Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6.BÖLÜM

@bukettdem

Soğuk su iliklerime kadar işlemiş ve giderek beni uyuşturuyordu. Suyun üstünde derin bir nefes alıp kendimi denizin dibine çektim. Karanlık denizi tek aydınlatan dolunayın parlak ışığıydı. Telefonum muhtemelen cebimde çoktan ölmüştü ve anıl beni bulamayacaktı ama bu durum beni biraz uğraştırsa da başımın çaresine bakmalıydım. Adrenalin bütün vücudumda geziyordu ve bir süre de geçeceği gibi yoktu. Nefes tutmakta pek iyi değildim bu yüzden kafamı çıkarıp nefes aldım. Adamları göremiyordum ama ellerindeki fenerlerin ışıkları buraya geldiklerini işaret ediyordu. Gözüme biraz uzaktaki iskele vurunca tekrar suyun altına girip oraya yüzmeye başladım.

 

Adamların fener ışıkları denize vurduğundan yüzmeyi durdurup biraz derine battım. Giderek boğulmaya başladığımı anlıyordum. Nefes almak için can atıyordum ama bunu yaparsam beni bulurlardı. Tek güvencem şu an anıldı. Ona güvenebilir miydim bilmiyorum ama şu anki tek güveneceğim insan oydu.

 

Çok geçmeden tuttuğum bütün nefes dudaklarımdan firar etti ve su sanki ondan biri olmamı ister gibi dudaklarımdan içeri doldu. Tuzlu su boğazımı yakıp ciğerlerime giden yolu bulmuştu bile. Hayır hayır biri beni kurtarsın.

 

Ciğerlerim yanıyordu ve giderek gözüm kararmaya başlamıştı. Yüzmeyi biliyordum ama yüzeye çıkıp nefes alırsam beni görür ve ellerine geçerdim ki selim abimin dediği gibiyse bu adamlar, bırak selim abimi aziz giray bile beni artık kurtaramazdı.

 

Çok geçmeden gözlerim kapanmaya başlayınca korku dört bir tarafımı sarmış yüzümdeki endişeli ifadeyle bana bildiğim bütün duaları etmemi sağlıyordu. Birden gözümün önüne yüzmeyi öğrendiğim ilk zaman gelince yüzümdeki ifade gitti. O sıcak yaz gecesi gözümde canlanmaya başladı

 

Güneş batmaya başlıyor ama temmuz ayının sıcağı gün ışığının batmasıyla bitmiyordu. Çıplak ayaklarımı küçük taşlar acıtırken güneş ışığı bana, selim abime ve oğuza vuruyordu. Oğuz çoktan denize girmiş ve kendi kendine bir şeyler söyleyip bana bakıp gülüyordu. Selim abim küçükken bile yakışıklı olan simasıyla bir iki adım ilerimde durmuş bana elini uzatıyordu "hadi eylem daha ne kadar bekleyeceğim seni, baksana oğuza ne kadar eğleniyor" yüzümdeki endişeli ifadeyle omuzlarımdaki selim abimin mavi havlusuna daha sıkı sarıldım "ama abi ya biri bizi görür de anneme söylerse?" selim abim yanaklarını havayla doldurup üfledi "abicim söyledim ya annenler burada değil olsa bile bizi burada kimse göremez.. hadi gel çok gel annenler iki gün sonra gelene kadar öğrenmiş olacaksın sen zeki bir kızsın" derin bir nefes alıp omuzlarımdaki mavi deniz havlusunu bıraktım. Selim abimin elini tutunca oğuz gülmeye başladı "amma mızıkçısın eylem hadi çok eğlenceli" kaşlarımı çattım "şu yüzmeyi öğrenince yarış yapmaya ne dersin iddiaya varım seni bunda da geçerim" oğuz tombiş yanaklarıyla göbeğini tutarak güldü "görücez eylem"

 

Selim abim elini sıkı sıkı tutuyordu, ayağımı acıtan taşları geçip kumlara gelince kafamı kaldırıp abime baktım "selim abimin ortaya çıkan yanaklarındaki büyük gamzeleriyle bana bakıyordu "güven bana..elini bırakmayacağım" gülüşüne karşılık verdim "söz mü?" selim abim tereddüt etmeden söze atladı "söz" gülümsemem yayılınca başımı olumlu anlamda salladım.

 

ANIL'dan;

 

Bir elimle direksiyonu sıkı sıkı tutarken diğer elime eylemi aramaya devam ediyordum. Gözlerimdeki korku ise giderek sinire dönüşüyordu. İçimdeki ortalığı yakma isteği giderek artıyordu ve eylemin o adamların elinde olma düşüncesi de giderek içimdeki ateşi harlıyordu. Eylemin araması cevap vermeyince aramayı kapatıp gaza abandım. Eylemin en son konumu bir sahilde görünüyordu ve gitmesi biraz vakit alacaktı. Telefonum çalınca açtım ve arın'ın sesi arabayı doldurdu "abi geliyoruz ama senin oraya tek gitmen çok tehlikeli bizi bekle yoksa eylem yerine seni alırlar" bütün sinirimle bağırdım "ne beklemesi sen neyden bahsediyorsun arın ya kızı aldıysalar. Kızdan bir kase pirinç rica etmiyorlar babasının borçları karşılığında organlarını istiyorlar hala bekle diyorsun" arın tekrar konuştu "abi haklısın ama oraya gitmen en az yarım saat" sinirden yanan gözlerimle tekrar bağırdım "siz adam gibi kızı kollasaydınız sence ben şu an eylem arıyo olabilir miydim arın? Size tarçını emanet etmedim size peşinde onlarca adam olan savunmasız bir kız emanet ettim" arın bir süre sustu "tamam abi haklısın peşinden geliyoruz lütfen bir delilik yapma" telefonu kapatıp gaza daha çok abandım.

 

Gözümün önünden bin bir türlü senaryo geçiyordu ve bu beni daha da korkutuyordu. Gece karanlığı ortalığı esir almıştı ama karanlık yolda tek ışık araba farlarım ve dolunaydı.

 

Telefonum tekrar çalınca ekrana bakmamla ekrandaki isim gözlerimin büyümesine sebep oldu. Çünkü eğer eylemin kayıp olduğunu öğrenirse beni yakacak bir isimdi bu, selim arıyordu. Derin bir nefes alıp telefonu açtım "selim acil mi? bir toplantıya yetişmeye çalışıyorum" selim hemen cevapladı "tabi ki acil eyleme ulaşamıyorum" bütün soğuk kanlılığımla cevapladım "merak etme evden çıkmadan kontrol ettim bugün leyanla alışveriş yaptılar yorulmuş uyuyordu" selimin sesi yumuşadı "emin misin anıl?" başımı salladım "bana güvenmiyor musun selim eylem bana emanet" selim nefesini verip konuştu "haklısın sana güveniyorum eylem sana emanet"

 

Telefonu kapattıktan sonra bu cümle yüreğime oturmuştu, emanet eylem bana emanetti ve ben onu koruyamamıştım. Yüzümde keskin bir acı duygusu vardı ve beni bitiriyordu.

 

Gazdan ayağımı çekmeden ve biraz olsun yavaşlamadan yarım saatlik yolu yirmi dakikada gelmiştim. Arabayı sahile indirdim ve uzunları yaktım. Arabamdan inip telefonumun feneriyle ormanların arasındaki sahile göz gezdirdim. Eylemin numarasını çaldırıp kulağımdan uzaklaştırıp bir melodi sesi aramaya başladım ama nafile derin bir sessizlikten ibaretti. Sahilde ilerideki uzun iskeleden başka hiçbir şey yoktu. Fenerimin ışığını ormana doğrulttum ve bağırdım "eyleeem" durmadan devam ettim "beni duyuyor musun ben buradayım saklandığını biliyorum hadi çık.. neredesin?" konuşmalarımı gözden geçirdim. Saklanması gerektiğini ama bomboş sahilde deniz ve ormandan başka hiçbir şey olmadığını söyledi.

 

Tekrar ormana doğru bağırdım "eyleeem" telefonum tekrar çalınca açtım ve arın konuşmaya başladı "abi şu an sarp eylemin konumuna detaylıca bakıyor ama telefonu garip bir şekilde denizin içinde gösteriyor" bedenimi denize çevirince gözlerim kocaman oldu "hayır" eylemin cümlesi şimdi daha anlamlı geliyordu "koca sahilde orman ve denizden başka saklanacak hiçbir yer yok eğer ormana saklanırsam kolaylıkla yakalanırım" evet tam da böyle demişti

 

Telefonu kumların üzerine bırakıp düşüncemin kesin olmamasını ve tek çaremin bu olduğunu bilerek postallarımı ve kazağımı bir çırpıda çıkarıp denize koşmaya başladım. Deniz seviyesi belime gelince dibe daldık ve balıklama yüzmeye başladım tam da tahmin ettiğim gibi eylem denizin dibinde baygındı. Kollarından tutup yukarı kaldırdım ve kıyıya yüzmeye başladım. Yüzü bembeyaz dudakları ise mosmordu. Kızıl saçları yüzüne yapışmıştı. Belime kolumu sardım ve onu kıyıya çekmeye devam ettim. Deniz seviyesi bacaklarıma gelince eylemi kucağıma alıp sudan hızla çıktıktan sonra onu kumların üzerine bıraktım.

 

Ne kadar su yuttu bilmiyorum ama onun gitmesine izin vermeyecektim. Dizlerimin üzerine çöküp suni teneffüs yapmaya başladım. Dudaklına nefes verip kalp masajına başladım. Çok geçmeden leyanın çığlıklarını duydum leyan hemen yanıma diz çöktü "masajı bana bırak sen nefes ver" leyan doktor olmasa da bir psikiyatri doktoruydu ve bu işleri biliyordu ve tereddüt etmeden masajı ona verdim.

 

Zaman durmuş gibiydi sanki sadece eyleme bakıyordum bembeyaz yüzüne ve kapalı kocaman gözlerine. Leyan işareti verince mor dudaklarını aralayıp ona nefes verdim. Leyan tekrar kalp masajına başlayınca eylemin mosmor olan elini alıp avucumun içinde sıkıca sakladım "hadi eylem" leyanın işaretiyle tekrar nefes verdim ve dudaklarımı geri çeker çekmez eylemin dudaklarından deniz suyu çıkınca hafifçe başını kaldırıp ağzındaki suyu çıkarmasını sağladım.

 

Eylemin öksürükleri ardı arkasını kesmiyordu. Kafamı simsiyah gökyüzüne çevirip kalp atışlarımı bir şey yok o kurtuldu diyerek sakinleştirmeye çalıştım. ciğerlerime derin bir nefes çekip eyleme baktım. Eylem derin bir nefes ciğerlerine çektikten sonra ciğerleri izin vermiyormuşçasına onu öksürtmeye devam ediyordu.

 

Leyan, eylemin yüzüne yapışan saçlarını geri atıp ona bakmasını sağladı "eylem nefes almak için acele etme" eylem başını sallayıp bana bakınca o an fark ettim eylem iki elimi de sıkıca tutmuştu bende onun ellerini avuçlarıma kenetlemiştim. Siyah gözleri siyah gözlerimle birleşmişti sanki bana bir şey anlatmak istiyormuş gibiydi.

 

Eylem çok geçmeden nefes alış verişleri düzene girince arın yanımıza gelip eylemi kalın bir battaniyeyle sarmaladı "abi eylem bizim arabaya gelsin araba sıcak iyi gelir" kaşlarımı çatıp ayağa kalkıp eylemin beline bir kolumu bacaklarının altından diğer kolumu geçirip kaldırdım "size en son eylemi emanet ettiğimde olanları gördük, gerek yok eylem benimle gelecek" kucağımdaki yarı baygın eylemi arabanın ön koltuğuna oturttuktan sonra hızla oradan uzaklaştım.

 

Eylemi o kalenin arkasından çıkarmak büyük bir hataydı ve emaneti başkasına emanet etmem. Bir daha bunun olmasına izin veremezdim eylemi tekrar gözümün önünden ayırmayacaktım.

 

...

 

Birine karşı güveninin kırılması ne kadar kötü bir şeydi böyle. Güvenin kırılması, yapmaz, bırakmaz dediği insanın sandığından daha fazlasını yapığını bilmek. Ben sinan abime kendimden daha çok güveniyordum o gece yaşananlardan sonra anne ve babamın bana yaptıkları canımı acıtmamıştı canımı yana sinan abimin bana inanmaması ve "seni yalnız bırakmayacağım" sözlerinden sonra bir daha hiç aramamasıydı. Gözlerim ağlamaktan şişene kadar ağlamıştım o gece bir an olsun susmamıştım haftalarca konuşmamıştım ve öyle ki dedemi epey korkutmuştum ve çareyi beni bir doktora götürmekte bulmuştu. İnsan kendi oğluna nefret kusar mıydı? Dedem kendi oğluna aylarca nefret kustu.

 

Kafam koltukta yana düşmüştü ve öylece kapkaranlık sahil yoluna bakıyordum. Anıl beni ısıtabilmek için bir sürü battaniyeyle beni sarmıştı ve sürekli bana bakıp ağzımdan çıkacak tek kelimeyi kolluyordu. Ama uzun bir süre daha sesimi duyabileceklerini sanmıyordum

 

...

 

Eve vardıktan sonra anıl ve leyan beni odaya çıkarmış kaynar bir duşun ardından vitamin takviyesi yapmışları. Leyan ve anıl konuşmam için her türlü yolu denemiş ama bir haftadır ağzımdan tek bir kelime çıkmamıştı hatta arın bile gelip benimle konuşmaya çalışmıştı ama konuşmayı bırak gözleri bir yerden başka bir yere bile sabitlemek istemiyordum.

 

Odamın kapısı tıklatılınca içeri anıl girdi "eylem?" yanıma gelip diz çöktü "iyi misin? Cevap vermeden gözlerimin sabitli olduğu yere bakmaya devam ettim. Anıl ensesini ovup bana bakmaya devam etti "aşağıda misafirlerin var senin için çok endişeliler anlıyorum bizimle konuşmuyorsun ama onlarla konuş olur mu?" sustum. Anıl nefesini bıkkınca verip odadan çıktı.

 

Biraz sonra odaya koşarak biri girince tanıdık sesi irkilmeme sebep oldu "hiiiii eylem" kafamı çevirince karşımda simay, selim ve çiler duruyordu. Simay koşarak yanıma gelip yüzümü avuçlarının içerisine aldı "kuzucuğum kuş kadar kalmışsın bakmadılar mı sana burda?" yatağın diğer tarafına selim gelip oturdu, endişeli gözlerle bana bakıyordu "eylem iyi misin" çiler simayın yanına gelip eğilip yanağıma sulu bir öpücük bıraktı "tabi ki iyi o benim kardeşim sadece bizi görünce şok oldu" selim eğilip yüzüme uzun uzun baktı. Simay yanımda diz çöktü ve o da abisi gibi mavi gözlerini bana dikmiş bakıyordu.

 

Ağlayacak gibi bir iç çekiş dudaklarımdan firar edince selimi ve simaya kollarımı dolayıp sarıldım, çiler ve kollarını bize dolayınca gözlerimi sıkı sıkı kapattım. İçimden geçen tek bir kelimeyi sayıklayıp duruyordum lütfen rüya olmasın, lütfen rüya olmasın. Simay saçlarımı öptü "o gün neler oldu öyle eylem, seni kurtaramadık o kadar fazla adamları vardı ki bir süre sonra gelip tarçını bile aldılar. Cümlesini bitirdikten sonra tarçın içeri aheste aheste girip yata çıkıp bana bakmaya başladı. Simay eliyle tarçını gösterdi "tarçın hanımın rahatı yerinde" selim saçlarımı okşadı "iyi misin eylem" onlara bakınca yine dudaklarımdan bir iç çekiş çıktı. Selim yüzümü avuçları arasına aldı "sakin ol, acele etme, yavaş yavaş konuşmaya başla gerisi gelecek zaten.

 

Derin bir nefes verip selimin mavi gözlerine baktım "-i iyiyim" simay çığlık atıp boynuma atladı. Çiler bacaklarımın üstündeki yorganı çekti "e iyiysen kalk bakalım aşağıda bir sürü güzel yemek var hem şu aşçınız kimse eğer çikolata parçacıklı muffin bile yapmış" yüzümdeki gülümsemeyle birlikte bir haftadır kalkmadığım çiler ve simay' ın yardımıyla kalktım.

 

Üstümdeki ağır yükle her zaman ayaklarıma vurduğum acılarım birleşince ayaklarım "hayır eylem daha fazla kaldıramam" dercesine beni taşımayı reddetti çiler ve simay kollarımdan tutup bana destek olurcasına tuttular. Selim koşarak yanıma gelip belimden sıkıca tutup bir kolumu omuzuna attı "tamam bendesin kral sakin" yüzüme zoraki bir gülümseme taktım.

 

Beynim bana sinyal veriyordu "hayır eylem daha fazla dayanamıyorum" kalbim ise karşı çıkarak "sadece kardeşlerim gidene kadar" içimdeki alevler kül olmuştu. Acı her yerimi sarmıştı, ağlayamamak ise bütün sinir sistemimi çökertiyordu. Kafamı eğip dizlerime baktım, tir tir titriyor yürümeme itiraz ediyordu. Kapı çok uzaktamıydı ki? Beni taşıyabilir miydi dizlerim. Kafamı kaldırıp kapıya baktım. Anıl endişeli gözler ve bir adım öndeki ayağıyla beni izliyordu, gözlerinde biraz hüzün biraz da öfke vardı ona bakan herkes bunu net bir şekilde görebilirdi.

 

Selime baktım, selim bana yüzündeki sahte gülümsemeyi gösteriyordu "bu böyle olmaz" diğer kolunu bacaklarımın altından geçirip bir çırpıda beni kucağına aldı "bakalım hala seni taşıyabiliyor muyum diye kızıl şeytanım ama anladığım kadarıyla hala taşıyabiliyorum e hadi bakalım aşağı kadar götürebilecek miyim?" selimin deri ceketine sıkı sıkı tutundum.

 

Düşmüştüm, hem de bu sefer fena çakılmıştım yere. Vücudumun her bir parçası ağlamam için yalvarıyordu ama hayır dedeme bir söz vermiştim ve yerine getirmem gerekiyordu. Selim kapıdan çıkarken anıl veriye çekilip yolu açtı yüzündeki sinir kat sayısının arttığını hissettim.

 

Gözlerim dolunca derin bir nefes alıp selimin boynuna alnımı koydum. Bu sefer kalkabileceğimden emin değildim, bu sefer kalkamazdım, hiçbir şeye gücüm kalmamış ve konuşmak bile istemiyordum. Boğazımdaki düğüm sayısı her geçen gün artıyordu artık sadece nefes alabiliyordum ötesi yoktu. Canım öyle yanıyordu ki hiçbir şarkı hiçbir söz bu acıyı tarif edemezdi.

 

Gözlerimdeki yaşı dökmeden kurutmuştum. Boğazıma bir düğüm daha oturmuştu ama bu seferki düğüm çok ağırdı. Bu acıyı sadece ölüm dindirebilirdi.

 

Selim merdivenden inmiş ve masadaki sandalyeme bırakıp saçlarıma bir öpücük bıraktı. Selim simay ve çiler sırasıyla yanımdaki sandalyelere oturdular anıl ise yine masanın başındaki sandalyede yerini aldı. Evin yardımcılarından bir kadın önüme bir kase çorba bıraktı. Bu çorba simayın hasta çorbasıydı, ben pek sık hasta olmadım ama selim ve çiler grip olduğunda bu çorbadan yapıp en az bir kase yedirirdi.

 

Çorbanın kokusu burnuma dolarken dönüp simaya baktım "özlemişsindir diye yaptım hadi ye sıcakken" bana hasta gibi bakıyorlardı. Yüzüme yine yalandan bir gülümse yerleştirip elime kaşığımı aldım. Sonra birden aklıma sofrada bir eksik sezdim ve anıla döndüm "leyan nerede? Sarpla alp de yok" anıl ağzımdan çıkacak tek bir kelime için bir hafta uğraşmıştı ve şimdi ona bunu sormamla epey sevinmiş gözüküyordu gözlerinin yanındaki kırışıklar ortaya çıkmaya başlayınca duruşundan ödün vermeden tekrar dik duruşunu sergiledi "leyan' ın bir hastası vardı sarpla alp de dolaşmaya çıkmışlardı gelirler az sonra" kafamı salladım

 

Kaşığı çorbaya batırıp yavaşça karıştırmaya başladım. Çok geçmeden kapı çaldı ve içeri leyan, alp ve sarp'ın sesi girdi. Bir konu hakkında tartışıyorlardı ve leyan yine alpe vurmaya çalışıyorlardı. İçeri girince masadaki bizi gören leyanın gözleri ilk beni buldu "abicim misafirlerimiz varmış neden söylemedin?" sarp ve alp bizimkilere ve bana bir baş selamından sonra masaya oturup çatallarını ellerine aldılar. Anıl benden gözlerini almadan leyan'a cevap verdi "unutmuşum abisi" leyan simsiyah giysileriyle abisinin sandalyesine elini yaslayıp uzunca bana baktı. İnce siyah boğazlı kazağı, deri kısa eteği ve uzun çizmeleriyle yine tarzını konuşturuyordu.

 

Hala kasemdeki çorbayı karıştırıyordum ve anıl yemem için hala bana bakıyordu. Çok geçmeden masadan herkes kalkmış sadece anıl ve ben kalmıştık. Simay ve çiler böceklerle konuşmaya başlamıştı, selim ise kız kardeşini sanki kurt'dan kollar gibi yanında dikiliyordu. kasemdeki çorba buz gibi oluştu bile ama değil çorba masadaki hiçbir yemek iştahımı açmıyor aksine daha da midemi bulandırıyordu. Anıl ellerini çenesinden çekip nefesini bıraktı "hiçbir şey yemedin eylem, çorban da buz gibi oldu" anıla bakmadan omuzumu silktim "aç değilim" anıl şaşırtıcı sakin sesiyle "günlerdir hiçbir şey yemedin ki nasıl aç değilsin?" tekrar omuzumu silktim.

 

Anıl masadan kalktı "iyi madem öyle" sandalyemi çekip bir çırpıda beni tıpkı selim gibi kucağına alınca şaşkın gözlerle ona baktım. Gözleri gözlerime çok benziyordu ama dediğim gibi onun gözlerinde bir ışıltı vardı, onu hayata bağlayan bir şey. Ama bende hiç yoktu aramızdaki fark buydu. Bir elimle bugün salaş giyindiği siyah kazağına sıkıca tutundum. Yüzümdeki şaşkınlıkla ona bakıyordum ama anıl beni anlamadığım değişik bir ifadeyle süzüyordu. Burnuma keskin bir sigara kokusu gelince yüzümü buruşturdum "kaç paket sigara içtin sen?" anıl bu sefer kaşlarını çattı "neden?" başımı hafifçe olumsuz anlamda salladım "nefret ederim sigaradan" anıl ileri bakınca benimle göz temasını kesit "iyi bir dahakine hatırlat da içip yanına gelmeyeyim" gözlerimi devirip benden bakışlarımı ondan alınca bize bakan bir sürü meraklı gözle karşılaştım.

 

Hepsi meraklı gözlerle bize bakıyordu ama anıl umurunda olmadan beni deri koltuğa götürüp bıraktı. Çiler hemen yanıma geldi "iyi misin kızıl şeytan'ım?" bana cevap hakkı tanımadan gözlerindeki sinisi ifadeyle kendi yanıtladı "iyisin iyisin" kaşlarımı çattım "çiler iyi misin?" çiler gözlerindeki gülümseyen ifadeyle "hıhı" deyip yanağımdan bir makas aldı.

 

Herkes muhabbet edip birbirlerini tanıdıktan sonra selim artık gitme vakitlerinin geldiğini söyleyip ayağa kalkınca yanıma gelip benimle vedalaşacakken onu durdurdum "ayağa kalkıp kapıya kadar eşlik etmek istiyorum" selim başını sallayıp yavaşça ayağa kalkmamda yarımcı oldu. Ardından koluna girip ondan destek alarak yavaşça yürümeye başladım. Kapıya kadar yavaşça yürüyüp vedalaştıktan sonra selim yanımdaki anıl'ı yanıma çekip kolumu onun koluna tutuşturdu "eylem bizim incimiz ve o sana emanet ona iyi bak" selim bir bana bir anıla baktı daha sonra eğilip alnımı öptü "kendine dikkat et, tekrar geleceğim ama o zaman seni çok iyi göreceğim, tamam mı?" başımı sallayınca selim arkasına dönüp bir sürü anımızın geçtiği sarı jeep'e binip konaktan ayrıldı.

 

Anıl bana daha çok yaklaşıp tekrar koluma girdi. Gözlerim tekrar anılı bulunca siyah gözlerindeki parıltı gözlerime bir ayna gibi yansıdı. Leyan yanımızdan geçerken kollarını arkasında kenetledi "hava bir sıcak mı oldu ne?" böcekler de yanımdan kıkırdayarak içeri girdi. Anıl onları umursamadan bana bakmaya devam ediyordu ama ben rahatsızca yerimde kıpırdanınca anıl bu sefer bakışlarını gökyüzüne çevirdi. Çok geçmeden konağın kapısından siyah bir Mercedes girince kaşlarımı çatıp anıla baktım "baban mı geldi?" anılın yüzü buruştu ve başını hayır gibi salladı. Araba durunca merakla inen kişiye baktım.

 

Arabanın kapısı açılıp çıkan kişiyle kaşlarımı çattım. Gelen sinan abimdi, hızla yürüyüp önümde durdu "eylem.. neden telefonlarımı açmıyorsun kaç kere aradım seni biliyor musun?" çatık kaşlarımı bu sefer anıla çevirdim "neden burada?" anılın cevap vermesine izin vermeden kolundan çıkıp sendeleyerek merdivene kadar gidip yine yavaş yavaş ve sendeleyerek merdivenleri çıktım. Hızla odama girip camımı açtıktan sonra yatağın yanına yavaşça çöktüm.

 

Bırakmıştı beni. Bana beni bırakmayacağını söylemişti ama bana inanmadı "insan bile isteye kardeşini öldürür müydü?"

Loading...
0%