Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM

@bukettdem

Bir insan bir insana ne zaman itimad ederdi. Ne yapması gerekirdi güvenini kazanmak için.

Anıl olabildiğince gaza yükleniyordu ben ise aynalardan arabanın takip edip etmediğine bakıyordum. Ama yol oldukça ıssızdı. Arabaların farlarından başka hiçbir ışık yoktu. Anıl arabanın ekranından arın ismine basıp arını aramaya başladı. Çok geçmeden arının sesi tüm arabayı doldurdu "abi bana sakın kız kaçtı deme" anıl arkamızdaki arabanın önüne kırdı "arın takip ediliyoruz çabuk topla çocukları" arın gayet sakin ses tonuyla anılı onaylayıp telefonu kapattı.

Sinirle anıla döndüm "ne bu şimdi kim bu adamlar?" anıl dikiz aynalarına bakıp burnundan soludu "bu adamların kim olduklarını bilsek icabına bakıcaz zaten sorun babanın borçları karşılığı senin organların" kaşlarımı çatıp ne dediğini onaylamasını istercesine "ne!" anıl ne bana baktı nede şaşkınlığımı doğruladı. Sol elimle alnımı ovaladım "bir bunu yaşatmadığı kalmıştı bana".

 

Çok geçmeden silah patlama sesiyle anıl oturduğum koltukta eğilmemi istercesine başımı eğdi. Ardından iki el silah sesi daha ve arabanın gidişi yamuklaştı. Anıl gitmek için çabalıyordu ama nafile. Anıl bana bakıp nefesini verdi "koşucaz" vakit kaybetmeden anılı onayladım. Anıl durur durmaz ikimizde kapılarımızı açıp ormanlığa koşmaya başladık. Göz gözü görmüyor, ortalığı aydınlatan tek bir ışık bile yoktu. Zifiri karanlıkta sadece yanımdaki ayak seslerini duyuyordum. Gözlerim karanlığa alışamamıştı ve hiçbir şey göremiyordum. Kısık sesimle anıla seslendim "anıl hiçbir şey göremiyorum" çok geçmeden bir el kolumu tutup kendine çekince anıl olduğunu anladım. Anıl kolumu takip edip elleriyle ellerimi kenetledi "beni takip et" başka seçeneğim yoktu onu takip etmekten başka bu yüzden sesimi çıkarmadan anıl beni nereye çekiştiriyorsa oraya gittim.

 

Biz koştukça sanki ay ışığı bizi buluyor gibiydi. Anıl beni nereye gitmem konusunda idare ediyordu. Ay ışığı önümüzü aydınlatmaya başlamışı.

 

Anıl birden bağırdı "üç diyince atla" sadece komutu bekledim "üç" iki bacağımı da olabildiğince kendime çekip atlayabildiğim kadar uzağa atladım.

 

Adamlarla aramız epey açılmıştı ayak sesleri uzaklaşıyordu. Arkama bakmak pek huyum değildi bu yüzden sadece koşucaktım.

 

Ay ışığı anılı görmemi sağladı. Sinirli ve sert bakışlarından kızgın olduğunu anlıyordum.

 

Uzaktandan da olsa gördüğüm denizin üzerindeki ayla oraya baktım. Bu dolunaydı.

 

Ben ayın denizin üzerindeki ışığına bakarken anıl konuştu "az sonra iniceğimiz yerden zorlanabilirsin" siyah gözlerinde ay ışığının parıltısı vardı sanki.

 

Kafamı salladım.

 

Anıl beni yanına çekip durdu "şuradaki kulubeyi görüyor musun?" Evet ilerde eski yıkık dökük bir kulube vardı. Kafamı sallayınca anıl konuşmaya devam etti "oraya gidicez ama ilk önce şurayı inmemiz gerek" klubenin olduğu yer aşağıdaydı ve biz yıkarıda kalıyorduk ama inilmiycek bir yükseklik değildi "benim inmediğim yer değil ama sen ilk defa yapıcaksın"

 

Gözlerimi devirip anılın elini bıraktıktan sonra biraz geri gidip hızla koşmaya başladım. Ayaklarımın yerden kesilmesiyle yerde takla atıp tekrar ayağa kalktım. Üzerimdeki toprakları silkeleyip anıla baktım "hızlı ol" anıl birden kendine geldi.

 

O benim gibi gerilemek yerine direk atlayıp aynı çeviklikle ayağa kalktı. Yerden kalkar kalkmaz sol elimden tutup beni sürüklemeye başladı. Hemen kendime gelip anıla ayak uydurdum.

 

Kulubeye yaklaşınca anıl elimi bırakıp kırık camdan içeri girip bana döndükten sonra sol elini bana uzattı.

 

Elini tutup ayağımı duvara dayadıktan sonra anılın da kendisine çekmesiyle kolaylıkla içeri girdim.

 

Anıl beni duvarın köşesine çekip cebinden telefonunu çıkardı. Ay ışığına yakın bir yerdi burası. Oldukça sakin ve aynı zamanda tehlikeli bir yerdi. Duvarın köşesindeyken aşağı çöktüm.

 

Anıl telefonuyla ilgilendikten sonra cebine attı. Ne yaptığını tabiki bilmiyordum ama orman oldukça sessizdi. Tabi hala peşimizde olup olmadıklarını bilemezdik. İkimizde sessizliğe gömülüp klube bizden önce nasıl sessizse ona ayak uyduruyorduk.

 

Ben duvarın bir köşesine çökmüştüm yanımda ise anıl ayakta dikiliyor aynı zamanda camdan bakmaya devam ediyordu.

 

Birden fısıldaşma sesleri duyunca ikimizde birbirimize baktık. Biri bir diğerine kulübenin etrafını gezmesini söylüyordu. Ayağa kalkıp anıla yaklaştım "dövüşebilirim" anıl çatık kaşlarıyla bana dönüp kısık sesle "ellerinde silah var nasıl dövüşeceksin" evet biraz haklılık payı vardı ama onlar beni istiyordu.

 

Tekrar konuşmaya başlayacakken anıl elini ağzıma kapatınca gözlerim kocaman oldu.

 

Ayak sesleri bu tarafa doğru geldiğini duyunca ikimizde susup duvarın dibine sindik. Anıl ağzımı tutuyordu ve neredeyse burnumun dibindeydi. Aramızda mesafe yok denecek kadar azdı ve kızgın bakışlarımı gözlerine dikmiş anıla sabitlemiştim.

 

Ayak sesleri yaklaşınca gözlerimi kapattım ve ormanlık alanda yankılanan silah sesiyle derin bir nefes aldım ama bir el daha silah sesi yükseldi.

 

Hayır lütfen ölmüş olmasın hayır..lütfen.

 

Gözlerimi açmamla bana bakan anılla yine göz göze geldim. Gözlerindeki ışıltı bana bir yerden tanıdık geliyordu. Şeyden.. selimin çilere baktığı gibiydi.

 

Bir ses camdan dışarı bakmamı sağladı "abi hallettik" anıl duruşunu bozmadan öylece bana bakıyordu. İki elimle anılı göğsünden hafifçe ittirip cama ilerledim. Sol ayağımı camın kenarına kaldırıp arının da elimi tutmasıyla bir çırpıda kendimi dışarı attım.

 

Kendimi dışarı atar atmaz uçurumun ucuna gidip ay ve denizin manzarasına bakmaya başladım. Hava fena derecede soğuktu ve denizin karşısında olmam bunu iliklerime kadar hissettiriyordu. Az önce yaşananları hafızamdan silmek istiyordum sanırım. Nasıl böyle bir şeye izin verirdim.

 

Arın ve anıl arkamda konuşuyorlardı, Sanırım olanlar hakkındaydı. Birden ismimin seslenişiyle onlara döndüm

 

Anıl ellerini cebine koymuştu. Kumral saçları dağılmış burnu hafiften kızarmıştı, gecenin karanlığından siyah gibi gözüken gözlerinde ise bir ışıltı vardı.

 

Kendime gelip anıla ve arına baktım "efendim" anıl bir bana bir yere baktı " bir gelir misin?" uzatmanın gereği yoktu bu yüzden yanlarına gittim. Anıl bu sefer yere bakmak yerine gözlerime baktı "dışarı çıkman çok tehlikeli oluyor bu yüzden tarçını almaya arın gidecek" kollarımı göğsümde kavuşturdum "tarçın size saldıracaktır hele ki eve benden başka birinin girdiğini görürse daha da işinizi zorlaştıracaktır"

 

Anıl, arına döndü "sen orasını arına bırak, arın halleder" tarçın illaki bir maraz çıkarırdı ama içimden bir ses bırak da uğraşsınlar diyordu, bu yüzden yüzümdeki sinsi sırıtışla kafamı onaylarcasına salladım.

 

Anıl bir bana bir arına baktı "o zaman sen yanına bir iki kişiyi al ve git bizde geç olmadan eve geçelim" arın anılı onaylayınca yanındaki üç beş adamla hızla yürümeye başladılar. Geriye ben, anıl ve anılın iki adamı kalmıştı.

 

Anıl bana bakıp yüzündeki muzip gülümsemeyle "biz de gidelim mi artık?" anıla cevap vermeden yere bakarak yürümeye başladım. Kollarım hala birbirine dolanmıştı ve bozmaya da niyetim yoktu. Yerde olan bakışlarımın görüşüne çamurlu olan ayakkabılarım girince üzerime baktım.

 

Pantalonumun paçaları toprak içindeydi. Bu yüzden ellerimi çözüp bacalarımdaki tozu hem yürüyüp hem silmeye başladım. Ayakkabılarıma yapacağım bir şey yoktu bu yüzden yürümeye devam ettim.

 

Hava gerçekten çok soğuktu. Koşsam yada antrenman yapsam ısınırdım ama yavaş yürüyüşle ısınamıyordum.

 

Önde ben arkamda anıl ve iki adamı vardı. Anılın arkamda olduğu aklıma gelince biraz çekinmiyor değildim doğrusu ama bu his bir iki saniye sürüyordu sonra kendime geliyordum.

 

Keskin bir sigara kokusu etrafımı sarınca arkama baktım. Anıl dudaklarına götürdüğü sigarasını sanki çok sevdiği bir yemek gibi içine çekiyordu. Bakışları gözlerimde durunca çektiği derin nefesi gözlerime bakarak bıraktı.

 

Bir şey demeden önüme dönüp yürümeye devam ettim.

 

Burnuma dolan sigara kokusuyla aklıma ilk sigara deneyimim gelmişti. Dedem bunu öğrenince çok kızmıştı ve beni yola getirmek için cezaya tabi tutmuştu. Dudaklarıma bir tebessüm yerleştirdim.

 

Dedem sigara içtiğimi öğrenince derhal bıraktırmıştı. Açıkçası çok da kızmıştı, dedem sigara içmem konusunda sıkı bir tembih ve söz verdirmişti, bende dedeme verdiğim sözü tutmaya çalışıyordum. Dedemin sözü birden kulaklarıma doldu "hayatın ne kadar kötü olursa olsun, sigara sığınacağın son liman bile olmasın"

 

Ben düşüncelere dalmışken çoktan arabaların olduğu yere geldiğimizi fark ettim. Anılın arabasının kapıları açık, arka iki lastikleri de patlaktı. Anılın arabasının arkasındaki siyah arabaya anılın yürüdüğünü görünce bende peşinden gittim.

 

Arka koltuğa oturunca yanımda oturan anıl eline telefonu alıp yine uğraşmaya başladı. Bu kadar aksiyon bana yetti ve artmıştı bile bu yüzden kafamı geri yaslayıp gözlerimi kapattım. Ama çok geçmeden anılın sesi gözlerimi açmama neden oldu "arın benim arabayı da hallet" gözlerimi anıldan alıp camdan bakmaya başladım.

 

Ormanlık bir yerdi burası. Geçtiğimiz yolların yanları sadece ormanlık alandı. Konağa yaklaşınca araba biraz yavaşlamıştı. Birden aklıma ayakkabılarım gelince etrafta çöp kutusu aramaya başladım. Zaten eskiydi yıkasam da pek bir şey fark etmeyecekti. Duvarın önündeki konteynırı aklımda tuttum.

 

Araba içeri girip tam kapının önünde durdu. Anılla aynı anda kapıları açıp arabadan indik. Konağa girmeden önünde iki tane merdiven vardı. Anıl benden önce içeri girmişti ama ben bu ayaklarla içeri giremezdim kapıya kadar gidip bana kapıyı açan esmer saçları aşağıdan sıkıca topuz yapılış kıza baktım "bana bir terlik verme şansın var mı?" kız hemen harekete geçip merdivenin altındaki portmantoyu açıp içinden beyaz bir terliği alıp ayaklarımın önüne koydu.

 

Hızlıca terlikleri giyip çamurlu ayakkabılarımı çıkarıp beyaz terlikleri giydikten sonra ayakkabıları basamaktan altına koydum. Arkamı döner dönmez karşıma anıl çıktı. İki elini arkasında bağlamış öylece bana bakıyordu "ne yapıyorsun?" kaşlarımı çattım "ne yapıyor gibi duruyorum" anıl gözlerini benden bir an olsun ayırmıyordu "hizmetli arkadaşlara verirsen senin için temizlerler" derin bir nefes verdim "gerek yok zaten eskiydi" hızla yürüyerek anılı es geçip kapıdan içeri girdim.

 

Anıl arkamdan içeri girip merdivenlere yöneldi "beni takip et" sanırım babasının yanına gidiyordu belki bunu fırsata çevirerek sinan abimle konuşmamı sağlayabilirdim. Ses çıkarmadan anılın peşinden merdivenleri hızla çıkmaya başladım. Anıl benim kaldığım odanın katından bir üst kata çıkmaya başlayınca takip etmeye devam ettim. Üst katta pek oda yoktu ama koridor çok büyüktü, sanırım odalar çok büyüktü.

 

Anıl koridorun en sondaki odasına girip kapının yanında durunca içeri girmemi gösterir gibi gözleriyle işaret edince içeri girdim. Anıl arkamdan kapıyı kapatıp yanımda durdu. Aziz bize çatık kaşlarıyla bakıyordu. Anıl ellerini arkasında bağlayınca bende onun gibi yapıp ellerimi arkamda bağladım.

 

Ben lafa girmeden anıl söze girdi "takip edildik eylem sinanla konuşmak istiyor bence bir mahsuru yok" gözlerim kocaman olmuştu. Ben ona böyle bir istekte bulunmamıştım, nereden biliyordu.

 

Aziz bıkkınca nefes verip başından savar gibi elini sallayınca anıl kolumdan tutup beni dışarı çekiştirince soruyu yapıştırdım "sinanla konuşmak isteyeceğimi nereden biliyordun?" anıl durmayıp merdivenlere yönelince onu takip ettim. Merdivenleri inerken konuşmaya başladı "pekte tahmin edilemeyecek bir şey değildi. Az çok çözdüm seni, bu fırsatı kaçırmazdın."

 

Bir alt kata ininde anıl farklı bir odaya yöneldi. Bende kapıya kadar girdim ama içeri girmeden kapının önünde durdum. Sanırım burası onun odasıydı bu yüzden içeri girmemeyi tercih ettim. İçerisi deri eşyalarla doluydu ve her şey siyahtı.

 

Anıl çok geçmeden önümde durup elindeki telefonumu bana uzattı "git konuş ama sonra geri alacağım". Yüzümdeki sırıtışa engel olamamıştım, telefonu elime alıp gülümsemeye devam ettim. Anıla bakmadan gülümseyerek merdivenlerden inip kendimi dışarı attım.

 

Fazla vakit kaybetmeden hemen sinan abimin kaydolmamış numarasın üstüne basıp aramasını sağladım. Telefon bir kere çalınca sanki bunu bekliyormuş gibi telefon açılıp sinan abimin sesini duydum "alo eylem.. bir şey mi oldu?" derin bir nefes aldım "oldu dersem endişelenir misin sahi?" sinan abim hemen cevap verdi "o nasıl söz eylem tabi ki endişelenirim" kaşlarımı kaldırdım. Şaşırmıştım hem de fazlasıyla "seni artık tanıyamıyorum ki nerden bilebilirim endişelendiğini" sinan abim ses tonunu değiştirdi "bunun için mi aradın eylem? Eğer bir şeyin yoksa kapat lütfen" kalbime keskin bir bıçak saplanmıştı sanki. Değer verdiğin birinin keskin cümleleri ne kadar da acıtıyordu insanın canını. Ben sinan abimi böyle hatırlamıyordum ki, sanki benim tanıdığım, üstüme titreyen, beni merak eden sinan abim gitmiş yerine babam gibi katı bir sinan gelmişti.

 

Gözlerim dolmaya başlayınca sıkıca kapattım gözlerimi "hiç mi merak etmiyorsun beni?" bir anda dudaklarımdan çıkan cümleye ben de şaşırmıştım ama pişman değildim söylediğime ve merakla cevabı bekledim.

Loading...
0%