Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.BÖLÜM

@bukettdem

Bir haftadır evden dışarı çıkmıyordum. Sabah erken kalkıp zinde kalmak için konağın etrafında elli tur atıyordum, eğer mahallemde olsam daha fazla geniş alana çıkabilirdim ama kapılara ben dışarı çıktığım anda daha fazla koruma koyuluyordu bu durum artık canımı sıkmaya başlamıştı ama halledicektim. Benim erken kalkmamla birlikte artık leyan da erken kalkıyordu normalde onu kimsenin saat altıda kaldıramayacağını söylüyordu ama sanırım onu da alıştırmıştım her ne kadar benimle koşu yapmasa da yoga yapıp ruhunu dinlendirdiğini söylüyordu söylediğine göre onu rahatlatıyormuş yogayla nasıl rahat ederdi ki insan ben düşüncelerimle baş başa kalınca kriz geçirecek duruma geliyordum benim için ruh dinlendirme boksdu.

 

Spordan sonra saat epey ilerlemiş oluyor ve böceklerle aziz bey de kalkınca gerginlik dolu bir kahvaltı için masaya oturuyorduk. Neden bilmiyorum ama leyan da böceklerde bu adamdan nefret ediyorlardı yaptığı konuşmalar yüzünden leyanın sinirden ellerinin titrediğini görebiliyordum. Kahvaltıdan sonra arka bahçedeki çardakta biraz oturup sohbet ediyor sonra ya filmle yada puzzle gibi zaman geçirecek şeyler yapıyorduk ve tabi ki tarçında bizimle beraberdi biliyordum evin içinde çok sıkılıyordu ama her sabah benimle spor için kalkıp yalnız bırakmıyordu ve sarp ta onu akşamüzeri benim için konaktan dışarı çıkarıp doğa yürüyüşü yaptırıyordu.

 

Bu sabah da spor ve kahvaltıdan sonra böcekler dışarı çıkacaklarını söylediler ve gözden kayboldular leyan da bir şey demeden odasına çekildi bende rahatsız olabileceğini düşünüp onu rahat bıraktım ve tarçınla odadaki dvd'leri karıştırıp bir aksiyon filmi açtık. Odadaki kapım tıklatılmadan açıldığında leyan olduğunu anladım ve topuk sesleri de bunu doğruladı kapı pervazının önüne gelip kendini ve kombinini gösterdi. Baldırlarının üzerinde biten siyah çizmelerinin üzerine mini bir etek giymiş üzerine de göğüs dekoltesini tülle kapatan bir bluz ve üzerine de siyah ayaklarına kadar uzanan kabanını giymişti, sarı saçlarını salmış ve soğuk tonlarda bir makyaj yapmıştı.

 

Elimi şakaklarıma koyup dudaklarımı vay anasını der gibi büktüm "çok şık duruyorsunuz leyan hanım yolculuk nereye?" Leyan sarı saçlarını savurup "tek değil beraber gidiyoruz" tek kaşımı kaldırıp leyana baktım "benim niye haberim yok ayrıca gelmek istediğimi nereden çıkardın?" Leyan gözlerini devirip büyük bir of çekti "eylem hadi kalk da hazırlan" Kucağımdaki tarçın başını kaldırıp leyana benim gibi bıkkın gözlerle baktı "tarçın da bende şu an dışarı çıkıcak durumda değiliz leyan" leyan omuzlarını çökertti "tamam tarçın evde kalabilir ama sen benimle geliyorsun"

 

Yaklaşık yarım saat boyunca gidip gitmemekte tartıştıktan sonra leyan kazanmıştı. Bana kendi dolabından siyah kadife kalın bir mont vermiş ve tüm ısrarlarına rağmen etek giymemiş siyah jean pantalonum ve botlarımla mutluydum ama maalesef ki yüzüme sürdüğü boyalardan kaçamamıştım.

 

Yüzüm öyle tuhaf görünüyordu ki arın beni görür görmez uzun uzun yüzüme bakmış sonra da ben olup olmadıma dair kendince kendini doğrulamıştı. Şimdi ise siyah jeepin içinde karlı yollardan bir yere gitmeye çalışıyorduk ama nereye gittiğimiz muammaydı.

 

Jeep bir göl evinin önüne durdu. Bu aziz girayın evi gibi değildi bu ev iki katı ve en üst katında terası olan bir evdi tabi eğer yanılmıyorsam arkasında büyükçe bir göl vardı. Leyan beni beklemeden arabadan inince arına baktım "neresi burası?" Arın evi gösterdi "anıl abimin göl evi eylem endişelenmene gerek yok" anıl mı? O kadar ısrar edip beni anılın göl evine mi getirmişti üstelik anıl buraya yalnız kalmak için gelmişti. Arın arabadan inip benim kapımı açtı. Ağzım bir karış açık eve bakıyordum, evin tüm bahçesi karla kaplıydı ve bacasından duman çıkıyordu. Leyana bir iki adımda yanına ulaşıp ellerimi cebime koydum.

 

Leyan gülümseyerek eve bakıyordu "tanrım bu eve gelmeyeli yıllar oluyor diyebilirim ne kadar özlemişim" açık kahve gözleri beni buldu "abim seni gördüğüne sevinecek hadi gidelim" yanaklarımı şişirip ofladım "leyan neden bu kadar mutlusun anlamış değilim ayrıca abin yalnız kalıp çalışmak için buraya gelmedi mi niye onu rahat bırakmıyoruz?" Leyan tek kaşını kaldırdı "anıl girayın kardeşiyim ben. Kalbini tanırım o özlemiştir" tekrar yüzüne gülümsemesini yerleştirip koluma girdikten sonra beni eve çekiştirmeye başladı.

 

Evin kapısına gelince leyan uzun uzun zile bastı. Çekiniyordum çünkü buraya davet edilmemiştim ayrıca anıl gelebilirsin de dememişti ya beni evinde istemezse ne olacaktı.

 

Çok geçmeden kapı açıldı ve anıl siyah boğazlı kazağı ve gözüme direk çarpan kirli sakallarıyla karşımdaydı. Acı kahve gözleri gözlerimi buldu ve yüzündeki şok dalgasıyla kalın dudakları aralandı ve kulağımı tırmalayan leyanın "sürpriiiiiiz" çığılıyla leyana göndüm, leyan ise bana gülümsedi. Tekrar anıla baktığımda anılın gözlerinin hala üzerimde olduğunu gördüm ve yerimde rahatsızca kıpırdanıp gözlerimi kaçırdım "işte ihtiyacım olan şey" anılın cümlesiyle boğazımı hafiften temizleyip arkamızdaki arına dönüp tekrar anıla baktım.

 

Leyan kolumdan tutup beni içeri çekerken anılın gözleri beni takip ediyordu leyanın konuşmasıyla dikkatimi ona verdim "eylem abim evine ayakkabıyla girilmesini sevmez benim burda panduflarım vardı onları sana vereyim" onu onaylarcasına başımı salladım ve botlarımı çıkarıp leyanın siyah panduflarını giydim. Arın peşimizden girdi ve anılın kulağına birşeyler fısıldadı. Anılın gözleri üzerimden ayrılmazken tekrar harekete geçip montumu çıkardım leyan içeri geçip beni tek bırakınca tıpış tıpış peşinden gittim.

 

Ahşapla bezeli evin her köşesi eskitilmiş eşyalarla donatılmıştı. Uzun salonun bir köşesinde ufak bir yemek masası ve arkasında duvar gibi görünen kitaplığı vardı ama arkasından mutfağı elbette gözüküyordu. Salonun diğer ucunda ise deri koltukları ve taştan şöminesi vardı ama evin asıl can alıcı kısmı terasının gölete uzanan iskelesiydi. Ben evi süzerken leyan şöminenin yanındaki sallanan sandalyeye kendi atmış evi izliyordu "ayakta dikmesene" kulağıma dolan anılın sesiyle yerimde sıçradım ve anıla döndüm. Gülümsüyordu gülüşünde biraz takılı kaldıktan sonra şömineye yakın bir koltuğa rahatsızca oturdum.

 

Ortadaki sehpada bir sürü kahve bardağı, şarap bardağı, şişeleri ve çizimle dolu kalem kağıtları vardı, merak ediyordum çizimlerini ve birini görmek çok isterdim kağıda yakınlaşmadan gözlerimi netlemeye çalıştım ama imkansızdı. Anıl sehpanın üzerindeki kağıtları alıp kaldırınca içimden tüh demedim değildi.

 

Anıl duvara yaslandı ve kardeşine baktı "ee leyan sizi buraya atan hangi deli rüzgardı?" Leyan yüzündeki sinsi sırıtışla "bilmiyorum abi nasıl bir deli rüzgarsa buraya kadar geldik" anıl tek kaşını kaldırdı "demek öyle olmuş bak şu rüzgarın işine" leyan saçlarını geri attı "ya abicim rüzgar işte" anıl dudaklarının arasından birşeyler mırıldandı ve ensesini kaşıdı "mutfağında birşeyler var mı abi?" Leyan yerinden kalktı ve elimden tutup ayağa kaldırdı "gel eylem abimin mutfağını biraz karıştıralım" anılın yanından geçip anıl'ın ahşap mutfağına girdik.

 

Anılın yüksek bar sandalyelerinden birine oturup leyanı izlemeye başladım. Yukarıdaki dolaplardan birinden bir defter çıkarıp gülümsedi "işte hala aynı yerinde" defteri masaya koyup yanımdaki sandalyeye oturup defteri karıştırmaya başladı."leyan ne yapmaya çalıştığını sorabilir miyim?" Sesimi biraz alçalttım "neden anılın evine geldik?" Leyan sorumu umursamadan bir sayfada durdu "işte buldum" nefesimi derince verdim "leyan beni dinlemiyor musun?" Leyan elindeki defterle ayağa kalkıp buzdolabını açtı "eylem annemin kekinden yapıcaz alt tarafı sakin ol" alnımı ovuşturup kızıl saçlarımı karıştırdım.

 

Leyan dolabı karıştırıken birden sesli düşünmeye başladı "bir insanın dolabında neden yumurta olmaz benim abim neyle besleniyor anlamıyorum" baygın gözlerle arkası bana dönük leyanı cevapladım "tek besin kaynağı yumurta değil leyan demek ki sevmiyo" leyan bana dönüp dil çıkarırken anıl'ın sesi kapı tarafına bakmamı sağladı "leyan ne arıyorsun?" Leyan abisine bakıp şeytanice gülümsedi "annemin kekinden yapıcam ama dolabında hiçbir şey yok" arının sesi dahil oldu "ne lazım küçük hanım hemen gidip alalım" leyan' ın gözleri parladı "evet gidip alalım, çok iyi fikir arın" defteri masanın üzerine bırakıp abisini es geçerek zıplaya zıpalaya içeri gitti.

 

Gözlerim anıl'la kesişince ayağa kalktım "leyan bende gelmek istiyorum" anıl'ın yanından geçip içeri gittim. Leyan portmantodan kabanını alıyordu "gerek yok eylem biz arınla hemen gidip alıp geliriz" anılın sesi arkamda belirdi "fırtına başladı emin misiniz gidebileceğinize?" Arın elini göğsüne iki kere vurup bende der gibi anıla hareketini yaptıktan sonra leyanla kapıdan çıktılar.

 

Evde ikimizin kaldığı gerçeğiyle anıla döndüm. Buğulu gözlerle gözlerime bakıyordu. Rahatsız olup oturma odasına geçip şöminenin yanındaki koltuğa oturdum. Anıl yavaş adımlarla sehpanın üzerindeki çizimleri alıp yemek masasına geçti "konuşmayalı uzun zaman oluyor" başımı evet der gibi salladım "nasılsın?" Bakışlarımı yerden alıp ona çevirdim "iyi olmaya çalışıyorum" kafasını olumlu anlamda salladı.

 

Bir haftada'dan beri bizim taraftan ses çıkmamıştı neler olup bittiğini bilmiyordum ve artık evime dönmek istiyordum aziz girayın evinin kasveti bütün vücuduma yayılmıştı ve artık sabrım'ın sonuna geldiğimi hissediyordum "sinan abimle konuştun mu daha ne kadar daha kalmam gerekiyor aziz beylerde?" Anıl elindeki çizimleri düzene koymaya çalışırken bir yandan da konuştu "hayır henüz konuşmadım ama yakın zamanda arar eminim işleri yoğundur" kaşlarımı kaldırdım. Kim bilir babamın hangi isteğini yerine getiriyordur. Babam bi oğlu olmadığı için evin en büyük torunu sinan abimin üstünde baskı uyguluyordu küçükken bile zeytin bahçelerini ona emanet eder küçük olmasına rağmen bütün çalışanların üstünde bi gölge gibiydi hem zeytinliğe yardım eder hemde herkesi çekip çevirirdi.

 

"Aç mısın?" Anılın sorduğu soruyla başımı salladım "gel benimle mutfağa bakalım ne yapabiliriz?" İtiraz etmeden ayağa kalktım ve anılın peşinden gittim. Anıl buzdolabını açtı ve bakındı sonra eline aldığı köpük tabakta mantarla bana döndü "mantar sever misin?" Ellerimi iki yana açtım "neden olmasın" ve anıl işe koyulmaya başladı saçlarımı bileğimdeki tokayla hızlıca bağladım ve bende ona yardım etmeye başladım.

 

Anıl mantarları doğrarken ona baktım babasına hiç benzemiyordu gözlerinde birşey saklıydı simsiyah harelerinin içinde bir ışık vardı gözleri benim gözlerim gibi değildi benim gözlerim ışığını kaybetmişti ama o öyle değildi. Peki neydi onu ayakta tutan kendi kurduğu şirketi miydi yoksa hayatı mı seviyordu. İçimden bir ses onun güvenilir olduğunu söylüyordu ona karşı dürüst mü olmalıydım?

 

Anıl gözlerini bana çevirince affalladım "neden daldın bu sefer de en son mantar kesişin mi aklına geldi" gülümsedim "hayır" o da gülümsedi "anıl sana dürüst olmak istiyorum" anıl kesmeye devam ederken "dinliyorum" derin nefes aldım "babanın evinde kalmak artık canımı sıkmaya başladı, bütün düzenim bozuldu spor yapamıyorum, arkadaşlarımla konuşamıyorum ve en önemlisi sinan abimin sürekli karşıma çıkması canımı cidden sıkıyo" anıl bana baktı "haklısın evet ama seni bırakamayız durum ciddi" başımı salladım "biliyorum ama gözüm kararınca yapabileceklerimi ben bile kestiremiyorum bu durum biraz daha canımı sıkarsa evden kaçarım ve inan bana kimsenin ruhu duymaz" anıl başını salladı "babam mı sıkıyor seni?" Nefes verdim "konu sadece baban değil anıl bi aslanı ne kadar kafeste tutabilirsiniz, birinin beni öldürme düşüncesi korkutucu ama inan bana kendimi koruma iç güdüm çok gelişmiştir" anıl dudağının kenarıyla gülümsedi "çok iddialısın" kendimden emin bir şekilde "her zaman" dedim.

 

Anıl yemekleri yapıp kurduğumuz masaya getirdi mantarı kremayla sotelemiş ve spagetti ile harmanlamıştı "birer kadeh içer miyiz?" Dudak büzüştürdüm "ben almayayım teşekkürler" anıl yine de şarap şişesini getirip kendine bir kadeh koydu "çok kullanmıyorsun sanırım alkol" makarnamdan bir çatal alıp bitirmeyi beklerken yutup cevapladım "aslında bir ara sürekli kullanıyordum ama bayadır kullanmıyorum. Sabahları spor yapmadan bir kadeh kullanıyordum ısınmak için" anıl bir yandan yiyor bir yandan beni dinliyordu "ne zamandır boks yapıyorsun?" Biraz düşündüm "ilk sporla başladım dedem emekli komuthandı ve babamın üstünde kuramadığı krallığı bende lise yıllarında başladı sonra boksa döndü" anıl şampanyadan bir yudum aldı "boksa ne zaman başladın" yine biraz dişündüm "lise son da mahalle kavgasına karıştım polisler aldı götürdü dedim falan geldi allahtan komiser dedemin tanıdığı çıktı sabıkama işlemedimer komiser dedeme torunun eli baya sertmiş adamları haşat etmiş diyince dedem ilk iş boks kursuna yazdırdı, öyle işte" anıl kısa bi ıslık çaldı "etkilenmedim değil" gülümsedim "genelde erkekler dövüşen kızlardan uzak dururlar pek hoş karşılamazlar" anıl güldü "delirdin herhalde kim istemez ki bence çok havalı" omuzumu silktim "zevkler ve renkler işte" aklıma gelen soruyla hiç durmadan sordum "peki sen, neden babanın izinden gitmedin?" Anıl çatalını bıraktı "benim kendi yeteneğim vardı çünkü ve ben babamın gölgesinde yaşamaktan pek hoşlanmam" başımı salladım. Çatalımla tabağımdaki yemekle oynarken bu sefer anıl sordu "o adamların elinden kendini nasıl kurtardın?" Başımı kaldırıp anıla baktım "çocuk oyuncağıydı kendilerini çok zeki sanıyorlardı" anıl güldü ve kadehinden bir yudum aldı "o zaman denizde neden boğuluyordun" yüz ifadem düştü "yüzme bilmiyorum" anıl ağzındaki lokmayı bitirip "hayatta inanmam buna" elimdeki çatalı bırakıp "aslında biliyordum ama denize girmeyeli yıllar oldu" anıl gözlerimin içine bakıyordu sanki dediklerime inanmamış gibi telefon sesiyle kafamı şöminenin önündeki sephaya çevirdim "senin sanırım" anıl hala gözlerimin içine bakıyordu "baş belası kardeşimdir" telefonun yanına gidip telefonu açtı

— "efendim leyancım"

—"tamam sorun değil siz eve dönün o benimle"

 

Sanırım benim adım geçmişti. Anıl yanıma gelip boş tabakları aldı "fırıtına yüzünden gelemiyorlarmış bende eve dönmelerini söyledim lansmana kadar benimlesin" lansman mı? Kaşlarımı çattım "ne lansmanı?" Yerimden kalkıp anılın peşinden mutfağa gittim "benim yeni koleksiyonumun lansmanı" açık söylemek gerekirse öyle yerler pek benlik değildi ve kalabalığa çıkmam tehlikeli olurdu "anıl benim peşimde adamlar var farkında mısın? Sence kalabalığa karışmam ne kadar doğru olur?" Anıl tabakları makineye koyduktan sonra bana döndü "bu kadar korkak olduğunu bilmiyordum eylem aktaş" tabiki korkak değildim ama o adamlarla eşit değildim ellerindeki silaha şahittim "tabiki korkmuyorum, ama ellerinde silah var" anıl bana yaklaşıp aramızdaki mesafeyi sıfırladı "endişelenme bizde boş değiliz ayrıca arın her an yanında olucak salon korumasız olmayacak" yine simsiyah gözlerini gözlerime kenetlemişti, kumral saçlarından bir iki tutam yüzüne düşüyordu. İçimde sebepsizce bir güven oluşuyordu, nedenini bilmediğim bir güven. Çok saçmaydı ben kimseye güvenmezdim ki neden ona güvenme duygusu içimde beliriyordu.

 

Gözlerinden uzaklaşmam gerekiyordu bu yüzden bir şey demeden mutfaktan çıktım. Yemek masasındaki şarap şişesinden kadehime doldurup şöminenin önündeki pofuduk halıya oturdum. Çok geçmeden anıl elindeki şarap şişesiyle karşıma oturdu. Yine gözlerini bana kilitledi ve şişeden bir yudum aldı "endişelenme ben de orda olucam" daha fazla birşey söylemesine izin vermeden lafını kestim "korkmuyorum, sana güveniyorum ama bir isteğim var" anıl kafasını salladı "dinliyorum, ne istersen" anılın korumaları çok sağlamdı evet ama o adamlara anıla güvendiğim gibi güvenmiyordum "çiler ve selimde lansmana gelsin" anıl kafasıyla onayladı "tabiki gelebilir hatta istersen simayı da çağır problem değil "teşekkürler ama olası bi saldırıda simay çok çabuk panik yapar, simayın gelmemesi daha güvenli olur ama çiler ve selim benimle dövüşebilir.

 

Anıl kafasını salladı "problem değil sekreterime söylerim onlar için de evlerine davetiye yollar" anlayışlı olması beni mutlu ediyordu "teşekkür ederim" şarabımdan bir yudum aldım. Anıl derin bir nefes alıp ayağa kalktı "benim biraz çalışmam gerek o yüzden yukarı çıkıcam sen rahatına bak istersen birşeyler izle, rahatına bak" arkasından bakarken kadehimden bir yudum daha aldım ve yanan ateşe döndüm.

 

Aradan iki saat geçmişti ve aşırı sıkılıyordum. Anılın bütün filmlerini karıştırmıştım hatta kitaplığındaki tüm kitapları incelemiş ve içlerinden bir tanesini okumaya başlamıştım. Dışarıda hızını kesmeden kar yağıyordu gölün üstü tamamen buzla kaplıydı ve iskelede yaklaşık bir metre kar olduğundan emindim. Vestiyerden botlarımı alıp verandanın kapısını açtım botlarımı hızlıca giyinip göle doğru yürüdüm. Kızıl saçlarımı kırmızı kapüşonumla kapatıp lapa yağan karı izlemeye başladım. Gölün heryerinde ayak izimi bıraktıktan sonra iskeleye gitmeye karar verdim. Kapüşonu kafamdan sıyırıp karın saçlarıma değmesini istedim koşar adımlarla iskeleye doğru giderken bir el beni tutup kendine çekti "iskele eski buz kırılırsa düşersin" anılın sıcak nefesi yüzüme vururken yağan karın saçlarında ne kadar güzel durduğunu fark ettim.

 

"Tamam hadi deneyelim belki o kadar eski değildir" tam elinden kaçıcakken anıl bir hareketle beni omuzuna aldı "olmaz küçük hanım, seni ne zaman bıraksam başına bir şey geliyor sadece biraz tek başına oturucaktın ayrıca verandanın kapısı kilitli değil miydi nasıl açtın?" Anılın belinden destek alıp kafamı kaldırdım "anıl karla oynamak istiyorum bırakır mısın sıkıldım içeride" anıl birden durdu "sıkıldın mı?" "Evet sıkıldım biraz oynamak istiyorum" anıl etrafında döndü "oynayalım" beni omuzundan indirip karların ortasına bıraktı "demek oynamak istiyorsun tamam o zaman kaçmak için sana müsade beş saniye içinde kaçamazsan kar topu yemeğimden tadıcaksın" hemen yerimden kalkıp anıl sayarken kaçabildiğim kadar kaçmaya başladım.

 

Anıl peşimden koşarken bende boş durmayıp yerden kar alıp elimde sıkıştırdıktan sonra peşimdeki anıla fırlatıyordum. Evin etrafında bir tur gölün etrafında iki tur attıktan sonra ayağımın kayması sonucu anıl beni yakalamıştı tekrar omuzuna alıp "kabul et eylem aktaş bu sefer yenildin" beni büyük bir kar yığınının ortasına bıraktı elinden tutup onu da karların üstüne düşürdüm "ben asla yenilmem anıl giray" anıl eline gelen karları bana atarken bende ona karşılık veriyordum ikimizde tamamen ıslanmıştık ve hala oynamaya devam ediyorduk ama itiraf etmeliyim ki bundan çok keyif alıyordum. Anıl top atışını durdurmak için kollarımdan yakalayıp hareket etmemi engelledi. Kollarını arkadan bana bağlayıp bedenlerimizi birleştirdi "ben kazandım kabul et" nefes kadar birbirimize yakındık ve ikimizde iliklerimize kadar üşümüştük "tamam pes sen kazandın" anıl gülümsedi "sonunda kabul ettin" kollarımı bırakıp ayağa kalktıktan sonra beni kaldırmak için ellerimden tutup kendine doğru çekti.

 

Ama ayaklarımız olduğumuz yeri çamurlaştırmış ve ayağa kalkar kalmaz ayağımın kayıp ikimizin de düşmesine sebep olmuştu. Ben kahkahalar içinde gülerken anılın üstümde oluşunu fark etmemiştim. Anılın gözleri gülüşüme takılmıştı gözleri gözlerime çıkınca hafifçe yutkundu. Gülüşüm yavaşça solarken anılın yüzünü izlemeye başladım. Kalın dudakları yavaşça kapandı ve gözlerindeki parıltıyla gözlerimin içine bakıyordu. Parmakları parmaklarımı kavradı ve bir anda üzerimden kalktı "biraz daha karların üzerinde kalırsak hasta olucaksın" kalktıktan sonra beni de kaldırıp kendine çekti "ben kolay kolay hasta olmam" ayağım çamurlu yerde tekrar kayınca anıl belimden tutup düşmemi engelledi "görücez"

 

İkimizde sırılsıklam bir şekilde eve döndükten sonra anıl beni leyanın odasına çıkarmıştı. Duvara gömülü dolabı gösterip "leyanın dolabında herşeyi bulabilirsin eğer istersen duşa da girebilirsin" başımı salladım. Anıl kapıyı kapattıktan sonra leyanın banyosuna ilerledim.

 

Suyun en kaynar ayarıyla uzun bir duşun ardından leyanın dolabından beyaz boğazlı bir kazak ve gri eşofman giyip saçlarımı kurutup aşağı indim.

 

Anıl da duş almış olmalı ki salonu adını bilmediğim ferah bir koku kaplamıştı. Üzerinde siyah bir hırka ve siyah bir eşofman vardı kucağında ki kalem kağıtla bir şeyler çiziyordu. Sehpanın üzerinde iki kadehte şarap vardı. Anılın karşısındaki koltuğa oturdum "ne çiziyorsun?" Anıl bana bakıp uzunca süzdü "lansman için" bir hevesle çok istediğim şeyi sordum "bana da gösterir misin?" Anıl gözlerini kısıp düşündü "ama sadece bir tane" gözlerim hevesle büyüdü "gerçekten mi?" Anıl güldü "gerçekten?" Yanına gidip oturdum. Anıl kağıtlarını karıştırıp arasından seçtiği kağıdı bana uzattı "al bakalım"

 

Kağıdı elime alır almaz gözümü alan şey kocaman bir yakuttu. Bir yüzüktü bu kırmızı yakutun etrafında küçük taşlar vardı ve mükemmel duruyordu. Anıla baktım "mükemmel" anıl simsiyah gözleriyle yüzümü inceliyordu "beğendin mi?" Kafamı salladım "bu mükemmel bir yüzük" kağıdı tekrar anıla uzattım. Anıl kağıdı yerine koyarken sehpanın üzerindeki şarabı gösterdim "içsene" ayağa kalkıp kadehi aldım ve tekrar karşısındaki koltuğa oturdum.

 

Bacak bacak üstüne attım ve şömineyi izlemeye başladım. Salonda sadece anılın kalem sesi ve şöminenin çıtırtısı vardı. Uzun zamandır ilk defa bu kadar huzurluydum ve bir şey düşünmek zorunda kalmıyordum. Gözlerim ağırlaşıyordu şöminenin sıcaklığı sanki beni uyuşturuyordu. Kadehimdeki şarabın hepsini tek dikişte içtikten sonra başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Hiçbir şey düşünmemek mükemmel bir duyguymuş.

 

ANIL'dan;

 

O eve geldiğinden beri farklı duygular içerisindeydim. İlk başta pek iyi anlaşamasak da şu an iyi anlaşıyoruz ve sanki ona bakarken daha önce hiçbir kadınla tanışmamış gibi hissediyorum. Her hareketini büyük bir zevkle izliyordum ömrümün sonuna kadar oturup onu izleyebilecek durumdayım. Onu bembayaz karların arasında izlerken yanına gitmeden duramamıştım anlamını bilmediğim birşey vardı ondan uzak kalmak istemiyordum. Ona her dokunduğumda ellerim ateşi tutmuşum gibi yanıyordu ama teni sıcak değildi aksine elleri çok soğuktu. Parmaklarım parmaklarını kavradığında içimdeki heyecanı hala hissediyordum. Kızıl saçlarındaki karlar gözümün önünden gitmiyordu. Onu camdan izlerken sanki karlarla oynayan bir çocuk gibiydi gölün etrafında dolaşıp heryere botlarıyla izini bırakıyor çocuk gibi etrafında dönüyor hoplayıp zıplıyordu. Şimdi de karşımdaki koltukta uyuyakalmıştı, bazen çok güçlü bir kadın oluyordu bazen de çocuk gibi ve ben her duygusunu büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla izliyordum. Gözlerimi uyuyan eylemden ayırıp önümdeki kağıda baktım her bir detayını çizmiştim. Elindeki kadehten, şekil verilmemiş saçlarına kadar. Onun kadar mükemmel olamazdı ama yine de çizmiştim.. nedenini bilmeden. Kucağımdaki kağıdı kenara bırakıp eylemin önünde durup boş kadehi sehpaya bıraktıktan sonra yavaşça koltuğa uzanmasını sağlayıp üzerine tv battaniyelerinden örttüm. Dizlerimin üstüne çöküp yüzünü izledim. Kirpiklerinin yansımasını, gözlerinin şeklini ve dudaklarını. Yüzüne gelen bir tutam saçı yavaşça geriye attım. Neden izliyordum onu neden her hareketine hayranlıkla bakıyordum şimdi anlıyordum..ben eyleme aşık olmuştum.

Loading...
0%