@bukettdem
|
Yine aynı kabusun içindeydim işte. Yangının dumanı boğazımdan ciğerlerime kadar yakıyor ve görüşüm bulanıklaşıyordu ama her zaman olduğu gibi yine kardeşimi kurtarmayı deniycektim . Kafamı eğip elbiseme baktım yine üstünde portakal suyu lekesi ve dumandan grileşmiş rengi duruyordu. Hızlı adımlarla merdivenlere koşmaya başlamıştım,kardeşim en üst kattaki odadaydı ve benim bacaklarım lanet olsun ki çok küçüktü.
İkinci kata varamadan ciğerlerimdeki acıyla dizlerimin üstüne düştüm. Dışarıda annemin çığlıklarını duyuyordum dudaklarından oğlunun ismi dökülüyordu. Annem ben içerideyken bile beni düşünmüyordu, hiçbir zaman düşünmemişti aslında annemle yaşadığım senelerde annemin başımı bir kere bile sevdiğine şahit olmamıştı aslına bakarsanız sadece annemin değil babamın sevgisine de şahit olmamıştım. Ciğerlerimdeki acının da etkisiyle gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Boğazımda keskin bi yumru oluşmuştu ve biliyordum avazım çıktığı kadar ağlamadan bu geçmiycekti.
Tekrar tanıdık bir ses bütün konağı inletti bu sinan abimdi bana sesleniyordu. Zaten o olmasa beni düşünen de yoktu o benim için bir abiden fazlaydı, annem ve babamdan daha çok düşüyordu üzerime. Tekrar kadeşimi gözümün önüne getirdim annem çok kızıcaktı bu sefer bir hafta boyunca odunlukta yatacağıma emindim. Annem çok dövücekti yine şimdiden saçlarımdaki acıyı hissedebiliyordum, babam yine yüzüme bakmıycaktı onun için bir hayal kırıklığıydım. Dizlerimin üzerinde zar zor durdum ve gözlerimden akan yaşlarla merdivenleri çıkmaya başladım ama üçüncü kata çıkamadan yere çöküp öksürmeye başladım. Gözlerim kararıyor nefes almakta güçlük çekiyordum. Elimi boğazıma koyup öksürmeye ve nefes almaya çalışıyordum ama fayda etmiyordu. Tekrar zorlada olsa kalkıp bir iki adım atmamla tekrar yere kapaklandım neye takıldığımı görmek için geriye baktığımda kardeşimin yeşil kamyoneti gözüme çarpmasıyla ardından şiddetli bir öksürük krizini peşinde getirdi o an anlamıştım başaramıycaktım. Bu evden ikimizden biri sağ çıkıcaktı gözlerim kararmaya başlayınca daha fazla direnemedim canım yanıyordu ve nefes almak istiyordum.. derin bir nefes.
Uykudan kendimi hızla kaldırdım, elim yine boğazımda ve nefes nefeseydim "hey hey sakin ol" anıl yanıma gelip yüzümü avuçları içerisine aldı "sakin ol nefes almaya çalış eylem tamam mı? Ben burdayım" kafamı salladım. Anıl koşar adım mutfağa gidince nefes almaya ihtiyaç duyup teras camını açtım. Buz gibi hava anında bütün vücudumu soğuturken ciğerlerime temiz havayı çektim. Anılın önce fresh kokusu sonra belime dolan eliyle ona döndüm endişeli gözlerle yüzümü süzüyordu "sakin ol ben burdayım" elindeki bardağı uzattı "bir yudum al" elimle itince anıl itiraz etmeden masaya koydu ama ben yine gözyaşlarıma hükmetmeye çalışıyordum, gözlerim yine dolmuştu "yine ulaşamadım ona" anıl konuşmaya izin vermeden yüzümü avucuna aldı "şşşş sakin ol sadece bir kabustu uyandın ve geçti" başımı salladım "sadece bir kabus değil ki her uyuyuşumda tekrar yaşıyorum" anıl saçlarımı kulağımın arkasına koydu "şöyle yapalım biraz nefes alalım burda biraz sakinleş sonra kahvaltı yapalım olur m?" Başımı salladım.
Anıl terasın camını biraz daha açıp beni gölün manzarasına çevirdi "manzaraya seni rahatlatır diye düşünüyorum çünkü ben her kar yağdığından buraya gelmeyi çok seviyorum" gerçekten çok güzel görünüyordu, kar yağışı durmuş ve hava parlaktı hatta güneş çoktan yüzünü göstermişti ama karları eritecek kadar sıcak değildi. İskele tamamen karla kaplanmıştı hatta dün gece bıraktığımız ayak izleri yok olmuştu, müthiş görünüyordu "çok güzel" derdimi bir anda unutmuştum ilk defa saatelerce acı çekmiyordum, kalbimdeki sızı bile yoktu.
Başımı anıla çevirdiğimde anıl çoktan bana bakıyordu "daha iyi hissediyorum" gülümsedi "o zaman kahvaltımızı yapalım ve konağa dönelim sinan seni bekliyor" kaşlarımı çattım "ne?" "Sakin ol sadece konuşmak istiyor" evet sinanla konuşmak istiyordum ama yüzünü de görmek istemiyordum evet baya saçmaydı ama sinan abimi görmek içimdeki öfkeyi uyandırıyordu
"Benim için onunla konuşur musun?" Anıl bir süre düşündü "senin konuşman daha iyi olmaz mı?" Evet saçma bir düşünceydi "biliyorum ama sinan abimi görmek.." bir süre sustum "onu görmek bana iyi gelmiyo" anıl yüzümü uzun uzun süzdü daha sonra birşey demeden cebinde sigarasını çıkarıp ucunu tutuşturdu.
Sanırım ona fazla yükleniyo olabilirdim sonuçta benim ailemden değildi yapmak zorunda değildi "tamam vazgeçtim onunla ben konuşurum" anıl sigarasının dumanını üfleyip bana döndü "istemiyorsan ben konuşurum sorun olmaz..sen" sigarayı tuttuğu eliyle alnınına dokundu "onu görünce kötü oluyorsun" bir süre sustu "kötü olmanı istemem"
Kollarımı göğsümde birleştirdim "yapmak zorunda değilsin ki sinan abim benim için geldi ve görmeden gitmeyeceğine de eminim" anıl sigarasından bir nefes daha çekip dışarı bıraktı "eğer kendinden eminsen tamam" başımı salladım.
Kahvaltıdan sonra anılın arabasıyla göl evinden ayrıldık. Stresliydim çünkü sinan abimi görmek anılarımı hatırlatıyordu. Zeytinliği, konağı, karanlık ve farelerle dolu odunluğu ve sonra saç diplerim acıyordu annemin elini saç diplerimde tekrar hissediyordum sanki. İçimdeki endişe dışa vurmuş olmalı ki anıl açtığı müziklerle beni rahatlatmaya çalışıyordu bunu anlıyordum. Benim için gerçekten endişeleniyor muydu?
Jeep aziz girayın konağının koca demir kapısından içeri girdi. Sinan abimin arabası olduğuna inandığım cayenne de yerine park edilmişti. Ciğerlerime anıl hissetmeden derin bir nefes çektim. Ellerim çoktan titremeye başlamıştı. Arabadan inip montumun önünü kapattıktan sonra ellerimi cebime koydum. Anılla eve yavaş adımlar atarken anıl yine sigarasını tutuşturdu "eylem" durup ona baktım "efendim" çenesini sıktı "emin misin o seni kötü etkiliyo, seni tekrar öyle görmek istemiyorum" titrek bir nefes verdim "garanti veremem ki eğer eskisi gibi bana içten davranırsa çok çabuk yıkılırım ama eğer benimle savaşırsa yıkılmam zor" anıl sigarasını içine çekerken "o zaman o davranmadan sen davran savaş aç" yine derin bir nefes çektim ama bu temiz bir nefes değildi anılın sigarasının dumanı bu sefer ciğerlerimi doldurmuştu. Anıla bir şey demeden kafamı salladım.
Tam eve doğru yürürken bir gürültüyle konağın kapısı açıldı. Kapıdan ilk önce sinan abim ardından leyan çıktı ve bağırdı "sinan bey eylemle görüşemezsiniz" tam o esnada sinan abimin gözleri beni buldu "eylem" büyük adımlarla bana doğru yürürken anıl bir adımla önüme geçip sinan abimin karşısında durdu. Sinan abim gözlerini benden ayıramazken anılın kulağına duymadığım bir şey fısıldamasıyla gözleri buğulandı "tamam anıl çekil" anıl yavaşça önümden çekilir çekilmez Sinan abim kocaman kollarıyla beni tutup sıkıca sarıldı.
İşte yine oluyordu. Beni anılarıma boğuyordu, senelerdir taş kesilen kalbimi yumuşatıyordu. Kalbim sızladı vicdanım ve beynim savaşmaya başladı. Vicdanım; affet o senin abin senin için neler yaptı sana annenin babanın vermediği sevgi ve ilgiyi o verdi derken beynim; eğer senin abin olsaydı seni onca sene arardı sen yalnızlıktan kıvranırken seni bırakmazdı diyordu.
İkisinin arasında tekrar sıkıştım ezildim ve büzüldüm. Boğazım tekrar düğümlenirken sinan abim saçlarımı öpüp kokladı. Kalbime sanki hançer sapladı ne çok hasret kalmıştım ailem dediğim birinin sevgisine. Kalbim sızlıyordu kızıyordum dövmek istiyordum abimi yumruklamak hesap sormak istiyordum ama bir yanımda sarıl boynuna ağla diyordu.
Abimin kokusu hala değişmemişti ve kokusu beynimi uyuşturuyor anılarımı harekete geçiriyordu. Ama sanırım ben beynimi dinleyecektim. Ellerimi cebimden çıkarıp sinan abimi göğsünden ittim yüzüne baktığımda gözlerinde ıslaklığı gördüm kalbim bi an yumuşayacak gibi oldu ama hemen o fikri kafamdan attım. Buna yenilemezdim "sen benim abim değilsin benim abim beni onca sene tek bırakmazdı" sinan abimin gözünden bir damla yaş daha aktı "bırakmadım zaten" kaşlarımı çattım "hadi ya, nerdeydin peki ben senin hasretini çekerken" kafamı salladım "bu benim abim değil" yapamayacaktım yıkıldığımı hissediyordum bir sinir krizi daha kapıdaydı ve o an yapmak istediğim şeyi yaptım.
Koşarak anılın arabasına binip kapımı kilitledim. Sinan abim de peşimden gelmişti. Cama vurup kapıyı açmaya çalışırken derin derin nefesler alıp veriyordum "eylem abicim açar mısın kapıyı konuşalım nolur" yüzüne bile bakmıyordum kafamı ellerimin arasına alıp saçlarımı çekiştirdim. Kafamı kaldırdığımda anılın bana endişeli gözlerle baktığını gördüm. Bana direksiyonu işaret edince şaşırmıştım arabayı da alıp götürmemi mi istiyordu? Emin olmak için anılın gözlerine tekrar baktım. Bu sefer kafasıyla hadi dercesine işaret etti.
Ayağa kalkıp direksiyon koltuğuna geçtim anıl sinan abimi tutarken ben arabayı çalıştırıp konaktan ayrıldım. Ellerimin arasındaki direksiyonu zar zor tutuyordum çünkü vicdanım gözyaşlarımla işbirliği yapmıştı. Ama onca sene ağlamamıştım ağlayamazdım. Direksiyonu sıkıca tutup gaza biraz daha bastım. Nereye gidiyordum bilmiyorum o yüzden bildiğim tek güvenli yere sürmeye başladım.
Tekrar kar yağmaya başlamıştı ama beni durduracak kadar değildi. Biraz uzun bir sürüşün ardından g kasayı butiğin önüne çektim. İşte bildiğim ve güvendiğim tek yerdi burası. Simay dikiş makinesinin başındaydı. Çilerde masanın başında telefonuna bakıyordu.
Bildiğim tek aile onlardı. Herkes bırakıp gitmişti beni arkamda bir dağ gibi duran dedem bile ama onlar burdaydı. Çiler ve selim okulda benimle kavgalara karışırdı simay bir anne şevkatiyle yaralarımı sarardı.
Arabanın anahtarını cebime koyup arabadan indim. Butiğin kapısını açar açmaz simay ve çiler kocaman gözlerle bana baktı ve ilk tepkiyi simay verdi "eylem" Dikiş makinesinin başından kalkıp boynuma atladı "anıl seni bıraktı mı?" Ondan ayrılıp siyah saçlarını okşayıp masmavi gözlerine baktım "hayır sinan abimden kaçtım" çiler yanıma geldi "buraya güvenliksiz mi geldin peşinde biri olmadığına emin misin?"
Çilerin yanına gidip oturdum "umrumda değil ben ailemi özledim" simay da sandalyeyi çekip yanıma oturunca bir elimle çilerin diğer elimle simayın elini tuttum "yaralarımı kanattılar aileme ihtiyacım var" çiler ve simay aynı anda bana sarıldı. Onlara ihtiyacım vardı hemde çok.
Çok uzun bir süre öyle kaldık ellerimiz sıkı sıkı birbirine kenetli ikisininde başı omuzlarımdaydı. Onları çok özlemiştim ailemi özlemiştim.
Kapıdan içeri burnu soğuktan kızaran selim girince ikisi de başını kaldırdı. Selim şaşınlıkla bana bakıyordu "eylem" yerimden kalkıp selime sarıldım "iyi misin?" Başımı göğsünden kaldırdım "kötüydüm bende aileme geldim iyileşebilmek için" selim çenesini sıkıp başımı göğsüne koydu "canını sıkanın canını..." çiler arkadan öksürünce selim susup saçlarımı öptü.
Simayın sesiyle tekrar ona döndüm "madem eylem bugün bizimle butiği kapatıp eve çıkalım hem bakın kar yağıyo sobayı yakarız kestane pişiririz hep yaptığımız gibi beraber uyuruz.
Gülümsedim "çok iyi fikir" hepimizin yüzünde oluşan tebessümle harekete geçicekken selimin telefonu çaldı. Selim ekrana bakıp bana döndü "anıl arıyor" telefonu açtı -"efendim" - -"burda merak etme" - -"iyi fikir benim içimde rahat değil" - -"tamam"
Telefonu kapatınca bana baktı "adam yollayacakmış güvenliğin için" başımı salladım.
Butiği kapatıp eve çıktıktan sonra kızlarla akşamki sefamız için bişeyler hazırlamaya başladık. Selimde içeride hepimizin yatması için yatak yapıyordu. Bunu her sene yapardık özellikle kışın daha çok eğlenirdik. Hepimiz aynı odada aynı yatakta uyur film izler, sohbet eder, oyun oynardık ve hepimize iyi gelirdi. Ben akşam olmadan eve gidip üstümü giyme ihtiyacı duyunca çiler de olası bir şey için benimle geldi. Duşun ardından dolabıma geçtiğimde fark etmiştim ki herşeyim aziz girayın konağındaydı. Kıyafetlerimi nasıl bavula tıkıp peşimden getirmek akıllarına geldi bilmiyorum ama dolapta pek birşeyim kalmamıştı.
Siyah taytımı giyip üstüne siyah salaş sweatimi giyip saçlarımı kuruttuktan sonra içeri geçtim. Ev günlerdir soba yanmadığı için buz gibiydi ama çiler aldırış etmeden koltukta oturuyordu "hazırım hadi gidelim" ben arkamı dönmeden "eylem evde ne oldu" omuzlarımı düşürdüm "sinan abim geldi bende kendimi iyi hissetmeyince anılın arabasıyla kaçtım" çiler ayağa kalktı "sana iyi gelmiyo dimi" başımı salladım "hemde hiç" kollarını boynuma dolayıp sıkı sıkı sarıldı bana ve konuyu kurcalamadan simayın evine geçtik. Evde biraz oyalandıktan koltukta birbirimizin üstüne yatıp kahve içerken esra erol izlemeye başladık. Selim hayıflanıp ayağa kalktı "beynimi yıkadığınıza inanamıyorum" ona cevap vermeyip izlemeye devam ettik selimde camdan bakıyordu "anıl burda" gözlerim kocaman açıldı "ne?" Simayı üstümden debeleyip camdan baktım.
Anıl gerçekten dışarıdaydı yanında birkaç koruma vardı. Kumral saçlarını kapüşonuyla kapatmış arabaya yaslanmış sigarasını içiyordu. Gerçekten burdayı ama neden zaten korumalar vardı. Arın olduğunu tahmin ettiğim adam önünde durdu elleriyle bişeyler anlatmaya başladı.
Elindeki sigarasını bitirip karların üstüne attıktan sonra vakit kaybetmeden bir tane daha yaktı. Bugün çok sigara içmişti. İçimden bi ses yanına gitmemi söylüyordu ama bi nedenim yoktu. Birden aklıma arabanın anahtarları gelince sehpanın üzerinden alıp botlarımı giyerken selim peşimden bağırdı "nereye?" "Gelicem" kapıyı çekip aşağı indim.
Geldiğimi gören korumalar anında dağılırken anıl ne olduğunu anlamayıp etrafına bakarken gözleri beni bulur bulmaz yaslandığı arabadan kalkıp bana doğru geldi "üşiyceksin neden indin?" Üstündeki kabanı çıkarıp omuzlarıma koyunca anıl sweatiyle kaldı "sana anahtarları getirdim" elimdeki anahtara sonra bana baktı "önemli değildi sende kalabilirdi" anıl gözlerime uzun uzun bakarken omuzlarımdaki kabanı anılın omuzlarına bıraktım "üşüme arabaya gir" parmaklarının arasındaki sigarayı yere atıp sıcacık ellerine anahtarı bıraktım "daha fazla sigara içme" o yüzümü süzerken yüzüme sıcak bir gülümseme yerleştirip binaya geri döndüm.
Anıl'dan; Eriyordum.. ona her baktığımda eriyordum. Bu kadar kısa sürede nasıl aşık olmuştum. Sinan ona sarılıp saçlarını öperken acı çekmeye başladığını anlamıştım çok geçmeden sinanı itince içimde bir şey huzur buldu. Gitmesi daha doğru olucaktı biliyordum o yüzden gitmesini söylemiştim. Ama o giderken kalbim acımıştı. Ona ne kadar yakın olursam kendimi o kadar iyi hissediyordum ve açıkcası sinan ona sarıldığında kıskanmıştım. Kızıl saçlarını öpüp kokladığında bu duyguyu çok net hissetmiştim. O saçlar öyle güzeldi ki dokunmak istiyordum kokusunu alabiliyordum ama yetmiyordu sanki. o an sinanın yerinde olmak istedim. Apaçık kıskanmıştım ve eylemin sinana karşılık vermek isteğini de hissetmiştim ve sanırım bu da canımı yakmıştı. Çok tuhaf bu zaman kadar birçok insanla anlaşma yaptım türlü insan ve türlü kadınla tanıştım ama eylemde bir şey vardı. Mıknatıs gibiydi kendimi sürekli onun yanında buluyordum şu an evlerinin altında olduğum gibi. Bu zaman kadar tanışmamış olmak kayıptı. Parmaklarımda tuttuğum sigaradan bir nefes daha çekerken bir anda çocuklar yanımdan ayrılınca etrafıma bakmamla eylemin gözleriyle buluştum.
Çok güzel bakıyordu, simsiyah gözleri içimde kıpırtılar oluşturuyordu. Kızıl saçlarına bembeyaz kar taneleri yapışırken güzelliğine bir kere daha aşık oldum. Bir kaç adım atıp önünde durdum "üşüyceksin neden indin?" Kabanımı çıkarıp omuzlarına koydum. Kar beyazının ona nasıl yakıştığına mı yansın kalbim? yoksa üzerindeki siyah sweatin ne kadar yakıştığına mı? Yada kızıl saçlarının güzelliğine?
Kalbim yine hızlı hızlı atarken dudaklarından kelimeler döküldü "sana anahtarı getirdim" bir elindeki anahtara bir ona baktım. Bembeyaz teninde kızaran yanaklarına birde simsiyah gözlerine baktım "önemli değil sende kalabilirdi" tekrar gözlerini süzerken kabanı omuzlarıma koydu "üşüme arabaya gir" gözleri ellerime kaydı buz gibi parmakları ellerimi kavrayıp yeni yaktığım sigarayı yere attı sonra avucundaki anahtarı avucuma bıraktı "daha fazla sigara içme" bu kızın en ufak hareketini hayranlıkla izliyordum.
Ben ona hayranlıkla bakarken o sıcak gülümsemesiyle yüzümü süzüp hızla binaya girince bir süre olduğum yerde kaldım. Kalbim yarış arabalarına binen çocuk gibi hızla atıyordu. Elimdeki anahtara bakıp omuzlarımdaki kabanı giydikten sonra arabaya girdim.
Ben o gülüşün üstüne sigaramı yakar ciğerlerimi zehirlerdim ama içme demişti. Küt küt atan kalbimi dizginlemeye çalışırken kafamı geriye atıp gözlerimi kapattım.
Artık gece olunca arın atıştırmalık birşey alıp yanıma geldi "abi köfte ekmek bulabildim" kafamı salladım "olsun" sessizce elimdekini yerken arın konuştu "abi bişe sorucam" kafamı ona döndüm "sor" arın bir süre durdu "sen neden burdasın üşütüceksin burda. Biz zaten burdayız merak etmene gerek yok" yutkunup binaya baktım "gidemem" arın hınzır bakışlarla bana baktı "abi sen bu kıza aşık mı oldun?" Gözlerim kocaman oldu "ne alaka lan?" Arın güldü "ya abi bırak görüyoruz kıza nasıl baktığını" ekmeğimden bir ısırık aldım "çok belli oluyo mu lan?" Arın hınzırca güldü "kıza öyle bir bakıyorsun ki abi bana öyle baksan ben bile aşık olurum" deyip bir kahkaha patlattı "tamam lan abartma" arın hala içinden gülerken tekrar binaya baktım "arın bana içecek birşeyler alsana ama ağır olmasın her ihtimale karşı" arın son lokmasını ağzına attı "alıyim abi"
Arın gidip geldikten sonra arabadan açtığım müziğin eşliğiyle alkolün beni sarmasını sağladım ama çok geçmeden klimanın verdiği ısıyla birlikte iyice uyudum uyuyacaktım.
Bir anda cama tıklatılınca gözlerimi açmamla onu gördüm. Kızıl saçlarıyla bana gülümsüyordu. Kilidi açıp içeri girmesini sağladım. Eylem içeri girer girmez arabayı onun kokusu sardı. Elindeki termosu bana uzattı "sana kahve yaptım" şaşkın gözlerle ona bakıyordum. Termosu elinden alıp gözlerine bakmaya devam ettim ama o kucağındaki gazeteye sarılı şeyi bana uzattı "kestane sever misin?" Gülümsedim "aşığım" bir anda dediğim şeyin farkına varıp "yani aşığıyım" eylem elimdeki şişeyi görünce "anlaşıldı senin kafanın güzelliği hadi iç kahveden de kendine gel biraz"
Termosu açıp ona bakarak bir yudum aldım "yatağında olman gerekmiyor mu?" Elimdeki kahveyi işaret etti "sana kahve getirdim peki senin konakta olman gerekmiyor mu?" Kahveden bir yudum daha aldım "seni her bıraktığımda başına birşey geliyo ayrıca seni almadan dönemem" eylem uzun süre gözlerime baktı "beni bekliyorsun yani" başımı salladım eylemde anladım der gibi başını salladı "sinan abimle konuştun mu?" Kafamı koltuğa yasladım "konuştum ama bunu sonra konuşalım olur mu?" Eylem başını sallayıp o da benim gibi kafasını koltuğa yasladı.
Kalbim yine hızlanmaya başlamıştı ve araba o kadar sessizdi ki kalp atışlarımı duyabilirdi. Bu yüzden müziği açtım ve edisin an şarkısı arabayı sardı "bu şarkıyı seviyorum" ona baktım "bende seviyorum" kahveden bir yudum aldım "başka neleri seviyorsun?" Eylem bir süre ciddi misin der gibi bana bakınca "merak ettim" gülümsedi.
"sen sor ben cevaplıyım" hafifçe gülümsedim "mesela en sevdiğin film?" Eylem hiç düşünmedi "çok saçma biliyorum ama ben transformers aşığıyım" gülümsedim "saçma değil leyan da çok seviyor sırf o yüzden kendine bir camaro satın aldı" eylem kahkaha attı "o camaro'dan bende istiyordum biliyo musun?" Bu sefer ben güldüm soruları biraz derinleştirmek istiyordum.
"Peki nasıl bir hayat geçirdin?" Birden yüzü asılınca sorduğum sorunun onun canını acıtabileceğini düşündüm "tabi anlatmak istersen hatırlamak istemezsen saygı duyarım"
Eylem bir süre düşündü "hayır problem değil... ben nasıl bir çocukluk geçirdim. Her kız çocuğu gibi değildim ben. Çocukken belki de kız arkadaşım olmamasındandı bilmiyorum ama sürekli sinan abim ve oğuzlaydım. "Oğuz kim?"
Eylemin lafının arasına soru sıkıştırınca durdu "sinan abimin kardeşi" anladığımı belirterek kafamı salladım o da devam etti "her kız gibi elbisede giymediğim için sürekli bir yerlerden atlardım koşardım binevi erkek çocuk gibi büyüdüm" ben gülümseyince o da gülümsedi "nasıl yani ne giyiyordun?" Eylem kahkaha attı "sinan abimin küçüklük gömlek ve pantolonlarını" bu sefer bende güldüm "leyana hayatta böyle bişe yaptıramazdım sanırım"
Eylem bir süre daha düşünüp tekrar anlatmaya başladı "annem ve babam benimle ilgilenmezlerdi o yüzden sürekli dışarıda sinan abimle oynardım. Annem ben küçükken saçlarımı örer öyle dışarı yollardı ve eğer açarsam çok kızardı çünkü saçlarım çok uzundu ve tekrar yapmak onun için vakit kaybıydı" gazetenin içindeki kestaneden ilk önce ona verip sonra ben yedim ve eylem anlatmaya devam ettim " sinan abimle zeytinlikte oynardık çünkü aynı zamanda sinan abim çalışırdı bende ona yardım etmeye çalışırdım. Bildiğim her şeyi sinam abim öğretti diyebilirim" detaylandırmasını istedim "ne gibi?"
"mesela bağcıklarımı bağlamayı, gömleğimin düğmelerini iliklemeyi, bisiklete binmeyi bir çocuğun ailesinden öğrenmesi gereken ne varsa bana sinan abim öğretti"
Sinan çok şanslıydı çünkü eylem ne kadar ona kızsa da onu seviyordu, onun çocukluğunu biliyordu. Eylem kızıl saçlarını geriye atarken hayranlıkla onu izliyordum " öyle işte sonra dedemin yanında yaşamaya başladım o da beni asker gibi yetiştirdi" bir yandan kestane yiyip bir yandan onu dinliyordum "peki tarçın?" Gülümsedi "yolda terk edilmiş buldum" dudaklarına hafif bir tebessüm kondurup anlatmaya devam etti.
"Dedemin yanına ilk geldiğim zamanlar bir gece hastalandım sabaha kadar ateşten yanmışım. Dedem de hastaneye götürdü. Dönüşte çok yağmur yağıyordu ama dedem taksi durağına kadar yürümemiz gerektiğini söyledi. Dedem önde ben arkada yürürken tarçını bir kutunun içinde ağlarken duydum. Yanında iki kardeşi daha vardı ama onlar ölmüştü annesi de ortalarda görünmüyordu. Büyük ıslarlar sonucu dedemi ikna edip tarçını yanıma aldım."
Gülümsedim "sokak ortasında bi golden bulman büyük bir şans bence" eylem başını salladı "bencede" bir süre durup bana baktı "peki sen?" Simsiyah gözleri beni tekrar büyüledi "ben mi?" Başını salladı "sen nasıl bir çocukluk geçirdin?"
Derin bir nefes aldım "benim senin gibi bir abim yoktu...ama annem vardı kocaman evde ikimizde yalnızlığımızı birbirimizle giderirdik çünkü babam sürekli işteydi ve evde olduğu zamanlar büyük bir gerginlik olurdu. O yüzden o evde olduğu zamanlar benim odamda oyun oynardık annemle. Hatırlıyorum da o zamanlar leyana hamileydi evdeki yardımcılarımız sancısı gelince apar topar hastane götürdü döndüklerinde annemin kucağında leyan vardı. Leyan o zamanlar bile çok güzel bir bebekti" eylemin yüzünde tatlı bir gülümseme belirmişti "abi olmak sana yakışıyor ve bence bu işi çok iyi yapıyorsun"
Gülüşüne tekrar dalıp gittim "başarabiliyorsam ne mutlu bana" güldü "sinan abimden iyi yaptığın kesin" ikimizde sadece mutlu anılarımızı anlatmıştık. Kötü anılarımız gözyaşlarımızda saklıydı ikimizde bunu dışa vurmamıştık. Zaten vurunca elimize ne geçicekti ki o yüzden sustuk ama ikimizinde gözleri biliyordu. Simsiyah gözlerimiz bir sürü acıya şahit olmuştu ama eylemin artık acıya şahit olmasını istemiyordum.
Ne yaşadığını bilmiyorum, simsiyah gözlerinin içine neler hapsetti onu da bilmiyorum. Babam bana anlaşmasını sunduğunda benim için önemli olan şey anlaşmanın beni ilgilendiren kısmıydı yani annem. Bana annemi vaad etmişti, eğer eylemi koruyup kollarsam annemi tuttuğu yeri bana söyleyecekti. Eylemin hikayesini ne babamdan ne de sinandan dinlemiştim ama duyduğum ve anladığım kadarıyla da eylem büyük haksızlığa uğraşmıştı
Arabanın camına düşen lapa lapa karlar eylemin bütün ilgisini çekmişti. Öylece arabanın camına düşen karları izliyordu. "Sinan'ı her gördüğünde kriz geçiriyorsun... hepsine olmasa da bazılarına şahit oldum ama gözlerinden akan tek bir damlaya şahit olmadım. Ağlamamakta direniyorsun görüyorum. Eylem kızıl saçlarını tek tutamını kulağının arkasına sıkıştırdı "sana çok saçma gelebilir bunun nedeni" kafamı salladım "anlatırsan dinlerim" yarım bir nefes aldı "ben... dedeme ağlamayacağıma söz verdim" kaşlarımı çattım "bu duyduğum en-" lafa atladı "saçma dimi." Kafamı salladım "bence sadece kendine zarar veriyorsun eylem... bu kadar güçlü olmak zorunda değilsin, herşeyi içine atmak zorunda değilsin. Bağır, çağır, hakaret et ne biliyim döv ama içine atmak senin için de iyi değil. İçi dolu ve her an patlamaya hazır bir volkansın" bu sefer derin bir nefes alıp başını arkaya yasladı "biliyorum ama açıkcası işime geliyor bu söz, anıl... ben, eğer o volkanı patlatırsam tekrar toparlayamayacağımdan korkuyorum.
Sert kahveden bir yudum aldım "yanlış düşünüyorsun, tek yapman gereken acısını çıkara çıkara ağlamak" cama düşen lapa lapa karı izliyordu bende onu. Yavaşça kafasını bana çevirdi "peki ya yarıda kesilirse?" Gözlerinde bariz bir tedirginlik vardı, görüyordum ve bu kalbimi acıttı "merak etme... bi sinan abin olamam ama yanında olup acına ortak olmak için orda olucam" gözleri doldu "peki ya bu bir günden fazla sürerse?" Gazeteye sarılı şişeyi ona uzattım "o zaman beraber ağlarız? Ne dersin?" Gülümsedi "olur, ama ağlarken sırtımız birbirine dönük olsun. Ağlarken çok çirkin oluyorum da" gülüşüne bende eşlik ettim "tamam öyle olsun" sırt sırta. Evet olabilirdi aslında. Sinanla yüz yüze gelemiyordu ama belki sırtı dönükken onunla konuşabilirdi.
Bir süre nasıl olucağını düşündükten sonra eyleme döndüm "sinandan hâla hesap sormak istiyor musun?" Başını salladı "evet istiyorum ama biliyorsun işte olmuyor" gülümsedim " sen bana güveniyor musun? onu söyle" eylem düşünmeden başını evet der gibi salladı "GÜVENİYORUM"
|
0% |