
İstanbul belki bir yolculuğun başlangıcı, belki bir vedanın hüznü, belki de bir bekleyişin sabrıydı...
İstanbul tarihin nabzı...
Ayasofya'nın kubbesi altında fısıldayan çağlar...
Topkapı Sarayı'nda dolaşan sultanların gölgeleri...
Yerebatan Sarnıcı'nın yankılanan su damlaları, Bizans'ın sırlarıydı...
İstanbul, hem şiir hem bir roman; hem bir tablo hem de bir senfoni.
Benim İstanbul'um martıların değil, sessizliğin sesidir. Boğaz'a bakarken içimden geçenler, suya değil, içime akar. Galata'da yürürken ayaklarım değil, hatıralarım ağırlaşır. Her vapur kalkışında, bir şey daha uzaklaşır benden.
Derin düşüncelerle ve kulağında duyduğu melodi ile geldi İstanbul'a. Yarı uykulu, yarı uyanık duyduğu sesler bir vedaydı sevdiğine. Yanındaki güzel yüzlü teyzenin sesi getirdi kendine.
" Kızım uyan? Anons çekilir duymaz mısın? Ah! şimdiki gençler akılları bir karış havada. Kızım uyan şimdi inecek uçak... Anası babası nerdedir bu deli kızın? dedi bilmeden eleştiren tavrı içinde.
Bahar teyzenin şaşkın şaşkın bakışları arasında uyandı. Uyumayı bu kadar istemesi onun günahı değildi. Teyzeye tüm öfkesini, kırgınlığını kusmak istedi. Ama yapamadı. Terbiyesi engel oldu. Yaşlı kadın hâlâ Baharı eleştiriyordu.
Bahar umursamadı. Onun yüreği yanıyordu. Her şey bambaşka olabilirken şimdi uçaktan inmek için dakikaları sayıyordu.
Aradan yarım saat geçtikten sonra havalimanına iniş yapmıştı. Elinde valizi ile lounge alanında teyzesini bekliyordu. Gözünde akmaya engel olamadığı yaşlar. Etrafında ona acıyan insanlar vardı. Sessizce yanından geçen, derdine derman olamayan insanlar.
Çoğunluğunun tek derdi kendi egolarını tatmin etmek. (Benim derdim bunun kinin yanında bir hiç. Kim bilir neye bu kadar üzülüyor garibim. Amaaan bana neyse boşver yoluna devam et) içlerinden ayrı, dışlarından yaranı kanatır şekilde bakarlar.
Zaman mı kötü, yoksa insanlar mı?
Esma ve Yusuf ağanın sesi duyuldu uzaklardan. Gelen ikilinin yanına gitmek için ayağa kalktı. Kalkması ile yere yığılması bir oldu. Etrafına az önce ağlamasına acıyan insanlar toplandı. İçlerinden bir kişi dahi yardım etmek için her hangi bir girişimde bulunmadı. Yaptıkları tek şey merak etmekti. Birbirleri ile fısır fısır konuşmaktan Baharın nefes alanını engelliyorlardı.
Yusuf ağa toplanan kalabalığı dağıtmaya çalıştı. Esma hanım Baharın yanına koşarak geldi, yere diz çöktü ve Baharın başını dizine koydu.
Baharın saçlarını okşayarak göz yaşları içinde: Yusuf kurtar onu. Ben Meleğe ne derim. Yusuf ne oldu Bahara. Güzel kızım aç gözünü, yalvarırım aç. Yaşlı teyzeni gözü yaşlı bırakma." Emanetine sahip çıkamamaktan korkuyordu.
Kalabalığın toplanması üzerine güvenlik gelip alandaki kalabalığı dağıttı.
Güvenliğin anons çekmesi üzerine havalimanı sağlık çalışanları gelip ilk müdahaleyi yaptılar ve hızlı bir şekilde ambulansa binip, Baharı en yakın hastaneye götürmek için hareket ettiler.
Esma hanım, Bahar ile birlikte giderken; Yusuf ağa arabası ile arkalarından gidiyordu.
Bahar sedye de baygın bir şekilde yatıyordu. Esma hanım: Ne olur kızım uyan, korkutma beni. Ben sana bir şey olursa Meleğe ne derim. Allah'ım yardım et bize. Kızım uyan, yalvarırım uyan. "Göz yaşları içinde devam etti." Güzel gözlüm uyan artık, üzme yaşlı teyzeni." Konuşacak takati kalmamıştı.
Telefonun çalması ile biraz kendini toparlayıp telefona baktı. Arayan Melekti.
Esma hanım bu sefer bitkin ve emanete sahip çıkamamanın verdiği mahcubiyetle: Bahar annen arıyor, ben şimdi ne diyeceğim. Sen beni hiç düşünmez misin yavrum? Ah Bahar ahhhhh! Bizi bu hallere koyanı Rabbim biliyor? Uyan kızım, anan , baban için uyan.
Artık dayanamıyordu. Ambulansın acı sesi içinde trafikte ilerlediler. Hastaneye geldikten sonra ambulans acil kapısının orada durdu. Yusuf ağanın baş hekimi arayıp haberdar etmesi üzerine Baharı hastanede acil personeli karşıladı. Baharı ambulanstan indirip hızlı ve seri adımlarla doktorun istemesi üzerine müşahede odasına götürdüler.
Bir süre beklediler. Esma hanım için ömründen ömür gidiyordu. Melek arayıp duruyordu. Telefonu açıp ne diyeceğini aklında kestiremediği için açamıyordu.
Yusuf ağa Demir ağaya olan biteni anlattı. Melek konakta avluda dört dönüyordu. Ablası bir türlü telefonunu açmadığı için kızına bir şey oldu korkusunu yaşıyordu.
Kısa bir süre sonun da doktor Esma hanımın yanlarına gelip Baharın uyandığını söyledi. Yanına bir kişi alabilecekleri söyleyip Baharın yanına geri döndü.
Özel ilgi gösteriyorlardı. Emir büyük yerdendi. O kadar dikkatli davranıyorlardı ki her şey kusursuz olmalıydı.
Hastanenin tüm imkanları kullanılıyordu. Yusuf ağa Baharın iyileşmesi ve sevdiğinin gözyaşları akmasın diye herkesi seferber etmişti.
Esma hanım doktorun söylediklerinden sonra sevinç, endişe , korku karışık odaya girdi.Bahar beyaz duvara odaklanmış bir şekilde bekliyordu.
Esma : İyi misin kızım" dedi alacağı cevaptan korkarak.
Bahar teyzenin yanına gelmesi üzerine bir süre bekledi ve : Kefen de bu duvar gibi beyaz değil mi? diye sordu.
Acı çekiyordu. Sevdası yalan üzerine kurulmuş, param parça olmuştu.
Esma hanım kefen kelimesi üzerine geçmişi hatırladı. Melek de bu evden kefenim çıkar dememiş miydi?
Aynı acıyı yaşamaktan korkup, o anki sinirle: Duvarda kefene benzer Bahar. Yalnız unutma 50 yaşındaki adama kuma gidip, gelinlik dahi giyemeyen kızlar var bu hayatta...
Bahar ağladı. Konunun nereye gittiğini biliyordu.
Esma hanım aynı ses tonunda devam etti: Biliyor musun? Sen şanslısın...
Bahar : Ben şanslı falan değilim teyze. Görmüyor musun halimi." Ağlayarak devam edecekken...
Esma hanım araya girdi: Benim kefenim beyaz elbisemdi. Senin kefenin, kalbinde ki yara. Aynı mı sence? Bence değil. Ben cehennemi yaşadım. Senin bu azaptan kurtuluş biletin var. Benim ardımda duran atam dahi yoktu. Senin dağ gibi baban var.
Her şey babası yüzünden olmamış mıydı? Araf ile ikisini yakıştırmasaydı Mirza'ya şans verse bunlar yaşanmazdı.
Bahar: Her şeyin sorumlusu babam değil mi teyze?" dedi öfke içinde.
Esma: Mirza adam olsaydı, sen burda olmazdın kızım. Mirza seni sevseydi kapınızdan ayrılmazdı.
Bahar: Bildiğim doğrular meğerse yalanmış teyze " diye hıçkırarak ağladı.
Esma hanım Baharın saçlarını elleri arasına alıp,anne şefkati ile: Dik dur kızım. Sen koskoca Mirhan aşiretinin hanım ağasısın. Benim gibi kimsesi olmayanların kimsesi ol. Sesi çıkmayan kızların sesi ol Bahar. Benim kızlar avukat olmadı. Sen ol, onlara çare ol kızım" demişti göz yaşları içinde.
Bahar : Avukat mı? dedi duyduklarını sindirmeye çalışırken.
Yusuf ağa kapıda ikiliyi dinliyordu. Esma hanımın bu konuda ne kadar hassas olduğunu biliyordu.
Esma hanımı desteklemek amacı ile bir anda içeri girdi : Avukat hanım nasıllar" dedi.
Bahar: Sen bari yapma dayı,ne avukatı Allah aşkına" dedi yüzündeki gülümseme ile.
Esma hanım: İşte böyle hep gül, Güzel gözlüm sana gülmek yakışıyor.
İatanbul'da yeni kararlar alınırken Bahar yoluna sağlam adımlarla ilerleyecekti.
Mirza Parezli konağına elindeki tespih ile gelmişti.
Eski Parezli Konağı, Mardin’in taş sokaklarında hâlâ korkuyla anılıyordu. Bir zamanlar bölgenin en kudretli mafya lideri olan Rıfat Parezli mekânıydı. Şimdi ise, Mirza Korkmaz o kapıdan içeri adımını attı. Gözlerinde kararlılık, kalbinde Bahar’ın adı vardı.
Mirza, Mardin'de acımasız, bencil, kendinden başka kimseyi düşünmeyen gözü kara bir genç iken ,şimdi Bahara ve kendine atılan iftira ile her şeyi değiştirmişti. Baharın adının lekelenmesini kesinlikle kabullenemiyordu. Mirza için bu bir dönüm noktasıydı.
"Adaletin sustuğu yerde, kendi yolunu çizecekti."
Konağın loş salonunda eski dostlar ve düşmanlar onu bekliyordu. Mirza, Rıfat'ın eski sağ kolu Cemil’le yüzleşti. “Ben bu konağa hesap sormaya değil, düzen kurmaya geldim,” dedi. Cemil güldü, ama Mirza’nın gözündeki ateş onu susturdu.
Mirza'nın niyeti belliydi. Kurulan kara düzenin yerine "temiz mafya" anlayışını getirmekti.
Bu anlayışa karşı çıkacak kişiler vardı. Temiz mafya olmayacağını başta Mirza'da anlayacaktı.
Kara düzenin içine girdin mi, var olan duygular ve hedefler yok olmaya mahkumdu.
Günler geçtikçe Mirza, Mardin’in yeraltı dünyasında adını duyurmaya başladı. Temiz mafya anlayışıyla hareket ediyordu. Borçlulara yardım etti, sokakları temizledi, eski düşmanları barıştırdı. Halk ona " Baba Mirza " demeye başladı. Ama onun için en büyük zafer, Bahar’ın adını temize çıkarmak olacaktı...
Rıfat Parezli, ölüm anında Mirza’ya söyledikleri hala aklındaydı. Mafyanın başına sen geç, kendi çıkarları için mafyayı kullanacak biri geçmesin"
Rıfat'ın dahi çekinip kendisine emanet ettiği mafyayı kim yönetmek istiyordu.
Bu kişiyi bulursa Bahar'da içinde bulunduğu durumdan kurutulurdu.
Mirza içinde durduramadığı öfke ile "Yaşarken ölen adamlar, can yakmaya mahkumdur" dedi.
Tarihe geçen bir not bırakmıştı. Parezli konağı yeni düzenin karargahıydı. Bu süreçte konağın duvarları bile sessizliğe bürünmüştü.
Cemil “Bu düzeni sen sürdüreceksin, Mirza,” dedi. “Ama unutma, güç sadece silahla değil, akılla da kurulur.” Mirza için yeni dönem acımasız ağa ve korkusuz, merhametsiz Baba Mirza olarak devam edecekti...
Demir ağa Mardin’in en saygın isimlerinden biriydi. Devletle iç içe, adaletin temsilcisi gibiydi. Mirza’nın mafya lideri oluşu, onun için bir hayal kırıklığıydı. “Senin yolun karanlık, Mirza,” demişti. “Benim kızım o karanlıkta kaybolamaz.”
Bahar bu kadar acıya dayanamıyordu. Mirza onun için artık unutulması gereken biri haline gelmişti.
Yeni kararı okulunu bitirip , sessiz kadınların sesi olmaktı. Adalet elbet sağlanacaktı. Alnındaki kara lekeyi temizlemesi bu yolda yapacağı en büyük adım olacaktı.
Ancak Mirza’nın niyeti belliydi: Bahar’ın adını temize çıkarmak, halkın hakkını korumak ve eski düzenin kirli oyunlarını bozmak. Bu yüzden, Parezli mafyasının içindeki bazı isimlerle ters düşmeye başladı. Özellikle Cemil ve onun adamları, Mirza’nın “temiz mafya” anlayışına karşıydı.
Bir gece, Mirza’ya gizli bir bilgi ulaştı: Cemil ve adamları, Demir Ağa’ya suikast planlıyordu. Demir Ağa, Ağa İhsan’ın en yakın dostuydu. Bu saldırı, sadece bir adamı değil, devletle olan bağı da hedef alıyordu.
Mirza, konağın gizli toplantı odasında Cemil’le yüzleşti. “Demir Ağa’ya dokunursan, bu düzeni yakarım,” dedi. Cemil gülümsedi: “Sen artık Rıfat değilsin, Mirza. Bizim kurallarımız başka.”
Mirza, o gece kendi kurallarını yazmaya karar verdi. Suikastı engelledi, Cemil’i sürgüne gönderdi ve Parezli mafyasını yeniden yapılandırdı. Artık Mardin’de iki ağa vardı: biri devleti temsil eden Ağa İhsan, diğeri yeraltı düzenini adaletle yöneten Mirza Korkmaz.
Berham ağa dönemi bitti ve İhsan ağa düzenin başına geçti. Mafya lideri ağa olamazdı. Kanun- kural, örf-adet devlete silah çeken adamı kabullenemezdi.
İki tarafta acımasız, iki tarafta merhametsizdi. İkisinin hedefi aynı olsa da kurallar gereği aşiretler çatışma yaşamak zorunda idi.
Mirza'yı kimse anlamadı. Mirza'nın tek derdi Bahar'ın adını temize çıkarmaktı. Bahar iyi olsun, kendi kötü olsa da önemli değildi.
Aşkı deryalar kadar büyük, nefreti tüm Cihânı yakacak kadar güçlüydü.
Demir Ağa’ya yönelik suikast planı bozulmuş, Mirza Parezli mafyasının kontrolünü sağlamlaştırmıştı. Ancak zaferin tadı buruktu. Bahar artık Mardin’de değildi.
Demir ağa kızını korumak için onu İstanbul’a göndermişti. “Bu şehir senin kaderin değil,” demişti Bahar’a. “Mirza’nın gölgesinde yaşanmaz.”
Demir ağa için söylemesi kolay, Bahar için kabullenmesi zor cümlelerdi.Bahar, gözyaşlarıyla gitmişti. İçinde paramparça olan duygularıyla.
Bahar Mardin'den kalbi kırık olarak ayrılmıştı. Sevdiğine "abi" demek kadar kötü bir duygu yoktu.
İçinde biriktirdiği her şeyi söyleyip gitmişti. Geride içinde yangın yeri olarak bıraktığı sevdası kalmıştı.
Mirza, konağın taş avlusunda her gece Bahar’ın adını fısıldıyordu. Ama artık onun savaşı sadece sokaklarda değil, kalbinin içinde de sürüyordu. İstanbul, Bahar’ı yeni bir hayata sürüklerken, Mirza Mardin’de adaletin yeni yüzü olmaya çalışıyordu.
Bir gün, konağa bir haber ulaştı: İstanbul’da Bahar’ın adı yeniden lekelenmişti. Bu kez iftira daha büyük, daha acımasızdı. Mirza, mektubu açtı. Bahar şöyle yazmıştı:
> “Senin gölgen karanlık değil, koruyucu. Ama babam bunu göremiyor. Eğer bir gün bu şehirde adım temizlenirse, bil ki senin adaletin ulaşmıştır bana.”
Mirza, o gece kararını verdi. İstanbul’a gitmeyecek, ama İstanbul’a ulaşacaktı. Bahar’ın adını temize çıkarmak için Mardin’den bir dalga başlatacaktı. Eski düşmanları, yeni müttefikleriyle yüzleşecek, Bahar’ın adını bir daha kimse kirletemeyecekti.
Sessizliğin içinden gelen bir çığlık gibi… Eline kalemi aldı ve sevdasına söyleyemediği ne varsa yazmaya başladı. Bu mektup belki bir vedaydı, belki de yarınların başlangıcı olacaktı.
Mirza’dan Bahar’a Mektup*
*Bahar,*
Bu mektubu kaç gece yazmaya çalıştım, bilmiyorum. Her seferinde kalem elimde sustu, çünkü senin adını yazmak bile içimde bir yangın gibi. Ama artık susmak, seni kaybetmek demek. Ve ben seni bir kez daha kaybetmek istemiyorum.
Sen İstanbul’a gittiğinden beri bu şehir daha sessiz. Konağın taşları bile senin adını fısıldamıyor artık. Ama ben her gece, senin sesini duyar gibi oluyorum. “Mirza,” diyorsun. Sadece adımı. Ama o ses, beni ayakta tutuyor.
Bahar…
Ben bir düzenin başına geçtim. Ama bu düzen, senin hayalini kurduğun hayatla örtüşmüyor. Ellerim silah tuttu, ama kalbim hep senin ellerini aradı.
Sana dokunabilmek ne kadar değerliydi bir bilsen. Sana bu cehennemi yaşatanların hepsini bu diyardan süreceğim.
Sen avukat olacaksın. Adaletin sesi. Ben ise adaleti kendi yöntemimle kurmaya çalışıyorum. Belki yollarımız farklı. Belki baban haklıydı. Ama şunu bil: Benim her kararımda sen varsın. Her savaşımda senin adını korumak var.
Bir gün döner misin, bilmiyorum. Ama döndüğünde, bu şehirde senin adını kirleten tek bir iz bile kalmayacak. Sana tertemiz bir şehir bırakacağım. Belki yanında olamam, ama arkanda olacağım. Hep.
*Senin adını korumak için karanlıkta yürüyen adam,*
*Mirza Korkmaz*
Telefon sesi üzerine konaktan çıkıp mekana gitti. Bu gece her şey değişecekti. Ölüm ve kalım arasında iki seçenek vardı. Mirza öldüren taraf olmayı kafasına koymuştu.
Masanın etrafında yedi adam vardı. Gidip masanın başındaki sandalyeye oturdu. Ama bu masa kirliydi. Rüşvetle dönen kararlar, çocukları zehirleyen uyuşturucu, halkı ezen haraçlar...
Mirza hepsine karşıydı. Ama bunu kimse bilmiyordu. Çünkü Mirza onların yanında hüküm vermeye hazır bir şekilde acımasız görünüyordu.
Merhamet göstermeyerek konuşması hepsinin ağzının salyasının akmasına sebep oluyordu. Böyle lider bu zamanda zor bulunurdu.
Onların bilmediği Mirza'nın amacı kara düzeni tamamen ortadan kaldırmaktı.
Agir ağa bu oyunu bilmeden oğluna günden güne hırslansa da; Mirza için tek gerçek Bahar mutlu olsun yeterdi.
Mirza elindeki tesbihi masanın üzerine koydu. Gözleri masadaki herkesi süzdü.
'' Bu düzen çürümüş. Biz halkı koruyamadıktan sonra bu masa, ya temizlenir...ya da dağılır'' dedi.
Mirza gözlerini kıstı. Elini masaya sertçe vurdu.
'' Ben devam ettirmem. Ben değiştiririm.'' dedi.
Masada sesler yükseldi. Arif denilen adam amacına ulaşmak için Mirza'ya destek olmak istedi. Mirza Arif'in kendine destek vermesini umursamadan : Ağalar bu topraklar, adaletle sulanır. Kim halkın ekmeğine göz dikerse, benim hükmümle karşılaşır'' dedi.
Adamlardan biri: Bu masa senden önce de vardı Mirza. Sakın bize yeni düzen, temiz düzen saçmalığını anlatma'' dedi kendinden emin bir şekilde.
Mirza ellerini yumruk yaptı. Demek Temiz mafya anlayışına karşıydılar. Gözlerini belirginleştirip, boyun damarları belli olan öfkeli haliyle: Adalette benim. Hüküm de. Mardin' de ağa da benim. Masa da babada. Sakın benim düzenimi eleştirme.''
Adam: Ağalığın bizim sayemizde var oldu. Bana artistlik taslama lan. S*k*r*m senin ağalığını.''
Mirza yutkunarak sırasını bekledi. Ettiği küfrü bu gece yutmasını da bilecekti.
Adam Bahar'a ikinci kez tehdit mektubu göndermişti. Mirza'nın bundan haberi yoktu. Birazdan her şey açığa çıkacaktı.
(İkinci tehdit mektubu '' Mirza seni koruyamaz. Zarf yok. İmza yok. Ama niyet çok açık..)
Mirza itici bir sakinlikte: Benim sayemde masada oturursun. Bana hakaret edersin. Sana hiç yakışmadı Adem efendi.'' dedi.
Adem konuşacakken Arif Mirza'ya destek oldu. Masa bir süre sessizleşti. Temiz mafya düzeni olacak iş değildi. İki çapulsuz kabul etti diye kabul edemezlerdi.
Adamlardan biri: birbirimizle kavgayı bırakalım. Bizim amacımız belli. Devletin gölgesi bu topraklarda fazla büyüdü.'' deyip bir yudum su içti.
Mirza: Demir ağa ölmeyecek. Çıkarın bunu aklınızdan. Bir daha suikast falan duymayım. Yakarım bu masayı'' dedi adama hitafen.
Adam: Kızını seversin diye bize karşı olanı yaşatamayız Mirza'' dedi.
Mirza sakin ve umursamaz tavırla devam etti: Demir ölmeyecek sürünecek. Ölüm onun için kolay olur. Onunla hesabım daha kapandı.'' dedi.
Masadakiler Mirza'nın söylediklerinden memnun oldu. Arif Mirza'nın aklındakileri öğrenmek için: Ağam aklındakileri bize de söyle bilelim. Demir ağa yaptıklarının hesabını en kısa sürede versin. Masada her daim senin ardında dursun ( adamlara dönüp) Mirza babamızı her koşulda destekleriz değil mi ağalar? '' dedi.
Adamlar Demir ağanın başına gelecekleri merakla öğrenmeye çalışsalar da Mirza'nın aklından geçenler bambaşkaydı.
Adamlarına göz işareti yaptıktan sonra Arif'e döndü: Önce masada ki hainleri temizleyelim, sonra Mirhan'ın cezasını keseriz.'' dedi.
Adem korku ve endişe içinde oturduğu yerden ayağa kalkıp: Sonradan gelen sensin Mirza. Yıllardır biz birbirimizi tanırız. Maksadın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekse söyle de bilelim'' dedi.
Mirza itici bir tavırla Adem'e baktı. Masanın üzerinde bulunan tesbihi eline aldı: Rıfat ölmeden öne masanın başına benim geçmemi istedi. Cemil hainlik yaptı ve sürgün edildi. İçerde hain olduğu sürgün edilmeden önce itiraf etti. Şimdi aklımda ki soru işaretleri çözülmeden ben sana aklımdaki planı mı anlatacağım Adem efendi?''
Ağalar Mirza'nın son söylediklerinden sonra birbirlerine öfke içinde silah çektiler. İçerde ortalık karışmışken Mirza için eğlence yeni başlıyordu.
Adamları ellerinde dosya ile yanlarına geldi. Mirza dosyayı eline alıp havaya iki el silah attı. Silah sesinden sonra adamlar Mirza'ya döndüler.
Mirza kazanmanın verdiği yüz ifadesiyle: Arif ve Adem efendi çekirge bir sıçradı; iki sıçradı. Üçüncüye Mirza'nın ağına takıldı''.
Adem: Bu ne demek Mirza? Sen bize mi hain dersin? dedi korku içinde.
Mirza Adem'e doğru iki adım atıp: Hainsin desem en başta derdim. Ben bu kadar basit bir adam mıyım ki mahalle karısı dedikodusu yapayım?
Arif: Bizim adımızı neden verirsin o vakit?
Masadaki diğer adamlar şaşkın bir şekilde olan biteni anlamaya çalışıyorlardı. Mirza elindeki delilleri adamlara verdi. Ademe ve Arif'e dönüp: Elimde kanıt olmadan konuşmam. Sevdiğim kadını Mardin'e konu yapanı yaşatmam. Bu böyle biline'' dedi elindeki silahın şarjörünü çıkartıp yerine yenisini taktı. Tek kurşunda bu işi bitirecekti.
Arif: Mirza efendinin niyeti belli oldu. Bahar Mirhan'ın adını masaya iftira atarak temizleyecekmiş ağalar.''
Adem: Mahalle karıları dedikodu yapmayı sevmeleri bizim suçumuz değil Mirza? dedi.
Ağalar Mirza'nın onlara verdiği delilleri inceliyorlardı.
Mirza: Okuduğunuza göre ağalar; şimdi ikiliye açıklayalım. Ölmeden herkesin son sözünü söylemeye hakkı vardır...
Adem ve Arif korkuyla yutkunduktan sonra, Mirza devam etti: Rıfat'ın elinden babalığı almak için hepinizi ateşe attılar. Yetmedi Demir Mirhan'la bizi birbirimize düşman ettiler. İkisi hepinize dost görünüp, tüm işlerinizi devlete ihbar edendi. Ben bunlar ölmesin derim ama süründürmek içinde zamanım yok?'' masada kimseye söz hakkı vermeden iki el kurşunla hayatlarına son verdi.
Ağalara dönüp: Ağa bensem hüküm benimdir, Masanın babası bensem, son söz yine benimdir'' deyip masada kalanları dinlemeden iki c*s*di alıp oradan ayrıldı.
Sabah Mardin güne sürprizle uyandı. Çarşıya gelen esnaf Mardin çarşısı kapısında iki c*s*tle karşılaştı. Ellerine telefon alıp güvenlik güçlerini aramak isteseler de hiç biri buna cesaret edemedi.
Duvarda kırmızı renkle yazılmış yazı, tüm dengeleri değiştirecekti.
'' Cımhat toplantısında bir kadına iftira atıldı. Tüm Mardin sustu. Mahalle aralarında iki masum kadın dedikodu malzemesi yapıldı. Şimdi tüm Mardin susmaya mahkum. Ağa bensem, hüküm benimdir. Baba bensem son söz bana yine benimdir.''
Bölüm sonu...
Küçük bebeğimden dolayı bölümler gelmiyor. Çalışan bir anne olarak her fırsatta yazıyorum . Bu kadar beklettiğim için hepinizden özür dilerim. Keyifli okumalar dilerim.
İyi geceler...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.69k Okunma |
251 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |