi mavi gözlü çocuğa döndü "özlemiş mi sence?" kahve rengi saçlı oğlan kafasını yan yatırıp abisini baştan aşağı süzdü "özlememiş bence" sarı saçlı oğlan elini çenesine koydu "o zamana biz gidelim bir beş sene sonra yine geliriz" esmer oğlan onaylayınca arkalarını döndüler ama bu sefer anıl bağırdı "gelin lan buraya birde beni deniyorlar" ikisi de arkasını dönünce anıl kollarını açtı "çabuk sarılın" oğlanlar birbirlerine bakıp koşarak abisine sarıldılar.
Çocuk gibiydiler ama ben böyle kardeş sarılmaları ve konuşmaları hoşuma gidiyordu o yüzden bir yerde kardeş ilişkisi görünce hayran gözlerle izliyordum.
Kardeşler sarılırken sessizliği azizin salondan çıkması bozdu. Büyük ve sinirli adımlarla evden ayrılmıştı. Onlar onun çocukları değil miydi ve anladığım kadarıyla bir yerden geliyorlardı peki neden aziz sarılmamıştı.
Anıl iki oğlanı bana doğru çevirip yürütmeye başladı. Leyan da ayak uydurup yanıma geldi. Söze ilk giren anıldı "ikizler bakın gördüğünüz kızıl kafa bir süre misafirimiz olucak, geleli çok olmadı ama o bize emanet" kızıl kafa sözcüğüyle anıla kötü bakışlar atarken sarı saçlı çocuk abisinin kolundan çıkıp önümde durarak elini uzattı "abim lakap takmayı sever ama ben isim kullanmayı tercih ederim, ben alp" hafif tebessüm edip elini tuttum "eylem" alp elime bakıp tekrar yüzüme baktı "bu kızın acayip bir enerjisi var" birden alp'in ceketinden tutulup geri çekilince önümde leyan durup elini uzattı "leyan" onunda elini tutup selamlaştım "eylem" leyan anılın kolunun altında duran esmer oğlanı tutup bana yaklaştırdı "bu da sarp onun kusuruna bakma biraz buzdolabıdır da kendisi" sarp kızın elinden kurulup ceketini düzeltti
"sensin buzdolabı" sarp sağ elimi kibarca tutup dudaklarına götürerek küçük bir öpücük bıraktı "güzelliğiniz karşısında büyülendim" bu sefer anıl lafa atladı "dikkat et aslanım bu kız öyle çıtı pıtı kızlardan değil aniden yüzüne bir yumruk yiyebilirsin" bu kadar laf yediğim yeterdi dimi "o yumruğu anca senin gibi zorbalar yüzüne yer" alple sarp birbirine bakıp anıla döndü "yumruk mu yedin?" kollarımı dolayıp kafamı hafifçe kaldırdım "eğer bir daha bana dokunmaya kalkarsa bu sefer tokat değil yumruk da yiycek" anılla sarp bana bakıp tekrar anıla döndü "abi sen bir kızdan tokat mı yedin"
anıl hiçbir şey demeden kahve rengi gözlerini gözlerime dikmiş kötü bakışlarıyla bana bakıyordu "kim bilir ne yaptı da hak etti" leyan anıla hiç bakmadan tekli koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Anıl leyana kötü kötü bakarken sessizliği giyiminden anladığım kadarıyla evin yarımcısı bozmuştu "anıl bey masa hazır" anıl kadına bakmadan onu onayladıktan sonra bana döndü "yürü" anıla kaşlarımı çattım "bana emir vermekten vazgeç" alp hemen koluma girdi "yemekte bana eşlik eder misiniz eylem hanım?" anıl gözlerini benden ayırmazken alp duruşumu bozup beni masaya çekiştirdi.
Tabiki büyük bir masaydı, alp sandalyeyi çekip oturmamı bekleyince hemen oturdum, alp ise karşıma oturdu.
Anıl masanın baş ucundaki ve benim çarprazımda olan sandalyeyi çekip oturdu. Birden gözlerim kocaman oldu, nasıl unuturdum onu. Büyük bir gürültüyle sandalyemden kalktım "tarçın" anıl ve diğerleri bana ne olduğunu sorarcasına bakıyordu "ne tarçını" kaşlarımı çattım "siz beni buraya getiridiniz ama tarçın evde" anıl oturduğu yerden ellerini iki yana açtı "tarçın kim?" olduğum yerden hareket edip kapıya yürüdüm "köpeğim" daha merdivenlere ulaşamadan anıl kolumdan tutup beni durdurdu "orada dur bakalım" kolumu elinden çektim "tarçın evde tek kaldı bırak beni" anıl elimden kurtulup bu sefer kolumu daha sıkı tuttu "gidemezsin" kolumu kendime çekmeye çalışıyordum ama anıl çok sıkı tutuyordu ve canım yanıyordu.
tam elinden kurtulacakken anıl bu sefer iki kolumu da tuttu "hiçbir yere gidemezsin" kaşlarımı çatıp kendimi anılın ellerinden çekmeye devam ediyordum "sen eğer biraz daha beni tutmaya devam edersen yüzüne yiyeceğin yumruktan ben sorumlu değilim" anıl kollarımı tutup yüzümü yüzüne yaklaştırdı "eğer kaçmaya devam edersen tutarım" nefesi nefesime karışıyordu ve gözlerinin yansımasında kendimi görüyordum "bırak beni" anıl fısıldar gibi konuştu "unut sen onu" sinir kat sayım giderek artıyordu ve elleri kollarımı acıtıyordu.
leyanın konuşmaya başlaması anılın beni bırakmasına yetmemişti "abi bırak kızı" anıl biraz tutuşunu gevşetince aramıza biraz mesafe koyup leyana baktım. Leyan yanımıza gelip ikimizin arasına girip beni yanına çekti "konuştuklarınızdan hiçbir şey anlamadım düzgünce anlatın şunu" anılın kollarımı sıkıp acıttığı yeri tutup ovuşturmaya başladım "sen anlatmak ister misin?" anılın bakışları kollarımdaydı bir gözlerime bir kollarıma bakıyordu "arııın!" leyan bir cevap istercesine abisine bakıyordu anıl ise sinirli bakışlarıyla bana.
Çok geçmeden içeri arın girdi "söyle abi" sarpın sesi ona bakmamı sağladı "oha arının yüzüne ne oldu?" arın bana bakıp sarpa baktı "fırtına çarptı". Anılın gözleri hala üzerimdeyken konuştu "arın eylem hanımın evindeki köpeği tarçını alıp gelin" yok artık "tarçın kimseye güvenmez size saldırıcaktır" anıl masayı gösterdi o zaman otur yemeğini ye sonra ben götürücem seni tarçını almaya" kollarımı tutarken sinirden gözlerim çıkıcakmış gibi hissettim. Eğer tarçını da buraya çekerlerse burdan kaçmam daha zor olucaktı. Tarçın hızlı koşardı ve komutlarımı dinlerdi ama eğer tehlike hissederse beni dinlemez karşısındakine saldırırdı.
Leyan elini belime koyup beni masaya yürütüp eski yerime oturttu. Anıl da eski yerine oturunca yardımcılar yemekleri servis etmeye başladı.
Tarçının yemek yediğini görmeden yemek yiyemezdim. Kadife sandalyede arkama yaslanıp kollarımı ovuşturmaya devam ettim. Tabi ki yemek yiyemezdim ya yemeğe birşey katıp beni uyuttuktan sonra tarçına gitmemi engellerlerse. Bunun olmasına zinhar izin veremezdim.
Anılın yemeğinin bitmesini bekliyordum. Çorbamdan bir kaşık bile almamıştım yemek istemiyordum sadece tarçından dolayı değil yemek kokusu midemi bulandırıyordu. Leyan ikizlerle dalga geçip şakalaşarak yemek yiyordu anıl ise gözlerini bir bana bir yemeğine kilitliyor ve sessizliğini koruyordu. Anıl elindeki çatalı ve bıçağı gürültülü bir şekilde bırakıp oturduğu sandalyeden kalkıp ellerini ceplerine koydu "yürü" hiçbir şey demeden ayağa kalkıp anılın peşinden kapıya kadar yürüdüm.
Dışarı çıkınca soğuk rüzgar etrafımda dolaşıp yüzüme esti. Büyük bir bahçesi vardı evin ve kapıdan çıkar çıkmaz görüş açısına giren fıskiye ve altındaki küçük süs havuzu. Anıl süs havuzunun yanındaki porsche arabaya adımlar atınca bende arabaya doğru yürüdüm. Arın denen adam kapımı açıp anılın yanına oturmamı sanki emredince sorun çıkarmadan tarçına kavuşmak adına anılın yanındaki koltuğa oturdum.
Anıl, arın kapıyı kapatır kapatmaz hızla sürmeye başladı. Kafamı cam tarafına çevirip o tarafa bakmaya başladım. Anıl arabanın sanki ne kadar hızlı gidebileceğini ölçmek ister gibi gaza basıyor ve sürekli şerit değiştiriyordu. Amacı hızdan korkup konuşmamı sağlamaktı sanırım ama hakkımda hiçbir şey bilmedikleri gibi hız tutkumu da bilmiyorlardı.
Anıl bir iki arabayı sıyırarak geçince ona döndüm "beni mi korkutmaya çalışıyorsun başaramıyorsun da ondan dedim" anıl direksiyonu sıkıp dikiz aynasını kontrol etti "takip ediliyoruz" ağzından çıkan cümleyle kafamı arkaya çevirdim haklıydı
Biri bizi takip ediyordu hatta bunu gizlemeye de çekinmiyor bize sinyal veriyordu. Kafamı anıla çevirdim "kim bu adamlar?" |
0% |