5. Bölüm

ACI GERÇEK

Buket Demir
bukettdem

keyifli okumalar...

Peşinden hastaneye ilerlerken bana döndü “kameralara bakmamaya çalış” başımla onu onaylayınca otoparktan hastaneye kadar büyük adımlarla yürümeye başladık. İkimizinde başının kapalı olması şu an dikkat çekmiyordu çünkü yağmur çiselemeye başlamış ayrıca hava her an fırtına çıkıcak gibi rüzgar esiyordu. Büyük kapıdan girer girmez hastanedeki insanların bakışlarıyla karşı karşıya kalmıştık fakat barlas elini omuzuma koyup yanında hızla yürümemi sağlayınca bakışlara fazla takılmadan sola döndükten sonra merdivenlerden indik. Upuzun iki koridoru yürüyüp bir kapının önünde durduk” barlas etrafı kontrol edip kapıyı tıktıkladı. Barlasın etrafını kontrol etmesiyle bende terdiginlikle etrafıma bakıp barlasın siyah gözlerine kısa bir bakış attım. Kapının kilidi çevrilip kapı açılınca sarışın bir kadın kapıyı açtı “girin” barlas ilk beni içeri yönlendirip daha sonra kendi içeri girip arkamızdan kapıyı kapatıp kilitledi.

Hızla çınarı içerideki bordo sedyeye yatırdı “bana anlattıktan sonra ateşini tekrar ölçtünüz mü?” Barlas başını salladı “hayır” sarışın kadın ateş ölçerle ilk önce ateşini ölçtü, daha sonra elindeki ışıkla gözlerine bakıp bilgisayarında birşeylerle ilgilendi “kan testi alalım yakışıklıdan, daha sonra serumla toparlayacaktır” barlas huzursuzca kıpırdandı “ceyda kan testi… emin misin?” Kız yeşil gözleriyle barlasa rahat ol dercesine ifade gönderip “halledicem” çınarın üzerindeki hırkayı alıp küçük elini tutup öptüm. “Anlaşılırsa seni de tehlikeye atarım” kadın topuklularıyla ayağa kalkıp elindeki malzemeleriyle barlasın karşısında durdu “senin için yapamayacağım şey yok”

Barlas yerinde kıpırdanıp gerisin geri iki adım attı, bende kanının kan alması için geri çekildim. Kadın sandalyeye oturup eldivenlerini eline takarken gözleri beni süzdü “oğlun kaç yaşında?” Kurumuş dudaklarımı ıslattım “beş yaşında” başını sallayıp çınarın koluna turnikeyi bağladı. Sprey şişedeki dezanfektanı koluna sıkıp damarı bulduktan sonra kan aldı.

 

Yeşil gözleri ayağa kalkarken bedenimin üzerinde gezindi “isterseniz sonuçları beklemeyin ben yakışıklıya serum bağlarım sonuçlar çıkınca da ben akşama ilaçlarıyla size gelirim” anladığım kadarıyla bu kadın barlasa oldukça yakın biriyidi. Aksi halde bu kadar yakınlık gösterir miydi ki? Barlas siyah gözleriyle kısa bir an bana bakıp daha sonra kadına baktı “gerek yok ceyda zaten seni yeterince tehlikeye attık. Sonuçlar çıkana kadar bekleyelim” kadın kısa bir an duraksadı “tamam o halde ben şu kanı halledeyim sizi boş bir odaya alıcam” onu onyladıktan sonra kadın odadan çıktı.

Sedyenin altından tabureyi alıp oturduktan sonra çınarın saçlarını okşayıp kan alınan kolunu öptüm. Nasıl koruyacaktım ben onu, daha şimdiden bir sürü sorun peş peşe binerken.

 

Barlas da çınarın ayak ucundaki boşluğa oturunca odada derin bir sessizlik oluştu. Boğazını hafifçe temizleyip konuşan ilk kişi de barlas “ceyda halledicektir merak etme oğlun iyi olucak” ona bakmadan başımı salladım “teşekkür ederim”

“O gece hakkında hala konuşmadık” kısa bir an ona baktım “ne konuşucaz ki?” Derin bir nefes aldı “oraya nasıl düştüğünü, neler döndüğünü, nasıl kaçtığını?” Dudak büktüm “bence artık bir önemi kalmadı” aslında tabiki önemliydi oradan kurtulmam demek oradaki kızları unuttuğum anlamına gelmiyor elbette fakat ona herşeyi öylece anlatamazdım üstelik o maskeden de onda varken “tabiki önemli” daha fazla konuşmasına müsade etmedim “şu an önemli olan tek şey çınar, merak etme o iyileşir iyileşmez gidicez evinizden daha fazla başınıza bela açmayız” simsiyah gözleri yüzümü süzdü “ n-nasıl, nereye gideceksiniz?” Hala yüzüne bakmamakta ısrarcıydım “gidicez işte”

“Nereye gideceksiniz?”

Evet füsun nereye gideceksiniz? Adam doğruyu söylüyordu nereye gidecektim kucağımda çocukla, başımı nereye sokacaktım. Hemen bir yalan bulmalıydım “var bir tanıdığım” tek kaşını kaldırdı “kim? Adı ne?” Yutkundum “bir tanıdığım işte önemi var mı?” Hayretle “önemi var tabiki numarası yada adresini biliyor musun?” Al işte, ne diyecektim şimdi.

Tam o esnada kapı açılınca cevap vermeme gerek kalmamıştı. İçime soğuk su serpilmiş gibi rahatlayıp gelene baktım. Ceyda elindeki serumla içeri gelip ikimizin arasında gözlerini gezdirdi “tahliller yarım saat sonra çıkar. Bu sırada da küçük beye serum takalım” başımı sallayıp görevini yerine getirmesi için yerimden kalktım. Kadında hızlı hareketlerle serumu takıp bana baktı “uyanır birazdan” başımı sallayınca o da barlasa baktı “biraz konuşalım mı?” Nefesini verip başıyla onayladıktan sonra odadan çıktılar.

 

Aralarında bir şey olduğu aşikardı fakat ne olduğunu tam olarak bilemiyordum. Düşüncelerim daha da uzamadan düşünce çukurundan çıktım. Seruma bakıp çınarın kolunu okşadım “geçicek birtanem” yanaklarını okşayıp kıvırcık saçlarını geri ittim.

 

Aradan geçen on beş dakika sonra çınar uyanmış, beni yanında isteyince sedyeye çıkıp yanına uzanmıştım. Kapı hafifçe tıklatılınca endişeyle kafamı kaldırıp gelene baktım. Kapıdan içeri barlas girince içimdeki korku canavarını kafesine kapatıp rahatladım. İçeri girince gözleri çınarı buldu “sonunda yakışıklıyı ayık bulabildik” çınar sedyede oturur pozisyona gelip bana baktı “füsü bu abi bizi arabasına alan abi değil mi?” Barlasa kısa bir an bakıp tekrar çınara baktım “evet birtanem” barlas sedyenin altındaki tabureyi çekip oturdu “sen annene füsü mü diyorsun?” Sesi kızar gibiden ziyade gülümser gibi çıkmıştı. Çınar bana bakıp barlasa baktı “evet” elimi çınarın saçlarına koyup öptüm “biz öyle anlaşıyoruz” çınarın yarasına fazla tuz basmadan ona arka çıkmaya çalıştım.

Barlas çınarın yukarı sıyrılan eşofman paçalarını aşağı çekti “o zaman resmi olarak tanışabiliriz” elini uzattı “benim adım barlas” çınar küçük eliyle elini tuttu “çınar. İsmim çınar ağacından geliyor, ormanların en bilge ve büyük ağacı” barlas gülümsedi “vay be kıskandım şimdi ismini. Tanıştığıma memnun oldum yakışıklı” çınar elimi tuttu “annemin adı da füsun” bana anne kelimesini ilk defa kullanıyordu, içimi acıtmıştı bu durum ama yine de belli etmemeye çalıştım. Barlas kısa bir an bana baktı “öyle mi?” Gözlerim kısa bir an seruma takılınca çok az kaldığını gördüm. Barlas da benimle aynı yere bakmış olacak ki gözlerimiz çarpıştı.

 

“Kolumdakini ne zaman çıkarıcaklar..a… anne” bana anne demekte zorlandığını anlayıp ona göz kırptım “ben bir doktorunu arıyim bakalım” barlas bizden uzaklaşınca çınarı kendime çekip alnından öpüp kulağına fısıldadım “bana anne demek zorunda değilsin birtanem” gözlerime bakıp mahçupça başını sallayınca ona göz kırptım.

 

Çınarın serumu bittikten sonra ceyda tekrar gelip çıkarmıştı. Sonuçlar içinse biraz daha beklememiz gerekiyordu. Barlas çınarla ona öğrettiği el oyunlarını oynuyordu ben ise odanın içinde bir sağa bir sola gidip zaman öldürmeye çalışıyordum “füsücüm barlas abiye bizim oyunumuzu öğretelim mi?” Başımı salladım “öğretelim birtanem”

“Ben sana bir kelime söyliycem sende o kelimenin son harfiyle kelime söyliyceksin”

“E bu kelime türetmece” çınar eliyle beni gösterdi “füsücüm öğretti bana da” barlas kısa bir an bana baktı bende sadece çınara gülmsemekle yetinip pencreye yaklaştım.

 

O oyunu bana da narin öğretmişti yoksa ben bu kaybolan hafızamla ne biliyordum ki. Hiçbirşey. Narin bana olan biten her şeyi, kimin iyi kimin kötü olduğunu öğretişti daha doğrusu gözlerimi açmıştı o kısacık zamanda. O kadar kısa zamanda bu kadar yakın olmuş bu kadar can yoldaşı olmuştuk bana güvenmeseydi oğlunu bana bırakır mıydı yoksa.

Kapı tekrar açılınca o tarafa döndüm. Gelen ceydaydı “sonuçlar çıktı canım” canım mı? Sana söyleyecek hali yok füsun barlasa söylüyor.

 

Barlas çınarın yanından kalkıp boğazını salladı “nesi varmış?” Ceyda bana döndü “eviniz pek temiz değil sanırım. Mikrop kapmış” söylediğiyle barlas da bana döndü “iyi beslenmesi, kaldığı yerin temiz olması gerek, ben gerekli ilaçları hazırladım bir on beş gün sonra tekrar kontole getirin” suçluluk duygusuyla bir çınara bir barlasa bakıp çınara ilerledim “tamam ceyda saol” çınara hırkasını giydirip alnından öptüm. Tam onu kucağıma alacakken barlas kolumu tuttu “bana bırak” geri çekilince çınarı bir hamleyle aldı. Derin bir nefes verip peşinden ilerledim.

Sağlığına dikkat edememiştim o çukurda. Ben hücredeyken kim bilir bensiz neler yapmıştı da bu hale gelmişti. Gözlerim bir anda dolunca gözümden akan yaşı barlas görmeden silip çınara baktığımda bana baktığını gördüm. Dudaklarıma korkmaması için buruk bir tebessüm yerleştirdim. Başımı kapatıp, aynı hızlı adımlarla yürümeye başladık. Merdivenleri çıkıp büyük kapıdan çıktıktan sonra otoparka geçip arbaya hızlı adımlarla ulaştık. Arka koltuğa yerleştikten sonra çınarı kollarıma alıp anlından öptüm. Nihayet alnı sıcak değildi.

 

~

 

 

Eve geleli yaklaşık yarım saat oluyordu. Eve geldiğimizde barlasın arabasını getiren adam hala buradaydı hatta toprak da eve çoktan gelmişti dördü halıya oturmuş üstünde barlasın çınara aldığı oyuncakla oynuyordı. Evet doğru duydunuz o koca koca adamlar şu an çocuk gibi çınara alınan lego ve arabalarla oynuyorlardı. Eylül ve bende akşam yemeği için masayı hazırlıyorduk.

“Ulan barlas bizim zamanımızda böyle oyuncaklar yoktu haksızlık ya”hayıfla söylenen toprağa karşılık adını bilmediğim adam kahkaha attı. Barlas elindeki legodan yaptığı uçağı çınara verdi “tamam işte sende çınarla oynarsın” çınar uçağı alıp baktı “barlas abi bu ne?”

Üçüde birbirine baktı “uçak çınar” barlas cebinden telefon çıkarıp bir şey gösterdikten sonra “barlas abi bu şey uçuyor mu?” Toprağın gözleri şüpheyle bana ulaştığında ona bakmadan işime odaklandım daha doğrusu gözlerimi kaçırdm.

“Uçuyor tabi”

“Peki bunu görebilecek miyim?” Barlas ayağa kalktı “görüceksin tabi. Bak ben sana nasıl olduğunu gösteriyim” çınarı kucağına alıp onu sanki uçurur gibi koltukların üzerinden geçirdi. Çınar ise şuh kahkahalar atıp ufak ufak cırlıyordu.

 

Bu görüntüyü zihnime kazımak ister gibi gözlerimi kısa bir an kapatıp tekrar mutfağa geçtim. Eylül mutfakta salata yapıyordu, çorba tenceresini gösterip “götürebilirsin salatanın limonunu sıkıp getiriyorum bende” tam tencereyi alıcakken durdum “bizden… daha doğrusu benden hoşlanmadığını biliyorum fakat yine de herşey için teşekkür ederim” gözlerime baktı “açık konuşmak gerekirse sana abim yüzünden katlanıyorum, seni tanımıyorum ve abimde birşey söylemiyor. İn misin cin bilmem fakat eğer barlas abimin canı senin yüzünden tehlikeye girerse o zaman seni elimden kimse alamaz” yutkunup başımı salladım. Kendince o da haklıydı elbette, abisini, ailesini korumaya çalışıyordu.

Tencereyi alıp solana geçip tencereyi masanın köşesine koydum “çınar ellerini yıka birtanem yemek yiycez şimdi” elindeki polis arabasını bırakıp bana göz kırptıktan sonra zıplaya zıplaya salondan çıktı. Toprak masaya yanaşıp “ulan başar kısmetine bu akşam yine sofra yıkılıyor” adının başar olduğunu öğrendiğim adam da toprağın yanına gelip masaya göz attı “tarhana çorbası mı o, uf bayılırım” ben sürahiden bardaklara su koyarken barlas da yanımda durup masaya baktı “bu herif de hep dört ayağının üzerine düşüyor geçen sefer de sevdiği yemek vardı” barlas sarma tabağından alıp yerken eylül de elindeki salata tabağıyla içeri girdi “ne bakıyorsunuz otursanıza” çınarda ellerini yıkayıp yanıma geldiğinde sandalyeye oturup onu da kucağıma geldim “gel birtanem” çınar önündeki çorbayı görür görmez yüz ifadesi düşüp bana döndü “füsü”

Onu tanıyordum. O çorbayı yemek istemediğini de biliyordum. O çorbayı zaten her akşam ve sabah içiyordu çünkü. Bende sevmiyordum doğrusu. Bu çorba hücreden çıktıkan sonra ağzımdaki yaralara rağmen içtiğim o tadı hatırlatıyordu çünkü. Vücudum o kadar ağrır, ağzımın içleri o kadar yaraydı ki, dudaklarımı araladığımda bile acıdan bayılacak kıvama gelirdim.

 

Fakat yememezlik yapamazdım bu aileye. Bize kapılarını açtıkları için bile şükrediyordum ‘zorlada olsa’ çınara bunu elbette yapmayacaktım fakat benim için aynı şey geçerli değildi “zorunda değilsin birtanem, çorbayı ben içerim sen diğer yemeklerden ye” gözlerimi masada gezdirdiğimde en başta oturan barlasın bizi izlediğini gördüm. Simsiyah gözleriyle büyük bir sırrı çözmek ister gibi bizi izliyordu, gerçi sır değil miydik… varlığım bile büyük bir sırdı.

Gözlerimi onun üzerinde fazla tutmaya çalışarak önüme döndüm. Neden bilmiyorum ama ona baktığımda tuhaf hissediyordum.

 

Çınar, eylülün onun için yaptığı köfteleri yerken benim iştahım hala ortalarda görünmüyordu, hatta öyle ki tüm bu kokular midemi bulandırıyordu. Zorlamalıydım kendimi, bir kaşık da olsa yemeliydim çünkü barlasın gözleri benim üzerimdeydi. Her gün olduğu gibi bugün elime kararmış simsiyah kaşıkları değil metal ve kaşığa baktığımda kendimi gördüğüm kaşığı elime aldım. Çorba kasesinin içine koyup bir tur karıştırdıktan sonra dişlerimi sıkıp kendimi yemeye zorlamaya başladım. Bir kaşık hiç beklemeden bir kaşık daha ve bir diğer kaşık. Midem şiddetle bulanırken kaşığı elimden bırakıp bir yudum su içmemle biraz daha kendimi iyi hissettim. Çınarı kucağımdan indirip sandalyeye oturttum “ye sen gelicem birazdan” hızlı adımlar banyoya girip kapıyı kilitledikten sonra lavaboya ilerleyip mideme soktuğum bütün çorbayı boşalttım.

Midem şiddetle kasılırken bedenim yaprak gibi titriyordu. Soğuk suyu elime alıp yüzümü defalarca yıkadıktan sonra ensemi de ıslatıp biraz olsun ferahlamıştım, aynada kendime baktım. Mavi gözlerimin etrafı kıpkırmızı olmuş, göz altlarım morarmıştı. Hızlı hızlı nefes alıp verirken bir yandan da sakinleşmeye çalışıyordum. O çorba ilk kez dayak yiyip hücreye atılışımdan sonra yediğim acının tadı gibiydi, her içtiğimde ağzımda yara olmasa da sanki iyileşmemiş, bir yara varmış gibi acıtıyordu canımı.

 

Titreyen dizlerimle lavabodan ayırlıp aynada son kez kendime baktıktan sonra kapıya ilerledim. Kapıyı sessizce açıp bir adım atmamla karşımda sert yüz ifadesiyle barlas duruyordu.

“iyi misin?” Titreyen ellerimi görmemesi adına yumruk yaptım “i-iyiyim” siyah irisleriyle beni baştan aşağı süzdü “gel benimle” bana arkasını dönüp ilerlerken bende titrek bir nefes alıp zar zor ayakta tuttuğum bedenimi barlasın arkasından yürümeye zorladım.

 

Mutfağa girip oradan da arka bahçeye açılan kapıdan çıktık. Soğuk hava anında beni bir bıçak misali kesince kollarımı göğsümde birleştirdim. Barlas da bana dönüp ellerini cebine koydu “neyin var?” Büyük ihtimalle kustuğumu duymuştu “birşeyim yok” dudaklarını kapatıp yarım nefes aldı “zar zor içtiğin iki üç kaşık yemeği kustun, sabah da birşey yememişsin” kim anlatmıştı ki? Elül mü? Toprak mı?

Boğazımı temizledim “sabahları birşey yemeye alışkın değilim o yüzden yemedim” pür dikkat beni izliyordu “peki şimdi neden yiyemedin” boğazımdaki acı tada rağmen yutkundum “oluyor öyle arada” söylediğim yalana asla inanmamıştı elbette “peki madem öyle seninle dün geceki konuyu konuşalım” dizlerimdeki derman giderek azalınca daha fazla ayakta kalamayacağımı anladım “daha sonra konuşsak iyi olur” tam arkamı dönecekken durdurdu “çınar hazır içeride yemeğini yiyorken şimdi konuşalım” tekrar ona dönünce kendime oturucak biryer aradım. Yerde kesilmiş büyük kütüğü görünce ona yaklaşıp oturdum.

 

“Tamam öyleyse konuşalım” o da bana doğru yaklaşıp karşımdaki diğer kütüğe de o oturup gözlerime baktı “belli ki o iğrenç yerden kaçtınız, anlıyorum ama bana yardımcı olursan-“ lafını kestim “sana yardım etmek mi? Ne için oradaki kızlar hakkında bilgi mi istiyorsun? Sende oranın bir üyesiyken ne yardımından bahsediyorsun?” Yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı “o maskenin bende olması oraya üye olduğum anlamına gelmiyor. Sana söyledim ben bir polisim” inanmayarak bir nefes çektim ciğerlerime ve sinirle “ne işi vardı o maskenin sende o zaman”

“Çünkü bu dosyanın peşindeyim oldu mu? Aralarına karışıp bilgi alıcaktım” ona inanmak istiyordum elbette fakat o baloya gelen bir sürü iş insanı varken ona inanmamı bekleyemezdi “peki, hiç gözüne orada tanıdık biri takıldı mı?” Anlamayarak sordu “nasıl yani?” Tabiki bilmiyordu “sen oraya sadece zamparaların, suçluların yada yer altı adamlarının mı geldiğini sanıyorsun” hala gözlerime donukça bakıyordu. Gözlerim hafifçe dolarken acı bir gülümseme dudaklarıma yerleşti ve gözlerimden bir damla yaş aktı “benim bir kardeşimi bir hakim öldürdü haberin var mı?” Göz bebekleri büyüyüp büyük bir şok ifadesi yüzüne yerleşti

 

“Bilmiyorsun, kimsenin bir bok bildiği yok. Ne bir polis biliyor ne olduğunu nede bir doktor ayağına gelen hastanın kimler tarafından öldürülesiye dövüldüğünü” gözlerimden bir bir yaşlar akıyordu ellerim ise daha fazla titriyordu bu yüzden dizlerimin arasına sıkıştırdım “bana sana güvenmem için bir sebep söyle o yüzden. Senin yada bir tanıdığının oraya gitmediğini söyle. De ki bana füsun bu kişiler bunu yapmadı. O salonda kaçakçı da vardı, kadın pazarlayan da vardı, devlet adamı da vardı her telden vardı… şimdi söyle bana sana güvenmemem normal değil mi?” Yutkundu, gözlerini benden kısa süreliğine kaçırıp ellerini yumruk yaptı? Gözleri benim gibi dolunca kafasını başka yere çevirdi.

Gerçekler can yakardı ve bu gerçek acının ta kendisiysi.

 

Ayağa kalkıp bana sırtını döndü. Belli ki beklemiyordu fakat olan buydu, yaşadıklarım, duyduklarım, gördüklerim bundan daha fazlasıydı. Orası şeytanın iniydi ve ben oradan emanetimle çıkmayı başarmıştım. Barlas bir süre olduğumuz yerde bir sağ bir sola gittikten sonra arkamdaki zifiri karanlık ormana doğru baktı. Ağzını açıp tek kelime diyemiyordu, soruları tükenmiş gibiydi “nereden biliyorsun devlet adamı olduklarını?” Bana doğru hızla yürüyüp karşımdaki kütüğe tekrar oturdu “sen sadece oraya geldiklerini mi sanıyorsun” başımı iki yana salladım “eğer o adam oranın devamlı geleniyse evine bile götürüyor” bir şok daha yaşadı “n-nasıl?” Başımı salladım “baya” sıkıntıyla yüzünü sıvazladı “sen oradaki bütün kızların isimlerini biliyor musun?” Başımı eğdim “maalesef. Benim kaldığım bina batı yatakhanesi ve öyle olsa da alt katlardaki bütün kızların isimlerini bilmiyorum. Doğu yatakhanesine de hiç girmedim. Neden sordun?” Başını ellerinin arasına alıp bir süre öyle kaldıktan sonra başını salladı “hiç”

 

Sustuk. Bu gerçek barlasın suratına tokat gibi çarpmış olsa gerek ki büyük bir şok etkisi altındaydı. Tekrar bakışlarını benim üzerimde durdurdu “peki ya çınar” havanın soğukluğundan daha da titremeye başlarken başımı salladım “ne çınar” yutkundu “sana da o adamlar-“ yerimden hızla kalktım “yeterli” tam bir iki atmıştım ki barlas kolumdan tutup kendine çevirdi “dur tamam dur” sinirle yüzüne baktım “boyunu aşan sorular sorma” ellerini iki yana teslim olurmuş gibi kaldırdı “tamam sormayacağım” yüzündeki pişmanlığı görünce durdum “bak kimsenin istemeyeceği şeyler yaşamışsın ve hala yaşıyorlar. Sen kurtulmuşsun ve bu en büyük kanıt” başımı salladım ve anında dolan gözlerimle “ben kurtulmadım barlas” çenem titreyip göz yaşlarım dökülmeye başladı “ben hala o hücrelerden birinde acı çekiyorum, ben kurtulmadım benim kardeşlerim hala o şeytan ininde acı çekerken ben kurtulamam” barlas kocaman olan göz bebekleriyle kollarımı tuttu “söz veriyorum sana kurtarıcam herkesi tamam mı?” Sıcak göz yaşlarım soğuktan buz gibi olan yanaklarıma değer değmez soğuğu daha da hissetmemi sağlıyordu “kurtaramazsın. Ben kurtaramadım, kimse kurtaramaz” sadece başını sallarken bir anda beni kendine çekip göğsüne yasladı “hiçbir kardeşinin kanı yerde kalmayacak. Sana söz veriyorum her bir acı için hesap sorulacak”

 

🪽🗡️

Bölüm : 07.12.2024 12:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...